MESNEVİ-İ-NURİYE’DEN BÖLÜM ÖZETLERİ

MESNEVİ-İ-NURİYE’DEN BÖLÜM ÖZETLERİ:


1.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan LEMALAR bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Lemalar bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde sıkça kullandığı “lemalar” yani kısa, özlü ve anlamlı ifadeler üzerine kurulmuştur. Bu bölümde, İslam’ın temel inançları, ahlak ilkeleri ve güncel meseleler üzerine birçok lema yer alır.
Lemalar bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* İman esasları: Allah’ın birliği, peygamberlerin haklılığı, ahiret hayatı gibi İslam’ın temel inançları üzerine kısa ve özlü ifadeler.
* Kur’an-ı Kerim’in mucizeliği: Kur’an’ın dil, üslup ve içerik bakımından bir mucize olduğu ve insanlık için en büyük rehber olduğu üzerine lemalar.
* İslam ahlakı: Sabır, şükür, tevbe, takva gibi İslam ahlakının temel kavramları üzerine kısa ve özlü ifadeler.
* Çağdaş sorunlar ve çözümleri: Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemdeki sosyal, siyasi ve kültürel sorunlar üzerine çözüm önerileri içeren lemalar.
* İlim ve iman arasındaki ilişki: İlim ve imanın birbirini tamamladığı ve imanın, ilimi daha anlamlı kıldığı üzerine lemalar.
Lemalar bölümünün önemi:
Lemalar bölümü, İslam’ın temel ilkelerini kısa, öz ve akılda kalıcı bir şekilde ifade etmesi bakımından önemlidir. Bu bölümdeki lemalar, okuyucuların İslam’ı daha iyi anlamasına ve hayatlarına uygulamasına yardımcı olur. Ayrıca, Bediüzzaman’ın düşünce dünyası hakkında önemli ipuçları verir.
Lemalar bölümünü okuyarak şunları öğrenebilirsiniz:
* İslam’ın temel inançlarını
* İslam ahlakının önemini
* Çağdaş sorunlara İslam’ın bakış açısını
* İlim ve iman arasındaki ilişkiyi
Lemalar bölümünün özelliği:
Bu bölümdeki lemalar, genellikle kısa ve özlü olmalarına rağmen derin anlamlar taşır. Bu nedenle, her bir lemanın üzerinde uzun uzun düşünmek ve tefekkür etmek gerekir. Lemalar, okuyucuyu düşünmeye ve kendi hayatını gözden geçirmeye teşvik eder.
Başka sorularınız varsa lütfen çekinmeden sorun.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Lemalar bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir. Daha detaylı bilgi için eserin tamamını okuyabilirsiniz.

@@@@@@@@@@@

2.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan REŞHALAR bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Reşhalar bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde sıkça kullandığı “reşhalar” yani yol gösterici, aydınlatıcı ifadeler üzerine kurulmuştur. Bu bölümde, İslam’ın temel ilkeleri, insanın hayatı ve kâinatın sırları üzerine birçok reşha yer alır.
Reşhalar bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* İman esasları: Allah’ın birliği, peygamberlerin haklılığı, ahiret hayatı gibi İslam’ın temel inançları üzerine yol gösterici ifadeler.
* Kur’an-ı Kerim’in mucizeliği: Kur’an’ın dil, üslup ve içerik bakımından bir mucize olduğu ve insanlık için en büyük rehber olduğu üzerine rehberlik eden ifadeler.
* İslam ahlakı: Sabır, şükür, tevbe, takva gibi İslam ahlakının temel kavramları üzerine aydınlatıcı ifadeler.
* Çağdaş sorunlar ve çözümleri: Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemdeki sosyal, siyasi ve kültürel sorunlar üzerine çözüm önerileri içeren rehberlik eden ifadeler.
* İlim ve iman arasındaki ilişki: İlim ve imanın birbirini tamamladığı ve imanın, ilimi daha anlamlı kıldığı üzerine yol gösterici ifadeler.
* Kainatın sırları: Kâinatın yaratılışı, işleyişi ve insanın kâinattaki yeri gibi konular üzerine aydınlatıcı ifadeler.
Reşhalar bölümünün önemi:
Reşhalar bölümü, İslam’ın temel ilkelerini günlük hayata tatbik etmek için önemli bir rehber niteliğindedir. Bu bölümdeki reşhalar, okuyucuların karşılaştıkları sorunlara İslam’ın bakış açısıyla yaklaşmalarına ve çözüm bulmalarına yardımcı olur. Ayrıca, Bediüzzaman’ın düşünce dünyası hakkında önemli ipuçları verir.
Reşhalar bölümünü okuyarak şunları öğrenebilirsiniz:
* İslam’ın temel ilkelerini
* İslam ahlakının önemini
* Çağdaş sorunlara İslam’ın bakış açısını
* İlim ve iman arasındaki ilişkiyi
* Kâinatın sırlarını
Reşhalar bölümünün özelliği:
Bu bölümdeki reşhalar, genellikle kısa ve özlü olmalarına rağmen derin anlamlar taşır. Bu nedenle, her bir reşhanın üzerinde uzun uzun düşünmek ve tefekkür etmek gerekir. Reşhalar, okuyucuyu düşünmeye ve kendi hayatını gözden geçirmeye teşvik eder.
Başka sorularınız varsa lütfen çekinmeden sorun.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Reşhalar bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir. Daha detaylı bilgi için eserin tamamını okuyabilirsiniz.
“Reşha” ve “Lema” Arasındaki Fark:
* Lema: Daha çok kısa ve özlü, akılda kalıcı ifadelerdir. Genellikle bir kavramı veya düşünceyi özetler.
* Reşha: Daha çok yol gösterici, aydınlatıcı ve rehber niteliğindedir. Bir konuda daha geniş bir perspektif sunar.
Ancak her iki kavram da birbirine yakın anlamlara gelir ve genellikle aynı bağlamda kullanılır.

@@@@@@@@@@

3.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan LASİYYEMALAR bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Lâsiyyemalar** bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’nda yer alan önemli bir eserdir. Bu bölümde genel olarak şu konular ele alınır:

– **İman ve Tevhid**: Allah’ın varlığı ve birliği, kainatın yaratılışı ve düzeni üzerinde durulur.
– **İnsanın Görevi**: İnsanların Allah’a olan kulluk görevleri ve bu görevlerin önemi vurgulanır.
– **Kader ve İrade**: Kaderin ve insan iradesinin nasıl işlediği, bu konuların İslam’daki yeri açıklanır.
– **Ahiret ve Ölüm**: Ahiret hayatı, ölümün anlamı ve ölüm sonrası hayat hakkında bilgiler verilir.

@@@@@@@@@@

4.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan KATRE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **KATRE** bölümünde şu konular ele alınır:

– **İman ve İnanç**: İmanın insan hayatındaki önemi ve inançsızlığın getirdiği ruhsal sıkıntılar.
– **Nefis ve Terbiye**: Nefsin tembelliği ve ibadet görevlerinden kaçınma eğilimi.
– **İlahi Kudret**: Allah’ın kudretinin evrendeki yansımaları ve yaratılışın mucizeleri.
– **İnsan ve Sorumluluk**: İnsanların sorumlulukları ve bu sorumlulukların yerine getirilmesinin önemi¹²³.

Bu konular, Kur’an’dan ilham alınarak derinlemesine işlenir.

@@@@@@@@@@@

5.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan HUBAB bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Hubab** bölümü, iman ve İslamiyet’in hakikatlerini açıklayan önemli konuları ele alır. İşte öne çıkan bazı noktalar:

– **İman ve İspat**: İman edenlerin inançlarının doğruluğunu ve bu inançların delillerle nasıl desteklendiğini açıklar.
– **Kardeşlik ve Birlik**: Müminlerin birbirine olan bağlılıklarını ve kardeşlik duygusunu vurgular.
– **Namazın Önemi**: Farz namazların hayatımızdaki yerini ve önemini anlatır.
– **İlahi Hikmet**: Her şeyin bir illete ve maslahata dayandığını, ancak maslahatin tercih edici bir hikmet olduğunu belirtir.

@@@@@@@@@@

6.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan HABBE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’de Habbe Bölümü Konuları:
1. Varlık Birliği ve Tevhid:
* Habbe risalesi, varlık birliği ve tevhid hakikatini inceleyerek, küllî âlemdeki her şeyin Allah’ın kudret ve iradesiyle yaratıldığını ve birbiriyle bağlantılı olduğunu anlatır.
* Büyük âlem küçük âlemde, küçük âlem de büyük âlemde saklıdır düşüncesi işlenir.
* Habbe, çekirdek ve tohum gibi küçük varlıkların bile büyük mucizeler barındırdığına dikkat çekilir.
2. Nuru Muhammedî (a.s.m.):
* Habbe risalesinde, Nuru Muhammedî’nin (a.s.m.) âlemdeki yeri ve önemi vurgulanır.
* Hz. Muhammed’in (a.s.m.) nurunun, kâinatın yaratılışında ve işleyişinde temel bir rol oynadığı ifade edilir.
* O’nun nurunun, âleme rahmet, bereket ve hidayet getirdiği belirtilir.
3. İnsan ve Mükemmellik:
* İnsanın, âlemdeki en mükemmel varlık olduğu ve Allah’a halife olma şerefine sahip olduğu vurgulanır.
* İnsanın, nefsini terbiye ederek ve ilahi emirleri yerine getirerek bu mükemmelliğe ulaşabileceği anlatılır.
* Aklın ve kalbin birlikte kullanılmasının önemi vurgulanır.
4. İman ve Hakikat:
* Habbe risalesinde, imanın ve hakikatin önemi vurgulanır.
* İmanın, insanı karanlıklardan aydınlığa çıkaran ve ona doğru yolu gösteren bir ışık olduğu belirtilir.
* Hakikatin ise, insanın kalbine Allah’ın nurunun inmesiyle elde edilebileceği ifade edilir.
5. Ahiret ve Hesap Günü:
* Habbe risalesinde, ahiret ve hesap günü ile ilgili bilgiler verilir.
* Dünyada yapılan her şeyin ahirette hesaba çekileceği vurgulanır.
* İnsanın, ebedi saadete ulaşabilmesi için nefsini kontrol altına alması ve iyilikler yapması gerektiği belirtilir.
6. Eğitim ve Terbiye:
* Habbe risalesinde, eğitimin ve terbiyenin önemi vurgulanır.
* Çocukların küçük yaştan itibaren doğru bir şekilde yetiştirilmesi gerektiği belirtilir.
* Ahlaki değerlerin ve erdemlerin kazandırılmasının önemi vurgulanır.
7. Şükür ve Tevekkül:
* Habbe risalesinde, şükür ve tevekkülün önemi vurgulanır.
* İnsanın, sahip olduğu nimetlerin şükrünü yapması ve her durumda Allah’a tevekkül etmesi gerektiği belirtilir.
* Kanaat ve sabrın önemi vurgulanır.
8. Tasavvuf ve Marifet:
* Habbe risalesinde, tasavvuf ve marifetin önemi vurgulanır.
* Tasavvufun, kalbi Allah’a bağlayan ve ruhu yücelten bir yol olduğu belirtilir.
* Marifetin ise, Allah’ı ve sıfatlarını hakkıyla bilmek anlamına geldiği ifade edilir.
9. Felsefi Düşünceler:
* Habbe risalesinde, varlık, bilgi, irade gibi felsefi konulara da değinilir.
* Bu konularda farklı görüşler dile getirilir ve okurun kendi düşüncelerini oluşturması teşvik edilir.
10. Hikmetli Sözler ve Öğütler:
* Habbe risalesi, hikmetli sözler ve öğütlerle doludur.
* Bu sözler ve öğütler, okuyucuya ahlaki ve manevi yönden rehberlik eder.
Habbe risalesi, derin anlamlar ve hikmetler içeren bir eserdir. Farklı yorumlara açık olan bu eser, her okuyucuda farklı bir etki bırakabilir.
Habbe risalesini okurken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar:
* Eserin sembolik ve mecazi bir dil kullandığını unutmamak gerekir.
* Eserde geçen her kelimenin literal anlamı yerine, taşıdığı manaya bakmak önemlidir.
* Eserin tamamını bir bütün olarak okumak ve anlamaya çalışmak gerekir.

@@@@@@@@

7.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ZÜHRE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Zühre bölümü, evrenin güzelliği ve ilahi sanatın mükemmelliği üzerine yoğunlaşır. Zühre gezegeni (Venüs) üzerinden hareketle, kainattaki her varlığın birer sanat eseri olduğu ve bu sanatın en büyük sanatkarı olan Allah’ın eserleri olduğu vurgulanır.
Zühre bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* Zühre gezegeninin güzelliği: Zühre gezegeninin parlaklığı ve güzelliği üzerinden hareketle, kainattaki her varlığın birer güzellik timsali olduğu vurgulanır.
* İlahi sanatın mükemmelliği: Allah’ın yaratma sanatının mükemmelliği ve bu sanatın her yerde görülebileceği belirtilir.
* Kainattaki ahenk ve düzen: Kainattaki her şeyin bir düzen içinde olduğu ve bu düzenin Allah’ın bir eser olduğu vurgulanır.
* İnsanın kainattaki yeri: İnsanın, kainattaki en değerli varlık olduğu ve Allah’ın kendisine verdiği akıl ve irade sayesinde diğer varlıklardan üstün olduğu belirtilir.
* İman ve ilim arasındaki bağ: İmanın, ilimi tamamlayan bir unsur olduğu ve ilim sayesinde imanımızın güçlendiği belirtilir.
Zühre bölümünün önemi:
Bu bölüm, Bediüzzaman Said Nursi’nin, İslam’ın evrensel bir din olduğunu ve her türlü ilmi delile açık olduğunu göstermek için önemli bir çaba sarf ettiği eserlerinden biridir. Zühre bölümünde, modern bilimsel bulgularla İslam’ın temel inançları arasında bir uyum kurmaya çalışır. Aynı zamanda, insanın kainattaki yerini ve sorumluluklarını düşünmeye teşvik eder.
Zühre bölümünü okuyarak şunları öğrenebilirsiniz:
* Kainattaki her şeyin bir anlam ve amaç taşıdığını
* Allah’ın yaratma sanatının mükemmelliğini
* İmanın, insan hayatına nasıl anlam kattığını
* İlim ve din arasındaki ilişkiyi
Başka sorularınız varsa lütfen çekinmeden sorun.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Zühre bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir. Daha detaylı bilgi için eserin tamamını okuyabilirsiniz.

@@@@@@@@@@@

8.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ZERRE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Zerre bölümü, evrenin en küçük yapı taşı olan zerrenin üzerinden hareketle, varlık âlemindeki her şeyin bir araya gelerek büyük bir bütün oluşturduğunu anlatır. Bu bölümde, zerrenin içindeki sonsuz kudret ve hikmetin, tüm kainata yayıldığını ve her şeyin Allah’ın birer eseri olduğunu vurgular.
Zerre bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* Zerre ve kainat arasındaki ilişki: Zerrenin, kainattaki her varlığın temel yapı taşı olduğu ve kainatın bir bütün olduğu gerçeği üzerinde durulur.
* Zerrenin içindeki sonsuzluk: Zerrenin, içinde sonsuz bir potansiyel taşıdığı ve bu potansiyelin Allah’ın kudretiyle ortaya çıktığı vurgulanır.
* İman ve ilim arasındaki bağ: İmanın, ilimi tamamlayan bir unsur olduğu ve ilim sayesinde imanımızın güçlendiği belirtilir.
* Kainattaki düzen ve ahenk: Kainattaki her şeyin bir düzen içinde olduğu ve bu düzenin Allah’ın bir eser olduğu vurgulanır.
* İnsanın kainattaki yeri: İnsanın, kainattaki en değerli varlık olduğu ve Allah’ın kendisine verdiği akıl ve irade sayesinde diğer varlıklardan üstün olduğu belirtilir.
Zerre bölümünün önemi:
Bu bölüm, Bediüzzaman Said Nursi’nin, İslam’ın evrensel bir din olduğunu ve her türlü ilmi delile açık olduğunu göstermek için önemli bir çaba sarf ettiği eserlerinden biridir. Zerre bölümünde, modern bilimsel bulgularla İslam’ın temel inançları arasında bir uyum kurmaya çalışır.
Daha detaylı bilgi için:
Eğer Mesnevi-i Nuriye’nin Zerre bölümü hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz, bu eserin tamamını okuyabilir veya bu bölüm üzerine yazılmış inceleme makalelerini inceleyebilirsiniz.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Zerre bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir.

@@@@@@@@@@

9.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ŞEMME bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan bir eserdir. Bu eserde iman hakikatleri kısa kısa bölümler halinde işlenir ve her bir bölüm “İ’lem” yani “Bil ki” kelimesiyle başlar. İşte bu bölümlerden bazıları:

1. **Kâinatın Anahtarı**: Kâinatın yaratılışındaki hikmet ve Allah’ın varlığına dair bilgiler.
2. **Ülfet İlim Değildir!**: İlim ve marifetin özü, Allah’a olan yakınlık ve sevgi.
3. **Hıfz ve Muhafaza Düsturunun Ruhun Bekası ile Alakası**: Ruhun korunması ve manevi gıdası.
4. **Kur’an’ın Hikmetli Hitabı**: Kur’an’ın derin anlamları ve hikmetleri.

Bu eser, imanı güçlendirmek ve insanın manevi yolculuğuna rehberlik etmek amacıyla yazılmıştır.

@@@@@@@@@

10.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ONUNCU RİSALE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Onuncu Risale** bölümü, iman hakikatleri ve insanın mahiyeti gibi önemli konuları ele alır. İşte bu bölümde öne çıkan bazı noktalar:

1. **İnsanın Mahiyeti**: İnsanın yaratılışı, kaza, kader ve atânın mahiyeti üzerine derinlemesine açıklamalar.
2. **Kulluk Vazifeleri**: İnsanın kulluk görevlerinin mahiyeti ve önemi.
3. **Dünyadaki Nizam ve İntizam**: Yaratıcının bir olduğuna delil olan dünyadaki düzen ve intizamın incelenmesi.

Bu bölüm, insanın Rabbini tanımasına, imanını güçlendirmesine ve hayatındaki sorumlulukları anlamasına yardımcı olur.

@@@@@@@@@

11.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ON DÖRDÜNCÜ REŞHA bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **On Dördüncü Reşha** bölümü, iman hakikatleri ve kâinatın işleyişiyle ilgili bazı önemli konuları ele alır. İşte bu bölümde öne çıkan noktalar:

1. **Belâgat-ı İrşadiye**: İnsanların anlayışına ve duygularına hitap ederken basit, açık ve etkili bir dil kullanmanın önemi vurgulanır. Bu, insanların imanı kabul etmelerine yardımcı olur.
2. **Kur’an ve Kâinat**: Kur’an, yaratılmış varlıkların durumlarından sadece Yaratıcıları olan Allah için bahseder. Kâinatın zâtlarına değil, Allah’ın azamet ve kudretini göstermek amacıyla anlatılır.
3. **İrşad ve İcbar**: Kur’an, insanları aydınlatmak ve doğru yola yönlendirmek için bir rehberdir. Ancak meselelerin açıklanmasında insanların anlayış seviyelerine dikkat edilmelidir.
4. **Muhataplar ve Hitap**: Kur’an, herkesi hedef alır. Fen bilimcilerden tutun da genel halka kadar herkesin anlayabileceği bir dil kullanır.

Bu bölüm, imanı güçlendirmek ve insanları doğru yola yönlendirmek amacıyla yazılmıştır.

