KURAN-I KERİM’İN TARİF ETTİĞİ VE RASÛLULLÂHIN TAVSİYE VE TATBİK ETTİĞİ İNSAN MODELİ

KURAN-I KERİM’İN TARİF ETTİĞİ VE RASÛLULLÂHIN TAVSİYE VE TATBİK ETTİĞİ İNSAN MODELİ

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=Zpj-_GmdzME  
Kuran-ı Kerim’in ölçülerine göre bir Müslüman nasıl olmalı ve bir Müslümanda neler bulunmalıdır.?

Kur’an-ı Kerim’e göre bir Müslümanın karakterinde ve hayatında olması gereken özellikler oldukça geniş bir yelpazeyi kapsar. Kur’an, müminlerin ahlakını, yaşam tarzını ve insanlarla olan ilişkilerini düzenleyen temel ilkeleri içerir. İşte Kur’an ayetlerine göre bir Müslümanın sahip olması gereken temel özellikler:

1. Allah’a İman ve İtaat:

Müslümanın en temel özelliği, Allah’a iman etmesi ve sadece O’na kulluk etmesidir. Bu, hayatının her anında Allah’a güvenmeyi ve O’nun emir ve yasaklarına uymayı gerektirir.

İhlâs (samimiyet) ve sadakatle iman etmek, ibadetleri samimi bir niyetle yerine getirmek esastır. (Bakara, 2:285)

2. Adalet ve Doğruluk:

Kur’an, Müslümanların adaleti ayakta tutmalarını ve her koşulda doğruyu söylemelerini emreder. Bir Müslüman, adaletin sağlanmasında yakınlarına veya kendisine karşı bile olsa dürüst davranmalıdır. (Nisa, 4:135)

Doğru sözlü olmak, yalan söylememek, dürüst davranmak Kur’an’ın çokça vurguladığı erdemlerdir.

3. Sabır ve Şükür:

Sabırlı olmak, zorluklar karşısında yılmamak ve Allah’a sığınmak, Kur’an’da övülen davranışlardandır. (Bakara, 2:153)

Aynı zamanda Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek, nankörlükten kaçınmak önemlidir.

4. Merhamet ve Affedicilik:

Müslüman, insanlara karşı merhametli, hoşgörülü ve affedici olmalıdır. Kötülükleri iyilikle savmak ve insanlara şefkatle yaklaşmak müminin özelliklerindendir. (A’raf, 7:199)

Peygamber Efendimizin hayatında da örnek olduğu gibi affedici olmak, Müslümanın davranışlarında yer bulmalıdır.

5. İyiliği Emretmek, Kötülükten Sakındırmak:

Kur’an, müminlerin birbirlerine iyiliği emretmelerini ve kötülükten sakındırmalarını öğütler. Toplumda huzur ve düzenin sağlanması için Müslümanlar birbirlerine rehberlik etmelidir. (Al-i İmran, 3:104)

6. Tevazu ve Alçakgönüllülük:

Müslüman, kibirden uzak, mütevazı bir kişilik sergilemelidir. Kur’an, kibirlenmenin yanlış olduğunu, insanın sadece Allah’a karşı mütevazı olması gerektiğini söyler. (Furkan, 25:63)

7. Güzel Ahlak ve Sabır:

Ahlaklı olmak, kötü söz ve davranışlardan sakınmak, her durumda güzel ahlakla hareket etmek Kur’an’ın önemli öğütlerinden biridir. Sabırlı olmak, zorluklara tahammül etmek de bu ahlakın parçasıdır.

8. İlim ve Hikmet:

İlim öğrenmek ve bilgiye değer vermek Kur’an’ın teşvik ettiği bir davranıştır. Kur’an, insanların düşünmelerini, akıllarını kullanmalarını ve dünyayı anlamalarını ister.

9. Müsrif Olmamak, İsraf Etmemek:

Kur’an, bir Müslümanın ölçülü davranması ve israftan kaçınması gerektiğini vurgular. Bu, hem maddi kaynakların korunmasını hem de insanın dünyadaki sınavını hatırlamasını sağlar. (A’raf, 7:31)

10. Allah’ı Anmak (Zikir):

Müslümanlar, Allah’ı anarak, dua ederek ve ibadetlerle O’na yakın olmaya çalışmalıdır. Kur’an, Allah’ı unutmamayı ve sürekli O’nu hatırlamayı önerir. (Rad, 13:28)

Özetle, Kur’an-ı Kerim, bir Müslümanın hayatında doğru, adaletli, merhametli, sabırlı, şükredici, bilgili, mütevazı ve ölçülü olmasını öğütler. Bu özellikler, bir Müslümanın hem Allah ile olan bağını güçlendirmesi hem de toplum içinde güvenilir ve saygı gören bir birey olması için önemlidir.

@@@@@@

Peygamber Efendimizin tavsiyelerine göre bir Müslüman neleri yapmalı ve nelerden kaçınmalıdır?
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tavsiyelerine göre bir Müslümanın hayatında benimsemesi gereken davranışlar ve kaçınması gereken yanlışlar vardır. Peygamberimizin hayatı boyunca verdiği öğütler, İslam ahlakının temellerini oluşturur. İşte Peygamber Efendimizin tavsiyelerine göre bir Müslümanın yapması gerekenler ve sakınması gerekenler:

Yapılması Gerekenler

1. Allah’a İman ve İbadet:

Peygamberimiz, Allah’a iman etmeyi ve ibadetleri samimiyetle yerine getirmeyi tavsiye ederdi. Namaz, oruç, zekat gibi temel ibadetleri aksatmadan yapmak Müslümanın en önemli görevlerindendir.

2. Doğru ve Güvenilir Olmak:

Peygamber Efendimiz doğruluğa ve güvenilirliğe büyük önem verirdi. “Doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür” (Buhari, Edep, 69) diyerek doğru ve dürüst bir hayat sürmeyi öğütlemiştir.

Güvenilir olmak hem iş hayatında hem de insan ilişkilerinde müminin en ayırt edici özelliğidir.

3. Güzel Ahlaka Sahip Olmak:

Peygamberimiz, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8) diyerek ahlakın önemini vurgulamıştır. Bir Müslüman; yalan söylememeli, iftira atmamalı, iyi huylu olmalı ve insanlara karşı hoşgörülü davranmalıdır.

4. Merhametli ve Şefkatli Olmak:

Peygamber Efendimiz, özellikle çocuklara, yaşlılara, hayvanlara karşı merhametli ve şefkatli olmayı tavsiye etmiştir. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” (Buhari, Edeb, 18) buyurmuş, her canlıya şefkat göstermeyi öğütlemiştir.

5. Komşuya İyi Davranmak:

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” (Buhari, Edeb, 27) buyurarak komşuluk ilişkilerinin önemini vurgulamıştır. Müslümanın komşularına karşı yardımsever, hoşgörülü ve anlayışlı olması gereklidir.

6. İlim Öğrenmek ve Öğretmek:

Peygamber Efendimiz, ilim öğrenmenin önemini vurgulamış ve “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır” (İbn Mace, Mukaddime, 17) buyurmuştur. Bilgi edinmek, kendini geliştirmek ve öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmak Peygamberimizin öğütlerindendir.

7. Sabırlı Olmak:

Sabır, Peygamberimizin çokça teşvik ettiği bir erdemdir. Özellikle zorluklar karşısında sabırlı olmayı öğütler ve sabrın Allah katında büyük bir karşılığı olduğunu belirtir.

8. Sadağa ve Yardımlaşma:

Peygamberimiz, sadaka vermeyi, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi sıkça tavsiye ederdi. Maddi durumu iyi olanların yoksullara yardım etmesi, Müslümanların dayanışmasını güçlendirir.

9. Affedici ve Hoşgörülü Olmak:

İnsanları affetmek ve kin tutmamak, Peygamberimizin sıkça teşvik ettiği davranışlardandır. Bir hata ile karşılaşıldığında hoşgörülü olmak Müslümanların arasındaki dostluğu kuvvetlendirir.

Kaçınılması Gerekenler

1. Kibir ve Gurur:

Peygamber Efendimiz, kibirden uzak durmayı öğütlemiştir. “Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez” (Müslim, İman, 147) buyurarak mütevazı olmanın önemini vurgulamıştır.

2. Yalan Söylemek:

Peygamberimiz yalan söylemeyi yasaklamış ve “Yalan, münafıklık alametidir” (Buhari, İman, 24) diyerek doğruluğun değerini vurgulamıştır. Müslüman daima doğru konuşmalı ve yalandan uzak durmalıdır.

3. Zina, Kumar ve İçkiden Kaçınmak:

Peygamberimiz, zinanın, kumarın ve içkinin zararlarını sıkça dile getirmiş ve Müslümanların bunlardan kaçınmasını istemiştir. Bu davranışlar toplumu kötüye sürükleyen fiiller olarak görülmüştür.

4. Kıskançlık ve Haset:

Peygamber Efendimiz, kıskançlıktan uzak durmayı öğütler ve “Haset, iyilikleri ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi yer” (Ebu Davud, Edeb, 44) buyurur. Başkalarının sahip olduklarına göz dikmek yerine kendi nimetlerine şükretmek gerekir.

5. Dedikodu ve Gıybet:

Peygamber Efendimiz, gıybet yapmayı ve başkalarının arkasından konuşmayı yasaklamış; Müslümanların birbirlerinin hatalarını araştırmamasını öğütlemiştir. Gıybet, toplumda fitneye ve kalplerin kırılmasına yol açar.

6. İsraf ve Cimrilik:

Peygamberimiz, israf ve cimrilikten sakınmayı öğütlemiştir. Müslüman, kaynaklarını ölçülü kullanmalı ve fakirlere yardımda bulunacak şekilde paylaşımcı olmalıdır.

7. Öfke ve Kötü Sözlerden Kaçınmak:

Peygamberimiz, öfke kontrolüne ve sakinliğe çok önem vermiş, öfkenin kişiyi kötü yollara sürükleyeceğini belirtmiştir. Öfkelenmemeyi ve güzel sözler kullanmayı öğütlerdi.

8. Kin ve Nefret Tutmamak:

Peygamber Efendimiz, Müslümanların birbirlerine karşı kin tutmamasını tavsiye etmiştir. İslam, dostluk ve kardeşlik dinidir; bu yüzden kin ve nefret duygularından uzak durulmalıdır.

