Yasakçı zihniyet.

Yasakçı zihniyet.


Yasakçı zihniyet, bireylerin veya toplulukların özgürlüklerini kısıtlayan, yeni fikirleri ve farklılıklara karşı olumsuz bir tutum sergileyen bir düşünce biçimidir. Bu zihniyet, genellikle korku, güvensizlik veya kontrol ihtiyacından kaynaklanır ve toplumsal gelişimi engelleyebilir.
Örnekler:
* Fikirlerin sansürlenmesi: Farklı düşüncelerin ifade edilmesini engellemek.
* Değişime karşı direnç: Yeni ve farklı yöntemlere kapalı olmak.
* Özgürlüklerin kısıtlanması: Kişilerin kişisel hayatlarına müdahale etmek.
* Ayrımcılık: Belirli bir gruba karşı olumsuz tutum sergilemek.
Nedenleri:
* Güvensizlik: Bilinmeyen veya farklı olan her şeye karşı tedirginlik.
* Korku: Değişimin getireceği olası olumsuz sonuçlardan korkmak.
* Kontrol ihtiyacı: Her şeyi kendi denetiminde tutma isteği.
* Bilgisizlik: Farklılıklar hakkında yeterli bilgiye sahip olmamak.
Sonuçları:
* Toplumsal gerilim: Farklı düşüncelerin bastırılması, toplumsal huzursuzluğa yol açabilir.
* Gelişmenin yavaşlaması: Yeni fikirler ve yenilikler olmadan toplumlar geride kalabilir.
* Bireylerin mutsuzluğu: Özgürlükleri kısıtlanan bireyler, mutsuz ve tatminsiz olabilirler.
Yasakçı zihniyetin üstesinden nasıl gelinir?
* Farklılıklara saygı: Herkesin farklı olduğunu kabul etmek ve farklılıklara değer vermek.
* Açık fikirlilik: Yeni fikirleri dinlemek ve değerlendirmek.
* Eleştirel düşünme: Bilgileri sorgulamak ve kendi düşüncelerini geliştirmek.
* Eğitim: Farklılıklar ve özgürlükler hakkında bilinçlendirmek.
* Diyalog: Farklı görüşlere sahip insanlarla konuşmak ve ortak bir zemin bulmak.

@@@@@@@@@

Tarihteki Yasakçı Zihniyet Örnekleri.

Tarihin her döneminde, farklı kültürlerde ve coğrafyalarda yasakçı zihniyetin izlerine rastlamak mümkündür. İşte bazı önemli örnekler:
* Antik Yunan: Sokrates’in ölümüne yol açan suçlamalar (tanrıları tanımamak, gençleri bozmak) ve Atina’da demokrasinin yer yer askıya alınması.
* Orta Çağ Avrupa: Engizisyon mahkemeleri, kitap yakmaları, bilimsel düşüncenin engellenmesi.
* Nazi Almanyası: Yahudilere ve diğer azınlıklara yönelik soykırım, düşünce özgürlüğünün yok edilmesi.
* Sovyet Rusya: Siyasi muhaliflerin sürgün edilmesi, basın sansürü, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması.
* Günümüzde bazı totaliter rejimler: Muhalif seslerin bastırılması, internet sansürü, insan hakları ihlalleri.
Bu örneklerden çıkarılacak genel sonuçlar:
* Siyasi iktidarların kötüye kullanımı: Yasakçı zihniyet, genellikle siyasi iktidarların güçlerini kötüye kullanmaları sonucu ortaya çıkar.
* Toplumsal korkuların alevlenmesi: Savaşlar, ekonomik krizler gibi toplumsal korkular, yasakçı zihniyetin güçlenmesine zemin hazırlar.
* Dini veya ideolojik fanatizm: Belirli bir dine veya ideolojiye körü körüne bağlılık, hoşgörüsüzlüğe ve yasakçı zihniyete yol açabilir.
* Bilgisizlik ve cehalet: Bilgisizlik, farklılıklara karşı önyargıların oluşmasına ve yasakçı zihniyetin güçlenmesine neden olabilir.
Tarihten çıkarılacak dersler:
* Özgürlüklerin önemi: Bireysel özgürlükler, toplumsal gelişmenin ve mutluluğun temel taşlarıdır.
* Hoşgörünün gücü: Farklılıklara saygı göstermek ve hoşgörülü olmak, toplumların bir arada yaşaması için gereklidir.
* Eğitimin rolü: Eğitim, insanların eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesine ve yasakçı zihniyete karşı direnç göstermesine yardımcı olur.

@@@@@@

Yasakçı zihniyetin farklı kültürlerdeki yansımaları.

Her kültürde, farklı şekillerde ortaya çıkan yasakçı bir zihniyet, bireysel özgürlükleri sınırlayabilir ve toplumsal gelişimi engelleyebilir. Bu zihniyetin temeli, genellikle geleneksel inançlar, dini kurallar veya siyasi ideolojiler olabilir.
Yasakçı zihniyetin ortak özellikleri:
* Değişime karşı direnç: Yenilikçi fikirler ve farklı yaşam biçimlerine karşı olumsuz bir tutum.
* Bireysel özgürlüklerin kısıtlanması: Kişisel seçimler, düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki kontrol.
* Sansür: Sanat, edebiyat, medya gibi alanlarda sansür uygulamaları.
* Ayrımcılık: Cinsiyet, etnik köken, dini inanç gibi farklılıklar temel alınarak yapılan ayrımcılık.
* Ceza odaklı yaklaşım: Hataları cezalandırmaya odaklanmak yerine, eğitici ve önleyici yöntemlere ağırlık vermemek.
Farklı kültürlerdeki örnekler:
* Tarihi dönemler: Orta Çağ Avrupa’sındaki engizisyon, dini farklılıklara karşı uygulanan şiddet politikaları.
* Doğu kültürleri: Konfüçyüsçülük gibi bazı felsefelerde hiyerarşi ve geleneklere bağlılık vurgusu.

Sonuç olarak:
Yasakçı zihniyet, her ne kadar farklı kültürlerde farklı şekillerde ortaya çıksa da, temelde insan haklarına ve özgürlüklere aykırı bir yaklaşımı temsil eder. Toplumsal gelişme ve bireysel mutluluk için, hoşgörü, saygı ve özgürlük değerlerinin ön plana çıkarılması gerekmektedir.

@@@@@@@@

Yasakçı zihniyetin günümüzdeki etkileri.

Yasakçı zihniyet, geçmişten günümüze kadar farklı şekillerde karşımıza çıkmaya devam eden, toplumsal ve bireysel yaşamı olumsuz etkileyen bir olgudur. Günümüzde de bu zihniyetin etkilerini birçok alanda görmekteyiz:
* Bilgiye Erişimin Sınırlanması: İnternetin yaygınlaşmasına rağmen, bazı ülkelerde hükümetler veya özel kuruluşlar tarafından bilgiye erişimin kısıtlanması, düşünce özgürlüğünü sınırlar ve toplumsal bilincin gelişmesini engeller.
* Düşünce ve İfade Özgürlüğünün Kısıtlanması: Farklı düşünceleri ifade etme özgürlüğünün kısıtlanması, toplumsal tartışmaların önünü keser ve demokratik süreçleri zayıflatır.
* Ayrımcılık ve Ötekileştirme: Cinsiyet, etnik köken, dini inanç gibi farklılıklar nedeniyle bireylerin ötekileştirilmesi, toplumsal huzuru bozar ve toplumsal birliği zayıflatır.
* Kutuplaşma: Toplumsal konularda farklı görüşlere sahip grupların birbirlerine düşmanca yaklaşması, çözüm odaklı tartışmaların önünü keser ve toplumsal sorunların çözülmesini zorlaştırır.
* Yenilikçiliğin Önlenmesi: Yeni fikirlerin ve teknolojilerin geliştirilmesinin engellenmesi, toplumsal ve ekonomik gelişmeyi yavaşlatır.
* Psikolojik Etkiler: Sürekli bir kontrol altında olma hissi, bireylerde kaygı, stres ve depresyon gibi psikolojik sorunlara yol açabilir.
Yasakçı zihniyetin nedenleri:
* Güçlü bir ideolojiye bağlılık: Belirli bir ideolojiye körü körüne bağlılık, farklı düşüncelerin kabul edilmesini zorlaştırır.
* Geleneksel değerlere aşırı bağlılık: Değişime karşı direnç, yeni fikirlerin kabul edilmesini engeller.
* Güvensizlik: Topluma veya bireylere duyulan güvensizlik, kontrol ihtiyacını artırır.
* Korku: Toplumsal karışıklıktan veya değişimden duyulan korku, otoriter yönetimlere olan ilgiyi artırabilir.
Çözüm Önerileri:
* Eğitim: Demokrasi, insan hakları ve hoşgörü konularında farkındalık yaratmak için eğitim programları geliştirilmelidir.
* Medya özgürlüğü: Medyanın bağımsız ve tarafsız bir şekilde çalışması sağlanmalıdır.
* Sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi: Sivil toplum örgütleri, toplumsal sorunlara dikkat çekmek ve çözüm önerileri geliştirmek için desteklenmelidir.
* Uluslararası işbirliği: İnsan hakları ve demokratik değerler konusunda uluslararası işbirliği güçlendirilmelidir.
Sonuç olarak, yasakçı zihniyet, günümüzde de birçok toplumu etkileyen önemli bir sorundur. Bu sorunun üstesinden gelmek için, bireysel ve toplumsal düzeyde farkındalık yaratmak ve çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirmek gerekmektedir.

@@@@@@@

“İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar.”

“İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar” sözü, Said Nursi’nin önemli eserlerinden biri olan Risale-i Nur külliyatında geçen ve derin anlamlar taşıyan bir ifadedir. Bu cümle, hem tarihi bir bağlam içerisinde hem de güncel bir perspektifle değerlendirildiğinde farklı boyutları ortaya koyar.
Cümlenin Tarihi Bağlamı:
* Meşrutiyet Dönemi: Bu söz, Said Nursi’nin yaşadığı dönem olan Meşrutiyet dönemine atıfta bulunur. Bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nda mutlak monarşiye karşı meşrutiyet yönetimi ilan edilmiş ve kişisel özgürlüklere dair bazı kazanımlar elde edilmişti.
* Hürriyet Kavramı: “İnsanlar hür oldular” ifadesi, bu dönemde elde edilen kişisel özgürlükleri ifade eder. Ancak Nursi, bu özgürlüğün mutlak olmadığını ve insanın fıtratında Allah’a kul olma gerçeğinin değiştirilemeyeceğini vurgular.
* Abdullah Olmak: “Yine abdullahtırlar” ifadesiyle Nursi, insanın Allah’a karşı sorumluluğunu ve kulluk görevini hatırlatır. Bu ifade, özgürlüğün sınırsız olmadığını ve insanın kendi iradesiyle bazı kararlar alsa da, nihayetinde Allah’a karşı sorumlu olduğunu belirtir.
Cümlenin Güncel Anlamı:
* Farklı İnanç Sistemleri: Günümüzde de farklı inanç sistemleri ve ideolojiler, insanlara farklı türde “kulluk” biçimleri sunabilir. Siyasi ideolojiler, milliyetçilik, materyalizm gibi farklı inançlar, insanların hayatlarını yönlendirebilir ve onları bir nevi “kul” haline getirebilir.
* Özgürlük ve Sorumluluk Dengesi: Bu söz, özgürlük ile sorumluluk arasındaki dengeyi vurgulamaktadır. İnsanlar özgür olmalarına rağmen, bu özgürlüğün sınırları ve beraberinde getirdiği sorumluluklar olduğunu unutmamalıdır.
* İnsanın Fıtratı: İnsan fıtratında Allah’a olan bağlılık ve ibadet etme ihtiyacı olduğu gerçeği, bu sözle vurgulanmaktadır. İnsan, ne kadar özgür olursa olsun, bu fıtratından kopamaz.
Sonuç olarak, “İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar” sözü, insanın hem özgür olduğu hem de sorumluluklarının olduğu gerçeğini vurgular. Bu söz, sadece dini bir bakış açısıyla değil, aynı zamanda felsefi ve toplumsal bir boyutla da değerlendirilebilir. Günümüzde de bu söz, bireylerin kendi hayatlarına ve inançlarına dair düşünmelerini sağlayacak önemli bir mesaj içermektedir.

@@@@@@@

Benden sordular ki: “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?” Ben de dedim: BEN DİNDAR BİR CUMHURİYETÇİYİM

Eskişehir Mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. O zaman, şimdiki gibi, halî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu; ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden soruyordular; ben de derdim: “Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten, tanelerini karıncalara verirdim.”

Hulefa-i Raşidin Dindar Reis-i Cumhur idi

Onra dediler: “Sen, Selef-i Salihîne muhalefet ediyorsun?”Cevaben diyordum: “Hulefa-i Raşidîn, herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber (r.a.), Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kiram elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat, manasız isim ve resim değil, belki hakîkat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-i dindar cumhuriyetin reisleri idiler.” İşte, ey müdde-i umûmi ve mahkeme azaları! Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz.

CUMHURİYET ADALETİ, MEŞVERETİ VE KANUN HAKİMİYETİNİ ESAS ALIR

Cumhuriyet ki adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur. hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır. Divan-ı Harb-i Örfî, s. 65

Eğer laik cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki, laik manası bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telakki ederim. On senedir—şimdi yirmi sene oluyor—ki, hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesb ettiğini bilmiyorum. El-iyazü billah, eğer dinsizlik hesabına, îmanına ve ahiretine çalışanları mes’ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilaperva îlan ve ihtar ederim ki: Bin canım olsa, îmana ve ahiretime feda etmeye hazırım. Tarihçe-i Hayat, s. 357, 358

***

Benden sordular ki: “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?”

CUMHURİYET Kİ ADALET, MEŞVERET VE KANUNDA İNHİSAR-I KUVVET

Cumhuriyet ki (HÂŞİYE) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.

Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat tevzî olunmuş olur. [“Şüphesiz ki Allah pek kuvvetli ve pek izzetlidir.” (Hac Suresi: 40)] hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.

İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.

İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Her şey hür oldu; Şeriat da hürdür, Meşrutiyet de. Mesâil-i Şeriatı rüşvet vermeyeceğiz…

HÂŞİYE: O zaman “Meşrutiyet,” şimdi o kelime yerine “Cumhuriyet” konulmuş.

Eski Said Dönemi Eserleri, s. 45.

HAZIRLAYAN

MEHMET ÖZÇELİK

26-*8-2024

Loading

No ResponsesAğustos 26th, 2024

MÜNAKAŞA ÜZERİNE

MÜNAKAŞA ÜZERİNE

İslam’a ve Kurana göre münakaşa adabı ve kuralları nasıl olmalıdır?


İslam’da Münakaşa Adabı ve Kuralları.


İslam, barış ve hoşgörü dinidir. Münakaşa etmek yerine, diyalog ve karşılıklı anlayışı teşvik eder. Ancak kaçınılmaz olarak tartışmalar yaşanabildiğinde, İslam’ın belirlediği bazı adab ve kurallara uymak önemlidir.
Münakaşa Adabının Temel İlkeleri:
* Hakikati Arama: Tartışmanın amacı, galip gelmek değil, hakikati ortaya çıkarmak olmalıdır.
* Saygı: Karşı tarafa saygı gösterilmeli, hakaret ve aşağılamaktan kaçınılmalıdır.
* Sabır: Karşı tarafın sözünü kesmeden dinlenmeli, sabırlı olunmalıdır.
* Adalet: Her iki tarafın da görüşlerine eşit şekilde değer verilmelidir.
* Hoşgörü: Farklı görüşlere karşı hoşgörülü olunmalı, önyargılardan kaçınılmalıdır.
* İlmi Delil: Tartışmalarda Kur’an, sünnet ve sahih hadisler gibi güvenilir kaynaklara başvurulmalıdır.
* Mütevazi Olma: Bilgi sahibi olmak, kibirlenmeye değil, daha fazla öğrenmeye teşvik etmelidir.
* Amacın İyilik Olması: Tartışmanın amacı, insanları doğruya yöneltmek ve hayra teşvik etmek olmalıdır.
Münakaşa Sırasında Yapılmaması Gerekenler:
* Hakaret ve Küfür: Karşı tarafa hakaret etmek, küfürlü söz söylemek kesinlikle yasaktır.
* Yalan Söylemek: Tartışmada yalan söylemek, günah olduğu gibi tartışmanın amacından da uzaklaşır.
* Konuyu Değiştirmek: Tartışma konusu dışına çıkılmamalı, konu dağıtılmamalıdır.
* Şahsi Husumetlere Dönüştürmek: Tartışma, kişisel husumetlere dönüştürülmemelidir.
* Kibirlenmek: Bilgi sahibi olmak, kibirlenmeye ve karşı tarafa üstünlük taslamaya gerekçe olmamalıdır.
Münakaşada Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar:
* Niyetin Saflığı: Tartışmaya girmeden önce niyetin samimi olup olmadığı kontrol edilmelidir.
* Zaman ve Mekân: Tartışma için uygun zaman ve mekan seçilmelidir.
* Dinleyici Kitlesi: Tartışmanın yapılacağı ortamda bulunan kişilerin hassasiyetlerine dikkat edilmelidir.
* Tartışmanın Sonu: Tartışma, bir sonuç alınmadan bırakılmamalı, mümkünse uzlaşmaya varılmalıdır.
Özetle, İslam’da münakaşa, hakikati ortaya çıkarmak için bir araç olarak görülür. Ancak bu aracın doğru kullanılması, İslam’ın belirlediği adab ve kurallara uygun hareket edilmesine bağlıdır. Münakaşa, karşılıklı saygı ve anlayış çerçevesinde, yapıcı bir şekilde yürütülmelidir.
Kur’an-ı Kerim’de Münakaşa ile İlgili Ayetler:
* Bakara Suresi, 256. Ayet: “Dinde zorlama yoktur. Doğru yol, eğri yoldan apaçık ayrılmıştır. Kim kâfir olup Allah’a ortak koşarsa, Allah ona istediği kadar uzun ömür verse bile, sonunda cehenneme girecektir. Kâfirlere kötü bir azap vardır.”
* Al-i İmran Suresi, 64. Ayet: “De ki: ‘Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz zalimlere bir azap hazırlamışızdır.'”
Bu ayetler, insanların kendi inançlarına serbestçe sahip olma hakkına ve zorla inancın kabul edilemeyeceğine işaret etmektedir.
Sonuç olarak, İslam, münakaşa yerine diyalog ve hoşgörüyü teşvik eder. Ancak kaçınılmaz olarak tartışmalar yaşandığında, İslam’ın belirlediği adab ve kurallara uymak önemlidir. Bu sayede hem hakikat ortaya çıkarılır hem de insanlar arasında daha sağlıklı ilişkiler kurulur.
Not: Bu bilgiler genel bir çerçeve sunmaktadır.
Ek Bilgi:
* Abdulfettah Ebu Gudde tarafından yazılan “İslam’da Tartışma Adabı” adlı kitap, bu konuda daha detaylı bilgi almak isteyenler için faydalı olabilir.

