KUR’AN-I KERİMDE ELEDDUL HİSAM

KUR’AN-I KERİMDE ELEDDUL HİSAM[1]

Bakara suresi 204. ayette geçen ‘Eleddül hisam’ kelimesini müfessirler nasıl açıklamıştır?


Bakara Suresi 204. Ayet ve “Eleddül Hisam” Kelimesi
“Eleddül hisam” kelimesi, Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin 204. ayetinde geçmekte ve müfessirler tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bu kelimenin tam olarak ne anlama geldiği konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır.
Müfessirlerin Görüşleri
* Silah Kınına Koymak: Birçok müfessir, “hisam” kelimesini kılıç kını anlamında alarak, bu ifadenin münafıkların kalplerinde kin ve düşmanlık beslediklerini, ancak bunu gizleyerek mümin gibi göründüklerini ifade ettiğini belirtmiştir. Yani münafıklar, kılıçlarını kına koymuş gibi görünseler de kalplerinde iman yerine kin beslemektedirler.
* Sözünü Tutmak: Bazı müfessirler ise “hisam” kelimesini sözünü tutmak veya sözleşme anlamında almışlardır. Bu görüşe göre, ayet münafıkların sözleriyle değil, kalplerindeki kin ve düşmanlıkla yemin ettiklerini belirtmektedir. Yani onlar, sözleriyle Allah’a yemin etseler de kalplerinde O’na karşı düşmanlık beslemektedirler.
* Diğer Yorumlar: Başka müfessirler de bu kelimeye farklı anlamlar vermişlerdir. Örneğin, “hisam” kelimesinin “güçlü bağ” veya “sert tutum” gibi anlamlara geldiğini öne sürenler olmuştur.
Ayetin Genel Anlamı
Bakara suresinin 204. ayeti, münafıkların ikiyüzlü ve çelişkili davranışlarını anlatmaktadır. Münafıklar, dışarıdan bakıldığında mümin gibi görünseler de kalplerinde iman yerine kin ve düşmanlık beslemektedirler. Bu ayet, müminleri münafıklardan ayırt etme konusunda önemli bir uyarıdır.
Özetle, “Eleddül hisam” kelimesinin kesin bir anlamı üzerinde müfessirler arasında tam bir ittifak bulunmamakla birlikte, genel olarak bu kelimenin münafıkların kalplerindeki kin ve düşmanlığı ifade ettiği kabul edilmektedir.

@@@@@@@

Bakara Suresi 204. ayette geçen “eladdül hisam” (أَلَدُّ الْخِصَامِ) ifadesi, müfessirler tarafından detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Ayetin ilgili kısmı şu şekildedir:

“İnsanlardan, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna giden kimseler vardır. Kalbindekine Allah’ı şahit tutar; oysa o, düşmanlıkta en amansız olandır.” (Bakara, 2/204)

Buradaki “eladdül hisam” ifadesi Arapça’da “çok şiddetli düşmanlık eden, tartışmada ileri giden, sert ve inatçı kimse” anlamına gelir. Müfessirlerin bu kelimeyi açıklamaları şu çerçevede olmuştur:

1. Taberî: Bu kelimeyi, hakikate karşı inatla karşı koyan, sert ve uzun tartışmalara giren kişi olarak tanımlar. Taberî’ye göre, bu kişi tartışmada üstün gelmek ve haksız olduğu halde haklı çıkmak için laf oyunları yapar.

2. Zemahşerî (Keşşaf): “Eladdü’l-hisam” ifadesini, hak ile batıl arasında sürekli tartışan, kavgacı ve kötü niyetli insanlar için kullanır. Bu kişiler, doğru olanı kabul etmez ve sürekli inatla hakikate karşı gelirler.

3. Beydavî: Beydavî, bu ifadenin anlamını “düşmanlıkta ileri giden, kavgada aşırıya kaçan ve tartışmayı kişisel bir mesele haline getiren” olarak açıklar. Beydavî’ye göre bu kişiler dışarıdan dost gibi gözükse de içten içe büyük bir düşmanlık beslerler.

4. Elmalılı Hamdi Yazır: Eladdü’l-hisam ifadesini, “Kavgada en inatçı olan” olarak tercüme eder ve bu kişinin, güzel konuşmasına ve insanları etkileme kabiliyetine rağmen, aslında yalan, riyakârlık ve kötülük taşıdığını belirtir.

Bu müfessirlerin ortak noktasına göre, ayetteki bu ifade, içi kin ve düşmanlık dolu fakat dışarıya dost görünmeye çalışan, özellikle tartışmalarda inatçı ve saldırgan olan kişileri tarif eder.

@@@@@@@

“İnsanların inananlara düşmanlık bakımından en azılısı olarak Herhalde Yahudilerle Allah’a ortak koşanları bulacaksın.” Mâide/82.

*** 

Hacc Suresi

Bismillahirrahmanirrahim.

19.Ayet: “Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!

20.Ayet: Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!

21.Ayet: Bir de onlar için demir kamçılar vardır!

22.Ayet: Izdıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve: «Tadın bu yakıcı azabı!» (denilir).

23.Ayet: Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.

24.Ayet: Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir.”

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=ZCivUB1DnI8&t=33s

Loading

No ResponsesEkim 27th, 2024

ARAPÇADA CEALE VE CEALNA KELİMESİNİN ÖZELLİKLERİ

ARAPÇADA CEALE VE CEALNA KELİMESİNİN ÖZELLİKLERİ[1]


Arapça’da “ceale” (جَعَلَ) fiili, oldukça yaygın kullanılan bir fiildir ve çeşitli anlamlar taşır. Bu fiilin dilbilgisel ve anlam özelliklerine dair önemli noktalar şunlardır:

1. Köken ve Çekim

Köken: Üç harfli (sülasi) köklü fiillerdendir. ج (cim), ع (ayın), ل (lam) harflerinden oluşur.

Fiil Kalıbı: Mazi (geçmiş) zaman fiilidir. “Ceale” üçüncü tekil şahıs mazi halidir (O yaptı/kıldı).

Muzari: “Yecealu” (يَجْعَلُ) olarak gelir. Şimdiki ve geniş zaman için kullanılır (O yapar/kılar).

2. Anlamları

Yapmak, kılmak, dönüştürmek: En temel anlamıdır. Bir şeyi başka bir duruma, hale veya şekle getirmek anlamında kullanılır. Örneğin:

“Cealehû kâtiben” (Onu bir yazar yaptı).

Atamak: Birini belli bir göreve veya konuma getirmek anlamında kullanılır.

“Cealehû emîran” (Onu emir yaptı).

Koymak, yerleştirmek: Bir şeyi belirli bir yere koymak anlamında da kullanılabilir.

“Ceale kitâbe ale’l-mekteb” (Kitabı masaya koydu).

3. Geçişli ve Geçişsiz Kullanım

Geçişli fiil: Genellikle geçişli bir fiil olup, iki nesne alabilir. Örneğin, “Onu bir yazar yaptı” anlamında hem onu (birinci nesne) hem de yazar (ikinci nesne) kullanılır.

Geçişsiz kullanım: Bazı durumlarda tek nesne ile de kullanılabilir, bu durumda fiilin anlamı biraz daha soyut olabilir.

4. Mastar ve Türetilmiş Kelimeler

Mastar: “Ce’l” (جَعْل) olarak kullanılır. “Yapma, kılma, dönüştürme” anlamına gelir.

Türevler: Bu kökten türeyen birçok kelime ve fiil vardır, örneğin:

“İsticâl” (acele etmek, bir şeyi hızla yapmak)

“Mecâl” (alan, saha, yer)

5. Kuran’daki Kullanımı

“Ceale” fiili Kuran-ı Kerim’de de sıklıkla geçer ve çoğunlukla Allah’ın bir şeyi yaratması, bir durumu değiştirmesi anlamında kullanılır. Örnekler:

“Ve cealne’l-leyle libâsen” (Ve geceyi bir örtü kıldık) [Nebe Suresi, 10].

Ceale fiili bu özellikleriyle Arapça’da çok yönlü ve geniş anlam kapasiteli bir fiil olarak bilinir.

 

*Kuranı kerimde Caalna ile ilgili ayetler


Kur’an-ı Kerim’de “caalna” (جعلنا) kelimesi, “biz yaptık”, “biz kıldık”, “biz yarattık” anlamlarına gelir ve çeşitli ayetlerde Allah’ın yaratma, düzenleme veya belli bir duruma getirme fiillerini ifade eder. Bu kelime genellikle Allah’ın kudretini ve insan hayatındaki düzenlemelerini vurgular. Aşağıda “caalna” kelimesinin geçtiği birkaç ayete örnekler bulabilirsiniz:

1. Enbiya Suresi, 30. Ayet:

> “İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken, bizim onları birbirinden ayırdığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hâlâ inanmayacaklar mı?”

Burada “caalna” kelimesi, “her canlı şeyi sudan yarattık” şeklinde geçmektedir.

2. Nebe Suresi, 6. Ayet:

> “Biz yeryüzünü bir beşik yapmadık mı?”

Bu ayette, yeryüzünün insanlar için yaşamaya elverişli bir ortam haline getirilmesi, “caalna” ifadesiyle belirtilmiştir.

3. Mülk Suresi, 15. Ayet:

> “Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Haydi, onun sırtlarında dolaşın ve Allah’ın rızkından yiyin. Sonunda dönüş yalnız O’nadır.”

Burada da yeryüzünün insanlar için yaşanabilir kılındığı vurgulanıyor.

4. Secde Suresi, 27. Ayet:

> “Kendilerine fayda vermesi için suyu kupkuru toprağa sevk ettiğimizi görmüyorlar mı? O su ile hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceklerinden bitkiler çıkarıyoruz. Hâlâ görmeyecekler mi?”

Bu ayette, Allah’ın suyu kuru toprağa yönlendirip bitkiler çıkardığına dair bir ifade “caalna” ile vurgulanmaktadır.

“Jaalna” ya da “caalna” kelimesi bu ayetlerde Allah’ın bir şeyi belli bir duruma getirdiğini ya da yarattığını ifade eden bir fiil olarak kullanılır. Allah’ın kudreti ve yaratışıyla ilgili pek çok farklı bağlamda geçebilir.

Başka bir soru sormak ister misiniz?

@@@@

Kuranı kerimde Caalna ile ilgili ayetler kaç yerde geçmektedir

Kur’an-ı Kerim’de “جعلنا” (caalna) ifadesi, yani “biz kıldık”, “biz yaptık”, “biz yarattık” anlamına gelen fiil, birçok ayette geçmektedir. “Caalna” ve bu kelimenin türevleri Kur’an’da yaklaşık 40 yerde geçmektedir. Bu kullanım genellikle Allah’ın yaratma, düzenleme ve insanların hayatını etkileyen düzenlemeleri anlatmak için kullanılır.

Kur’an’da “caalna”, Allah’ın hem maddi hem manevi yaratışını ifade eden farklı bağlamlarda kullanılır. Örneğin, yeryüzünü yaşanabilir kılması, bitkileri, gece ve gündüzü yaratması, insanların ruhsal durumlarını belirlemesi gibi geniş kapsamlı ayetlerde yer alır.

Bu sayı, bazı varyasyonlara ve fiilin çekimlerine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Her ne kadar “caalna” doğrudan bu formda 40 civarında olsa da, aynı kökten gelen diğer türevler de Kur’an’da yaygın olarak yer almaktadır.

Daha detaylı bir inceleme ya da belirli ayetler hakkında bilgi isterseniz, yardımcı olabilirim.

@@@@@

Kur’an-ı Kerim’de “جعلنا” (caalna) kelimesi, Allah’ın yaratma ve düzenleme fiillerini ifade eden bir terim olarak birçok ayette geçer. Allah’ın yarattığı düzeni, dünya ve evreni nasıl şekillendirdiğini ve insanlara ne tür nimetler sunduğunu anlatır. Aşağıda bazı ayetlerde “caalna” kelimesinin geçtiği örnekleri detaylandırdım:

1. Enbiya Suresi, 30. Ayet:

> “İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken, bizim onları birbirinden ayırdığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hâlâ inanmayacaklar mı?”

Caalna: Allah, canlıları sudan yarattığını ve evreni düzenlediğini ifade ediyor.

2. Secde Suresi, 27. Ayet:

> “Kendilerine fayda vermesi için suyu kupkuru toprağa sevk ettiğimizi görmüyorlar mı? O su ile hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceklerinden bitkiler çıkarıyoruz. Hâlâ görmeyecekler mi?”

Caalna: Allah’ın toprağa suyu sevk ederek bitkileri çıkardığını ifade ediyor.

3. Nebe Suresi, 6-7. Ayetler:

> “Biz yeryüzünü bir beşik yapmadık mı? Dağları da birer kazık yapmadık mı?”

Caalna: Allah, yeryüzünü insanlar için yaşanabilir hale getirdiğini, dağları da sabit ve sağlam yarattığını belirtiyor.

4. Zuhruf Suresi, 12. Ayet:

> “O, bütün çiftleri yaratmış ve binmeniz için size gemiler ve hayvanlar var etmiştir.”

Caalna: Allah’ın, insanların binip kullanmaları için gemileri ve hayvanları yaratması.

5. Kehf Suresi, 7. Ayet:

> “Şüphesiz biz, yeryüzünde olanları, hangisinin daha güzel işler yapacağını deneyelim diye ona bir süs yaptık.”

Caalna: Yeryüzünün güzelliklerini insanları denemek için bir süs olarak yarattığını ifade ediyor.

6. Furkan Suresi, 53. Ayet:

> “Birbirine kavuşan iki denizi salıveren O’dur. Şu tatlı ve susuzluğu giderici, bu tuzlu ve acıdır. Ve aralarına aşılmaz bir engel koymuştur.”

Caalna: Tatlı ve tuzlu suyun karışmaması için aralarına bir engel yarattığını ifade eder.

7. Mülk Suresi, 15. Ayet:

> “Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Haydi, onun sırtlarında dolaşın ve Allah’ın rızkından yiyin. Sonunda dönüş yalnız O’nadır.”

Caalna: Yeryüzünün insanlar için yaşanabilir ve rızkın elde edilebileceği bir yer haline getirildiğini anlatır.