9. İnsanlara Zarar Vermemek:

Peygamberimiz, insanlara sözle veya fiille zarar vermemeyi öğütlemiş ve Müslümanların birbirlerine saygılı olmaları gerektiğini vurgulamıştır.

Özetle, Peygamber Efendimiz; doğruluk, sabır, hoşgörü, yardımseverlik ve ibadet gibi güzel davranışları tavsiye ederken, yalan, kibir, kıskançlık, israf, dedikodu gibi kötü alışkanlıklardan uzak durulmasını öğütlemiştir. Müslümanların, Peygamber Efendimizin ahlakını ve tavsiyelerini rehber edinerek yaşaması, hem bireysel hem de toplumsal huzuru sağlamada büyük rol oynar.

@@@@@@@

Üsve-i Hasene sahibi olmak ne demektir ve bu kişide neler bulunmalıdır?

“Üsve-i Hasene” kavramı, Kur’an-ı Kerim’de Ahzab Suresi’nin 21. ayetinde geçer ve “en güzel örnek” anlamına gelir. Bu kavram, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) müminler için örnek alınacak en güzel ahlaki ve davranış modelini temsil ettiğini ifade eder. Üsve-i Hasene sahibi bir kişi, Peygamberimizin davranışlarını, ahlâkını ve hayat tarzını örnek alarak yaşamaya çalışan kişidir. Böyle bir kişinin karakterinde ve hayatında bulunması gereken bazı temel özellikler vardır:

1. Samimi İman ve İbadet:

Üsve-i Hasene sahibi bir kişi, Allah’a ve Peygamberine karşı derin bir iman taşır ve ibadetlerini samimiyetle yapar. İbadetlerinde gösterişten uzak, yalnızca Allah rızası için hareket eder. Namaz, oruç, zekat gibi ibadetleri düzenli bir şekilde yerine getirir.

2. Güzel Ahlak:

Peygamber Efendimiz, insanlık için en güzel ahlak örneğidir. Üsve-i Hasene sahibi olmak, onun dürüstlüğünü, sadakatini, nezaketini ve sabrını örnek almayı gerektirir. Ahlakında doğruluk, güvenilirlik, merhamet, cömertlik gibi değerleri yaşatır.

3. Adaletli Olmak:

Adalet, Peygamber Efendimizin hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Üsve-i Hasene sahibi bir Müslüman, her durumda adaleti gözetir, hak ve hukuk ihlalinden kaçınır. Kendi aleyhine bile olsa doğruyu söylemekten çekinmez.

4. Sabırlı ve Şükredici Olmak:

Sabır ve şükür, Üsve-i Hasene ahlakında çok değerlidir. Zorluklar karşısında sabırlı olur, Allah’ın verdiği nimetler için sürekli şükreder. Bu, onun her durumda Allah’a güvenmesini ve kadere razı olmasını sağlar.

5. Merhametli ve Şefkatli Olmak:

Peygamber Efendimizin merhamet ve şefkati, onun en belirgin özelliklerinden biridir. Üsve-i Hasene sahibi olan bir Müslüman, tüm canlılara merhametle yaklaşır, insanlara karşı hoşgörülü ve affedici olur.

6. İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak:

Peygamber Efendimiz, iyiliği yaymak ve kötülükten sakındırmak konusunda çok hassastı. Üsve-i Hasene sahibi bir Müslüman, çevresindeki insanlara örnek olarak onları iyiliğe teşvik eder, kötülükten sakındırır. Aynı zamanda kendi davranışlarıyla da örnek olmaya çalışır.

7. Mütevazı Olmak:

Peygamberimiz kibirden uzak, son derece mütevazı bir insandı. Üsve-i Hasene sahibi kişi, gurur ve kibirden uzak durur, kendini insanlardan üstün görmez. Alçakgönüllü davranır ve her zaman kendisini geliştirmeye çalışır.

8. Affedici ve Hoşgörülü Olmak:

Peygamber Efendimiz, kendisine yapılan kötülükleri dahi affetmiş, insanlara karşı kin tutmamıştır. Üsve-i Hasene sahibi bir Müslüman da aynı şekilde affedici olur ve insanların kusurlarına karşı hoşgörülü davranır.

9. İlim ve Hikmet Arayışında Olmak:

Peygamber Efendimiz, ilme ve öğrenmeye büyük önem verirdi. Üsve-i Hasene sahibi bir Müslüman, bilgiye açık olur, kendini geliştirmeye çalışır. İlim, hikmet ve doğru bilgiye değer verir ve öğrendiklerini faydalı işler için kullanır.

10. İsraftan Kaçınmak:

Üsve-i Hasene sahibi bir kişi, israf ve aşırılıktan uzak durur. Peygamberimizin sade hayatını örnek alarak, ihtiyaç dışı tüketimden kaçınır. Maddi ve manevi nimetleri ölçülü kullanır, paylaşmayı sever.

11. Komşu ve Akraba Haklarına Dikkat Etmek:

Peygamber Efendimiz komşulara iyi davranmayı ve akraba ile bağı güçlü tutmayı tavsiye etmiştir. Üsve-i Hasene sahibi bir kişi, komşusuna karşı saygılı, akrabalarına karşı yardımsever olur.

12. Emanete ve Söze Sadık Kalmak:

Peygamber Efendimiz güvenilir bir insan olarak tanınırdı. Üsve-i Hasene sahibi bir Müslüman, kendisine verilen emanete sahip çıkar, söz verdiğinde yerine getirir. Güvenilir ve sadık bir kişilik sergiler.

Sonuç olarak, Üsve-i Hasene sahibi olmak, Peygamber Efendimizin ahlak ve davranışlarını hayatımıza yansıtmak, onun izinden gitmek anlamına gelir. Bu özelliklere sahip olan bir Müslüman, hem kendi hayatında huzur bulur hem de çevresindeki insanlara örnek olur. Peygamberimizin en güzel örneklik olduğunu unutmadan, onun tavsiyeleri doğrultusunda yaşamak, Müslümanın temel hedeflerinden biri olmalıdır.
************

 

Loading

No ResponsesKasım 13th, 2024

BUNA KARŞI ALLAHU EKBER DEMELİ

BUNA KARŞI ALLAHU EKBER DEMELİ

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=qcS2j8vJpL4 

Kâinatın büyüklüğünü ve içinde olanları maddeler halinde sıralar mısın?

Kâinatın büyüklüğü ve içindeki unsurlar, insanın kavrayabileceğinin çok ötesinde muazzam bir yapıyı oluşturur. Bilimsel araştırmalar evrenin genişliğini ve çeşitliliğini ortaya koysa da bu yapıyı tam anlamıyla kavramak hâlâ zordur. İşte kâinatın büyüklüğü ve içindekileri anlamaya yönelik bazı temel maddeler:

1. Evrenin Muazzam Büyüklüğü:

Evrenin çapı tahmini olarak 93 milyar ışık yılıdır. Işık bir yılda yaklaşık 9,46 trilyon kilometre yol alır, bu yüzden evrenin boyutunu kilometre cinsinden ifade etmek neredeyse imkânsızdır.

Evren genişlemektedir ve bu genişleme sürekli devam etmektedir. Big Bang teorisine göre evren yaklaşık 13,8 milyar yıl önce oluşmuştur ve o zamandan beri genişlemektedir.

2. Galaksiler:

Evren, milyarlarca galaksi içerir. Her galaksi, içinde milyonlarca hatta milyarlarca yıldız, gezegen ve diğer gök cisimlerini barındırır.

Samanyolu Galaksisi, bizim de içinde bulunduğumuz galaksidir ve 100 milyardan fazla yıldız içerdiği düşünülmektedir.

3. Yıldızlar:

Yıldızlar, evrenin temel yapı taşlarından biridir. Güneş de bir yıldızdır. Yıldızlar, galaksilerin içinde farklı büyüklük ve kütlelerde bulunur.

Yıldızlar, hidrojenin füzyon yoluyla helyuma dönüşmesiyle enerji üretir. Bu enerji ışıma yoluyla çevreye yayılır ve yıldızların parlamasını sağlar.

4. Gezegenler:

Her yıldız sistemi, yıldızın etrafında dönen gezegenleri içerebilir. Güneş Sistemi’ndeki gezegenler, Dünya, Mars, Jüpiter gibi bilinen gezegenlerdir.

Sadece bizim galaksimizde milyarlarca gezegen olduğu tahmin edilmektedir. Bunlardan bazıları “yaşanabilir bölge”de bulunur ve su gibi yaşam için temel kaynakları barındırabilir.

5. Uydu ve Asteroitler:

Gezegenlerin çoğunun uyduları vardır. Örneğin, Dünya’nın uydusu Ay’dır. Jüpiter ve Satürn gibi dev gezegenlerin ise onlarca uydusu vardır.

Asteroitler ve kuyruklu yıldızlar, gezegenlerin ve uyduların çevresinde dolanan küçük gök cisimleridir.

6. Nebulalar (Bulutsular):

Nebulalar, yıldızlar arası ortamda bulunan gaz ve toz bulutlarıdır. Yıldızlar genellikle nebulalarda doğar.

Bu bulutlar, çoğunlukla hidrojen ve helyum içerir ve yıldızların doğum ve ölüm süreçlerinde rol oynar.

7. Kara Delikler:

Kara delikler, çok büyük kütleli yıldızların ömrünü tamamladıktan sonra kendi içine çökmesi sonucu oluşur. Çekim kuvveti çok güçlüdür; ışık bile kara deliklerden kaçamaz.

Galaksilerin merkezinde süper kütleli kara delikler bulunduğu düşünülmektedir. Bu kara delikler, çevresindeki yıldızlar ve gaz bulutları üzerinde büyük etkiye sahiptir.

8. Karanlık Madde ve Karanlık Enerji:

Evrenin büyük kısmı, karanlık madde ve karanlık enerji adı verilen gizemli bir yapıdan oluşur. Bu maddeler, doğrudan gözlemlenemese de etkileri sayesinde var oldukları anlaşılır.

Karanlık madde, galaksilerin bir arada kalmasını sağlayan görünmez bir maddedir. Karanlık enerji ise evrenin genişlemesini hızlandıran bir enerjidir.

9. Çoklu Evren Teorileri:

Bazı teorilere göre, bizim evrenimizin dışında da başka evrenler olabilir. Bu hipoteze “çoklu evren teorisi” denir.

