CENNETTE ALLAH’I GÖRMENİN VERDİĞİ MUTLULUK

CENNETTE ALLAH’I GÖRMENİN VERDİĞİ MUTLULUK


Cennette Allah’ı Görmenin Verdiği Mutluluk

Dünya hayatı, insan için imtihanlarla dolu bir süreçtir. Bu süreçte, kullar Rabbine yakın olmayı, O’nun rızasını kazanmayı ve ahirette cennetle mükâfatlandırılmayı arzu ederler. Ancak, cennet nimetlerinin en büyüğü, tarifsiz bir mutluluk kaynağı ve müminlerin en büyük özlemi olan Allah’ı görmek olacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizi görme nimeti şu şekilde müjdelenir:
“O gün nice yüzler vardır ki ışıl ışıl parlamaktadır. Rabbine bakmaktadır.” (Kıyame, 22-23). Bu ayet, müminler için cennette Allah’ı görmenin nasıl bir huzur ve saadet kaynağı olduğunu gözler önüne serer.

Allah’ı görme mutluluğu, dünyada iman edenlerin kalbinde yer etmiş olan en yüce arzularından biridir. Çünkü dünya hayatında Rabbimize iman eder, O’nu sever ve O’nun sonsuz kudretine şahitlik ederiz. Ancak gözlerimizle görme nimetinden mahrum kalırız. İşte cennette, Rabbimizi görmekle bu büyük özlem sona erecek, gönüller huzur bulacaktır.

Allah’ı Görmenin Derin Mutluluğu

Cennette Allah’ı görmek, sadece gözlerin değil, ruhun da doyuma ulaştığı bir an olacaktır. İnsanı yaratan, ona sayısız nimet veren, affeden ve her an ona şah damarından daha yakın olan Rabbin cemalini görmek, müminlerin imanlarının ve ibadetlerinin ödülüdür. Dünyada yapılan her bir iyilik, sabredilen her bir sıkıntı, gösterilen her bir teslimiyet, o anın huzuruna erişmek için bir vesiledir.

İmam Gazali, Allah’ı görme mutluluğunu şu sözlerle ifade eder: “Cennetteki tüm nimetler içinde en büyük ve en değerlisi, Allah’ın cemalini görmektir. O, gönülleri doyuran ve ruhları aydınlatan en yüce mutluluktur.”

Dünyadaki Hazırlık

Allah’ı cennette görme nimetine erişmek, dünyada kulluk bilinciyle yaşamakla mümkündür. Bunun yolu, imanla Rabbimize bağlanmak, O’nun emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktan geçer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurur:
“Allah’a yemin ederim ki, Allah kıyamet günü öyle cemalini gösterecek ki, cennette hiçbir şey o anın verdiği mutluluğa denk olmayacaktır.” (Müslim, İman, 297).

Bu hadis, müminlerin dünyada Allah’a yönelerek O’nun sevgisini kazanma çabalarının ahirette nasıl eşsiz bir ödülle karşılık bulacağını gösterir.

İbret ve Düşünce

Allah’ı cennette görme düşüncesi, insana hem bir teselli hem de bir uyarıdır. Dünyadaki geçici sıkıntılar, cennette Rabbimize kavuşacağımız o anı düşündüğümüzde hafifler. Ancak bu müjde aynı zamanda sorumluluğumuzu artırır. Allah’ı görme şerefine nail olmak isteyen bir kul, dünya hayatında O’nun rızasını kazanmaya yönelik bir yaşam sürmelidir.

Sonuç olarak, cennette Allah’ı görme nimeti, müminlerin en büyük arzusu ve cennetin en yüce mükâfatıdır. Bu düşünceyle yaşamak, dünya hayatımızı daha anlamlı kılar ve bizi Allah’a daha da yakınlaştırır. Çünkü O’nu görmek, cennetteki tüm nimetlerin ötesinde bir mutluluktur. Rabbim bizleri o anın şahitlerinden eylesin.

Amin.

Loading

No ResponsesOcak 23rd, 2025

Ve Nefahtü fihi min ruhi. Ayetinin tefsiri ve Nefahtü kelimesinin geldiği manalar nelerdir?

Ve Nefahtü fihi min ruhi. Ayetinin tefsiri ve Nefahtü kelimesinin geldiği manalar nelerdir?


“Ve nefahtü fîhi min rûhî” Ayetinin Tefsiri ve “Nefahtü” Kelimesinin Anlamı

Kur’an-ı Kerim’de geçen “Ve nefahtü fîhi min rûhî” ifadesi, Hicr Suresi 29. ayetinde şu şekilde yer alır:

“Ona (Âdem’e) şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde edin.”
(Hicr, 15/29)
Aynı ifade Sad Suresi 72. ayette de benzer şekilde geçmektedir.

1. Ayetin Tefsiri

Bu ayet, Allah’ın Hz. Âdem’i yaratması ve ona kendi ruhundan üflemesiyle ilgili bir yaratılış mucizesini anlatmaktadır. Bu ifadenin tefsiri, birçok alim tarafından derinlemesine ele alınmış ve farklı anlam boyutlarıyla yorumlanmıştır.

a) Allah’ın Hz. Âdem’i Özel Yaratışı

“Ruhumdan üfledim” ifadesi, Allah’ın insana özel bir değer verdiğini ve onu diğer varlıklardan üstün kıldığını gösterir. Allah, insanı çamurdan şekillendirmiş, ona fiziksel bir beden vermiş ve ruhuyla ona hayat bahşetmiştir.

Burada Allah’ın “ruhundan” bahsetmesi mecazidir; bu ifade, insan ruhunun ilahi bir kaynakla bağlantılı olduğunu ve insana üstün bir şeref verildiğini anlatır. İnsan ruhu Allah’ın bir parçası değildir, ancak O’nun tarafından yaratılmıştır ve O’na bir bağ taşır.

b) Ruh’un İlahi Kaynağı

Ayette geçen “min rûhî” (Ruhumdan) ifadesi, ruhun Allah tarafından yaratıldığını ve onun ulvi bir varlık olduğunu gösterir. Bu ifade, insan ruhunun yüceliğine ve onun Allah’a yönelme kabiliyetine işaret eder.

Ruh, insana akıl, irade, sevgi, nefret, vicdan gibi manevi nitelikler kazandıran ve insanı meleklerden ve diğer mahluklardan ayıran bir özelliktir.

c) Üfleme (Nefh) Kavramı

“Nefha” (üfleme), Allah’ın yaratma fiilini ifade eden bir terimdir. Allah, “Ol” dediği zaman her şey anında var olur (Yasin, 36/82). Burada “üfleme” ifadesi, Allah’ın Hz. Âdem’e hayat verdiği özel bir yaratma fiilini sembolize eder. Bu, insana verilen ilahi bir can ve anlamdır.

d) İnsanın Değeri ve Sorumluluğu

Bu ayet, insanın Allah’a secde edilecek kadar üstün bir varlık olarak yaratıldığını, ancak bu üstünlüğün insanın sorumluluklarını artırdığını da hatırlatır. İnsanın ruhu Allah’tan bir emanettir ve bu ruhu dünyada temiz tutmak, Allah’a itaat etmekle mümkündür.

2. “Nefahtü” Kelimesinin Anlamı ve Aslı.

“Nefahtü” kelimesi, Arapça asıllı olup “nefha” kökünden gelir. Nefha, üfleme, rüzgar estirme, bir şeyden bir miktar verme gibi anlamlara gelir.

Kur’an’da Allah’a izafe edilen bu fiil, Allah’ın yaratma kudretini, ilahi emirle insanı diriltmesini ve ona hayat vermesini sembolize eder.

“Nefha” fiili, genellikle mecaz anlamda kullanılır ve burada da fiziksel bir üflemeden ziyade Allah’ın insan ruhunu yaratması ve ona ulvi bir özellik kazandırması anlamına gelir.

Kelimenin Çağrıştırdığı Anlamlar

1. İlahi Kudret: Allah’ın “üfleme” fiili, yaratma fiilinin bir tezahürüdür ve insanın ilahi bir hikmetle yaratıldığını gösterir.

2. Hayat Verme: Nefh, Allah’ın ölü bir bedene hayat verdiğini ve onu bilinç sahibi bir varlık haline getirdiğini ifade eder.

3. Ruhun Saflığı: “Nefha”, ilahi bir kaynaktan gelen ruhun temiz ve ulvi olduğunu, insanın bu ruhu koruması gerektiğini çağrıştırır.

3. Düşündürücü Yönü: İnsanın Sorumluluğu

Bu ayet, insana verilmiş olan ilahi emaneti hatırlatır. İnsan, beden ve ruhtan oluşan bir varlık olarak, dünyada hem maddi hem de manevi bir sorumluluk üstlenmiştir. Allah’ın insan ruhuna yüklediği bu ilahi emaneti hakkıyla yerine getirmek, insanın asıl gayesidir.

İnsan Ruhunun İlahi Kaynağı ve İmtihanı

Ruh, Allah’tan gelen ve insana verilen bir “emanet”tir. Bu emanet, insanın dünyadaki varlığının temelini oluşturur. İnsan bu emaneti korumalı ve onu ilahi iradeye uygun şekilde geliştirmelidir.

Bu ayet bize, ruhumuzun ilahi bir kaynakla bağlantılı olduğunu ve insan olarak Allah’ın huzurunda özel bir konuma sahip olduğumuzu hatırlatır. Ancak bu konum, aynı zamanda büyük bir sorumluluğu beraberinde getirir.

Sonuç

“Ve nefahtü fîhi min rûhî” ayeti, insanın yaratılışındaki ulviyeti, Allah’a olan bağlılığını ve insana yüklenen sorumluluğu derin bir şekilde ifade eder. Nefahtü kelimesiyle işaret edilen “üfleme”, Allah’ın kudretinin bir yansımasıdır ve insan ruhunun Allah’a ait ulvi bir emaneti temsil ettiğini vurgular.

Bu ayet, insana kendi değerini ve sorumluluğunu hatırlatan bir uyarıdır. Ruhumuz, ilahi bir kaynakla bağlantılıdır ve bu bağlantıyı koparmamak, onu Allah’a yöneltmek bizim asıl görevimizdir. İnsanın manevi yükselişi, ruhunun bu yaratılış gayesini hatırlaması ve ona uygun bir yaşam sürmesiyle mümkündür.