 

***************  

 

“Eski Harb-i Umûmide Rusya’nın şimâlinde doksan zâbitimizle beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunuyorduk. O zâtların bana karşı haddimden çok ziyâde teveccühleri bulunmasından, nasihatla gürültülere meydan vermezdim. Fakat, birden asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münâkaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç dört adama dedim: “Siz gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz.” Onlar dahi öyle yaptılar, zararlı münâkaşalar kalktı. Benden sordular: “Neden bu haksız tedbiri yaptın?” Dedim:
“Haklı adam, insaflı olur; bir dirhem hakkını, istirahat-ı umûminin yüz dirhem menfaatine fedâ eder. Haksız ise ekseriyetle enâniyetli olur, fedâ etmez, gürültü çoğalır.”[1]

Said Nursi’nin Bu Sözlerinin Analizi
Said Nursi’nin bu sözleri, hem kişisel bir anısını yansıtmakta hem de daha genel anlamda insan ilişkileri ve toplumsal düzen hakkında derin bir mesaj vermektedir. Özellikle de Rusya’da esir düştüğü dönemdeki tecrübeleri üzerinden, insan doğası, adalet anlayışı ve toplumsal barış gibi konulara değinmektedir.
Sözlerin Ana Temaları
* Adalet ve İnsaf: Haklı olanın, hakkını savunurken bile toplumsal huzuru bozmayacak şekilde davranması gerektiği vurgulanmaktadır. Haklı olmak, her zaman gürültü çıkarma ve haklılığını kanıtlama çabası göstermek anlamına gelmez.
* Fedakârlık: Toplumsal yarar, bireysel çıkarların üzerinde tutulmalıdır. Haklı olan kişi, küçük bir hakkından feragat ederek daha büyük bir iyiliğe vesile olabilir.
* Haksızın Psikolojisi: Haksız olan kişinin genellikle bencil ve inatçı olduğu, haklılığını kanıtlama çabasında ısrarcı olduğu belirtilmektedir.
* Toplumsal Barış: Toplumsal barışın korunması için bireylerin fedakârlık yapması ve küçük anlaşmazlıklardan vazgeçmesi gerekmektedir.
Sözlerin Güncelliği
Bu sözlerin günümüzde de geçerliliğini korumasının nedenleri şunlar olabilir:
* Sosyal Medya ve Kutuplaşma: Günümüzde sosyal medya, farklı görüşlere sahip insanların karşı karşıya gelmesine ve kutuplaşmaya neden olmaktadır. Nursi’nin sözleri, bu dönemde insanların daha hoşgörülü ve uzlaşmacı olmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.
* İş Yaşamı: İş yerlerindeki anlaşmazlıklar ve çatışmalar, verimliliği düşürmekte ve çalışanların motivasyonunu azaltmaktadır. Bu sözlerin iş hayatına uyarlanması, daha sağlıklı bir çalışma ortamının oluşmasına katkı sağlayabilir.
* Siyaset: Siyasi arenada yaşanan tartışmalar ve çekişmeler, toplumsal huzuru bozmaktadır. Siyasetçilerin, ülke çıkarlarını kişisel çıkarlarının önüne koymaları ve uzlaşma kültürünü benimsemeleri gerekmektedir.
Sonuç olarak, Said Nursi’nin bu sözleri, insan ilişkilerinin temel prensiplerini özetleyen ve günümüzde de geçerliliğini koruyan önemli bir mesaj içermektedir. Adalet, insaf, fedakârlık ve toplumsal barış gibi değerlerin önemi, bu sözlerle bir kez daha vurgulanmaktadır.

@@@@@@@

Nursi’nin bu sözleri, yaşadığı dönemdeki siyasi ve sosyal koşullarla nasıl ilişkilidir?

Said Nursi’nin Sözlerinin Tarihi ve Toplumsal Bağlamı
Said Nursi’nin bu sözleri, yalnızca kişisel bir anıyı yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda yaşadığı dönemin siyasi ve sosyal atmosferini de yansıtır. Özellikle I. Dünya Savaşı sonrası Rusya’da esir düştüğü dönemdeki bu deneyimi, onun daha sonraki düşüncelerini şekillendiren önemli bir dönüm noktası olmuştur.
I. Dünya Savaşı ve Sonrası:
* Siyasi Karışıklık: Savaşın yarattığı siyasi karışıklık, toplumda büyük bir belirsizlik ve gerilim yaratmıştı. İnsanlar, hem savaşın getirdiği zorluklarla hem de yeni bir düzenin arayışıyla mücadele ediyordu.
* İdeolojik Çatışmalar: Farklı ideolojilerin çarpışması, toplumsal hayatta büyük bir gerginliğe neden olmuştu. Milliyetçilik, sosyalizm ve İslamcılık gibi farklı ideolojiler arasında şiddetli tartışmalar yaşanıyordu.
* Toplumsal Değişim: Savaş, toplumsal yapıyı derinden sarsmış ve geleneksel değerlerde büyük bir erozyona yol açmıştı. İnsanlar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yeni bir kimlik arayışı içindeydi.
Nursi’nin Sözlerinin Bu Bağlamdaki Anlamı:
* Toplumsal Barışın Önemi: Savaşın yarattığı yıkımın ardından, Nursi, toplumsal barışın önemini daha iyi anlamıştı. Bu nedenle, küçük anlaşmazlıklar yerine büyük resme bakmayı ve toplumsal huzuru korumayı savunuyordu.
* İdeolojik Çatışmalara Karşı Uyarı: Farklı ideolojilerin yarattığı çatışmaların, toplumun birliğini bozduğunun farkındaydı. Bu nedenle, insanlar arasında uzlaşma ve hoşgörüyü teşvik ediyordu.
* İslam’ın Evrensel Değerleri: Nursi, İslam’ın evrensel değerlerini hatırlatarak, insanların farklılıklarına rağmen bir arada yaşayabileceklerini vurguluyordu. Adalet, merhamet, hoşgörü gibi İslam’ın temel değerlerinin, toplumsal hayatta önemli bir rol oynadığını savunuyordu.
Sonuç olarak, Said Nursi’nin bu sözleri, sadece kişisel bir deneyimi değil, aynı zamanda yaşadığı dönemin siyasi ve sosyal koşullarının bir yansımasıdır. Savaşın yarattığı yıkımın ardından, toplumsal barışın önemini vurgulayan bu sözler, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Özellikle farklılıkların olduğu toplumlarda, insanlar arasında uzlaşma ve hoşgörünün sağlanması için önemli bir rehber niteliğindedir.

@@@@@@@@@

Günümüzde bu sözlerin daha iyi anlaşılması ve uygulanması için neler yapılabilir?

Said Nursi’nin Sözlerinin Günümüzdeki Uygulaması İçin Öneriler
Said Nursi’nin bu sözleri, insan ilişkileri, toplumsal barış ve adalet gibi evrensel değerlere işaret etmektedir. Günümüzde bu sözlerin daha iyi anlaşılması ve uygulanması için şu adımlar atılabilir:
Eğitim Sistemine Entegre Etmek
* Okullarda Ahlak Dersi: Okullarda verilen ahlak derslerinde, bu tür hikaye ve örneklerin yer alması, öğrencilerin empati kurma ve toplumsal sorumluluk bilincini geliştirmelerine yardımcı olabilir.
* Tartışma Kulüpleri: Okul ve üniversitelerde oluşturulacak tartışma kulüplerinde, bu sözlerin farklı yönleri tartışılıp, öğrencilerin kendi düşüncelerini ifade etmeleri sağlanabilir.
Medya ve Sosyal Medya
* Pozitif Haberleşme: Medya, bu tür hikâyeleri daha sık ve olumlu bir şekilde sunarak, toplumda örnek teşkil edecek bireylerin sayısını artırabilir.
* Sosyal Medya Kampanyaları: Sosyal medya platformlarında, bu sözlerin anlamını ve önemini vurgulayan kampanyalar düzenlenebilir. İnsanlar, bu kampanyalar aracılığıyla birbirlerine destek olabilir ve olumlu etkileşimler kurabilirler.
Sivil Toplum Örgütleri
* Seminerler ve Atölyeler: Sivil toplum örgütleri, bu konuda seminerler ve atölyeler düzenleyerek, insanların bu sözlerden ilham almalarını sağlayabilir.
* Gönüllülük Projeleri: Bu tür projeler, insanların bir araya gelerek toplumsal fayda sağlayacak çalışmalar yapmalarını ve böylece empati ve dayanışma duygularını geliştirmelerini sağlar.
Siyaset ve Yönetim
* Siyasetçilere Örnek Olma: Siyasetçiler, bu tür sözleri örnek alarak, daha uzlaşmacı ve hoşgörülü bir siyaset anlayışı geliştirebilirler.
* Politikalarda İnsan Odaklı Yaklaşım: Politikaların oluşturulmasında, insan hakları ve toplumsal adalet gibi değerlerin ön planda tutulması, daha yaşanabilir bir toplumun inşasına katkı sağlayabilir.
Kişisel Gelişim
* Okuma ve Araştırma: İnsanlar, bu konuyla ilgili kitaplar okuyarak ve araştırmalar yaparak, kendilerini geliştirebilirler.
* Farkındalık Egzersizleri: Meditasyon, yoga gibi farkındalık egzersizleri, insanların içsel seslerini dinlemelerine ve daha empatik olmalarına yardımcı olabilir.
Bu önerilerin uygulanmasıyla birlikte, Said Nursi’nin sözlerinin taşıdığı değerler, toplumda daha yaygın hale gelebilir ve insanlar arasındaki ilişkiler daha olumlu bir hal alabilir.

@@@@@@@@

Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı toplumlarda, bu sözlerin uygulanması nasıl mümkün olabilir?

Farklı Kültürlerde Said Nursi’nin Sözlerinin Uygulaması
Said Nursi’nin bu sözleri, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı toplumlarda uygulanabilmesi için öncelikle sözlerin taşıdığı evrensel değerlerin anlaşılması ve bu değerlerin kültürel çeşitliliğe uygun şekilde yorumlanması gerekmektedir.
Bu sözlerin farklı kültürlerde uygulanabilmesi için şu adımlar atılabilir:
* Evrensel Değerlerin Vurgulanması: Sözlerin vurgulanan adalet, hoşgörü, fedakârlık gibi değerler, tüm kültürlerde ortak payda olabilecek evrensel değerlerdir. Bu değerlerin kültürel bağlamlarda nasıl yorumlandığına dair çalışmalar yapılabilir.
* Kültürel Duyarlılık: Farklı kültürlerin değerlerine saygı göstermek ve bu değerleri anlamaya çalışmak, sözlerin uygulanmasında önemli bir adımdır. Kültürel farklılıkların zenginlik olarak görülmesi ve bu farklılıkların bir araya gelerek daha güçlü bir toplum oluşturması gerektiği vurgulanabilir.
* Diyalog ve İşbirliği: Farklı kültürlerden gelen insanların bir araya gelerek sorunlarını çözmeleri ve ortak çözümler üretmeleri için diyalog ve işbirliği platformları oluşturulabilir. Bu platformlarda, karşılıklı saygı ve anlayış çerçevesinde iletişim kurulması teşvik edilebilir.
* Eğitim: Okullarda ve sivil toplum kuruluşlarında, farklı kültürlerin değerleri ve bu değerlerin önemi hakkında eğitim programları düzenlenebilir. Böylece, gelecek nesiller daha hoşgörülü ve empatik bireyler olarak yetiştirilebilir.
* Medya ve Sanat: Medya ve sanat, farklı kültürlerin değerlerini ve ortak noktalarını gösteren içerikler üreterek, toplumda farkındalık yaratabilir.
Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı toplumlarda bu sözlerin uygulanmasının önemi:
* Toplumsal Barış: Farklılıkların zenginlik olarak görülmesi ve karşılıklı saygı, toplumsal barışı sağlar.
* Ekonomik Gelişim: Farklı kültürlerin etkileşimi, ekonomik gelişimi destekler.
* Küresel Vatandaşlık: Farklı kültürleri anlamak ve değer vermek, küresel vatandaşlık bilincini geliştirir.
* İnovasyon: Farklı kültürlerin bir araya gelmesi, yeni fikirlerin doğmasına ve inovasyonun artmasına katkı sağlar.
Sonuç olarak, Said Nursi’nin sözleri, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı toplumlarda uygulanabilecek evrensel değerler içermektedir. Bu değerlerin kültürel bağlamlarda yorumlanması ve farklılıkların zenginlik olarak görülmesi, daha yaşanabilir bir dünya için önemli bir adımdır.

@@@@@@@@

Siyasetçiler, bu sözlerden ilham alarak daha uzlaşmacı bir siyaset anlayışı geliştirebilir mi?

Siyasetçiler İçin Bir Ders: Said Nursi’nin Sözlerinden İlham Almak
Said Nursi’nin sözleri, yalnızca kişisel bir deneyim değil, aynı zamanda evrensel geçerliliği olan önemli ilkeleri de barındırır. Özellikle “Haklı adam, insaflı olur; bir dirhem hakkını, istirahat-ı umûminin yüz dirhem menfaatine fedâ eder” cümlesi, siyasal hayattaki çekişmelerin ve kutuplaşmanın üstesinden gelmek için önemli bir anahtar sunar.
Siyasetçilerin bu sözlerden ilham alarak daha uzlaşmacı bir siyaset anlayışı geliştirebilmesi için şu noktalar üzerinde durulabilir:
* Toplumsal Fayda: Siyasetçiler, her karar alırken öncelikle toplumun genel faydasını göz önünde bulundurmalıdır. Kendi parti veya grup çıkarlarını değil, tüm vatandaşların refahını merkeze almalıdırlar.
* Hoşgörü ve Empati: Farklı düşüncelere sahip olanları anlamaya çalışmak ve onların haklı olabileceği noktaları göz ardı etmemek, siyasi diyaloğun temel taşlarından biridir.
* Uzlaşma Kültürü: Her konuda uzlaşma mümkün olmasa da, ortak paydada buluşmak için çaba göstermek siyasi istikrarı sağlar.
* Uzun Vadeli Düşünce: Siyasetçiler, sadece seçim kazanmak için değil, ülkenin geleceği için kararlar almalıdır. Bu da uzun vadeli düşünmeyi ve fedakârlığı gerektirir.
* Örnek Olma: Siyasetçiler, toplum için birer örnek teşkil eder. Kendi davranışlarıyla, hoşgörü, saygı ve uzlaşma gibi değerleri teşvik etmelidirler.
Günümüz siyasetinde bu sözlerin önemi:
* Kutuplaşmanın Azaltılması: Toplumdaki kutuplaşmanın en önemli nedenlerinden biri, siyasi liderlerin karşılıklı suçlamalarda bulunması ve uzlaşmaz bir tutum sergilemesidir. Said Nursi’nin sözleri, siyasetçilere daha yapıcı bir dil kullanmayı ve ortak çözümler bulmayı öğretir.
* Demokrasinin Güçlenmesi: Demokrasinin sağlıklı işlemesi için farklı görüşlerin özgürce ifade edilmesi ve bu görüşlerin birbirine saygı göstermesi gerekir. Said Nursi’nin sözleri, bu ortamın oluşmasına katkı sağlar.
* Uluslararası İlişkiler: Ülkeler arasındaki ilişkilerde de karşılıklı saygı ve anlayış önemlidir. Siyasetçiler, bu sözlerden ilham alarak daha yapıcı bir dış politika uygulayabilirler.
Sonuç olarak, Said Nursi’nin sözleri, günümüz siyasetinin en önemli sorunlarından biri olan kutuplaşma ve çatışma ortamına karşı bir panzehir niteliğindedir. Siyasetçilerin bu sözlerden ilham alarak daha uzlaşmacı, daha hoşgörülü ve daha uzun vadeli bir siyaset anlayışı geliştirmeleri, hem kendi ülkeleri hem de dünya için büyük önem taşır.

@@@@@@@

Nursi’nin bu sözleri, günümüzdeki sosyal medya ortamında yaşanan kutuplaşma ve tartışmalar hakkında bize ne söylüyor?

Said Nursi’nin Sözleri ve Günümüzün Sosyal Medya Ortamı
Said Nursi’nin esir düştüğü dönemde yaşadığı tecrübeden yola çıkarak söylediği bu sözler, günümüzün sosyal medya ortamında yaşanan kutuplaşma ve tartışmalara dair önemli bir ayna tutmaktadır.
Nursi’nin sözlerinin günümüz sosyal medyasına dair çıkarımlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
* Kutuplaşmanın Kaynağı: Nursi’nin gözlemlerine göre, tartışmaların temel nedeni, haklı olduğuna inanan kişilerin bile bazen ego ve inat nedeniyle uzlaşmaktan kaçınmasıdır. Bu durum, sosyal medyada da sıklıkla gözlemlenmektedir. İnsanlar, kendi görüşlerinin doğruluğuna o kadar inanırlar ki, farklı görüşleri dinlemeyi reddeder ve tartışmalar büyür.
* Bilgi Kirliliği ve Yanlış Bilgilendirme: Sosyal medya, doğru bilgiye ulaşmayı zorlaştıran bir ortam haline gelmiştir. Yanlış bilgiler hızla yayılır ve insanlar bu bilgilere dayanarak kutuplaşır. Nursi’nin “haksız” olarak nitelendirdiği bu durum, sosyal medyada çok sık yaşanan bir problemdir.
* Empati Eksikliği: Sosyal medyada, karşımızdaki kişinin duygularını anlamaya çalışmak yerine, kendi görüşlerimizi savunmaya odaklanıyoruz. Nursi’nin “insaflı olmak” vurgusu, bu noktada sosyal medya kullanıcılarına önemli bir ders vermektedir.
* Toplumsal Barışın Önemi: Nursi, kişisel hakların toplumsal barışa feda edilebileceğini söylemektedir. Bu durum, sosyal medyada da geçerlidir. Kendi görüşlerimizi savunurken, başkalarının haklarına ve duygularına saygı göstermeliyiz.
Sonuç olarak, Said Nursi’nin sözleri, sosyal medyada yaşanan kutuplaşmanın altında yatan psikolojik ve sosyal nedenleri anlamamıza yardımcı olur. Sosyal medya kullanıcıları, bu sözlerden ilham alarak daha hoşgörülü, daha empatik ve daha uzlaşmacı bir tutum sergileyebilirler.
Sosyal medyada daha sağlıklı bir iletişim için neler yapılabilir?
* Farklı Görüşlere Açık Olmak: Kendimizle aynı düşünmeyen insanları dinlemek ve onların görüşlerine saygı göstermek önemlidir.
* Bilgiyi Doğrulama: Herhangi bir bilgiyi paylaşmadan önce doğruluğunu kontrol etmek gerekir.
* Empati Kurmak: Karşımızdaki kişinin duygularını anlamaya çalışmak ve kendimizi onun yerine koymak önemlidir.
* Saygılı Dil Kullanmak: Hakaret ve aşağılama içeren söylemlerden kaçınmak, sağlıklı bir iletişim için gereklidir.
* Uzlaşma Arayışı: Her zaman kendimiz haklı olmak zorunda değiliz. Farklı görüşlerle uzlaşmaya çalışmak, daha yapıcı bir iletişim sağlar.
Sonuç olarak, Said Nursi’nin sözleri, günümüzün sosyal medya ortamında yaşanan sorunlara çözüm arayışında bize yol göstermektedir. Bu sözleri hayatımıza uygulayarak, daha barışçıl ve daha sağlıklı bir sosyal medya ortamı oluşturabiliriz.