Çoklu evrenlerin varlığı, bazı fizik teorilerine göre mümkündür, ancak henüz doğrudan kanıtlanmamıştır.

10. Kozmik Arka Plan Işınımı:

Big Bang’den kalan kozmik arka plan ışınımı, evrenin her noktasında mevcut olan çok düşük enerjili bir radyasyon formudur.

Bu ışınım, evrenin başlangıcındaki sıcak ve yoğun durumun bir kanıtı olarak kabul edilir.

11. Zaman ve Uzay Dokusu:

Evrenin yapısı, uzay ve zamanın birleşiminden oluşur. Einstein’ın görelilik teorisine göre, uzay-zaman kütleli cisimler tarafından bükülür ve bu, çekim kuvvetini oluşturur.

Uzay ve zaman, büyük gök cisimlerinin etkisiyle eğilip bükülebilir; bu durum, kara delikler ve diğer büyük kütleli objelerde daha belirgindir.

12. Evrenin Sonu (Termodinamik Ölüm):

Bilim insanları, evrenin genişlemesi nedeniyle bir gün “termal ölüm” olarak bilinen bir duruma ulaşabileceğini düşünmektedir. Bu durumda, evrendeki enerji yayılımı son bulacak ve yıldızlar yavaş yavaş sönerek evren karanlık bir hale gelecektir.

Bu maddeler, kâinatın büyüklüğünü ve karmaşıklığını anlamamızda yardımcı olur. Evrenin her bir parçası, insanı hayrete düşüren bir düzen içinde var olur ve bilim insanları bu yapıyı anlamak için araştırmalarını sürdürmektedir.

@@@@@@

Kâinatın büyüklüğü Allah’ın büyüklüğü ve kudreti açısından bize ne anlatmaktadır?

Kâinatın büyüklüğü, Allah’ın sınırsız kudretini, ilmini ve yaratma gücünü anlamamız için insana önemli işaretler sunar. Evrenin genişliği ve içindeki düzen, Allah’ın kudretinin ve azametinin delilleri olarak kabul edilir. İşte kâinatın büyüklüğünün Allah’ın büyüklüğü ve kudreti açısından bize anlattıkları:

1. Sonsuz Kudretin Tezahürü:

Evrenin sınırsız büyüklüğü ve derinliği, Allah’ın sınırsız kudretine işaret eder. Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah, “Ol!” emriyle evreni yaratmış ve genişletmeye devam etmektedir. Bu, Allah’ın kudretinin hiçbir sınırlamaya tabi olmadığını gösterir.

2. İlahi İlim ve Hikmetin Sonsuzluğu:

Evrenin her bir köşesinde var olan düzen, Allah’ın sonsuz ilim sahibi olduğunun delilidir. Milyarlarca galaksiyi, yıldızı ve gezegeni belirli bir düzen ve ölçü içerisinde yaratmak, her birini kendine özgü yapıda şekillendirmek ancak sınırsız bir ilmin eseri olabilir. Allah, her bir varlığı hikmetle yaratır ve hiçbir şey tesadüfe bırakılmamıştır.

3. Sanatın ve Estetiğin Yüceliği:

Allah, evrendeki her detayı ince bir sanatla yaratmıştır. Nebulalardan yıldızlara, gezegenlerden galaksilere kadar her bir varlık, Allah’ın sanatının bir yansımasıdır. Bu estetik güzellikler, Allah’ın “El-Musavvir” (şekil veren) isminin tecellisidir.

4. İlahi Kudret Karşısında İnsanın Aczi:

Kâinatın büyüklüğünü düşündükçe, insan kendi acziyetini ve küçüklüğünü daha iyi anlar. Evrenin sadece küçük bir parçası olan dünyada yaşayan insan, Allah’ın kudreti karşısında ne kadar sınırlı ve muhtaç olduğunu idrak eder. Bu, insanın Allah’a yönelmesine, O’na sığınmasına ve ibadet etmesine vesile olur.

5. Allah’ın Tekliğinin (Vahdaniyet) Delilleri:

Evrenin tek bir düzen içinde, kusursuz bir uyumla işlemesi Allah’ın birliğinin delilidir. Evrende görülen düzen ve uyum, tek bir yaratıcının var olduğunu ve her şeyin O’nun iradesiyle meydana geldiğini gösterir. Allah, her şeyi yoktan var eden ve her şeye hükmedendir.

6. Her Şeye Gücü Yeten Yaratıcı:

Kâinatın yaratılması ve sürekli genişlemesi, Allah’ın her şeye gücünün yettiğinin bir göstergesidir. Karanlık madde, kara delikler gibi insanoğlunun henüz tam olarak anlayamadığı varlıklar, Allah’ın gizli ilimlerinin bir parçasıdır. Allah, evrende bizim göremediğimiz, kavrayamadığımız nice şeyleri yaratmaya kadirdir.

7. İlahi Rahmet ve Lütuf:

Allah, kâinatı insanın yaşamını sürdürebileceği şekilde düzenlemiştir. Güneşin uzaklığı, dünyanın atmosferi, su ve diğer kaynaklar, insanın hayat bulması için hassas dengelerle yaratılmıştır. Bu, Allah’ın insanlara olan rahmetinin ve lütfunun bir ifadesidir. Evrenin büyüklüğü içinde insanı özel olarak yaratması, Allah’ın insanı ne kadar değerli kıldığını gösterir.

8. Evrenin Sonsuzluğu ile Allah’ın Sınırsızlığı Arasındaki Fark:

Evren ne kadar büyük olursa olsun, Allah’ın kudreti yanında sınırlıdır. Kâinat yaratılmıştır ve başlangıcı vardır; oysa Allah ezeli ve ebedidir. Evrenin büyüklüğü Allah’ın büyüklüğü ile kıyaslanamaz; Allah, kâinatı var edendir ve O’nun büyüklüğü hiçbir şeyle ölçülemez.

9. Allah’ın Zaman ve Mekândan Münezzeh Oluşu:

Evrenin genişliği zaman ve mekân boyutunda kavranırken, Allah zaman ve mekândan münezzehtir. Allah, tüm bu zaman ve mekânı yaratan varlık olduğu için bunlardan etkilenmez. Bu da O’nun kudretinin ve zatının insan aklının ötesinde olduğunu gösterir.

10. Kâinatın Faniliği Karşısında Allah’ın Baki Oluşu:

Evren genişlemekte ve bir gün son bulmaya doğru ilerlemektedir. Oysa Allah, varlığı sonsuz olandır. Kâinat bir gün yok olduğunda bile Allah baki kalacaktır. Evrenin sonlu yapısı Allah’ın baki oluşunu ve varlığının asla son bulmayacağını hatırlatır.

Kâinatın büyüklüğü, Allah’ın büyüklüğünü ve kudretini anlamamız için bir vesiledir. Bu büyüklük karşısında insanın kendini ve Allah’ın azametini idrak etmesi, O’na yönelmesine ve ibadetle O’na yakınlaşmasına yol açar. Allah’ın yarattığı bu evren, O’nun isim ve sıfatlarının tecelli ettiği muazzam bir yapıdır ve her bir detay, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret etmektedir.
**************
Allahü Ekberin ihtiva ettiği manalar nelerdir?

“Allahü Ekber” ifadesi, “Allah en büyüktür” anlamına gelir ve İslam’ın en temel ve derin anlamlı zikirlerinden biridir. Bu ifade, Allah’ın yüceliğini, kudretini, eşi benzeri olmadığını ve her şeyden üstün olduğunu vurgular. “Allahü Ekber” ifadesiyle Allah’ın büyüklüğü ve üstünlüğü tüm sınırlamalardan, kavrayışlardan ve kıyaslardan bağımsız bir şekilde dile getirilir. İşte “Allahü Ekber” ifadesinin ihtiva ettiği bazı derin manalar:

1. Allah’ın Sınırsız Kudret ve Azamet Sahibi Olduğu:

“Allahü Ekber” ifadesi, Allah’ın sonsuz kudretine işaret eder. Allah her şeyden güçlüdür; evrendeki her şey, her hareket, her olay Allah’ın iradesiyle var olur ve O’nun emriyle gerçekleşir. Allah’ın kudreti, insan aklının ötesindedir ve bu büyüklüğü tanımlamak bile mümkün değildir.

2. Allah’ın Eşi ve Benzeri Olmadığı:

Allah en büyüktür, çünkü O’nun hiçbir eşi, benzeri veya ortağı yoktur. Hiçbir varlık Allah’ın gücüne, kudretine ve yüceliğine denk olamaz. O, mutlak bir varlıktır ve tüm yaratılmışlardan farklıdır. “Allahü Ekber” ifadesi, O’nun tek olduğunu, başka bir varlıkla kıyaslanamayacağını ifade eder.

3. Allah’ın Her Şeyden Üstün Olduğu:

Allah, kâinattaki her varlıktan, tüm ilimlerden, her türlü güç ve kudretten daha üstündür. O’nun büyüklüğü, evrendeki her şeyi ve ötesini kapsar. İnsan, bu dünyada karşılaştığı hiçbir şeyin Allah’tan büyük olmadığını “Allahü Ekber” diyerek hatırlar ve O’nun üstünlüğünü kabul eder.

4. Dünya ve Maddi Bağlardan Üstün Bir Anlayış:

“Allahü Ekber” ifadesi, dünya hayatına dair her şeyin Allah’ın yanında önemsiz olduğunu, dünya işlerinin O’nun büyüklüğü karşısında bir değer taşımadığını hatırlatır. İnsan için dünya geçicidir, Allah ise baki (sonsuz) olandır. Bu ifade, insanın Allah’a olan bağlılığını artırır ve dünyadan bağımsız bir manevi anlayışa yönlendirir.

5. İbadetlerdeki Tevhit Vurgusu:

Namaz başta olmak üzere birçok ibadette “Allahü Ekber” ifadesi tekrar edilir. Bu, ibadete Allah’ın büyüklüğünü ve yüceliğini kabul ederek başlamayı simgeler. İbadet sırasında bu ifadeyi tekrar etmek, Allah’a teslimiyetin ve O’na olan bağlılığın en önemli sembollerindendir.

6. Allah’ın Her Şeyi Kapsayan İlim Sahibi Olduğu:

Allah’ın büyüklüğü, O’nun ilminin sınırsızlığını da kapsar. Allah, geçmişi, geleceği ve şimdiyi aynı anda bilendir; her şeyden haberdar olandır. “Allahü Ekber” ifadesi, O’nun her şeyi bilen, gören ve işiten bir varlık olduğuna işaret eder.