 

 

Loading

No ResponsesOcak 23rd, 2025

KURAN-I KERİM’DE CEHENNEM NASIL TAVSİF EDİLMEKTE VE ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

KURAN-I KERİM’DE CEHENNEM NASIL TAVSİF EDİLMEKTE VE ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Kur’an-ı Kerim’de cehennem, inkârcılar, münafıklar ve Allah’a isyan edenler için hazırlanmış bir azap yurdu olarak tasvir edilir. Cehennemin tasviri, insanları günahlardan sakındırmak ve iman etmeye teşvik etmek amacıyla detaylı bir şekilde anlatılır. İşte Kur’an’da cehennemle ilgili temel özellikler:

1. Cehennemin Genel Tanımı ve Özellikleri

Ebedîlik: Cehennem, birçok ayette sürekli azabın olduğu bir yer olarak tanımlanır. Ancak bazı kimseler için azabın bir süreliğine olduğu da ifade edilir.
“Onlar cehennemden çıkmak isterler, ama oradan çıkacak değillerdir. Onlar için sürekli bir azap vardır.” (Maide, 5/37)

İsmi ve Tabakaları: Cehennemin farklı isimleri ve dereceleri vardır: Cehennem, Lâzâ, Saîr, Sakar, Hâviye. Her biri azabın farklı boyutlarını ifade eder.
“Gerçek şu ki, cehennem, onların hepsine vaat edilen yerdir.” (Hicr, 15/43)

2. Fiziksel Azap

Alevler ve Yakıcı Ateş: Cehennemdeki ateş son derece şiddetli ve yakıcıdır.
“Oraya alevli bir ateş atılır.” (Hümeze, 104/4)

Yakıcı Yiyecek ve İçecekler: Cehennemde dikenli bitkiler, kaynar su ve irin sunulacaktır.
“Onlara bir kaynar sudan içirilir, bağırsaklarını paramparça eder.” (Muhammed, 47/15)
“Dikenli bir bitkiden başka bir yiyecek yoktur. O da açları doyurmaz.” (Gaşiye, 88/6-7)

Derilerin Yenilenmesi: Azap sürekli hale gelsin diye yanmış deriler yeniden yaratılır.
“Derileri yanıp döküldükçe azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştiririz.” (Nisa, 4/56)

3. Manevî Azap

Pişmanlık ve Umutsuzluk: Cehenneme düşenler, yaptıklarından dolayı derin bir pişmanlık duyar, ancak kurtuluş umutları olmaz.
“Keşke toprak olsaydık, derler.” (Nebe, 78/40)

Karanlık ve İzolasyon: Cehennem, karanlık ve sıkıntılı bir yer olarak tasvir edilir.
“Karanlık bir duman ve gölge vardır ki, ne serinletir ne de fayda verir.” (Vakıa, 56/43-44)

Alay ve Hor Görülme: İnkarcılar, dünyada işledikleri amellerden dolayı azarlanır ve alay konusu edilir.
“Bugün Biz de sizi unuttuk, siz de bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi…” (Casiye, 45/34)

4. Cehennem Ehlinin Durumu

Bağlanma ve Zincire Vurulma: Cehennem ehli zincirlere ve bukağılara vurulacaktır.
“Boyunlarında halkalar, zincirler ve ateşe sürüklenirler.” (Gafir, 40/71-72)

Çaresizlik ve Feryat: Cehennemde bulunanlar yardım diler, ancak duaları kabul edilmez.
“Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar; eğer dönersek, o zaman gerçekten zalim oluruz.” (Müminun, 23/107)

Dostluk ve Yardımlaşma Yoktur: Cehennemde dostluk, şefaat ya da yardım umudu bulunmaz.
“O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz.” (Duhan, 44/41)

5. Cehennemin Simgeleri

Yedi Kapısı: Cehennemin yedi kapısı olduğu belirtilir.
“Cehennemin yedi kapısı vardır; her bir kapıdan onlara bir grup ayrılmıştır.” (Hicr, 15/44)

Gölge ve Serinlik Olmaz: Cehennemde serinlik, huzur veya bir kurtuluş yolu bulunmaz.
“Orada ne serinlik tadacaklar ne de içecek bir şey bulacaklar.” (Nebe, 78/24-25)

6. Cehenneme Girmeye Sebep Olan Ameller

Kur’an, insanları cehenneme götürecek amelleri açıkça belirtir:

Allah’a şirk koşmak.
“Kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar.” (Maide, 5/72)

Namazı terk etmek ve fakirlere yardım etmemek.
“Onlara, ‘Sizi Sekar’a (cehenneme) sokan nedir?’ diye sorulur. Onlar da, ‘Biz namaz kılanlardan değildik, fakirlere yedirmezdik’ derler.” (Müddessir, 74/42-44)

Yalanlamak ve kibirli olmak.
“Bugün cehenneme atılacaksınız. Yalanladığınız için!” (Tur, 52/14)

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de cehennem, azabın maddî ve manevî boyutlarıyla tasvir edilmiştir. Bu tasvirler, insanları günahlardan sakındırmayı ve Allah’a itaat etmeyi teşvik etmeyi amaçlar. Cehennem, aynı zamanda ilahi adaletin bir tezahürü olarak ifade edilir.

 

 

Loading

No ResponsesOcak 23rd, 2025

KURAN-I KERİM’DE CENNET NASIL TAVSİF EDİLMEKTE VE ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

KURAN-I KERİM’DE CENNET NASIL TAVSİF EDİLMEKTE VE ÖZELLİKLERİ NELERDİR?


Kur’an-ı Kerim’de cennet, müminler için hazırlanan ebedî mutluluk ve nimet yurdu olarak tasvir edilmektedir. Cennetle ilgili ayetlerde onun güzellikleri, nimetleri ve manevi huzur ortamı detaylı bir şekilde anlatılır. İşte Kur’an’da cennetle ilgili temel özellikler:

1. Cennet’in Genel Tanımı ve Özellikleri

Ebedilik: Cennet, kalıcı ve sonsuz bir yurt olarak tanımlanır. Orada ölüm, sonlanma veya sıkıntı yoktur.
“Orada ebedî olarak kalacaklardır. Rabb’inin vaadi hak ve gerçektir.” (Furkan, 25/16)

Fiziksel ve Manevî Rahatlık: Cennette ne yorgunluk ne de sıkıntı vardır.
“Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir günaha çağrılırlar.” (Vakıa, 56/25)

2. Maddî Nimetler

Bahçeler ve Irmaklar: Cennet, altından ırmaklar akan bahçelerle tasvir edilir.
“Altlarından ırmaklar akan cennetlere gireceklerdir.” (Bakara, 2/25)

Lezzetli Yemekler ve İçecekler: Orada diledikleri her türlü nimet sunulacaktır.
“Orada bol meyve, içecek süt, arı duru bal ve hoş kokulu içecekler vardır.” (Muhammed, 47/15)

Köşkler ve Gölgelikler: Müminler için özel köşkler, yüksek yerler ve gölgelikler hazırlanmıştır.
“Allah cennette yüksek köşkler inşa etmiştir.” (Furkan, 25/75)

3. Manevî Nimetler

Allah’ın Rızası ve Cemali: En büyük nimet, Allah’ın rızasını ve cemalini görmek olarak tasvir edilir.
“O gün yüzler ışıl ışıl parlayacaktır, Rablerine bakacaklardır.” (Kıyame, 75/22-23)

Huzur ve Güven: Cennette korku, üzüntü ve keder yoktur.
“Orada ilk söyledikleri şey, ‘Selâm olsun size’ olacaktır.” (İbrahim, 14/23)

4. Sosyal ve Ailevi Hayat

Sevdiklerle Birliktelik: Müminler, eşleri ve çocuklarıyla bir arada olacaklardır.
“İman eden ve zürriyetleri de imanla kendilerine tabi olan kimselerle onları bir araya getiririz.” (Tur, 52/21)

Hizmetçiler: Cennet ehline hizmet eden gençler ve hizmetçiler bulunmaktadır.
“Etraflarında genç hizmetçiler dolaşır.” (Vakıa, 56/17)

5. Cennet’in Simgeleri

Tükenmeyen Nimetler: Cennetin nimetleri hiçbir zaman eksilmez veya tükenmez.
“Orada diledikleri her şey var. Katımızda daha fazlası da var.” (Kaf, 50/35)

Temizlik ve Saflık: Cennet ehli tertemiz bir hayat sürer; günah, kötü söz ve kötü davranış yoktur.
“Orada hiçbir kötü söz işitmezler.” (Vakıa, 56/25)

6. Cennetliklerin Elbiseleri ve Süsleri

İpek Elbiseler ve Takılar: Cennet ehline ipekten elbiseler, altın bilezikler ve mücevherler sunulur.
“Altın bilezikler ve incilerle süslenmişlerdir. Orada elbiseleri de ipektendir.” (Hac, 22/23)

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de cennet, hem maddî hem de manevî yönleriyle bir ödül yurdu olarak anlatılmaktadır. Bu tanımlar, müminlerin gayretlerini artırmak ve Allah’a olan bağlılıklarını pekiştirmek için bir teşvik niteliğindedir.

Loading

No ResponsesOcak 23rd, 2025

RUHLAR ALEMİNIN MAHİYETİ NEDİR VE ELEST BEZMİ NASIL GERÇEKLEŞMİŞTİR?

RUHLAR ALEMİNIN MAHİYETİ NEDİR VE ELEST BEZMİ NASIL GERÇEKLEŞMİŞTİR?


Ruhlar Âlemi ve Elest Bezmine Dair İbretli Bir Makale

Giriş: İnsan Ruhunun Kaynağı ve Yüce Misak
İnsan, hem fiziksel hem de ruhsal boyutuyla yaratılmış mükemmel bir varlıktır. Bedenimiz, fani dünyaya ait bir emanet iken, ruhumuz Allah’ın yüce varlığından üflediği kutsal bir cevherdir. Bu ruhun kaynağı, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde bahsedilen ruhlar âlemine dayanır. Ruhlar âlemi, bizim bu dünyaya gelişimizden çok önce, Allah ile kulları arasında yapılan büyük bir sözleşmenin, Elest Bezminin gerçekleştiği yerdir. Bu bezmin hakikati, hem dünyadaki varlık sebebimizi hem de ebedi ahiretteki yolculuğumuzu anlamamız için derin bir ibret vesilesidir.