@@@@@@@

Türkiye’de siyasette uzlaşmanın önündeki en büyük engeller nelerdir?

Türkiye’de Siyasette Uzlaşmanın Önündeki Engeller
Said Nursi’nin esirlik günlerindeki bu sözleri, insan ilişkilerindeki temel sorunları ve çözüm yollarını ortaya koymaktadır. Bu sözlerin ışığında, Türkiye’de siyasette uzlaşmanın önündeki en büyük engelleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Kutuplaşma ve İdeolojik Çatışmalar:
* Siyasi Partilerin Keskin Ayrımları: Türkiye’deki siyasi partiler, ideolojik olarak birbirlerinden çok uzak durmakta ve bu durum, uzlaşmayı zorlaştırmaktadır.
* Medyanın Kutuplaştırıcı Rolü: Bazı medya organları, kendi ideolojilerini destekleyen haberler yaparak ve karşıt görüşleri karalayarak kutuplaşmayı körüklemektedir.
* Toplumsal Belleğin Etkisi: Geçmişte yaşanan siyasi olaylar, toplumda derin yaralar açmış ve bu yaraların iyileşmesi uzun zaman almaktadır.
2. Kişisel Egoslar ve Güç Mücadeleleri:
* Siyasetçilerin Kişisel Ambisyonları: Bazı siyasetçiler, partinin veya ülkenin çıkarlarından çok, kendi kişisel çıkarlarını ön planda tutmaktadır.
* Güç Dengesi ve Koalisyon Zorlukları: Siyasi partiler arasındaki güç dengesinin değişkenliği, koalisyon hükümetlerinin kurulmasını zorlaştırmakta ve istikrarı olumsuz etkilemektedir.
3. Toplumsal Polarizasyon:
* Sosyal Medyanın Etkisi: Sosyal medya, farklı görüşlere sahip insanların birbirleriyle etkileşime geçmesini sağlarken, aynı zamanda kutuplaşmayı da artırmaktadır.
* Eğitim Sistemindeki Eksiklikler: Eğitim sisteminde eleştirel düşünme ve farklı görüşlere saygı gibi becerilerin yeterince geliştirilmemesi, toplumsal polarizasyonu derinleştirmektedir.
4. Ekonomik Eşitsizlik ve Adaletsizlik Algısı:
* Zenginlik Farklılıkları: Toplumdaki gelir eşitsizliği, adaletsizlik algısını artırmakta ve siyasi istikrarsızlığa yol açmaktadır.
* Korucu Ekonomi Politikaları: Koruyucu ekonomi politikaları, rekabetin azalmasına ve ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olarak, toplumsal hoşnutsuzluğu artırmaktadır.
5. Küresel Etkiler:
* Bölgesel Çatışmalar: Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgedeki siyasi ve sosyal karışıklıklar, iç siyaseti de etkilemektedir.
* Ülke İmajı: Ülkenin dışarıdaki imajı, yatırımcı güvenini etkileyerek ekonomik sorunlara ve siyasi istikrarsızlığa yol açabilmektedir.
Çözüm Önerileri:
* Siyasi İrade: Siyasetçilerin uzlaşma kültürü oluşturmak için samimi bir çaba göstermesi gerekmektedir.
* Medyanın Sorumluluk Bilinci: Medyanın, tarafsız ve objektif habercilik yapmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
* Eğitim Sisteminin Yenilenmesi: Eğitim sisteminde eleştirel düşünme, hoşgörü ve demokrasi gibi değerlerin öğretilmesine önem verilmelidir.
* Toplumsal Diyalog Platformları: Farklı görüşteki insanların bir araya gelerek sorunları tartışabileceği platformlar oluşturulmalıdır.
* Adaletin Sağlanması: Adalet sisteminin güçlendirilmesi ve herkese eşit fırsatlar sunulması, toplumsal barışı sağlayacaktır.
Bu sorunların çözümü için uzun vadeli ve kapsamlı çalışmalar yapılması gerekmektedir. Said Nursi’nin sözlerindeki gibi, “insaflı olmak” ve “toplumsal faydayı” ön planda tutmak, siyasette uzlaşmanın sağlanması için en önemli adımlardan biridir.

@@@@@@@@

Siyasetçiler, bu sözleri nasıl daha etkili bir şekilde uygulayabilirler?

Siyasetçilerin Said Nursi’nin Sözlerini Etkili Bir Şekilde Uygulaması
Said Nursi’nin bu sözleri, insan ilişkilerinde uzlaşma, hoşgörü ve adalet gibi temel değerlere işaret etmektedir. Siyasetçiler, bu sözleri etkili bir şekilde uygulayarak hem kendi siyasi kariyerlerine hem de ülkedeki siyasi istikrara önemli katkılar sağlayabilirler.
Siyasetçilerin bu sözleri nasıl daha etkili bir şekilde uygulayabileceklerine dair bazı öneriler:
* Toplumsal Faydayı Ön Planda Tutmak: Siyasetçiler, her karar alırken toplumun genel faydasını göz önünde bulundurmalıdır. Kendi parti veya grup çıkarlarını değil, tüm vatandaşların refahını merkeze almalıdırlar.
* Hoşgörü ve Empati: Farklı düşüncelere sahip olanları anlamaya çalışmak ve onların haklı olabileceği noktaları göz ardı etmemek, siyasi diyaloğun temel taşlarından biridir.
* Uzlaşma Kültürü: Her konuda uzlaşma mümkün olmasa da, ortak paydada buluşmak için çaba göstermek siyasi istikrarı sağlar.
* Uzun Vadeli Düşünce: Siyasetçiler, sadece seçim kazanmak için değil, ülkenin geleceği için kararlar almalıdır. Bu da uzun vadeli düşünmeyi ve fedakârlığı gerektirir.
* Örnek Olma: Siyasetçiler, toplum için birer örnek teşkil eder. Kendi davranışlarıyla, hoşgörü, saygı ve uzlaşma gibi değerleri teşvik etmelidirler.
* Medya Kullanımında Dikkatli Olmak: Sosyal medya gibi platformlarda yapılan açıklamaların, toplumda kutuplaşmaya yol açmaması için dikkatli olunmalıdır.
* Danışma Mekanizmaları: Farklı kesimlerden insanlarla düzenli olarak bir araya gelerek, onların görüşlerini almalı ve karar alma süreçlerine dahil etmelidirler.
* Şeffaflık: Alınan kararların gerekçelerini kamuoyuyla paylaşarak, güvenilirliği artırmalıdırlar.
* Uzlaşma Meclisleri: Farklı siyasi partilerden temsilcilerin bir araya gelerek ülkenin önemli sorunlarını tartışabileceği platformlar oluşturulabilir.
Siyasetçilerin bu sözleri etkili bir şekilde uygulamasının önemi:
* Toplumsal Barış: Siyasetteki uzlaşma, toplumda barış ve huzurun sağlanması için önemlidir.
* Ekonomik Gelişme: Siyasi istikrar, yabancı yatırımcıların ülkeye güvenmesini sağlayarak ekonomik büyümeyi destekler.
* Demokrasinin Güçlenmesi: Siyasetçilerin uzlaşma kültürü, demokrasinin daha sağlıklı işlemesine katkı sağlar.
Sonuç olarak, Said Nursi’nin sözleri, siyasetçilere rehberlik edebilecek önemli bir felsefe sunmaktadır. Bu sözlerin uygulanması, Türkiye’de siyasetin daha yapıcı ve sonuç odaklı hale gelmesine yardımcı olabilir.

@@@@@@@

Sivil toplum kuruluşları, siyasetçilerin bu sözlerden ilham almasına nasıl katkı sağlayabilir?

Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü: Siyasetçilere Köprü Olmak
Said Nursi’nin sözleri, toplumsal barış, uzlaşma ve adalet gibi evrensel değerlere işaret etmektedir. Sivil toplum kuruluşları, bu sözlerin siyasete yansıması için önemli bir köprü görevi üstlenebilirler. İşte sivil toplum kuruluşlarının bu konuda alabileceği bazı adımlar:
1. Farkındalık Yaratma:
* Kamuoyunu Bilgilendirmek: Said Nursi’nin sözlerinin önemini ve güncelliğini anlatan çalışmalar yaparak, kamuoyunda farkındalık yaratmak.
* Seminerler ve Atölyeler: Bu sözleri temel alan seminerler, atölyeler ve paneller düzenleyerek, toplumun farklı kesimlerine ulaşmak.
* Medya Çalışmaları: Gazete, dergi ve sosyal medya gibi platformlarda bu sözlerin anlamını ve önemini vurgulayan yazılar ve görseller paylaşmak.
2. Siyasetçilerle İşbirliği:
* Diyalog Platformları Oluşturmak: Siyasetçilerle sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek, toplumsal sorunları ve çözüm önerilerini tartışabileceği platformlar oluşturmak.
* Araştırma Projeleri: Siyasetçilerin karar alma süreçlerine katkı sağlayacak araştırmalar yapmak ve sonuçlarını paylaşmak.
* Lobuje Faaliyetleri: Siyasetçilere, Said Nursi’nin sözlerinden ilham alan politika önerileri sunmak.
3. Toplumsal Baskı Oluşturma:
* Kampanyalar: Said Nursi’nin sözlerinin siyasette uygulanması için kamuoyunda farkındalık yaratan kampanyalar düzenlemek.
* İmza Kampanyaları: Siyasetçilere, bu sözlere uygun politikalar üretmeleri için çağrıda bulunan imza kampanyaları başlatmak.
* Gösteriler ve Eylemler: Barışçıl gösteriler ve eylemler düzenleyerek, siyasi liderlerin dikkatini çekmek.
4. Eğitim Programları:
* Okullarda ve Üniversitelerde Çalışmalar: Okul müfredatlarına bu tür düşüncelerin eklenmesi için çalışmak, genç nesillerin bu değerlerle yetişmesini sağlamak.
* Sivil Toplumda Eğitim: Sivil toplum kuruluşları bünyesinde, gönüllülere yönelik eğitim programları düzenlemek.
5. Uluslararası İşbirliği:
* Uluslararası Ağlar: Benzer değerlere sahip uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, küresel düzeyde farkındalık yaratmak.
Sivil toplum kuruluşlarının bu şekilde aktif bir rol oynaması, siyasetçilerin daha uzlaşmacı, daha hoşgörülü ve daha uzun vadeli bir siyaset anlayışı geliştirmelerine önemli katkı sağlayacaktır.

@@@@@@@

Sosyal medya platformları, kullanıcıların daha sağlıklı bir iletişim kurmasına nasıl yardımcı olabilir?

Sosyal Medya Platformlarının Daha Sağlıklı İletişim İçin Atması Gereken Adımlar
Said Nursi’nin esirlik günlerindeki bu sözleri, günümüzün sosyal medya ortamındaki tartışmaları ve kutuplaşmayı anlamak için önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Sosyal medya platformları, kullanıcıların daha sağlıklı bir iletişim kurmasına yardımcı olmak için çeşitli adımlar atabilirler:
* Algoritma Değişiklikleri:
* Olumlu İçerik Öne Çıkarma: Platform algoritmaları, olumlu, yapıcı ve saygılı içerikleri daha fazla kişiye ulaştıracak şekilde ayarlanabilir.
* Nefret Söylemi ve Yanlış Bilginin Engellenmesi: Yapay zeka destekli sistemler, nefret söylemi, yanlış bilgi ve dezenformasyonu tespit edip bu içeriklere erişimi sınırlandırabilir.
* Kullanıcı Arayüzü Tasarımı:
* Rahatlatıcı Ortam: Platform arayüzleri, kullanıcıların daha sakin ve düşünceli bir ortamda iletişim kurmalarını sağlayacak şekilde tasarlanabilir.
* Görsel İpuçları: Kullanıcıların daha saygılı ve yapıcı olmalarını teşvik eden görsel ipuçları ve semboller kullanılabilir.
* Eğitim ve Farkındalık:
* Çevrimiçi Eğitimler: Platformlar, kullanıcılarına çevrimiçi eğitimler vererek, saygılı iletişim, dijital vatandaşlık ve yanlış bilgiyle mücadele konularında bilinçlendirebilirler.
* Şikayet Sistemlerinin Geliştirilmesi:
* Hızlı Müdahale: Kullanıcıların şikayetlerini hızlı bir şekilde değerlendirip, uygunsuz içerikleri kaldıran etkili bir şikayet sistemi oluşturulabilir.
* Topluluk Kuralları ve Yaptırımlar:
* Açık ve Net Kurallar: Platformların, net ve anlaşılır topluluk kuralları olması ve bu kuralları çiğneyen kullanıcılara karşı adil yaptırımlar uygulanması gerekmektedir.
* Doğrulama Özellikleri:
* Hesap Doğrulama: Hesap doğrulama sistemleri, sahte hesapların oluşturulmasını engellemeye ve daha güvenilir bir iletişim ortamı yaratmaya yardımcı olabilir.
Ek Öneriler:
* Üçüncü Taraf Kuruluşlarla İşbirliği: Platformlar, sivil toplum kuruluşları, akademik çevreler ve hükümetlerle işbirliği yaparak, daha sağlıklı bir dijital ortam oluşturmak için ortak projeler geliştirebilirler.
* Araştırma ve Geliştirme: Platformlar, kullanıcı davranışlarını sürekli olarak analiz ederek, yeni sorunlara karşı daha hızlı çözümler üretebilirler.
* Şeffaflık: Platformlar, algoritmalarının nasıl çalıştığı, içerik moderasyon süreçlerinin nasıl yönetildiği gibi konularda daha şeffaf olabilirler.
Bu önerilerle birlikte, sosyal medya platformları, kullanıcıların daha sağlıklı ve yapıcı bir iletişim kurmasına katkıda bulunarak, toplumların daha iyi bir geleceğe doğru ilerlemesine yardımcı olabilirler.

@@@@@@@

Eğitim sistemimiz, gençlere sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanmayı nasıl öğretebilir?

Eğitim Sistemimizde Sosyal Medya Kullanımının Öğretilmesi
Said Nursi’nin esirlik günlerindeki bu sözleri, insan ilişkilerinde uzlaşma, hoşgörü ve adalet gibi temel değerlere işaret etmektedir. Günümüzde gençlerin büyük bir kısmı zamanının önemli bir bölümünü sosyal medyada geçirmektedir. Bu nedenle, eğitim sistemimizde sosyal medyanın etkili ve sağlıklı bir şekilde kullanılmasının öğretilmesi büyük önem taşımaktadır.
Eğitim sistemimizde sosyal medya kullanımının öğretilmesi için şu adımlar atılabilir:
1. Medya Okuryazarlığı Dersleri:
* Bilgi Doğrulama: Gençlere, sosyal medyada karşılaştıkları bilgilerin doğruluğunu kontrol etme yöntemleri öğretilmelidir.
* Dezenformasyon: Dezenformasyon, sahte haberler ve manipülasyon yöntemleri hakkında bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
* Eleştirel Düşünme: Gençler, gördükleri her bilgiyi sorgular hale getirilmeli, eleştirel düşünme becerileri geliştirilmelidir.
2. Dijital Vatandaşlık:
* Saygılı İletişim: Sosyal medyada saygılı, hoşgörülü ve yapıcı bir iletişim dili kullanmanın önemi vurgulanmalıdır.
* Gizlilik: Kişisel verilerin korunması ve mahremiyet kavramı hakkında bilinçlendirme yapılmalıdır.
* Siber Zorbalık: Siber zorbalığın zararları ve önlenmesi konusunda eğitim verilmelidir.
3. Sosyal Medyanın Faydaları ve Riskleri:
* Pozitif Kullanım: Sosyal medyanın öğrenme, bilgi paylaşımı ve iletişim kurma gibi faydaları vurgulanmalıdır.
* Bağımlılık ve Psikolojik Etkiler: Sosyal medyanın aşırı kullanımı ve psikolojik etkileri hakkında bilinçlendirme yapılmalıdır.
* Dengeli Kullanım: Sosyal medyanın hayatın diğer alanlarıyla dengeli bir şekilde kullanılması gerektiği vurgulanmalıdır.
4. Proje ve Etkinlikler:
* Sosyal Medya Projeleri: Öğrencilerin sosyal medya platformlarını kullanarak farkındalık yaratıcı projeler yapmaları teşvik edilmelidir.
* Sosyal Medya Okuryazarlığı Yarışmaları: Öğrencilerin sosyal medya okuryazarlığı becerilerini geliştirmelerini sağlayacak yarışmalar düzenlenebilir.
5. Öğretmenlerin Eğitimi:
* Sürekli Gelişim: Öğretmenlerin de sosyal medya konusunda sürekli olarak kendilerini geliştirmeleri ve öğrencilere doğru bilgileri aktarmaları sağlanmalıdır.
Bu sayede gençler, sosyal medyayı sadece eğlence aracı olarak değil, aynı zamanda bilgiye ulaşma, iletişim kurma ve toplumsal sorunlara çözüm üretme aracı olarak da kullanabileceklerdir.

@@@@@@

Siyasetçiler, sosyal medyada yaşanan kutuplaşmayı azaltmak için neler yapabilir?