@@@@@@@@

12.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ŞULE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Şule** bölümü, iman hakikatlerine dair kısa kısa bölümler içerir. Her bir bölüm “İ’lem” (Bil ki) kelimesiyle başlar ve derin ilmi meseleleri içerir. Bu bölümde öne çıkan bazı noktalar şunlardır:

1. **Kur’ân’ın Tekrarı**: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın bazı âyetlerinin tekrarının hikmetleri ve bu tekrarların zikir, dua ve dâvet için önemi.
2. **Rububiyet ve Sıfatlar**: Cüz’iyatın bahislerinden sonra rububiyet-i mutlakanın düsturlarını ve sıfât-ı kemâliyenin namuslarını fezlekelerle açıklar.
3. **Velîlerin Himmeti**: Velîlerin mânevî fiilleriyle insanlara feyiz vermesi ve dualarının etkisi.
4. **İlim ve Yakîn**: İlim ve yakîn şümulüne dahil olan mâzi ve istikbal arasında mukayese yapar.

Bu bölüm, imanı güçlendirmek ve insanlara hakikatleri anlatmak amacıyla yazılmıştır.

@@@@@@@@@

13.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin NOKTA bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Nokta** bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin önemli eserlerinden biridir ve çeşitli konuları ele alır. İşte bu bölümde öne çıkan bazı ana noktalar:

– **Tevhid ve İman**: Allah’ın birliği ve iman hakikatleri üzerinde durulur.
– **Kur’an’ın Tefsiri**: Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinin derinlemesine tefsiri yapılır.
– **Nefisle Mücadele**: İnsanın nefsiyle olan mücadelesinde takip edeceği esaslar anlatılır.
– **İlahi Hikmet**: Yaratılışın ve kainatın hikmetleri üzerinde DURULUR.

Bu konular, eserin genel yapısını ve içeriğini oluşturan temel unsurlardır.

@@@@@@@@

 

Loading

No ResponsesEylül 23rd, 2024

İRANIN YAYILMACILIĞI

İRANIN YAYILMACILIĞI

 

İran şimdiye kadar 1400 yıllık süre içerisinde Selçuklu ve Osmanlıda dahil kaç defa bizlerle savaşmıştır?

İran, özellikle tarihsel olarak Pers İmparatorluğu’nun mirasçısı olan devletler, Osmanlı İmparatorluğu ve Selçuklu gibi Türk devletleri ile çeşitli zamanlarda savaşmıştır. İran’ın Türklerle yaptığı savaşlar, İslam’ın doğuşundan itibaren, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca pek çok defa yaşanmıştır. Tam sayıyı belirtmek zor olsa da bazı önemli savaşlar ve dönemler şunlardır:

1. Selçuklu Dönemi: Selçuklu Devleti’nin genişlemesi sırasında İran toprakları büyük ölçüde Selçukluların kontrolüne girdi. Bu dönemde, özellikle Gazneliler ve Karahanlılar gibi diğer Müslüman devletlerle de mücadeleler yaşandı.

2. Osmanlı-Safevi Savaşları (1514-1639): Osmanlılar ile Safeviler arasında ciddi bir rekabet bulunmaktaydı. Bu rekabetin temeli, hem siyasi hem de mezhepsel farklılıklara dayanıyordu. Safeviler Şii, Osmanlılar ise Sünni mezhebine bağlıydı. Bu mezhepsel farklılıkların yanı sıra bölgesel hakimiyet mücadeleleri sonucunda birçok savaş yaşandı.

1514 Çaldıran Savaşı: Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Safevi hükümdarı Şah İsmail’i mağlup etti.

16. yüzyılda ve 17. yüzyılın başında Osmanlılar ve Safeviler arasında birçok savaş daha yaşandı.

Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639): Bu antlaşma ile Osmanlı-Safevi sınırı belirlendi ve bugünkü Türkiye-İran sınırının temelleri atıldı.

3. Afşar Hanedanı ve Osmanlı: 18. yüzyılda Nadir Şah döneminde Osmanlılar ile İran arasında bazı çatışmalar yaşandı. Nadir Şah, Osmanlı topraklarına seferler düzenledi ve bazı Osmanlı kalelerini ele geçirdi.

4. Kaçar Hanedanı Dönemi: Osmanlı-İran ilişkileri, Kaçar Hanedanı döneminde de gerginlikler içeriyordu, ancak büyük çaplı savaşlar yerini daha çok diplomatik mücadelelere ve yerel çatışmalara bıraktı.

Tarihte, Türk devletleriyle İran arasında özellikle Safeviler döneminde en yoğun savaşların yaşandığı söylenebilir. Tam sayı vermek güç olmakla birlikte, Selçuklu ve Osmanlı döneminde 8-10 büyük savaştan söz edilebilir.

@@@@@@@

Tarihsel süreç içerisinde İslam topraklarında Şianın ve şiiliğin yayılmacı politikası nasıl seyretmiştir?

Şiiliğin İslam topraklarında yayılma süreci, İslam tarihinin erken dönemlerinden itibaren çeşitli siyasi, dini ve toplumsal faktörlere bağlı olarak gelişmiştir. Şiilik, başlangıçta siyasi bir hareket olarak ortaya çıkmış, ardından bir mezhep olarak şekillenmiştir. Şiiliğin yayılma politikası ise özellikle devlet eliyle yürütülen dönemlerde hız kazanmıştır. Bu süreci tarihsel dönemler üzerinden ele almak faydalı olacaktır:

1. Erken Dönem ve Şiiliğin Ortaya Çıkışı (7. yüzyıl):

Şiilik, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in vefatından sonra ortaya çıkan halifelik tartışmalarına dayanır. Hz. Ali ve soyunun, yani Ehl-i Beyt’in İslam toplumu üzerinde liderlik hakkına sahip olduğunu savunan Şiiler, bu anlayışı siyasi bir mesele olarak gündeme getirmiştir.

Hz. Ali’nin halifeliği döneminde (656-661) ve onun ardından Emevilerle yaşanan çatışmalar (Kerbela Olayı gibi), Şiiliğin ayrışma sürecini başlatmıştır.

Şiiliğin temelini oluşturan bu dönemde Şii hareketler, Emevi ve Abbasi halifelerine karşı muhalefet eden gruplar olarak varlık göstermiştir.

2. Abbasi Dönemi ve Şiiliğin Yeraltı Faaliyetleri (8.-9. yüzyıllar):

Abbasi Halifeliği döneminde Şiilik, yer yer baskı altında kaldı ve bu süreçte genellikle muhalif bir akım olarak kaldı. Ancak, bu dönemde Şiiliğin teolojik temelleri daha fazla şekillendi ve İmamlık kurumu güçlendi.

Cafer es-Sadık gibi Şii alimler, bu dönemde Şii fıkhını ve teolojisini geliştirdiler.

3. Fatımi Devleti (10.-12. yüzyıllar):

Şiiliğin İsmaili kolu, Kuzey Afrika’da Fatımi Devleti’ni kurdu (909-1171). Fatımiler, Mısır’ı başkent yaparak geniş bir alanda Şiiliği yaymaya çalıştılar.

Fatımiler, özellikle Mısır ve Kuzey Afrika’da güçlü bir İsmaili etkisi oluşturdular. Bu dönemde Şiilik devlet gücüyle yayılmaya çalışıldı, ancak bu yayılma İsmaililik mezhebi üzerinden oldu.

4. Safevi Devleti ve Şiiliğin İran’da Resmi Mezhep Haline Gelmesi (16. yüzyıl):

Şiiliğin yayılmasındaki en büyük dönüm noktası Safevi Devleti’nin kurulmasıdır (1501). Şah İsmail, Azerbaycan’da kurduğu Safevi Devleti’ni Şii İslam üzerine inşa etti ve On İki İmamcı Şiiliği İran’ın resmi mezhebi haline getirdi.

Safeviler, İslam dünyasında Sünni Osmanlı İmparatorluğu ile güçlü bir rakip olarak ortaya çıktı ve bu dönemde Şiiliğin geniş bir alanda yayılması sağlandı.

Safeviler, hem mezhepsel farklılıklar (Şii-Sünni ayrılığı) hem de siyasi rekabet nedeniyle Osmanlılarla pek çok savaş yaptı. Bu durum, Şiiliğin özellikle İran’da kökleşmesine ve devlet eliyle yayılmasına neden oldu.

5. Kaçarlar Dönemi ve Şiiliğin Pekişmesi (18.-19. yüzyıllar):

İran’da Kaçar Hanedanı döneminde de Şiilik devletin temel doktrini olmaya devam etti. Bu dönemde Şii ulema, toplum üzerindeki etkisini güçlendirdi.

Şiilik, Kaçarlar döneminde daha sistematik hale geldi ve İran’da sosyal ve siyasi yapının vazgeçilmez bir unsuru oldu.

6. 20. yüzyıl ve Şiiliğin Modern Politikaları:

İran İslam Devrimi (1979), Şiiliğin yayılmacı politikalarının yeni bir aşamasını başlattı. Şii lider Ayetullah Humeyni önderliğindeki devrim, İran’da monarşiyi devirerek teokratik bir Şii rejimi kurdu.

Devrim sonrası İran, Şii ideolojisini Orta Doğu’da yayma politikası izledi. Bu süreçte Hizbullah (Lübnan), Husiler (Yemen) ve diğer Şii hareketler, İran’ın desteğiyle bölgede etkinlik kazandı. Bu yayılmacı politika, Suudi Arabistan gibi Sünni ülkelerle ciddi rekabet ve gerginliklere yol açtı.

7. Günümüzde Şiiliğin Yayılması:

Günümüzde İran, bölgesel bir Şii gücü olarak hem siyasi hem de askeri anlamda Şiiliği desteklemektedir. Özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerdeki Şii gruplar, İran tarafından desteklenmekte ve bu ülkelerdeki Şii nüfus, mezhebi kimlikleri üzerinden politikalar izlemektedir.

Bu durum, Suudi Arabistan başta olmak üzere Sünni devletlerle İran arasında rekabete yol açmıştır. Ayrıca, Şii nüfusun yoğun olduğu Bahreyn, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde de Şiiliğin etkisi gözlemlenmektedir.

Genel Sonuç:

Şiilik, İslam dünyasında hem siyasi hem de dini bir hareket olarak farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda yayılmacı politikalar gütmüştür. Safevilerle birlikte İran’da resmi bir mezhep haline gelmesi, Şiiliğin tarihsel yayılma sürecinde önemli bir dönüm noktasıdır. Günümüzde İran İslam Cumhuriyeti, Şiiliği bir dış politika aracı olarak kullanmaya devam etmekte, bölgedeki Şii grupları destekleyerek etkinliğini genişletmektedir.

@@@@@@@@

İslam dünyası ve özellikle Türkiye ne kadar ve nasıl bir Şii tehlikesiyle karşı karşıyadır? Bunun için ne gibi politikalar yürütülmektedir?

İslam dünyası ve özellikle Türkiye, zaman zaman Şii yayılmacılığı olarak algılanan bir tehdit ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak bu tehdit algısı, her ülkede ve her dönemde aynı derecede hissedilmemiştir. Şii tehlikesi ifadesi genellikle, İran’ın bölgesel nüfuzunu artırma çabalarına ve özellikle Şii hareketlerin siyasi ve askeri olarak desteklenmesine yönelik bir endişeyi yansıtmaktadır.

1. İran’ın Şii Yayılmacılığı ve Bölgesel Stratejisi

İran, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana, Şii mezhebi temelli bir dış politika izlemektedir. Bu politika, özellikle Sünni Arap devletleri ve Türkiye gibi ülkelerde Şii yayılmacılığı olarak algılanmıştır. İran’ın etkisi altına girmesi beklenen ülkelerde ya doğrudan ya da dolaylı olarak Şii gruplar desteklenmiştir. Bu stratejinin bazı önemli boyutları şunlardır:

Lübnan’da Hizbullah: İran’ın Lübnan’daki en önemli müttefiki, Hizbullah adlı Şii örgüttür. Hizbullah, 1980’lerden bu yana İran’dan hem maddi hem de ideolojik destek almaktadır ve Lübnan iç siyasetine ve bölgedeki çatışmalara güçlü bir şekilde müdahil olmaktadır.

Irak’taki Şii Milisler: 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra, İran destekli Şii gruplar Irak’ta önemli bir siyasi ve askeri güç haline geldi. Bu milis gruplar, İran’ın bölgedeki nüfuzunu artırdı ve İran-Irak ilişkilerini güçlendirdi.

Suriye İç Savaşı: İran, Suriye’deki Beşşar Esad rejimini destekleyerek Şii nüfuzunu bölgeye yaymaya çalıştı. Esad rejimi, Nusayri (Şii İslam’ın bir kolu) bir yapı olduğu için İran’ın desteğini aldı. İran, Suriye’deki savaşta da Hizbullah ve diğer Şii milisler aracılığıyla aktif bir rol oynadı.

Yemen’de Husiler: Yemen’deki Husi hareketi, İran’ın dolaylı olarak desteklediği bir başka Şii grup olarak öne çıkmaktadır. Husiler, Yemen’de Suudi Arabistan destekli hükümete karşı savaşıyorlar ve İran tarafından hem askeri hem de siyasi destek görüyorlar.

Bu bölgelerdeki İran etkisi, Sünni Müslümanlar tarafından İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme ve bir Şii Hilali oluşturma çabası olarak algılanmaktadır. Bu kavram, İran’ın bölgesel hakimiyet stratejisi olarak görülmekte ve başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok Sünni ülkeyi rahatsız etmektedir.

2. Türkiye ve Şii Tehlikesi Algısı

Türkiye, tarihsel olarak Sünni İslam’ın güçlü olduğu bir ülkedir ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde Safevilerle olan rekabet, Şii mezhebine karşı tarihsel bir hassasiyet yaratmıştır. Türkiye’deki Şii nüfus büyük ölçüde Caferi’dir ve Türkiye’de büyük bir Şii nüfus bulunmamaktadır. Ancak Türkiye, İran’ın Şii yayılmacılığına karşı bazı endişelere sahiptir:

Suriye Krizi: Türkiye, Suriye’deki iç savaşta Esad rejimine karşı Sünni muhalifleri desteklemiş, İran’ın Esad rejimine verdiği desteği ise bir tehdit olarak görmüştür. Suriye’deki İran nüfuzunun, Türkiye’nin güney sınırlarında bir güvenlik tehdidi oluşturacağı düşünülmüştür.

Irak’taki Şii Milisler: Türkiye, İran’ın Irak’taki nüfuzunun artmasından da rahatsız olmuştur. Türkiye’nin Irak’taki Türkmenleri ve diğer Sünni grupları desteklediği bir dönemde, İran’ın Şii milisler üzerindeki etkisi Türkiye açısından bir risk olarak görülmüştür.

Yemen ve Suudi Arabistan: Türkiye, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki Husi tehdidine karşı oluşturduğu koalisyonu diplomatik olarak desteklemiş, bu bağlamda İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme çabalarına karşı Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle yakın ilişkiler kurmuştur.

3. Türkiye’nin Uyguladığı Politikalar

Türkiye, Şii yayılmacılığına karşı farklı stratejiler ve politikalar benimsemiştir. Bu politikalar, hem bölgesel işbirliğini güçlendirmeye yönelik hamleleri hem de İran’la ilişkileri dengelemeye çalışmaktadır:

Bölgesel İşbirliği: Türkiye, İran’ın Şii etkisini sınırlamak amacıyla Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Sünni Arap devletleri ile işbirliğini artırmıştır. Bu işbirliği, özellikle İran’ın bölgedeki etkisini dengeleme amacı taşımaktadır. Ancak zaman zaman Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde de gerginlikler yaşanmıştır.

İran’la Dengeli İlişkiler: Türkiye, İran’la ticari ve diplomatik ilişkilerini sürdürmekte ve zaman zaman İran’la işbirliği yapmaktadır. Örneğin, Türkiye ve İran, PKK ve benzeri terör örgütlerine karşı ortak güvenlik politikaları geliştirmiştir. Ayrıca, İran’a uygulanan ambargolar döneminde Türkiye, İran’la ekonomik ilişkilerini sürdürme yolunu tercih etmiştir. Bu, Türkiye’nin tamamen İran karşıtı bir blokta yer almadığını, aksine denge siyaseti güttüğünü göstermektedir.

Suriye ve Irak’taki Türk Varlığı: Türkiye, İran etkisine karşı Suriye ve Irak’ta askeri olarak varlık göstermektedir. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde yürütülen operasyonlar ve Irak’taki askeri varlık, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini artırmayı hedeflemektedir.

Mezhepsel Gerilimlerin Yumuşatılması: Türkiye, İslam dünyasında mezhepsel gerilimleri yumuşatma politikası izlemeye çalışmıştır. Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam dünyasında mezhepsel çatışmalara karşı diyalog ve uzlaşı çağrıları yapmış, mezhep farklarının İslam dünyasında birliğe zarar vermemesi gerektiğini vurgulamıştır.

4. Şii Yayılmacılığına Karşı Türkiye İçin Olası Tehditler

Mezhepsel Gerilimlerin Tırmanması: Türkiye’nin komşu ülkelerde yaşanan mezhepsel çatışmaların etkisinde kalma riski vardır. Özellikle Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki çatışmaların Türkiye’nin iç güvenliğine yansıması endişe kaynağıdır.

İran’ın Bölgesel Güç Kazanması: İran’ın bölgedeki etkisinin artması, Türkiye’nin bölgesel stratejileriyle çatışabilir. Bu durum, Türkiye’nin özellikle Irak ve Suriye’deki stratejik çıkarlarına zarar verebilir.

İran-Türkiye Rekabeti: İran’ın bölgedeki Şii grupları destekleyerek Türkiye’yi dengelemeye çalışması, iki ülke arasında rekabete yol açabilir. Bu rekabet, siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda da kendini gösterebilir.

Sonuç:

Türkiye, İran’ın bölgesel nüfuzunu genişletme çabalarını yakından takip eden bir ülkedir ve Şii yayılmacılığına karşı çeşitli stratejiler geliştirmektedir. Ancak Türkiye, İran’la tamamen karşı karşıya gelmemek için denge siyaseti yürütmektedir. İran’la ekonomik ve diplomatik ilişkiler sürdürülürken, bölgesel olarak Suudi Arabistan ve diğer Sünni ülkelerle işbirliği yaparak İran etkisini dengelemeye çalışmaktadır.

 

Loading

No ResponsesEylül 23rd, 2024

RİSALE-İ NURDA geçen deyimler ve terimler.

RİSALE-İ NURDA geçen deyimler ve terimler.