Ruhlar Âleminin Mahiyeti

Ruhlar âlemi, insanın yaratılışından önce Allah’ın tüm ruhları bir araya getirdiği ve onlara bir hitapta bulunduğu yüce bir boyuttur. Bu âlemde, zaman ve mekân kavramlarının ötesinde, yalnızca Allah’ın ezelî kudreti tecelli eder. Allah, bu âlemde insan ruhlarına varlık bilinci vermiş ve onlarla büyük bir ahit yapmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu sahne şöyle anlatılır:

“Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahid tutarak, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti). Onlar da, ‘Evet, (buna) şahidiz’ demişlerdi. Bu, kıyamet günü, ‘Bizim bundan haberimiz yoktu’ dememeniz içindir.”
(A’râf, 7/172)

Bu ayet, ruhlar âleminin mahiyetini ve orada verilen sözün ciddiyetini anlamamız için temel bir delildir. Her insan ruhu, dünyaya gelmeden önce Rabbine iman edeceğine ve O’nu tanıyacağına dair bir söz vermiştir. Bu ahit, bizim bu dünyadaki en büyük sorumluluğumuzdur.

Elest Bezmi: Yüce Ahit ve İnsanlığın İmtihanı

Elest Bezmi (Elest Meclisi), Allah’ın bütün ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusunu yönelttiği ve her ruhun bu soruya “Evet” cevabını verdiği ezelî toplantıdır. Bu olay, insanın Allah’a karşı olan kulluk ve sadakat borcunun temellerini oluşturur. Burada verilen ahit, insana şu mesajı taşır:

Allah’a inanmak, bir tercih değil, yaratılışımızın özüdür.

İnsan, dünya hayatında bir sınava tabi tutulmak üzere, daha önce verdiği bu sözü yerine getirmekle sorumludur.

Düşündürücüdür ki, insanlar dünyaya geldiklerinde bu ahdi unuturlar. Ancak vicdan, akıl ve vahiy, bu ahdi sürekli hatırlatan birer rehberdir. Nitekim Allah, peygamberler göndermek ve kitaplar indirmek suretiyle insanlara Elest Bezmi’ni ve o ahdin gereğini hatırlatır.

İbretler ve Dersler

1. Ruhun Ebediliği:
Ruh, fani dünyaya ait bir unsur değil, Allah’ın katından gelen bir emanet olduğu için ölümsüzdür. Ruhumuz, dünyadaki kısa süreli yolculuğundan sonra ahirette ya ebedi mutluluğa (cennet) ya da azaba (cehennem) kavuşacaktır. Bu nedenle, dünya hayatını anlamak ve bu hayatta Rabbimize verdiğimiz sözü hatırlayarak yaşamak, ruhumuzun kurtuluşu için şarttır.

2. İnsanlık Unutmaya Meyillidir:
Kur’an’da sıkça geçen bir hakikat, insanın unutkan bir varlık olduğudur. Dünya nimetleri, tutkular ve nefis, ruhun Elest Bezmi’nde verdiği ahdi unutmasına neden olabilir. Bu nedenle Allah, insanı ibret almaya, düşünmeye ve kendine gelmeye çağırır:
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki korunmuş olasınız.”
(Bakara, 2/21)

3. Vicdan ve Fıtratın Önemi:
Elest Bezmi’nde verilen söz, her insanın fıtratında bir iman tohumu olarak bulunmaktadır. İnsan, Allah’ın varlığına ve birliğine inanma eğilimiyle yaratılmıştır. Vicdan, bu ahdin bir yankısı olarak insanın içinde sürekli olarak Allah’a yönelme çağrısı yapar. Ancak bu çağrıyı bastıran ve susturan kişi, kendi ruhuna ihanet etmiş olur.

4. Sözleşmenin Ağırlığı:
Elest Bezmi, insanlığın Rableriyle yaptığı en büyük sözleşmedir. Bu ahit, insanı Allah’a bağlayan güçlü bir bağdır. Ancak bu bağ, sadece sözde kalmamalı, amel ve ibadetle hayata geçirilmelidir. Elest Bezmi’ni unutmak, dünya hayatını hedef alarak ahireti göz ardı etmek demektir ki bu, insanı büyük bir hüsrana sürükler.

Sonuç: Ruhlar Âlemine Dönüş Bilinci

Ruhlar âlemi ve Elest Bezmi, insanın varoluş sebebini ve Allah ile olan ilişkisinin derinliğini anlamamız için bir uyanış vesilesidir. Hayat, bir imtihan ve ahdi hatırlama yolculuğudur. Ölüm ise ruhun fani bedenden ayrılarak asıl yurduna dönüşüdür. Bu dönüşün mutlu bir sonla sonuçlanması için Elest Bezmi’nde verdiğimiz sözü unutmamalı ve hayatımızı bu ahde uygun şekilde tanzim etmeliyiz.

Unutulmamalıdır ki, insan ruhu Allah’ın varlığını tanımış ve O’na iman edeceğine dair söz vermiştir. Bu söz, hayatın anlamını ve insanın nihai gayesini bize hatırlatır:
“O’na dönüp varmak üzere yaşayın ve sakın Elest Bezmi’ni unutanlardan olmayın.”

Loading

No ResponsesOcak 23rd, 2025

BU DA GEÇER YA HU

BU DA GEÇER YA HU


“Bu da Geçer Ya Hu”: İbret ve Tesellinin Sırları

Hayat, bazen bahar kadar güzel, bazen ise kış kadar çetin bir yolculuktur. İnsan, sevinçlerle dolu anları da derin kederlere bulanmış günleri de yaşar. Her ne yaşanırsa yaşansın, Türk-İslam kültüründe sıkça söylenen “Bu da geçer ya hu” sözü, hem ibret hem de teselli sunar. Bu ifade, dünyanın gelip geçici olduğunu hatırlatarak insanı sabra, şükre ve tevekküle davet eder.

“Bu da Geçer Ya Hu” Ne Anlama Gelir?

Bu ifade, dünyada hiçbir şeyin kalıcı olmadığını, hem mutlulukların hem de sıkıntıların bir gün sona ereceğini anlatır. “Bu da geçer” derken insana sabırlı olmayı, “ya hu” diyerek ise her şeyin Allah’ın kudretiyle olduğunu hatırlatır. Bu, insanı hem acılar içinde boğulmaktan hem de geçici mutluluklara aldanmaktan kurtaran bir düsturdur.

Hayatın Değişkenliği

Dünya hayatı, sürekli bir değişim içindedir. Kur’an, bu durumu şu şekilde açıklar:
“Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi bir deneme olarak hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya, 35).
Bu ayet, insanın hem güzel günlerde hem de zor zamanlarda bir sınavdan geçtiğini gösterir. Bu imtihanların hepsi, Allah’ın bilgisi ve kontrolü altındadır. İnsan, ne yaşarsa yaşasın, bunun bir sonu olacağını bilerek sabırlı olmalıdır.

Sıkıntılarda Teselli

Zorluklarla karşılaştığında, “Bu da geçer ya hu” demek, insanın dayanma gücünü artırır. Çünkü hiçbir sıkıntı ebedi değildir. Kur’an, her zorluğun ardından bir kolaylık geleceğini müjdeler:
“Demek ki, gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah, 5-6).
İnsan, sıkıntılarla başa çıkarken bu ilahi vaadi hatırlamalı ve sabırla beklemelidir.

Örnek: Eyyub Aleyhisselam

Hz. Eyyub’un hayatı, “Bu da geçer ya hu” sözünün canlı bir örneğidir. O, yıllarca hastalıkla, mal kaybıyla ve evlat acısıyla sınanmış, ancak hiçbir zaman Rabbine isyan etmemiştir. Nihayetinde Allah, sabrının karşılığında onu sağlığına ve nimetlerine kavuşturmuştur. Bu kıssa, sıkıntılar karşısında sabretmenin ve Allah’a olan güvenin ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Mutluluklarda Şükür

“Bu da geçer ya hu” ifadesi, sadece sıkıntılar için değil, mutluluklar için de bir hatırlatmadır. İnsan, sevinçli anlarında da bu dünyanın gelip geçici olduğunu unutmamalıdır. Mutluluğa aldanıp Allah’a karşı kibirlenmek yerine, bu anların da bir sınav olduğunu bilerek şükretmelidir:
“Rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?” (Rahman, 13).
Dünyevi nimetlerin bir gün sona ereceğini bilmek, insanı şükretmeye ve tevazuya yönlendirir.

Örnek: Süleyman Aleyhisselam

Hz. Süleyman, dünyadaki en büyük nimetlere sahip olan bir peygamberdi. Ancak o, sahip olduğu her şeyin Allah’tan olduğunu bilerek sürekli şükretmiştir. Onun şu duası, nimetler içinde olan herkes için bir rehberdir:
“Bu, Rabbimin lütfundandır; beni denemek için. Bakayım şükredecek miyim, yoksa nankörlük mü edeceğim.” (Neml, 40).

İbret ve Tevekkül

“Bu da geçer ya hu” sözü, insanı hayatın gelip geçiciliği üzerine düşünmeye sevk eder. Mutlulukların da acıların da birer imtihan olduğunu bilmek, insana denge kazandırır. Ayrıca bu söz, tevekkülün en güzel ifadesidir. İnsan, yaşadığı her şeyin Allah’tan geldiğini kabul ederek O’na sığınmalı ve her durumda O’na teslim olmalıdır.

Sonuç

Hayat, geçici mutluluklar ve sıkıntılarla doludur. “Bu da geçer ya hu” sözü, insana sabır ve şükür gibi iki büyük erdemi hatırlatır. Zorlukların içinde sabırlı olmayı, mutlulukların içinde şükretmeyi öğütler. İnsan, bu dünyada başına gelen her şeyin geçici olduğunu bilerek, kalıcı olan ahiret hayatı için çalışmalıdır.

Rabbim, bizlere hem sıkıntılarda sabır, hem de nimetlerde şükür nasip eylesin. Unutmayalım: Bu dünya bir imtihan yurdudur ve ne yaşanırsa yaşansın, “Bu da geçer ya hu!”

Amin.

Loading

No ResponsesOcak 23rd, 2025

KÜRESEL GÜÇLERİN OYUNLARI

KÜRESEL GÜÇLERİN OYUNLARI


Küresel Güçlerin Oyunları: İbretler ve Derin Dersler

Giriş: Gücün Gölgesinde İnsanlık
Dünya sahnesi, tarih boyunca büyük güçlerin birbirleriyle mücadele ettiği, çıkar çatışmalarının insanlık tarihini şekillendirdiği bir tiyatroya benzer. Ancak perde arkasındaki oyunlar, yalnızca maddi kazanımları hedeflemekle kalmaz; insanlık onurunu zedeleyen, toplumları yozlaştıran ve değerleri hiçe sayan bir düzeni de besler. Bugün “küresel güçlerin oyunları” denildiğinde akla gelen şey, sadece ekonomik hegemonya değil, aynı zamanda siyasi, kültürel ve manevi bir savaşın da devam ettiğidir. Bu oyunları anlamak, insanlığın düşürüldüğü tuzaklardan ibret almak ve daha bilinçli bir toplum inşa etmek için hayati öneme sahiptir.