Siyasetçilerin Sosyal Medyadaki Kutuplaşmayı Azaltmak İçin Atması Gereken Adımlar
Said Nursi’nin esirlik günlerindeki bu sözleri, insan ilişkilerinde uzlaşma, hoşgörü ve adalet gibi temel değerlere işaret etmektedir. Günümüzde sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, siyasi söylemde de bir kutuplaşma yaşanmaktadır. Siyasetçiler, bu durumu aşmak ve daha yapıcı bir siyasi ortam yaratmak için aşağıdaki adımları atabilirler:
* Dil ve Ton:
* Saygılı Dil: Karşı görüşlere saygılı bir dil kullanarak, kutuplaşmayı körükleyecek ifadelerden kaçınmak.
* İnşa Edici Eleştiri: Muhalefet partilerini ve farklı görüşleri eleştirirken, kişisel saldırılardan kaçınmak ve çözüm odaklı bir dil kullanmak.
* Ortak Noktalara Vurgu:
* Ülke Menfaati: Siyasi görüş ayrılıkları olsa da, ülke menfaatlerinin her zaman ön planda tutulduğunu vurgulamak.
* Ortak Değerler: Toplumun ortak değerlerine atıf yaparak, birlik ve beraberlik duygusunu güçlendirmek.
* Uzlaşma Çabaları:
* Diyalog: Farklı siyasi görüşlere sahip kişilerle diyalog kurmak ve ortak çözümler aramak.
* Ortak Projeler: Farklı siyasi partilerin ortaklaşa yürütebileceği projeler geliştirerek, işbirliğine örnek olmak.
* Yanlış Bilgilerle Mücadele:
* Doğru Bilgi: Sosyal medyada yayılan yanlış bilgileri düzeltmek ve doğru bilgileri yaymak için çaba göstermek.
* Medya Okuryazarlığı: Vatandaşların medya okuryazarlığını artıracak çalışmalar yapmak.
* Kutuplaştırıcı Dilin Kullanımını Azaltmak:
* “Biz” ve “Onlar” Dili: “Biz” ve “Onlar” gibi kutuplaştırıcı bir dil kullanmaktan kaçınmak.
* Genellemelerden Kaçınmak: Tüm bir grubu ötekileştiren genellemelerden uzak durmak.
* Sosyal Medya Kullanımında Profesyonellik:
* Ekip Çalışması: Sosyal medya hesaplarını yöneten profesyonel bir ekip oluşturmak.
* Planlı İçerik: Yayınlanan içeriklerin dikkatli bir şekilde planlanması ve denetlenmesi.
* Vatandaşlarla Etkileşim:
* Canlı Yayınlar: Vatandaşlarla düzenli olarak canlı yayınlar yaparak, onların sorularını cevaplamak ve görüşlerini almak.
* Sosyal Medya Anketleri: Sosyal medya üzerinden anketler yaparak, kamuoyunun düşüncelerini öğrenmek.
Siyasetçilerin bu adımları atması, sosyal medyadaki kutuplaşmanın azalmasına ve daha yapıcı bir siyasi ortamın oluşmasına önemli katkı sağlayacaktır.

@@@@@@

eğitim sistemimizde sosyal medya kullanımının öğretilmesi için başka hangi adımlar atılabilir?

Eğitim Sistemimizde Sosyal Medya Kullanımının Öğretilmesi İçin Alınabilecek Ek Adımlar
Önceki yanıtlarımızda sosyal medyanın eğitim sisteminde nasıl öğretilebileceği konusunda bazı temel noktalara değinmiştik. Bu konuyu daha da derinlemesine incelemek ve ek öneriler sunmak faydalı olacaktır.
Okul Kütüphaneleri ve Medya Merkezlerinin Güçlendirilmesi
* Medya Okuryazarlığı Kaynakları: Okul kütüphaneleri, öğrencilerin medya okuryazarlığı becerilerini geliştirmelerine yardımcı olacak kitaplar, dergiler ve online kaynaklarla donatılmalıdır.
* Atölye Çalışmaları: Medya merkezlerinde düzenli olarak medya okuryazarlığı atölyeleri düzenlenerek öğrencilerin pratik yapmaları sağlanabilir.
* Teknoloji Takımı: Öğrencilerin teknoloji kullanımı konusunda destek alabilecekleri bir teknoloji takımı oluşturulabilir.
Veli Katılımının Artırılması
* Veli Eğitimleri: Velilere sosyal medya kullanımının riskleri ve faydaları hakkında eğitim verilerek, çocuklarının sosyal medya kullanımını takip etmeleri ve yönlendirmeleri konusunda desteklenebilirler.
* Okul-Veli İşbirliği: Okul ve veliler arasında düzenli toplantılar düzenlenerek, sosyal medya kullanımına dair ortak bir anlayış oluşturulabilir.
Okul Dışı Kuruluşlarla İşbirliği
* Sivil Toplum Kuruluşları: Sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, öğrencilere yönelik sosyal medya okuryazarlığı programları düzenlenebilir.
* Üniversiteler: Üniversitelerin ilgili bölümlerinden akademisyenlerle işbirliği yaparak, öğrencilere daha derinlemesine bilgi verilebilir.
Psikolojik Destek
* Okul Psikologları: Öğrencilerin sosyal medyada yaşadıkları sorunlarla başa çıkabilmeleri için okul psikologlarından destek almaları sağlanabilir.
* Çevrimiçi Psikolojik Danışmanlık: Öğrencilere çevrimiçi psikolojik danışmanlık hizmeti sunulabilir.
Sosyal Medya Platformlarıyla İşbirliği
* Eğitim İçerikleri: Sosyal medya platformlarıyla işbirliği yaparak, öğrencilere yönelik eğitim içerikleri oluşturulabilir.
* Güvenli Alanlar: Öğrenciler için özel olarak tasarlanmış, güvenli sosyal medya platformları oluşturulabilir.
Değerlendirme ve Geliştirme
* Düzenli Değerlendirme: Öğrencilerin sosyal medya okuryazarlığı becerileri düzenli olarak değerlendirilmelidir.
* Geri Bildirim: Öğrencilerden alınan geri bildirimler doğrultusunda eğitim programları geliştirilmelidir.
Sonuç olarak, sosyal medya kullanımının eğitim sistemimizde öğretilmesi, gençlerin dijital dünyada daha bilinçli ve güvenli bir şekilde hareket etmelerini sağlayacaktır. Bu sayede hem bireysel gelişimleri desteklenecek hem de toplumumuzun dijital okuryazarlık düzeyi artacaktır.

@@@@@@@

Hangi yaş grubuna yönelik eğitim programları geliştirilmelidir?

Sosyal medya kullanımı, çocukluktan yetişkinliğe kadar her yaş grubunu etkilediği için, eğitim programları tüm yaş gruplarını kapsayacak şekilde tasarlanmalıdır. Ancak, her yaş grubunun farklı ihtiyaçları ve riskleri olduğu için, eğitim programları yaşa göre farklılaştırılmalıdır.
İşte farklı yaş gruplarına yönelik eğitim programlarına dair bazı öneriler:
* İlkokul: Bu yaş grubunda temel olarak sosyal medya nedir, nasıl kullanılır ve ne gibi riskleri vardır gibi konulara odaklanılmalıdır. Çocuklara, siber zorbalık, kişisel bilgilerin korunması ve internette güvenli gezinme konularında eğitim verilmelidir. Oyunlaştırılmış eğitimler ve görsel materyaller bu yaş grubunun dikkatini çekmek için oldukça etkili olacaktır.
* Ortaokul: Bu dönemde sosyal medyanın sosyal etkileşimler üzerindeki etkileri, çevrimiçi kimlik ve dijital ayak izi gibi konulara daha derinlemesine inilebilir. Eleştirel düşünme becerileri geliştirilerek, öğrencilerin sosyal medyada karşılaştıkları bilgileri doğrulamaları ve analiz etmeleri sağlanmalıdır.
* Lise: Lise çağındaki gençler, sosyal medyayı daha aktif olarak kullandıklarından, bu yaş grubuna yönelik eğitim programlarında, sosyal medyanın psikolojik etkileri, bağımlılık, çevrimiçi itibar yönetimi gibi konulara yer verilebilir. Ayrıca, sosyal medyanın kariyerlerine olan etkileri ve profesyonel ağ oluşturma konuları da ele alınabilir.
* Yetişkinler: Yetişkinlere yönelik eğitim programlarında, sosyal medyanın iş hayatındaki kullanımı, dijital pazarlama, sosyal medya analizi gibi konulara odaklanılabilir. Ayrıca, yaşlı nüfusun sosyal medyayı kullanırken karşılaşabileceği zorluklar ve çözümler de ele alınabilir.
Eğitim programlarının içeriği belirlenirken şu noktalara dikkat edilmelidir:
* Yaşa uygun dil: Her yaş grubunun anlayabileceği bir dil kullanılmalıdır.
* Pratik uygulamalar: Teorik bilgilerin yanı sıra, öğrencilerin sosyal medyayı kullanarak pratik yapmaları sağlanmalıdır.
* Güncel konular: Sosyal medyada sürekli yeni gelişmeler yaşandığı için, eğitim programları güncel konuları içermelidir.
* Farklı öğrenme stilleri: Farklı öğrenme stillerine hitap eden çeşitli eğitim yöntemleri kullanılmalıdır.
Örnek Eğitim Konuları:
* Sosyal medya platformlarının özellikleri ve işleyişi
* Çevrimiçi güvenlik ve gizlilik
* Siber zorbalık ve önleme yöntemleri
* Yanlış bilgi ve dezenformasyonla mücadele
* Sosyal medya bağımlılığı ve dijital detoks
* Sosyal medya etiği ve etik olmayan kullanımlar
* Sosyal medyanın psikolojik etkileri
* Sosyal medyanın iş hayatındaki kullanımı
* Sosyal medya analizi ve veri gizliliği
Sonuç olarak, sosyal medya kullanımıyla ilgili eğitim programları, yaşa ve bireysel ihtiyaçlara göre farklılaştırılarak, herkesin dijital dünyada daha bilinçli ve güvenli bir şekilde hareket etmesini sağlayabilir.

@@@@@@@

Eğitimin içeriği nasıl belirlenmelidir?

Eğitim İçeriğinin Belirlenmesi
Eğitim içeriği, hedeflenen öğrenme çıktılarına, öğrencilerin yaşına, bilgi düzeyine ve ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir. Özellikle sosyal medya gibi hızla değişen bir konuda eğitim içeriğini belirlerken şu faktörlere dikkat etmek önemlidir:
1. Hedef Kitle Analizi:
* Yaş: Çocuklar, gençler ve yetişkinler için farklı konulara ve farklı bir dilde eğitim verilmelidir.
* Bilgi Düzeyi: Öğrencilerin sosyal medya hakkında ne kadar bilgiye sahip oldukları belirlenmelidir.
* İhtiyaçlar: Öğrencilerin hangi konularda daha fazla bilgiye ihtiyaç duydukları belirlenmelidir (örneğin, siber zorbalık, gizlilik, kariyer gelişimi).
* İlgi Alanları: Öğrencilerin ilgi alanlarına uygun örnekler ve etkinlikler kullanılmalıdır.
2. Öğrenme Çıktıları:
* Bilgi: Öğrencilerin sosyal medya hakkında temel bilgileri öğrenmeleri sağlanmalıdır.
* Beceri: Öğrencilerin sosyal medyayı etkili ve güvenli bir şekilde kullanabilecekleri beceriler kazanmaları sağlanmalıdır.
* Tutum: Öğrencilerin sosyal medyaya karşı olumlu bir tutum geliştirmeleri ve etik değerlere uygun davranmaları sağlanmalıdır.
3. İçerik Alanları:
* Sosyal Medya Temelleri: Sosyal medya nedir, nasıl çalışır, farklı platformların özellikleri gibi temel bilgilerin verilmesi.
* Çevrimiçi Güvenlik: Şifre güvenliği, kişisel bilgilerin korunması, siber zorbalık, sahte haberler gibi konuların ele alınması.
* Etik Kullanım: Saygılı iletişim, telif hakları, dijital ayak izi gibi konuların vurgulanması.
* Sosyal Medyanın Psikolojik Etkileri: Bağımlılık, yalnızlık, depresyon gibi konuların ele alınması.
* Sosyal Medyanın Profesyonel Hayattaki Kullanımı: Kariyer gelişimi, ağ oluşturma, dijital pazarlama gibi konuların işlenmesi.
4. Eğitim Yöntemleri:
* Teorik Bilgi: Sunumlar, videolar, metinler gibi materyallerle teorik bilgiler verilebilir.
* Pratik Uygulamalar: Öğrencilerin sosyal medyayı kullanarak çeşitli etkinlikler yapmaları sağlanabilir (örneğin, bir sosyal medya hesabı oluşturma, bir kampanya başlatma).
* Tartışma ve Rol Oynama: Öğrencilerin farklı senaryolar üzerinde düşünmeleri ve tartışmaları sağlanabilir.
* Case Studies: Gerçek hayattan örneklerle öğrencilerin konuyu daha iyi anlamaları sağlanabilir.
5. Değerlendirme:
* Bilişsel Değerlendirme: Sınavlar, quizler gibi yöntemlerle öğrencilerin bilgi düzeyleri ölçülebilir.
* Performans Değerlendirmesi: Öğrencilerin sosyal medya projeleri, sunumları gibi performansları değerlendirilebilir.
* Tutum Değerlendirmesi: Anketler, gözlemler gibi yöntemlerle öğrencilerin sosyal medya hakkındaki düşünceleri ve tutumları ölçülebilir.
Örnek Eğitim İçeriği Tablosu:
| Yaş Grubu | Konu Alanları | Öğrenme Çıktıları | Değerlendirme Yöntemleri |
|—|—|—|—|
| İlkokul | Sosyal medya nedir, güvenli internet kullanımı | Sosyal medyanın temel kavramlarını bilir, güvenli internet davranışları sergiler. | Quiz, rol oynama |
| Ortaokul | Siber zorbalık, dijital ayak izi | Siber zorbalığın etkilerini bilir, dijital ayak izinin önemini anlar. | Proje, sunum |
| Lise | Sosyal medya ve kariyer, sosyal medya analizi | Sosyal medyayı profesyonel amaçlarla kullanır, veri analizini yapar. | Sınav, portfolyo |
Unutmayın: Eğitim içeriği, öğrencilerin geri bildirimleri ve değişen sosyal medya ortamına göre sürekli olarak güncellenmelidir.

@@@@@@@ 

 

“Kardeşlerim, çok dikkat ve ihtiyat ediniz. Sakın, sakın hocalarla münakaşa etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar musalahakarane davranınız. Enaniyetlerine dokunmayınız. Bid at taraftarı da olsa ilişmeyiniz. Karşımızda dehşetli zındıka varken, mübtedi lerle uğraşıp, onları dinsizlerin tarafına sevk etmemek gerektir. Eğer size ilişmek için gönderilmiş hocalara rastgelseniz, mümkün olduğu kadar münazaa kapısını açmayınız. İlim kisvesiyle itirazları, münafıkların ellerinde bir senet olur. İstanbul da ihtiyar hocanın hücumu ne kadar zarar verdiğini bilirsiniz. Elden geldiği kadar Risale-i Nur lehine çevirmeye çalışınız.

Umum kardeşlerime birer birer selam…”[2]

@@@@@@@

madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalalet ihtilafdan istifade edip, ehl-i imanı şaşırtıp ve şeairi bozarak Kur’ân ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbette bu müthiş düşmana karşı cüz i teferruata dair medar-ı ihtilaf münakaşaların kapısını açmamak gerektir.
Hem, ölmüş insanları zemmetmek, hiç lüzumu yok. Onlar, dar-ı ahirete, mahall-i cezaya gitmişler. Lüzumsuz, zararlı, onların kusurlarını beyan etmek, emrolunan muhabbet-i Al-i Beytin muktezası değildir ve lazım da değildir diye, Ehl-i Sünnet ve l-Cemaat, Sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı menetmişler. Çünkü Vakıa-i Cemelde Aşere-i Mübeşşereden Zübeyir ve Talha ve Aişe-i Sıddika (r.a.) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet Velcemaat, o harbi, içtihad neticesi deyip, “Hazret-i Ali (r.a.) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle affedilir.”
Hem Vehhabilik damarı, hem müfrit Rafızilerin mezhepleri İslamiyete zarar vermesin diye, Sıffin Harbindeki bağilerden de bahis açmayı zararlı görüyorlar.
Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelamın büyük allamesi olan Sadeddin-i Taftazani, “Yezide lanet caizdir” demiş; fakat “Lanet vaciptir” dememiş. “Hayırdır ve sevabı vardır” dememiş. Çünkü, hem Kur’ân ı, hem Peygamberi, hem bütün Sahabelerin kudsi sohbetlerini inkar eden hadsizdir. Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Şer an bir adam, hiç mel unları hatıra getirmeyip lanet etmese, hiçbir zararı yok. Çünkü, zem ve lanet ise, medih ve muhabbet gibi değil; onlar amel-i salihte dahil olamaz. Eğer zararı varsa daha fena…”[3]

@@@@@@@

“Ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin Eimme-i İsna Aşer olarak Ehl-i Sünnet, mezkur hakikate müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, İslamlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahis ve münakaşa etmeyi caiz görmemişler, menfaatsiz, zararı var demişler.”[4]

@@@@@@@

“Kardeşlerime tavsiye ediyorum ki, inşikaka ve iftiraka sebebiyet veren münakaşa etmesinler. Yalnız müdavele-i efkâr suretinde, nizâsız mübahaseye alışsınlar.”[5]

@@@@@

“Mesâil-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir.”[6]

@@@@@@

“Mâdem peder kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyâde iyi olmasını ister; ona mukabil, veled dahi pedere karşı hak dâvâ edemez. Demek vâlideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münâkaşa yok. Zîrâ münâkaşa, ya gıpta ve hasedden gelir. Pederde oğluna karşı o yok. Veya münâkaşa, haksızlıktan gelir. Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dâvâ etsin. Şederini haksız görse de, ona isyan edemez. Demek, pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır.
Ve evlâtlarını, o Zât-ı Rahîm-i Kerîmin hediyeleri olduğu için kemâl-i şefkat ve merhamet ile onları sevmek ve muhâfaza etmek, yine Hakka âittir. Ve o muhabbet ise, Cenâb-ı Hakkın hesâbına olduğunu gösteren alâmet ise, vefâtlarında sabır ile şükürdür, me’yusâne feryad etmemektir.”[7]

@@@@@@

“Şimdi siz, mâbeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz.”[8]


HAZIRLAYAN

MEHMET ÖZÇELİK

26-08-2024

[1]https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/hizmet-rehberi/birbiriyle-munakasa-etmemek/207

http://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/M%C3%BCnaka%C5%9Fa

[2] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/afyon-emniyet-mudurune-derimki/116
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/bu-fikra-bir-derece-mahremdir-yalniz-haslara-mahsustur/144

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/bu-sikintili-zamanda-nefsim-sabirsizlikla-beni-taciz-ederken-bu-fikra/178

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/bu-sikintili-zamanda-nefsim-sabirsizlikla-beni-taciz-ederken-bu-fikra/179

[5] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/lemalar/on-altinci-lem-a/109

[6] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/on-ikinci-mektub/46

[7] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/otuz-ikinci-soz/583

[8] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sualar/on-ucuncu-sua/289

 

Loading

No ResponsesAğustos 26th, 2024

GAZZEDE ACI VE GÖZ YAŞI

GAZZEDE ACI VE GÖZ YAŞI[1]

Gözden akan göz yaşı acının, hüznün, çaresizliğin, bitmişliğin son işaret fişeğidir.

Anneler hep ağlar, babalar en son ağlar.

Gözünden düşer bir damla.

Son damla.

Anadolu ağlıyor.

Analar hep ağlıyor.

Son ağlaması gereken babalarda ağlıyor.

Dünya ağlıyor.

Damlası olmayan, insanlıktan nasibi kalmayan, kanı kurumuşlar bakıyor.

Dolmuşluğun son görünür ifadesidir Gazze.

Bardağı taşıran son damladır Gazze.