7. Allah’ın Zaman ve Mekândan Bağımsızlığı:

Allah büyüktür, çünkü O zamandan ve mekândan münezzehtir (bağımsızdır). Yaratılan her şey, zaman ve mekâna bağlıdır; ama Allah bu sınırlamalardan tamamen uzaktır. “Allahü Ekber” demek, Allah’ın her türlü beşerî ve fiziksel sınırdan yüce olduğunu ifade eder.

8. İnsanın Acziyetini ve Kulluk Bilincini Hatırlatması:

Allah’ın büyüklüğü karşısında insanın acizliğini ve sınırlılığını anlamasına vesile olur. “Allahü Ekber” diyerek insan, Allah’ın kudretine karşı kendi zayıflığını kabul eder ve O’na yönelir. Bu ifade, insanın kulluk bilincini güçlendirir ve Allah’a olan teslimiyetini artırır.

9. Allah’ın Tüm Korku ve Endişelerden Daha Büyük Olduğu:

“Allahü Ekber”, tüm korku, endişe ve sıkıntıların üzerinde olan yegâne gücün Allah olduğunu ifade eder. Bu, insanın karşılaştığı zorluklar ve korkular karşısında Allah’a dayanmasını, O’ndan güç almasını sağlar. Allah’ın büyüklüğüne sığınmak, insana huzur ve güven verir.

10. Allah’ın Sadece Kendisine Kulluk Edilmeyi Hak Eden Tek Varlık Olduğu:

“Allahü Ekber”, ibadet edilmeye layık tek varlığın Allah olduğunu ve tüm varlıkların yalnızca O’na ibadet etmekle yükümlü olduğunu ifade eder. Allah’ın büyüklüğü, ibadetlerin sadece O’na yöneltilmesi gerektiğinin altını çizer ve insanı şirkten (Allah’a ortak koşmaktan) uzaklaştırır.

11. Allah’ın İradesinin Mutlaklığı:

Allah büyüktür, çünkü O’nun iradesinin üstünde hiçbir irade yoktur. O’nun hükmü, her şeyin üstündedir ve O’nun dilediği mutlaka gerçekleşir. “Allahü Ekber” demek, Allah’ın iradesine teslim olmayı ve O’nun kaderine razı olmayı kabul etmektir.

12. Allah’ın Her Zaman ve Her Yerde Hâkim Olduğu:

Allah büyüktür ve her şeyin üzerinde hâkimiyet sahibidir. Her olay, her durum, O’nun bilgisi ve kudreti dâhilindedir. Bu da Allah’a güven duymayı, O’na teslim olmayı ve tevekkül etmeyi gerektirir.

Sonuç olarak, “Allahü Ekber” ifadesi, Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini, her şeyin üzerinde ve ötesinde olan mutlak hâkimiyetini ifade eder. Bu kelime, Müslümanlar için hem bir zikir hem de bir teslimiyet ifadesidir. Allah’ın büyüklüğünü kabul etmek, O’na teslim olmayı ve O’na güvenerek yaşamanın önemini vurgular.
*********
Sanma Ki Hakkın Kalır Adem’de,
Kâğıtta Şahittir Yazan Kalemde,
Bırak Ertelensin Tüm Duruşmalar;
Şaşmaz Adalet, İlahi Alemde.
Allah’ın Değirmeni Ağır Döner,
Lakin Ununu İnce İnce Eler.

Loading

No ResponsesKasım 13th, 2024

HAYATIN ÖZETİ- ISRA 84.

HAYATIN ÖZETİ- ISRA 84.

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=fGf2R6wT5s4 

İsra 84. Ayette geçen Şakiletihi kelimesinin geldiği anlamları sıralar mısın?

“İsra” suresi 84. ayette geçen “şakîletihi” kelimesi, kök anlamı ve türevleriyle birlikte çeşitli anlamları barındırır. Ayette bu ifade, kişinin karakteri, mizacı veya alışkanlıkları doğrultusunda davranışını ifade eder. Bu kelimenin kökü olan “ş-k-l” Arapça’da temel olarak “şekil”, “yapı”, “tabiat” anlamlarına gelir ve türevleri, kişinin mizacı veya karakter yapısı gibi anlamlar kazanır.

Şakîletihi kelimesi ile ilgili anlamlar şunlardır:

1. Tabiat – Kişinin doğuştan getirdiği, alışkanlık veya karakter özellikleri.

2. Mizaç – Bir kimsenin kendine özgü ruhsal özellikleri; davranış biçimlerini etkileyen kişilik yapısı.

3. Yol ve Usul – Bir kişinin hayatta izlediği yol veya yöntem.

4. Alışkanlık – Belli bir süre tekrarlanan, zamanla kişiye özgü hale gelen davranış biçimleri.

5. Kabiliyet – Belli bir konuda yetenek veya yatkınlık, kişinin kendine has becerileri.

İlgili ayetteki ifade, her insanın kendi mizacına göre hareket ettiğini ve Allah’ın herkesin bu özelliklerine göre sınav sunduğunu vurgulamaktadır.
*********
İsra 84. Ayet tefsiri ve izahı.
Herkes kendi hayat binasını kurar.
İsra Suresi 84. ayet, insanların hayat tarzları, inanç ve davranışları ile ilgili önemli bir mesaj içermektedir. Ayet şöyledir:

> “De ki: Herkes kendi mizacına göre davranır. Rabbiniz, kimin doğru yolda olduğunu en iyi bilendir.”
(İsra, 17:84)

Bu ayetin tefsir ve izahını detaylandırmak için bazı ana başlıklar altında inceleyebiliriz:

1. Ayetin Genel Anlamı

Ayet, insanların farklı mizaca (tabiata) ve davranışlara sahip olduklarını ifade eder. İnsanlar, kendilerine özgü düşünce ve yaşam tarzlarına göre hareket ederler. Her bireyin inanç, ahlak, değer yargıları ve alışkanlıkları kendi kişiliğini şekillendirir ve bu farklılıklar doğal bir gerçektir. Ancak her insanın kendi mizaç ve tercihleri doğrultusunda davranması, mutlaka doğru yolda olduğu anlamına gelmez. Bu yüzden ayet, “Rabbiniz, kimin doğru yolda olduğunu en iyi bilendir” ifadesiyle Allah’ın insanları her yönüyle bildiğini ve doğru yolda olanı ancak O’nun bilebileceğini hatırlatır.

2. Mizaç ve Davranışlar Arasındaki İlişki

İnsanın mizaç (tabiat) ve karakteri, davranışlarını belirleyen önemli bir etkendir. Her insanın fıtri özellikleri, huyları, eğilimleri ve içsel dinamikleri farklıdır. Bu mizaç, kişinin çevresiyle kurduğu ilişkilerde, düşünce tarzında ve olaylara yaklaşım biçiminde kendini gösterir. Bu ayet, insanların çeşitliliğine ve her bir bireyin farklı bir yapıya sahip olduğuna işaret eder. Ancak Kur’an, mizacın tek başına insanın kurtuluşu için yeterli olmadığını; Allah’ın yoluna göre yaşamanın esas olduğunu vurgular.

3. Davranışların Sonucunun Allah Katında Bilinmesi

Ayet, insanların davranışlarının nihai sonucunun ve doğru yolda olanların yalnızca Allah tarafından bilindiğini vurgulamaktadır. İnsanın yaptığı eylemler, her zaman iyi niyetli ve doğru olmayabilir; ancak Rab, her insanın niyetini, kalbindeki gizli duygu ve düşünceleri en iyi bilendir. Bu nedenle insan, sadece kendi mizacı doğrultusunda değil, Allah’ın gösterdiği doğru yolda olabilmek için bilinçli seçimler yapmalıdır.

4. Mizaca Göre Hareket Etmek ve İlahi Hidayet

İnsanların mizaçlarına göre hareket etmeleri bir yönüyle doğal karşılanırken, bunun hidayet ve doğruluk ile uyumlu olup olmadığını bilmenin insanın kendi başına karar verebileceği bir durum olmadığı anlatılır. İnsanın, mizacını ve karakterini İslami öğretilerle şekillendirerek doğru yolu bulması esastır. Allah, her insanın kalbine, zihnine ve niyetine vakıftır. Hidayetin ve doğru yolun sahibinin Allah olduğu hatırlatılarak insanın kendisine değil, Allah’a güvenmesi gerektiği mesajı verilir.

5. Ayetin İslam Ahlakı Açısından Yorumu

İslam ahlakına göre, kişinin iyi bir insan olabilmesi ve Allah’ın rızasını kazanabilmesi için mizacını İslami değerlere göre şekillendirmesi gerekir. Mizaç doğuştan gelen bir özellik olabilir; ancak ahlak ve erdem insanın kendi iradesiyle yönlendirdiği bir seçimdir. Bu yüzden kişi, kendi eğilimleriyle hareket etmek yerine, kendini Allah’ın yoluna yönlendirmelidir. Bu ayet, ahlak eğitimine ve irade terbiyesine dikkat çeker.

6. Ayetten Alınacak Dersler

Kendi Eğilimlerini Sorgulama: İnsan, kendi mizacına göre hareket etse bile, Allah’ın rızasını gözetmeyen bir yaşam tarzının nihai olarak doğru yoldan sapma riski taşıdığını unutmamalıdır.

Allah’a Güven ve Bilinçli Hareket Etme: Doğru yolun Allah tarafından bilindiği ve insanların kendi anlayışlarına güvenerek hareket etmek yerine, Allah’ın yolunu aramaları gerektiği vurgulanır.

İçsel Eğilimlere Göre Davranmak ve Sorumluluk: İnsanların, kendi mizacıyla hareket etse bile Allah’ın yolundan sapmamaya özen göstermesi gerektiği anlaşılır. Her bir birey kendi eğilimlerine göre değil, ilahi hidayete göre kendini yönlendirmelidir.

Tefsirlerde Ayetin Yorumu

Birçok tefsir alimi, bu ayetin insanların çeşitli özelliklerini vurgulamakla birlikte, Kur’an ahlakının ve ilahi rehberliğin önemine dikkat çektiğini belirtmiştir. Örneğin, Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetin, insanların farklı mizaca sahip olmasının doğal olduğunu ancak bunun rehberlikten bağımsız olmaması gerektiğini vurguladığını söyler. Aynı şekilde, İbn Kesir de ayeti insanların amellerinin farklılığını ve her birinin kendi niyetine göre bir karşılık göreceğini ifade eden bir uyarı olarak yorumlar.