Bu örneklerde görüldüğü gibi, “caalna” kelimesi Allah’ın yaratıcı gücünü, evrendeki düzeni nasıl kurduğunu ve insanlara sunduğu nimetleri vurgular. Kur’an’ın birçok yerinde Allah’ın kudretini ve insan hayatındaki düzenleyici gücünü ifade eden ayetler mevcuttur.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=9M_hnNhDOfE

Loading

No ResponsesEkim 27th, 2024

ZERREDEN KÜREYE

ZERREDEN KÜREYE[1]

Kuran’da “zerre” kelimesi birçok ayette geçmektedir. Bu ayetlerde zerre genellikle çok küçük bir şeyin metaforu olarak kullanılır ve Allah’ın gücü, ilmi ve adaleti gibi kavramları vurgulamak için kullanılır.
Zerre ile ilgili bazı ayetler şunlardır:
* Nisâ Suresi 40: “
Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez. Ama zerre kadar bir iyilik yapılsa, onun sevabını kat kat artırır ve ayrıca kendi yüce katından pek büyük bir mükâfat verir.”
Bu ayette Allah’ın adaleti vurgulanmaktadır. Allah’ın hiçbir kuluna zulmetmeyeceğini ve zerre kadar bile olsa bir iyiliğin karşılığını kat kat vereceğini bildirmektedir.
* Yunus Suresi 61: “
Ne yerde ne gökte zerre miktarı bir şey bile Rabbinden gizli kalabilir. Bundan küçük olsun, büyük olsun ne varsa hepsi istisnâsız apaçık bir kitapta kayıtlıdır.”
Bu ayette Allah’ın ilmi vurgulanmaktadır. Allah’ın gökte ve yerde olan her şeyi bildiğini ve zerre kadar bile olsa bir şeyin O’ndan gizlenemeyeceğini bildirmektedir.
* Sebe Suresi 22: “De ki: “
Allah’ın dışında (ilah diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Zerre kadar bir maliklikleri veya gökte ve yerde bir ortaklıkları varsa ortaya koysunlar.”
Bu ayette Allah’ın gücü vurgulanmaktadır. Allah’tan başka ilah olmadığını ve putların hiçbir güce sahip olmadığını bildirmektedir.
* Zilzâl Suresi 7-8: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.”
Bu ayette Allah’ın adaleti vurgulanmaktadır. Allah’ın insanları yaptıkları iyilik ve kötülüklere göre cezalandıracağını bildirmektedir.
Bunların dışında Kuranda zerre ile ilgili daha birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayetler, Allah’ın gücü, ilmi ve adaleti gibi kavramları anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Ayrıca, bazı tefsirlerde zerre kelimesinin atom altı parçacıklara da işaret ettiği yorumu yapılmaktadır. Bu yorum, Kuranda modern bilimin keşifleri ile örtüşen bilgiler olduğunu göstermektedir.

@@######


Mesnevî-i Nuriye, Bediüzzaman Said Nursî tarafından kaleme alınmış bir eserdir. “Zerre” bölümü, kâinattaki en küçük varlık olan zerrelerin Allah’ın kudretini ve ilmini yansıttığına dikkat çeker. Bu bölümde, zerrelerin birer ayet olduğu ve Allah’ın her şeyi kuşattığı vurgulanır. Zerrelerin içinde gizlenen sırlar, kâinatın büyük bir kitabı gibidir ve insanın Allah’a olan imanını güçlendirir. Mesnevî-i Nuriye’deki bu derin tefekkür, kâinatın yaratılışındaki hikmetleri anlamamıza yardımcı olur⁴.[2]

@@@@@@#@

Risale-i Nur’da Zerre
Risale-i Nur’da “zerre” kelimesi, kainattaki en küçük varlıkları temsil etmek için kullanılır. Yaratılışın inceliğini, Allah’ın kudret ve hikmetini gösteren önemli bir delildir.
Zerrelerin Varlığı ve Özellikleri:
* Zerreler, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçüktür.
* Her bir zerre, Allah’ın kusursuz sanat eseridir.
* Zerreler, belirli bir nizam ve düzene göre hareket ederler.
* Her bir zerre, Allah’ın isim ve sıfatlarının birer tecellisidir.
Zerrelerin Allah’ın Varlığını Göstermesi:
* Zerrelerin varlığı ve kusursuz işleyişi, onları yaratan bir Zât’ın varlığını açıkça gösterir.
* Zerreler, kendi başlarına hareket edemezler. Her an Allah’ın kudret ve iradesiyle varlıklarını sürdürürler.
* Zerrelerdeki nizam ve düzen, Allah’ın sonsuz ilmini ve hikmetini gösterir.
Zerrelerle İlgili Risale-i Nur’dan Bazı Alıntılar:
* “Her bir zerre, Vâcibü’l-Vücud’un vücuduna ve vahdetine iki şâhid-i sâdık vardır.” (Sözler, On Üçüncü Söz)
* “Evet, zerre -çünkü âcizdir, yükü nihayetsiz ağırdır ve vazifeleri nihayetsiz çoktur- bir Kadîr-i Mutlak’ın ismiyle, emriyle kàim ve müteharrik olduğunu bildirir.” (Lem’alar, Yirmi Dokuzuncu Lem’a)
* “Cenab-ı Hakk’a nâzır ve ona vâsıl olan yollar, kapılar; âlemin tabakaları, sahifeleri, mürekkebatı nisbetinde bir yekûn teşkil etmektedir. Âdi bir yol kapandığı zaman, bütün yolların kapanmış olduğunu tevehhüm etmek, cehaletin en büyük bir şahididir.” (Mesnevi-i Nuriye, Zerre)[3]

@@@@@###

Risale-i Nur, Bediüzzaman Said Nursî tarafından kaleme alınmış bir eser külliyatıdır. “Zerre” konusu da bu eserlerin içinde yer almaktadır. İşte “zerre” hakkında bazı önemli noktalar:

1. **Zerre Nedir?**
– Zerre, kâinatın maddi planda en küçük yapı taşıdır.
– Baş döndürücü hareketiyle var oluş sırrını mahiyetinde barındırır.
– Üstad Bediüzzaman’a göre zerrelerin hareketleri, Allah’ın kudret kaleminin kâinat kitabına yaratılış âyetlerini yazarken çıkardığı titreşim ve cızırtıdan başka bir şey değildir².

2. **Zerrelerin Anlamı:**
– Zerreler, kâinattaki her varlıkta Allah’ın kudretini ve ilmini yansıtır.
– Her zerre, birer ayettir ve kâinatın büyük bir kitabı gibidir.
– İnsanın Allah’a olan imanını güçlendirir ve derin tefekkür sağlar.

3. **Risale-i Nur’da Zerre:**
– Risale-i Nur eserlerinde zerre konusu, kâinattaki bu en küçük varlıkların derin anlamlarını açıklar.
– Zerrelerin içinde gizlenen sırlar, kâinatın yaratılışındaki hikmetleri anlamamıza yardımcı olur.
– Bu konu, insanın Allah’a olan yakınlığını ve hayatın anlamını düşünmesine vesile olur.

Risale-i Nur’un genel olarak İslami ve imani konularda derinlemesine açıklamalar içerdiğini unutmayın.

@@@@@@@@

Mesnevi-i Nuriye’deki Zerre Bölümü Genel Olarak Nelerden Bahsetmektedir?
Mesnevi-i Nuriye’deki Zerre bölümü, küçük bir zerrenin gözünden evrenin işleyişini ve Allah’ın büyüklüğünü anlatan alegorik bir hikaye şeklindedir. Bu bölümde ele alınan bazı önemli temalar şunlardır:
* Küçük ve Büyük Arasındaki İlişki: Zerre, evrenin en küçük parçacıklarından biri olarak tasvir edilir. Fakat bu küçücük varlık, Allah’ın sonsuz kudretinin ve ilminin bir göstergesidir. Zerre örneği üzerinden, her şeyin Allah’a bağlı olduğu ve O’nun kontrolünde olduğu vurgulanır.
* Tesadüf ve Kader: Zerre, rüzgârın tesadüf eseri bir yere savurduğu bir toz zerresidir. Fakat bu tesadüfün aslında Allah’ın takdirinin bir parçası olduğu vurgulanır. Bu sayede, evrendeki her şeyin bir amaca hizmet ettiği ve Allah’ın planının kusursuz olduğu mesajı verilir.
* Şükür ve Kanaat: Zerre, küçücük bir varlık olmasına rağmen, Allah’ın ona bahşettiği nimetlerin farkındadır ve şükreder. Bu sayede, kanaat ve şükür duygusunun önemi vurgulanır.
* Sabır ve Sebat: Zerre, rüzgârın onu savurduğu zorluklara rağmen sabırla ve sebaten yoluna devam eder. Bu sayede, zorluklara karşı pes etmeden mücadele etmenin önemi vurgulanır.
* Allah’a Teslimiyet: Zerre, her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunun farkındadır ve O’na teslim olmuştur. Bu sayede, tevekkül ve teslimiyetin önemi vurgulanır.
Zerre bölümü, tasavvufi bir bakış açısıyla evrenin gizemlerini ve Allah’ın büyüklüğünü anlatan derin anlamlı bir metindir. Bu bölümde yer alan hikaye ve öğütler, günümüz insanına da birçok ders verebilecek niteliktedir.
Zerre Bölümünden Alınacak Bazı Dersler:
* Her şeyin Allah’a bağlı olduğunu ve O’nun kontrolünde olduğunu unutmamalıyız.
* Küçük ve büyük arasındaki fark gözetmemeli, her şeyin bir değerinin olduğunu bilmeliyiz.
* Evrendeki her şeyin bir amaca hizmet ettiğini ve Allah’ın planının kusursuz olduğunu unutmamalıyız.
* Kanaat ve şükür duygusunu geliştirmeliyiz.
* Zorluklara karşı pes etmeden mücadele etmeliyiz.
* Her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunun farkında olmalı ve O’na teslim olmalıyız.
Mesnevi-i Nuriye’deki Zerre bölümü, tasavvufi edebiyatın en önemli eserlerinden biridir. Bu bölümde yer alan hikâye ve öğütler, günümüz insanına da birçok ders verebilecek niteliktedir.

@@@@@@@@#

 

*Mesnevi. 174. Zerreden

“Âlem-i melekût, âlem-i şehadetten; âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âli ve daha yüksektir.” Sözler
“İ’lem Eyyühel-Aziz! Şeytanın ilka etmekte olduğu vesveselerden biri:

“Yahu, şu koyun veya inek, eğer Kadîr ve Alîm-i Ezelî’nin nakşı, mülkü olmuş olsa idi; bu kadar miskin bîçare olmazlardı. Eğer bâtınlarında, içlerinde Alîm, Kadîr, Mürîd bir Sâniin kâlemi çalışmış olsaydı, bu kadar cahil, yetim, miskin olmazlardı.” diyen ve cinnî şeytanlara üstad olan ey şeytan-ı insî! Cenab-ı Hak, her şeye lâyıkını veriyor ve maslahata göre veriyor. Eğer atâsı, in’amı bu kaideden hariç olsa idi, senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı, daha âlim olması lâzımdı. Ve senin parmağın içinde senin şuur ve iktidarından daha çok bir şuur, bir iktidar yaratırdı.”

“Demek her şeyin bir haddi var. O şey, o had ile mukayyeddir. Kader, her şeye bir mikdar ve o mikdara göre bir kalıb vermiştir. Feyyaz-ı Mutlak’tan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir.”

“Malûmdur ki, dâhilden harice süzülen cüz-ü ihtiyarî mizanıyla, ihtiyaç derecesiyle, kabiliyetin müsaadesi ile hâkimiyet-i esmanın nizam ve tekabülüyle feyz alınabilir. Maahaza, şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın işi değildir.”(175. Mesnevî-i Nuriye’de

MEHMET ÖZÇELİK

26-10-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=hYfBqPUv9_8

[2] Mesnevi. 120
Bir zerre, bak. 174
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Zerre
http://www.erisale.com/

[3] https://www.risaleinurenstitusu.org/risale-i-nur-tahavvulat-i-zerrat-serhi-33/
https://www.risaleinur.hizmetvakfi.org/zerre/

Loading

No ResponsesEkim 26th, 2024

ALLAHIN HAFİZ İSMİ ŞERİFİ

ALLAHIN HAFİZ İSMİ ŞERİFİ[1]


“ON BEŞİNCİ NOTA
Üç meseledir.
BİRİNCİ MESELE : İsm-i Hafîzin tecellî-i etemmine işaret eden âyetidir. Kur’ân-ı Hakîmin bu hakikatine delil istersen, Kitab-ı Mübînin mistarı üstünde yazılan şu kâinat kitabının sayfalarına baksan, ism-i Hafîzin cilve-i âzamını ve bu âyet-i kerimenin bir hakikat-i kübrâsının nazîresini çok cihetlerle görebilirsin.
Ezcümle: Ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al. O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek ve ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı, karanlıkta ve karanlık ve basit ve câmid bir toprak içinde defnet, serp. Sonra, mizansız ve eşyayı fark etmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit suyla sula.
Sonra, senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak. İsrâfilvâri melek-i ra’d, baharda, nefh-i sur nevinden yağmura bağırması, yeraltında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîzin tecellîsi altında, kemâl-i imtisalle, hatasız olarak, Fâtır-ı Hakîmden gelen evâmir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki, onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kast, bir irade, bir ilim, bir kemal, bir hikmet parladığı görünüyor. Çünkü, görüyorsun ki, o birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor.
Meselâ bu tohumcuk bir incir ağacı oldu, Fâtır-ı Hakîmin nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleriyle bizlere uzatıyor. İşte bu, ona sureten benzeyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçekle, hercai menekşe gibi çiçekleri verdi. Bizler için süslendi. Yüzümüze gülüyorlar, kendilerini bizlere sevdiriyorlar.

“Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa karşılığını görür. Kim zerre kadar bir kötülük işlerse o da onun karşılığını görür.” Zilzal Sûresi, 99:7-8.

Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi. Ve sümbül ve ağaç oldular. Güzel tad ve koku ve şekilleriyle iştahımızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar. Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar. Tâ nebâtî hayat mertebesinden, hayvânî hayat mertebesine terakki etsinler.
Ve hâkezâ, kıyas et. Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti. İçinde hiçbir galat, kusur yok. -1- sırrını gösterir. Herbir tohum, ism-i Hafîzin cilvesiyle ve ihsanıyla, ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti, iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor.
İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan Zât-ı Hafîz, kıyamet ve haşirde, hafîziyetin tecellî-i ekberini göstereceğine katî bir işarettir.
Evet, bu ehemmiyetsiz, zâil, fâni tavırlarda bu derece kusursuz, galatsız hafîziyet cilvesi bir hüccet-i katıadır ki, ebedî tesiri ve azîm ehemmiyeti bulunan, emanet-i kübrâ hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef’âl ve âsâr ve akvâllleri ve hasenat ve seyyiatları, kemâl-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek.
Âyâ, bu insan zanneder mi ki başıboş kalacak? Hâşâ! Belki insan ebede meb’ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzettir. Küçük büyük, az çok, her amelinden muhasebe görecek. Ya taltif veya tokat yiyecek.
İşte, hafîziyetin cilve-i kübrâsına ve mezkûr âyetin hakikatine şahitler had ve hesaba gelmez. Bu meseledeki gösterdiğimiz şahit, denizden bir katre, dağdan bir zerredir.[2]

@@@@@

Demek, ağacın bünyesinde semeresi mevcut olduğu gibi, tohumunda da semere mevcuttur. Ve keza, vücuttan çıkmış pek çok şeyler, insanın kuvve-i hafızasında mevcut kalır.
İşte bu misallerden hıfz ve hafîziyet kanunu ne derece ihatalı olduğu anlaşıldı. Evet, bu mevcudatın sahibi pek büyük bir ihtimamla mülkünde cereyan eden herşeyi taht-ı hıfz ve muhafazasına almıştır. Ve hâkimiyetinin muhafazası için sonsuz bir dikkati vardır. Ve rububiyetinde tam bir intizam ve saltanat vardır ki, ednâ bir hadiseyi, âdi bir hizmeti yazar ve yazdırır.[3]

@@@@@@@

Hem madem biz gözümüzle görüyoruz, öyle ihâtalı ve azametli bir hafîziyet hükmeder ki, zîhayat herşeyin ve her hadisenin çok sûretlerini ve gördüğü fıtrî vazifesinin defterini ve esmâ-i İlâhiyeye karşı lisan-ı hal ile tesbihatına dair sahife-i a’mâlini misâlî levhalarda ve çekirdeklerinde ve tohumcuklarında ve Levh-i Mahfuzun nümunecikleri olan kuvâ-yı hâfızalarında ve bilhassa insanın dimağındaki pek büyük ve pek küçük kütüphanesi olan kuvve-i hafızasında ve sair maddî ve mânevî in’ikâs aynalarında kaydeder, yazdırır, zaptederek muhafaza altına alır. Sonra, mevsimi geldikçe bütün o mânevî yazıları maddî bir tarzda da gözümüze gösterip milyonlarla misâller ve deliller ve nümuneler kuvvetiyle -1- âyetindeki en acip bir hakikat-ı haşriyeyi, kudretin bir çiçeği olan her bahar, kendi çiçek-i ekberinde milyarlar dille kâinata ilân eder.[4]

@@@@@@

Yedinci Hakikat:
Bâb-ı hıfz ve hafîziyet olup, ism-i Hafîz ve Rakîbin cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, gökte, yerde, karada, denizde yaş kuru, küçük büyük, âdi âlî herşeyi kemâl-i intizam ve mîzan içinde muhâfaza edip, bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir hafîziyet, insan gibi büyük bir fıtratta, hilâfet-i kübrâ gibi bir rütbede, emânet-i kübrâ gibi büyük vazifesi olan beşerin Rubûbiyet-i âmmeye temas eden amelleri ve fiilleri muhâfaza edilmesin, muhasebe eleğinden geçirilmesin, adâlet terazisinde tartılmasın, şâyeste ceza ve mükâfat çekmesin? Hayır, aslâ!
Evet, şu kâinatı idare eden Zât, herşeyi nizam ve mîzan içinde muhâfaza ediyor. Nizam ve mîzan ise, ilim ile hikmet ve irâde ile kudretin tezâhürüdür. Çünkü görüyoruz, her masnu’, vücudunda gayet muntazam ve mevzun yaratılıyor. Hem, hayatı müddetince değiştirdiği sûretler dahi birer intizamlı olduğu halde, heyet-i mecmûası da bir intizam tahtındadır. Zîrâ görüyoruz ki, vazifesinin bitmesiyle ömrüne nihayet verilen ve şu âlem-i şehâdetten göçüp giden her şeyin, Hafîz-i Zülcelâl, birçok sûretlerini elvâh-ı mahfuza hükmünde olan Hâşiye hâfızalarda ve bir türlü misâlî aynalarda hıfzedip, ekser tarihçe-i hayatını çekirdeğinde, neticesinde nakşedip yazıyor. Zâhir ve bâtın aynalarda ibkà ediyor. Meselâ, beşerin hâfızası, ağacın meyvesi, meyvenin çekirdeği, çiçeğin tohumu, kanun-u hafîziyetin azamet-i ihâtasını gösteriyor.
Görmüyor musun ki, koca baharın hep çiçekli, meyveli bütün mevcudâtı ve bunların kendilerine göre bütün sahâif-i a’mâli ve teşkilâtının kanunları ve sûretlerinin timsâlleri, mahdut bir miktar tohumcuklar içlerinde yazarak, muhâfaza ediliyor. İkinci bir baharda, onlara göre bir muhasebe içinde sahife-i amellerini neşredip, kemâl-i intizam ve hikmet ile koca diğer bir bahar âlemini meydana getirmekle, hafîziyetin ne derece kuvvetli ihâta ile cereyan ettiğini gösteriyor. Acaba geçici, âdi, bekàsız, ehemmiyetsiz şeylerde böyle muhâfaza edilirse, âlem-i gaybda, âlem-i âhirette, âlem-i ervâhta Rubûbiyet-i âmmede mühim semere veren beşerin amelleri hıfz içinde gözetilmek sûretiyle, ehemmiyetle zaptedilmemesi kàbil midir? Hayır ve aslâ!
Evet, şu hafîziyetin bu sûrette tecellîsinden anlaşılıyor ki, şu mevcudâtın Mâliki, mülkünde cereyan eden her şeyin inzibâtına büyük bir ihtimâmı var. Hem, hâkimiyet vazifesinde nihayet derecede dikkat eder. Hem, Rubûbiyet-i saltanatında gayet ihtimâmı gözetir. O derece ki, en küçük bir hâdiseyi, en ufak bir hizmeti yazar, yazdırır. Mülkünde cereyan eden her şeyin sûretini müteaddit şeylerde hıfzeder. Şu hafîziyet işaret eder ki, ehemmiyetli bir muhasebe-i a’mâl defteri açılacak ve bilhassa mahiyetçe en büyük, en mükerrem, en müşerref bir mahlûk olan insanın büyük olan amelleri, mühim olan fiilleri, mühim bir hesab ve mîzana girecek. Sahife-i amelleri neşredilecek.[5]

@@@@@@@

Hem insanın geçmiş tarihçe-i hayatını buğday tanesi küçüklüğündeki kuvve-i hâfızasında ve her nebat ve ağacın gelecek tarihçe-i hayat-ı saniyesini çekirdeğinde yazmasına ve her zîhayatın muhafazasına lüzumu bulunan âlât ve cihazata, meselâ arının kanatçıklarına ve zehirli iğnesine ve dikenli çiçeklerin süngücüklerine ve çekirdeklerin sert kabuklarına bak ve hafîziyet ve hâfiziyet-i Rabbâniyenin letafetli cemâlini gör.[6]

@@@@@@@

 

Peygamberler İsmet sıfatı gereği olarak nasıl korunuyorlarsa. Aslında gerek Ruhlar alemindeki İstidat ve kabiliyeti gerekse de Allah’ın ezelde bilmiş olduğu bilgisi doğrultusunda insanlar da korunmaktadır Mesela daha sonra kötülüğe anlaşılacak olan bir topluluğa bir türlü gitmek girmek istese de bir türlü giremiyor ve daha sonra o topluluğun bütün çirkinlikleri ortaya kötülükleri ortaya dökülüyor ve kendisi ondan Mahfuz kalıyor ise bu o insanın istidadı kabiliyet cenab-ı Hakk’ın Ezeli ilmiyle daha olmadan önceki onun sevk edileceği arzuladığı iflas ve Samimiyeti göz önünde bulunduruluyor Allah hafif ismiyle insanları Hıfz etmektedir Bu hıfzetme muhafaza etme sadece maddi yönde değil. O insanın manevi yapısındaki samimiyetle ihlastan dolayı korunması manasına da gelir.

MEHMET ÖZÇELİK

26-10-2024

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=bGOzelvOS1o

[2] http://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/lemalar/on-yedinci-lem-a/141

 https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Haf%c4%b1z%c4%b1yet

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mesnevi-i-nuriye/lasiyyemalar/40

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/asa-yi-musa/yedinci-mesele/32

[5] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/onuncu-soz/75

[6] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sualar/dorduncu-sua/72

Loading

No ResponsesEkim 26th, 2024

GÜNLÜK EVRAD

GÜNLÜK EVRAD:

 

1- 100 Besmele
2- 100 Estağfirullah
3. 100 Ya Selam
4. 33 Ya Fettah
5. 33 Leyse leha min dunillahi kaşifeh. Necm.58. 1153 defa okunacak.
6. 33 İdfa’ billeti hiye ahsen.
7. 33 Ya Cemil, Ya Celil, Ya Latif
8. 33 Ya Hakim, Ya Rahim, Ya Kerim
9. 33 Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Deyyan
10. 33 Ya Şafi
11. 33 Ya muhavvilel Havli vel Ahval Havvil halena ila ahsenil hal
12. 33 Ya müfettihal ebvab iftah Lena hayral bab
13. 33 Ya mukallibel kulub sebbit kalbi Ala dinik
14. 33 La ilahe illa ente sübhaneke innî küntü minez zalimin.
15. 33 Rabbi innî messeniyed-durru ve ente erhamür-râhimîn.
16. 33 Hasbunallah ve nimel vekil
17. 33 Hasbiyallahü la ilahe illa hu
18. 33 La havle vela kuvvete illa billah
19. 33 Ya baki entel baki
20. Cuma günleri 100 salavat. 7 Fatiha, Kevserden Nas.a kadar 7 kere okuma.
21. 21 kere “Euzü bi kelimatillahit-tammati min şerri ma haleka ve zerae…”
22. Her türlü ağrı için 4 veya 7 kere el ağrıyan yere konularak,
“Eûzü bi-izzetillahi ve kudretihi min şerri mâ ecidu ve uhâziru min ma zerae”
23. 500 kere,
Hasbunallah ve nimel vekil
24. Korku için Kureyş suresi
25. Nazar için,
Ve in yekadullezîne keferû leyuzlikûneke biebsarihim lemmâ semiu’z-zikre ve yekulûne innehu le mecnûnun ve ma huve illâ zikrun lil âlemîn.”
26. Büyü gibi kötü etkilere karşı 3 veya 100 kere Felak nas suresi.
Veya 11 kere Felak ve Nas suresi.
27. İsteklerin husulü için 41 yasin.
28.Kur’an’da geçen Hz. İbrahim’in “Rabbic’alni mukimessalati,..” duasını çocuklarımızın ıslahı için her namazdan sonraki duada okuyalım.
29..بِسْمِ اللَّهِ الَّذِى لاَ يَضُرّ ُ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِي اْلاَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمْ

Bismillahillezi Duasının Türkçe Okunuşu
“Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdi ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim.”
Anlamı
İsmi sayesinde yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla. … Allah bütün yaratıkların yaratıcısı olandır. O ne isterse o olur.
29.ŞİFA İÇİN OKUNACAK SALAVAT
(TIBBIL KULUBİ DUASI)

Okunuşu: “Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin, tıbbi’l-kulûbi ve devâihâ ve âfiyeti’l-ebdâni ve şifâihâ ve nûri’l-ebsâri ve diyâihâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.”

Anlamı: “Allahım, kalplerin tabibi, devası; bedenlerin afiyeti ve şifası; gözlerin nuru ve ziyası Efendimiz Hz. Muhammed’e; onun ailesine ve ashabına salât ve selâm eyle.”

Akşamla yatsı arasında 7 kere okunursa, her derde devadır, inşaallah.
****”****
HASTALIKLARA MADDİ VE MANEVİ ŞİFALAR
• Dışarıdan gelen vesveselere 11 Felak okunmalı, nefisten gelen vesveselere 11 Nas Suresi okunmalı.
• Cimriliğe karşı 11 defa Maun Suresi okunmalı
• Şirke karşı 11 defa Kafirun Suresi okunmalı.
• Migrene karabaş balı kullanılmalı. Karabaş balı, beyin hastalıklarında damar açıcıdır.
• Kuyruk yağı romatizma, bel ve boyun ağrılarına iyi gelir.
• Kemik erimesine karşı kuyruk haşlanıp aç karnına yenmeli, belden alt kısmına tırnaklara kadar sürülmeli.
• Kalp damar tıkanıklıklarına karşı karabaş balı yenmeli.
• Kudret narı yağı, güzelleştirir, yüzde leke koymaz. İçilir ve hastalıklı yere sürülürse sedef hastalığını ve kaşıntıları yok eder.
• Ardıç yağı, antibiyotik yerine geçer. Ardıç yağına demiri koysan eritir, ama vücuda zarar vermez. Vücuttaki cerahati, iltihabı çıkarır, temizler. Vücut dengesini temin eder.
• Saf zeytinyağı ve kantaron, iç ve dış kanamaları önler, hücreleri yeniler, sinir uçlarını tamir eder. Kantaron yağı kanser ağrısını yok eder.
• Ağrı için ardıç yağı ve kantaron karışımı sürülür.
• Elmayı kabuğuyla yemek yüz güzelliği yapar.
• Çayı limonla içmek, çayın kan yapıcı özelliği yok etme keyfiyetini giderir.
• Saç için, kekik suyu ile saçlar yıkanır, dibine lavanta yağı sürülür. Kantaron yağı sürülür, saç diplerindeki cerahat boşalır, dibinden saç çıkar.
• Günlük 21 tane kuru üzüm hafızayı açar. Her birini besmele çekerek yemeli.
• Çörek otu baş ağrısını keser. Kimyevi ilaçların çare olmadığı pek çok hastalığa deva olur.(Ali İhsan Tola)

 

Loading

No ResponsesEkim 25th, 2024

Batılıların Kuranı kerimde anlamayıp kavrayamadıkları, tenkid ve inkâr ettikleri hususlar nelerdir?