Küresel Güçlerin Stratejileri ve Hedefleri

1. Böl ve Yönet: Toplumları Parçalama Taktikleri

Küresel güçlerin en eski ve etkili stratejilerinden biri, halkları ve ülkeleri bölerek yönetmektir. Bu yöntem, toplumları bir arada tutan bağları zayıflatmayı, etnik ve mezhepsel çatışmalar üzerinden kaos oluşturmayı amaçlar. Bugün dünyanın pek çok bölgesinde süregelen savaşların, darbelerin ve iç çatışmaların arkasında, bu “böl ve yönet” politikasının izlerini görmek mümkündür.

İbret: Tarih boyunca, birlik ve beraberliğini kaybeden toplumlar, küresel güçlerin sömürüsüne açık hale gelmiştir. Osmanlı’nın parçalanması, Orta Doğu’nun sınırlarla bölünmesi gibi olaylar, bu stratejinin acı sonuçlarını gözler önüne serer.

2. Ekonomik Kontrol: Borçlandırarak Esir Etme

Bir diğer etkili oyun, ekonomik bağımlılık oluşturmaktır. Küresel güçler, zengin kaynaklara sahip ülkeleri borçlandırarak kendi kontrolleri altına alır. Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar aracılığıyla ülkeler ekonomik kıskaca alınır ve kendi kalkınma planlarını gerçekleştiremez hale gelir.

Düşündürücü Nokta: Afrika kıtasının doğal kaynak zenginliğine rağmen yoksulluk içinde yaşaması, bu stratejinin canlı bir örneğidir. Zenginlikleri sömürülmüş, halkları borç batağına sürüklenmiştir.

3. Kültürel Asimilasyon: Değerleri Yozlaştırma

Küresel güçlerin en etkili silahlarından biri, kültürel hegemonyadır. Medya, sinema, sosyal medya gibi araçlar kullanılarak toplumların geleneksel değerleri ve kimlikleri hedef alınır. Özellikle genç nesiller, kendi kültürlerinden koparılarak tüketim toplumunun birer dişlisi haline getirilir.

İbret: Geleneksel aile yapısının bozulması, manevi değerlerin zayıflatılması ve ahlaki yozlaşma, kültürel asimilasyonun acı sonuçlarından sadece birkaçıdır.

4. Bilgi Savaşı: Hakikati Kontrol Etme Çabası

Bilgi, modern dünyada en güçlü silahtır. Küresel güçler, bilgi akışını kontrol ederek toplumu manipüle eder. Sahte haberler, bilgi kirliliği ve propagandalar, insanları yönlendirmek ve gerçeği örtmek için kullanılır.

İbret: İnsanlar, doğru ve yanlışı ayırt etmekte zorlanır hale gelirken, küresel güçler bu kafa karışıklığından faydalanarak kendi çıkarlarını gerçekleştirmeye devam eder.

Küresel Güçlerin Oyunlarının Sonuçları

1. İnsanlığın Ortak Değerlerinin Zedelenmesi

Küresel güçlerin çıkar merkezli politikaları, insanlık değerlerini ikinci plana iter. Bu durum, savaşlar, göç krizleri ve çevresel felaketler gibi büyük trajedilere yol açar. İnsan hayatı, sadece rakamlardan ibaret hale gelir.

2. Kendi Kendine Yabancılaşan Toplumlar

Kültürel hegemonyanın etkisiyle toplumlar, kendi değerlerinden uzaklaşır. Bu durum, bireylerin kendilerini boşlukta hissetmesine ve ruhsal bunalımlara sürüklenmesine yol açar.

3. Umutsuzluk ve Adaletsizlik Algısı

Küresel oyunlar, adalet duygusunu zedeler. İnsanlar, güçlülerin sürekli kazandığı, zayıfların ise ezildiği bir dünya düzeninde yaşadıkları hissine kapılır. Bu da toplumda umutsuzluk ve güvensizlik oluşturur.

İbretler ve Uyanış Yolu

Küresel güçlerin oyunlarını anlamak ve bu oyunlara karşı bilinçli bir duruş sergilemek, her bireyin ve toplumun sorumluluğudur. İşte bu konuda ibret almamız gereken bazı noktalar:

1. Birlik ve Beraberlik: Tarih, parçalanmış toplumların sömürülmeye açık hale geldiğini tekrar tekrar göstermiştir. Bu yüzden, milletler arasındaki kardeşlik bağları güçlendirilmelidir.

2. Ekonomik Bağımsızlık: Ülkeler, kendi kaynaklarını doğru şekilde kullanmalı ve dışa bağımlılığı azaltmalıdır. Yerli üretim ve güçlü bir ekonomi, küresel güçlerin baskılarına karşı en etkili kalkandır.

3. Kültürel Değerleri Koruma: Toplumlar, kendi kültürlerini ve manevi değerlerini koruma konusunda bilinçlenmelidir. Aile yapısına, diline ve inancına sahip çıkan toplumlar, dış müdahalelere karşı daha dirençlidir.

4. Doğru Bilgiye Ulaşma: Bilgi kirliliğine karşı bireyler, sorgulama ve araştırma becerilerini geliştirmelidir. Manipülasyonlara karşı dikkatli olunmalı ve hakikat arayışı ön planda tutulmalıdır.

Sonuç: İnsanlığın Geleceği Bizim Ellerimizde

Küresel güçlerin oyunları, insanlığı maddi ve manevi bir çöküşe sürükleme potansiyeli taşıyor. Ancak bu oyunların farkına varmak ve ibret almak, bu düzenin bozulması için ilk adımdır. Unutulmamalıdır ki, tarih boyunca güçlü medeniyetler, bilinçli bireylerin ve dayanışma ruhunun eseri olmuştur. İnsanlık, kendi değerlerine sahip çıktığında, bu oyunları bozacak gücü kendinde bulabilir.

Bu yüzden her birimiz, bu oyunları fark eden ve bunlara karşı bilinçle mücadele eden birer nefer olmalıyız. Çünkü tarihin bize öğrettiği en önemli derslerden biri, zalimlerin oyunlarının er ya da geç bozulduğudur. Asıl soru şu: Biz bu hikâyede, hakikatin tarafında mı olacağız, yoksa sessiz bir seyirci mi?

Loading

No ResponsesOcak 23rd, 2025

ALLAH’IN HUZURUNDA BİTEN HESAPLAR VE İNSANLARIN SON HALİ

ALLAH’IN HUZURUNDA BİTEN HESAPLAR VE İNSANLARIN SON HALİ


Allah’ın Huzurunda Biten Hesaplar ve İnsanların Son Hali

Dünya hayatı bir imtihan yeridir. İnsan, yaratılışından itibaren bu dünyada yaşar, kazanır ya da kaybeder. Ancak nihai netice, Allah’ın huzurunda yapılan hesaplaşmayla belirlenir. Kıyamet günü geldiğinde, herkes bir araya toplanır, ameller terazide tartılır ve sonsuz hayatın kapıları açılır. İşte o gün, insanların gerçek durumları ortaya çıkar ve herkes, hak ettiği sonla yüzleşir.

Hesapların Bitişi: Artık Geri Dönüş Yok

Kur’an-ı Kerim, kıyamet günü hesapların kapanışını ve insanların akıbetini şöyle tasvir eder:
“O gün insanlar, yaptıklarının karşılığını görmek için bölük bölük mahşere çıkarlar. Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.” (Zilzal, 6-8)

Artık hiçbir şey gizli değildir. Herkes, dünyada işlediklerinin sonucuyla yüzleşir. Amel defterleri açılır, mizan kurulur ve insanlar ya kurtuluşa ya da hüsrana uğrar. Bu, telafisi mümkün olmayan bir sondur.

İnsanların Son Halleri: İki Farklı Akıbet

Allah’ın huzurunda hesaplar bittiğinde, insanlar iki gruba ayrılır:

1. Cennetlikler:
Cennet ehli, Allah’ın rahmetiyle mükâfatlandırılan ve dünya hayatında salih ameller işleyen kimselerdir. Onlar için şu müjde vardır:
“İşte Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, güvenli bir yere, cennetlere ve bağlara gireceklerdir.” (Duhan, 51-52)

Bu grup, dünya hayatında Allah’a iman etmiş, emir ve yasaklarına riayet etmiş kişilerdir. Onlar için cennet, ebedî mutluluğun ve huzurun yurdudur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), cennetteki nimetleri şu şekilde tarif eder:
“Allah’ın salih kulları için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hayal edemediği nimetler hazırlanmıştır.”

2. Cehennemlikler:
Cehennem ehli, dünyada Allah’a isyan eden, zulüm ve inkâr içinde yaşayan kimselerdir. Onlar için acı dolu bir azap vardır:
“İnkâr edenlere ise, cehennem ateşi vardır. Onlar için ölüm yoktur ki ölsünler, azapları da hafifletilmez.” (Fatır, 36)

Cehennemlikler, dünyada Allah’ın ayetlerini ve peygamberlerin çağrılarını reddetmiş, nefsani arzularına boyun eğmiş kişilerdir. O gün, onların pişmanlıkları hiçbir işe yaramaz:
“Keşke toprak olsaydık!” (Nebe, 40) diye feryat ederler.

Hesap Günü ve İbretler

1. Adalet ve Merhamet Birlikte Tecelli Eder:
Allah, hesap gününde tam bir adaletle hüküm verir. Ancak O’nun merhameti de büyüktür. Dünyada samimi bir tevbe eden kimse, Allah’ın rahmetiyle kurtuluşa erer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Allah’ın rahmeti yüz parçadır. Bir parçasını dünyaya indirdi, doksan dokuz parçasını ise kıyamet gününe sakladı.”

2. Dünya Hayatı Ahireti Belirler:
O gün insan, dünya hayatının ne kadar değerli olduğunu anlar. Kur’an, insanın bu pişmanlığını şöyle ifade eder:
“Keşke bu hayatım için önceden bir şeyler gönderseydim!” (Fecr, 24)

3. Herkes Kendi Amelinden Sorumludur:
Allah, kimseye haksızlık etmez. Her insan, kendi yaptıklarının sonucuyla yüzleşir. O gün, ne bahaneler ne de başkasını suçlamalar fayda verir.