Sonuç

İsra Suresi 84. ayet, insanların kendi mizaçlarına göre hareket ettiklerini ve Allah’ın kimin doğru yolda olduğunu en iyi bilen olduğunu vurgular. Bu ayet, insanlara yalnızca içsel eğilimlerine göre değil, Allah’ın gösterdiği doğru yolda yürümeleri gerektiğini hatırlatır. İnsanın mizacı ne olursa olsun, nihai başarı ve hidayet Allah’ın yoluna bağlıdır; dolayısıyla insanın Allah’a yönelerek doğru yolda kalma çabası içinde olması teşvik edilir.

Loading

No ResponsesKasım 13th, 2024

Zorunlu eğitimin ferde, aileye, topluma ve devlete verdiği zararları maddeler halinde yazar mısınız?

Zorunlu eğitimin ferde, aileye, topluma ve devlete verdiği zararları maddeler halinde yazar mısınız?

Zorunlu eğitimin birey, aile, toplum ve devlete bazı olumsuz etkileri olabileceği tartışılmaktadır. Bu etkileri çeşitli açılardan şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Ferdî Zararlar

Öğrenme isteğinin azalması: Zorunlu eğitim, bireylerin öğrenmeye olan doğal ilgisini azaltabilir. Zorunluluk, bazen öğrencilerde ilgi ve motivasyon kaybına yol açabilir.

Stres ve ruh sağlığı sorunları: Zorunlu eğitim baskısı, bazı çocuklarda kaygı ve stres yaratabilir. Bu, okul fobisi, düşük özgüven ve benzeri ruhsal sorunlara yol açabilir.

Yetenek ve ilgi alanlarının ihmal edilmesi: Zorunlu müfredat, öğrencilerin ilgi alanları veya yeteneklerine göre şekillenmediği için bazı bireylerin kendilerini ifade etmelerini kısıtlayabilir.

2. Aileye Verdiği Zararlar

Maddi yük: Eğitimin masrafları, özellikle düşük gelirli aileler için ekonomik bir yük haline gelebilir. Zorunlu eğitim süreci içinde kıyafet, ulaşım, okul malzemeleri gibi ek maliyetler aile bütçesini zorlayabilir.

Ebeveyn-çocuk ilişkilerinde gerginlik: Zorunlu eğitim süreci boyunca aileler, çocuklarının akademik başarısı için baskı yapabilir. Bu durum, ebeveynler ile çocuklar arasında gerginliğe yol açabilir.

Eğitim ve çocuk yetiştirme konusunda farklı beklentiler: Bazı ailelerin çocuklarına kendi değer ve inançlarına uygun bir eğitim verme isteği olabilir. Ancak zorunlu eğitim, ailelerin bu özgürlüğünü sınırlayabilir.

3. Topluma Verdiği Zararlar

Eğitim kalitesinde düşüş: Zorunlu eğitimin yaygınlaştırılması, bazı bölgelerde okullarda aşırı öğrenci sayısına yol açabilir ve öğretim kalitesini olumsuz etkileyebilir.

Toplumda uyumsuz bireyler: Eğitim sistemi her bireyin ilgi ve becerilerine hitap etmeyebilir, bu da toplumda uyumsuz veya eğitimden uzaklaşmış bireylerin sayısını artırabilir.

Eğitim sistemine bağlı sosyal eşitsizlikler: Zorunlu eğitimde verilen standart eğitim, çeşitli sosyal ve ekonomik farklılıkları ortadan kaldırmak yerine derinleştirebilir. Özellikle eğitim kaynaklarına erişim eksiklikleri olan bölgelerde bu eşitsizlikler belirgin hale gelebilir.

4. Devlete Verdiği Zararlar

Yüksek maliyet: Zorunlu eğitimin devam ettirilmesi, öğretmen maaşları, altyapı harcamaları gibi kalemlerde yüksek kamu harcamalarına neden olabilir.

Verimsizlik: Tüm öğrencilerin aynı sisteme zorunlu olarak dahil edilmesi, eğitim sisteminde verimsizliğe yol açabilir. Eğitim, bireylerin ilgi ve yeteneklerine uygun hale getirilmediğinde devlet açısından verimli bir sonuç alınamayabilir.

İş gücü kaybı: Zorunlu eğitim, bazı gençlerin eğitim yerine erken yaşta iş gücüne katılmasını engelleyebilir. Bu durum, bazı sektörlerde iş gücü ihtiyacının karşılanmasında zorluklar yaratabilir.

Bu olumsuz etkiler, zorunlu eğitim sisteminde yapılacak reformlarla minimize edilebilir; bu nedenle eğitimde bireysel farklılıkları göz önüne alan daha esnek yaklaşımlar önerilmektedir.

 

Loading

No ResponsesKasım 12th, 2024

Cumhuriyetin kuruluşu ile neler yasaklandı, maddeler halinde yazar mısınız?

Cumhuriyetin kuruluşu ile neler yasaklandı, maddeler halinde yazar mısınız?

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye’de köklü toplumsal ve kültürel reformlar gerçekleştirildi. Bu süreçte, toplumun modernleşmesi ve laikleşmesi hedeflendiği için bazı geleneksel uygulamalar ve eski düzenle ilişkili semboller yasaklandı. İşte bu yasaklardan bazıları:

1. Saltanatın Kaldırılması (1922)

Osmanlı İmparatorluğu’nun monarşik yapısını sona erdiren bu düzenlemeyle, padişahlık resmen kaldırıldı ve egemenlik millete geçti.

2. Halifeliğin Kaldırılması (1924)

3 Mart 1924’te halifelik kurumu kaldırıldı. Bu adım, dini ve siyasi otoritenin ayrılmasının önünü açtı.

3. Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (1925)

Dervişlerin buluştuğu tekke ve zaviyeler ile türbeler kapatılarak dini tarikatların faaliyetleri yasaklandı. Bu düzenleme ile devlet, toplumu modernleştirmeyi ve dini kurumların devlet yönetimi üzerindeki etkisini sınırlamayı amaçladı.

4. Şapka Kanunu ve Kıyafet Düzenlemeleri (1925)

“Şapka İktisası Hakkında Kanun” ile başta devlet memurları olmak üzere erkeklerin fes yerine şapka giymesi zorunlu hale getirildi. Bu, Batı tarzı bir görünüm kazandırmayı amaçlıyordu. Kadınlar için ise peçe ve çarşafın terk edilmesi teşvik edildi.

5. Medreselerin Kapatılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924)

Eğitimde birlik sağlamak amacıyla dini eğitim veren medreseler kapatıldı ve tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Bu yasayla laik ve modern bir eğitim sistemi hedeflendi.

6. Arap Alfabesinin Kaldırılması (1928)

1928 yılında Latin alfabesine geçilerek Arap alfabesi yasaklandı. Bu, okuryazarlığı artırmak ve Batı dünyasına entegrasyonu kolaylaştırmak amacıyla yapıldı.

7. Türkçe Ezan (1932)

1932’de ezanın Arapça yerine Türkçe okunması zorunlu hale getirildi. Bu uygulama, 1950’ye kadar devam etti.

8. Takvim, Saat ve Ölçü Birimlerinin Değiştirilmesi (1925)

Hicri takvim yerine Miladi takvime geçildi, alaturka saat yerine Batı tarzı saat uygulaması başladı. Arşın, okka gibi eski ölçü birimleri yerine metre, kilo gibi modern ölçüler kullanılmaya başlandı.

9. Soyadı Kanunu (1934)

Kişilerin soyadlarını resmi olarak almaları zorunlu hale getirildi, unvan ve lakap kullanımı yasaklandı. Ağa, bey, paşa gibi unvanlar bırakıldı.

10. Diğer Dini ve Geleneksel Sembollerin Kısıtlanması

Toplumun modernleşmesini hızlandırmak için, dini kıyafetler ve geleneksel giysiler kamusal alanda sınırlı hale getirildi. Din adamlarının dini kıyafetler giymesi yalnızca ibadet yerleri ile sınırlandırıldı.

Bu reformlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin modern, laik ve Batılı bir devlet olarak yapılanmasını sağlamak amacıyla yapılmıştır.

@@@@@@@@

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte dine,din adamlarına ve islamiyete aid neler yasaklandı, maddeler halinde yazar mısınız?

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye’de din, din adamları ve İslamiyet ile ilgili olarak gerçekleştirilen birçok köklü reform ve yasaklamalar uygulanmıştır. Bu yasaklamalar, toplumun modernleşmesi ve laikleşmesi hedefiyle yapılmış olup, aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır:

1. Halifeliğin Kaldırılması (1924)

Halifelik Kurumunun Kaldırılması: Osmanlı İmparatorluğu’nun dini lideri olan halifelik kurumu resmen kaldırıldı. Bu adım, dini otoritenin devlet yönetiminden ayrılmasını sağladı.

2. Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (1925)

Sufi Tarikatlarının Yasaklanması: Dini tarikatların merkezi olan tekke ve zaviyeler kapatıldı. Bu kurumlar üzerinden yürütülen dini ve sosyal faaliyetler yasaklandı.

Dervişlik Uygulamalarının Yasaklanması: Dervişlerin ibadet yerlerinde uyguladığı ritüeller ve toplantılar yasaklandı.

3. Medreselerin Kapatılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924)

Dini Eğitim Kurumlarının Kapatılması: Medreseler kapatılarak, dini eğitimin devlet kontrolünde olmayan kurumlar aracılığıyla verilmesi engellendi.

Eğitim Birliğinin Sağlanması: Tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı ve laik bir eğitim sistemi oluşturuldu.

4. Şapka Kanunu ve Kıyafet Düzenlemeleri (1925)

Şapka İktisasının Getirilmesi: Erkekler için fes yerine Batı tarzı şapka giymek zorunlu hale getirildi.

Dini Kıyafetlerin Yasaklanması: Kadınların peçe ve çarşaf gibi geleneksel dini kıyafetleri bırakmaları teşvik edildi ve kamusal alanda dini kıyafetlerin kullanımına sınırlamalar getirildi.

5. Arap Alfabesinin Kaldırılması (1928)

Latin Alfabesine Geçiş: Arap alfabesi resmi olarak kaldırılarak Latin alfabesi kabul edildi. Bu değişiklik, dini metinlerin de yeni alfabe ile yazılmasını gerektirdi.