Batılıların Kuranı kerimde anlamayıp kavrayamadıkları, tenkid ve inkâr ettikleri hususlar nelerdir?[1]

Kur’an-ı Kerim, Batılı düşünürler ve oryantalistler tarafından derinlemesine incelenmiş, bazıları tarafından hayranlıkla karşılanmış, bazıları ise eleştirilmiştir. Kur’an’ın içeriği, dili, mesajları ve tarihsel bağlamı konusunda Batı dünyasında bazı eleştiriler ve anlaşılmayan yönler ortaya çıkmıştır. Batılıların Kur’an hakkında kavrayamadıkları, eleştirdikleri ve inkâr ettikleri bazı temel hususlar şunlardır:

1. Vahiy Kavramı

Birçok Batılı düşünür ve araştırmacı, Kur’an’ın vahiy olduğuna dair inancı kavramakta zorlanmıştır. Peygamber Efendimiz’in (sav) doğrudan Allah’tan vahiy aldığı inancı, özellikle materyalist ve seküler düşünceye sahip Batılılar için kabul edilmesi zor bir iddiadır. Onlar, Kur’an’ı genellikle tarihi bir metin veya Hz. Muhammed’in (sav) kendi zamanındaki koşullara göre yazdığı bir kitap olarak değerlendirirler. Bu yüzden vahyin ilahi bir kaynaktan geldiği düşüncesine eleştiriler getirilmiştir.

2. Tarihi ve Bilimsel Eleştiriler

Batılı oryantalistler ve eleştirmenler, bazı ayetlerde geçen tarihsel olayları ve anlatıları kendi tarihsel verileriyle karşılaştırdıklarında uyumsuzluklar gördüklerini ileri sürmüşlerdir. Örneğin, Nuh Tufanı, Musa ve Firavun hikayeleri gibi kıssalar, Batılı tarihsel ve arkeolojik bulgularla örtüşmediği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Ayrıca bazı Batılılar, Kur’an’daki bilimsel gerçeklerin çağdaş bilimle uyuşmadığını veya o dönemin bilgisine dayandığını savunmuşlardır. Ancak bu konularda Müslüman alimler ve modern bilim insanları tarafından detaylı yanıtlar verilmiştir.

3. Çok Eşlilik ve Kadın Hakları

Batılıların en çok eleştirdiği konulardan biri, Kur’an’ın çok eşliliğe (poligami) izin vermesidir. Kur’an, şartlar altında erkeğin dörde kadar kadınla evlenmesine izin verir (Nisa Suresi, 3. ayet), ancak bu uygulama Batı’da sık sık kadın haklarına aykırı ve eşitliğe zarar verici olarak yorumlanmıştır. Ayrıca Kur’an’ın kadınlara yönelik hükümleri, Batı’nın modern feminist değerleriyle karşılaştırıldığında eleştirilmiştir. Kadınların şahitliği, miras hakkı ve toplumsal rolleri gibi konularda bazı Batılılar, İslam’ı eleştirmiştir. Ancak İslam alimleri, bu hükümleri İslam’ın genel çerçevesi ve o dönemin sosyokültürel şartları içinde anlamaya çalışmanın önemini vurgulamaktadır.

4. Cihad ve Şiddet Meselesi

Kur’an’da geçen cihad kavramı ve bazı savaşla ilgili ayetler, Batılılar tarafından sıkça yanlış anlaşılmış veya eleştirilmiştir. Özellikle Batı’da cihad, genellikle yalnızca “kutsal savaş” anlamında algılanmış ve İslam’ın şiddeti teşvik ettiği şeklinde yorumlanmıştır. Ancak Kur’an’daki cihad kavramı, sadece savaşla değil, nefisle mücadele ve adaleti sağlama çabasıyla da ilgilidir. Müslüman alimler, cihadın savunma amacıyla ve adaletin tesis edilmesi için gerekli olduğu durumları vurgulamaktadırlar.

5. Mucizeler ve Doğaüstü Olaylar

Batılı rasyonalist ve bilimsel düşünceye sahip kişiler, Kur’an’da geçen mucizevi olayları anlamakta güçlük çekmişlerdir. Hz. Musa’nın asasıyla denizi yarıp İsrailoğullarını kurtarması, Hz. İsa’nın mucizeleri, Nuh’un gemisi gibi olaylar, Batılı düşünürler tarafından sembolik ya da mitolojik olarak değerlendirilmiş ve doğrudan birer tarihi gerçek olarak kabul edilmemiştir.

6. Tevhid (Allah’ın Birliği) ve Hristiyanlık İle Farklılıklar

Kur’an’ın tevhid inancı, yani Allah’ın birliği vurgusu, Hristiyan teolojisindeki teslis (üçleme) inancı ile çelişmektedir. Kur’an, Allah’ın tek olduğunu ve hiçbir ortak veya oğul edinmediğini açıkça belirtir (İhlas Suresi). Bu durum, Hristiyanlık inancı açısından problematik olarak görülmüş ve Hristiyan teologlar tarafından eleştirilmiştir. Özellikle Hz. İsa’nın ilahi bir varlık değil, sadece bir peygamber olduğunun vurgulanması, Hristiyan dünyasında önemli bir tartışma konusu olmuştur.

7. Cezalar ve Hukuki Hükümler

Kur’an’da yer alan cezalar, özellikle hırsızlık için el kesme, zina suçuna karşı ceza ve kısas hükümleri, modern Batı hukuk sistemi ve insan hakları anlayışıyla çelişir. Bu tür cezaların sert ve barbarca olduğunu düşünen Batılılar, İslam hukuku olan şeriatla ilgili olumsuz görüşlere sahiptir. Ancak Müslümanlar, bu cezaların belirli sosyal ve ahlaki düzenin korunması için konulduğunu ve adaleti sağlamak için gerekli olduğunu savunur.

8. Kur’an’ın Dili ve Üslubu

Kur’an’ın dilsel yapısı, bazı Batılı akademisyenler tarafından anlaması zor olarak nitelendirilmiştir. Özellikle Arapça’nın inceliklerine hakim olmayanlar için, Kur’an’daki ayetlerin bazılarının tekrar içerdiği veya birbirleriyle çelişiyor gibi göründüğü iddia edilmiştir. Kur’an’ın anlaşılması için derin bir dil bilgisine ve tefsir çalışmalarına ihtiyaç duyulduğunu anlamakta zorlanmışlardır.

9. Son Peygamber İnancı

Kur’an’ın Hz. Muhammed’i (sav) son peygamber olarak ilan etmesi, Batılıların özellikle Yahudi ve Hristiyan kökenli olanlarının eleştirdiği bir konudur. Yahudiler, peygamberlik geleneğinin İsrailoğulları’ndan geleceğine inanırken, Hristiyanlar da Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunu savunurlar. Bu nedenle, Hz. Muhammed’in peygamberlik iddiası ve Kur’an’ın peygamberliği sonlandırdığı inancı Batı’da çoğu zaman kabul görmemiştir.

Bu eleştiriler, Batı’daki farklı dünya görüşlerinden, inanç sistemlerinden ve kültürel yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. Ancak Kur’an’a yönelik bu tür eleştiriler, Müslüman alimler ve düşünürler tarafından tarih boyunca kapsamlı bir şekilde yanıtlanmış ve bu eleştirilerin birçoğunun yanlış anlamalardan veya önyargılardan kaynaklandığı ortaya konulmuştur.

@@@@@@@

Müsteşriklerden Kuranı kerimi tefsir eden varmı? Bu durum nasıl karşılanmıştır ve ne gibi tenkidde bulunulmuştur?

Evet, bazı müsteşrikler (oryantalistler) Kur’an-ı Kerim’i tefsir etmiş veya Kur’an hakkında kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Ancak bu çalışmalar genellikle Müslümanlar tarafından önyargılı, taraflı ve yanlış anlamalara dayalı olarak eleştirilmiştir. Müsteşriklerin Kur’an’a yaklaşımları, İslam’a ve Kur’an’a karşı olan Batılı perspektiflerden etkilenmiş, bu da onların yaptığı tefsir çalışmalarında önemli eleştirilere neden olmuştur. İşte müsteşriklerden bazıları ve bu çalışmalara yönelik tepkiler:

1. Richard Bell

Çalışmaları: Richard Bell, Kur’an’ın yapısı ve ayetlerin dizilişi üzerine çalışmış ve “The Qur’an: Translated with a Critical Rearrangement of the Surahs” (Kur’an: Surelerin Eleştirel Yeniden Düzenlenmesiyle Birlikte Tercüme Edilmiş) adlı eserini yazmıştır. Bell, Kur’an’ın zamanla Hz. Muhammed (sav) tarafından revize edildiğini öne sürmüş, bazı ayetlerin daha sonra eklendiğini iddia etmiştir.

Eleştiriler: Bell’in Kur’an’ın Peygamber tarafından değiştirildiği iddiası, İslam’ın temel inançlarına aykırı olarak görülmüş ve vahyin ilahi, değişmez yapısına karşı bir saldırı olarak algılanmıştır. Müslüman alimler, bu tür iddiaların tarihi ve teolojik açıdan yanlış olduğunu belirtmiş, Bell’in Kur’an’ın iç bütünlüğünü ve tarihi sürecini anlamadığı konusunda eleştirilerde bulunmuşlardır.

2. Theodor Nöldeke

Çalışmaları: Nöldeke, Kur’an’ın tarihsel bağlamını ve dilini ele alarak “Geschichte des Qorans” (Kur’an’ın Tarihi) adlı önemli bir eser yazmıştır. Kur’an’ın derlenme süreci, ayetlerin sıralanışı ve tarihsel arka planı üzerine yoğunlaşmıştır. O, Kur’an’ın bir tarihsel süreçte şekillendiğini savunarak, Hz. Muhammed’in vahiy aldığı dönemlerin etkisi altında şekillendiğini öne sürmüştür.

Eleştiriler: Nöldeke’nin yaklaşımı, Kur’an’ı salt tarihsel ve edebi bir metin olarak ele alması nedeniyle büyük eleştiriler almıştır. Müslüman alimler, onun vahyin ilahi kaynağını göz ardı ettiğini ve Kur’an’ın ruhani boyutunu anlayamadığını savunmuşlardır. Nöldeke’nin Kur’an’ı tarihsel bir süreç içinde değerlendirmesi, Müslümanlar tarafından Kur’an’ın kutsallığına yönelik bir saldırı olarak görülmüştür.

3. Ignaz Goldziher

Çalışmaları: Goldziher, İslam tarihi ve özellikle hadis bilimi üzerine derinlemesine çalışmalar yapmıştır. Kur’an’ın yanı sıra İslam’ın erken dönemine dair eleştirel bir yaklaşımla çalışmış ve hadislerin tarihsel geçerliliğini sorgulamıştır. Goldziher, Kur’an’ın zaman içinde toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendiğini öne süren bir yaklaşım benimsemiştir.

Eleştiriler: Müslüman alimler, Goldziher’in çalışmalarını, İslam’ın kutsal metinlerine karşı şüpheci ve eleştirel bir yaklaşım olarak değerlendirmiştir. Kur’an’ın değişmezliği ve peygamberlik misyonu üzerindeki vurgusunu göz ardı ettiği için, onun çalışmaları geniş çapta eleştirilmiştir.

4. Regis Blachère

Çalışmaları: Blachère, Kur’an’ın Fransızca çevirisini yapmış ve Kur’an üzerine detaylı filolojik çalışmalar yürütmüştür. O, Kur’an’ın üslubunu incelemiş, ancak bazı ayetlerin sembolik veya mitolojik öğeler içerdiğini iddia etmiştir. Batılı bilimsel analiz yöntemleriyle Kur’an’ı çözümlemeye çalışmıştır.

Eleştiriler: Blachère’in yaklaşımı, Müslümanlar tarafından Kur’an’ın ilahi mesajını küçümsemek ve onu sadece bir edebi metin gibi görmek olarak eleştirilmiştir. Blachère’in çalışmaları, özellikle Kur’an’daki bazı mucizevi anlatılara getirdiği sembolik yorumlar nedeniyle eleştirilmiştir.

5. Henri Lammens

Çalışmaları: Lammens, özellikle İslam’ın erken tarihi ve Hz. Muhammed’in (sav) hayatı üzerine çalışmalar yapmış, Kur’an ayetlerini tarihsel olaylarla ilişkilendirerek yorumlamıştır. O, Peygamber’in hayatını ele alırken İslam kaynaklarından ziyade Batılı eleştirel metotları kullanmış ve İslam’ın erken dönemlerine dair şüpheci bir yaklaşım sergilemiştir.

Eleştiriler: Lammens’in Kur’an’a ve İslam’ın tarihine dair şüpheci yaklaşımı, Müslümanlar tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. Onun çalışmaları, Hz. Muhammed’i ve Kur’an’ı eleştirirken önyargılı ve yanlı olarak görülmüştür.

6. Tepkiler ve Tenkidler

Önyargılı Yaklaşımlar: Müsteşriklerin büyük bir kısmı, Kur’an’ı genellikle Batılı, Hristiyan veya seküler perspektiflerden ele almışlardır. Bu durum, İslam’ın kendi iç dinamiklerinden ve inançlarından kopuk yorumlara yol açmıştır. Müslüman alimler, bu çalışmaları genellikle İslam’ı anlamaya yönelik değil, onu eleştirme ve zayıflatma amacı güden çalışmalar olarak görmüştür.