Bugünden Hazırlık Yapmak:

Allah’ın huzurunda yüz akıyla çıkmak için, dünya hayatında şu hususlara dikkat etmeliyiz:

1. İmanımızı Güçlendirmek:
Allah’a olan imanımızı sağlamlaştırmalı ve kulluk bilinciyle yaşamalıyız.

2. Salih Ameller İşlemek:
Namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlerle Allah’a yakınlaşmalı ve sevap terazimizi ağırlaştırmalıyız.

3. Kul Hakkından Sakınmak:
Kimseye haksızlık yapmamalı, eğer yapmışsak mutlaka helallik almalıyız.

4. Tövbe ve İstiğfar Etmek:
Günahlarımızdan samimi bir şekilde tövbe etmeli ve Allah’ın bağışlayıcılığına sığınmalıyız.

5. Zamanı İyi Kullanmak:
Dünya hayatı kısadır. Her anımızı, ahirette yüzümüzü güldürecek şekilde değerlendirmeliyiz.

Son Söz: Allah’ın Huzurunda Sonuç Belli Olacak

Hesapların bittiği ve kararların verildiği o gün, insanlar sonsuz saadet ya da azap için yola çıkacaklar. Bugün, o günün hazırlığını yapma zamanıdır. Unutmayalım ki dünya, ahiretin ekim yeridir. Ne ekersek, Allah’ın huzurunda onu biçeceğiz.

Allah’ın huzurunda yüz akıyla durmayı ve ebedî mutluluğa erişmeyi dileyenlerden olalım. Çünkü gerçek başarı, Allah’ın rızasını kazanmak ve cennete kavuşmaktır.

 

 

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025

ALLAH’IN HUZURUNDA VERİLEN HESAP VE BEKLENEN KARAR ANI

ALLAH’IN HUZURUNDA VERİLEN HESAP VE BEKLENEN KARAR ANI


Allah’ın Huzurunda Verilen Hesap ve Beklenen Karar Anı: İnsanlığın Sonsuz Yazgısı

Dünya hayatı sona erdi. Kabirden kalkış gerçekleşti, mahşer yerine varıldı. Artık bütün insanlık, Allah’ın huzurunda duruyor. Yaptıkları her şeyin, söyledikleri her sözün ve hatta düşündükleri her niyetin hesabını vermek için o büyük anı bekliyor. Bu, her ruh için kaderin belirlendiği, cennet ya da cehennemin kapılarının açıldığı karar anıdır.

Allah’ın Huzurunda: Hesap Günü

Kur’an-ı Kerim, hesap gününü şöyle tarif eder:
“O gün insan, dünyada yaptıklarını hatırlayacak. Ama bu hatırlamanın faydası olmayacak.” (Fecr, 23)

Allah’ın huzurunda durmak, insanın hayatı boyunca işlediklerinin bir muhasebesini yapacağı andır. O gün, ne mal ne mülk, ne makam ne de şöhret fayda sağlar. Sadece iman ve salih ameller kurtuluşun anahtarıdır.

1. Amel Defterleri Açılacak:
Her insanın amel defteri önüne serilir ve kendisine şöyle denir:
“Oku kitabını! Bugün hesap görücü olarak kendin yeter!” (İsra, 14)
O an, insan yaptığı her şeyin yazılı olduğunu görür. İyilikleri ve kötülükleri, büyük bir netlikle ortaya çıkar.

2. Şahitler Konuşacak:
Allah’ın huzurunda insanın kendi bedeni bile şahitlik yapar. Dil, el, ayak ve hatta deri, kişinin yaptıklarını dile getirir. Kur’an bu durumu şöyle anlatır:
“Derileri aleyhlerine şahitlik eder ve derilerine derler ki: ‘Bize niye şahitlik ettiniz?’ Onlar da derler ki: ‘Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu.'” (Fussilet, 20-21)

3. Mizan (Terazi) Kurulacak:
İyilikler ve kötülükler tartılmak üzere terazide dengelenir. Kimlerin tartıları ağır gelirse kurtuluşa erer, kimlerin tartıları hafif kalırsa hüsrana uğrar:
“O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin tartıları hafif kalırsa, işte onlar kendilerini ziyana uğratanlardır.” (Araf, 8-9)

Karar Anı: Cennet mi, Cehennem mi?

Allah’ın huzurunda hesap verilmesinin ardından herkesin ebedî durağı belirlenir. Bu, insanlık için en kritik karardır:

1. Cennetle Müjdelenenler:
Dünya hayatını Allah’a imanla geçiren, O’nun emirlerine uyan ve salih ameller işleyenler, cennetle müjdelenir. Onlar için şu hitap yapılır:
“Ey huzura ermiş nefis! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına gir, cennetime gir!” (Fecr, 27-30)

Bu kişiler için cennet, ebedî nimetlerle dolu bir yurt olur. Dünya hayatında sabrettikleri zorlukların, yaptıkları iyiliklerin karşılığını orada bulurlar.

2. Cehennemle Uyarılanlar:
Allah’a isyan eden, dünya hayatını ahireti düşünmeden geçiren ve insanlara haksızlık edenler ise cehennemle karşılaşır. Onlara şöyle denir:
“Bugün Biz sizi unuttuk; çünkü siz bu gününüzle karşılaşmayı unuttunuz.” (Casiye, 34)

Bu kişiler, yaptıkları her yanlışın, işledikleri her günahın cezasını çeker. O gün, pişmanlık ve bağışlanma dilekleri artık fayda sağlamaz.

Hesap ve Karar Anının İbretleri

1. Hiçbir Şey Gizli Kalmaz:
O gün, insanın yaptıkları, gizlediği ya da unuttuğu hiçbir şey gizli kalmaz. Her şeyin kaydedildiğini gören insan, hayret içinde kalır:
“Vay halimize! Bu kitap ne kadar da eksiksiz! Küçük büyük ne varsa hepsini sayıp dökmüş!” (Kehf, 49)

2. Dünya Hayatı Ahiretin Tohumudur:
Karar anında insan, dünya hayatının ne kadar önemli olduğunu anlar. Zira dünya, ahiretin ekim yeridir. Ne ekersek, hesap günü onu biçeriz.

3. Adalet ve Merhamet:
Allah’ın adaleti şaşmaz; herkes yaptığının karşılığını alır. Ancak O’nun rahmeti de sonsuzdur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Allah’ın rahmeti, gazabını geçmiştir.”
Bu nedenle, dünyada samimi bir tevbe eden kişi, Allah’ın rahmetine nail olabilir.

Bugünden Hazırlık: Hesap ve Karar Günü İçin Ne Yapmalıyız?

Allah’ın huzurunda yüz akıyla durabilmek için bugünden çaba göstermeliyiz:

1. İmanımızı Koruyalım: Allah’a olan bağlılığımızı artırmalı ve O’nun emirlerine uygun bir hayat yaşamalıyız.

2. Salih Amellere Yönelmeliyiz: Namaz, zekât, sadaka gibi ibadetlerle amel defterimizi güzelleştirelim.

3. Kul Haklarından Sakınmalıyız: Kimseye haksızlık yapmamalı, varsa hakkına girdiğimiz kişilerden helallik almalıyız.

4. Zamanı İyi Değerlendirmeliyiz: Hayat kısa ve zaman hızlıca geçiyor. Her anımızı Allah’ın rızasını kazanmaya adayalım.

Son Söz: Allah’ın Huzurunda Verilecek Karara Hazır mıyız?

Allah’ın huzurunda verilecek hesap ve beklenen karar, insanın ebedî hayatını belirleyecek en önemli andır. O gün geldiğinde, pişmanlık fayda sağlamaz. Bugün, o güne hazırlık yapma günüdür.

Unutmayalım, Allah adalet sahibidir, ancak aynı zamanda sonsuz merhamet sahibidir. O’nun huzuruna imanla ve güzel amellerle gitmek, o günün tek kurtuluş yoludur. Dünyada her anımızı bu bilince uygun yaşayarak, Allah’ın huzurunda yüz akıyla durmayı dileyelim. Çünkü gerçek başarı, Allah’ın rızasını kazanıp ebedî saadete erişmektir.

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025

NİHAYET ALLAH’IN HUZURUNDAYIZ…

NİHAYET ALLAH’IN HUZURUNDAYIZ…


Nihayet Allah’ın Huzurundayız: Hesap Günü ve Sonsuz Gerçeklik

Dünya hayatı sona erdi. Kabirden kalkış gerçekleşti, mahşer meydanına ulaşıldı. İnsanlık, sayısız topluluklar halinde bir araya toplandı. Artık beklenen an geldi: İnsanlar, yaratıcıları olan Allah’ın huzurunda duruyor. Bu an, hem müminler hem de günahkârlar için hayatlarının en kritik noktasıdır. Çünkü artık insanın kendini savunma, pişmanlık dileme ya da hatalarını telafi etme imkânı kalmamıştır. Bu, her ruhun ebedî yazgısının belirleneceği andır.

Allah’ın Huzurunda: Büyük Buluşma

Kur’an-ı Kerim, bu büyük buluşmayı şöyle tasvir eder:
“O gün insanlar, yaptıklarının kendilerine gösterilmesi için bölük bölük (mahşer yerine) çıkarlar. Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür, kim de zerre kadar şer işlerse onu görür.” (Zilzal, 6-8)

Allah’ın huzurunda duran insan, dünya hayatında işlediği her ameli açıkça görür. Artık hiçbir şey gizli değildir. Amel defterleri açılır, her söz, her davranış, hatta kalpten geçen düşünceler bile ortaya çıkar.

Hesap Anı: Amellerin Tartılması

Allah’ın huzurunda herkes eşittir. Ne zenginlik ne makam ne de dünya hayatındaki şöhret, insanın kurtuluşuna yardımcı olabilir. Hesap günü, yalnızca iman ve ameller önemlidir.