6. Türkçe Ezan (1932)

Ezanın Türkçe Okunması: Ezanın Arapça yerine Türkçe okunması zorunlu hale getirildi. Bu uygulama, dini ritüellerin Türk kültürüne uyum sağlaması amacıyla yapıldı.

7. Din Adamlarının Devlet Kontrolüne Alınması

Diyanet İşleri Teşkilatı’nın Kurulması (1961): (Not: Bu kurum 1961’de kurulmuş olsa da, din adamlarının devlet kontrolüne alınmasının temelleri Cumhuriyet döneminde atılmıştır.)

Din Eğitiminde Devlet Müdahelesi: Din adamlarının eğitimi ve atanması devletin kontrolüne alındı, bağımsız dini eğitim kurumları ortadan kaldırıldı.

8. Dini Yayınların ve Yayımcılığın Sınırlanması

Dini Materyallerin Kontrolü: Dini kitaplar, yayınlar ve diğer materyallerin devlet denetimine alınması sağlandı. İslamiyet ile ilgili yayıncılık faaliyetleri sıkı kontrol altında tutuldu.

9. Dini Ayin ve Törenlerin Düzenlenmesi

Halifelik ve Dini Liderlik Rolleri: Halifelik gibi dini liderlik rollerinin kaldırılmasıyla birlikte, dini ayin ve törenlerin devlet denetiminde yürütülmesi sağlandı.

Kamusal Alanda Dini Faaliyetlerin Kısıtlanması: Dini ayinlerin ve ibadetlerin kamusal alanda düzenlenmesi sınırlandı, dini etkinlikler daha çok özel alanlarla sınırlandırıldı.

10. Soyadı Kanunu (1934)

Unvanların Kaldırılması: Ağa, bey, paşa gibi dini ve sosyal unvanların kullanımı yasaklandı. Kişilerin soyadlarını resmi olarak almaları zorunlu hale getirildi.

11. Kapitülasyonların Kaldırılması (1926)

Dini ve Ekonomik Hakların Sonlandırılması: Osmanlı dönemine ait dini ve ekonomik özel haklar (kapitülasyonlar) kaldırılarak, tüm vatandaşların kanun önünde eşit olması sağlandı.

12. Din ve Laiklik İlkesinin Anayasada Yer Alması (1928)

Laiklik İlkesinin Benimsenmesi: Anayasada din ve devlet işlerinin ayrılması ilkesi yer aldı. Bu, dini kurumların devlet yönetiminden tamamen bağımsız olmasını sağladı.

Bu yasaklamalar ve reformlar, Türkiye’nin modern, laik ve Batılılaşmış bir devlet olma yolundaki kararlı adımlarını temsil etmektedir. Dini unsurların kamu yaşamındaki etkisini azaltmak ve toplumu modernleşme sürecine entegre etmek amacıyla gerçekleştirilen bu düzenlemeler, Türkiye’nin günümüzdeki laik yapısının temelini oluşturmuştur.

@@@@@@@

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye’de din, din adamları ve İslamiyet ile ilgili olarak gerçekleştirilen birçok köklü reform ve yasaklamalar uygulanmıştır. Bu yasaklamalar, toplumun modernleşmesi ve laikleşmesi hedefiyle yapılmış olup, aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır:

1. Halifeliğin Kaldırılması (1924)

Halifelik Kurumunun Kaldırılması: Osmanlı İmparatorluğu’nun dini lideri olan halifelik kurumu resmen kaldırıldı. Bu adım, dini otoritenin devlet yönetiminden ayrılmasını sağladı.

2. Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (1925)

Sufi Tarikatlarının Yasaklanması: Dini tarikatların merkezi olan tekke ve zaviyeler kapatıldı. Bu kurumlar üzerinden yürütülen dini ve sosyal faaliyetler yasaklandı.

Dervişlik Uygulamalarının Yasaklanması: Dervişlerin ibadet yerlerinde uyguladığı ritüeller ve toplantılar yasaklandı.

3. Medreselerin Kapatılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924)

Dini Eğitim Kurumlarının Kapatılması: Medreseler kapatılarak, dini eğitimin devlet kontrolünde olmayan kurumlar aracılığıyla verilmesi engellendi.

Eğitim Birliğinin Sağlanması: Tüm eğitim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı ve laik bir eğitim sistemi oluşturuldu.

4. Şapka Kanunu ve Kıyafet Düzenlemeleri (1925)

Şapka İktisasının Getirilmesi: Erkekler için fes yerine Batı tarzı şapka giymek zorunlu hale getirildi.

Dini Kıyafetlerin Yasaklanması: Kadınların peçe ve çarşaf gibi geleneksel dini kıyafetleri bırakmaları teşvik edildi ve kamusal alanda dini kıyafetlerin kullanımına sınırlamalar getirildi.

5. Arap Alfabesinin Kaldırılması (1928)

Latin Alfabesine Geçiş: Arap alfabesi resmi olarak kaldırılarak Latin alfabesi kabul edildi. Bu değişiklik, dini metinlerin de yeni alfabe ile yazılmasını gerektirdi.

6. Türkçe Ezan (1932)

Ezanın Türkçe Okunması: Ezanın Arapça yerine Türkçe okunması zorunlu hale getirildi. Bu uygulama, dini ritüellerin Türk kültürüne uyum sağlaması amacıyla yapıldı.

7. Din Adamlarının Devlet Kontrolüne Alınması

Diyanet İşleri Teşkilatı’nın Kurulması (1961): (Not: Bu kurum 1961’de kurulmuş olsa da, din adamlarının devlet kontrolüne alınmasının temelleri Cumhuriyet döneminde atılmıştır.)

Din Eğitiminde Devlet Müdahelesi: Din adamlarının eğitimi ve atanması devletin kontrolüne alındı, bağımsız dini eğitim kurumları ortadan kaldırıldı.

8. Dini Yayınların ve Yayımcılığın Sınırlanması

Dini Materyallerin Kontrolü: Dini kitaplar, yayınlar ve diğer materyallerin devlet denetimine alınması sağlandı. İslamiyet ile ilgili yayıncılık faaliyetleri sıkı kontrol altında tutuldu.

9. Dini Ayin ve Törenlerin Düzenlenmesi

Halifelik ve Dini Liderlik Rolleri: Halifelik gibi dini liderlik rollerinin kaldırılmasıyla birlikte, dini ayin ve törenlerin devlet denetiminde yürütülmesi sağlandı.

Kamusal Alanda Dini Faaliyetlerin Kısıtlanması: Dini ayinlerin ve ibadetlerin kamusal alanda düzenlenmesi sınırlandı, dini etkinlikler daha çok özel alanlarla sınırlandırıldı.

10. Soyadı Kanunu (1934)

Unvanların Kaldırılması: Ağa, bey, paşa gibi dini ve sosyal unvanların kullanımı yasaklandı. Kişilerin soyadlarını resmi olarak almaları zorunlu hale getirildi.

11. Kapitülasyonların Kaldırılması (1926)

Dini ve Ekonomik Hakların Sonlandırılması: Osmanlı dönemine ait dini ve ekonomik özel haklar (kapitülasyonlar) kaldırılarak, tüm vatandaşların kanun önünde eşit olması sağlandı.

12. Din ve Laiklik İlkesinin Anayasada Yer Alması (1928)

Laiklik İlkesinin Benimsenmesi: Anayasada din ve devlet işlerinin ayrılması ilkesi yer aldı. Bu, dini kurumların devlet yönetiminden tamamen bağımsız olmasını sağladı.

Bu yasaklamalar ve reformlar, Türkiye’nin modern, laik ve Batılılaşmış bir devlet olma yolundaki adımlarını temsil etmektedir. Dini unsurların kamu yaşamındaki etkisini azaltmak ve toplumu modernleşme sürecine entegre etmek amacıyla gerçekleştirilen bu düzenlemeler, Türkiye’nin günümüzdeki laik yapısının temelini oluşturmuştur.

 

Loading

No ResponsesKasım 12th, 2024

KUR’AN-I KERİM’DE TEŞBİHLER

KUR’AN-I KERİM’DE TEŞBİHLER

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=ihSnWqzZ_vM 

Kur’an-ı Kerim’de Teşbihi ifade eden ayetler.

Kur’an-ı Kerim’de teşbih, yani bir şeyi başka bir şeye benzeterek anlatma sanatı, soyut kavramları daha anlaşılır hale getirmek için sıkça kullanılır. Bu benzetmelerle, Allah’ın yaratma gücü, ilahi mesajın anlamı veya insanların bazı ahlaki durumları açıklanır. İşte teşbih örneği içeren bazı ayetler:

1. Kör ve Gören İnsan Teşbihi:

En’am Suresi 50. Ayet: “De ki: ‘Kör olanla gören bir olur mu? Düşünmez misiniz?'”

İman eden ve etmeyen insanların durumu, gören ve kör olan insanlara benzetilerek, iman edenlerin hakikati görebildiği, imansızların ise körlük içinde olduğu ifade edilir.

2. Gölge ve Güneş Teşbihi:

Ra’d Suresi 15. Ayet: “Göklerde ve yerde bulunanlar da, gölgeleri de sabah akşam ister istemez Allah’a secde ederler.”

Allah’a boyun eğme durumu, insanların gölgelerinin Allah’ın huzurunda secde etmesine benzetilmiştir. Bu, evrendeki her şeyin Allah’a itaat ettiğini anlatan teşbihli bir anlatımdır.

3. Sağır, Dilsiz ve Kör Kimseler Teşbihi:

Bakara Suresi 18. Ayet: “Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar geri dönmezler.”

Hakkı kabul etmeyenlerin durumu, sağır, dilsiz ve kör olmaya benzetilir. Bu teşbihle, inkârcıların hakikati ne duyabildiği ne konuşabildiği ne de görebildiği vurgulanır.

4. Kül Örneği:

İbrahim Suresi 18. Ayet: “Rabbini inkâr edenlerin durumu, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer…”

İnkar edenlerin amellerinin değersizliği, rüzgarın savurduğu kül benzetmesiyle ifade edilmiştir. Bu teşbih, Allah’a iman etmeksizin yapılan işlerin geçiciliğini gösterir.