Tsunamiyi oluşturan son dalga ve volkan patlaması halidir Gazze.

Tüm Asırların Zalimlerinin ve zulümlerinin birleştiği ve pisliklerinin toplandığı asır 20. ve 21. asır.

Ve son sahnesi İsrail.

Pisliklerin toplandığı, döküldüğü kanalizasyon İsrail.

Dünyanın ve Haçlının kanalizasyonu İsrail’de patladı.

İsrail dünyayı kokutuyor pisliğiyle.

Eğer Kur’an-ı Kerim bugün inseydi, Mısır yerine İsrail ve ABD ve de bir çok yavru firavunlarla beraber, Firavun yerine de Netenyahu ve Biden’dan bahsederdi.

Dalgıçlar boğulacakları zaman kendilerini dibe vurup öyle yüzeye çıkarlarmış.

Gazze, suda boğulan firavunun İsrail’de cisimleşip, insanlığı boğmak için dibe vurduğu yerdir.

İnsanlık dibe vurdu.

Dibi buldu.

Yükselmesi ve kendini bulması temennisiyle.

-İslam’ın yükselişi Arapların intibahına ve uyanmasına bağlıdır.

Ve farzı ayın olan ittihadı İslam’dır. 

Şu anda İslam’a ayak bağı olup yükselişini geciktiren, Arapların uykuda olmasıdır.

-“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.”[2]

-“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.”

Şüphesiz bunların (din diye) içinde bulundukları şey yok olmaya mahkûmdur. Yapmakta olduklarının hepsi batıldır.”[3]

– ﴿ Yahudiler “Allah’ın eli bağlanmış!” dediler. Asıl kendi elleri bağlanmıştır ve söyledikleri yüzünden lânetlenmişlerdir.”[4]

– “Fe bau Bi ğadabin ala ğadab.”

– “Böylece onlar gazap üstüne gazaba uğradılar. “[5]
– “Duribet aleyhimuz-zilletü ”

“Üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. “

-“  Duribet aleyhimul meskeneh  “

“Üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. “[6]

-Gazzede iman ve şehadet bir arada.

-Yıkılma ve kalkış yanyana.

-Alkış ve tufan, ölüş ve diriliş aynı pazarda.

-Hüzünle öfke aynı bedende.

-İnsanlık mı?

-Duygu ve his mi?

ŞEYY..!!

-Damlalar ve göz yaşları bitmiyor. Akmaya devam ediyor.

RABBİM BİTİRSİN, DİNDİRSİN.

“(Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.”[7]

MEHMET ÖZÇELİK

26-08-2024

 

[1] https://youtu.be/UdaR200W6WA

https://www.youtube.com/watch?v=tuRIbL612MI&t=1s

https://www.youtube.com/watch?v=7t3wgisJmmg&t=154s

https://tesbitler.com/2024/08/12/son-damla-2/

https://tesbitler.com/2024/08/24/duygusuzlastik/

https://tesbitler.com/2024/08/24/gazze/

[2] Al-i İmran. 119.

[3] Araf.138. 139.

[4] Maide. 64.Bak. 18.

[5] Bakara. 90.

[6] Ali İmran. 112.113.

[7] Hud. 44.

Loading

No ResponsesAğustos 26th, 2024

DUYGUSUZLAŞTIK-2-

DUYGUSUZLAŞTIK-2-[1]

Filler nasıl evcilleştirilir bilir misiniz? Hindistan’da filleri evcilleştirmek için ilginç bir yöntem kullanılır. Ormanda yere filin içine düşebileceği büyüklükte bir çukur kazılır ve üzeri dallarla örtülür. Yavru fil gelip dallara bastığında çukurun içine düşer, ama şanssızlığı bununla bitmez. Fil avcıları yüzlerini de kapatan tümüyle simsiyah giysiler içinde, ellerinde sopalarla gelip fili bir de eşek sudan gelinceye kadar döverler. Hayvan yediği sopalardan, çukura düşmesi nedeniyle yaşadığı acıdan ve korkudan hayatında görmediği bir bunalım yaşar birkaç saat içinde…
sonra aynı avcılar ağaçların arkasına gider ve üzerlerindeki siyah elbiseleri tümüyle çıkarıp, baştan aşağı beyaz elbiselerle ve ellerinde çeşit çeşit meyve sepetleriyle geri gelirler. Fili besler, yaralarına pansuman yaparlar, Tıpkı iyilik meleği kesilirler ve onu düştüğü çukurdan çıkarırlar. Fil bu beyaz giysili kurtarıcılarının ona gösterdiği karşılıksız sevgi ve ilgiden dolayı o kadar minnettar kalır ki o andan itibaren her istediklerini yapar ve sözlerinden çıkmaz. Onların kendisini az önce döven siyah giysili adamlar olabileceği aklına dahi gelmez.

************** 

Duyarsızlıkta önce hayattan kopulur ve sonra benlikten ve adeta yalnızlığa itilir.

İslam dünyasının hali.
Bu bir esir alınma halidir.
Beynin körelmiş kronik halidir.
Dünya ile bağlantını kopması, kaygı hali.
Kaza geçirmenin travma hali gibi.
Uyuşturucu kullananın uyuşuk hali.
Depresyon geçirme, aklını kaybetme
Tedaviye ihtiyacımız var
Dağıttığımız aklımızı başımıza almamız gerekiyor.
Rüyada gibiyiz, bir türlü uyanamıyoruz.


@@@@@@@


Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir keresinde Sahâbe-i Kirâm’a “Açgözlü kimselerin yemeğe üşüşmeleri gibi, düşmanlarınızın üzerinize saldırmaları yakındır.” buyurdu. Orada bulunan bir sahâbî, “Sayıca az olduğumuz için mi düşmanlarımız üzerimize üşüşecekler?” diye sordu. Allah Resûlü (s.a.s), بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ “Hayır, siz sayıca çok olacaksınız. Fakat selin önündeki çer çöp gibi savrulacaksınız.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Allah, düşmanlarınızın kalbinden heybet ve azametinizi çıkartacak; sizin kalplerinize de vehni yerleştirecektir.” Sahâbî, “Ya Resûlallah! Vehen nedir?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ “Dünyayı aşırı sevmek ve ölümü kötü görmektir!” buyurdu.


@@@@@@@ 

 

Evet gerçekten Duygusuzlaştık.

Babanın elinde çocuğu, kafatası paramparça, ailesinin vücut parçaları poşetin içinde, hayvana yapılmayacak ve tahammül edilmeyecek şeyler insana, çocuğa, kadına yapılmaktadır.

Tanrıyı kıyamete zorlamanın boyutu ancak bu kadar olur.

Armegedon.

Sınırları zorlayan bir durum İsrail’in vahşeti.

Tam bir vahşet.

-Geçmiş asırlarda bunların yüzde birini yapanları Allah yok etmişti.

“Yeryüzünde gezin, dolaşın. Öncekilerin boylarınca, günaha, isyana, küfre batmış milletlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bir bakın, inceleyin. Onların çoğu, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan gizli şirki yaşayan, başka otoriteler kabul eden müşrikti.” de.”[5]

” Sizden önce nice ilâhî ceza kanunları uygulanmıştır. Yeryüzünde dolaşın. Allah’ın âyetlerini yalanlayanların âkıbetlerinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bir bakın, inceleyin.”

Duyguları söndüren bir karanlık.

Akılları durduran bir olay.

Hayatı bitiren vukuatlar.

İnsanlığın dibe vurduğu an

“Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”

İşte bu o olsa gerek.

“Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.”

İşte o hayvanlık, o hayvandan aşağılık, parçalamada, parçalayıcılıkta, gidişatta, tarz ve yöntem bu olsa gerek.

Duygusuzlaştık.

Duygusuzlukta normalleştik. Alıştık. Göz yumar hale geldik.

* Alışmak.

* Kabullenmek.

* Göz yummak.

* Normal karşılamak.

Örnek cümle:

* “Yeni işe başta zorlanmıştım ama zamanla alıştım.”

* “Durumu kabullenmek zorundaydık.”

“Eğer Allah dileseydi onlardan (muhaarebesiz olarak da) elbet intikaam alırdı. Fakat (muhaarebeyi emr etmesi) sizi birbirinizle imtihan etmesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin amel (ve hizmet) lerini asla boşa çıkarmaz O.”

-Tevrat’ta şiddet içerikli ayetler bulunmaktadır. İşte bazıları:

Amaleklilere Karşı Savaşma Emri:

“Her şeye Egemen RAB diyor ki, ‘İsrailliler’e yaptıkları kötülükten ötürü Amalekliler’i cezalandıracağım. Çünkü Mısır’dan çıkan İsrailliler’e karşı koydular.’”

*Muharref Tevrat’taki şiddet ifadeleri var. Misal olarak;

İsrail’in Halkları Yok Etme Emri:

“Ve Allah’ın Rabbin sana teslim edeceği bütün halkları bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak.”

MEHMET ÖZÇELİK

25-08-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=7t3wgisJmmg

https://tesbitler.com/2024/08/24/duygusuzlastik/

Loading

No ResponsesAğustos 25th, 2024

BİZİ ERMENİLERLE VURDULAR

BİZİ ERMENİLERLE VURDULAR

Bir asrı aşkın bir süredir bizi, PKK’nın da aslı olan Ermenilerle vurdular.[1]

Devletin varlığıyla oynayan birileri var.

Bunlar sürekli kaygan zemin oluşturarak, toplumda kaygı oluşturuyorlar.
Bunu da en çok insanların hassas karnı olan midesiyle oynuyorlar.
Ekonomik bulantı oluşturuyorlar.
Güvenlik tehdidi ile toplumu tehdit ediyorlar.
Yalan haberler silah olarak kullanılıyor.
“Ey iman edenler, doğru ve mantıklı düşünmeyi terk eden bir fâsık, bir bozguncu, kötü niyetli bir âsi size, hükümetinize, emniyet güçlerinize, ordunuza önemli bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın. Araştırmadan, ciddî, zarar verici tedbirler almaya kalkarsanız, bilmeden, yanlış bilgilendirme sonucu suçsuz bir kavme, bir topluluğa kötülük yapmış, hoş olmayan bir davranış sergilemiş olabilirsiniz. Sonra yaptıklarınıza pişman olursunuz.”[2]

*****************  


“Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘Kızıl Soros’ lakaplı Osman Kavala’nın önerisiyle Suriye’den 50 bin Ermeni’yi gizli bir şekilde Türkiye’ye getirtti. Gelen Ermenilere iş imkanını ise ‘sığınmacı akını’ndan rahatsızlık duyan TÜSİAD sağladı.
Gerçek Hayat dergisi, son dönemde Altılı Masa’yı perde gerisinden yönlendirmeye çalışan Abdullah Gül üzerindeki Osman Kavala etkisine dikkat çekti.

12 yıl boyunca cumhurbaşkanı danışmanlığı yapan Ahmet Sever’in “Abdullah Gül ile 12 Yıl” adlı kitabında anlattığı ifadelere yer veren dergi, “Dedelerim Diyarbakır’dan Selanik’e sürülmüş” diyen İYİ Parti lideri Meral Akşener’in öz kuzeni olan Osman Kavala’nın, Ermenilere yönelik özel ilgisini şöyle anlattı:
Osman Kavala’nın veya bir başkasının suçlu veya mâsum olup olmadığına karar vermek şüphesiz ki mahkemelerin işidir. Lâkin kimine göre liberal sol, kimine göre radikal solcu olan, Türkiye’nin hasmı 10 ülkenin büyükelçilerinin sahip çıktığı, en samimi arkadaşının hapisten çıkınca Almanya’ya sığınma ihtimalinden söz ettiği, ülkeleri karıştırma, yönetimleri devirme hareketlerini organize ve finanse eden Yahudi Soros’un temsilcisi, PKK’cı yapıları finanse eden, Türkiye’yi ‘Ermeni soykırımı’ yapmakla suçlayan, Suriye Ermenilerine bile hamilik yapacak kadar ‘girişimci’, Batı’nın kültürler arası diyalog projesinin Türkiye-Ermenistan ayağı, çevrecilik maskesiyle hükümeti devirme, İslam’a saldırı, yağma girişimi Gezi’yi koordine ve finanse etmiş birisinin ne kadar Türkiyeli olduğu üzerinde durmak gerekiyor. Biz de onu yaptık…

Ayrıca bir ‘işadamını bu kadar aktif kılan ve kaldırdığınız her taşın altından çıkmasını sağlayan şey nedir? Merak etmek gerekiyor!
Gelin olup biteni Abdullah Gül’ün basın başdanışmanı olan Ahmet Sever’in ‘Abdullah Gül ile 12 Yıl’ adlı eserinden okuyalım:

“Osman Kavala ile bir gün İstanbul’da Cezayir Restoran’da sohbet ederken, “Ahmet, biliyorsun Suriye’deki Ermeniler zor durumda. Türkiye onlara kapılarını açsa her yönden çok iyi bir adım atılmış olmaz mı?” diye bir fikir ortaya attı. Sayıları yaklaşık 50 bin civarında olan, daha çok Halep ve Şam’da yaşayan Ermenilerin çoğu zaten Türkiye kökenliydi.

Fikir aklıma çok yattı. Ertesi sabah Tarabya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Gül ile bir toplantımız vardı. Dışişleri Başdanışmanları Ferden Çankçı ve Sadık Arslan da oradaydı. Bu öneriyi orada dile getirdim. Abdullah Gül, böyle bir hamlenin doğuracağı olumlu sonuçları anında gördü…

Orhan Dink, Delal Dink ve Rober Koptaş cumhurbaşkanlığına geldi. Abdullah Gül; “Yalnız bu konuştuklarımız aramızda kalsın. Basına yansımasın. Çalışmalar gizlice yürütülsün” dedi…

Suriye’den Ermenistan’a giden Ermenilerin de Türkiye’ye gelmesi sorulduğunda, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun cevabı şu oldu: “Onlar da gelebilirler.”

Türkiye’ye gelecek Ermenilerin iş bulma, barınma gibi sorunlarını, Cumhurbaşkanı Gül’ün bilgisi ve onayıyla TÜSİAD Genel Sekreteri Zafer Ali Yavan ile konuştum. Kısa bir süre sonra Zafer olumlu bir mesajla geri döndü. TÜSİAD’ın Suriye’den gelecek Ermenilerin hem mesleklerine göre işe yerleştirilmelerinde hem de bu süre içerisinde barınma ve beslenme konularında bir yıllık proje kapsamında destek vermeye hazır olduklarını bildirdi.” (s.132-134)[3]

************** 

 

MEHMET ÖZÇELİK

24-08-2024

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=PKK

https://tesbitler.com/index.php?s=Ermeni+

[2] Hucurat. 6.bk. et-Tefsîru’l-Kebir, 28/118-121.

[3] https://www.trhaber.com/gundem/osman-kavala-suriyeden-50-bin-ermeni-getirtti-sonra-tusiad-her-birine-is-buldu-h242675.html

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2024

KİŞİ MEYİLLİ OLDUĞU TARAFA YIKILIR

KİŞİ MEYİLLİ OLDUĞU TARAFA YIKILIR

“Allah katında canlıların en kötüsü, inkâr eden ve bir daha da imana gelmeyenlerdir;
Kendileriyle antlaşma yapıldığı halde, her defasında Allah’tan korkmadan yaptıkları antlaşmayı bozanlardır.
Savaş esnasında eline düşerlerse onlara geridekilere ibret olacak şekilde davran ki, belki akıllarını başlarına devşirirler.”[1]
Allah’a göre, fiilleri iyi veya kötü olarak değerlendirilebilen canlıların en kötüsü, en âdi ve aşağılık olanı, inkâr eden, bu şekilde yaşayan ve bir türlü imana gelmeyen, yaptıkları antlaşmaya, verdikleri söze sadık kalmayan, hiçbir şeyden çekinmeyerek her defasında sözünden dönen kimselerdir.

Müşrik, münafık ve yahudilerden bazı grup ve kabileler Hz. Pey­gamber’le saldırmazlık, hak ve hukuka saygı, düşmanla iş birliği yapmama gibi konularda antlaşmalar yapıyor, sonra da bunu bozuyorlardı. Meselâ yahudilerden Benî Kaynukā‘, antlaşmaya aykırı olarak, bölgelerinde alışveriş yapmaya gelen bir müslüman kadına tacizde bulunmuşlar, kadın yere düşüp mahrem yerleri açılınca da gülüşüp eğlenmişlerdi. Orada bulunan bir müslüman sataşan yahudiyi öldürdü, diğerleri de müslümanı öldürdüler. Bedir’le Uhud savaşları arasında meydana gelen bu olay üzerine müslümanlar, Benî Kaynukā‘ya karşı harekete geçtiler. Yine münafıkların reisi Abdullah b. Übey adamlarıyla beraber Uhud Harbi’nde müslümanların safında yer almış, sonra askerlerin üçte birini teşkil eden gücünü geri çekerek müslümanlara zarar vermişti.[2]

Allah’tan korkmayanları cezalandırmak ve geride kalanlar için de caydırıcı bir örnek oluşturmak üzere sert tedbirler alınmış, savaşta yakalanmaları halinde aman verilmemesi istenmiştir.”[3]

                                                      *******************

Dünkü bu Yahudiler, Bugünkü Yahudilerdir.
Bugünkü Yahudilerde, dünkü Yahudilerdir.[4]

“Ey iman edenler! Allah ve resulüne itaat edin, söylediklerini işittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.
Duymadıkları halde “duyduk” diyenler gibi de olmayın.
Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.
Allah onlarda (inkârcılarda) bir hayır görseydi elbette kendilerine işittirirdi, eğer işittirseydi yine reddederek yüz çevirirlerdi.”[5]

Son nefes hususunda peygamberler hâricinde hiç kimse teminat altında değildir. Bu sebeple mü’min, ömrü boyunca havf ve recâ (korku ve ümit) duyguları arasında, “Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!”[6] âyet-i kerîmesinin sırrına ermeye çalışmalıdır.
Behlûl Dânâ Hazretleri, yol üzerindeki bir vîrânenin yıkılmak üzere eğilmiş duvarına bakıp âkıbetini tefekküre dalardı. Yine bir gün endişe ile bakarken duvar birden çöküverdi. Behlûl Dânâ Hazretleri’ni bir sürur kapladı. Onun bu sevincine mânâ veremeyen insanlar merakla sebebini sorduklarında:
“−Duvar meyilli olduğu tarafa yıkıldı!” dedi.
“−Peki bunda şaşılacak ne var?!” dediklerinde şu hikmetli cevabı verdi:
“−Mâdemki dünyadaki her şey nihâyetinde meylettiği tarafa yıkılıyor, benim de meylim Hakk’a doğrudur, o hâlde ben de ölünce Hakk’a varırım. Ey ahâlî, rükû ve secdelerimizle Hakk’a meylimizi artıralım ki başka yönlere yıkılmayalım!”

KİŞİ YAŞADIĞI HÂL ÜZERE ÖLÜR!