1. Amel Defterleri Açılacak:
Her insanın amel defteri kendisine sunulur. Müminler defterlerini sağ ellerine alarak kurtuluşa ererken, günahkârlar defterlerini sol ellerinden veya arkalarından alarak büyük bir korkuya kapılırlar. Kur’an-ı Kerim bu durumu şöyle anlatır:
“Defteri sağ eline verilen kişi, kolay bir hesapla hesaba çekilir ve sevinçle ailesine döner. Ama defteri arkasından verilen kişi, hemen helak olmayı ister.” (İnşikak, 7-11)

2. Mizan (Terazi) Kurulacak:
Ameller terazide tartılır. O gün, tartıları ağır gelenler kurtuluşa erer, hafif gelenler ise azaba mahkûm olur:
“Kimlerin tartıları ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar kendilerini zarara sokmuşlardır.” (Araf, 8-9)

3. Şahitler Konuşacak:
İnsanın dili, eli, ayağı ve hatta derisi bile o gün şahitlik eder. İnsan, işlediği her şeyin kaydedilmiş olduğunu görür ve hiçbir şeyi inkâr edemez. Kur’an şöyle buyurur:
“O gün dilleri, elleri ve ayakları yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahitlik eder.” (Nur, 24)

Müminlerin Sevinci ve Günahkârların Pişmanlığı

Allah’ın huzurunda durmak, müminler için bir müjde, inkârcılar için ise büyük bir korkudur:

Müminler için huzur: Dünya hayatında Allah’a iman eden, O’nun emirlerine uygun bir yaşam süren kişiler, huzur içinde Rablerinin karşısına çıkarlar. Allah, onların günahlarını bağışlar ve cenneti müjdeler:
“İyiler ise, nimet dolu cennettedir. Tahtlar üzerinde oturur ve Rablerinin verdiği nimetlerin keyfini sürerler.” (İnfitar, 13-16)

Günahkârlar için azap: Allah’ı unutan, ahireti inkâr eden ve günahlarına tevbe etmeyenler, o gün büyük bir pişmanlık yaşarlar. Ancak artık dönüş yoktur. Onlar şöyle derler:
“Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, yapmış olduklarımızdan başka, güzel işler yapalım.” (Fatır, 37) Ancak onlara cevaben denir ki:
“Size düşünüp öğüt alacak kadar bir ömür vermedik mi?” (Fatır, 37)

Allah’ın Merhameti ve Adaleti

Allah’ın huzurunda herkes adaletle yargılanır. Ancak O’nun rahmeti de büyüktür. İnsan, dünyada samimi bir tevbe ile Allah’a yönelmişse, O’nun merhametiyle karşılanır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Allah’ın rahmeti yüz parçadır. Bir parçasını dünyaya indirdi. Kalan doksan dokuz parçasını ise kıyamet günü kullarına gösterecektir.”

Bu söz, müminler için umut, günahkârlar için ise bir ders niteliğindedir.

Allah’ın Huzuruna Hazırlık: Bugünden Başlamak

Allah’ın huzurunda o büyük buluşma için hazırlık yapmak, her insanın en büyük gayesi olmalıdır. Çünkü dünya hayatı geçici, ahiret ise sonsuzdur. Bu hazırlığı yapmak için:

1. İmanımızı Koruyalım: Allah’a olan inancımızı sağlamlaştırmalı, O’na itaatle dolu bir hayat sürmeliyiz.

2. Amellerimizi Güzelleştirelim: İyiliklerimizi artırmalı, günahlarımız için samimi bir şekilde tövbe etmeliyiz.

3. Kul Haklarından Sakınalım: İnsanlarla olan ilişkilerimize dikkat etmeli, kimseye haksızlık yapmamalıyız.

4. Zamanı İyi Değerlendirelim: Dünya hayatını Allah’ın rızasını kazanmak için bir fırsat olarak görmeli ve bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.

Son Söz: Allah’ın Huzurunda Son Karar

“Nihayet Allah’ın huzurundayız…” Bu cümle, her ruhun ahirette söyleyeceği bir gerçektir. O an geldiğinde, insan sadece dünya hayatındaki inancıyla ve amelleriyle karşılanacaktır. Dünyada geçen her an, o büyük buluşmaya bir hazırlıktır.

Unutmayalım, Allah’ın huzurunda yüzümüzün ak olması için bugün gayret edelim. Çünkü dünya bir yolculuktur ve bu yolculuğun nihai durağı, Rabbimizin huzurudur. O huzura yüz akıyla varabilmek, insanın en büyük bahtiyarlığıdır.

 

 

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025

KABİRDEN ÇIKIP MAHŞER YERİNE GİDEN TOPLULUKLAR

KABİRDEN ÇIKIP MAHŞER YERİNE GİDEN TOPLULUKLAR


Kabirden Çıkıp Mahşer Yerine Giden Topluluklar: İbret Dolu Bir Yolculuk

Bir gün gelecek, yeryüzü sarsılacak ve tüm kabirler açılacak. İnsanlar, ölüm uykusundan uyandırılacak ve mahşer yerine doğru büyük bir topluluk halinde sevk edilecekler. Bu, hayatın sona erip sonsuz bir hayata adım atıldığı, her ruhun hesaba çekileceği büyük bir gündür. Kabirden mahşer yerine olan bu yolculuk, her insan için ibretlerle doludur.

Kabirden Diriliş: Büyük Uyanış

Allah, kıyamet günü İsrafil’in sura üflemesiyle bütün ölüleri diriltecektir. Kur’an-ı Kerim’de bu an şöyle tasvir edilir:
“Sur’a üflendiği gün, Allah’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde kim varsa hepsi dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak huzuruna çıkar.” (Neml, 87)

Kabirden kalkış, insanın dünya hayatında yaptıklarıyla yüzleşeceği bir uyanış anıdır. O an, herkes ne yaptığını hatırlayacak ve içlerinde büyük bir pişmanlık ya da sevinç hissedecektir.

Mahşer Yolculuğu: Hesaba Doğru İlerleyiş

Kabirlerinden çıkan insanlar, bir araya toplandıktan sonra mahşer yerine sevk edilecektir. Bu yolculuk, insanın dünya hayatında nasıl yaşadığına göre farklılık gösterir:

1. Müminler için Mahşer Yolculuğu:
Takva sahibi müminler için bu yolculuk, bir huzur ve sevinç halidir. Onlar kabirlerinden kalktıklarında yüzleri nurludur. Dünya hayatında iman ettikleri Rablerine kavuşacak olmanın mutluluğu içindedirler. Kur’an’da bu durum şöyle anlatılır:
“O gün, bazı yüzler ağaracak ve Rablerine bakacaklardır.” (Kıyamet, 22-23)

2. Günahkârlar ve İnkârcılar için Mahşer Yolculuğu:
Dünya hayatında Allah’ı ve ahireti unutanlar için bu yolculuk zorlu ve korku doludur. Kabirlerinden yüzleri kararmış, korku içinde kalkarlar. Kalplerini bir pişmanlık kaplar ve ayakları geri geri gitmek ister. Onlar hakkında Kur’an şöyle buyurur:
“O gün, bazı yüzler kararır. Onlara, ‘İman ettikten sonra inkâr mı ettiniz? Öyleyse inkârınıza karşılık azabı tadın!’ denir.” (Âl-i İmrân, 106)

Mahşer Yerinde Toplanma: Büyük Hesaplaşma

Mahşer, insanlığın topluca bir araya getirileceği büyük bir meydandır. Burada insanlar, peygamberler, ümmetler ve bütün varlıklar bir arada bulunur. Kur’an-ı Kerim, bu meydanı şöyle tarif eder:
“Gözler dehşetle bakar, kalpler korkuyla dolar.” (İbrahim, 42)

Amel Defterleri: Her insanın amel defteri kendisine sunulacaktır. Sağ eline defteri verilenler kurtuluşa erecek, sol eline verilenler ise azaba mahkûm olacaklardır.

Mizanın Kurulması: İnsanların amelleri tartılacak, iyilikleri ve kötülükleri terazide ölçülecektir. Kur’an bu durumu şöyle açıklar:
“O gün, tartı haktır. Kimlerin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (A’raf, 8)

Mahşer Yolculuğunun İbretleri

1. Her Şey Açığa Çıkacak:
O gün, dünyada gizli kalan hiçbir şey kalmayacaktır. İnsanlar işledikleri her ameli, söyledikleri her sözü açıkça görecektir. Kur’an’da bu durum şöyle ifade edilir:
“Kim zerre kadar hayır işlerse, onu görür. Kim zerre kadar şer işlerse, onu da görür.” (Zilzal, 7-8)

2. Dünya Hayatının Değeri:
Mahşer günü, dünya hayatının bir sınavdan ibaret olduğu açıkça görülecektir. İnsan, dünyada yaptığı her şeyin ahirette karşılık bulacağını anlayacak, ancak pişmanlık için artık çok geç olacaktır.

3. Kurtuluşun Şartı:
Mahşer yolculuğu, insanı Allah’ın huzuruna çıkarır. Orada kurtuluşun tek şartı, dünyada Allah’a iman etmiş ve O’nun emirlerine uygun bir hayat sürmüş olmaktır. İnsan ne kadar mal mülk sahibi olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun, yalnızca iman ve salih ameller insanı kurtaracaktır.

Bugünden Hazırlık: Mahşer Yolculuğuna Hazır mıyız?

Mahşer meydanında huzurla beklemek ve kurtuluşa ermek için bugünden hazırlık yapmamız gerekir. Bunun için:

İmanımızı Güçlendirmeliyiz: Allah’a olan bağlılığımızı artırmalı ve O’nun rızasını kazanacak bir hayat sürmeliyiz.

Amel Defterimizi Güzelleştirmeliyiz: Günahlarımız için tövbe edip, iyilik ve salih amellerle defterimizi doldurmalıyız.

Kul Hakkından Sakınmalıyız: İnsanlarla olan ilişkilerimize dikkat etmeli, kimseye haksızlık yapmamalıyız.

Son Söz: Mahşere Doğru Büyük Toplanma

Kabirden çıkıp mahşer yerine doğru yapılan yolculuk, insanlığın en büyük topluluğu olarak gerçekleşecektir. Bu yolculuk, dünya hayatındaki tercihlerimizin bir yansımasıdır. Bugün yaşadıklarımız, o günkü durumumuzu belirler.

Unutmayalım, o gün gelip çattığında pişmanlık fayda vermeyecek. Bu nedenle, kabirden mahşere olan yolculuğumuzun huzur dolu olmasını istiyorsak, bugün hayatımızı Allah’ın rızasına uygun bir şekilde şekillendirelim. Çünkü dünya bir gün sona erecek, ancak ahiret ebedi kalacaktır.