İlahi Mesajın İhmal Edilmesi: Müsteşriklerin tefsir çalışmalarında, Kur’an’ın ilahi bir vahiy olduğu inancı genellikle göz ardı edilmiştir. Bu, Kur’an’ın salt tarihsel bir metin olarak değerlendirilmesine ve vahyin ilahi yönünün inkâr edilmesine yol açmıştır. Müslümanlar, Kur’an’ın ilahi bir kaynak olduğunu ve onu anlamanın sadece dilsel veya tarihsel analizlerle değil, aynı zamanda manevi bir derinlikle mümkün olduğunu savunmuşlardır.

Kültürel ve Tarihsel Anlayış Eksikliği: Müsteşriklerin, Kur’an’ı yorumlarken İslam’ın tarihsel ve kültürel bağlamını tam anlamadığı, bu yüzden bazı ayetleri yanlış yorumladıkları eleştirisi yapılmıştır. Müslüman alimler, İslam’ın bütünsel bir din olduğunu ve Kur’an’ın anlaşılmasının sadece tarihsel bağlamla sınırlı olamayacağını belirtmişlerdir.

Sonuç olarak:

Müsteşriklerin Kur’an’ı tefsir etme girişimleri, genellikle Batılı bakış açılarından kaynaklanan önyargılar, eksik bilgiler ve yanlış anlamalar nedeniyle eleştirilmiştir. Müslümanlar, Kur’an’ın kutsallığı ve ilahi kaynağının göz ardı edilmesinin büyük bir hata olduğunu savunmuşlardır. Bu yüzden, müsteşriklerin Kur’an’a yönelik çalışmalarına genellikle eleştirel ve temkinli yaklaşılmış, Müslüman alimler, bu çalışmaların İslam’ın özünü tam olarak yansıtmadığını ileri sürmüşlerdir.

@@@@@@

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=LmV8ISxVimg

Loading

No ResponsesEkim 25th, 2024

Kuranı Kerimin lafzındaki mucizeler nelerdir?

Kuranı Kerimin lafzındaki mucizeler nelerdir?[1]


Kur’an-ı Kerim’in lafzındaki mucizeler, onun dilsel yapısı, üslubu ve kelimelerin seçimiyle ortaya çıkan olağanüstü özellikleridir. Bunlar, Arap dili ve edebiyatı açısından incelendiğinde hem içerik hem de biçim açısından mucizevi olarak değerlendirilir. İşte bu mucizelerden bazıları:

1. Dil ve Üslup Mucizesi: Kur’an, Arapça’nın en üst düzeyinde, benzersiz ve taklit edilemez bir üslupla indirilmiştir. Kur’an’ın nazmı (dizilişi), secili (ahenkli) ve ritmik yapısı, ayetlerin derin anlamları ile uyum içindedir. Arap edebiyatının zirve noktası olan dönemde bile, kimse bu üsluba benzer bir eser ortaya koyamamıştır.

2. Fesahat ve Belağat Mucizesi: Kur’an’ın fesahati (açık ve kusursuz dili) ve belağatı (anlam derinliği) olağanüstü seviyededir. Sözün açık, kısa ve öz olması; aynı zamanda derin anlamlar içermesi, edebi bir mucize olarak kabul edilir. Her bir kelime, en uygun ve anlamlı şekilde seçilmiştir.

3. Nazım (Ayet Dizilimi) Mucizesi: Kur’an’daki ayetler, mantıksal bir akış içinde, anlam bakımından birbiriyle uyumlu bir şekilde dizilmiştir. Ayetlerin ve surelerin dizilişi, hem anlam hem de üslup bakımından büyük bir uyum içerisindedir.

4. Muhatabın Düzeyine Göre Konuşma: Kur’an-ı Kerim, muhatap kitlesinin her bir seviyesine hitap eder. Eğitimli ve cahil, yaşlı ve genç, Arap veya Arap olmayan herkes Kur’an’ın dilinden etkilenir. Üslubu her seviyede insana hitap ederken, anlam derinliği alimlerin bile sürekli keşfettiği boyutlara sahiptir.

5. Kur’an’ın Meydan Okuması (Tantana Mucizesi): Kur’an, insanların benzerini getirememesiyle de mucizedir. Kur’an’ın birçok ayeti, insanlara veya cinlere, bir sure veya on sure kadar bir metin getirmeleri için meydan okumuş, ancak hiç kimse bunu başaramamıştır (Bakara Suresi 23. ayet, Yunus Suresi 38. ayet).

6. Ahenk ve Musiki Mucizesi: Kur’an’ın lafzı, okunduğunda ahenkli bir ses oluşturur. Kur’an tilaveti sırasında, kelimeler ve cümleler arasında mükemmel bir ahenk vardır. Bu ahenk, insanlar üzerinde derin bir manevi etki bırakır ve Kur’an’ı anlamayan kişiler bile bu etkileyici ahenkten etkilenirler.

Bu mucizeler, Kur’an’ın hem içerik hem de üslup olarak eşsiz ve taklit edilemez bir eser olduğunu gösterir. Arap dilinin en usta şair ve hatipleri bile bu özelliklere karşı hayranlıklarını gizleyememişlerdir.

@@@@@@@

Kur’an-ı Kerim, tarih boyunca Batılı düşünürler, oryantalistler ve bilim insanları tarafından da derinlemesine incelenmiş, bazıları tarafından hayranlıkla karşılanmış ve üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar, Kur’an’ın içeriği, üslubu ve mesajları üzerine çeşitli yorumlar ve analizler içerse de, bazı Batılı entelektüeller özellikle Kur’an’ın dilsel mucizeleri, ahlaki öğretileri ve insanlığa sunduğu evrensel ilkeler karşısında şaşkınlık ve hayranlıklarını dile getirmiştir. İşte bazı Batılı düşünürlerin Kur’an hakkındaki düşünceleri:

1. Thomas Carlyle (1795-1881)

İskoç yazar ve düşünür Carlyle, İslam ve Kur’an hakkında olumlu düşünceler dile getiren Batılı entelektüellerden biridir. Carlyle, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) hayatını ve Kur’an’ı derin bir saygıyla ele almıştır. Kur’an’ın, insanlık için bir rehber olduğuna inanır ve Hz. Muhammed’i dürüst ve bilge bir lider olarak tanımlar. Carlyle, “Kahramanlar” adlı eserinde Hz. Muhammed’i büyük bir lider olarak tasvir ederken, Kur’an’ı da insanları harekete geçiren güçlü bir metin olarak görür.

2. Mahatma Gandhi (1869-1948)

Hintli lider Gandhi, Kur’an’ı inceledikten sonra, onun ruhani mesajlarından ve içerdiği ahlaki değerlerden derin bir şekilde etkilendiğini dile getirmiştir. Kur’an’ın adalet, merhamet ve eşitlik gibi temel insani değerleri vurgulamasını övmüş ve bu ilkelerin tüm insanlığa hitap ettiğini belirtmiştir.

3. Goethe (1749-1832)

Alman şair ve düşünür Johann Wolfgang von Goethe, Kur’an’dan büyük bir etki alan Batılı entelektüellerden biridir. Goethe, İslam’ı ve Kur’an’ı inceleyerek, onun insanlığa sunduğu derin mesajlardan etkilenmiştir. Goethe, “Doğu-Batı Divanı” adlı eserinde Kur’an’a olan hayranlığını dile getirmiş ve Kur’an’daki derin anlamları keşfetmekten zevk aldığını belirtmiştir. Goethe, Kur’an’ı “sonsuz gerçeklerin yansıdığı bir kitap” olarak tanımlamıştır.

4. Edward Montet (1856-1934)

Fransız oryantalist Edward Montet, Kur’an’ın içerdiği evrensel ahlaki ilkelerden, özellikle de tevhid inancının sade ve açık bir şekilde ifade edilmesinden etkilenmiştir. Montet, Kur’an’ın dilsel yapısına hayran kalmış ve onun içerdiği ahenk ve estetiğin başka hiçbir metinde bulunamayacağını söylemiştir.

5. Maurice Bucaille (1920-1998)

Fransız doktor ve bilim insanı Bucaille, Kur’an’ı bilimsel bakış açısıyla incelemiş ve Kur’an’daki bilimsel gerçeklerin, modern bilimle uyum içinde olduğunu iddia etmiştir. Bucaille, “Kur’an ve Modern Bilim” adlı eserinde, Kur’an’da yer alan bilimsel açıklamaların, 7. yüzyılda yaşayan bir insanın bilgi düzeyini aşan bir doğrulukla sunulduğunu dile getirmiştir. Bu durum Bucaille’ı şaşkına çevirmiş ve Kur’an’ın ilahi bir kaynaktan gelmiş olabileceğini düşünmüştür.

6. Henry Stubbe (1632-1676)

İngiliz filozof ve tarihçi Stubbe, “An Account of the Rise and Progress of Mahometanism” adlı eserinde, İslam’ın yükselişi ve Kur’an’ın etkileyici yapısı hakkında olumlu görüşler dile getirmiştir. Kur’an’ın ahlaki öğretileri ve toplumları yönlendirme gücüne dikkat çekmiş, Hz. Muhammed’i (sav) büyük bir lider olarak tanımlamıştır.

7. Alphonse de Lamartine (1790-1869)

Fransız yazar ve devlet adamı Lamartine, İslam peygamberi Hz. Muhammed ve Kur’an hakkında saygı dolu ifadeler kullanmıştır. Hz. Muhammed’in peygamberlik görevini başarıyla yerine getirdiğini ve Kur’an’ın eşsiz bir eser olduğunu dile getirmiştir. Lamartine, Peygamber’in ortaya koyduğu medeniyetin insanlık tarihindeki büyük dönüşümlerden biri olduğunu belirtmiştir.

8. Sir William Muir (1819-1905)

İskoç tarihçi ve oryantalist Muir, İslam’ın ve Kur’an’ın insanlar üzerinde yarattığı etkiden etkilenmiş, Kur’an’ın insanları derinden etkileyen bir metin olduğunu dile getirmiştir. Muir, İslam’ı tenkit eden oryantalistlerden biri olsa da, Kur’an’ın dilsel mükemmelliğini kabul etmiştir.

Bu örnekler, Batılı düşünürlerin Kur’an’a olan ilgisinin ve saygısının göstergeleridir. Kur’an, sadece Müslümanları değil, farklı dinlerden insanları da derin düşüncelere sevk etmiş ve onun eşsizliği üzerine çeşitli yorumlar yapılmıştır.

@@@@@@@

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=fuqK7HXEmEk

Loading

No ResponsesEkim 25th, 2024

GİZLİ SENARYO

GİZLİ SENARYO

 

Hikmeti hükümeti bilmiyoruz.
Devlet Bahçelinin, PKK’nın silah bırakması ve kendisini feshetmesi halinde müebbet hapiste bulunan Öcalan’ı affı ve gelip mecliste PKK’yı temsil eden Dem partililere konuşması teklifi, genel olarak Bahçelinin yapısına da, düşünce ve mücadelesine de taban tabana zıt bir çıkıştır.
Kısa bir süre önce buzları eritmek için Dem partililerle tokalaşması toplum ve tabanınca pek tepki görmedi.
Ancak Öcalan’a Af yolunu açıp mecliste konuşması teklifi hazmı zor bir durumdur.
Bu ayağa değil, kafaya sıkmak gibi bir durum olur.
Toplum bunu ne kadar içine sindirebilir?
Veya önceki gibi, son anda yapılan anlaşmada olan silahların bırakılmasından vaz geçilerek, anlaşmanın bozulması gibi bir durum olur mu?
İhanet devam eder mi?
Belki de en önemlisi ağa babaları olan ve ipini tutan başta ABD ve İsrail buna müsaade eder mi?
Onca orduyu kuşatacak silahlar boşuna mı verildi?
Belli ki Bahçeli bir koku aldı.
Oda büyük etrafı saracak ateşin duman kokusu.
Belli ki terörden 50 yıldır çok çekildi. Onun topluma verdiği bir acı ve bölünme var.
Belki de en önemlisi de FETÖ’yü kontrol eden CIA ve ABD’nin Gülenin ölmesiyle zayıflayan ve belki de kopmaya giden bir kolunun boşluğundan istifadeyle, diğer kolu olan ve kontrol ettiği PKK’yı ABD’nin güdümünden kendi kontrolümüz altına almak idi.
Onun kadar bir önemli olan gizli senaryo ise, dolu dizgin, ipini koparmış, 15 Temmuzun bir rövanşı ve kuyruk acısı sebebiyle İsraillin Gazze, Lübnan, Suriye derken, bir yandan kendisi Hatay’dan girerken, diğer yandan PKK’yı Iraktan Türkiye’ye sokarak ikinci bir işgali başlatma hevesidir.
Ciddi bir tehlike olmazsa, neden tehlikeli böyle bir teklifte bulunulsun?
Gövde gitmektense, kol mu gitsin düşüncesi?
Ehveni şer…
Allah akıbetimizi hayretsin.
Millete birlik ve beraberlik nasib etsin.

Not: Belliki Devlet Bahçeli birilerinin kuyruğuna basmış olacak ki, bir gün sonra Tusaşa yapılan terör saldırısı bu kuyruk acısının bir sonucudur.

MEHMET ÖZÇELİK

23-10-2024

Loading

No ResponsesEkim 23rd, 2024

KARANLIK ASRIN KARANLIK İNSANLARI

KARANLIK ASRIN KARANLIK İNSANLARI

Bu içinde bulunduğumuz asır çok karanlıklara ve karanlık insanlara şahit oldu.
Darbeler yapıldı, karanlık yüzü saklandı, aydınlık gösterildi.
Az bir kısım perdeyi aralayıp görse de hep gizli kaldı, gizlendi.
Sahte kahramanlar kahraman gösterildi.
Zamanla anlaşılsa da.
Bir kaç nesil mahvedildi.
Sadece dünyaları değil, ahiretleri de bitirildi.
Adeta Asırların tüm karanlık işleri ve kişileri bu asırda toplanmıştı.
Bunun biri de Fetö idi.
Bilinmezlikler ve karanlıklarla ve karanlıklarda kendisini sakladı.
Gerçek yüzü gün yüzüne çıktığında milyonların kaybına çoktan sebep olmuştu.
Belli ki doğru dürüst bir ilkokul mezunu bile zor olan bu kişi, bu işleri tek taşına yapmıyor, karanlık mahfiller tarafından da destek görüyordu.
17-25 Aralık 2013 gezi olaylarında iken Fetö 21 aralıkta beddua etti.