İşte Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in fem-i muhsinlerinden sâdır olan:
“Kişi yaşadığı hâl üzere ölür.”[7] hadîs-i şerîfinin şerh ve îzâhı mâhiyetinde müşahhas bir misâl…
Bu hakîkat dolayısıyla bir mü’min, meylini her an Hakk’a yönelterek istikâmet üzere olmaya gayret etmelidir. Bunun için de sabırsızlığı sabırla; unutkanlığı zikirle; nankörlüğü şükürle; isyanı tâatla; cimriliği cömertlikle; şüpheyi yakîn ile; riyâyı ihlâs ile; günâhı tevbeyle; yalanı doğrulukla; gafleti tefekkürle bertaraf ederek Allâh’a güzel bir kul olmaya çalışmalıdır.[8]

******************  

-Dost istersen Allah yeter.

Evet, o dost ise her şey dosttur.

Yârân istersen Kur’an yeter.

Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder.

-Mal istersen kanaat yeter.

 Evet kanaat eden, iktisat eder; iktisat eden, bereket bulur.

-Düşman istersen nefis yeter.

Evet kendini beğenen, belayı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen, safayı bulur, rahmete gider.

 -Nasihat istersen ölüm yeter.

Evet ölümü düşünen, hubb‑u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddi çalışır.[9]

MEHMET ÖZÇELİK

24-08-2024

[1] Enfal. 55-57.

[2] İbn Hişâm, Sîre, III, 68; İbn Âşûr, X, 48).

[3] Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 701-702.

[4] https://tesbitler.com/index.php?s=Yahudi

[5] Enfal. 20.23.

[6] Hicr, 99.

[7] Müslim, Cennet, 83.

[8] Kaynak: Osman Nûri Topbaş, GÖNÜL YOLCULUĞU, Erkam Yayınları.

[9] Mektubat/309.Bediüzzaman Said Nursi (r.a)

 

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2024

GAZZE

GAZZE[1]

Belene, TRT 1’de 1989 yılında yayınlanmaya başlamış bir dizidir. Dört bölümden oluşan bu dizi, Bulgaristan’da 1984-1989 yılları arasında Türklere yapılan baskıları ve Belene adasına sürgün edilenlerin yaşadıklarını konu almaktadır.

Öyle ki, bir çocuğu kıyma makinasında çekerek annesine yediriyorlardı.

Bu filmi seyrettikten sonra eve geldiğimde dolu olduğum his ve öfke ile Belene diye bir şiir yazmıştım.[2]

Gazze ondan geri değildi.

Babanın elinde çocuğu, kafatası paramparça, ailesinin vücut parçaları poşetin içinde, hayvana yapılmayacak ve tahammül edilmeyecek şeyler insana, çocuğa, kadına yapılmaktadır.

Bunun üzerine o Belene şiirini Gazze’ye uyarladım.

 

GAZZE

 

Garipler yurdu, mazlumlar beldesi GAZZE,

Ey İsrail leşi, soyun sopun kana belene

Ehli iman, necip millet bununla bilene,

Aşk olsun, yazıklar olsun, sana insan diyene…

 

Mazlumların âhı yükseldi ta arşa dek,

Çekemem bunu sineye kalsam da bir tek,

Dinime, geçmişime bağlıyım, olmam dönek,

Tükürürüm. Muinimdir Allah ve melek…

 

Gururludur! Zalim olunca, oysa iğreti,

Arslan karşısında, ne yapar İsrail iti,

Kadın, çocuk, ihtiyar karşısında onun merti,

İmansızca kaçar, yine olur namerti…

 

Beslenir, insan kanı emmekle,

Pislenir, insan kılığına girmekle,

Hislenir, itinin ölümünü görmekle,

Hırlaşır, cehennemdeki yerini gözetmekle…

 

Mesleğidir, hıyanet hem de zillet,

Dünyasıdır diyanet, deni millet,

Menfaat da hıllet, menfaatsiz illet,

Ya Rab! Ya bunları kahret ya da kahret…

 

Birinin hedefi ahiret, diğerinin para,

Sağlam vücutta ufunetli yara,

Kalp kara, dünya ve ahiret kap kara,

Mü’mini gönderir şehadetle ebedi diyara…

 

Isınmak için dünyayı yakar Netenyahu,

Isırmak için hem cinsini yutar, neden ya hu?

Sallanmak için uygun bacaklar kollar,

Yalanmak için salya akıtır sırtlanlar…

 

Zulmüyle rahmet okutur, ite köpeğe,

Soysuzdur, saldırır yaşlı ve bebeğe,

Yazdıklarıyla kendini yazdırır tarihe,

“Zulmetmek için geldim, geldim.” feleğe…

 

Ocakları, evleri barkları yakar,

Ağlanacak hale zevkle bakar,

Ha yakar insan, ha sigara yakar,

Kan akar, sel olup akar, akar,

Elbet çör-çöpü önüne katar…

 

Vahşiliklere denktir Gazze,

Ölüm ona zevktir Gazze,

Ahirete açılır, yakındır Gazze,

Ulvi makama basamaktır Gazze…

 

Firavun, İsrail hep aynı Ene,

Birinin yeri Mısır, diğerinin İsrail,

Firavun’a demişti Musa: Bu zulüm ne?

Isırıcı köpeklere diyecek yok mu, bu gidiş ne?

 

Bizde de oynanmasın aynı oyun,

“Arapça isimler değil, başka isim koyun.”

Başörtüsü, Din, Dil, İsim, İrtica, Ezan, Kadın,

Bunlar da oynanan oyun, hep aynı oyun…

 

Dayan kardeşim dayan aksa da kan,

Boğacaktır o kan sırıtsa da sırtlan,

Ey uyuyan dev artık uyan,

Seni bekliyor Gazze, Afrika, tüm Müslüman…

 

@@@@@@@@@

 

Nuh. 26: Nuh dedi ki: “Rabbim! Yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bile bırakma!”

27: “Bırakacak olursan, onlar senin kullarını yoldan çıkarırlar ve ancak kendileri gibi ahlâksız, günahkâr ve azılı kâfir nesiller yetiştirirler.”

28: “Rabbim! Beni, anne-babamı, mü’min olarak evime girenleri, bütün mü’min erkeklerle mü’min kadınları bağışla! Zâlimlerin ise ancak helâkini artır! Köklerini kurut!”

Nuh Peygamberin bu bedduasına bizde âmin diyoruz.

MEHMET ÖZÇELİK

24-08-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=tuRIbL612MI

[2] https://tesbitler.com/2015/01/02/firavunun-donusu/

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2024

DUYGUSUZLAŞTIK

DUYGUSUZLAŞTIK

Evet gerçekten Duygusuzlaştık.

Babanın elinde çocuğu, kafatası paramparça, ailesinin vücut parçaları poşetin içinde, hayvana yapılmayacak ve tahammül edilmeyecek şeyler insana, çocuğa, kadına yapılmaktadır. [1]

Tanrıyı kıyamete zorlamanın boyutu ancak bu kadar olur.[2]

Sınırları zorlayan bir durum İsrail’in vahşeti.
Tam bir vahşet.[3]
-Geçmiş asırlarda bunların yüzde birini yapanları Allah yok etmişti.[4]

“Yeryüzünde gezin, dolaşın. Öncekilerin boylarınca, günaha, isyana, küfre batmış milletlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bir bakın, inceleyin. Onların çoğu, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan gizli şirki yaşayan, başka otoriteler kabul eden müşrikti.” de.”[5]

” Sizden önce nice ilâhî ceza kanunları uygulanmıştır. Yeryüzünde dolaşın. Allah’ın âyetlerini yalanlayanların âkıbetlerinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bir bakın, inceleyin.”[6]

Duyguları söndüren bir karanlık.
Akılları durduran bir olay.
Hayatı bitiren vukuatlar.
İnsanlığın dibe vurduğu an
“Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”[7]

İşte bu o olsa gerek.
“Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.”[8]
İşte o hayvanlık, o hayvandan aşağılık, parçalamada, parçalayıcılıkta, gidişatta, tarz ve yöntem bu olsa gerek.

Duygusuziaştık.
Duygusuzlukta normalleştik. Alıştık. Göz yumar hale geldik. 
“Eğer Allah dileseydi onlardan (muhaarebesiz olarak da) elbet intikaam alırdı. Fakat (muhaarebeyi emr etmesi) sizi birbirinizle imtihan etmesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin amel (ve hizmet) lerini asla boşa çıkarmaz O.”[9]

-Tevrat’ta şiddet içerikli ayetler bulunmaktadır. İşte bazıları:

Amaleklilere Karşı Savaşma Emri:
“Her şeye Egemen RAB diyor ki, ‘İsrailliler’e yaptıkları kötülükten ötürü Amalekliler’i cezalandıracağım. Çünkü Mısır’dan çıkan İsrailliler’e karşı koydular.’”
İsrail’in Halkları Yok Etme Emri:
“Ve Allah’ın Rabbin sana teslim edeceği bütün halkları bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak.”

MEHMET ÖZÇELİK

24-08-2024

[1] TARİHTEN SAYFALAR-396-a-www.tesbitler.com-https://t.me/Tesbitlerhttps://t.me/tesbitler02 – YouTube

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=Armegedon+

[3] https://youtu.be/E6iVkDClH4M?si=yzybqOi71uS9JXkQ
https://www.google.com/search?client=ms-android-samsung-trvo1&sca_esv=40ed3e0a8b0fb4cd&sxsrf=ADLYWILHdaSIEvsiVqtwsuDY5M945HkSjQ:1724399350814&q=Gazzedeki+zul%C3%BCm+ve+vah%C5%9Fet&udm=7&fbs=AEQNm0CgMcZ11KbHg1uunEmuo39LYaLxf_n_v5Qu9vkTINnKPIuA1iIn347TUPHNcyNM1QkNma84W8yqKSqFqc49oENoL69mujD0y1FvyrKisB-jO1CAs7JHgH7gKL_BpmUEsOo-ps_p18crvC1GEEhY2bdA5PkrWuXkpGTuKAYAnr1li8NS52HaAmI_tBhMsUbgeTYrcIat5LoVQhUhIEtLnkyDom79N0MwRemRPDm4O16tn6xAVJY&sa=X&ved=2ahUKEwj5-oWW0IqIAxXAVfEDHTfNAOcQtKgLegQIEBAB&biw=412&bih=780&dpr=2.63#ip=1

[4] https://tesbitler.com/2023/08/29/gecmis-ummetlerden-hangi-kavim-hangi-gunahindan-dolayi-helak-edilmistir/

[5] Rum. 42. Bak. 22/42…44, 38/12- 13, 50/12…14.

[6] Al.i İmran. 137. İbret almak için yeryüzünde gezip dolaşmayla ilgili benzer mesajlar: En‘âm 6:11; Yûsuf 12:109; Nahl 16:36; Hacc 22:46; Neml 27:69; Rûm 30:9, 42; Fâtır 35:44; Mü’min 40:21, 82; Muhammed 47:10.

[7] Araf. 179.

[8] Furkan, 25/44.

[9] Muammed. 4.

 

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2024

SANKİ DÜNYAYI

 SANKİ DÜNYAYI[1]

Evet, Sanki dünyayı kazanmaya gelmişiz.

Öyle olsaydı burada bırakmazdık

Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?”

-Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir.

Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir.

Onun eline verilen sermaye de ömürdür.

-Şükredeceğimiz kadar Allah bize versin.

Tıpkı Salebe ’ye Efendimizin dediği gibi;

-Ya Salebe, şükredebildiğin az mal, şükredemediğin çok maldan hayırlıdır.

-“Allah, şöyle bir kenti misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı.”[2]

-Kapasitemiz, vüsatımız, taşıyabileceğimiz, idrak ve istiabımız, KABİLİYET ve anlayışımız kadar verilmiştir.

Allah kimseye kapasitesinin üzerinde bir yük yüklemez.

-Senlik de yoktur benlik de bizde

Zerrât-ı âbız bir tek denizde

(Bizde senlik de yoktur benlik de. Hepimiz bir deniz içindeki su tanecikleriyiz.)

**************  

“Proğramımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir. En ehemm ve en elzem işler, takdim edilecektir.”[3]

 

-“Meşâgıl-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun. Meselâ “Zuhal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?” ve “Amerika tavukları ne kadardır?” gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun![4]

MEHMET ÖZÇELİK

24-08-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=NTBVeRgQgyc&feature=youtu.be

[2] Nahl 16/112.

[3] Bediüzzaman Said Nursi – Yirminci Söz..

[4] 21.söz.5.ikaz.

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2024

HUKUK ŞEMSİYESİ ALTINDAKİ TERÖR VE TERÖRİST

HUKUK ŞEMSİYESİ ALTINDAKİ TERÖR VE TERÖRİST

“MHP lideri Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamada ‘Dağda kovalanıp başı ezilen, sınır ötesinde kaçacak ve sığınacak in bulmakta zorluk çeken hainlerin siyasi destekçileri artık iyice azgınlaşmışlardır. 57 DEM milletvekilinin maaşının ve bu terör yuvasına ödenecek Hazine yardımının derhal kesilerek terörle mücadeleye ve şehit ailelerine aktarılmasıdır.’ ifadelerini kullandı.

PKK’nın milis unsuru olan DEM’in TBMM’de 57 milletvekili bulunmaktadır. Bu milletvekillerin devlet hazinesine yıllık maliyeti 116 milyon 280 bin liradır.

Ayrıca DEM’in 171 milletvekili danışmanın hazineden aldığı yıllık maaş 133 milyon 380 bin lira, 10 grup danışmanının yıllık maaş külfeti 8 milyon 400 bin lira, 30 büro personelinin aldığı yıllık maaş da 23 milyon 400 bin liradır. Daha vahimi de DEM’in 2024 yılında hazineden aldığı yardım miktarının yaklaşık 658 milyon lira olmasıdır.

Bu kapsamda terör ve bölücülük odağı DEM’in düşman olduğu devletten 2024 yılında alacağı toplam parasal büyüklük yaklaşık 940 milyon liradır. En düşük emekli maaşının 12 bin 500 lira olduğu düşünüldüğünde neredeyse 76 bin emeklimizin hakkı terör örgütüne adeta kurşun, silah ve bomba parası olarak hibe edilmektedir.”[1]

-Hukuken de korunan veya yetersiz kalan hukuk ile teröristler çok rahat hareket etmektedirler.

Bahçeli milletin hissiyatını dile getirmiştir.
Aslında bir yönüyle devlet sineklerle uğraşmaktadır.
Bataklığı kurutmada yetersiz alınmaktadır.
Eskisi gibi mi?
Elbette değil. Terör yeterli elemanı devşiremiyor.
Ancak elindeki de az değil.
Yaptırımlarda yetersiz kalınıyor.
Zalime hak ve hürriyet tanınırken, Mazlumlar yanıyor.
Yeni zalimlere kapı açılıyor.
Benim ve milletin vergisinden kesilip de teröre ve terör temsilcilerine verilen hakkımı ve haklarımızı alana da verene de onaylayana da helal etmiyoruz.

– Başımızdan bela eksik olur mu? 

Elbette olmaz. 

Bu vatan ve bu millet için asker ve polis bir yandan terörle mücadele ederek hayatını verip şehit olsun, diğer taraftan terörü ve teröristleri savunun bir parti ve onlarla hareket eden ana muhalefet partisine hazineden katrilyonlara destek ve maaş verilsin! 

İlahi adalet bu zulme, taraftar olup desteklemeye ve de suskun kalmaya asla ve asla müsaade etmez. 

Ve en garip olanı ki, devletin en üst Mahkemesinin yapılan itirazları reddedip, verilmesi yönünde bir karar vermiş olmasıdır. 

Bu da terörün hukuken de bir koruma altında olduğunu göstermez mi? 

Oysa zulme rıza zulümdür. 

Kanun ve hukuk adamlarının rızası ve kabulü ise en büyük zulümdür. 

Maalesef; “Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş. Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Cihada, bağy ismi takılmış. Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.”

“Hâkim kendisi müddeî olsa, elbette ‘Kimden kime şekva edeyim, ben dahi şaştım!’ bizim gibi bîçarelere dedirtir.”

-Bazılarının hırçınlaşması boşuna değil. Askeri alandaki gelişim ve ihracatı. Pkk’nın çok rahat hareket edememesi. Faili meçhullerin malum hale gelmesi, içte ve dışta birilerini değil, birçoklarını rahatsız ediyor. 

-Ne diyelim artık. 

Teröre her türlü desteği verenleri Allaha havale ediyoruz.[2]

-“Allah, şöyle bir kenti misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı.”[3]

***********  

İçten ve dıştan desteklenen PKK illeti sadece Türkiye meselesi değil, Petrol meselesi ve savaşları, İsrail’in genişlemesi için Ortadoğu’nun şekillenmesi meselesidir.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye ile ilgili alçak itiraflarda bulunan ABD’li Albay Douglas McGregor bu sefer de İsrail’in planını açık açık itiraf etti.

Katıldığı televizyon programında “Gazze’deki savaş İsrail’in ulusal güvenliği ve Hamas’ı ortadan kaldırmak için mi yoksa İsrail devletinin topraklarını genişletmek için mi?” sorusuna Douglas McGregor, “Gazze’deki savaş İsrail’in güvenliği için değil, Arap nüfusunu yok etmek için. İsrail 30-40 yıl önce uygulamak istediği tozlu planı şimdi uyguluyor” diyerek alçak planı itiraf etti.

McGregor sözlerinin devamında İsrail’in ABD ve Batı ülkelerini de kontrol ettiğini söyledi.

BATI’NIN KUKLA İPİ SİNONİSTLERİN ELLERİNDE!

“Çünkü 30 ya da 40 yıl önce İsrail lobisi ve onun ABD içindeki ajanları ABD hükümetini kontrol etmiyordu. Bugün Birleşik Devletler hükümetini kontrol ediyorlar. Medyayı kontrol ediyor, finansı kontrol ediyorlar, sadece bizi değil Londra da dahil birçok Batı Avrupa ülkesini kontrol ediyorlar. Sonuç olarak disiplin uygulayabiliyorlar ve operasyonda gördüğünüz de bu. İsrail’den uzaklaşmayacağız, onları sonuna kadar destekleyeceğiz. Yani evet, İsrail devletinin genişlemesini destekliyoruz.[4]

– “Soykırımcı İsrail’e yönelik askerî müdahale sinyali veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “Saddam’ın akıbeti” ile tehdit etme hadsizliğine bulunan İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, Irak’ın devrik başkanı Saddam Hüseyin’i devirerek idam sehpasına götüren gücün Siyonizm olduğunu da itiraf etmiş oldu.

Irak’ı 1979-2003 tarihleri arasında yöneten Saddam Hüseyin’in ilk zamanlarında emperyalizmin güdümünde hareket ettiği belirtilse de son dönemlerinde yerleşik nizama sırt çevirdiği ifade ediliyor.”[5]

MEHMET ÖZÇELİK

23-08-2024

 

 

[1] https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-haberi-devlet-bahceli-deme-hazine-yardimi-kesilsin-2143697

[2] https://tesbitler.com/2024/08/18/yetersiz-temsiliyet/

[3] Nahl 16/112.