Risale-i Nur Külliyatında Geçen Deyimler ve Terimler
Risale-i Nur Külliyatı, zengin bir kelime hazinesiyle dolu, derin manalara sahip bir eserdir. Külliyatta geçen deyim ve terimlerin anlaşılması, eserden daha iyi istifade edebilmek için oldukça önemlidir.
Neden Önemlidir?
* Anlam Derinliği: Bu terimler, İslamî ilimlerin yanı sıra felsefe, mantık gibi farklı disiplinlerden beslenerek ortaya çıkmıştır.
* Kültürel Miras: Külliyat, Türkçenin gelişimine önemli katkılar sağlamış, birçok yeni ifadeye kaynaklık etmiştir.
* Düşünce Dünyası: Bu terimler, Bediüzzaman Said Nursi’nin derin düşünce dünyasını ve evren anlayışını yansıtır.
Bazı Önemli Terimler ve Deyimler
* Lem’alar: Külliyattaki kısa ve özlü yazılara verilen genel ad.
* Sözler: Külliyattaki uzun ve detaylı açıklamalara verilen genel ad.
* Kâinat Kitabı: Evrenin Allah’ın bir kitabı olduğu ve her şeyin O’nun bir ayeti olduğu düşüncesi.
* Nur-u Muhammedî: Peygamber Efendimizin nuru, ilahi bir nur olarak görülür.
* Kalp Gözü: Batıni bir göz, hakikati görme yetisi.
* İman Nuru: İmanın insanın kalbine veren aydınlık.
* Akıl-i Selim: Sağlıklı akıl, doğruyu yanlışı ayırt etme yetisi.
* Veda Hutbesi: Peygamber Efendimizin son hutbesi, İslam’ın temel ilkelerini içerir.
Nereden Bilgi Alabilirim?
* Risale-i Nur Meal ve Şerhleri: Külliyatın meal ve şerhlerinde bu terimlerin açıklamalarını bulabilirsiniz.
* Risale-i Nur Sözlükleri: Özellikle terimlere odaklanan sözlükler mevcuttur.
* İnternet Kaynakları: Birçok web sitesi ve forumda bu konuda bilgi bulabilirsiniz. Ancak güvenilir kaynaklardan bilgi almak önemlidir.
* Ulema ve Alimler: Konuyu daha iyi anlamak için uzmanlara danışabilirsiniz.
Neden Bu Konuya İlgi Duymalıyım?
* Kendi Düşüncenizi Geliştirmek: Bu terimleri anlamak, kendi düşünce dünyanızı geliştirmenize yardımcı olur.
* Kültürel Mirası Korumak: Bu zengin kelime hazinesini öğrenerek kültürel mirasımıza sahip çıkabilirsiniz.
* İslam’ı Daha İyi Anlamak: Külliyat, İslam’ı akıl ve mantık ışığında anlamaya çalışan bir eserdir. Bu terimleri öğrenerek İslam’ı daha iyi anlayabilirsiniz.
Özetle, Risale-i Nur Külliyatı, derin anlamlar taşıyan birçok deyim ve terim içerir. Bu terimleri öğrenmek, külliyattan daha verimli faydalanmanızı sağlayacaktır.

@@@@@@@@

Risale-i Nur, Bediüzzaman Said Nursî’nin yazdığı bir İslami tefsir külliyatıdır ve içinde geçen deyimler ve terimler çoğunlukla İslamî kavramlara, Kur’an-ı Kerim tefsirine, iman esaslarına ve ahlâki öğretilere dayanmaktadır. İşte Risale-i Nur’da sıkça karşılaşılan bazı deyim ve terimler:

1. İman-ı Tahkikî:

Delillere ve akli izahata dayalı, sağlam bir imanı ifade eder. Risale-i Nur’un ana amaçlarından biri, insanlara bu tür bir iman kazandırmaktır.

2. Tevhid:

Allah’ın birliği anlamına gelir. Risale-i Nur’un temel kavramlarından biri olan tevhid, Allah’ın her şeyin yaratıcısı ve tek varlık olduğunu vurgular.

3. İnayet-i İlahiye:

Allah’ın yardımı ve lütfu anlamına gelir. Her işin Allah’ın inayetiyle gerçekleştiği sıkça belirtilir.

4. Tefekkür:

Derin düşünme ve Allah’ın yarattığı varlıklar üzerinde düşünmek anlamındadır. Risale-i Nur’da tefekkürün, insanın imanını artıracağı vurgulanır.

5. Vahdaniyet:

Allah’ın bir ve tek olması, her şeyin Allah’ın birliğini gösterdiği inancı. Bu kavram, Risale-i Nur’da derinlemesine işlenir.

6. Daru’l-Hikmet:

İslam’da hayatın anlamının, hikmet üzere yaratıldığını ifade eder. Risale-i Nur, bu dünyanın Allah’ın hikmetiyle yaratıldığını ve bu hikmetin anlaşılması gerektiğini öğretir.

7. Kader:

Allah’ın her şeyi önceden takdir ettiği inancı. Kader konusu Risale-i Nur’da ayrıntılı olarak ele alınır.

8. Ubûdiyet:

Kulluk ve ibadet anlamına gelir. Risale-i Nur, insanın Allah’a karşı sorumluluğunun, ibadet ve kullukla olduğunu öğretir.

9. Nefs-i Emmare:

İnsanı sürekli kötülüğe sürükleyen nefis aşaması. Nefis terbiyesi, Risale-i Nur’da önemli bir yer tutar.

10. Şuûnât-ı İlahiye:

Allah’ın sıfatları ve nitelikleri anlamına gelir. Risale-i Nur, Allah’ın kudret ve iradesi üzerindeki derin anlamları açıklarken bu terimi kullanır.

11. Esma-ül Hüsna:

Allah’ın güzel isimleri. Risale-i Nur’da bu isimler ve anlamları sıkça vurgulanır ve açıklanır.

12. Cenab-ı Hak:

Allah’ın şerefli ve yüce sıfatlarına işaret eden bir unvan. Risale-i Nur’da Allah’tan bahsederken sıkça bu ifade kullanılır.

13. Nur-u Muhammedi:

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) nurunun ve tebliğinin insanlığa getirdiği aydınlık. Risale-i Nur’da Peygamber sevgisi ve onun tebliği büyük bir önem taşır.

14. Beka:

Ebedi hayat, Allah’ın ebedi oluşu. Risale-i Nur’da ahiret hayatı ve beka düşüncesi önemli yer tutar.

15. Küfür:

İnkar anlamına gelir. Risale-i Nur’da iman-küfür mücadelesi, ahiret ve dünya hayatının anlamı üzerine derin tartışmalar yer alır.

Bu deyimler ve terimler, Risale-i Nur’un genel temasını ve öğretisini anlamada önemli rol oynar. Risale-i Nur, bu kavramlar etrafında insanın imanını güçlendirmeyi ve Allah’ı derinlemesine tanımayı amaçlar.

 

Loading

No ResponsesEylül 22nd, 2024

ESMA-İ İLAHİYYE

ESMA-İ İLAHİYYE[1]

– “Bin bir esmâ-i İlâhiyenin herbirinde pekçok tabakàt-ı hüsün ve cemâl ve fazl ve kemâl bulunduğu gibi, pekçok merâtib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve kibriyâ vardır. İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliyâ, “Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir” demişler. Onlardan birisi demiş:

Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir.”[2]

-“Dünyada yalnız zayıf gölgeleri gösterilen esmâ, o Cennetin aynalarında en şâşaalı bir sûrette gösterilecektir.”

-Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatında Allah’ın esmasının tabaka ve mertebelerini nasıl izah etmektedir?


Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın isimleri (esmâ) konusunda derin açıklamalar yapar ve bu isimlerin farklı tabaka ve mertebelerle tecelli ettiğini ifade eder. Esmâ-i Hüsnâ’nın kâinatta, insan hayatında ve her varlıkta farklı seviyelerde zuhur ettiğini vurgular. Bu izahı yaparken tabaka ve mertebe kavramlarını kullanarak Allah’ın isimlerinin tecellilerindeki çeşitliliği açıklar.

1. Tabaka:

Tabaka kavramı, Allah’ın isimlerinin farklı alanlarda, seviyelerde ya da boyutlarda tecelli ettiğini belirtir. Bediüzzaman, Allah’ın isimlerinin, âlem-i şehâdet ve âlem-i gayb gibi farklı âlemlerde tecelli ettiğini vurgular. Örneğin:

Tabiat âleminde (kâinatta) Allah’ın isimleri, yarattığı varlıkların düzeninde, güzelliğinde, faydalarında tecelli eder. Her varlık, Allah’ın bir isminin aynası gibidir.

İnsan âleminde ise Allah’ın isimleri, insanın yaratılışı, ruh yapısı, aklı ve iradesi gibi hususlarda farklı şekillerde tecelli eder. İnsan, Allah’ın isimlerinin en kapsamlı tecelli ettiği varlıktır.

Melekler âleminde de Allah’ın isimleri farklı tabakalarda tecelli eder, ancak bu tecelli, meleklerin kendi yaratılışlarına ve görevlerine göredir.

2. Mertebe:

Mertebe ise Allah’ın isimlerinin bir varlık ya da olay üzerinde farklı yoğunluklarda ve seviyelerde tecelli etmesidir. Bediüzzaman, Allah’ın her bir isminin sonsuz anlam derinliğine sahip olduğunu ve bu isimlerin, olaylara, varlıklara ve insanlara farklı derecelerde tecelli ettiğini belirtir. Örneğin:

Er-Rahmân ismi, tüm varlıklara merhamet eden anlamını taşırken, bu isim her varlıkta farklı yoğunlukta tecelli eder. İnsanlardaki tecellisi ile hayvanlardaki tecellisi aynı seviyede değildir.

Er-Razzâk ismi de her varlığa rızık verici olarak tecelli eder ancak bu tecelli, kâinatın farklı boyutlarında ve farklı varlıklarda farklı mertebelerde görünür.

3. Tecelli ve İsimlerin Yansıması:

Bediüzzaman, Allah’ın isimlerinin her varlıkta ve olayda tecelli ettiğini, ancak her ismin tecellisinin farklı olduğunu vurgular. Mesela, bir çiçekte Allah’ın Cemâl ismi tecelli ederken, aynı zamanda Halık ismi de tecelli eder. Ancak bu iki ismin tecellisi farklı yoğunluklarda olabilir. Cemâl ismi daha belirginken, Halık ismi onun arkasında bir hikmet boyutuyla bulunur.

Sonuç olarak, Bediüzzaman Risale-i Nur’da Allah’ın isimlerinin farklı tabakalarda ve mertebelerde tecelli ettiğini, bu tecellilerin hem varlık âleminde hem insanın iç dünyasında çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu vurgular. Esmâ-i Hüsnâ, kâinatın her köşesinde, her varlıkta ve olayda farklı şekilde, hikmetli bir düzende zuhur eder.

@@@@@@@@

“Bin bir esmâ-i İlâhiyenin herbirinde pekçok tabakàt-ı hüsün ve cemâl ve fazl ve kemâl bulunduğu gibi, pekçok merâtib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve kibriyâ vardır. İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliyâ, “Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir” demişler. Onlardan birisi demiş:

Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir.”
Bediüzzaman Said Nursî’nin bu cümleleri, Allah’ın isimlerinin (Esma-i İlahiye) kâinattaki ve varlıklar üzerindeki çok yönlü tecellilerini ve özellikle Vedûd isminin tecellisini anlamaya yönelik derin bir açıklama sunar. Bunu şu başlıklar altında izah edebiliriz:

1. Esmâ-i İlâhiyenin Tabakaları ve Mertebeleri:

Bediüzzaman burada Allah’ın 1001 isminin her birinin, pek çok güzellik, fazilet, kemâl (olgunluk) ve cemâl (güzellik) tabakalarına sahip olduğunu ifade eder. Bu isimlerin her biri, farklı derecelerde yücelik, sevgi, övgü ve izzet içerir. Yani Allah’ın her ismi hem kâinatta hem de varlıklar üzerinde çeşitli seviyelerde ve boyutlarda yansımaktadır. Her bir isim, farklı varlıklar üzerinde değişik şekillerde tecelli eder, ancak bu tecelliler farklı tabakalarda ve mertebelerde olur.

2. Vedûd İsmi ve Muhabbetin Merkezi:

Vedûd ismi, Allah’ın sonsuz sevgisini ve şefkatini temsil eder. Bediüzzaman, bu ismin kâinatta muazzam bir etkiye sahip olduğunu ve evliya ve arifler (muhakkikîn-i evliyâ) tarafından anlaşıldığını belirtir. Onlara göre, kâinatın özü muhabbetle (sevgiyle) doludur. Yani, Allah’ın varlıklara olan sevgisi, kâinatın yaratılışının ve işleyişinin temel unsurudur.

3. Muhabbetin Evrenselliği:

Bediüzzaman, evliyanın görüşüne atıfta bulunarak, kâinatta görülen bütün hareketlerin ve çekim kanunlarının temelinde muhabbet (sevgi) olduğunu söyler. Evrende var olan her şeyin bir çekim gücüyle bir arada kalması, bu ilahî sevginin bir sonucudur. Bu ifade, hem fiziki âlemde (örneğin, gezegenlerin birbirine çekim kuvvetiyle bağlı olması) hem de manevi âlemde (insanların, varlıkların birbirine olan ilgisi ve sevgisi) muhabbetin etkili olduğunu ifade eder.

4. Şarab-ı Muhabbet:

Bediüzzaman, Allah’ın sevgisinin her varlık üzerinde farklı şekillerde tecelli ettiğini belirtir. Şarab-ı muhabbet tabiri, bu sevginin her varlık üzerinde mest edici bir etkisi olduğunu anlatır. Her varlık, kendi istidadına (yetenek ve kapasitesine) göre Allah’ın sevgisinden etkilenir ve bu sevginin yansımasıyla harekete geçer. Bu, tıpkı bir şarabın insanı mest etmesi gibi, Allah’ın sevgisinin de varlıkları cezbedici ve harekete geçirici bir etki yaptığını ifade eder.

5. Muhabbetin Tecellisi:

Bediüzzaman’ın işaret ettiği en önemli noktalardan biri, Allah’ın sevgisinin her şeyde tecelli etmesi ve bu sevginin kâinattaki düzenin ve hareketin kaynağı olmasıdır. Muhabbet-i İlâhiyye, tüm varlıkların yaratılışında ve devamlılığında en temel unsurdur. Varlıklar, bu ilahî muhabbetten aldıkları hisseyle hareket eder ve birbirlerine çekilirler. Bu da kâinatın varoluşsal dinamiğini oluşturur.

Sonuç:

Bediüzzaman, bu cümlelerinde Allah’ın isimlerinin özellikle Vedûd isminin kâinattaki en önemli güçlerden biri olduğunu, tüm varlıkların ilahî sevgi ile hareket ettiğini ve bu sevginin her varlıkta farklı derecelerde tecelli ettiğini vurgular. Allah’ın sevgi tecellisi, evrendeki her hareketin ve ilişkilerin temelini oluşturur. Kısaca, Bediüzzaman bu ifadeleriyle Allah’ın sevgisinin kâinatın varlığı ve işleyişindeki merkezi rolünü derin bir şekilde izah etmektedir.

*”Kâfirler Allah’ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfâtında hatâ ediyorlar.” İzah eder misiniz, kâfirler kasten inkâr etmiyorlar mı?

                                                                   ************  

Küfür, mutlak ve mukayyed olmak üzere iki kısımdır. Mutlak küfür, Allah’ın varlığını ve birliğini tamamen inkârdır ki, bu itikad ve fikirde olanlar çok azdır. Bunlara ateist denir. Mukayyed küfür ise, Allah’ın varlığını kabul edip O’nun isim ve sıfatlarını inkâr edenlerdir ki, kâfirlerin ekseriyeti bu sınıfa giriyor.

Meselâ; Hristiyan ve Yahudiler Allah’ı inkâr etmiyorlar, lakin O’nun şanına ve Zat-ı Akdesine yakışmayan sıfatlar isnad ediyorlar. Teslis inancı buna güzel bir misaldir. Müşrikler de mutlak manada Allah’ı inkâr etmiyorlar, ama putları O’na şerik yapıyorlar. Yahudiler meleklere -hâşâ ve kella– Allah’ın kızları diyorlar. Bunların hepsi küfür sebebidir, lakin mutlak küfür sınıfına girmiyorlar.

İnsanlığın yaratılışından bu yana, fıtrî olan inanma hissini tatmin etmek isteyen insanlardan bir kısmı kendileri gibi bir mahlûk olan güneşe, ateşe, nehre, yıldızlara ve sığıra tapmışlardır. Hıristiyanlar ise Allah’ın varlığına inanmakla beraber, Papazı Allah’ın yeryüzündeki vekili olarak görüp, onun günahları bağışlayacağına inanmış, bir kısım Hıristiyanlar Hz. İsa’yı –hâşâ-, Allah’ın oğlu olarak görmüş, bir kısmı da ona ulûhiyet sıfatı vererek dalalete düşmüşlerdir. Yahudiler de Hz. Üzeyir’e, “Allah’ın oğlu.” diyerek dalalete düşmüşler. Allah’a inanmak böyle mi olur? Böyle bir iman nasıl makbul olabilir?

Allah’a Kur’an’ı Kerim’in bildirdiği ve Peygamber Efendimiz (sav.)’in ders verdiği gibi inanmak ve öyle itikad etmek lazımdır ki, makbul ve kâmil bir iman olsun. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri de “Allah’ı bilmek, O’nun varlığını bilmenin gayrısıdır.” ifadesiyle bu hakikati nazara vermektedir.

Üstad Hazretleri de şöyle buyurur:

“Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve ‘Lâ ilahe illallah’ kelime-i kudsiyesine, hakikatlarına iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa ‘Bir Allah var.’ deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci’ tanımak ve her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikatı onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki manevî cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.”(Sözler)

Bu çeşit kâfirler Allah’ın varlığını mutlak manada inkâr etmiyorlar, sadece O’nun Zat’ı ve varlığı kadar mühim ve lazım olan sıfatlarını inkâr ediyorlar. Böyle bir iman da Allah katında makbul olmadığı için, onlar da kâfirler sınıfındandır.

Üstad Hazretlerinin; “Kâfirler Allah’ı inkâr etmiyorlar” tabiri bu mukayyed sınıfından olan kâfirler içindir. Yoksa az ve mutlak küfürde olan ateistleri kast etmiyor. Zaten bu ateistlerin ciddiye alınacak bir tarafları da yok. Çünkü Allah’ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Öyle ise bu akılsız ahmakların mutlak inkârları Allah’ın varlığı hususundaki umumî ittifakı bozmaz.

Cenab-ı Hakk’ın Zatını, isim ve sıfatlarını Kur’an-ı Kerîm’in beyan ettiği veçhile bilenler, O Zât-ı Akdes’i ulûhiyetinin şanına yakışmayan her türlü batıl fikirlerden, hayallerden, vehimlerden tenzih ederler. Mutlak kemalin ancak ve ancak Allah u Teâlâ’nın Zat ve sıfatlarına mahsus olduğunu bilir, bütün mahlûkata takılan izzet ve kemallerin O’nun nihayetsiz kemalinin cilveleri olduğunu idrak ederler.

İmanları taklitten, tahkike yükselir, insî ve cinnî şeytanların ifsatlarına ve nefislerinin desiselerine kapılmaz, tereddüd ve şüphelere düşmezler.[3]

MEHMET ÖZÇELİK

22-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=SOd75NZd2bw

[2] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/otuz-ikinci-soz/570

[3] https://sorularlarisale.com/kafirler-allahi-inkar-etmiyorlar-yalniz-sifatinda-hata-ediyorlar-izah-eder-misiniz-kafirler-kasten-inkar-etmiyorlar-mi 

 

Loading

No ResponsesEylül 22nd, 2024

HEPİNİZ VE HEPİMİZ SORUMLUYUZ

HEPİNİZ VE HEPİMİZ SORUMLUYUZ

Nisbetende olsa olumsuz birçok şeyleri Sayın Erdoğan’ın varlığı, gayreti ve çabası durduruyor.

Gitmesi halinde dolmuş olan çok kişi ve çok şey patlayışa geçecek, Zülkarneyn’in duvarını yıkan Yecüc ve Mecüc anarşistleri gibi patlayışa geçeceklerdir.[1]

Adeta kanalizasyonun patlaması gibi her tarafı saran ve kirleten bir pislik yuvasına dönecektir.
Tekrar eski günlere dönmekle kalınmayacak, ahlaksızlık zirve yapacaktır.[2]
Şimdiden her bir Müslümanın bu sorumluluğu yüklenerek tedbir alması gerekir.
Tıpkı kurtların saldırısına uğrayan sürünün korunmasını sadece bir çobana havale edip bırakmamalıdır.
Hadiste de buyurulduğu gibi, “Hepiniz çobansınız, güttüklerinizden (idareniz altındakilerden) sorumlusunuz.”[3]
Hepimiz sorumluyuz.
Sorumluluk hepimizedir.
Düşündürmesi açısından,
“Başkasına îtimat etmeyen nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misal söyleyeceğim:
Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi, herbiriniz bazı koyunları bir çobanın uhdesine vermişsiniz. Halbuki çoban tenbel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona îtimat etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, bîçare koyunları müstebit kurtlar ve hırsızlar ve belâlar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle, nevm-i gafleti terk edip hanesinden herbiri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup, bir çobana bedel bin muhafız olmakla hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin, daha mı iyi-dir? Acaba Mâmehuran hırsızlarını tevbekâr ve sofî eden şu sır değil midir?”[4]

-“Mâmehuran hırsızları” ifadesi, bir grup suçlu veya hırsızın, dinî bir yolculuk veya manevî bir uyanış sonucu tövbekâr olup sofî (yani Allah’a yönelen, takva sahibi) hale gelmelerini anlatır.