5. Pis Bir Su Örneği:

Nahl Suresi 66. Ayet: “Hayvanlarda da size ibret vardır. Size onların karınlarındaki pislik ile kan arasından çıkan, içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.”

Sütün temizliği ve besleyiciliği, onun pislik ve kan arasında bulunmasına rağmen saf olmasıyla teşbih edilmiştir. Bu, Allah’ın yaratmasındaki hikmeti gözler önüne serer.

6. Sağlam Kökleri Olan Güzel Ağaç Teşbihi:

İbrahim Suresi 24-25. Ayetler: “Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi? Güzel bir söz, kökü sağlam, dalları göğe doğru olan güzel bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.”

Güzel söz, sağlam köklere ve sürekli meyve veren bir ağaca benzetilmiştir. İman eden kimselerin iyi amellerinin sürekli bereket ve hayır getirdiği anlatılır.

7. Çıplak Dallar ve Yapraklar Teşbihi:

Yasin Suresi 33. Ayet: “Ölü toprak onlar için bir ayettir. Biz onu diriltir, ondan taneler çıkarırız; onlardan yerler.”

Kurumuş dallar ve yapraksız ağaçların, yağmurla yeşermesi gibi, Allah’ın kudretiyle ölü toprakların canlandığı teşbihi yapılmıştır.

Kur’an’daki bu tür teşbihler, insanların soyut veya derin anlamları daha iyi kavrayabilmesi için güçlü imgelerle zenginleştirilmiştir. Allah, bu yöntemle insanları hakikati düşünmeye ve anlamaya davet eder.

Loading

No ResponsesKasım 12th, 2024

KUR’AN-I KERİM’DE TEMSİLLER

KUR’AN-I KERİM’DE TEMSİLLER

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=GML3Cx3IfGI 

Kur’an-ı Kerim’de Temsili ifade eden ayetler.

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet, Allah’ın mesajını daha iyi anlamamızı sağlamak için temsili (mecazi) anlatımlarla örnekler verir. Temsili anlatımlar, soyut kavramların, manevi gerçekliklerin veya ahlaki derslerin somut, anlaşılır örnekler üzerinden açıklanması amacıyla kullanılır. İşte bu türden bazı ayetlere örnekler:

1. Işık ve Karanlık Temsili:

Nur Suresi 35. Ayet: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir…”

Bu ayette Allah’ın nuruna dair temsili bir anlatım vardır. Allah’ın nurunun bir kandil ışığına benzetilmesi, O’nun insanlara rehberlik eden bir ışık olduğunu sembolik olarak ifade eder.

2. Köpek Temsili:

Araf Suresi 176. Ayet: “…Onu yüceltseydik (bu halden kurtulurdu). Fakat o, yere saplandı ve nefsine uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtarak soluyan, kendi haline bıraksan yine dilini sarkıtarak soluyan köpeğe benzer.”

Bu ayette, ilahi bilgiyi reddeden insanların durumu, dilini sarkıtarak soluyan bir köpeğe benzetilir. Kötü amellere saplanan kişilerin ibret verici hali temsil edilmiştir.

Hz. Musa döneminde ismi azama Mazhar olup ancak Hz. Musaya beddua ederek karşı koyan Bel’am bin Baura gibi.

3. Sağlam Temel Üzerine İnşa Edilen Ev Temsili:

Tevbe Suresi 109. Ayet: “Binasının temelini Allah korkusu ve O’nun rızasını kazanma esasına dayandıran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasını çökmek üzere olan bir yamaca kuran kimse mi?”

Bu ayet, sağlam iman ile yapılmayan işlerin dayanaksızlığını göstermek için sağlam ve çürük temel üzerinde bina örneğiyle açıklanmıştır.

4. Küle Dönen Ekin Temsili:

İbrahim Suresi 18. Ayet: “Rabbini inkâr edenlerin durumu, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer…”

Allah’ı inkar edenlerin amellerinin, fırtınalı bir günde dağılıp savrulan küle benzetilmesi, maneviyatsız ve temelsiz bir hayatın değersizliği üzerine bir sembolik ifadedir.

5. Gökten İndirilen Su ve Canlanma Temsili:

Bakara Suresi 164. Ayet: “Gökten bir su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilten…”

Yağmurun kuru toprağı canlandırması, insanın iman ile canlanmasına dair temsili bir anlatımdır.

6. Ölüden Diriyi, Diriden Ölü Çıkaran Allah Temsili:

En’am Suresi 95. Ayet: “Şüphesiz Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp çıkarandır. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarır.”

Bu ayette Allah’ın yaratmadaki kudreti anlatılır ve bu süreçler birer temsille açıklanır.

7. Düşük Bir Ağaç Örneği:

İbrahim Suresi 26. Ayet: “Kötü söz ise yerden koparılmış, ayakta duramayan kötü bir ağaca benzer.”

İman etmeyen kimselerin veya kötü sözlerin köksüz bir ağaca benzetilmesi, onların geçiciliğini ve değersizliğini temsil eder.

Bu ve benzeri ayetlerdeki temsiller, Allah’ın büyüklüğünü, ahiretin gerçekliğini, iyiliğin ödülünü ve kötülüğün cezasını daha anlaşılır hale getirir. Kur’an, bu tür temsillerle insanları düşünmeye, ibret almaya davet eder.

 

Loading

No ResponsesKasım 12th, 2024

KUR’AN-I KERİM’DE MEFHUMU MUHALİF

KUR’AN-I KERİM’DE MEFHUMU MUHALİF

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=Z4lrT-7SQrk 

Kur’an-ı Kerim’de mefhumu muhalifi olan ayetler .

Kur’an-ı Kerim’de “mefhumu muhalif” (zıt anlamdan çıkarım yapma) yöntemi, bir ayetin veya ifadenin doğrudan söylediğinin tersinden bir anlam çıkarma esasına dayanır. Yani, bir hükmün varlığının, zıttının yokluğuna işaret ettiğini düşündürten bir yaklaşım ortaya konur. Ancak, İslam alimleri arasında mefhumu muhaliften anlam çıkarma konusunda bazı ihtilaflar bulunur; bazı âlimler bu yöntemi kullanırken, bazıları bunun zayıf bir delil olabileceğini savunur.

Aşağıda, Kur’an-ı Kerim’de mefhumu muhalif anlamı içerdiği düşünülen bazı ayetler ve bunların anlamları hakkında açıklamalar verilmiştir:

1. Bakara Suresi, 282. Ayet

> “Ey iman edenler! Belirli bir süreye kadar birbirinize borçlandığınızda bunu yazın…”

Mefhumu Muhalif: Bu ayet borçlanmaların yazılmasını emreder. Mefhumu muhalif olarak, eğer borç kısa sürelik ise yazılmayabileceğine dair bir anlam çıkarılabilir. Bu, borcun niteliğine göre muamele edilmesi gerektiğini düşündürür.

2. En’am Suresi, 82. Ayet

> “İman edip imanlarına zulüm karıştırmayanlar güven içindedirler ve doğru yolda olanlar onlardır.”

Mefhumu Muhalif: Ayette imanlarına zulüm karıştırmayanların güven içinde olacağı belirtilmiştir. Mefhumu muhalif olarak, zulüm (haksızlık) karıştıranların güven ve hidayet içinde olmayacağı sonucu çıkarılabilir.

3. Maide Suresi, 6. Ayet

> “Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı mesh edin, ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın).”

Mefhumu Muhalif: Bu ayet abdestin farzlarını belirttiği için, farz olarak belirtilenlerin dışında kalan diğer temizlik eylemlerinin abdestin şartı olmadığı sonucu çıkarılabilir. Yani abdestte bunların dışında kalan bazı temizlikler (ağız ve burun temizliği gibi) farz değildir.

4. Nur Suresi, 31. Ayet

> “Kadınlar, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, zinet yerlerini açmasınlar.”

Mefhumu Muhalif: Ayet, kendiliğinden görünen kısımların (yüz ve eller gibi) açılmasına izin vermektedir. Buradan, görünmesi gerekmeyen kısımların (saç, boyun vb.) örtülmesi gerektiği anlaşılabilir.

5. Mücadele Suresi, 11. Ayet

> “Size, meclislerde ‘yer açın’ dendiği zaman yer açın ki Allah size genişlik versin.”

Mefhumu Muhalif: Ayet, “yer açın” emrini içerdiği için, “yer açın” denmediğinde böyle bir zorunluluk olmadığı sonucuna ulaşılabilir. Yani, insanların birbirlerine mecliste yer açmaları bir emir değilse, bunu yapmamaları bir sakınca oluşturmaz.

6. Bakara Suresi, 229. Ayet

> “Boşanma iki defadır, sonra ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermek gerekir.”

Mefhumu Muhalif: Bu ayette, boşanmanın iki defa olabileceği belirtilmiştir. Mefhumu muhalif olarak, üçüncü defa boşanmanın, artık eşlerin birbirine dönüşünün mümkün olmadığını, yani “üçüncü talak” sonrasında dönüşün haram olduğunu ifade eder.

7. Nisa Suresi, 23. Ayet

> “Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz… (ile evlenmek) haram kılındı.”

Mefhumu Muhalif: Bu ayet, evlenilmesi haram olan yakın akrabaları sıralar. Buradan, ayette bahsedilmeyen yakınlık derecesine sahip olanların evlenmesinin helal olduğu sonucu çıkarılabilir. Yani, sadece belirtilen akrabalarla evlenmek haram kılınmıştır, diğerleriyle evlenme yasağı yoktur.

8. İbrahim Suresi, 7. Ayet

> “Şükrederseniz, elbette (nimetimi) artırırım; eğer nankörlük ederseniz, bilin ki azabım çok şiddetlidir.”

Mefhumu Muhalif: Şükredenlerin nimetlerinin artırılacağı belirtilmiştir. Bu ayetten, nankörlük edenlerin nimetlerinin eksileceği veya azaba uğrayacakları anlaşılabilir. Bu da nimetlerin devamının şükürle ilişkili olduğunu düşündürür.

9. Duhan süresi. 29.

Bunun üzerine onlara, ne gök ne de yer ağladı! (Onlar) mühlet verilen kimseler de olmadılar.”