 

 

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025

KIYAMET KOPANA KADAR KABİRDE GEÇECEK OLAN BİR HAYAT

KIYAMET KOPANA KADAR KABİRDE GEÇECEK OLAN BİR HAYAT


Kıyamet Kopana Kadar Kabirde Geçecek Olan Hayat: Sessiz Bekleyişin İbret Dolu Gerçekliği

Kabir hayatı… İnsan ruhunun dünya ile ahiret arasında bir bekleyiş sürecine girdiği o büyük gerçeklik. İnsan bu dönemde, kıyamet kopana kadar yaptığı amellerin sonucunu tatmaya başlar. Kabir, her ruh için farklı bir yer olur; kimisi için bir huzur bahçesi, kimisi için ise bir azap çukuru… Peki, kabirdeki bu bekleyişin anlamı nedir ve bizlere ne gibi ibretler sunar?

Kabir: Hayatın İlk Durağı

İnsan öldüğünde dünya hayatı sona erer, ancak ruh için yeni bir yolculuk başlar. Kabir hayatı, Berzah âlemi olarak adlandırılır. Bu âlem, dünya ile ahiret arasındaki bir perde gibidir. İnsan burada, kıyametin kopmasını ve yeniden dirilmeyi bekler.

Allah’ın Peygamberi (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Kabir, ahiret menzillerinden bir menzildir. Kişi orada kurtulursa, sonrası daha kolay olur. Kurtulamazsa sonrası daha zordur.”

Bu hadis, kabir hayatının ahiretin ilk durağı olduğunu ve insanın sonsuz hayatının kaderini belirlediğini açıkça ortaya koyar.

Kabir: Huzur Bahçesi mi, Azap Çukuru mu?

Kabir hayatı, kişinin dünya hayatındaki amellerine göre şekillenir:

Müminler için kabir: İman sahibi kişiler için kabir, bir cennet bahçesi gibi olur. Ruhları huzur bulur, kabir genişletilir ve aydınlanır. Müminler, Allah’ın vaat ettiği nimetlerin müjdesini burada almaya başlar. Onlar, kıyameti bir kavuşma günü olarak bekler.

Günahkârlar ve inkârcılar için kabir: Allah’a isyan eden, O’nu unutan ve günahları içinde kaybolan kişiler için kabir, cehennem çukurlarından bir çukur gibi olur. Karanlık, dar ve azap dolu bir bekleyiş başlar. Ruhları bu dar alanda sıkılır, dünya hayatında işledikleri amellerin pişmanlığını yaşarlar.

Kabir Hayatında Ruhun Durumu

Kabirde, bedeni toprağa karışmış olan insanın ruhu, Berzah âleminde farklı bir boyutta hayat sürer. Ruh, kabir azabını veya nimetlerini hisseder, ancak kıyamete kadar dünya ile ahiret arasındaki bu bekleyiş devam eder. Bu dönemde insan şunları tecrübe eder:

1. Dünya Amellerinin Yansıması: Kabirde, insanın dünyada yaptığı her şey gözler önüne serilir. Salih amel işleyen bir mümin için bu dönem huzurlu bir bekleyiştir. Ancak günahkârlar için kabir, vicdan azabının ve pişmanlığın mekânıdır.

2. Kabir Azabı ve Nimetleri: Kur’an-ı Kerim ve hadislerde, kabirde azap gören veya nimetler içinde bekleyen insanlardan bahsedilir. Bu dönemde insan, kıyamet günündeki durumuna dair bir ön bilgi alır.

3. Zaman Algısı: Kabir hayatında zaman, dünya hayatından farklıdır. İnsan, kıyamet kopana kadar geçen süreyi çok kısa bir an gibi algılayabilir. Nitekim Kur’an’da bu durum şöyle ifade edilir:
“Onlar diriltildikleri gün, sanki dünyada bir akşam vakti kadar ya da kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.” (Naziat, 46)

Kabir Hayatı Üzerine İbretler

1. Hayatımızı Şekillendiren Ameller:
Kabir hayatında insanı kurtaracak olan şeyler; iman, salih amel, ibadetler ve Allah için yapılan hayırlardır. Dünya hayatında ne ekersek, kabir hayatında onu biçeriz.

2. Zamanın Kıymeti:
Kabir hayatını düşünmek, insanı zamanın kıymetini bilmeye yönlendirir. Dünya hayatında ertelediğimiz ibadetler ve iyi ameller, kabirde büyük bir pişmanlık olarak karşımıza çıkar.

3. Tevbe ve İyilik:
Hayattayken Allah’tan af dilemek ve insanlara iyilik yapmak, kabir hayatında rahat bir bekleyişin anahtarıdır. Zira ölüm, her an gelebilir ve pişmanlık için fırsat kalmayabilir.

Kabir Hayatına Hazırlık: Bugünden Başlamak

Kabir hayatı, ölümle birlikte başlayacak ve kıyamet gününe kadar sürecektir. Ancak bu hayata hazırlanmak için hâlâ elimizde bir fırsat var. Bugün yaptığımız her amel, kabirdeki durumumuzu belirleyecek. İşte bu nedenle:

Allah’a olan imanımızı güçlendirelim.

Beş vakit namazımıza dikkat edelim.

Zekât ve sadaka gibi ibadetlerle Allah’ın rızasını kazanalım.

İnsanlarla helalleşip, gönüllerini kazanalım.

Kur’an-ı Kerim okuyup, hayatımızı onun rehberliğinde şekillendirelim.

Son Söz: Kabir Hayatı Bir Ayna Gibidir

Kabir hayatı, dünya hayatının bir yansımasıdır. İnsan, ne yaptıysa orada onun karşılığını görür. Bu gerçeği düşünmek, bizi dünyada daha bilinçli bir hayat yaşamaya teşvik eder. Unutmayalım, her nefes bir fırsattır ve bu fırsat bir gün sona erecek.

Dünya hayatını ahirete hazırlanmak için değerlendirelim ki, kabir bizim için huzur ve nimet yurdu olsun. Çünkü kabir, kıyamete kadar sürecek sessiz bir bekleyişin ilk durağıdır. Bu durağı rahmetle geçmek için bugünden çaba göstermeliyiz.

 

 

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025

KABİRDE MÜNKER VE NEKİRLE GEÇEN AN VE ZAMAN.

KABİRDE MÜNKER VE NEKİRLE GEÇEN AN VE ZAMAN.


Kabirde Münker ve Nekir ile Geçen An: İbret ve Hesap Zamanı

Kabir hayatı, insanın dünya ile ahiret arasındaki ilk durak yeridir. İnsan burada dünyada yaptıklarının karşılığıyla yüzleşir. Kıyamet kopmadan önce başlayan bu süreç, her kul için büyük bir imtihandır. Kabirde insana yöneltilen ilk sorular ise, hayatının özeti gibidir. Münker ve Nekir adlı meleklerin sorgulaması, her insanın kaderini belirleyen önemli bir andır. Peki, bu an nasıl tasavvur edilir ve bizlere neler öğretebilir?

Kabirdeki İlk Karşılaşma: Münker ve Nekir

İnsan kabre konulduğunda, bedenini toprağın serinliği sararken ruhu başka bir boyuta adım atar. Ardından Münker ve Nekir adında iki büyük melek gelir. Onların görevleri, insanın dünya hayatında nasıl yaşadığını sorgulamaktır. Meleklerin heybeti, dünya hayatında Allah’a ne kadar yakın ya da uzak olduğumuza göre hissedilir.

Melekler şu soruları sorar:

1. Rabbin kimdir?

2. Dinin nedir?

3. Peygamberin kimdir?

Bu sorular, aslında kişinin hayatını nasıl geçirdiğinin bir özetidir. İnsan bu sorulara dünya hayatındaki inancı ve amelleri doğrultusunda cevap verir. Allah’a iman eden, O’nun yolunda yaşayan bir kul için bu sorular kolaydır. Ancak imanında zayıflık olan veya dünya hayatını gaflet içinde geçiren bir insan için bu sorular büyük bir zorluk haline gelir.

Sorgunun Mahiyeti: Amellerimiz Konuşur

Kabirdeki sorgu, yalnızca dil ile verilen cevaplardan ibaret değildir. İnsan, dünya hayatında neyi yaşadıysa, o ortaya çıkar. Müminler için bu an bir müjde gibidir. Çünkü onların Rabbi ile olan bağı sağlamdır ve sorulara rahatça cevap verirler:

“Rabbim Allah’tır.”

“Dinim İslam’dır.”

“Peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir.”

Ancak dünya hayatında Allah’ı unutan, O’nun emirlerine uzak yaşayan biri için bu sorulara cevap vermek zorlaşır. Kimi insanlar “Bilmiyorum” der, kimi ise doğruyu hatırlasa bile dilinden dökemez. Çünkü kalpte olmayan bir şey, kabirde dile gelmez.

Kabir Hayatının Başlangıcı: Rahmet mi Azap mı?

Kabirdeki sorgudan sonra insanın hayatına göre kabri ya bir cennet bahçesi ya da cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Müminler için kabir genişletilir, aydınlatılır ve bir huzur mekânına dönüşür. Dünya hayatında Allah’ı unutanlar için ise kabir daralır, korkunç bir azap başlar. Bu an, ahiret yolculuğunun en kritik dönüm noktalarından biridir.

İbretler ve Dersler

Kabirde Münker ve Nekir ile geçecek o anı düşünmek, bizlere dünya hayatında nasıl yaşamamız gerektiğine dair önemli dersler verir:

1. Allah ile Bağımızı Güçlendirelim.
Rabbin kimdir? Bu soru, dünya hayatında Allah’a olan imanımızı ve itaatimizi sorgulayan en temel sorudur. Rabbimizi yalnızca dilimizle değil, kalbimizle tanımalı ve O’nun rızasına uygun bir hayat sürmeliyiz.

2. İslam’ı Hayatımıza Yerleştirelim.
Dinim nedir? Bu soru, İslam’ı ne kadar yaşadığımızı ortaya koyar. Dinimizi sadece bir bilgi olarak değil, hayatımızın merkezine koyarak yaşamalıyız.

3. Hz. Muhammed’i Rehber Edinelim.
Peygamberim kimdir? Bu soru, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatını ne kadar örnek aldığımızı sorgular. Onun sünnetine uymak, ahiretteki kurtuluşumuzun anahtarıdır.

Son Söz: Sorguya Hazır mıyız?

Kabirde Münker ve Nekir ile geçecek olan o an, hepimiz için kaçınılmaz bir gerçekliktir. Dünya hayatında yaptıklarımız, o anki durumumuzu belirleyecek. Peki, bu sorulara nasıl cevap vereceğiz?