Burada anlatılmak istenen, insanları kötü alışkanlıklardan veya yanlış yollardan döndüren şeyin, İslami hakikatlerin ve maneviyatın gücü olduğudur. “Şu sır” ifadesiyle de kastedilen bu manevi hakikattir. Yani, kişilerin kalbine işleyen, onları doğru yola getiren bir sırrın (manevi bir hakikatin) etkisiyle bu insanlar tövbekâr olmuş ve kendilerini Allah’a adamışlardır.

Kısacası, kötü bir hayat süren insanların, İslam’ın, Kur’an’ın, Îmânın ve tasavvufun etkisiyle manevi bir dönüşüm yaşayarak hayırlı ve iyi bir insan haline gelmeleri, burada anlatılmak istenen ana temadır.

İşi başkalarına havale ederek değil de, bizzat gayret ederek yerine getirip, sorumluluğu üstlenmek gerek.

Kavimlerin helaki, devletlerin yıkımı, zenginliğin arkasından gelen kontrolsüz, şükürsüz ve nankörlükle başlayan şımarıklık ve ahlaksızlık ve de sefahatlerle başlar.
Sefih aklını kaybeden demektir.
Aklını kaybeden, her türlü dengeyi de kaybeder.

Kur’an-ı Kerim’de “sefih” kelimesi, “akılsız”, “düşüncesiz” veya “beyinsiz” anlamına gelir ve birkaç ayette kullanılmıştır. Bu kelime, genellikle inançsız veya Allah’ın yolundan sapmış kişileri tanımlamak için kullanılır. Kur’an’da Bakara Suresi 13. ayette bu terim geçmektedir:

Bakara 2:13: “Onlara, ‘İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin’ denildiğinde, ‘Biz de sefihlerin (akılsızların) iman ettiği gibi mi iman edelim?’ derler. İyi bilin ki, asıl sefihler kendileridir, fakat bilmezler.”

Bu ayette, münafıkların (ikiyüzlülerin) müminleri akılsız ve basiretsiz görmekle ne kadar büyük bir hata içinde oldukları vurgulanmaktadır. Yani, kendilerini akıllı ve üstün gören bu kişiler, aslında gerçek anlamda akılsız (sefih) olanlardır. Kur’an, burada Allah’a iman etmemenin ya da samimi bir şekilde iman etmemiş olmanın akılsızlık ve sefihlik olduğunu ifade etmektedir.
-Kumar, uyuşturucu, zengin olma hayalleriyle açılan şöhret kapıları ancak çok şey alınmadan verilen az şeyler.
Dahası ahiret alınmadan verilen dünya hayali.
Zehirli bal.

İnsanlık modern köleliğe doğru sevk ediliyor.

-“Öyle de mahlûkatın en mükerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet bataklığındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar, âdeta şeytanın mahiyetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna kat’î bir delili, insî şeytanın vücududur.”[5]

***********  

Okullarda faaliyet gösteriyorlar! Skandal ortaya çıktı: ‘Hayvan tanrılara tapanlar’ örgütü

Ölüm ve yaralanmalara neden olan başıboş köpeklerin sokaklarda yaşamasını isteyen Haytap’ın açılımının ne olduğu ortaya çıktı. Oluşumun kurucusu Ahmet Kemal Şenpolat, “Hayvan tanrılara tapanlar = Haytap” paylaşımını yaptı.[6]

MEHMET ÖZÇELİK

22-09-2024

 

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=Yec%C3%BCc
https://tesbitler.com/index.php?s=Z%C3%BClkarneyn
https://tesbitler.com/index.php?s=Anar%C5%9Fi

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=Sefahet

https://www.yenisafak.com/gundem/staj-icin-gelen-ogrenciyi-basortusu-gerekcesiyle-kabul-etmemisti-kolej-yetkilisinin-yargilandigi-davada-karar-4631972

[3] Müslim, İmare: 20.

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/beyanat-ve-tenvirler/beyanat-ve-tenvirler/71

[5] bk. Lem’alar, On Üçüncü Lem’a.

https://www.haber7.com/guncel/haber/3459665-turkiyedeki-lgbt-derneklerine-akan-milyarlar-belgelendi 

https://www.haber7.com/guncel/haber/3461979-bilim-insanlari-acikladi-koronavirus-nerede-ortaya-cikti

[6] https://www.haber7.com/guncel/haber/3436858-okullarda-faaliyet-gosteriyorlar-skandal-ortaya-cikti-hayvan-tanrilara-tapanlar-orgutu

 

Loading

No ResponsesEylül 22nd, 2024

ADIYAMANA BİR ŞEYLER OLUYOR

ADIYAMANA BİR ŞEYLER OLUYOR

Sanki bir şeyler değil, çok şeyler oluyor der gibisiniz!

Haklı olarak.

Bir haberde;” ADIYAMAN’DA NELER OLUYOR?

Deprem sonrası Şehit Fahri Yaldız ana okulunun ismi değiştirilerek ROTARY ana okulu yapılmış…

Fahri Yaldız kardeşimiz işgalci/katillerin saldırısında şehit düşmüştü.

Valilik, ilgili yetkili kurumlar ne açıklama yapacak merak ediyoruz!”[1]

 -Adıyaman’a bir şeyler oluyor.[2] 

Adıyamanda bir şeyler oluyor. 

-Adıyaman’da masonlar faaliyettedir. [5]

-Rotary Mason Derneği Adıyaman’da gösterdiği iyilik adı altındaki faaliyetlerle belli ki birileri tarafından destek veriliyor ve destek görüyor.[6]

Adıyaman’da PKK faaliyettedir. [7]

Adıyaman’ın bereketi ve maneviyatı ve de görünümü bozulmaya çalışılıyor.[8] 

Depremden önce maneviyatı bozulan Adıyaman’ın, depremle birlikte maddesi de yıkıldı.[9] 

Ders vermeye çalışan Adıyaman’a yoksa ders mi veriliyor?[10] 

Gülhan hocamızın dediği gibi,

“Şehit Fahri Yıldız Anaokulunun yerine derslik yaptırıp, protokol gereği de!! buranın ismini Rotary Anaokulu olarak değiştiren Milli Eğitim Camiasında kim varsa görevden alınmalıdır.[11]

Bu gibi sesler içimize su serpip, dışarıda da olunsa içimize su serpiyor, rahatlatıp ümitlendiriyor. 

-İstanbul gibi Adıyaman’da kendisine yazık ediyor.[12]

Hep söylenir ya, Adıyaman sahipsiz bir memleket, diye. 

Şimdi daha iyi gördüm. 

Acaba millet Vekillerinin mi yoksa Belediye Başkanlarının mı yetersizliği ve ilgisizliğidir? 

Yoksa halkın seçicilikte ve tepki koymadaki zayıflığı ve pasifliği midir? 

Belki de hepsi. 

Mesele iz bırakmaktadır. 

Hem memlekette ve hem de gönüllerde. 

Kimler geldi, kimler geçti bu felekten. 

Kalbur ile un elerken deve geçti bu elekten.

*******************  

-Ya şu nankörlük ve şuursuzluğa ne demeli;

“Adıyaman’da deprem sonrası inşa edilen konutları teslim alan bazı şahıslar, balkonlarda asılı olan Türk bayraklarını yere attı. Bu saygısız davranış, sosyal medyada büyük tepki topladı.”[13]

Ve maalesef bu haber tüm Türkiye’de yayılıyor, tepki görüyor.

Adıyaman bu kadar mı bozuldu?

Şimdiye kadar pek olmazken, PKK’nın Adıyaman’ın dağ tarafından destek alarak geçiş yapması ve askerle çarpışması,

PKK’yı temsil eden partinin önemli oy alması,

Uyuşturucu operasyonlarının olması, bütün bunların Adıyaman’a özel operasyon yapıldığının ve karıştırılmaya çalışıldığının bir alametidir.

Adıyaman’a ders mi verilmeye çalışılıyor?[14]

Nitekim bir asrı aşkın süre öncesinde İshak Baba isyanı gibi bir çıkışın alt yapısı mı oluşturuluyor?[15]

MEHMET ÖZÇELİK

21-09-2024

 

[1]https://www.facebook.com/story.php?story_fbid=10228300579554046&id=1065558615&mibextid=oFDknk&rdid=uHTaiB3MpLqoStcv

https://tesbitler.com/…/adiyamanli-sehidimizi-ugurladik/

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=Ad%C4%B1yaman+

[3] https://tesbitler.com/2019/09/06/15-temmuz-yolunda-dosenen-taslar/

[4] https://tesbitler.com/2016/10/15/iste-gulen/
https://tesbitler.com/index.php?s=G%C3%BClen+mason

[5] https://tesbitler.com/index.php?s=Mason

[6] https://rotary2430.org.tr/mobile/haber-ADIYAMANDA-6-ROTARY-KUL%C3%9CB%C3%9C-KARDE%C5%9E-KUL%C3%9CP-OLDU-7821

[7] https://tesbitler.com/index.php?s=Pkk

[8] https://tesbitler.com/2015/01/02/bereketli-adiyaman/

[9] https://tesbitler.com/2023/02/15/depremle-imtihanimiz-devam-ediyor/

[10] https://tesbitler.com/2024/04/06/adiyaman-ders-verdi-simdi-ders-alma-zamani/

[11] https://www.facebook.com/share/p/oH6At5WUiuUkifPQ/?mibextid=oFDknk

[12] https://tesbitler.com/2024/04/01/istanbul-kendine-yazik-etti/

[13] https://www.instagram.com/reel/DAFxJooPr38/?igsh=aWxjZmo2Y3J5M29t

[14] https://tesbitler.com/2024/04/06/adiyaman-ders-verdi-simdi-ders-alma-zamani/ 

[15] https://tesbitler.com/2023/12/23/babai-bahai-ishak-baba/

https://tesbitler.com/2023/09/01/adiyamana-ishak-baba-isyanini-sebep-ve-sonuclari-nelerdir/

 

Loading

No ResponsesEylül 21st, 2024

CÂHİLİYE DEVRİ KALINTILARINDAN HEYKEL VE İÇKİ

CÂHİLİYE DEVRİ KALINTILARINDAN
HEYKEL VE İÇKİ

Cahiliye döneminin iki özelliği nedir denilse, çok rahatlıkla şu iki şeyi söyleyebilirim;

Heykel-perestlik ve içki kullanımı.

Dine olan düşmanlıkları ve de Peygamber Efendimizi kabul etmemelerinin ana sebebi de bunun yasaklanmasıdır.

Maalesef bir zihniyet aynı cehalet adetini günümüzde de devam ettirmeye çalışmaktadır.

En büyük proje anlamı olmayan heykellerle öne çıkmaya çalışmakta ve içkinin yaygınlaşması için her türlü engelleri kaldırmaktır.

Putlaşan düşünceler, putlaşan bir hayatı getirmektedir.

-İşte bunun örnek ve delilleri;

CHP lideri Özgür Özel, “4-6 yaş Kur’an Kursları için “Orta çağ zihniyetinin ürünü “dedi.

18 Temmuz 1932 tarihinde CHP tarafından yasaklanan Ezan-ı Şerif, 16 Haziran 1950’de Adnan Menderes dönemine kadar 18 yıl boyunca sürdü.
CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, Meclis’te yaptığı konuşmada, “Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı hatta Sultanahmet de müze olmalı çünkü bunlar artık bizim kendi şeyimiz değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mirasıdır bunlar” ifadelerini kullandı.
CHP eski Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, Kur’an ile ezanın Arapça okunmasından rahatsız olduğunu belirterek, “Ezan Türkçe okusun ben anlıyım. Kur’an okunsun. Benim dilim her tarafta konuşulsun” diye konuştu.
Geçtiğimiz belediye seçimlerinde CHP’nin Sancaktepe Belediye Başkanı olarak seçilen Alper Yeğin, 2014’te attığı bir tweette İslam’ı hedef aldı.

Yeğin, “Yaradanın adını ağzına alıp bağırıp sonra da insan öldüren başka bir din var mı acaba” ifadesini kullandı.
CHP, İslam’a dil uzatan ve Diamond Tema adlı mülteciye de sahip çıkmayı unutmadı. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e iftiralar atan Diamon Tema için CHP Gençlik Kolları ve CHP Grup Başkanvekili Murat Emir açıklamada bulundu.

CHP Bursa eski il kadın kolları başkanı Fatoş Birinç,2021 yılında sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Allah’a dl uzattı mukaddes değerlere hakaret eden Birinç şu ifadeleri kullandı:

“Bu Allah nasıl Allah ki Türkiye’nin içine etmeyi and etmiş, elçi olarak da AKP görevlendirilmiş”[1]

Nasıl bir parti zihniyetiyse adeta partiye girince hiç bir maharet sergilemeden İslam’a, dine, Kurana, ezana saldırmak ve aleyhinde konuşmak bir Marifet ve parti politikası olarak uygulanıyor.
Belli ki bin yılda geçse, zamanda değişse bu zihniyetin içinden geçenler değişmeyecek.

Bu zihniyet iki şeyi itibarsızlaştırmayı hedef almışlardır.
Biri din ve dine ait ne varsa.
İki dini savunan kim varsa.[2]

 

-CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den akıllara durgunluk veren vaat! Marmara Adalar Belediyesi’ni ziyaret eden Özel, CHP döneminde 1 litre rakının 140 lira olacağını söyledi.

İşte CHP’nin marifeti.

Asrın projesi.[3]

 

– “TEK PARTİ DÖNEMİ CHP’SİNDE YAPILANLAR:

  • Eski Başbakan Şükrü Saraçoğlu: Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene lazım.
  • Eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt: İslam 14 asırlık sakat bir inançtır. İslamiyet ilerlemeye engeldir. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz.
  • Eski Ankara Milletvekili Falih Rıfkı Atay: İslamiyet denince aklıma çorap kokusu gelir.
  • Eski Tokat Milletvekili Refik Ahmet Sevengil: Allah’ı da Sultan’la birlikte tahtından indirdik. Bizim mabetlerimiz fabrikalardır. Eski Erzurum Milletvekili Kemalettin Kamu: Kâbe Arap’ın olsun, bize Çankaya yeter.

 

-“28 Şubat soruşturması kapsamında Sincan’da tutuklu bulunan emekli Korgeneral Teoman Koman, kendisini ziyaret eden MHP’li Lütfü Türkkan’a “Şimdiki aklım olsa 50 Euro verip, poşuyu takar, PKK’ya katılırdım. Dağa çıkardım, gelip barış elçisi olurdum. 80 yaşında vatan haini oldum” serzenişinde bulundu. Türkkan, Koman’ın sağlık durumunun da çok kötü olduğunu söyledi.”[4]

 

 

-CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yurt dışı temaslarında yer alan eski CHP Genel Sekreter Yardımcısı Şule Erten Bucak,

Sosyalist Enternasyonal’ın ilk Yerel Yönetimler Komitesi Toplantısı’nın Türkiye’de yapılacağını bildirdi.
1970 yılları ve o dönemin terör kestiren sosyalist ve kominist zihniyeti ve hedefi ne ise, bugünde ve gelecekte de aynen devam edecektir.
Bizdeki genelde sol ve sosyalist zihniyet, eski Rus sosyalist ve kominist zihniyetle aynıdır.
Hatta Rusya bile 1990 yılında Kominizmden vaz geçmişken, Bizdeki sosyalist zihniyet aynı düşüncesini devam ettirmektedir.
Batıdaki sosyalistler gibi bile değil, Bizdeki sol ve sosyalist zihniyetler.
Zira, “bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez.”
“Malûmdur ki, âlâ bir şey bozulsa, ednâ bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenilmez, bazan zehir gibi olur.”

 

-“Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara İl Danışma Kurulu toplantısında konuştu. Özel, “Ömrü savaş meydanlarında geçen kurucumuz, kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm bu süreçlerin sonunda 20 Nisan 1931’de ülkemize ve partimize, hatta dünya siyasetinde kendisini takip eden ve edecek herkese çizdiği istikamet şudur: Cumhuriyet Halk Fırkası’nın umumi siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kafidir zannederim. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi için çalışıyoruz. Parti olarak aynı istikamette yolumuza devam ediyoruz. CHP’nin Genel Başkanı seçildiğim günden sonra ilk iş Sosyalist Enternasyonal’in yapılacak seçimlerinde başkan yardımcılığına aday olmak oldu. Dünyadaki sol ve sosyal demokrat, sosyalist partilerin tümünün üye olduğu sosyalist enternasyonalde, Avrupa’daki sol ve sosyal demokrat partilerin çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partisi’nin toplantılarında, Alman Sosyal Demokratların kongresinde, nasip olursa eylül ayının sonunda BM marjında, New York’ta yapılacak Sosyalist Enternasyonal toplantısında tekrar edeceğim üzere, dünyadaki 24’ü ülkelerinde iktidarda olan 130 siyasi akrabamıza yazdığım mektupta olduğu üzere başta Filistin’deki İsrail zulmünün sona erdirilmesi, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi, dünyanın neresinde kan akıyorsa, gözyaşı varsa buna en kuvvetli yerden itiraz edilmesiyle ilgili en güçlü inisiyatifi aldık. Almaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:”[5]

 

-“CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi Toplantısı’nda”[6]

******************   

1980 öncesi Atatürk’le kavgalı olan solcular, 1980 sonrasında dost oldular. 

Çünkü memleketin malı öyle talan edilip, kaymağı da öyle yenileyeceğini gördüler. 

-27 Mayıs 1960 Darbesi

  • 12 Mart 1971 Muhtırası
  • 12 Eylül 1980 Darbesi
  • 28 Şubat 1997 Darbesi
  • 27 Nisan 2007 E Muhtırası
  • 15 Temmuz 2016 Darbesi

Bu darbeyi yapanlar hep “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dediler.

-Uğur Mumcu’nun ifadesiyle;” Bu ülkede banka soyanlar kar maskesi, ülke soyarken de hep Atatürk maskesi taktılar. ” der.

-” Aracında yüzlerce kaçak elektronik sigara parçası çıkan CHP’li vekil: Atatürk ilkelerine bağlıyım.[7]

Ne alaka?

Bu ve benzeri hastalıklı tavrın benzeri binlerce mevcut.[8] 

-Devlet başta meclisten başlamak üzere, siyasetten medyasına, ordusundan milli eğitimine kadar kandilin temsilciliğini ve borazanlığını yapanlardan da bağırsaklarını temizlemelidir.

Ordudaki ruh bin yıllık ruhtur. 

Kafa tutandan kılıç çekene kadar affetmez. 

-Millete kılıç çekenler milletten olmayıp, milleti temsil etmeyenlerdir.

– Bediüzzaman Hazretleri 26 Mektubun 3. Mebhasında “Rahmet-i İlâhiyeden ümîd kesilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur’ânın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar ta’yin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemâatini, muvakkat ârızalarla inşâallâh perîşan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idâme ettirir…” denilen yere kırmızı kalemle kendi el yazısıyla şöyle bir ekleme yapmıştır:

“KILINCINI AYAĞINA VURDURMAZ, düşmanına vurdurur. Kur’an’a hizmetkâr eder, ağlayan Âlem-i İslâm’ı güldürür.”