[4] https://video.haber7.com/video-galeri/288587-abdli-albay-douglas-kirli-plani-ifsa-etti-gazzedeki-hedef-arap-nufusunu-yok-etmek

[5] https://video.haber7.com/video-galeri/288372-israilin-saddamla-ilgili-karin-agrisinin-sebebi-belli-oldu-erbakan-hocanin-saddam-bana-soyledi-diyerek-anlattigi-sok-gercek

Loading

No ResponsesAğustos 23rd, 2024

GIDA TERÖRÜ VE TERÖRİSTLERİ

GIDA TERÖRÜ VE TERÖRİSTLERİ


“İş başına, iktidara geldikleri, dünya liderliğini ele geçirdikleri, Kurân’ı ve Kur’ân hükümlerini engelleyerek, dünyayı, halkı istedikleri istikamette yönlendirdikleri zaman, yeryüzünde, ülkelerde fesadı yaymak, kadına ait değerleri, kazanç ve gelir düzenini bozmak; tabiatı, toprağı tahrip edip ürün veremez hale getirmek; ilmî araştırmaları, Kur’ân üzerinde çalışmayı, derinleşmeyi baltalamak; nesillere hayat hakkı tanımamak, tohumları, bitkileri, ürünleri bozma planları uygulamak; gençleri mahvetmek için çalışırlar, koşuştururlar. Allah bozgunculuğu sevmez.”[1]

(Kur’an, fesat çıkaranların yaptıklarını eleştirmekle yetinmez, bunların insanlık ve doğal düzen için de zararlı olduklarını ortaya koyarak onlara karşı mücadele edilmesini emreder.
Bugün, bizler de belli bir zümrenin bencillik ve açgözlülük yüzünden ekinin ve neslin bozulması konusunda çok büyük entrika içerisinde olduğunu görüyoruz. Az çalışarak dünyaya egemen olmak isteyen bu zümre, canlıların genleriyle oynayarak ekolojik sisteme ve biyolojik çeşitliliğe zarar verecek, dünya ve insanlık adına çok büyük felaketlere sebep olacak, erdemli bir neslin yetişmesini engelleyecek ve adil paylaşımı baltalayacak çalışmalar yapmaktadır. Bu ayet bunlara işaret ederek insanların tedbir alması gerektiğine vurgu yapıyor.)

(Ayette geçen (تولى) İki anlama da gelir, birincisi ‘’ yönetim ve iktidara gelmek, ikincisi ise, haktan, imandan yüz çevirmek. Fakat insanın elinde, fırsat, imkân ve güç varsa, istediğinde o zaman güç ve yetkisini kullanarak çok kötü şeyler yapabilir. Bu nedenle’’tevella’’ifadesini bu şekilde anlamak daha uygundur. Ayrıca (حرث) ‘’hârs’’ ifadesi de ekin, ürün ve kültür anlamına da gelir. Ama burada kültür anlamında olduğunu söylemek daha uygun olur. Çünkü iktidara gelen veya yönetici konumuna gelen hiçbir insan kendi halkının ekinlerini vs. tahrip etmez, ama toplumun kültürünü ve neslini batıl düşünce ve icraatlarıyla bozabilir. İşte burada ayetin mesajıyla uyumlu olan da’’hârs’’ın kültür anlamında olmasıdır.)

(Zühre oğullarının reislerinden Ahnes b. Şerîk Es-Sekafi, Medîne’ye gelip Müslüman olmuş, bu da Peygamber Efendimizin çok hoşuna gitmişti. Hattâ Ahnes: “Ben, gerçekten Müslüman olmak için geldim ve doğru olduğuma da Allah şâhittir.” demişti. Peygamberimizin yanından ayrılınca da Müslümanların ekili bahçelerinden birine uğramış ve bahçeyi yakıp içerisindeki hayvanları öldürmüştü. Bu âyetler, bu olay üzerine nâzil olmuştur. (Vâhidî) Ayetin iniş sebebi bu olay olmakla beraber işaret ettiği mana, bu özellikleri taşıyan münafıkların hepsine şamildir. Bu münasebetle iş başına geçirilecek insanların dillerine değil de yaşayışlarına bakılması gereklidir.)

O gün bahçeyi yakıp hayvanları öldürenlerle, bugün orman yakıp içindeki hayvanları öldürenler, sebze ve meyveleri dökerek imha edenler aynı kişilerdir.
Kuranın bu hitabı onlaradır.

(Bu durumda “ürünün ve neslin yok edilmesi”, aile hayatının sarsıntıya uğraması ile ve sonuçta bütün bir toplumsal yapının çökmesi ile eş anlamlı olur. Bu iki yorumun her ikisine göre de pasaj şu anlama gelmektedir: Yukarıda tanımlanan zihniyet, genel bir kabul görüp sosyal davranışları yönlendirir hale gelir gelmez kaçınılmaz bir şekilde yaygın bir ahlakî çürüme ve sonuç olarak sosyal bir çözülme ile noktalanır.)

(Bu âyette ülkenin istikbalinin en önemli iki rüknüne dikkat çekilmektedir. Maddî hayatın, ekonomik hayatın esası ürün, manevî hayatın esası ise yeni nesillerin iyi yetiştirilip eğitilmesidir.)

@@@@@@@@

“Mısır Tapınakçıları;
Yusuf Aleyhisselam’ı zorda bırakmak için, buğdayları Nil’e dökmüşlerdi.
Bugünkü tapınakçılar, o günkü tapınakçılardır.

@@@@@@@@

Tarihte yöneticileri zor durumda bırakmak için sebze ve meyvelerin imha edilme olayları gerçekleşmiş midir? Olmuşsa nasıl yapılmıştır?

Evet, tarih boyunca yöneticileri zor durumda bırakmak amacıyla sebze ve meyvelerin imha edildiği birçok olay yaşanmıştır. Bu tür eylemler genellikle ekonomik baskı oluşturmak, toplumsal ayaklanmaları tetiklemek veya siyasi bir mesaj vermek gibi amaçlarla gerçekleştirilmiştir.
Bu eylemlerin yapılış biçimleri ise çeşitlilik gösterir:
* Hasat edilmiş ürünlerin imhası: En yaygın yöntemlerden biri, tarlalarda yetiştirilen sebze ve meyvelerin hasat edildikten sonra toprağa gömülmesi, yakılması veya çöpe atılmasıdır. Bu şekilde hem gıda arzı azaltılır hem de üreticilere ekonomik zarar verilir.
* Depolama tesislerindeki ürünlerin bozulmasına neden olmak: Ambarlarda veya depolarda saklanan ürünlere su sıkarak, havalandırmayı keserek veya sıcaklığı yükselterek ürünlerin çürümesi sağlanır. Bu yöntem, özellikle uzun süreli saklanan ürünler için etkilidir.
* Pazar yerlerindeki ürünlerin tahrip edilmesi: Pazar yerlerinde satılan sebze ve meyveler bıçaklarla parçalanır, ezilir veya yere dökülerek satılamaz hale getirilir. Bu şekilde hem tüketicilere ulaşması engellenir hem de satıcılar zarara uğratılır.
* Ulaşım araçlarındaki ürünlerin imhası: Sebze ve meyveleri taşıyan kamyonlar veya trenler durdurulur ve yükleri tahrip edilir. Bu yöntem, özellikle kırsal bölgelerden şehirlere yapılan sevkiyatları engellemek için kullanılır.
Bu tür eylemlerin nedenleri arasında şunlar sayılabilir:
* Ekonomik baskı oluşturmak: Yöneticileri vergi oranlarını düşürmeye veya fiyat kontrollerini gevşetmeye zorlamak.
* Toplumsal ayaklanmaları tetiklemek: Halkın açlık ve yoksulluk içinde kıvranmasını sağlayarak isyanlara yol açmak.
* Siyasi bir mesaj vermek: Hükümete karşı duyulan memnuniyetsizliği göstermek ve değişim talep etmek.
Tarihteki Örnekler:
* Roma İmparatorluğu: Köle isyanları sırasında köleler, tarım arazilerindeki ürünleri tahrip ederek Roma ekonomisine zarar vermişlerdir.
* Fransa Devrimi: Devrim öncesinde halkın açlığı ve yoksulluğu artınca, bazı bölgelerde ekmek isyanları yaşanmış ve ekmek depoları yağmalanmıştır.
* 20. yüzyılın başlarında Rusya: Bolşevik Devrimi öncesinde tarım işçileri, toprak sahiplerinin ürünlerini tahrip ederek tarım üretimine zarar vermişlerdir.
Sonuç olarak, sebze ve meyvelerin imhası, tarih boyunca siyasi ve sosyal mücadelelerde kullanılan önemli bir taktik olmuştur. Ancak bu tür eylemler hem üreticilere hem de tüketicilere zarar vererek toplumsal ve ekonomik sorunları daha da derinleştirebilir.

@@@@@@@@

Evet, tarih boyunca yöneticileri zor durumda bırakmak amacıyla sebze ve meyvelerin imha edilme olayları yaşanmıştır. İşte bazı örnekler:

1. **Osmanlı Devleti’nde Islahat Dönemi: **
– XVIII. yüzyılın başlarında Osmanlı yöneticileri, Avrupa’yı küçümseme fikrinden vazgeçip batılılaşma programı başlatmışlardır. Bu dönemde, bazı ilim ve fikir adamları zorlukları aşmak için ıslahatlar yapmışlardır¹.
– Ancak tavsiye edilen çözüm yolları olumlu sonuç vermemiştir. Bu süreçte, Osmanlı Devleti’ni daha da zor durumda bırakmak isteyen Avusturyalılar, Eflak ve Boğdan’ı ayaklandırmaya çalışmışlardır¹.

2. **I. Dünya Savaşı Dönemi İngiltere’si: **
– I. Dünya Savaşı sırasında İngiliz halkına “Zafer için Kaz” sloganıyla evlerinin çiçek tarhlarında sebze yetiştirmeleri ve mutfaktan artanları hayvanlara vermeleri öğütlenmiştir. Bu, savaş koşullarında kaynakları koruma amacıyla yapılan bir uygulamaydı².

3. **Zitvatoruk Antlaşması ve Osmanlı-Avusturya İlişkileri: **
– 1717’de Temeşvar’ı kurtarma teşebbüsü başarılı olmadığı gibi, Belgrad da Avusturyalıların eline geçti. Avusturyalılar, Osmanlı Devleti’ni daha da zor durumda bırakmak için bu tür eylemler gerçekleştirmişlerdir¹.

Bu örnekler, tarihsel bağlamda yöneticileri zor durumda bırakmak amacıyla sebze ve meyvelerin imha edildiğini göstermektedir.

@@@@@@@

Bu eylemlerin sonuçları ne oldu?

Bu eylemlerin sonuçları tarih boyunca farklı şekillerde olmuştur:

1. **Osmanlı Devleti’nde Islahat Dönemi:**
– Islahatlar, Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabalarını hızlandırmıştır. Ancak bazı ıslahatlar yeterince etkili olmamış ve devletin zor durumunu daha da derinleştirmiştir.
– Avusturyalıların ayaklandırdığı Eflak ve Boğdan, Osmanlı Devleti için stratejik öneme sahip bölgelerdi. Bu olaylar, Osmanlı-Avusturya ilişkilerini daha da gerilimli hale getirmiştir.

2. **I. Dünya Savaşı Dönemi İngiltere’si: **
– İngiliz halkının sebze yetiştirme ve mutfaktan artanları hayvanlara verme çabaları, savaş koşullarında kaynakları koruma amacıyla yapılmıştır. Bu uygulama, savaşın sonuçlarına etki etmiştir.

3. **Zitvatoruk Antlaşması ve Osmanlı-Avusturya İlişkileri: **
– Belgrad’ın Avusturyalıların eline geçmesi, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki gücünü zayıflatmıştır. Bu olay, Osmanlı-Avusturya ilişkilerini daha da karmaşık hale getirmiştir.

Genel olarak, bu tür eylemler yöneticilerin politik, askeri ve ekonomik durumunu etkilemiş ve tarih boyunca farklı sonuçlara yol açmıştır.

@@@@@@@

Aynı uygulama bir kaç yıldır bizde de uygulanmaya başlamıştır.
İlk olarak patates ve soğanla başlayıp, şu anda da devam ettiği üzere domates, salata, kabak, patlıcan, karpuz gibi mutfaklarda çokça kullanılan yiyeceklerde uygulanmaktadır.

Ne diyelim!
Allah yedirtmesin, yapanlara…

@@@@@@@@

Devlet ne yapmalı?

-Evvela pabucu dama atılmalı yani esnaflıktan ömür boyu men edilmeli.
-Ağır para ve hapis cezası getirilmeli.
-Asıl yaptıranlar tesbit edilip vatandaşlıktan ihraç edilmeli.
-Terör suçu ile eş tutulmalı.
-Malın vatandaşa kolayca ulaşımı sağlanıp, fırsatçılara fırsat verilmemeli.
-Vatandaşın çiftçiye, çiftçinin vatandaşa ulaşması ve ulaştırılması kolaylaştırılmalı.
-Devlet malı sahiplenmeli. Tıpkı kurbanda malı elinde kalanın hayvanını satın aldığı gibi, sebze ve meyvenin zayi olmasını engelleyip, sahip çıkmalı.
Devlet kurumları ile ziraatçılar arasında sıkı bir koordinasyon oluşturulmalı.
-Çiftçi mağdur edilmemeli.
-İhtiyaç nisbetinde ürünün ekilmesi için yönlendirme yapılmalı.[2]

****************    

Gıda terörizmi ciddi bir tehdittir. Devletlerin bu konuda alması gereken bazı önlemler şunlardır:

 * Gıda Güvenliği Sistemlerini Güçlendirme: Gıda üretiminden tüketime kadar tüm süreçlerde sıkı denetim mekanizmaları kurulmalı, uluslararası standartlara uygunluk sağlanmalıdır.

 * İstihbarat Çalışmalarını Yoğunlaştırma: Potansiyel tehditleri önceden tespit etmek için istihbarat birimleriyle daha yakın işbirliği yapılmalı, erken uyarı sistemleri geliştirilmelidir.

 * Acil Durum Planları Hazırlama: Gıda terörü durumunda hızlı ve etkili müdahale için detaylı acil durum planları hazırlanmalı, ilgili tüm kurumlar bu planlar doğrultusunda eğitimler almalıdır.

 * Kamuoyunu Bilgilendirme: Gıda terörizmi hakkında halkı bilgilendirmek, doğru bilgilerin yayılmasını sağlamak ve olası panik durumlarının önüne geçmek önemlidir.

 * Uluslararası İşbirliği: Gıda terörizmiyle mücadele küresel bir çabadır. Bu nedenle diğer ülkelerle bilgi paylaşımı ve ortak projeler geliştirilmelidir.

 * Gıda Üreticilerini Destekleme: Gıda üreticilerine güvenli üretim yöntemleri konusunda eğitim verilmeli, finansal destek sağlanmalıdır.

Ek olarak:

 * Gıda Takip Sistemleri: Her bir gıda ürününün üretimden tüketime kadar takip edilebildiği sistemler kurulmalıdır.

 * Sınır Kontrolü: Ülkeye giriş yapan gıda ürünlerinin detaylı olarak kontrol edilmesi gerekmektedir.

 * Eğitim: Gıda sektöründe çalışan herkese gıda güvenliği konusunda düzenli eğitimler verilmelidir.

Bu önlemler sayesinde gıda terörizminin etkileri azaltılabilir ve halk sağlığı korunabilir.

Not: Bu sadece genel bir çerçevedir. Her ülkenin kendi özel koşullarına göre bu önlemleri uyarlaması ve ek önlemler alması gerekebilir.

Daha fazla bilgi için:

 * Bakanlıkların web siteleri: Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi

 * Uluslararası kuruluşların raporları: FAO, WHO gibi

Lütfen bu konuda uzman birinden daha detaylı bilgi almayı unutmayın.

****************  

“Ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız memlekete harami…” Neyzen Tevfik.

MEHMET ÖZÇELİK
20.08.2024

[1] Bakara. 206.

[2] Bak. https://tesbitler.com/2023/06/12/dunyada-gida-teroru/

Loading

No ResponsesAğustos 20th, 2024

MÜMİN MÜMİNİN AYNASIDIR

MÜMİN MÜMİNİN AYNASIDIR

 

Kişi kişinin aynasıdır.[1]

“Mümin müminin aynasıdır, mümin müminin kardeşidir, (ihtiyaç duyduğunda) onun geçimini temin eder / zarardan-ziyandan korur ve arkasından da / gıyabında da elinden geldikçe onu savunur.”[2]
Bir gün Peygamber Efendimiz (Sav) arkadaşlarıyla otururken Ebu Leheb meclise girer ve Efendimiz’e ”Ya Muhammed (S.A.V), birçok yerleri gezdim, senden daha çirkinine rastlamadım” der. ”Doğru söylüyorsun ya Ebu Leheb” der Peygamber Efendimiz. Biraz sonra Hz. Ali içeri girer ve tevafuk bu ya, o da: ”Ya Muhammed (Sav), Dünyada senden güzelini göremedim” der. ”Doğrusun ya Ali” der Resulullah. Bunun üzerine söz alan meclisteki bir sahabe: ”Ya Resulullah, biraz önce Ebu Leheb geldi ‘Ne kadar çirkinsin’ dedi, ona da ‘Doğrusun’ dediniz. ”Hikmeti nedir” diye sorunca, Efendimiz şöyle cevap verir: ”İnsan insanın aynasıdır. Kişi kendisi nasılsa, karşısındaki insanı da öyle görür.”
Ayna olmazsa ben kendimi göremem.
Yani sen varsan ben varım.
Sen yoksan ben yokum.
Benim varlığım, senin varlığınla kaim, devamınla da daim.

– Ne gariptir ki, doktora giden insan kendisini doktora yani bir başkasına sorar;

Ben nasılım? diye…
-SENLİKTE YOKTUR, BENLİKTE BİZDE
ZERRATI ÂBIZ BİR TEK DENİZDE.
İlim tek idi, cahiller onu çoğalttı.
Her şey bir-le başladı, bir-le ve bir-de bitti.
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun (arap. إِنَّا لِلَّٰهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ – ‎Biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz)”[3]
Bir-den geldik, Bir-e gideceğiz.
İnsanlar Bir Adem ve bir Anneden geldiler.
Bir şeyden her şey ve her şeyden bir şey oldu.
Vahdet ve Tevhid esas oldu.
İnançtaki birlik, ameldeki birliğe dönüştü.
Her şey aslına yani bire ve birliğe rücu edecektir.
Milletimde ihtilâf u tefrika endîşesi
Gûşe-i kabrimde hattâ bî-karâr eyler beni
İttihâd oldu hücûm-ı hasmı def’e çâremiz
İttihâd etmezse millet dâğdâr eyler beni. (Selîmî (Yavuz Sultân Selîm)
Bir ve bir-likte dirlik ve rahmet, İhtilâfta zahmet vardır.
Bir O vardı, hiçbir şey yoktu.
Her şey sıfırdır, bir ile değer bulur.
Farklı organlardan oluşan insan vücudu, o birlikle var olur.
Birlik gidince, varlıkta gider ve dağılır.
DAMLALAR bir olunca deniz ve derya olur.
Yoksa yok olur.
Damla kalır.
İnsanlar bir babanın evladı gibi bir kardeş olup, birlik kursalar, dirlik güçlük doğar.
Kavga biter, paylaşım artar.