Bugün hâlâ nefes alıyorken, o günü düşünerek hayatımıza çeki düzen verebiliriz. Rabbimize daha fazla yönelmek, dinimizi yaşamak ve peygamberimizi rehber edinmek, bu büyük sınavı kolaylaştıracaktır. Çünkü kabirde geçen o an, sonsuz bir hayatın başlangıcıdır.

Unutmayalım, dünya bir gün sona erecek. Asıl hesap ise kabirden sonra başlayacak. O an geldiğinde, amellerimizin bize ışık olması için bugünden hazırlık yapalım. Çünkü kabir, hakikatin ilk perdesidir.

 

 

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025

KABRİMDE GEÇEN İLK GECEM

KABRİMDE GEÇEN İLK GECEM


Kabrimde Geçen İlk Gecem: Sonsuzluğa Açılan Kapı

Bir gün herkes için o an gelecek… Dünya hayatının sona erdiği, bedenin toprağa emanet edildiği o an. Arkada kalanlar dualarla vedalaşırken, insan ruhu başka bir âleme adım atar. Kabirde geçirilen ilk gece, dünya ile ahiret arasındaki o kritik geçiştir. O an neler hissedilir? İşte bir insanın kabrindeki ilk gecesinden hayalî bir anlatım:

“Artık Yalnızım.”

“Her şey çok hızlı oldu. Sevdiklerim tabutumun etrafında ağlarken, artık onları duyamaz oldum. Musalla taşında son vedam yapıldı, ardından toprağa indirildim. Dualarla üzerim toprakla kapatıldı. Ve işte, yalnızım. Hayatta hep başkalarıyla vakit geçirmeye alışmıştım, ama şimdi sadece ben ve amellerim var. Hiç kimse yanımda değil, hiçbir mal varlığım beni takip etmedi.”

“Toprak beni kucaklarken…”

“İlk kez bu kadar çaresiz hissettim. Herkes gitti. Bu dar, karanlık mekân artık bana ait. Dünyevi bağlarım tamamen koptu. Şimdiye kadar hiç düşünmediğim bir gerçeklikle yüzleşiyorum: Bu kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe olacak ya da cehennem çukurlarından bir çukur.”

“Amellerimle Hesap Verme Zamanı.”

“Dünyada yaptığım her şey şimdi önümde sırayla belirmeye başladı. Küçük sandığım hatalarım büyüdü, ihmal ettiğim ibadetler gözlerimin önüne geldi. Sevaplarım birer ışık gibi etrafımı aydınlatırken, günahlarım kalbime ağırlık verdi. Keşke hayatımda daha dikkatli olsaydım! Keşke her adımımı Allah rızasını gözeterek atsaydım.”

“Herkes Beni Bıraktı, Ama Rabbim Yanımda.”

“Kabirde insanın yanında sadece Rabbi vardır. İnsan burada anlar ki, asıl sığınılacak olan sadece O’dur. Dünya nimetleri, dostlar, aile… Hiçbiri bu dar yerde fayda sağlamaz. Ancak Allah’ın rahmeti ve merhameti, burada en büyük kurtuluştur. Şimdi o rahmeti umuyor, Rabbime yalvarıyorum: ‘Allah’ım, beni bağışla! Küçük ya da büyük her hatam için af diliyorum.'”

“Keşke Hayatı Daha Farklı Yaşasaydım.”

“Hayatta hep dünyevi işler için koşuştururken, ölüm gerçeğini hep uzak sandım. Ama şimdi görüyorum ki, hayat kısa bir yolculukmuş. Keşke daha fazla ibadet etseydim, daha çok sadaka verseydim, insanlara daha çok iyilik yapsaydım. Çünkü şimdi ne malım, ne şöhretim, ne de dünya başarılarımın bir önemi var. Yalnızca Allah için yaptığım şeyler benimle.”

“Kabirde Geçen İlk Gece: Bir Başlangıç.”

“Bu gece benim için bir son değil, bir başlangıç. Ahiret yolculuğum buradan başlıyor. Kabirde nasıl bir gece geçireceğim, dünya hayatında yaptıklarımla şekillendi. Hayattayken unuttuğum bir hakikatle yüzleştim: Dünya bir oyun ve eğlenceden ibaret, asıl gerçeklik ise burada başlıyor.”

Son Söz: Ölmeden Önce Kendimize Gelmek

Kabirde geçen ilk geceyi tasavvur etmek, insanın hayatını gözden geçirmesi için büyük bir fırsattır. O geceye nasıl hazırlanıyoruz? Hayatımızı nasıl şekillendiriyoruz? Kabirde bizi yalnız bırakmayacak olan şey, Allah’a olan imanımız ve yaptığımız salih amellerdir.

Unutmayalım, bu dünya fani, ölüm ise bir kapıdır. O kapıdan geçtiğimizde yalnızca amellerimiz bizimle kalacak. Bugün, hâlâ nefes alabiliyorken, o gece için hazırlık yapalım. Çünkü kabirde geçen ilk gece, ahiretin nasıl olacağının ilk habercisidir. Hayatımızı bu bilinçle şekillendirelim ki, o gece bizim için bir huzur ve r

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025

18 YAŞINDAKİ BIR GENCIN 80 YAŞINDAKİ HALINI TASAVVUR EDİŞİ.

18 YAŞINDAKİ BIR GENCIN 80 YAŞINDAKİ HALINI TASAVVUR EDİŞİ.


18 Yaşındaki Bir Gencin 80 Yaşındaki Halini Tasavvur Edişi: Hayatı Yeniden Düşünmek

18 yaş… Gençliğin baharı, hayallerin sınırsız, enerjinin dorukta olduğu bir dönem. İnsan bu yaşta geleceğe dair büyük planlar yapar. Zamanın bol olduğunu, her şeyi başarabileceğini zanneder. Peki, bir an durup 80 yaşındaki halini hayal edebilse, hayatını nasıl değerlendirirdi? İşte 18 yaşındaki bir gencin, 80 yaşındaki halini tasavvur edişinden doğan ibret dolu bir hikaye.

Gençlikten İhtiyarlığa Bir Yolculuk

“80 yaşındayım… Artık gençlik enerjim yok. Dizlerim titriyor, gözlerim eskisi kadar iyi görmüyor, ellerim titriyor. Hayatta yapmayı ertelediğim şeyler için pişmanlık hissediyorum. Zamanı ne kadar hoyratça harcadığımı fark ediyorum. Keşke o günlerde bugünkü halimi görebilseydim!”

Bu hayali tablo, 18 yaşındaki bir genci sarsar. Çünkü insan gençken yaşlılığın bir gün kendisine ulaşacağını aklına bile getirmez. Oysa her geçen gün, gençliği yavaşça eskiye götürür ve insanı ihtiyarlığın kucağına bırakır.

“Keşke Zamanımı Daha İyi Değerlendirseydim.”

Genç yaşlarda zaman çokmuş gibi gelir. Saatlerce telefonda oyalanmak, gereksiz alışkanlıklara kapılmak, asıl önemli şeyleri ertelemek olağandır. Fakat 80 yaşındaki bir insanın gözünden bakıldığında, her anın ne kadar kıymetli olduğu anlaşılır. Hayatı boyunca yaptığı hatalar ve boşa geçen zamanlar, vicdanında ağır bir yük oluşturur.

“Keşke daha fazla kitap okusaydım, daha fazla ibadet etseydim, aileme ve dostlarıma daha çok zaman ayırsaydım. Şimdi geriye dönmek istiyorum, ama artık mümkün değil.”

“Sağlığımın Değerini Bilemedim.”

Genç bir insan için sağlık, farkında olunmayan bir nimet gibidir. Ancak yaşlandıkça bu nimetin ne kadar kıymetli olduğu anlaşılır. 80 yaşındaki halini hayal eden bir genç, kendine şöyle diyebilir:
“Gençken bedenim güçlüydü, istediğim her şeyi yapabiliyordum. Ama bu gücü gereksiz şeyler için kullandım. Oysa sağlığım, bana verilmiş bir emanetti. Şimdi ihtiyarladım, keşke bedenimin kıymetini bilseydim.”

“İnsanlara Daha Çok Değer Vermeliydim.”

80 yaşındaki bir insan, geriye dönüp baktığında en çok hatırladığı şeyler, insanlarla olan ilişkileridir. Kalpleri kırmak, dostlukları ihmal etmek, sevgiyi ifade etmekte geç kalmak… Genç bir insan, 80 yaşındaki halini tasavvur ettiğinde şunu fark eder:
“Sevdiklerime daha fazla vakit ayırmalıydım. Onlara sevdiğimi söylemekten çekinmemeliydim. Çünkü bir gün onların yanında olamayacağımı anlayacak kadar büyüyeceğim.”

“Ahiret Hazırlığımı İhmal Etmemeliydim.”

80 yaşına gelmiş bir insan, dünya hayatının bir sonu olduğunu çok daha net bir şekilde hisseder. Artık ölüm ona daha yakın görünür. Genç bir insan, 80 yaşındaki halini düşünerek şöyle der:
“Keşke ibadetlerimi daha düzenli yapsaydım, ahiretimi düşünerek yaşasaydım. Çünkü gençlik geçici, ama ahiret sonsuz. Bugünlerimi sadece dünya için değil, ebedi hayat için de değerlendirmeliydim.”

Sonuç: Hayatı Şimdi Düzeltmek İçin Bir Fırsat

18 yaşındaki bir gencin 80 yaşındaki halini tasavvur edebilmesi, ona şu mesajı verir:
“Hayat çok kısa ve zaman hızla geçiyor. Gençliğin kıymetini bil, enerjini doğru yerlere harca, sevdiklerine vakit ayır, ahiret hazırlığını ihmal etme. Çünkü bir gün sen de yaşlanacak, şu anki gençliğini özlemle anacaksın.”

Hayat, gençken kontrolümüzdeymiş gibi görünse de, zaman hızla tükenir. Gençliğin getirdiği gaflet içinde kaybolmak yerine, gelecekteki pişmanlıkları önlemek için bugünden harekete geçmeliyiz. Çünkü 80 yaşına geldiğimizde, geriye dönüp baktığımızda, dolu dolu yaşamış bir hayat görmek isteriz. Şimdi düşünelim: Bugün yaptıklarımız, yarın hatırladıklarımız olacak mı?

 

 

Loading

No ResponsesOcak 22nd, 2025