MEHMET ÖZÇELİK

20-09-2024

[1] https://m.haber7.com/siyaset/haber/3460705-ozgur-ozelden-ezan-cikisi-peki-gercek-ne

[2] Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Chp

[3] https://video.haber7.com/video-galeri/292309-chp-lideri-ozgur-ozelden-akillara-durgunluk-veren-raki-vaadi

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/ozgur-ozel-turkce-ezani-unuttu-iste-chpnin-dinle-ilgili-vukuatlari-1063427

https://www.facebook.com/share/v/UXoxsPuAKjGDJSi9/?mibextid=xfxF2i

[4] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/50-euro-verip-pkkya-katilirdim-22915579#:~:text=28%20%C5%9Eubat%20soru%C5%9Fturmas%C4%B1,k%C3%B6t%C3%BC%20oldu%C4%9Funu%20s%C3%B6yledi

[5] https://chp.org.tr/haberler/cumhuriyet-halk-partisi-genel-baskani-ozgur-ozel-hedefimizde-yuzde-51-gelecek-secimde-alacagimiz-oy-var#:~:text=Cumhuriyet%20Halk%20Partisi%20Genel%20Ba%C5%9Fkan%C4%B1%20%C3%96zg%C3%BCr%20%C3%96zel%2C%20Ankara,da%20devam%20edece%C4%9Fiz%E2%80%9D%20ifadesini%20kulland%C4%B1.%20%C3%96zel%2C%20%C5%9Funlar%C4%B1%20kayde

[6]https://ankahaber.net/haber/detay/ozgur_ozel__sosyalist_enternasyonal_toplantisinda_konustu_turkiyenin_ab_tam_uyelik_hedefinin_kagit_ustunde_birakilmasini_kabul_edemeyiz_186750#:~:text=CHP%20Genel%20Ba%C5%9Fkan%C4%B1%20%C3%96zg%C3%BCr%20%C3%96zel%2C%20Romanya%E2%80%99n%C4%B1n%20ba%C5%9Fkenti%20B%C3%BCkre%C5%9F%E2%80%99te%20d%C3%BCzenlenen%20Sosyalist%20Enternasyonal%20Avrupa%20Komitesi%20Toplant%C4%B1s%C4%B1%E2%80%99nda

[7] https://www.yenisafak.com/gundem/aracinda-yuzlerce-kacak-elektronik-sigara-parcasi-cikan-chpli-vekil-ataturk-ilkelerine-bagliyim-4646310

[8] https://www.haber7.com/yazarlar/zekeriya-say/3462541-bunlar-da-mustafa-kemalin-istismarcilari

Loading

No ResponsesEylül 20th, 2024

GERİ DÖNEN ÖMÜR DAKİKALARI

GERİ DÖNEN ÖMÜR DAKİKALARI[1]

-İnsan cüzlerden oluşan bir kül, bir bütündür.

Tıpkı dünya, kâinat ve bir ağaç gibi.
Tüm eczasıyla bir insanı oluşturmaktadır.
Birini çekip aldığınızda eksik kalır.

-“Evet, rivayetlerde vardır ki insanın ömür dakikaları insana avdet ederler. Ya gafletle muzlim olarak gelirler veya hasenat-ı muzie ile avdet ederler.”[2]


-Ne ekersen onu biçersin, döktüğünü içersin.
İnsan ektiğidir.
İnsanın meyvesi ve neticesi, ekip biçtiğidir.
İnsan ameliyle ekmeye, duygularıyla ekilmeye gelmiştir.
Cennetteki makamı da o açılan duygularının ektiklerini yemesiyle ve o duygu ve amelin kendisine kazandıracağı makamda bulunmasıyla elde edecektir.

-Bu söz, insan ömrünün her anının birer emanet olduğunu ve yapılan her işin, söylenen her sözün ahirette karşılığını bulacağını ifade eder.
* Gafletle Muzlim Olarak Gelirler: İnsan, ömrünü boş işlerle, günahlarla ve Allah’ı anmadan geçirirse, ömrünün sonu da mutsuz ve hüsranla dolu olur. Yani yaptığı hatalar, ahirette kendisine kötü olarak geri döner.
* Hasenat-ı Muzie ile Avdet Ederler: İnsan, ömrünü hayırlı işler yaparak, Allah’a ibadet ederek ve insanlara iyilik yaparak geçirirse, ömrünün sonu mutlu ve huzurlu olur. Yani yaptığı iyilikler, ahirette kendisine güzel olarak geri döner.
Kısacası, bu söz, insanın hayatını nasıl yaşadığının, ahiretteki durumunu belirleyeceğini vurgular. Her anımızın değerli olduğunu ve bu değerli zamanı en iyi şekilde değerlendirmemiz gerektiğini hatırlatır.
Daha açıklayıcı olması için bir örnek verelim: Bir öğrenci, sınavlarına çalışmak yerine oyun oynarsa, sınavda başarısız olur ve bu durum onu üzerek geri döner. Ancak aynı öğrenci, sınavlarına düzenli olarak çalışırsa, sınavda başarılı olur ve bu durum onu mutlu eder. Bu örnekte, öğrencinin zamanını nasıl kullandığı, sonucunun nasıl olacağını belirlemiştir.
Bu sözün önemi: Bu söz, insanlara hayatlarının sorumluluğunu almaları, yaptıklarının sonuçlarını düşünmeleri ve ahiret hayatına hazırlanmaları gerektiğini hatırlatır.

********  

“DÖRDÜNCÜ MESELE:

جَدِّدُوا اِيمَانَكُمْ بِلاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ  ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki:

İnsanın hem şahsı hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın her bir ferdinin mânen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âhar sayılır. Çünkü, zaman altına girdiği için, o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âhar şeklini giyer.

Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, her gün başka bir âlem kapısını açıyor.

İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ  ise, o nuru açar bir anahtardır.

Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.

Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, her gün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.”[3]

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=DZAfCLpKjsA

[2] Bediüzzaman. Mesnevî-i Nuriye. 217.

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-altinci-mektub/319

Loading

No ResponsesEylül 20th, 2024

TEKNOLOJİ KULLANIMINDA DENGE

TEKNOLOJİ KULLANIMINDA DENGE[1]

Çocukları teknolojiden uzaklaştırmayın.

Eğitim ve okuldan uzaklaştırıyor musunuz?
İletişim fakültesine bile okusun diye gönderiyorsunuz.
Hz. Ali ” Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin” der.
Hayata hazırlayın.
Zorluklarla baş etmeyi ve aşmayı öğretin.
Yeteneklerini ortaya çıkarıp, canlandırın.
Zayi olmasınlar.
Kötü örneklere bakıp, iyi örnek olmalarını engellemeyin.
Demek ki oluyormuş, dedirttirin.
Akıllı tahtayı açtığımda karşıma gelen cümle,
Yüz sene önce sanayi devrimini kaçırdık, yüz sene sonra teknoloji devrimini kaçırmayalım.
M. E. Bakanlığına yazdım, yapay zeka devrimini de kaçırmayalım.
-Kontrol etmeyi, yönetmeyi öğretin.
Teknolojinin mahkumu değil, hakimi olmayı öğretin.
Ölçülü olmayı öğretin.
Araba sürmenin ölümcül kazalarını her gün duyuyoruz.
Ama hiç bir zaman vaz geçmiyor ve de geçemiyoruz.
Hesapsız ekonomik yatırımlar ve hayaller kuruyoruz.

@@@@@

Hz. Ali’nin bu sözünün yorumu ise;

* Değişen dünya: Çocukların yaşadığı dünya, ebeveynlerin gençliğindekinden farklı ve sürekli değişiyor. Teknoloji, sosyal yapılar, bilgiye erişim gibi birçok alanda büyük dönüşümler yaşanıyor.
* Geleceğe hazırlamak: Çocukları sadece bugünün değil, geleceğin de gerektirdiği becerilerle donatmak gerekiyor. Kritik düşünme, problem çözme, yaratıcılık gibi yetenekler, gelecekteki başarıları için önemli.
* Esneklik ve adaptasyon: Değişen koşullara uyum sağlayabilen, yeni durumlara açık olan bireyler yetiştirmek gerekiyor.
Bu ilkeyi hayata geçirmek için neler yapabiliriz?
* Teknolojiyi kullan: Çocukların teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurmasına yardımcı ol.
* Meraklarını destekle: Soru sormaya ve öğrenmeye teşvik et.
* Farklı bakış açılarını öğret: Çeşitli kültürleri ve düşünceleri tanımalarını sağla.
* Yaratıcılıklarını besle: Sanat, müzik gibi alanlarda kendilerini ifade etmelerine fırsat ver.
* Öğrenmeyi eğlenceli hale getir: Oyunlarla ve deneylerle öğrenmelerini sağla.
Bu sözün önemi:
Çocuklarımızı sadece bilgiyle değil, aynı zamanda değerlerle de yetiştirmek önemli. Hz. Ali’nin bu sözü, bize çocuklarımızın geleceği için sorumluluklarımızı hatırlatıyor.
Başka bir konuda da yardımcı olabilir miyim? Örneğin, çocuğunuzun yaşına uygun eğitim materyalleri veya etkinlikler hakkında bilgi verebilirim.

*Her bir farklı bilgi ve gelişim beni gerçekten heyecanlandırıyor.

************** 

İsrail’in iki defa Lübnan’da bulunan Hizbullah’ın Çağrı cihazlarına ve telsizlerine yaptığı siber saldırı teknolojinin kullanımının ve artık harp taktiği olarak kullanılmakta olduğunun önemini gösteriyor.

Bu saldırıda 4 binden fazla insan yaralandı, 400 kadar ağır yaralı ve onlarcası öldü.

-Olay öncesi bu tehlikeye dikkat çeken Selçuk Bayraktar, küresel konumlama sistemini oluşturmak üzere alçak yörünge uydu takımı fırlatılacağını söyleyerek, “Saatlerin, telefonların içine kadar giriyorlar. Kendi bağımsız küresel konumlama sistemimizin olması, egemenliğimiz açısından çok önemli ve stratejik. Bunu inşa edeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.

-Sky News Arabia’nın ismi paylaşılmayan kaynaklara dayandırdığı haberinde, MOSSAD’ın “Hizbullah’ın çağrı cihazlarına önceden ulaştığı ve pillerine patlayıcı madde yerleştirdiği” iddiasına yer verildi.

Haberde, MOSSAD’ın patlayıcılar yerleştirdiği pillerin sıcaklığını uzaktan yükselterek cihazları infilak ettirdiği de ileri sürüldü.

Bu, çağrı cihazının arızasıyla ilgili bir şey değil, çağrı cihazının içinde uygulanan ve bir frekansla, büyük ihtimalle radyo frekansıyla patlatılan bir şey.

Bu da bize göstermektedir ki; Geleceğin mesleği yapay zeka odaklı teknoloji ve güvenliktir.

 

MEHMET ÖZÇELİK

19-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=xUE58Ctf-0I

Loading

No ResponsesEylül 19th, 2024

HİS-ŞÜPHE-VEHİM-VESEVESE-KORKU-TELAŞ

HİS-ŞÜPHE-VEHİM-VESEVESE-KORKU-TELAŞ[1]

HİS, vehim, vesvese, korku ve telaş arasındaki ilgi ve fark nedir?


HİS, Vehim, Vesvese, Korku ve Telaş Arasındaki İlişki ve Farklar:
Bu terimler, genellikle birbirine yakın anlamlarda kullanılsa da, aralarında önemli nüanslar bulunmaktadır.
His:

  • His ruhun 4 unsurundan biridir.
    * Tanımı: Bir olayın, durumun veya kişinin yarattığı subjektif deneyimdir.
    * Örnek: Mutluluk, üzüntü, öfke, sevgi gibi duygusal durumlar his olarak tanımlanabilir.
    * Özelliği: Genellikle bir nesneye veya duruma yöneliktir ve bireyin iç dünyasını yansıtır.
    Vehim
    * Tanımı: Gerçekliğe uygun olmayan, abartılı ve genellikle olumsuz bir düşünce veya inançtır.
    * Örnek: “Herkes beni eleştiriyor,” “Bir hastalığım var” gibi düşünceler vehimlerdir.
    * Özelliği: Kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyebilir ve kaygıya neden olabilir.
    Vesvese
    * Tanımı: İstenmeyen, tekrarlayan ve genellikle mantıksız düşüncelerdir.
    * Örnek: “Kapıyı kilitledim mi?” sorusunun tekrar tekrar akla gelmesi veya temizlik konusunda aşırı endişe duymak vesvese örnekleridir.
    * Özelliği: Kişi bu düşüncelerin anlamsız olduğunu bilse bile onları engelleyemez.
    Korku
    * Tanımı: Belirli bir tehlike veya zarar görme olasılığına karşı duyulan güçlü bir duygusal tepkidir.
    * Örnek: Yükseklik korkusu, karanlık korkusu gibi fobiler.
    * Özelliği: Fizyolojik belirtiler (kalp atışlarının hızlanması, terleme vb.) ile birlikte ortaya çıkabilir.
    Telaş
    * Tanımı: Bir işin zamanında yetişmeye çalışırken duyulan acele ve heyecandır.
    * Örnek: Bir sınav öncesi veya önemli bir toplantıya yetişmeye çalışırken hissedilen duygu.
    * Özelliği: Genellikle dışsal bir uyarıcıya bağlıdır ve geçicidir.
    İlişkiler
    * His ve Vehim: Vehimler, genellikle olumsuz hislere (kaygı, üzüntü) yol açar.
    * Vesvese ve Korku: Vesveseler, zamanla korkuya dönüşebilir. Örneğin, temizlikle ilgili vesveseler, mikrop kapma korkusuna dönüşebilir.
    * Korku ve Telaş: Korku, telaşa neden olabilir. Örneğin, sınav korkusu, sınav sırasında telaş yaşanmasına yol açabilir.
    Özetle, bu terimler arasında belirgin farklılıklar olsa da, çoğu zaman birbirleriyle iç içe geçebilirler. Örneğin, bir vehim, aynı zamanda bir korku ve telaş kaynağı olabilir. Bu nedenle, bu duyguların doğru bir şekilde anlaşılması ve yönetilmesi için bir uzmana başvurmak önemlidir.
    Not: Bu bilgiler genel bir çerçeve sunmaktadır. Her bireyin yaşadığı deneyimler farklılık gösterebilir.
    Eğer bu konuda daha fazla bilgi almak isterseniz, bir psikolog veya psikiyatrist ile görüşebilirsiniz.
    @@@@@@

    Şeytan vesveseyi kalbe atar, telaş etmemeli.
    Tıpkı her gelen mesaja cevap vermemek gibi.
    +Ehemmiyet vermemeli.
    +Tedaiyi efkâr, ihtiyarsızdır. Elde değil.
    +Daha iyi olsun, telaşına girmemeli
    +Yani namazım kabul oldu mu, abdestim oldu mu, telaşına girmemeli
    +Özellikle imani meselelerde aklına gelen küfürleri sahiplenmemeli, aklının bir ürünü gibi düşünmemeli.
    +Tahayyül ayrı, taakkul ayrıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

16-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=tOnhHl9A6ss

Loading

No ResponsesEylül 16th, 2024

MEVLİD-İ NEBİ

MEVLİD-İ NEBİ[1]

“Birincisi: Velâdet-i Nebevî gecesinde hem annesi, hem annesinin yanında bulunan Osman ibni Âs’ın annesi, hem Abdurrahman ibni Avf’ın annesinin gördükleri azîm bir nurdur ki, üçü de demişler: “Velâdeti ânında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı.

İkincisi: O gece Kâbedeki sanemlerin çoğu baş aşağı düşmüş.

Üçüncüsü: Meşhur Kisrânın eyvânı (yani saray-ı meşhuresi) o gece sallanıp inşikak etmesi ve on dört şerefesinin düşmesidir.
Dördüncüsü: Sava’nın takdis edilen küçük denizinin o gecede yere batması ve İstahrâbâd’da bin senedir daima iş’âl edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin mâbud ittihaz ettikleri ateşin, velâdet gecesinde sönmesi…
İşte şu üç dört hadise işarettir ki, o yeni dünyaya gelen zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, izn-i İlâhî ile olmayan şeylerin takdisini men edecektir.
Beşincisi: Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâdete pek yakın olduğu cihetle, o hadiseler de irhasat-ı Ahmediyedir (a.s.m.) ki, Sûre-i 
 ’de nass-ı kati ile beyan edilen Vak’a-i Fildir ki, Kâbe’yi tahrip etmek için, Ebrehe namında Habeş meliki gelip, fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebâbil kuşları onları mağlûp ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitaplarında tafsilen meşhurdur. İşte şu hadise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâdete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir surette, Ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.
Altıncısı: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küçüklüğünde Halime-i Sa’diye’nin yanında iken, Halime ve Halime’nin zevcinin şehadetleriyle, güneşten rahatsız olmamak için, çok defa üstünde bir bulut parçasının ona gölge ettiğini görmüşler ve halka söylemişler ve o vakıa sıhhatle şöhret bulmuş.
Hem, Şam tarafına on iki yaşında iken gittiği vakit, Bahîra-yı Râhibin şehadetiyle, bir parça bulut Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başına gölge ettiğini görmüş ve göstermiş.
Hem yine bi’setten evvel, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bir defa Hatice-i Kübrânın Meysere ismindeki hizmetkârıyla ticaretten geldiği zaman, Hatice-i Kübrâ, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başında iki meleğin bulut tarzında gölge ettiklerini görmüş, kendi hizmetkârı olan Meysere’ye demiş. Meysere dahi Hatice-i Kübrâya demiş: “Bütün seferimizde ben öyle görüyordum.”

 

-“İşte Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlukat içinde en mümtaz şahsiyettir.

Hem sanat-ı İlahiyeyi, bir velvele-i zikir ve tesbih ile teşhir ediyor ve istihsan ediyor.

Hem esma-i İlahiyedeki cemal ve kemal hazinelerini lisan-ı Kur’an ile açmıştır.

Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâni’inin kemaline delâletlerini, parlak ve kat’î bir surette lisan-ı Kur’an’la beyan ediyor.

Hem küllî ubudiyetiyle rububiyet-i İlahiyeye âyinedarlık ediyor.

Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esma-i İlahiyeye bir mazhar-ı etem olmuştur.

Elbette bunun için denilebilir ki Cemil-i Zülcelal, kendi cemalini sevmesiyle o cemalin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever.

Hem kendi esmasını sevmesiyle o esmanın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

Hem sanatını sevdiği için elbette onun sanatını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinatta neşreden ve semavatın kulağını çınlatan, berr ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbih ile ilan eden Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve ona ittiba edenleri de sever.

Hem masnuatını sevdiği için o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bi’l-ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı elbette daha ziyade sever.

Hem kendi mahlukatının mehasin-i ahlâkiyelerini sevdiği için mehasin-i ahlâkiyede bi’l-ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve derecata göre onaİşte Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlukat içinde en mümtaz şahsiyettir.

Hem sanat-ı İlahiyeyi, bir velvele-i zikir ve tesbih ile teşhir ediyor ve istihsan ediyor.

Hem esma-i İlahiyedeki cemal ve kemal hazinelerini lisan-ı Kur’an ile açmıştır.

Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâni’inin kemaline delâletlerini, parlak ve kat’î bir surette lisan-ı Kur’an’la beyan ediyor.

Hem küllî ubudiyetiyle rububiyet-i İlahiyeye âyinedarlık ediyor.

Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esma-i İlahiyeye bir mazhar-ı etem olmuştur.