-“Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. Evet, inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan, arkadaşâne bir alâka telâkki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet hissedersin. Halbuki, imanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var.

Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir bir, bir, bine kadar bir, bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir, bir, bir, yüze kadar bir, bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir, ona kadar bir, bir.

Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları halde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü’mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın.”[4]
Aynayı kırmayınız. Kendinizi kırarsınız.
Ka’be bunyâd-ı Halîl-i Âzer’est
Dil nazargâh-ı Celîl-i ekberest

Kâbe Âzer’in oğlu Hz. İbrahim’in inşa ettiği taş bir yapıdır.
Gönül ise ululuk ve celâl sahibi Allah’ın nazargâhıdır. Molla Câmî
-Bir kış günüydü. Kadı Mahmûd, biraz gecikerek kalkmıştı. Bu sebeple hocasının suyunu ısıtmaya vakit bulamadı. Büyük bir üzüntüye gark oldu ve gözlerinden yaşlar damladı. Gayr-i irâdî bir şekilde su testisini göğsünün üzerine bastırarak “Allah” lâfzını söylemekten başka bir şey yapamadı. O esnâda hocası kapıda göründü. Kendisinden abdest suyunu getirip dökmesini istedi. O da çâresiz ve irâdesiz bir şekilde bu emre baş kesti ve büyük bir endişe içinde suyu hocasının ellerine dökmeye başladı. Su, mübârek ellerine değer değmez Üftâde Hazretleri, yavaşça başını kaldırdı ve talebesinin kaygılı hâline nazar ederek tebessümle:

“–Su biraz fazla ısınmış evlâdım!” dedi.

Buna pek şaşıran Kadı Mahmûd Efendi, hafif bir sesle:

“–Nasıl olur efendim? Suyu ısıtmamıştım ki!..” dedi.

Üftâde Hazretleri de:

“–Evlâdım! Farkında değilsin; bu su, odun ateşiyle değil, gönül ateşiyle ısınmış!..” cevabını verdi.

MEHMET ÖZÇELİK

20-08-2024

[1] https://tesbitler.com/2024/03/16/golge-tecelli-ayna/
https://youtu.be/JaPmrz4HAdI?si=vKphBm_51iTQ0hPI

[2] Ebu Davud, Edeb, 49.

[3] Bakara. 156.

[4] Mektubat. Bediüzzaman. 22. Mektup.

Loading

No ResponsesAğustos 20th, 2024

İŞGAL VE FETİH

İŞGAL VE FETİH

 

Mesele işgal değil, idaredir.
Maymunlar, fareler, yılanlar, çakallar, yarasalar veya hayvanlar bir yeri işgal edebilirler ancak idare edemezler.
Memleketler, devletler hatta dünya işgal edilebilir ancak ne şekilde idare edilebilir?
Bunun için insan olmak ve insan kalmak gerekir.
Tıpkı Gazze’yi işgale çalışan İsrail, idareden aciz olduğu için işgali de başaramamaktadır.
Bir asırdır işgalle meşgul olan ABD ve İsrail dünyanın dünya dolusu nefretini üzerine çekmiştir.
İnsanlarda zorla ve zorbalıkla işgal edilseler de, fetih olmayınca memnunda olunmaz ve isyan başlar.
Gönülleri de fethedilmeyen insanların bedenlerini işgal edenler, o gönüle giremediklerinden kapının önünde eğleşirler.
İçeri giremez ve içeri alınmazlar.
Tıpkı Loukas Notaras gibi. Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki son grandüktür. Dördüncü Haçlı Seferi’nde Konstantinopolis’in yağmalanması ve Latin İmparatorluğu’nun kurulması nedeniyle Latinlere karşı mesafeli olan Notaras ünlü, “Konstantinopolis’te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim” sözünü söylemiştir.
Fetih ve işgalin farkı da, cennet ve Cehennem farkı gibidir.
Biri açar, diğeri kapatır.
Birinde sevgi, diğerinde nefret ve azap vardır.
Tüm Peygamberler fetih yolunu açmış ta gönlün derinliklerine kadar girmişler ve de asırlarca yaşamış ve yaşamaktadırlar.

İçinde kin besleme.

Sevgi besle.

Sevgiyi besle.

Suyu olsun besmele.

Firavun ve Nemrut gibiler işgal yolunu seçmiş, en fazla hayatları müddetince hüküm sürmüşlerdir.
Akıbetleri de hazin bir sonla sonlanmıştır.
“Derken İsrâiloğulları’nı denizin öteki yakasına geçirdik. Firavun ve ordusu da haksız yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: “Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim.”
Şimdi mi? Halbuki daha önce hep baş kaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın.
İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler.
Andolsun biz İsrâiloğulları’nı seçkin bir yere yerleştirdik ve onları güzel nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar da ayrılığa düşmediler. Ayrılığa düştükleri konularda rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü elbette verecektir.”[1]
3000 yıldan bu yana firavunun cesedi hiç bozulmaya uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Ceset İngiltere’nin Londra şehrindeki British Museum’da ibreti alem olarak insanlığa sergilenmektedir.
Şu anda ayetinde hükmünce İsrailliler de FİRAVUNUN akıbetine doğru gitmektedirler.

MEHMET ÖZÇELİK

20-08-2024

[1] Yunus. 90-93.

Loading

No ResponsesAğustos 20th, 2024

SIRA BİZDE Mİ?

SIRA BİZDE Mİ?

 

ABD bu kadar savaş gemilerini niçin getirdi?
İsrail’i İran’dan korumak için mi?
Zaten İran’ın da pek saldıracağı da yok ya, niyeti de yok.
Zamana oynuyor.
Ateşi soğutmaya çalışıyor, kendince.
Kıbrıs Rum kesimine neden yığınak yapılıyor?
Yunanistan adalarına da yapılmıştı.
PKK’nınki zaten 50 bin TIR silah dünden hazır.
ABD’li emekli komutanda demişti; PKK’yı Türkiye’ye saldırması için biz kurmuştuk, diye.
Yoksa ABD 12 Eylül 1980 darbesinde, bizim çocuklar başardı, demişti.
15 Temmuz’da ise çocukları başarısız oldular.
Sakın onun kuyruk acısı olmasın?
İran da Süleymani, Reisi, bir çok komutan ve evinde Hamas lideri Haniye’nin öldürülmesi, konsolosluğa saldırı, iç kargaşalar Ortadoğu’daki istenen savaşı belli ki çıkarmaya yetmedi.
Bizde MOSSAD ajanlarının yakalanması ve birinci derecede Gazze’ye her yönüyle yardımcı olmamız belli ki İsrail ve ABD’yi kızdırmış.
Önceki yaptıkları, muhalefeti destekleme ve ekonomik sıkıntı oluşturmak için girişilen her türlü ayak oyunuyla sonuç alınamaması, kuyruk acısını Belli ki arttırmış oluyor.
Dünyanın nefretini üzerine çekmesi de işin tuzu biberi oldu.
Bunu hafifletmek için dün gece (18.8.2024) Tel Aviv’de sakin, kimsenin olmadığı, boş bir caddede bir kamyonun altında patlayan patlayıcı ile bir kişi öldü.
Hiç yapmazken ve yapılmaması gerekirken tüm medyayı olayın olduğu yere kadar getirip, çekim yapmalarına müsaade ettiler.
Çekim esnasında polis ve askerler bıyık altından da değil, açıktan gülüyorlardı.
Kameraya yakalandılar.
Ve o gece uçaklarla Lübnan’ı bombaladılar.
Belli ki Tel Aviv’deki bomba süsü de ayıpları örtmeye yetmedi.
Acaba İstanbul’da arabanın içinde öldürülen Filistinli iş adamı MOSSAD’ın işi mi?
İran’dan sonra biz mi savaşa çekilmeye çalışılıyoruz?
Neden olmasın!
Çünkü vadedilmiş toprakların uzantısı Nil’den Fırat’a hatta Diyarbakır, Adıyaman hatta Kayserinin sınırlarına kadar uzanıyor.
Öyle ya, buraları onlara Allah vadetmiş!
Barıştan yana olmayan İsrail ve onu destekleyen ABD büyük bir savaş istiyor.
Saldırganlığına devam edecektir.
İsrail mi imtihanda yoksa biz, İslam dünyası ve insanlık mı?
“Eğer Allah dileseydi onlardan (muharebesiz olarak da) elbet intikam alırdı. Fakat (muharebeyi emretmesi) sizi birbirinizle imtihan etmesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin amel (ve hizmet) lerini asla boşa çıkarmaz O.”[1]

MEHMET ÖZÇELİK

19-08-2024

[1] Muammed. 4.

Loading

No ResponsesAğustos 19th, 2024

İSTİDAT LİSANI

İSTİDAT LİSANI[1]

İ’lem eyyühe’l-aziz! Dualar üç kısımdır.

Birisi: İnsanın lisanıyla yaptığı kavlî dualardır. Savt ve sadâlı hayvanatın, mesela acıktıkları zaman kendi hususi lisanlarıyla çıkardıkları sadâlar dahi kavlî dualardandır.

İkinci Kısım: Nebatat, eşcarın bilhassa bahar mevsiminde lisan-ı ihtiyaçla yaptıkları ihtiyacî dualardır.

Üçüncüsü: Tahavvül, tekemmül şe’ninde olan şeylerin lisan-ı istidat ile hissedilen istidadî dualarıdır.

Evet, her şey Cenab-ı Hakk’ı tesbih ettiği gibi lisanıyla, ihtiyacıyla, istidadıyla dahi Allah’a dua eder.İ’lem eyyühe’l-aziz! Çekirdek ağaç olmazdan evvel, yumurta kuş olmazdan evvel, habbe başak vermezden evvel binlerce imkân ve ihtimaller içerisinde ve binlerce suret ve şekillere girmek kabiliyetinde iken o eğri büğrü ihtimaller, yollar içinden çekilip doğru ve müstakim, müntec bir şekle, bir vaziyete sevk edilmelerinden anlaşılır ki o tohumlar, evvelce de Allâmü’l-guyub’un terbiye, tedvir, tedbiri altında imişler. Sanki o tohumların her birisi, kudret kitaplarından istinsah edilmiş küçük bir tezkeredir. Yahut bir fihristedir, ilm-i ezelîden alınmıştır. Yahut kader kitaplarından yazılmış bazı düsturlardır.”[2]

+***************  

“Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir. Çok yerlerde zikrettiğimiz gibi, dua üç nevidir.

Birinci nevi dua: İstidat lisanıyladır ki, bütün hububat, tohumlar, lisan-ı istidatla Fâtır-ı Hakîme dua ederler ki, “Senin nukuş-u esmânı mufassal göstermek için bize neşvünemâ ver. Küçük hakikatimizi sümbülle ve ağacın büyük hakikatine çevir.”
Hem şu istidat lisanıyla dua nevinden birisi de şudur ki: Esbabın içtimaı, müsebbebin icadına bir duadır. Yani, esbab bir vaziyet alır ki, o vaziyet bir lisan-ı hal hükmüne geçer; ve müsebbebi, Kadîr-i Zülcelâlden dua eder, isterler. Meselâ su, hararet, toprak, ziya, bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duadır ki, “Bu çekirdeği ağaç yap, yâ Hâlıkımız” derler. Çünkü, o mucize-i harika-i kudret olan ağaç, o şuursuz, câmid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek, içtima-ı esbab bir nevi duadır. “[3]

@@@@@@@

İzahı.

Birinci Nevi Dua: İstidat Lisanıyla Dua
Bediüzzaman Said Nursi’nin bu sözü, evrendeki her varlığın Allah’a karşı bir duada bulunduğunu, ancak bu duanın bizim anladığımız dilde değil, varlığın kendi yapısı ve işleviyle ifade edildiğini belirtir.
Sözün Ayrıntıları:
* İstidat Lisanı: Bu ifade, varlıkların sahip olduğu potansiyel ve yetenekler aracılığıyla yaptıkları duayı ifade eder. Yani bir tohum, Allah’a “Beni büyüt ki senin güzel isimlerinin tecellilerine ayna olayım.” dercesine bir dua eder.
* Hububat ve Tohumlar: Bu örnekler, canlıların en basit hali olarak gösterilir. Tohum, toprağa düştüğü andan itibaren büyümek ve meyve vermek için Allah’a dua eder.
* Nukuş-u Esma: Allah’ın isimlerinin tecellileri, yani Allah’ın birliğinin, güzelliğinin, rahmetinin ve diğer sıfatlarının yaratıklarda görülen yansımalarıdır.
* Neşvünemâ: Büyümek, gelişmek ve olgunlaşmak demektir. Tohum, Allah’ın izniyle büyüyerek meyve verir ve böylece Allah’ın isimlerini gösterir.
* Küçük Hakikat: Tohumun içindeki potansiyel, yani bir ağaca dönüşme yeteneği.
* Sümbül ve Ağaç: Tohumun büyüyerek ulaştığı en güzel ve mükemmel hal.
Sözün Anlamı:
Bu söz, evrendeki her varlığın Allah’a karşı bir görev ve sorumluluğu olduğunu, varlıkların kendi fıtratları gereği Allah’ı zikrettiklerini ve O’na yöneldiklerini ifade eder. Bir tohum, büyüyerek Allah’ın isimlerini gösterir, bir kuş uçarak O’nu tesbih eder, bir insan düşünerek ve ibadet ederek O’na yaklaşır.
Bu Sözün Önemi:
* Evrensel Birlik: Evrendeki her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve Allah’a yöneldiğini gösterir.
* Allah’ın Birliğinin İspatı: Evrendeki düzen ve ahengin, Allah’ın varlığının ve birliğinin en büyük delili olduğunu vurgular.
* İnsanın Sorumluluğu: İnsanların da diğer varlıklar gibi Allah’a karşı sorumlu olduğunu ve O’nun emirlerine uyması gerektiğini hatırlatır.
Sonuç:
Bediüzzaman Said Nursi, bu sözüyle bizlere evreni farklı bir gözle görmeyi öğretir. Evrendeki her şeyin bir dili olduğunu ve bu dilin Allah’ı zikretmek olduğunu anlarız. Bu anlayış, insanın kendine ve evrene bakış açısını değiştirir ve onu daha derin bir iman duygusuna ulaştırır.
Bu konu hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Risale-i Nur Külliyatı
* Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatı ve Eserleri
Başka sorularınız olursa lütfen çekinmeyin.
Not: Bu açıklama, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerindeki ilgili bölümlerin daha derinlemesine incelenmesiyle zenginleştirilebilir.

@@@@@@@@

“Meselâ su, hararet, toprak, ziya, bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duadır ki, “Bu çekirdeği ağaç yap, yâ Hâlıkımız” derler. Çünkü, o mucize-i harika-i kudret olan ağaç, o şuursuz, câmid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek, içtima-ı esbab bir nevi duadır.”izah eder misin

İzahı.

Bediüzzaman’ın “İçtima-i Esbab Bir Nevi Duadır” Sözünün Açıklaması
Bediüzzaman Said Nursi’nin bu sözü, evrendeki her varlığın Allah’a karşı bir duada bulunduğunu, ancak bu duanın bizim anladığımız dilde değil, varlığın kendi yapısı ve işleviyle ifade edildiğini belirtir.
Sözün Ayrıntıları:
* Su, hararet, toprak, ziya: Burada zikredilenler, bir bitkinin büyümesi için gerekli olan temel unsurlardır.
* Çekirdek: Bir bitkinin başlangıcı ve potansiyelidir.
* Vaziyet alarak: Bu unsurların çekirdeğin etrafında belirli bir düzende toplanması ve bir araya gelmesi.
* Lisan-ı dua: Dua dili, yani Allah’a yöneltilen bir talep veya istek.
* Mucize-i harika-i kudret: Allah’ın sonsuz kudretinin bir göstergesi olan mucizevi bir olay.
* Câmid, basit maddeler: Cansız ve basit maddeler.
* İçtima-i esbab: Sebeplerin bir araya gelmesi.
Sözün Anlamı:
Bu söz, bir tohumun büyümesi için su, toprak, güneş ışığı gibi unsurların bir araya gelmesinin tesadüfi bir olay olmadığını, aksine bu unsurların Allah’a yönelik bir dua olduğunu ifade eder. Yani su, toprağa ve güneşe “Biz bu çekirdeği büyütelim ki, Allah’ın isimlerini gösterelim.” dercesine bir dua eder. Bu durum, evrendeki her şeyin Allah’ın emri altında hareket ettiğini ve O’na karşı bir sorumluluğu olduğunu gösterir.
Bu Sözün Önemi:
* Evrendeki Düzen: Evrendeki her şeyin bir amaç ve hedef doğrultusunda hareket ettiğini gösterir.
* Allah’ın Birliği: Evrendeki bu mükemmel düzenin, Allah’ın varlığının ve birliğinin en büyük delili olduğunu vurgular.
* İnsanın Sorumluluğu: İnsanların da diğer varlıklar gibi Allah’a karşı sorumlu olduğunu ve O’nun emirlerine uyması gerektiğini hatırlatır.
Özetle:
Bediüzzaman, bu sözüyle bizlere evreni farklı bir gözle görmeyi öğretir. Evrendeki her şeyin bir dili olduğunu ve bu dilin Allah’ı zikretmek olduğunu anlarız. Bu anlayış, insanın kendine ve evrene bakış açısını değiştirir ve onu daha derin bir iman duygusuna ulaştırır.
Bu konu hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Risale-i Nur Külliyatı
* Bediüzzaman Said Nursi’nin Hayatı ve Eserleri
Not: Bu açıklama, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerindeki ilgili bölümlerin daha derinlemesine incelenmesiyle zenginleştirilebilir.

*********************    

Özetle: İstidat lisanının; yaratılışla, Allah’ın meleklere, siz benim bildiğimi bilmezsiniz, hakikati ile, Talimi Esma ile, Farklı yerlerde gelme ve yönlendirme, yönlenme ile, Kader gibi bir çok hakikatlerle bir çok bağlantısı vardır.

MEHMET ÖZÇELİK

19-08-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=a_Wv-UZ-lP4&t=3s

[2] Mesnevî-i Nuriye mesnevi. 237.

[3] Mektubat. 289.24. Mektub.

Loading

No ResponsesAğustos 19th, 2024