Evlerine ateşler düşsün dediğinde, bu ateş havada kalmaz, mutlaka bir yere ve Fetöyü yakar demiştim.

Ve Fetönün evine ateşler düştü.

Kendiyle beraber birçoklarını da yaktı.

*************   

FETÖ’nün hayatında ve şekillenmesinde 3 kişi bulunmaktadır.

-Yaşar Tunagür.
-Kasım Gülek.
-GRAHAM FULLER.

-FETÖ’nün korunup yükselişi 1962 yıllarında CHP genel sekreteri Kasım Gülek eliyle oldu.

1999 yılında ABD’ye gitmesinde Bülent Ecevit yardım ederken, ABD’de yerleşme iznini ise Kasım Gülek’in kızı sağladı.
ABD’nin Fetö’ye sahiplenmesi boşuna değil.
Onun sırtından ılıman İslam adıyla, İslam dünyasını kontrol etmektir.
Oyun büyük.
Mücadele iman küfür mücadelesi.
Bu bir ABD destekli bir İngiliz projesidir.


**************

İttihat ve Terakkiden beri yüz elli yıldır karanlık işler ve karanlık adamlar süre gelmektedir.
Ne gariptir ki. 1999 yılından 2024 yılına kadar Evanjelistlerin çiftliğinde kaldı, 6 ay önce başka bir çiftliğe, uzun Cevdet’in çiftliğine götürüldü.
Ölümü de Evanjelistlerin hastahanesinde gerçekleşti.
-Bundan sonra kavgalar ve ifşaatlar başlayacaktır.

– Ekrem Dumanlı 2001-4 Ekim 2015 yılları arası Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.

Gazetenin başına geçtiğinde ilk sözüm şu oldu;

Buda mı bizim çocuklardan.

Yani 12 Eylül darbesi olunca Abd; bizim çocuklar başardı, demişti.
Şimdi ise bunun CIA bağlantısını kuran kişi olduğu söylenmektedir.
Fetö hareketi bir istihbarat hareketidir.

 

-Beddua durumu 2013 yılında gerçekleşince Fetönün iki talebesi ayrı ayrı aynı soruyu sorduklarında onlara şu cevabı vermiştim;

Yarın öbürsü gün Gülen sizin elinize silah verip diğer cemaatlerle ve milletle karşı karşıya getirirse şaşırmayın.

Ahmet hoca ses çıkarmamış, Ertuğrul, öyle mi yav, demişti.

Ertuğrul işgalden bir ay önce Hollanda’ya kaçmış, Ahmet görevden alınmıştı.

                                                                            ************      

Aytunç Altındal ilk olarak Fetönün gizli 12. Kardinal olduğunu söyledi.[1] 

Bir ay içerisinde evi darmadağın edildi.

Bir ay tedavi olduğunda hiçbir şeyi yokken, bir ay sonra kanserden vefat etti.

Yoksa onun için mi; “Fetö elebaşının cenazesinde tekbir getirmek yasaklandı: İncil’den bölümler okundu.

İşte tabut başında İngilizce okunan o bölümler;

Biz hepimiz onun çocuklarıyız. Kendisini bizim için feda etti. Lordumuz bu mirasın devamını sağlamamızı ve tüm dünyaya yayılmasını sağlamanı dileriz.” denildi.[2]

-Fetöye camiden cenazesini kalkması nasip olmadı. 

-İncil’den pasajlar okundu! Papaz uğurladı.[3]

-Amerikan kültürüne göre gömüldü.[4]

1999 Yılında Pkk terör örgütü başı Abdullah Öcalan Türkiyeye teslim edilince, Fetö Abd’ye alındı.

Devreye konuldu.

“FETÖ 1990’lı yıllar itibariyle dev bir yapıya dönüşmesi, üst akıl destekli bu örgütün özellikle 2000’li yıllarda gerçekleştirdiği kumpas soruşturma ve davalarıyla devleti tamamen ele geçirmeye odaklandı. 1999 yılında hakkında soruşturma açılır açılmaz ABD’ye firar eden Gülen’e karşılık PKK elebaşı Öcalan Türkiye’ye teslim edildi. Bu tarihten itibaren Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk soruşturmalarıyla özellikle TSK’da kendi örgütü üyelerine alan açan FETÖ, 15 Temmuz 2016’ya kadar olan süreçte bu örgüt üyelerini sahaya sürerek, sonunda mağlup olacağı açık bir savaşa girişti.”[5]

-Hizmet ettiği ve baş ucunda Amerika bayrağının dalgalandığı yere, gerçek memleketine gömülmüş oldu.

Geridekilerin derin uykudan uyanması temennisiyle.

 

                                                          **************

Benim korkum bu kavganın bir elli yıl sürecek olması.

Belli ki bir kavga bitmeden yeni kavgalar devreye konulmakta ve bu millet birbiriyle uğraştırılarak güç zafiyetine uğratılmaktadır.
Dış ve iç silahşorlar tarafından.[6]

*************  

“Ne kendi etti rahat ne âlem buldu huzur, Yıkılıp gitti cihandan dayansın ehli kubur”

-Hayat değil, olumsuzluklar insanı yoruyor ve yıpratıyor.

Evvelden düşman bir silah kullanıyordu, şimdi silahların sayısı arttı.

Bir Fatihe karşı bir Cem Sultan kullanılıyordu, şimdi ise binlerce.

Bir Fetö öldü ancak geriye yıllarca sürecek binlercesini bıraktı,

CIA-ABD-Avrupa tarafından kullanılacak ve başlarına istediklerini getirerek tüm İslam dünyasını kontrol etmeye çalışacakları yeni bir yol açılmış oldu.

Bu asır Yıkılan hayatlarla dolu.

Veya ayrıştırılan mı diyelim?

-Ancak;

Peygamberler İsmet sıfatı gereği olarak nasıl korunuyorlarsa, aslında gerek Ruhlar alemindeki İstidat ve kabiliyet, gerekse de Allah’ın ezelde bilmiş olduğu bilgisi doğrultusunda insanlar da korunmaktadır.

Mesela daha sonra kötülüğü anlaşılacak olan bir topluluğa bir türlü gitmek, girmek istese de giremiyor ve daha sonra o topluluğun bütün çirkinlikleri, kötülükleri ortaya dökülüyor ve kendisi ondan mahfuz kalıyor ise; bu o insanın istidadı, kabiliyeti ve Cenab-ı Hakk’ın Ezeli ilmiyle daha olmadan önceki onun sevk edileceği, arzuladığı ihlas ve samimiyeti göz önünde bulunduruluyor.

Allah Hafiz ismiyle insanları hıfzetmektedir. Bu hıfzetme, muhafaza etme sadece maddi yönde değil.

O insanın manevi yapısındaki samimiyet ve ihlastan dolayı korunması manasına da gelir.

Rabbim bizleri istikametten ayırmasın.

MEHMET ÖZÇELİK

22-10-2024

 

 

[1] https://youtu.be/DUBKtTjSfX0?si=lEQjRq2Lxc__XAw9 

https://www.haber7.com/guncel/haber/3471362-the-economistin-kapagindaki-kardinal-gulen-mi

https://www.yeniakit.com.tr/haber/gulenin-kardinal-pasaportu-220290.html

Fetö Kardinaldi.

Kardinal

Kardinal3

[2] https://www.ensonhaber.com/gundem/feto-elebasinin-cenazesinde-tekbir-getirmek-yasaklandi-incilden-bolumler-okundu

[3] https://www.yeniakit.com.tr/haber/incilden-pasajlar-okundu-papaz-ugurladi-1896181.html

[4] https://video.haber7.com/video-galeri/297349-feto-elebasini-gomen-fetoculerden-kurucan-amerikan-kulturune-gore-gomduk

https://www.haber7.com/guncel/haber/3472636-feto-elebasi-gulenin-cenaze-torenine-katilan-bazi-isimlerin-kimlikleri-ortaya-cikti

[5] https://www.yeniakit.com.tr/foto-galeri/cia-ihanet-ussu-kurdu-ocalani-verip-fetoyu-aldilar-95946

[6] https://www.haber7.com/guncel/haber/3123514-medyascopeu-fonlayan-vakfin-baskani-tsknin-gizli-bilgilerini-istemis

https://www.haber7.com/siyaset/haber/3414374-abd-fonlu-medya-gaza-geldi-ak-parti-bitti-erdogan-daha-toparlayamaz
https://tesbitler.com/2015/01/03/olduren-kalemler/

https://tesbitler.com/index.php?s=Fet%C3%B6

https://tesbitler.com/index.php?s=G%C3%BClen
https://tesbitler.com/index.php?s=G%C3%BClen

 

Loading

No ResponsesEkim 22nd, 2024

KANALİZASYON PATLADI

KANALİZASYON PATLADI

Soruşturma kapsamında Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce hazırlanan fezlekede, CİMER’e iletilen ihbardaki şu ifadelere yer verildi:

“Eski PKK hükümlüsü ve şu anki İYİ Parti üyesi Reyap Hastanesi yenidoğan yoğun bakım doktoru Fırat Sarı ve İlker Gönen SSK’yı dolandırmaktadır.[1]
-Onlarca çocuğun ölümüne ve sakat kalmasına sebep olan Yenidoğan çetesi, bir PKK terör örgütü uzantısıdır.

Onlara sahip çıkıp destekleyenler bir düşünsün. 

Düşüncesini yitirmemiş, düşürmemiş ve kaybetmemişse.[2] 

-Aslında bütün bunlar kendi inançlarının daha doğrusu inançsızlıklarının gereğini yapıyorlar.

Taraflarını belirleyip gösteriyorlar.
İşte insan bozulursa böyle oluyor.
1980 yılının sonlarında da doğum hastanelerinde çocukların değiştirildiği şayiası yaygındı.

**************    

Güya masumca PKK’nın 6 milyon oyu var, diyerek bir yandan meşrulaştırılırken, diğer yandan iç ve dış desteklemelerle palazlandırılan sosyalist, güya Kürt terör örgütü PKK, gittikçe topluma yayılmaya, problemleri artmaya başlıyor.

Tıpkı temizlenip tedavi edilmeyen kanser urunun, büyüyerek vücudu sarması gibi.[3]
Toplum vücudu giderek yenidoğan çetesinin bilinen yirmi kadar ölümüne sebep olduğu yeni doğan ve sakat kalan çocuklar, Diyarbakır’da öldürülen Narin kız ve neredeyse her gün duyduğumuz çete, örgüt, uyuşturucu ve dolandırıcılık gibi faaliyetler.
Bünye hasta.
Maddi manevi.
Ciddi, ahlaki, mânevî, hukuki güçlü bir güce ihtiyaç vardır.
Başta hukukun bu milleti taşıyacak güçte olması gerekir.[4]
Millet arkasında güvenilir ve güçlü olarak devleti ve devletin gücünü görmeli.
Devlette bunu göstermelidir.
Büyüyen devletin gücü vatandaşa da yansımalıdır.
Elbette Bugünkü Türkiye dünkü Türkiye değil.
Maddi ve manevi.
Bu kadar kusmukların çıkması da bundan.
Ancak oyun ve oyuncular hala aktif.
Maddi yatırımların yanında insana ve manevi yatırıma hız verilmelidir.
İdealist, bilinçli ve şuurlu nesillerin yetiştirilmesine ağırlık verilmelidir.
Ehli sünnet odaklı cemaatlerden de istifade ile bu proje hızlandırılmalıdır.
Gelecekten ümitsiz değiliz.
Ümit varız.
“Ümit var olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür seda İslam’ın sedası olacaktır!”

MEHMET ÖZÇELİK

21-10-2024

[1] https://www.aa.com.tr/tr/gundem/yenidogan-cetesinin-orgutsel-semasi-ortaya-cikarildi/3368088

[2] PKK terör örgütü

Bebekleri öldüren çete soruşturmasından CHP’li isim çıktı

https://www.haber7.com/guncel/haber/3470422-bebekleri-olduren-cete-sorusturmasindan-chpli-isim-cikti

https://www.haber7.com/guncel/haber/3470445-yenidogan-cetesi-liderinin-ifadesi-ortaya-cikti

https://www.yenisafak.com/video-galeri/ozel/universite-hastaneleri-lgbt-lobisinin-esiri-mi-oldu-4646799

[3] https://video.haber7.com/video-galeri/296641-istanbul-barosunda-pes-pese-skandallar-secim-zaferini-pkk-sloganlariyla-kutladilar

https://www.trhaber.com/gundem/istanbul-barosunda-kandil-esintisi-turkiye-20-25-eyalete-bolunmeli-diyen-fransiz-nisanli-ibrahim-kaboglu-kimdir-h879656.html

https://www.yenisafak.com/gundem/aymden-bir-tepki-ceken-karar-daha-bebek-katili-ocalan-lehine-slogana-ifade-ozgurlugu-kilifi-4650690 

[4] https://tesbitler.com/2024/10/12/bu-kanunlar-bu-milleti-tasiyamaz/

Loading

No ResponsesEkim 21st, 2024

TARAF

TARAF[1]

İnsanlık bu dünyaya kafile kafile Ruhlar aleminden gelir, oluşturduğu veya katıldığı kendi kafilesiyle beraber sonsuzluk yoluna, sonsuzluk yolcusu olarak devam eder.
Herkes kendi kafilesini, yolunu ve yoldaşını seçer.

-Hadis-i Şerif’te buyurulmaktadır ki. “El-mer’u mea men ehabbe” yani “Kişi sevdiği ile beraberdir.”

Onun içindir ki; Hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede, Berduş berduşu da meyhanede bulurmuş.

Allah herkesi sevdiği ile eylesin. Bu dünyada kim kiminle ise, onu seviyor ise, ahirette de onunla etsin.

Musa’ya tabi olanları Musa ile, Firavuna tabi olanları firavun ile, Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’ı sevenleri O’nun ile, Ebu Cehil’i Sevenleri de onun ile Cenabı Hak beraber eylesin.