Elbette bunun için denilebilir ki Cemil-i Zülcelal, kendi cemalini sevmesiyle o cemalin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever.

Hem kendi esmasını sevmesiyle o esmanın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

Hem sanatını sevdiği için elbette onun sanatını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinatta neşreden ve semavatın kulağını çınlatan, berr ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbih ile ilan eden Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve ona ittiba edenleri de sever.

Hem masnuatını sevdiği için o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bi’l-ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı elbette daha ziyade sever.

Hem kendi mahlukatının mehasin-i ahlâkiyelerini sevdiği için mehasin-i ahlâkiyede bi’l-ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve derecata göre ona benzeyenleri dahi sever. Demek Cenab-ı Hakk’ın rahmeti gibi muhabbeti dahi kâinatı ihata etmiş.

İşte o hadsiz mahbublar içindeki mezkûr beş vechinin her bir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma mahsustur ki “Habibullah” lakabı ona verilmiş.”

[1] https://www.youtube.com/watch?v=S_GSd3uTJJQ

Loading

No ResponsesEylül 15th, 2024

YUNAN- RUS VE ÇİN ZULMÜ

YUNAN- RUS VE ÇİN ZULMÜ

Türkiye’de Yunan zulmü ve vahşeti.


Türkiye’deki Yunan zulmü ve vahşeti, özellikle Türk Kurtuluş Savaşı (1919-1922) sırasında Yunan işgali döneminde meydana gelen olaylarla anılır. Yunan ordusu, Batı Anadolu’nun İzmir, Manisa, Aydın gibi önemli bölgelerini işgal ettiğinde, yerel halka karşı çeşitli zulüm ve vahşet olayları yaşanmıştır. Bu olaylar, Türk halkı üzerinde derin izler bırakmış ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki tarihsel gerilimlerin önemli bir parçasını oluşturmuştur. İşte bu dönemde yaşanan başlıca olaylar:

1. İzmir’in İşgali (1919)

15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali sırasında Yunan kuvvetleri, kente girişlerinde silahsız sivil halkı hedef alarak katliamlar gerçekleştirdi. Yunan askerleri, Türk sivillere yönelik şiddet eylemlerinde bulundu ve bu sırada çok sayıda Türk vatandaşı öldürüldü. Ayrıca Yunan askerleri, işgal altındaki bölgelerdeki Türk halkını sindirme ve baskı altına alma amacı güden saldırılar düzenledi.

2. Batı Anadolu’da Zulüm ve Yıkım

Batı Anadolu’nun Yunan işgali altında olduğu dönemde Yunan kuvvetlerinin Türk köylerine ve kasabalarına yönelik saldırıları rapor edilmiştir. Pek çok kaynak, Yunan ordusunun işgal ettikleri yerleşim bölgelerinde evleri yaktığı, sivilleri öldürdüğü ve kadınlara yönelik tecavüz gibi vahşi eylemlerde bulunduğunu belirtmektedir. Ayrıca işgal edilen bölgelerde büyük çapta talan ve yağma yapılmıştır. Manisa, Aydın ve Uşak gibi şehirler, Yunan işgali sırasında büyük yıkım yaşamıştır.

3. Sivillere Karşı Saldırılar

İşgal sırasında, Yunan ordusu tarafından Türk köyleri basılarak, kadın, çocuk ve yaşlı ayrımı yapılmadan halka zulmedildiği ve pek çok insanın öldürüldüğü belirtilmektedir. Bazı köylerin tamamen yakıldığı, halkın zorla göç ettirildiği ve esir alınan Türk askerleri ile sivillere kötü muamele yapıldığı da bilinen gerçekler arasındadır.

4. Sakarya ve Büyük Taarruz Dönemi

Türk ordusunun Sakarya Meydan Muharebesi (1921) ve ardından gelen Büyük Taarruz (1922) zaferleri sonrasında, Yunan ordusunun geri çekilmesi sırasında Batı Anadolu’da geniş çapta bir “yakıp yıkma” politikası uyguladığı bilinmektedir. Bu süreçte Yunan kuvvetleri, işgal ettikleri kasaba ve köyleri ateşe vermiş, ekili arazileri yok etmiş ve sivilleri katletmiştir.

5. İzmir’in Kurtuluşu ve Büyük Yangın (1922)

İzmir’in Türk ordusu tarafından kurtarılmasının ardından, şehirde büyük bir yangın çıkmıştır. İzmir Yangınının sorumluluğu konusunda çeşitli iddialar olsa da, Yunan ordusunun çekilirken yangını çıkardığına dair güçlü kanıtlar vardır. Yangın, İzmir’in büyük bir kısmını yok etmiş, binlerce insanı evsiz bırakmış ve çok sayıda ölümle sonuçlanmıştır.

6. Müslüman-Türk Halkının Zorla Göç Ettirilmesi

Yunan işgali sırasında Türk köylerinde yaşayan Müslüman halk zorla göç ettirilmiş veya tehcir edilmiştir. İşgal altındaki bölgelerde Yunan ordusunun ve yerel Rum çetelerinin zorbalıkları, yerel Türk nüfusu üzerindeki baskıyı artırmıştır. Özellikle Rum çeteler, Türk sivillere yönelik yağma ve saldırılar düzenlemiştir.

7. Türk Kurtuluş Savaşı’nın Sonuçları

Yunan zulmü ve vahşeti, Türk halkının Kurtuluş Savaşı’nda işgallere karşı direnişinin önemli sebeplerinden biri olmuştur. Türk ordusu ve halkı, Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtarılması sırasında bu zulümlere karşı büyük bir kararlılıkla savaşmış ve zafer elde etmiştir.

Tarihsel Sonuçlar

Yunan zulmü ve vahşeti, Türk-Yunan ilişkilerinde derin izler bırakmıştır. Özellikle bu dönem, Türk milli kimliğinin ve Kurtuluş Savaşı’nın şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Türk halkı, Yunan işgalini ve yaşanan zulmü unutmayarak, Cumhuriyet’in kurulması sürecinde bu olayları ulusal hafızasında korumuştur. Aynı zamanda, 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile iki ülke arasında nüfus mübadelesi gerçekleştirilmiş ve Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır.

Yunan zulmü ve vahşeti, Türk tarihinin acı dolu sayfalarından biridir ve bu olaylar, iki ülke arasındaki barış çabalarına rağmen, zaman zaman hatırlanarak bölgesel gerginliklerin tetikleyici unsurlarından biri olmuştur.

@@@@@@@@

Rusya’da ve Çin’de Komünizmin kabul edilmesiyle başlayan zulüm ve soy kırımlar.

Rusya ve Çin’de komünizmin kabul edilmesiyle başlayan zulüm ve soykırımlar, bu ülkelerdeki komünist rejimlerin uyguladığı baskıcı politikalar, geniş çaplı insan hakları ihlalleri ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan olaylarla anılmaktadır. Her iki ülkede de komünist ideolojinin güçlenmesi ve uygulanması, büyük siyasi, toplumsal ve ekonomik değişikliklere yol açmış, bu süreçte birçok etnik grup, muhalif siyasi hareket ve hatta kendi halkları büyük baskılara maruz kalmıştır.

1. Rusya: Sovyetler Birliği Döneminde Zulüm ve Soykırımlar

Rusya’da komünizm, 1917 Bolşevik Devrimi ile başladı ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla devam etti. Bu dönemde, Lenin ve Stalin yönetiminde birçok baskı politikası uygulandı ve geniş çaplı insan hakları ihlalleri yaşandı.

a. Kızıl Terör (1917-1923)

Bolşeviklerin iktidara gelmesiyle, “Kızıl Terör” olarak bilinen sistematik baskı ve zulüm dönemi başladı. Bolşevikler, devrime karşı çıkan siyasi rakiplerini, entelektüelleri ve mülk sahiplerini hedef aldı. Bu dönemde, binlerce insan tutuklandı, sürgüne gönderildi veya idam edildi.

b. Holodomor (1932-1933)

Sovyetler Birliği’nin en büyük insanlık trajedilerinden biri, Stalin’in uyguladığı tarım politikalarının yol açtığı Holodomor adı verilen büyük kıtlık dönemidir. Stalin’in zorla kolektifleştirme politikaları, özellikle Ukrayna bölgesinde büyük bir kıtlığa neden oldu. Milyonlarca Ukraynalı, gıda kıtlığından ve hükümetin yardımları engellemesinden dolayı açlıktan öldü. Ukrayna’daki bu kıtlık, birçok tarihçi ve devlet tarafından bir soykırım olarak kabul edilmektedir.

c. Büyük Temizlik (1936-1938)

Stalin’in iktidarını pekiştirmek amacıyla gerçekleştirdiği Büyük Temizlik (Büyük Terör) döneminde, Sovyetler Birliği’nde kitlesel tutuklamalar, idamlar ve sürgünler yaşandı. Stalin, siyasi rakiplerini, askeri liderleri, entelektüelleri ve hatta kendi komünist partisinin üyelerini bile hedef aldı. Bu dönemde, yaklaşık 1 milyon insan idam edildi veya Gulag denilen çalışma kamplarına sürüldü. Milyonlarca insan bu kamplarda zor şartlar altında çalışırken hayatını kaybetti.

d. Gulag Sisteminin Yaygınlaşması

Sovyet rejiminin baskı aygıtlarından biri olan Gulag çalışma kampları, milyonlarca insanın sürgün edildiği, ağır çalışma koşullarına maruz kaldığı ve pek çoğunun hayatını kaybettiği yerlerdi. Bu kamplar, Stalin döneminde genişletildi ve komünizme karşı çıkanlar, “halk düşmanı” ilan edilenler ya da rejim için tehdit olarak görülenler buralara gönderildi.

2. Çin: Komünist Dönemde Zulüm ve Soykırımlar

Çin’de komünizm, 1949’da Mao Zedong liderliğindeki Çin Komünist Partisi’nin iktidarı ele geçirmesiyle başladı. Bu dönem, Çin tarihinde büyük acılara ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan sosyal ve ekonomik politikalarla anılır.

a. Büyük İleri Atılım (1958-1962)

Mao Zedong’un Çin’i hızlı bir şekilde sanayileştirme ve tarımsal üretimi artırma amacıyla başlattığı Büyük İleri Atılım, tarih boyunca yaşanan en büyük insan yapımı kıtlıklardan birine neden oldu. Yanlış tarım politikaları, kaynakların kötü yönetimi ve zorunlu kolektifleştirme nedeniyle milyonlarca insan açlıktan öldü. Tahminlere göre, bu kıtlık sonucunda 15 ile 45 milyon arasında insan hayatını kaybetti.

b. Kültür Devrimi (1966-1976)

Mao’nun başlattığı Kültür Devrimi, Çin toplumunu komünist ideoloji doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi amaçlıyordu. Bu süreçte Mao, halkı “kapitalist” ve “karşı devrimci” unsurlardan arındırma bahanesiyle büyük bir kaos ortamı yarattı. Özellikle eğitimli kesim, entelektüeller, sanatçılar ve parti içi muhalifler hedef alındı. Kültür Devrimi sırasında milyonlarca insan zulme uğradı, tutuklandı, sürgün edildi ve öldürüldü. Kültürel ve dini yapılar yok edildi, halkın tarihsel ve kültürel mirası tahrip edildi.

c. Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve Tibet Baskıları

Komünist rejimin iktidara gelmesiyle, Çin’deki etnik azınlıklara yönelik baskılar da yoğunlaştı. Özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Müslüman Uygurlar ve Tibetliler yoğun bir şekilde baskı altına alındı. Uygur halkına yönelik asimilasyon politikaları, toplama kampları ve zorunlu çalıştırma gibi uygulamalar modern dönemde de devam etmektedir.

d. Tiananmen Meydanı Katliamı (1989)

1989’da, Çin’deki demokratik reform taleplerine karşı hükümetin sert yanıtı, Tiananmen Meydanı Katliamı ile sonuçlandı. Pekin’de toplanan binlerce öğrenci ve sivil, demokrasi ve özgürlük taleplerini dile getirirken, Çin hükümeti protestoları şiddetle bastırdı. Ordu, protestoculara ateş açtı ve binlerce insan öldü. Bu olay, Çin hükümetinin kendi halkına karşı uyguladığı zulüm ve baskının sembollerinden biri olarak tarihe geçti.

Genel Sonuçlar

Rusya ve Çin’de komünizmin kabul edilmesiyle başlayan zulüm ve soykırımlar, büyük ölçekte insan kayıplarına, toplumsal travmalara ve kültürel yıkıma neden oldu. Her iki ülkede de uygulanan baskıcı politikalar, rejimlerin kendi halklarına karşı yürüttüğü zorbalık ve insan hakları ihlalleriyle anılmaktadır. Bu süreçler, milyonlarca insanın ölümüne ve acı çekmesine yol açarken, tarih boyunca komünist yönetimlerin en karanlık dönemlerinden biri olarak hatırlanmıştır.

@@@@@@@@@@

Son iki yüz yıl içerisinde dünyada yapılan savaşlar ve ölen insan sayısı.

Son iki yüzyıl içinde dünya çapında yapılan savaşlar, insanlık tarihinde derin izler bırakmış ve milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştur. İşte bu dönemde meydana gelen en önemli savaşlar ve tahmini ölü sayıları:

19. Yüzyıl (1800-1900)

1. Napolyon Savaşları (1803-1815)

Ölen insan sayısı: 3.5 milyon – 6 milyon

Açıklama: Napolyon Bonapart’ın Fransa İmparatoru olarak Avrupa’yı fethetme girişimleri sırasında Avrupa’nın büyük kısmı savaşa sürüklendi. Özellikle Rusya ve İspanya’daki savaşlar büyük kayıplara neden oldu.

2. Amerikan İç Savaşı (1861-1865)

Ölen insan sayısı: 620,000 – 750,000

Açıklama: ABD’de kuzeydeki sanayileşmiş eyaletler ile güneydeki köleci tarım eyaletleri arasında yaşanan bu savaş, ABD tarihindeki en kanlı çatışmalardan biridir.

3. Kırım Savaşı (1853-1856)

Ölen insan sayısı: 500,000

Açıklama: Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında geçen bu savaş, Avrupa’daki diğer güçlerin de dahil olmasıyla daha da genişledi. Savaş sırasında salgın hastalıklar nedeniyle çok sayıda insan öldü.

4. Fransız-Prusya Savaşı (1870-1871)

Ölen insan sayısı: 180,000

Açıklama: Fransa ile Prusya arasında geçen bu savaş, Almanya’nın birleşmesiyle sonuçlandı ve Avrupa’nın siyasi haritasını değiştirdi.

20. Yüzyıl (1900-2000)

1. Birinci Dünya Savaşı (1914-1918)

Ölen insan sayısı: 15 milyon – 20 milyon

Açıklama: Milyonlarca askerin yanı sıra sivillerin de öldüğü bu savaş, tüm dünyayı etkileyen ilk küresel çatışmaydı. Savaş sırasında kullanılan yeni silahlar ve teknolojiler, ölüm oranlarını artırdı.

2. İkinci Dünya Savaşı (1939-1945)

Ölen insan sayısı: 70 milyon – 85 milyon

Açıklama: Tarihin en ölümcül savaşı olan İkinci Dünya Savaşı, dünya çapında geniş çaplı yıkıma neden oldu. Hem savaş alanında hem de siviller arasında büyük kayıplar yaşandı. Ayrıca, Nazi Almanya’sının Holokost gibi soykırım girişimleri ve Japonya’ya atılan atom bombaları büyük ölümlere yol açtı.

3. Rus İç Savaşı (1917-1923)

Ölen insan sayısı: 5 milyon – 9 milyon

Açıklama: Bolşeviklerle Çarlık yanlıları arasındaki bu savaş, Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Savaş sırasında kitlesel açlık ve hastalıklar da milyonlarca ölüme neden oldu.

4. Çin İç Savaşı (1927-1949)

Ölen insan sayısı: 8 milyon – 12 milyon

Açıklama: Çin Komünist Partisi ile Milliyetçi Kuomintang güçleri arasındaki bu uzun süren savaş, Mao Zedong liderliğinde komünistlerin zaferiyle sona erdi. Savaş sırasında milyonlarca insan öldü ve yerinden edildi.

5. Kore Savaşı (1950-1953)

Ölen insan sayısı: 2.5 milyon – 3 milyon

Açıklama: Kuzey Kore ve Güney Kore arasında çıkan bu savaş, ABD ve Çin gibi büyük güçlerin müdahil olduğu bir çatışmaya dönüştü. Savaş sonucunda Kore Yarımadası bölünmüş olarak kaldı.

6. Vietnam Savaşı (1955-1975)

Ölen insan sayısı: 2 milyon – 3 milyon

Açıklama: ABD’nin desteklediği Güney Vietnam ile komünist Kuzey Vietnam arasında geçen bu savaş, geniş çaplı tahribata ve milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Savaşta sivillerin büyük zarar görmesi dikkat çekicidir.

7. Nijerya İç Savaşı (Biafra Savaşı) (1967-1970)

Ölen insan sayısı: 1 milyon – 2 milyon

Açıklama: Nijerya’da etnik gruplar arasında yaşanan bu iç savaş, özellikle Biafra bölgesinde ciddi insani krizlere yol açtı. Kıtlık ve hastalık nedeniyle büyük ölümler yaşandı.

21. Yüzyıl (2000- Günümüz)

1. Irak Savaşı (2003-2011)

Ölen insan sayısı: 150,000 – 1 milyon

Açıklama: ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle başlayan bu savaş, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle sonuçlandı. Ancak savaş sonrası iç karışıklıklar, etnik ve mezhepsel çatışmalar nedeniyle ülkede çok sayıda sivil öldü.

2. Suriye İç Savaşı (2011- Günümüz)

Ölen insan sayısı: 500,000+

Açıklama: Suriye’de başlayan iç savaş, hem yerel aktörlerin hem de uluslararası güçlerin müdahil olduğu karmaşık bir çatışmaya dönüştü. Savaş, çok sayıda sivilin ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden edilmesine neden oldu.

3. Afganistan Savaşı (2001-2021)

Ölen insan sayısı: 150,000+

Açıklama: 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan savaş, Taliban ve ABD destekli Afgan hükümeti arasında uzun süren bir çatışmaya dönüştü. Savaş, ABD’nin çekilmesiyle Taliban’ın yeniden kontrolü ele geçirmesiyle sonuçlandı.

Genel Değerlendirme

Son 200 yıl içinde yaşanan savaşlar, milyonlarca insanın ölmesine, ülkelerin harap olmasına ve toplumsal yapının bozulmasına neden oldu. Tahminlere göre, 20. yüzyılda savaşlar, soykırımlar ve diğer şiddet olayları sonucunda yaklaşık 160 milyon insan öldü. 21. yüzyılda da çatışmalar devam etmekte olup, özellikle Suriye, Yemen, Afganistan ve diğer bölgelerdeki savaşlar insani krizleri derinleştirmeye devam etmektedir.

@@@@@@@

İnsanlık tarihi boyunca en büyük zulüm ve katliamlarda bulunmuş 30 kişi ve devletler hangileridir?
İnsanlık tarihi boyunca gerçekleşen zulüm ve katliamlar, genellikle totaliter rejimler, diktatörlükler ve baskıcı liderler tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu liderler ve devletler, milyonlarca insanın ölümüne, işkenceye ve sürgüne neden olmuştur. Aşağıda, en büyük zulüm ve katliamlardan sorumlu olan 30 kişi ve devletin bir listesi bulunmaktadır:

1. Adolf Hitler (Nazi Almanya’sı)

Dönem: 1933-1945

Ölü sayısı: 17 milyon+

Açıklama: Hitler liderliğindeki Nazi rejimi, Holokost ile 6 milyon Yahudi’nin sistematik olarak öldürülmesi başta olmak üzere, Romanlar, engelliler ve diğer azınlıklara yönelik katliamlar gerçekleştirdi. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan politikalarıyla milyonlarca insan öldü.

2. Josef Stalin (Sovyetler Birliği)

Dönem: 1924-1953

Ölü sayısı: 20 milyon+

Açıklama: Stalin’in baskıcı yönetimi altında milyonlarca insan idam edildi, Gulag çalışma kamplarında zorla çalıştırıldı ya da açlıktan öldü. Holodomor adlı Ukrayna kıtlığı ve Büyük Temizlik dönemlerinde milyonlarca sivil hayatını kaybetti.

3. Mao Zedong (Çin Halk Cumhuriyeti)

Dönem: 1949-1976

Ölü sayısı: 45 milyon+

Açıklama: Mao’nun Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi politikaları, milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Büyük İleri Atılım sırasında kıtlık nedeniyle 30 milyondan fazla insan öldü. Ayrıca siyasi baskılar sonucu milyonlarca kişi tutuklandı ve idam edildi.

4. Pol Pot (Kamboçya – Kızıl Kmerler)

Dönem: 1975-1979

Ölü sayısı: 1.5-2 milyon

Açıklama: Pol Pot liderliğindeki Kızıl Kmer rejimi, Kamboçya’da nüfusun neredeyse dörtte birini katletti. Rejim, entelektüelleri, şehirli nüfusu ve “devrim karşıtı” unsurları hedef aldı.

5. Leopold II (Belçika)

Dönem: 1885-1908 (Kongo Özgür Devleti)

Ölü sayısı: 10 milyon

Açıklama: Belçika Kralı Leopold II, kişisel olarak yönettiği Kongo’da milyonlarca insanın zorla çalıştırılması, işkence ve açlıktan ölmesine neden oldu. Kongo’daki kauçuk üretimi sırasında işlenen insanlık suçları tarihin en büyük vahşetlerinden biridir.

6. Hideki Tojo (Japonya)

Dönem: 1941-1945

Ölü sayısı: 5 milyon+

Açıklama: Japonya’nın başbakanı olan Tojo, Asya’da geniş çaplı işgal ve savaş suçlarından sorumludur. Çin’deki Nanking Katliamı ve diğer savaş suçları, milyonlarca sivilin ölümüne neden olmuştur.

7. İdi Amin (Uganda)

Dönem: 1971-1979

Ölü sayısı: 300,000-500,000

Açıklama: Uganda’nın diktatörü İdi Amin, kendi halkına karşı büyük zulümler yapmış, siyasi rakiplerini öldürtmüş ve etnik temizlik girişimlerinde bulunmuştur.

8. Saddam Hüseyin (Irak)

Dönem: 1979-2003

Ölü sayısı: 250,000-500,000+

Açıklama: Saddam, Halepçe Katliamı gibi olaylarla Kürtlere karşı kimyasal silah kullanarak katliam yaptı. Ayrıca İran-Irak Savaşı ve Kuveyt işgali sırasında geniş çaplı insan hakları ihlalleri ve savaş suçları işledi.

9. Kim Jong-il ve Kim Jong-un (Kuzey Kore)

Dönem: 1994-günümüz

Ölü sayısı: Tahmin edilemeyen sayılar; yüz binlerce kişi

Açıklama: Kim Jong-il ve ardından Kim Jong-un, Kuzey Kore’de geniş çaplı baskı ve açlık politikaları uyguladı. Rejim, zorla çalıştırma kampları ve siyasi baskılar nedeniyle yüz binlerce insanın ölümüne neden oldu.

10. Vladimir Lenin (Sovyetler Birliği)

Dönem: 1917-1924

Ölü sayısı: 1 milyon+

Açıklama: Bolşevik Devrimi sonrasında Lenin liderliğinde gerçekleştirilen baskılar ve Kızıl Terör, Rus İç Savaşı sırasında ve sonrasında milyonlarca insanın ölümüne neden oldu.

11. Francisco Franco (İspanya)

Dönem: 1939-1975

Ölü sayısı: 400,000+

Açıklama: Franco’nun liderliğindeki faşist rejim, İspanya İç Savaşı’nda ve sonrasında baskıcı politikalar uygulayarak on binlerce insanın ölümüne neden oldu.

@@@@@@@@@

Çin’de Müslümanlara karşı ne gibi zulümler yapılıyor?

Çin’de, özellikle Uygur Türkleri olmak üzere Müslüman azınlıklara karşı sistematik bir baskı ve zulüm uygulanmaktadır. Bu durum uluslararası insan hakları örgütleri tarafından da defalarca rapor edilmiştir. İşte Çin’de Müslümanlara karşı yapılan başlıca zulümlerden bazıları:
* Toplama Kampları: Milyonlarca Uygur ve diğer Müslüman azınlık üyesi, siyasi nedenlerle belirtilerek toplama kamplarına kapatılmıştır. Bu kamplarda zorla iş yaptırılmak, dini uygulamaların yasaklanması, kültürel kimliklerin yok edilmesi gibi ağır insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır.
* Dinî Uygulamaların Yasaklanması: Camiler kapatılmış, Kur’an-ı Kerim okuması ve namaz kılma gibi temel dini ibadetler yasaklanmıştır.
* Kültürel Soykırım: Uygur Türkçesi konuşmak, geleneksel kıyafetleri giymek gibi kültürel faaliyetler yasaklanmıştır. Aileler zorla ayrılmış, çocuklar devlet tarafından yetiştirilmeye alınmıştır.
* Zorla Kısırlaştırma ve Doğum Kontrolü: Uygur kadınları, doğum kontrolüne zorlanmış ve hatta bazı durumlarda zorla kısırlaştırılmıştır. Bu durum, Uygur nüfusunun azaltılmaya çalışıldığını göstermektedir.
* Gözetim ve İzleme: Uygur bölgelerinde kapsamlı bir gözetim sistemi kurulmuştur. Yüz tanıma sistemleri, dinleme cihazları ve diğer teknolojilerle insanların her hareketi takip edilmektedir.
* Zorla İş: Toplama kamplarındaki kişiler, fabrikalarda zorla çalıştırılmaktadır. Ürettikleri ürünler, uluslararası markalara satılmaktadır.
Bu durum, uluslararası toplum tarafından “soykırım” olarak nitelendirilmektedir. Birleşmiş Milletler ve birçok ülke, Çin’i bu uygulamalardan vazgeçmeye çağırmıştır. Ancak Çin hükümeti bu suçlamaları reddetmekte ve bölgede “terörizmle mücadele” yapıldığını iddia etmektedir.
Bu konuda daha fazla bilgi almak için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Uluslararası Af Örgütü: https://www.amnesty.org.tr/icerik/cin-sincanda-muslumanlara-yonelik-korkunc-baskilar-insanliga-karsi-suclar-kapsamina-giriyor
https://medyascope.tv/2023/11/22/insan-haklari-izleme-orgutunden-cine-suclama-musluman-bolgelerindeki-camileri-kapattilar-ve-yiktilar/

@@@@@@@

Çin’de kapatılan camiler ve Müslümanlara yapılan baskılar.

Çin’de, özellikle Sincan Uygur Özerk Bölgesi olmak üzere, Müslümanlara karşı sistematik bir baskı ve zulüm uygulanmaktadır. Bu baskının en belirgin yönlerinden biri, camilerin kapatılması ve dinî hayatın kısıtlanmasıdır.
Çin’de Camilerin Kapatılması ve Sonuçları:
* Toplu Kapatmalar: Binlerce cami, özellikle kırsal bölgelerde ve küçük kasabalarda, resmi gerekçelerle kapatılmıştır. Bu kapatmalar, genellikle “yasadışı dini faaliyetler” veya “kamu güvenliğini tehdit” gibi belirsiz suçlamalarla gerekçelendirilmektedir.
* Dini Hayatın Felç Olması: Camilerin kapatılmasıyla birlikte Müslümanların toplu ibadet etmeleri, dini eğitim almaları ve dini liderleriyle iletişim kurmaları büyük ölçüde engellenmiştir. Bu durum, Müslüman toplumların sosyal yapısını derinden etkilemiş ve dini kimliklerini yaşama özgürlüklerini kısıtlamıştır.
* Kültürel Mirasın Yok Edilmesi: Birçok cami, sadece ibadethaneler değil, aynı zamanda bölgenin kültürel ve tarihi mirasının önemli parçalarıdır. Bu camilerin kapatılması, bölgenin kültürel zenginliğinin yok edilmesi anlamına gelmektedir.
Müslümanlara Yönelik Diğer Baskılar:
Camilerin kapatılmasının yanı sıra, Çin’de Müslümanlara yönelik diğer birçok baskı uygulanmaktadır:
* Toplama Kampları: Milyonlarca Uygur ve diğer Müslüman azınlık üyesi, siyasi nedenlerle belirtilerek toplama kamplarına kapatılmıştır. Bu kamplarda zorla iş yaptırılmak, dini uygulamaların yasaklanması, kültürel kimliklerin yok edilmesi gibi ağır insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır.
* Dinî Uygulamaların Yasaklanması: Kur’an-ı Kerim okuması, namaz kılma gibi temel dini ibadetler yasaklanmıştır. Hatta bazı bölgelerde dini sembollerin kullanılması bile yasaklanmıştır.
* Kültürel Soykırım: Uygur Türkçesi konuşmak, geleneksel kıyafetleri giymek gibi kültürel faaliyetler yasaklanmıştır. Aileler zorla ayrılmış, çocuklar devlet tarafından yetiştirilmeye alınmıştır.
* Zorla Kısırlaştırma ve Doğum Kontrolü: Uygur kadınları, doğum kontrolüne zorlanmış ve hatta bazı durumlarda zorla kısırlaştırılmıştır. Bu durum, Uygur nüfusunun azaltılmaya çalışıldığını göstermektedir.
* Gözetim ve İzleme: Uygur bölgelerinde kapsamlı bir gözetim sistemi kurulmuştur. Yüz tanıma sistemleri, dinleme cihazları ve diğer teknolojilerle insanların her hareketi takip edilmektedir.
Uluslararası Tepkiler ve Kaynaklar:
Bu durum, uluslararası toplum tarafından “soykırım” olarak nitelendirilmektedir. Birleşmiş Milletler ve birçok ülke, Çin’i bu uygulamalardan vazgeçmeye çağırmıştır. Ancak Çin hükümeti bu suçlamaları reddetmekte ve bölgede “terörizmle mücadele” yapıldığını iddia etmektedir.
Bu konuda daha fazla bilgi almak için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Uluslararası Af Örgütü: https://www.amnesty.org.tr/icerik/cin-sincanda-muslumanlara-yonelik-korkunc-baskilar-insanliga-karsi-suclar-kapsamina-giriyor

@@@@@@@@

Çin’de yönetim ve inanç durumu ve politikası nedir?

Çin’de yönetim ve inanç durumu oldukça karmaşık ve tarihsel süreç içerisinde şekillenmiştir. Komünist Parti’nin tek parti yönetimi altında olan ülkede, devlet ateist bir duruş sergilemektedir. Ancak Çin’in uzun ve zengin bir dini geçmişi olduğu için, halk arasında hala çeşitli inançlar yaygın olarak yaşamaktadır.
Çin’de Resmi İnanç Durumu:
* Devlet Ateizmi: Çin Komünist Partisi, resmi olarak ateist bir ideolojiye sahiptir. Din, toplumun ahlaki ve sosyal yapısını olumsuz etkileyen bir unsur olarak görülmekte ve devlet tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilmektedir.
* Dini Özgürlük Kısıtlamaları: Çin Anayasası dini özgürlüğü garanti etmesine rağmen, pratikte dini faaliyetler devlet tarafından sıkı bir şekilde düzenlenmektedir. Dini grupların kayıtlı olması ve devlet onayı olmadan faaliyet göstermesi yasaktır.
* Dini Liderlerin Kontrolü: Dini liderler, devlet tarafından atanmakta veya onaylanmakta ve faaliyetleri sıkı bir şekilde denetlenmektedir.
Çin’de Yaygın Olan İnançlar:
* Budizm: Çin’de en yaygın dinlerden biri olan Budizm, farklı mezhepleriyle birlikte milyonlarca takipçiye sahiptir.
* Taoizm: Çin felsefesi ve dininin temel unsurlarından biri olan Taoizm, doğa ile uyum içinde yaşamayı ve içsel huzuru vurgulamaktadır.
* Konfüçyüsçülük: Çin kültürünün temel yapı taşlarından biri olan Konfüçyüsçülük, ahlak, etik ve sosyal ilişkiler üzerine odaklanır.
* Hristiyanlık: Özellikle kıyı bölgelerinde ve büyük şehirlerde önemli bir nüfusa sahip olan Hristiyanlık, Çin’deki yabancı etkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
* İslam: Uygur Türkleri ve Hui Müslümanları gibi azınlık gruplar arasında İslam dini yaygındır. Ancak son yıllarda Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Müslümanlara yönelik baskılar artmıştır.
Çin’de Dini Politikalar:
Çin hükümeti, dini inançları toplumun istikrarını tehdit edebilecek bir unsur olarak görmekte ve bu nedenle dini faaliyetleri sıkı bir şekilde kontrol etmektedir. Özellikle dini ekstremizm ve ayrılıkçılık olarak tanımlanan faaliyetler, devlet tarafından şiddetle bastırılmaktadır.
Son yıllarda, Çin hükümeti dini grupları daha da sıkı bir şekilde kontrol altına almak için yeni düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemeler, dini liderlerin atanması, dini okulların kapatılması ve dini yayınların sansürlenmesi gibi konuları içermektedir.
Özetle:
Çin’de din ve devlet ilişkisi, karmaşık bir tarihsel süreç içerisinde şekillenmiştir. Devletin ateist bir duruş sergilemesine rağmen, halk arasında çeşitli inançlar yaygın olarak yaşamaktadır. Ancak devlet, dini faaliyetleri sıkı bir şekilde kontrol etmekte ve dini grupların siyasi bir güç haline gelmesini engellemeye çalışmaktadır.
Daha fazla bilgi için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Vikipedi: Çin’de din
* Uluslararası Af Örgütü: Çin’de insan hakları ihlalleri
Not: Çin’deki dini durum sürekli olarak değişmekte ve gelişmektedir. Bu nedenle, güncel bilgiler için farklı kaynakları takip etmek önemlidir.

@@@@@@@@

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Müslümanlara yönelik yapılan zulüm ve baskılar.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde, özellikle Uygur Müslümanlarına yönelik baskılar, uluslararası kamuoyunda insan hakları ihlalleri olarak geniş yankı bulmuştur. Çin hükümeti, bölgedeki Müslüman azınlık üzerinde uzun süredir devam eden bir dizi baskıcı politikayı uyguluyor. Bu baskılar, özellikle 2017’den itibaren daha yoğun hale geldi. İşte başlıca endişe verici unsurlar:

1. Toplama Kampları (Eğitim Kampları)

Çin hükümeti, milyonlarca Uygur ve diğer Müslüman azınlıkları “yeniden eğitim kampları” olarak adlandırdığı kamplara topladı. Bu kamplarda zorla ideolojik eğitim, beyin yıkama, Çince dil eğitimi ve Çin Komünist Partisi’ne sadakat üzerine eğitimler verildiği bildirilmektedir. Ayrıca bu kamplarda işkence, zorla çalıştırma, fiziksel ve psikolojik şiddet gibi ciddi insan hakları ihlalleri yaşandığı iddia edilmektedir.

2. Dini Kısıtlamalar

Sincan bölgesinde İslam’ın pratiği ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya. Camilerin yıkılması, dini sembollerin yasaklanması, ibadetlerin ve oruç tutma gibi dini ritüellerin engellenmesi gibi uygulamalar, Uygur Müslümanlarının dini özgürlüklerini ihlal eden başlıca politikalardan bazılarıdır.

3. Dijital Gözetim

Sincan, dünyadaki en sıkı dijital gözetim sistemlerinden birine sahip. Çin hükümeti, bölgedeki Uygur halkını sürekli gözetim altında tutmak için yüz tanıma teknolojisi, DNA örnekleri toplama, zorunlu uygulamalarla bireylerin dijital hareketlerini takip etme gibi yöntemler kullanıyor. Bu sistem, Uygurların günlük hayatını sıkı bir kontrol altına alıyor.

4. Kültürel Asimilasyon

Uygur kültürü ve kimliğinin sistematik olarak yok edilmeye çalışıldığına dair güçlü iddialar var. Uygur dili eğitim sisteminde yerini büyük ölçüde Çince’ye bırakmış durumda, Uygur kültürel mirası tahrip edilmekte ve Uygur aileleri, çocuklarını “Çinleştirme” kamplarına göndermeye zorlanmaktadır.

5. Zorla Çalıştırma

Uygurların toplama kamplarından zorla çalıştırılmak üzere fabrikalara gönderildiğine dair çok sayıda rapor bulunmaktadır. Bu fabrikalarda, Uygurların düşük ücretlerle veya ücretsiz çalıştırıldığı, bazen kötü koşullarda uzun saatler boyunca çalıştırıldığı belirtiliyor. Zorla çalıştırma iddiaları, bazı büyük küresel markaların tedarik zincirine kadar uzanmıştır.

6. Ailelerin Ayrılması

Uygur aileleri, hükümet politikaları sonucunda parçalanmaktadır. Pek çok Uygur, toplama kamplarında tutulurken, çocuklar devlet yetimhanelerine veya yatılı okullara yerleştirilmektedir. Bu durum, aile bağlarını koparmakta ve Uygur kimliğinin yok olmasına yol açmaktadır.

Çin hükümeti ise bu politikaları, “aşırılıkçılıkla mücadele”, “terörle savaş” ve “eğitim yoluyla rehabilitasyon” olarak nitelendirmektedir. Ancak uluslararası insan hakları örgütleri, akademisyenler ve hükümetler bu uygulamaları, bir tür etnik temizlik ve soykırım olarak tanımlamaktadır.

Uygur meselesi, özellikle Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ABD gibi uluslararası aktörler tarafından dikkatle izlenmekte ve Çin’e karşı yaptırım çağrıları yapılmaktadır. Ancak Çin hükümeti, bu eleştirileri reddetmekte ve Sincan’daki politikalarını savunmaktadır.

BAK: https://www.google.com/search?q=%C3%87inde+16+bin+camiyi+y%C4%B1k%C4%B1m+karar%C4%B1&oq=%C3%87inde+16+bin+camiyi+y%C4%B1k%C4%B1m+karar%C4%B1&gs_lcrp=EgZjaHJvbWUyBggAEEUYOdIBCTIwNDU4ajBqNKgCDrACAQ&client=ms-android-samsung-trvo1&sourceid=chrome-mobile&ie=UTF-8#ip=1

 

Loading

No ResponsesEylül 14th, 2024

İstiklal mahkemelerinde yapılan baskı ve keyfi uygulamalar. Neler yapıldı?

İstiklal mahkemelerinde yapılan baskı ve keyfi uygulamalar. Neler yapıldı?


İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde, özellikle 1920-1923 yılları arasında, Anadolu’daki isyanları ve direniş hareketlerini bastırmak amacıyla kurulmuş özel mahkemelerdir. Bu mahkemeler, Türkiye’nin ulusal egemenliğini ve düzenini korumak için sıkı tedbirler ve cezai uygulamalar getirmiştir. İşte İstiklal Mahkemeleri dönemindeki bazı baskı ve keyfi uygulamalar:

1. Keyfi Yargılamalar ve Hızlı Yargılama

İstiklal Mahkemeleri, geniş yetkilerle donatılmış özel mahkemelerdi. Bu mahkemelerde yargılamalar hızlı bir şekilde yapılır, davalar genellikle kısa sürede sonuçlandırılırdı. Sıkı bir denetim ve denetimsizlik ortamı içinde, bazı sanıklar, savunma hakkından yoksun bırakılabilir veya yeterince savunma yapma fırsatı verilmeden yargılanabilirlerdi.