Münafıklık yapıp da münafıkane bir şekilde olanları da münafıklarla beraber eylesin. Öyle ki mesela bugün meyhanede olan bir insana Tekke cehennem gibi gelir. Tekke’de olan bir insana da meyhane cehennem gibi ve yakıcı gelir.

Aynen onun gibi bu dünyada bazıları için Cehennem Cennet iken, bazıları için Cennet cehennemdir. Onun için cehennem gibi görmüş olduğumuz bir hayatı, bir başkası ister münafıklığından dolayı olsun, ister öyle bilmiş olduğundan dolayı olsun, kendi cennetini öyle eder.

Ne yapalım Allah herkesi sevdikleriyle haşretsin, mahşerde onlarla beraber etsin. Ahirette onlarla etsin.

Yani firavunu seviyorsa, firavuncukları seviyorsa, asrın firavunlarını seviyor ise, Elbette Cenabı Hak onları o sevdikleriyle beraber etsin. Zaten mesela kanalizasyon faresini saraya götürseniz feryat eder. Çünkü onun dünyası kanalizasyondur. Oradan ve onunla zevk alır.

-Kuranı Kerimde İsra 84.ayette”Herkes kendi tinet ve karakteri doğrultusunda hareket eder kimin daha doğru yolda olduğunu Elbette Rabb’in daha iyi bilir.”

Münafığı da bilir, Mümine de bilir, kafiri de bilir, fasıkı da bilir.

Cenab-ı Hak hepsini bildiği içindir ki, bu dünyada kim kiminle ise, ahirette de o onunladır ve onunla da olması elbette ki kaderin de hikmetindendir. Mantığın da bir gereğidir.

Allah herkesi sevdiği ile beraber etsin. Firavunu sevenleri firavunla, Musa’yı seveni Musa ile beraber eylesin.

 

                                                         @@@@@


“Bi -tarafane hareket tarafı muhalifi iltizamdır” ifadesi, Osmanlıca kökenli bir deyim olup, “Tarafsız hareket etmek, muhalif tarafı desteklemektir” anlamına gelir. Bu ifadede, bir konuda tarafsız kalmaya çalışmanın bile aslında dolaylı olarak bir tarafa fayda sağlayacağı ya da muhalif tarafa destek olacağı ima ediliyor.
Tarafsız kalan, kararsız kalır.
Bu durum kararlı olmamanın ve yanlışı değiştirmemenin bir zafiyeti işaretidir.
Kararsızlık zayıflıktır.
Hedefsizliktir.
Yanlışa yatkınlıktır.
Mücadelede yetersizliktir.
Sorumluluktan kaçmaktır.
Adalete değil, zulme yatkınlıktır.
Krizleri ve yanlışları kabuldür.
Çözüm odaklı ve çözümden yana olmamaktır.

@@@@@@@@@

Maalesef tarafsızlık hatta İslam düşmanlığı adına çok taraftar olundu.

Mecliste;” Hristiyan mı olalım, Müslüman mı kalalım? Tartışması yapıldı.

Mahmut Esat Bozkurt;” Hristiyan olalım. Bunu anayasaya yazalım, dedi.[2]

 

-100 senede geçse tinet ve karakter hiç değişmiyor.[3] 

Düşmanın bile cesaret edemediği saldırılara bunlar hangi tinetle Müslüman memleketinde bu arsızlığı gösterebiliyor?

Dışarıdan düşman aramaya gerek yok ki.!

İçerdekiler fazlasıyla yeter bile.

Kanserli ur.[4]

Kanlı 12 Eylül’ün kansızlıklarından, bugün Türkiye’de oluşturulan kirli menfaat ortaklıklarına kadar. Bir araya gelinmektedir.[5]

-İşgalci terör devleti, 7 Ekim sonrasında Gazze’de 902 aileyi, tüm fertlerini katlederek yok etti. Filistin Hükümeti’nin açıkladığı verilere göre, bin 364 aileden tek, 3 bin 472 aileden ise yalnızca iki fert hayatta kalmayı başardı.[6]

MEHMET ÖZÇELİK

20-10-2024

 

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=QdC7tGYEJxc

[2] ttps://www.yenisafak.com/gundem/chpli-belediyeden-borc-icin-cami-takasi-4647565

[3] https://www.haber7.com/guncel/haber/3468863-chp-ve-dem-belediyelerinin-kuran-kurslariyla-mucadelesine-yargi-freni-yeniden-acilacak

[4] https://www.facebook.com/share/r/cTXUu1AP9mBXksGj/

https://www.yenisafak.com/dunya/arnavutluk-bektasi-tarikati-lideri-baba-mondi-alenen-ilan-etti-israil-halkinin-kardesiyim-4650709

https://www.haber7.com/guncel/haber/3459930-bombali-saldiridaki-bogazicili-prof-kim-ilyas-salman-kanli-1-mayista-kime-kursun-sikti

[5] https://www.yenisafak.com/gundem/gunlerdir-sessizdi-yilmaz-ozdilin-yenidogan-cetesinin-tehditcisiyle-fotografi-ortaya-cikti-4651568

[6] https://www.yenisafak.com/dunya/soykirimda-902-aile-yok-oldu-4651613

 

Loading

No ResponsesEkim 20th, 2024

İslam’ın Işığında Aile Bireylerinde Sorumluluk ve Mutluluk

İslam’ın Işığında Aile Bireylerinde Sorumluluk ve Mutluluk

Aile, Toplum hayatının temeli olup İslam dininde kutsal bir müessese olarak kabul edilir ve aile bireylerinin birbirlerine karşı olan görev ve sorumlulukları, huzur dolu bir yaşamın temel taşını oluşturur. İslam, aile içinde sorumluluk ve mutluluğun nasıl sağlanacağına dair rehberlik eder. Kur’an-ı Kerim ayetleri ve Peygamber Efendimiz ‘in (SAV) hadisleri, bu konuda bize ışık tutar. Kur’an ve sünnete uygun kurulan ve devam eden aile Allah’ın koruması altındadır. Zaten bizim kültürümüzde aile kurulurken “Allah’ın emri ve peygamberin kavliyle” diye kurulur. Maalesef ki bu akite göre de devam etmediği İslam dışı haller düğünden itibaren başladığı için aile mutlulukları sürmüyor, evlilikten birkaç ay sonra anlaşmazlıklar başlıyor.

Dinimiz, aile bireylerinin birbirlerine karşı dürüst ve adil olma sorumluluğunu hatırlatır. Her bireyin, doğru ve hakkaniyetli bir şekilde davranarak ailenin huzuruna katkıda bulunması gerekmektedir. Aile içindeki huzur, bireylerin birbirlerine olan saygısı ve sevgisi ile sağlanır. Kitabımız bütün aile bireylerinin birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını en iyi şekilde belirlemiş. Bizim sahibimiz (Malikül Mülk), yaratanımız, kimin görev ve gücünün ne olduğunu en iyi bilen olduğu için görev ve sorumlulukları belirlemiştir. Lakin günümüz insanları Rabbimizin belirlediği ve sünnet olan kurallara göre değil de nefis ve heveslere göre kendi kurallarını koyduğu için Maalesef Rahmet ve inayet kalkıyor sonunda dramatik üzücü aile halleri ortaya çıkıyor. Hz. Muhammed efendimiz zaten yuva kurulurken eş seçilirken “SİZ DİNİ GÜZEL OLANI SEÇİNİZ” diye emrediyor, buna ne derece uyulduğu hali hazırdaki aile vakalarından belli.

Eşler arasında sorumluluk ve adalet, İslam dininde önemle vurgulanan bir konudur. Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olandır. Ben aileme karşı hayırlı olanınızım.” (Tirmizi, 11) Yine Veda hutbesinde Efendimiz (SAV) kadın ve erkeği birbirine emanet kılmış, birbiri üzerinde hakları olduğu özellikle vurgulanmıştır. Ayrıca Kitabımız Kuranda Rabbimiz, kadın ve erkeğin görev ve sorumluluklarını belirtmiş Sünnette de efendimiz örnek vakalarla kendi kızı Fatma validemizden Hz Ali efendimizden örneklerle aile huzurunu bu konuda iki taraf ailelerin görev ve sorumluluklarını belirlemiştir. Bu hadis, eşlerin birbirlerine karşı olan sorumluluklarını ve iyi davranmaları gerektiğini hatırlatır. Eşler arasındaki sevgi, saygı ve anlayış, aile içindeki mutluluğun temel taşlarıdır. Birbirlerine destek olan eşler, ailelerini daha güçlü ve mutlu kılarlar.

Çocukların terbiyesi ve onlara doğru yolu göstermek, İslam dininde ebeveynlerin önemli sorumluluklarındandır. Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.” (Tirmizi, 33) Bu hadis, ebeveynlerin çocuklarını iyi bir şekilde yetiştirme sorumluluğunu vurgular. Çocuklara güzel ahlak, doğru davranışlar ve dini bilgiler öğretmek, aile mutluluğuna katkıda bulunur. İyi yetişmiş çocuklar, toplumun da geleceğine ışık tutar ve ailelerinin gurur kaynağı olur. Kuran ve sünnete göre değil de Seküler anlayışa göre Kuran ve Sünnetten habersiz sadece dünya için yetiştirilen, akademik başarı gözetilirken, maneviyatı ve Ruhu boş bırakılan çocuklar ileride hem aile hem de toplumun saadetine hiçbir katkı verememekte ve maalesef ahiret hayatı da tehlikeye sokulmaktadır.

Mutlu bir aile için sevgi ve merhamet esastır. Kur’an-ı Kerim’de Rum Suresi 21. ayette şöyle buyrulmaktadır:” O’nun varlığının delillerinden biri de, size kendi cinsinizden eşler yaratmasıdır ki onlarla huzur bulasınız. Ve aranıza sevgi ve merhamet koymuştur. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21) Bu ayet, eşler arasındaki sevgi ve merhametin önemini vurgular. Sevgi ve merhamet, aile içinde mutluluğun anahtarıdır. Eşlerin birbirlerine olan sevgi ve merhameti, çocuklara da yansır ve bu duygular aile içinde gerçek huzur kaynağı olur.

Netice olarak insanın sahibi ve Malikül Mülk olan Rabbimiz, İnsanların en seçkini ve “HABİBİM” dediği Hz. Muhammed ile (SAV) ailenin nasıl kurulması gerektiğini, aile bireyleri arasındaki görev ve sorumlulukları en güzel şekilde göstermiş ve emretmiş, dünya ve ahiret saadetinin kaynağı olarak göstermiştir. Ne var ki her alanda olduğu gibi İman zaafiyeti burada da etkisini göstermiş Efendimizin (SAV) “BÜYÜK CİHAD” olarak belirttiği nefis mücadelesi” ni yapamayan çoğu toplum kesimi ve aileler; kuralları, ego, nefis ve Seküler dünyanın gereklerine göre belirlediği için günümüz aile sıkıntıları, olumsuzlukları oluşmuştur. Analar babalar sahipsiz mağdur, mahsun kalmış. Bayramlar sevinç kaynağı, uhuvvet günleri olması gerekirken hüzün günleri olmuştur. Yıllar önce ana baba şefkatinden mahrum kalan çocuklar, büyüyüp Seküler dünyaya dalınca ana- baba sevgisini saygısını, vefayı unutmuş aslında temelde ebeveynlerin yetiştirdiği tarz olan dünyaya yönelmiş, dünya işlerinden ana- babaya zaman kalmamış, Ana- Babalar da (eğer bulabilirse) Huzur evlerine veya yalnızlığa mahkûm olmuşlardır.

Bütün bu olumsuzlukların hüznün çaresi; buna sebep olan hayat tarzından vaz geçip RABBİMİZİN emrettiği ve habibiyle gösterdiği tarza dönmektir. Yaratılanın nasıl mutlu olacağını en iyi Yaratan ve sahibi bilir. O zaman onun kuralları Toplumda ve temeli olan ailede hâkim olmalı. Kısaca Aile mutluluğu için, ailede HâKİM ve HAKEM Rabbimiz ve Efendimizin (SAV) model ve örnek hayatı olmalıdır. “KALPLER ANCAK VE ANCAK ALLAHI ANMAKLA (Onun emirlerine göre yaşamakla) mütmain olur huzur bulur mutlu olur.

Rabbimiz; Ailelerimizi emirlerine göre oluşturmayı emirlerine ve habibinin sünnetine göre yaşamayı nasip etsin. Bekarlarımıza buna uygun yuva ve evlilik nasip etsin. Eşlerimiz ve çocuklarımızı göz aydınlığı ve Hayrul halef eylesin. İmtihanımızı kolay, başarılı ve saadeti dareynle neticelendirsin. Nefis ve Şeytanın şerrinde muhafaza eylesin.      

 

                                                                                                                 19/10/2024

                                                                                                         Mustafa GÜNEŞ

Loading

No ResponsesEkim 19th, 2024

DERECE VE DEREKE

DERECE VE DEREKE[1]

Derece ve dereke. Çukur ve Tepe bu dünyaya gelen herkes kendi eşini ve dengini arıyor. Kendi dengini ve eşini bulduktan sonra bu dünyadan onunla gidiyor.

Burada beraber olduklarıyla ebedi alemde de beraber oluyor.

Çukurdakilerle tepedekiler birbirlerinden ayrıştırılıyor. Ayrım yapmayan Allah böylece Kaliteye göre ayrı ayrı ayrıştırıyor.

 

-İstidrac, aslında keramet ve mucizenin zıddıdır.

Keramet evliyanın göstermiş olduğu olağanüstü durum, Mucize ise peygamberlerin gösterdiği olağanüstü durumdur.

Ancak istidraç ise. Müslüman olmayan kişilerin adeta cehennemdeki yerini ve derecesini daha üstün bir seviyeye çıkartmak amacıyla ve de derekeye indirmek amacıyla göstermiş olduğu olağanüstü durumdur.

Yani bir kâfiri ve bir zalimi Cenab-ı Hak belki dünyada kendisine imkanlar vererekten adeta bir metreden düşme değil de onun o derekesini yükselterek elli yüz metreden, bin metreden düşmesine sebep olan bir durumdur.

Yani o da bir derece basit bir ceza ile cezalandırılma değil, zulmünün kötülüğünün, kabiliyet ve karaktersizliğinin zirve yapmış olması sebebiyle, cehennemdeki durumunun artması. Cezasının artarak 1 metreden değil belki bin metreden düşerek tamamen paramparça olması halidir.

-Haksız bir şekilde belli bir makama gelmiş, belli bir imkânı elde etmiş su-i istimalin, hırsızlık, zulüm, gasp yoluyla belli bir şeyi elde etmiş olan bir insan da, yaptığı o yanlış neticesinde aynı anda bir ceza görmüyor. Ve gittikçe daha da zenginleşiyor, daha da imkanlaşıyor. Makamı daha da yükseliyorsa, bu onun aslında hayrına olan başarısına aid bir durum değildir. Sevinecek bir durum değildir.

Bu onun günahının artmasıyla, cehennemdeki derekesinin, derecesinin ve cezasının arttığını göstermektedir. Çünkü Allah imhal eder ama ihmal etmez. Allah süre verir ancak haşa göz ardı etmez, cezasız bırakmaz.

Tıpkı bir gün öncesinde Karun ve onun sahip oldukları şeye sahip olma arzu ve iştiyakı ve iştahı olan insanların, bir gün sonra onun sarayının yerin dibine batmasıyla istedikleri şeyin ne olduklarını bizzat görmeleri gibi.

-Kasas Suresi 78.82. ayetlerde bu durum şöyle anlatılır;

78﴿ Kārûn, “Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim” diye karşılık verdi. Bilmiyor muydu ki Allah ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve daha çok servet biriktirmiş kimseleri helâk etmişti. Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz!
﴾79﴿ Kārûn gösterişli bir şekilde kavminin karşısına çıkardı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Kārûn’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!” derlerdi.
﴾80﴿ Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle derlerdi: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.”
﴾81﴿ Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi.
﴾82﴿ Daha dün Karun’un yerinde olmayı isteyenler bu defa, “Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lutufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!” der oldular. “

 

-Ondandır ki; Allah her kavme uyarıcı peygamberleri göndermiştir.

Ve her toplumun bir rehberi vardır.

Her kavim için de bir yol gösteren vardır.
“Her kavmin de (Allah’ın emirlerine davet eden bir rehberi), bir Peygamberi var.”[2]

MEHMET ÖZÇELİK

19-10-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=U3K8KEOJ-Hg

[2] Rad. 7.

 

Loading

No ResponsesEkim 19th, 2024

İŞGAL

İŞGAL

ABD PKK’ya on binlerce TIR silah ve uçak dolusu mühimmat ve askeri eğitim vermektedir.
Ne için?
Belli ki yayılmacı işgal ordusu Suriye’ye giren ve İsrail’e hazırlanan silah ve askeri destek sunulmaktadır.
İşgale yardım amaçlıdır.
Başarılı olunmayan 15 temmuzun bir rövanşıdır.[1]
Suriye’ye rahatlıkla girip mukavemet görmemekte, oradan Irak’a orada bulunan ABD’nin desteğiyle bu işi sürdürecektir.
Hesap büyüktür.
Arzı Mevudun önüne döşenen taşlardır.[2]
İsrail’in Türkiye’yi işgal planının devletin en başında bulunan Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilmesi elbette manidar, anlamlı ve de düşündürücüdür.[3]
İsrail’in Türkiye’yi işgal etmeyeceğini veya edemeyeceğini söyleyenler ya cahil, ya ahmak, ya da haindirler.
Zaten işgal edecek olan İsrail’in arkasındaki ABD ve İngiltere’dir.[4]
Sanki şimdiye kadar hiç işgal etmemiş, hiç darbe yapmamış![5]
Hem onca PKK niçin besleniyor?
Piyon olarak kullanmak için.
Hem zaten şimdiye kadar PKK saldırıp işgal etmedi mi?

İşgale çalışmadı mı?
Hem 15 Temmuz bir işgal faaliyeti değil miydi?
Akıllı olmalı, akıllıca düşünmeli.
ABD yüz yıllık Kürt devleti kurma hayalini kuruyor.[6]
-Ta 1400 sene önce haber verilmiş.

Dine kör olan, hakikate de uzak yaşamaktadır.[7]

***************   

50 yıldır lime lime örülen örümcek ağı, bugün kendisini göstermektedir.

İsrail PKK bağlantısı bugün devreye girmekte, ABD ve İsrail’in vadettiği sosyalist Kürt devleti vaadi devreye girmektedir.
Esad’ın yıllar önce içinde barındırıp himaye ettiği Öcalan’a vadedilen sosyalist Kürt devleti, ABD ve Batı materyalizmiyle bir araya geldi.[8]
Kurtlar sofrasını hazır bulan İsrail Esat’tan bir tepki görmeden Suriye’ye giriş yaptı.
Sırada Irak var.
Zaten dağılmış.
Baş, gövde ve ayak farklı ve de ayrı üç başlılık uyumsuzluğu içerisinde.
Yıllardır ABD işgaliyle zemin hazırlanmış, dermanı kalmamış.
Proje İsrail’e zemin ve yol açılmış.
Maddi hesaba göre zorda olsa plan işliyor, işletiliyor.
Ancak, “Yahudiler, (Îsâ’yı öldürmek için) hileye saptılar. Allah’da (Îsa’yı göğe kaldırıp kendilerinden, Îsa’ya benziyen birini hilekârlarına öldürtmekle onlara) hile yaptı, ceza verdi. Allah fenalığa karşı ceza verenlerin en kuvvetlisidir.”,
“(Onlardan bir kısım haham ve devlet adamları) hileye başvurdular, (İsa’yı öldürmeyi plânladılar). Allah da onların hilesini boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır,”,
” Allah’tan gelen gerçekleri örtbas eden israiloğullarından bir gurup, İsa’yı öldürmek için tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını boşa çıkardı. Çünkü Allah tuzak kuranların tümünün üstünde güç sahibidir.”[9]
İslam dünyasını ve çocukları vuran ABD’yi de Allah, yüz yılın felaketiyle vuruyor.[10]
Masumlar mükafatını alırken, zalimlerden cezasını buluyor.

MEHMET ÖZÇELİK

17-10-2024

 

[1] https://tesbitler.com/2024/09/28/israilin-15-temmuz-rovansi/

[2] https://tesbitler.com/2019/09/06/15-temmuz-yolunda-dosenen-taslar/
https://tesbitler.com/index.php?s=%C4%B0srail

[3] https://www.yenisafak.com/gundem/israile-karsi-tedbir-aliyoruz-4650864 

[4] https://www.yenisafak.com/gundem/abdden-200-milyar-dolarlik-silah-4650859 

https://www.yenisafak.com/gundem/bakan-fidan-avrupa-ulkeleri-ateskes-kelimesini-kabul-etmedi-4650722 

[5] https://tesbitler.com/2024/10/14/tehlike-kapida/
https://tesbitler.com/2024/10/10/magdub-ve-dallin-ortakligi/

[6] https://tesbitler.com/index.php?s=Abd

[7] https://tesbitler.com/2023/10/08/garkad-savasi/
https://tesbitler.com/2017/10/13/garkad-agaci-abd/
https://tesbitler.com/index.php?s=Garkad

[8] https://www.yenisafak.com/gundem/pkk-tunelleri-rejime-cikiyor-4645147 

[9] Al. İ İmran. 54.
https://www.kuranayetleri.net/ali-imran-suresi/ayet-54

[10] Abd’de felaket

 

Loading

No ResponsesEkim 17th, 2024

VEFA VE İCTİMAİ DAYANIŞMA

                                VEFA VE İCTİMAİ DAYANIŞMA

                  Toplumun düştüğü hale bencilliğe yapılan iyiliğin hemen karşılığının Allah tan değil de insandan beklenilmesine bakıyorum da aklıma o eski vefalı sadakatli samimi insanlar geliyor. Üzülüyorum düşünüyorum “biz neden bu kadar değiştik? Neden bu duruma geldik? Biz bu hallere düşecek adam mıydık?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Az tefekkürden sonra cevaplarını yakalamaya başlıyorum Allah’ın izniyle.

               Tabii ki bunların ve tüm bozulmaların sebebi İslamî hayattan uzaklaşmamızdır. Çünkü Rabbimizin emirlerine ve Dinimize göre her amel ve iyilik Allah için yapılır. “İyilik yap at denize, Balık bilmezse Halık bilir” gibi güzel erdemler unutuldu. Maalesef Rabbimizin emirlerine göre değil de nefsimize ve modern dünyanın ve sekülerizmin gereklerine göre yaşamaya başladık. Kardeş, komşu, akraba hukukunu, Sılay’ı Rahimi unuttuk. Unuttukça da musibetlere gark olduk.

                 Çocukluk ve gençlik yıllarımı hatırlıyorum da Akraba ve komşular arasında ne güzel ve karşılık beklemeden yardımlaşma dayanışma vardı. İşi geride kalana tüm komşu ve akrabalar yardıma koşardı. Düğünlerde çok çeşitli yardımlaşmalar vardı; Düğün sahibine çeşitli yiyecekler, koç, koyun, tavuk, kaz götürülür. Ayrıca zarf içinde nakdi yardım yapılır, dahası da yakınları altın takar ve bunlar yazılmadığı gibi unutulurdu. Belki Dini vecibe olarak “başkasına yaptığın iyiliği, başkasının sana yaptığı kötülüğü unut” emri bilinmiyordu ama yaşantı ve Lisan-ı hal durumuna getirilmişti. Hiç unutamadığım hadiselerden birisi; Rahmetli oğlumla köye gitmiştik. Komşu Hediye abla anama çağırdı:” Semahat hanımım biraz sütün var mı?” Anam hemen getirdi bir helke sütü verdi (5-6 kg civarı) Rahmetli oğlum sordu: “Ebe (babaanne) parasını almayacak mısın” Cevap çok düşündürücü:” Oğlum para burada geçmez o şehir yerinde olur” Evet bozulmalar ve Sekülerizm illeti maalesef şehirlerden başlamış zamanla köylere de sıçramıştı.

                     1987 de ilk tayinimin çıkışından 1997 de Kayseri’ye de 2. Taşınmama rağmen hiçbir taşınmamda komşu ve talebelerim beni yalnız bırakmadı. Herkese 3- 5 eşya taşımak düştü. 1999 da ev taşıdığımı tevafuken gören Temiz yürekli Hüseyin TEMİZYÜREK isimli talebem 15 dk da 10-12 talebe toplamıştı. Benim onlara kıyamayıp çalıştırmak istememe rağmen özveri ve canla başla yardım ettiler. Zamanla modern zannedilen bencil sekiler hayat o hale getirdi ki taşınırken hatta ölürken bile komşu komşuyu görmez selam vermez hale geldi. Hoca taşınıyormuş diye birbirinden duyup yardıma koşan talebeler egonun teknolojinin modern hastalığın bencilliğin kölesi oldu.

                 Modern zannedilen hayat kardeşleri birbirinden kopardı, düğün takılarını bile listeleyerek karşılık gözetir hale getirdi. Türk- İslam toplumunda çarşıda sokakta arkadaş eş dostla bir şeyler yendiği zaman içlerinden biri öder, diğerleri de gelecek seferi gözetlerdi. O zamanlar duyulan ve şehirlerde başlayan herkesin kendi hesabını ödemesi olan “Alman usulü” tüm toplumu sardı. Hiç bize yakışmayan “Bir kredi kartı 5 kardeşe bedel” sözü toplumu sardı. Kardeşler bile menfaat gözetir ve karşılığını Allah tan değil kuldan bekler hale geldik.                                                                                                                           Durum bu da peki sebep ne ve çare nedir?  Bunu da Ozan’ın dilinden şiirle ortaya koyalım; 

Müslümanlar neden böyle perişan? Sebebini sorup arıyor muyuz?
Bence bu işin sebebi Müslüman, Acaba farkına varıyor muyuz?  

Müslümanlık çünkü adımız bizim. Adımız gibi mi, tadımız bizim?
Eksik mi dediniz, kodumuz bizim? Fitnesiz, fesatsız duruyor muyuz?

İslâm’ın şartı beş, İmanın altı. Diyerek işleriz, her türlü HALTI.
Aklımıza gelmez toprağın altı.Emaneti sağlam koruyor muyuz?

Esiri olmuşuz malın, servetin. Zinânın, şehvetin, koyu gıybetin.
Vatanın, milletin, Dînin, devletin. En ufak işine, yarıyor muyuz?

Bu devirde kimin kötü hâli var? Simdi itin bile özel yalı (öğün yemeği) var.
Hepimizin iyi kötü birçok malı var. Fitreyi, zekâtı veriyor muyuz?

Birbirine düşman, zenginle fakir. Birinde hamd eksik, birinde şükür.
Hepinizde ayrı, değişik fikir. Birlikte üç adım, yürüyor muyuz?

Elin gözündeki çöpleri tek, tek. Görüp gösteririz, kaçırmayız pek.
Kendi gözümüzde mertek var mertek. Biz, bizdeki suçu, görüyor muyuz?

Neyi öğreniyor, neyi duyuyor? Karnı evde, beyni nerde doyuyor?
Oğlumuz, kızımız, nasıl büyüyor? Üstüne kol kanat, geriyor muyuz?

Kitabımız Kur’an, ilim kokuyor. Kaç Müslüman, günde açıp okuyor?
Okuyan da, işte öyle okuyor! Mânâsına kafa, yoruyor muyuz?

Mademki her nefis, Hakk’tan hediye. Dünya için Hakkı, unutmak niye?                                          Bugün Allah için, ne yaptım diye. Akşam kendimize, soruyor muyuz?

ARİF olan, ham lâf etmez gardaşım. Bir destanla bu dert, bitmez gardaşım.
Müslümanım demek, yetmez gardaşım.Müslümanca hayat, sürüyor muyuz?

                          Bu durumlara düşmemizin temel sebebi: İslam hayatından uzaklaşmamız olduğu gibi düzelmemizin Yeganeyi çaresi Özümüze İslamî yaşantıya dönmemizdir. “KALPLER ANCAK ALLAHI ANMAKLA MÜTMAİN OLUR.

                                                                                                      14/10/2024

                                                                                                      Mustafa GÜNEŞ

 

Loading

No ResponsesEkim 14th, 2024