2. Sıkı Gözetim ve Baskılar

Bu dönemde, İstiklal Mahkemeleri tarafından yapılan yargılamalarda sıkı bir gözaltı ve tutuklama politikası uygulanıyordu. İsyan veya direniş hareketleri ile ilişkili olduğu düşünülen birçok kişi, bu mahkemelerde yargılanarak cezalandırıldı. Bu süreçte, tutuklama ve gözaltı süreleri uzatılabiliyor, bazen insan haklarına aykırı uygulamalara başvurulabiliyordu.

3. Siyasi ve Dini Baskılar

İstiklal Mahkemeleri hem siyasi hem de dini grupları hedef almıştı. Bu dönemde, özellikle bağımsızlık hareketine karşı olan muhalefet ve dini liderler hedef alınmıştı. Siyasi nedenlerle yargılanan kişiler, bazen idam cezasına çarptırıldılar veya ağır hapis cezaları aldılar. Mahkemeler, çoğu zaman geniş bir tanım ve yorum özgürlüğü ile bu tür gruplara karşı sert önlemler aldı.

4. Siyasi Mahkumiyetler ve İdamlar

Bazı durumlarda, İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen kararlar, siyasi ve askeri liderler tarafından onaylanan idam cezalarını içeriyordu. Özellikle Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında, çeşitli direniş hareketlerine veya isyanlara katıldıkları düşünülen kişiler idam edildi. Bu idamlar, bazen adil bir yargılamadan ziyade, siyasi ve askeri stratejiler doğrultusunda gerçekleştirildi.

5. Yargı Bağımsızlığı ve Adil Yargılama Sorunları

İstiklal Mahkemeleri, bağımsız yargı ilkelerine tam olarak uymuyordu ve çoğu zaman mahkemelerin bağımsızlığı sorgulandı. Bu mahkemelerde yargılamalar sırasında, adil yargılama hakkı sıkça ihlal edildi ve kararlar, hükümetin siyasi hedefleri doğrultusunda şekillendirildi.

6. Toplumsal ve Politik Rejimle Uyum

Mahkemeler, genellikle Cumhuriyet’in yeni düzenini korumak ve eski düzenin etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla faaliyet gösterdi. Bu bağlamda, eski Osmanlı döneminin kalıntıları ve direniş hareketlerine karşı sert önlemler alındı.

Sonuç

İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında, ulusal egemenlik ve düzeni sağlamak amacıyla kurulan özel yargı organlarıdır. Ancak, bu mahkemelerin uygulamaları sırasında bazı baskı ve keyfi uygulamalar meydana gelmiştir. Bu dönem hem adil yargılama ilkeleri açısından hem de insan hakları açısından tartışmalı bir dönem olarak değerlendirilir.

Loading

No ResponsesEylül 14th, 2024

İnsanlık tarihi boyunca dünyada iz bırakmış ve önemli değişimler gerçekleştirmiş olan 20 büyük şahsiyet kimdir?

İnsanlık tarihi boyunca dünyada iz bırakmış ve önemli değişimler gerçekleştirmiş olan 20 büyük şahsiyet kimdir?

İnsanlık tarihi boyunca büyük değişimlere ve gelişmelere öncülük eden birçok önemli şahsiyet vardır. Bu şahsiyetler, liderlik, bilim, felsefe, sanat ve din alanlarında dünya üzerinde derin izler bırakmış ve tarihsel olayların yönünü değiştirmişlerdir. İşte dünyada iz bırakmış 20 büyük şahsiyet:

1. Hz. Muhammed (570-632)

Açıklama: İslam dininin kurucusu ve son peygamber olarak kabul edilen Hz. Muhammed, İslam’ın yayılması ve dünya tarihi üzerinde büyük bir etki bıraktı. Onun liderliğinde Arap Yarımadası’nda siyasi ve dini bir birleşme gerçekleşti.

2. Isaac Newton (1642-1727)

Açıklama: Modern bilimin temellerini atan İngiliz bilim insanı Newton, klasik mekaniği ve yerçekimi yasalarını formüle etti. Onun çalışmaları, bilim devrimini hızlandırdı ve modern fiziğin doğuşuna büyük katkı sağladı.

3. Albert Einstein (1879-1955)

Açıklama: Genel ve özel görelilik teorileriyle fizik dünyasında devrim yaratan Einstein, enerji ve madde arasındaki ilişkiyi açıklayan E=mc² formülüyle bilinir. Einstein, modern fiziğin babalarından biri olarak kabul edilir.

4. Büyük İskender (MÖ 356-323)

Açıklama: Makedonya Kralı Büyük İskender, kısa hayatında tarihin en büyük imparatorluklarından birini kurarak Yunan kültürünü ve etkisini doğuya kadar yaydı. Helenistik dönemin başlangıcına öncülük etti.

5. Aristoteles (MÖ 384-322)

Açıklama: Antik Yunan filozofu Aristoteles, mantık, biyoloji, fizik, etik ve siyaset felsefesi gibi birçok alanda eserler verdi. Onun düşünceleri, Batı felsefesinin ve bilim anlayışının temelini oluşturdu.

6. Napolyon Bonapart (1769-1821)

Açıklama: Fransız İmparatoru Napolyon, Avrupa’yı fethetme girişimleri ve hukuki reformlarıyla tanınır. Napolyon Yasaları, birçok ülkenin hukuk sistemini etkilemiştir.

7. Mahatma Gandhi (1869-1948)

Açıklama: Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinde liderlik yapan Gandhi, şiddet karşıtı direniş stratejisiyle dünya çapında bir etki yarattı. Onun barışçıl direniş yöntemleri, birçok özgürlük ve hak mücadelesine ilham kaynağı oldu.

8. Leonardo da Vinci (1452-1519)

Açıklama: Rönesans döneminin en büyük dehalarından biri olan Da Vinci, sanat, bilim, anatomi, mühendislik ve mimarlık gibi birçok alanda eserler verdi. Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği gibi başyapıtları, sanat tarihine damgasını vurdu.

9. Hz. İsa (İsa Mesih) (MÖ 4-MS 30)

Açıklama: Hristiyanlığın kurucusu olan Hz. İsa, ahlaki öğretileri ve yaşamı ile dünya tarihine büyük bir etki bıraktı. Milyarlarca insanın inanç kaynağı olan Hristiyanlık, onun etrafında şekillendi.

10. Karl Marx (1818-1883)

Açıklama: Alman filozof ve iktisatçı Karl Marx, Komünist Manifesto ve Das Kapital gibi eserleriyle komünist ideolojinin temellerini attı. Onun fikirleri, 20. yüzyıl boyunca dünya siyasetini derinden etkiledi.

11. George Washington (1732-1799)

Açıklama: Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk başkanı olan Washington, Amerikan Devrimi sırasında kıtaların özgürlüğü için savaştı ve ABD’nin kuruluşuna öncülük etti. Onun liderliği, ABD’nin siyasi ve sosyal yapısının şekillenmesinde etkili oldu.

12. Sokrates (MÖ 470-399)

Açıklama: Antik Yunan filozofu Sokrates, sorgulayıcı yöntemleri ve ahlaki felsefesiyle Batı düşünce geleneğinin temellerini attı. Onun fikirleri, öğrencileri Platon ve Aristoteles aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır.

13. Nelson Mandela (1918-2013)

Açıklama: Güney Afrika’da apartheid rejimine karşı mücadele eden Mandela, barışçıl yollarla ırk ayrımcılığını sona erdirdi ve ülkenin ilk siyahi başkanı oldu. Özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir sembol haline geldi.

14. Charles Darwin (1809-1882)

Açıklama: Evrim teorisinin kurucusu olan Darwin, Türlerin Kökeni adlı eseriyle biyolojide devrim yarattı. Doğal seçilim teorisi, canlıların evrimi ve biyolojik çeşitliliğin açıklanmasında temel bir kavram haline geldi.

15. Thomas Edison (1847-1931)

Açıklama: Modern dünyanın en büyük mucitlerinden biri olan Edison, elektrik ampulü, fonograf ve sinema gibi icatlarıyla sanayi devriminde önemli bir rol oynadı.

16. Winston Churchill (1874-1965)

Açıklama: İngiltere Başbakanı Churchill, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’na karşı direnişin sembolü oldu. Liderliği ve kararlılığı, Avrupa’nın kurtuluşunda kilit bir rol oynadı.

17. Sigmund Freud (1856-1939)

Açıklama: Psikanalizin kurucusu olan Freud, insan zihni, bilinçaltı ve rüyalar üzerine çalışmalarıyla psikoloji alanında çığır açtı. Onun teorileri, modern psikolojinin temel taşlarıdır.

18. Martin Luther (1483-1546)

Açıklama: Almanya’da din reformunun öncüsü olan Martin Luther, Katolik Kilisesi’ne karşı başlattığı protesto hareketiyle Hristiyan dünyasında büyük değişimlere yol açtı ve Protestanlık mezhebinin doğmasına neden oldu.

19. Galileo Galilei (1564-1642)

Açıklama: İtalyan astronom ve bilim insanı Galileo, teleskopla yaptığı gözlemler ve Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü kanıtlamasıyla bilinir. Onun çalışmaları, modern astronomi ve fiziğin temellerini oluşturdu.

20. Julius Sezar (MÖ 100-44)

Açıklama: Roma İmparatorluğu’nun genişlemesine büyük katkı sağlayan Sezar, askeri ve siyasi dehasıyla Roma’yı dünya tarihinin en güçlü imparatorluklarından biri haline getirdi.

Not: * Yapay zekanın 1. sıraya Hz. Muhammed.i almış olması hak ve hakikatin kaçınılmaz olduğunu ve kendisini isbat ve kabul ettirdiğini göstermektedir.

https://tesbitler.com/category/hz-muhammed-ve-sahabe/

*Yapay zekanın 14. Sıraya Darwin.i alması, daha yapay olmayan gerçek zeka eğitimine ihtiyacı olduğunu göstermektedir.
Bak.
https://tesbitler.com/2015/01/03/evrim-bilimsel-degildir/
https://tesbitler.com/2015/01/02/e-v-r-i-m-t-e-o-r-i-s-i/
https://tesbitler.com/2023/07/04/evrimi-reddedenlerin-delilleri/

 

Loading

No ResponsesEylül 14th, 2024

VİCDAN VE RUHUN 4 UNSURU

VİCDAN VE RUHUN 4 UNSURU[1]

“Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan “irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye” her birinin bir gayetü’l-gàyâtı var:

İradenin ibadetullahtır. Zihnin, mârifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Lâtifenin, müşahedetullahtır. Takvâ denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gayetü’l-gàyâta sevk eder.”[2]

-Tıpkı ruhun 4 koruması gibi.
Üst kurul.
Vicdanın temel yapı Taşları.
4 Bileşenlerden oluşur.
Tıpkı havanın karbon, Hidrojen, oksijen, azot gibi.
Tıpkı Her şeyin 4 madde, unsur olan, Toprak, hava, su, ateş gibi.

@@@@@@@

Vicdanın Anasır-ı Erbaası ve Ruhun Dört Havassı Üzerine Bir Değerlendirme
Verilen metin, İslam felsefesi ve tasavvufta sıkça karşılaşılan bir konuyu, yani insanın iç dünyasını oluşturan temel unsurları ve bu unsurların nihai hedeflerini ele almaktadır.
Metnin ana temaları şu şekilde özetlenebilir:
* Vicdanın Anasır-ı Erbaası: Vicdanın dört temel unsuru olarak irade, zihin, his ve lâtife-i Rabbaniye belirtilmiştir.
* Ruhun Dört Havassı: Ruhun dört özelliği olarak da aynı unsurlar (irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye) gösterilmiştir.
* Her Bir Unsurun Gayesi: Her bir unsurun nihai hedefi Allah’a yönelmek olarak belirtilmiştir. İrade ibadet, zihin marifet, his muhabbet ve lâtife-i Rabbaniye ise müşahede ile Allah’a ulaşmayı hedefler.
* Takva ve Şeriat: Takva, bu dört unsurun dengeli bir şekilde kullanılması ve Allah’a yönelme anlamına gelir. Şeriat ise bu unsurları geliştirerek (tenmiye), olumsuz yönlerini düzelterek (tehzip) ve nihai hedefe ulaştırmayı amaçlar.
Bu metindeki kavramları daha detaylı bir şekilde açıklayalım:
* İrade: İnsanı eyleme yönelten güçtür. İbadet, bu gücü Allah’a yöneltmek anlamına gelir.
* Zihin: Düşünme, öğrenme ve anlama yeteneğidir. Marifet, Allah’ı tanıma ve anlama çabasıdır.
* His: Sevinç, üzüntü, aşk gibi duyguları içerir. Muhabbet, Allah’a duyulan sevgi ve bağlılıktır.
* Lâtife-i Rabbaniye: İnsanda bulunan ilahi bir nur veya kıvılcım olarak düşünülebilir. Müşahede, bu nur aracılığıyla Allah’ı doğrudan deneyimlemektir.
* Takva: Allah’a karşı duyulan saygı, korku ve sevginin birleşimiyle oluşan bir ahlaki durumdur.
* Şeriat: İslam’ın temel hukuk ve ahlak sistemi olup, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu hedefler.
Metnin genel anlamı:
İnsan, içindeki bu dört temel unsuru dengeli bir şekilde kullanarak Allah’a ulaşmayı hedefler. İbadet, marifet, muhabbet ve müşahede bu yolculuğun farklı aşamalarıdır. Şeriat ise bu yolculukta insanlara rehberlik eder.

Özellikle şu konular üzerinde daha detaylı bilgi alabilirsiniz:
* İnsan nefsinin yapısı.
* Marifetullah.
* Muhabbetullah.
* Müşahede.
* Takva ve ibadetin ilişkisi.
* Şeriatın rolü.

 

VİCDAN

İslami tanımla vicdan nedir, Kuran ve Hadislerde nasıl ifade edilir?

İslami Tanımda Vicdan ve Kuran-ı Kerim ile Hadislerde İfadesi

Vicdan, İslam dininde insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan, iç ses olarak da adlandırılan bir kavramdır. Vicdan, insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işlerin sonuçlarını değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıması noktasında önemli bir rol oynar.

Kuran-ı Kerim’de Vicdan

Kuran-ı Kerim’de vicdan açıkça zikredilmese de, birçok ayette vicdanın işleyişi ve önemine işaret eden ifadeler yer alır. Özellikle insanın kendi nefsini sorgulaması, yaptığı işlerden sorumlu tutulacağı, iyilik ve kötülüğün farkında olması gibi konular vicdanın işleyişi ile yakından ilgilidir.

  • Nefsin muhasebesi: Kuran’da birçok ayette insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işleri değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumlu tutulacağı vurgulanır. Bu durum, vicdanın temel işlevi olan doğruyu yanlıştan ayırma ve kişinin kendi davranışlarını değerlendirme yeteneği ile doğrudan ilişkilidir.
  • İyilik ve kötülüğün farkında olma: Kuran’da iyilik ve kötülüğün açıkça belirtilmesi ve insanların bu farkındalıkla hareket etmeleri istenmesi, vicdanın temel görevi olan doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği ile bağlantılıdır.
  • Kalbin şahitliği: Kuran’da kalbin şahitliği konusu sıklıkla geçer. Kalp, vicdanın yerleşik olduğu bir organdır ve insanın yaptığı her işten haberdardır. Kıyamet gününde kalplerin şahitliği, vicdanın insanın aleyhine veya lehine delil olarak kullanılacağını gösterir.

Hadislerde Vicdan

Hadislerde de vicdanın önemi vurgulanır. Peygamber Efendimiz (sav), birçok hadisinde vicdanın temizliğinin önemine dikkat çekmiş, müminlerin vicdanlarının rahat olması gerektiğini belirtmiştir.

  • Vicdanın temizliği: Peygamber Efendimiz (sav), vicdanın temizliğinin İslam’ın temel şartlarından biri olduğunu belirtmiştir. Vicdanı kirleten günahların affedilmesi için tövbe edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
  • Vicdanın rahatlığı: Peygamber Efendimiz (sav), müminlerin vicdanlarının rahat olması gerektiğini, günah işleyen bir kişinin vicdanının rahat edemeyeceğini söylemiştir.
  • İç ses: Peygamber Efendimiz (sav), vicdanı iç ses olarak tanımlamış ve insanların bu sese kulak vermeleri gerektiğini belirtmiştir.

Sonuç

İslam dininde vicdan, insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan önemli bir kavramdır. Kuran-ı Kerim ve hadislerde vicdanın işleyişi ve önemi birçok ayet ve hadisle açıklanmıştır. Vicdan, insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işlerin sonuçlarını değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıması noktasında önemli bir rol oynar.

Özetle, İslam’a göre vicdan, insanın iç sesidir ve doğruyu yanlıştan ayırt etmesine yardımcı olur. Kuran ve hadisler, vicdanın temizliğinin önemini vurgulayarak, müminlerin vicdanlarının rahat olması gerektiğini belirtir.

****************   

İslam alimleri vicdanı nasıl tanımlarlar?

İslam Alimlerine Göre Vicdan

İslam alimleri, vicdanı farklı açılardan ele almış ve bu konuda çeşitli tanımlar yapmışlardır. Ancak genel olarak vicdan, İslam alimlerine göre;

  • Fıtrattan gelen bir özellik: İnsanların doğuştan sahip olduğu, Allah tarafından verilmiş bir özelliktir.
  • Doğruyu yanlıştan ayırt etme yetisi: İnsanın iç sesidir ve yaptığı işlerin doğru veya yanlış olup olmadığını anlamaya yardımcı olur.
  • Allah’a karşı sorumluluk bilinci: İnsanın yaptığı her işten Allah’a karşı sorumlu olduğunu hatırlatan bir içsel mekanizmadır.
  • Kalbin aynası: Kalbin durumunu yansıtan bir ayna gibidir. Kalp temizse vicdan da temiz olur, kalp kirlenirse vicdan da kirlenir.

Bazı İslam alimlerinin vicdan hakkındaki görüşlerine örnekler:

  • İmam Gazali: Vicdanı, insanın kendi nefsini muhasebe etmesi, yaptığı işleri değerlendirmesi ve Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıması noktasında önemli bir rol oynayan bir içsel mekanizma olarak görmüştür.
  • İmam-ı Rabbani: Vicdanı, insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan, iç ses olarak da adlandırılan bir kavram olarak tanımlamıştır.
  • Maturidi Ehl-i Sünnet: Vicdanı, akıl ile birlikte çalışan ve insanın doğruyu yanlıştan ayırmasını sağlayan bir yetenek olarak görmüştür.

Vicdanın önemi İslam alimleri tarafından şu şekilde vurgulanır:

  • İmanın bir gereği: Vicdanı temiz tutmak, imanın temel şartlarından biridir.
  • Amel-i salih için gerekli: İyi amellerin kabul edilmesi için vicdanın temiz olması şarttır.
  • Toplumsal huzur için gerekli: Vicdanlı bireyler, toplumda huzur ve güven ortamının oluşmasına katkı sağlarlar.

Özetle, İslam alimlerine göre vicdan, insanın fıtratında var olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmesini sağlayan, Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıyan ve kalbin aynası olan bir içsel mekanizmadır. Vicdanın temizliği, İslam dininde büyük önem taşımaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

13-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=-f53qNwFNgg&t=96s

[2] Hutbe-i Şamiye. Sh. 143.

Loading

No ResponsesEylül 13th, 2024