-Duhân Suresi 29. Ayet Açıklaması

“Şu âyet, mefhûm-ı muvâfık (doğrudan ifâde ettiği ma‘nâ) ile şöyle fermân ediyor: ‘Ehl-i dalâletin ölmesiyle, semâvât ve zemin (gökler ve yer) onların üstünde ağlamıyorlar.’ Ve mefhûm-ı muhâlif (karşı ma‘nâ)ile delâlet ediyor ki: ‘Ehl-i îmânın dünyadan gitmesiyle, semâvât ve zemin, onların üstünde ağlıyor.’ Yani, ehl-i dalâlet (kâfirler), mâdem semâvât ve arzın vazîfelerini inkâr ediyor. Ma‘nâlarını bilmiyor. Onların kıymetlerini iskāt ediyor (düşürüyor). Sâni‘lerini (yaratıcılarını) tanımıyorlar. Onlara karşı bir hakāret, bir adâvet(düşmanlık) ediyorlar. Elbette semâvât ve zemin, onlara ağlamak değil, belki onlara nefrin, yani bedduâ ederler ve onların gebermesiyle memnûn olurlar. Mefhûm-ı muhâlif ile der: ‘Semâvât ve arz, ehl-i îmânın ölmesiyle ağlarlar.’ Zîrâ ehl-i îman ise; çünki semâvât ve arzın vazîfelerini bilir. Hakīkī hakīkatlerini tasdîk ediyor. Ve onların ifâde ettikleri ma‘nâları îmân ile anlıyor. ‘Ne kadar güzel yapılmışlar, ne kadar güzel hizmet ediyorlar!’ diyor.” (Sözler, 32. Söz, 300-301)

Sonuç

Kur’an’da mefhumu muhalif anlamlarla anlatım, ayetlerin daha derin anlaşılmasına yardımcı olabilir; ancak İslam alimleri bu yöntemi kullanırken dikkatli olunması gerektiğini belirtir. Zira her ayet için bu anlam çıkarma yöntemi geçerli olmayabilir ve farklı yorumlara sebep olabilir. İslam hukuku ve tefsir çalışmalarında mefhumu muhalif kullanılırken diğer delillerle desteklenmesi önemlidir.

 

Loading

No ResponsesKasım 12th, 2024

KUR’AN-I KERİM’DE MÜŞKİL AYETLER

KUR’AN-I KERİM’DE MÜŞKİL AYETLER

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=sRhq33Riuyc 

Kur’an-ı Kerim’de Müşkil ayetler .

Kur’an-ı Kerim’de bazı ayetler, ifade ve anlam bakımından karmaşık veya çok yönlü anlamlara sahip olduğu için “müşkil ayetler” olarak değerlendirilir. “Müşkil” kavramı, anlaşılması zor, yorumlanması güç veya çok katmanlı anlam taşıyan ayetleri ifade eder. Bu ayetler, derin düşünme gerektirir ve tefsir alimleri tarafından detaylı bir şekilde ele alınır. Müşkil ayetler, Kur’an’ın anlam zenginliğini ve çok yönlü yapısını yansıtır. İşte müşkil olarak değerlendirilebilecek bazı ayet örnekleri:

1. Bakara Suresi 6-7. Ayetler

“İnkar edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, iman etmezler. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir perde vardır. Büyük azap onlaradır.”

Bu ayetlerde “Allah’ın kalpleri mühürlemesi” ifadesi, tefsir alimleri arasında farklı yorumlara yol açmıştır. Kimileri bu mühürlemenin Allah’ın bir cezası olduğunu belirtirken, bazıları insanların kendi istekleriyle Allah’ın yolundan sapmalarının sonucu olduğunu söyler.

2. Ali İmran Suresi 7. Ayet

“O, sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem ayetlerdir ki onlar Kitab’ın anasıdır. Diğer bir kısmı ise müteşabihtir…”

Müteşabih ayetlerin ne anlama geldiği konusunda çok farklı yorumlar yapılmıştır. Bu ayet, Kur’an’da bazı ayetlerin anlaşılmasının zor ve yoruma açık olduğunu ifade eder ve müşkil ayetlerin varlığına işaret eder. Müteşabih ayetlerin derin anlamlarını yalnızca Allah’ın bilebileceği belirtilmiştir.

3. Maide Suresi 51. Ayet

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin…”

Bu ayet, “dost edinmeme” ifadesinin anlamı üzerinde tartışmalara neden olmuştur. Burada kastedilen dostluğun kapsamı, bu ayetin uygulanması konusunda müşkil konular ortaya çıkarmıştır. Ayetin tarihi ve sosyal bağlamda anlaşılması gerekliliği üzerinde durulmuştur.

4. Nisa Suresi 34. Ayet

“Erkekler, kadınlar üzerinde kavvamdır… Onlara nasihat edin, yataklarında yalnız bırakın, onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık aleyhlerine başka bir yol aramayın.”

Bu ayette geçen “dövün” ifadesi, çok tartışılan bir konudur. Bazı yorumcular, buradaki dövme izninin mecazi veya sınırlı bir anlamda olduğunu belirtirken, bazıları bunun ağır şartlara bağlı olduğunu savunur. Ayetin sosyal ve kültürel bağlamı dikkate alınarak anlaşılması gerektiği vurgulanır.

5. Yasin Suresi 69. Ayet

“Biz ona şiir öğretmedik; bu ona yakışmaz da. O, ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.”

Bu ayette Peygamber’in şiir söylememesi gerektiği belirtilir. Ancak bu ifadenin müşkil olması, “şiir” ile kastedilen şeyin tam olarak ne olduğu sorusunu gündeme getirmiştir. Bu ifade, Kur’an’ın şiirden farklı bir üslup ve muhtevaya sahip olduğunu vurgular ancak detaylı yorum gerektirir.

6. Hud Suresi 107-108. Ayetler

“Onlar orada (cennette) gökler ve yer durdukça kalacaklardır; Rabbinin dilemesi hariç. Rabbin dilediğini yapandır.”

Bu ayetlerde cennet ve cehennemde kalış süresi belirtilirken “Allah’ın dilemesi hariç” ifadesi geçer. Sonsuzlukla ilgili bu şart ifadesi, Allah’ın dilemesinin tam olarak ne anlama geldiği konusunda çeşitli yorumlar yapılmasına sebep olmuştur.

7. Kehf Suresi 60-82. Ayetler (Hızır ve Musa kıssası)

Bu kıssada, Hızır’ın yaptığı işler -bir çocuğu öldürmesi gibi- Musa Peygamber tarafından anlaşılamaz. Bu kıssa, Allah’ın bilgisinin insanlar tarafından tam anlamıyla kavranamayacağını gösterir. Buradaki her bir olay, müşkil olarak değerlendirilmiş ve derin anlamları üzerinde durulmuştur.

8. Necm Suresi 13-18. Ayetler

“Andolsun, onu bir diğer inişte daha gördü… Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında.”

Bu ayetlerde geçen Sidretü’l-Müntehâ gibi kavramlar, özellikle Peygamber’in miraç sırasında ne tür bir tecrübe yaşadığı ile ilgili müşkil konular içerir. Burada anlatılanlar, tasavvufi veya sembolik yorumlara açık bir nitelik taşır.

9. Bakara Suresi 219. Ayet

“Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem büyük günah hem insanlar için bazı faydalar vardır. Ancak günahları faydalarından daha büyüktür.”

İçkinin yasaklanması aşamalarından biri olan bu ayet, “fayda” kavramını içermesi nedeniyle müşkil görülmüştür. İçkinin haram kılınmasına rağmen fayda ifadesinin geçmesi çeşitli yorumlar yapılmasına yol açmıştır.

10. Taha Suresi 121. Ayet

“Böylece ikisi de ondan yediler ve hemen ayıp yerleri kendilerine göründü. Üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar…”

Hz. Adem ve Havva’nın yasak meyveyi yemesi olayı, Allah’ın mutlak iradesi ile insanın özgür iradesi arasında nasıl bir ilişki olduğuna dair müşkil bir konudur. Tefsir alimleri burada geçen olayın hikmeti ve anlamı üzerine farklı yorumlar yapmışlardır.

Müşkil Ayetlerin Anlaşılması

Kur’an’daki müşkil ayetlerin anlaşılması için, bağlam, tarihsel arka plan, sembolik anlatımlar ve dil özellikleri dikkate alınır. Tefsir, kelam ve fıkıh alimleri, bu ayetleri çözümlemeye çalışırken; sebepler, yorumlama yolları, diğer ayetler ve hadislerle ilişkilendirme gibi yöntemler kullanmışlardır. Bu tür ayetlerin varlığı, Kur’an’ın çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu ve her seviyede derin bir inceleme gerektirdiğini gösterir.

 

Loading

No ResponsesKasım 11th, 2024

KUR’AN-I KERİM’DE İCAZ VE İ’CAZ

KUR’AN-I KERİM’DE İCAZ VE İ’CAZ

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=IdznNtC1avo 

Kur’an-ı Kerim’de icaz ve i’cazlı ayetler.

Kur’an-ı Kerim, Arap edebiyatında benzersiz bir üslup ve anlam derinliğine sahip olarak kabul edilir ve bu özellik “icaz” ve “i’caz” terimleriyle ifade edilir.

İcaz, sözün kısa, özlü ve anlamca zengin olmasıdır. Az sözle çok anlam ifade etme sanatı olarak bilinir.

İ’caz ise, Kur’an’ın benzerinin insanların veya cinlerin yazamayacağı kadar mucizevi oluşunu, meydan okuma niteliğini ifade eder. Kur’an, Arap dilinde benzeri olmayan bir üslup ve ifade zenginliğiyle inmiş, en usta şairler ve edebiyatçılar tarafından dahi taklit edilememiştir.

İşte Kur’an’da icaz ve i’caz özelliği taşıyan bazı ayetler:

İcazlı Ayetler

1. Asr Suresi

“Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi, 1-3. Ayetler)

Üç kısa ayetle özetlenen bu sure, insanın kurtuluşu için gerekli olan imanı, salih ameli, hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi kısaca ifade ederek icaz sanatı örneği sunar.

2. Kaf Suresi 16. Ayet

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona fısıldadıklarını biliriz; biz ona şah damarından daha yakınız.”

Allah’ın insanlara yakınlığını, onların her düşüncesini bildiğini ifade eden bu ayet, birkaç kelimeyle derin bir anlam taşır.

3. Necm Suresi 3-4. Ayetler

“O, arzusuna göre konuşmaz. O (söyledikleri) kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir.”

Hz. Muhammed’in söylediklerinin vahiyden ibaret olduğunu kısa ve öz bir ifadeyle anlatan bu ayetler, hem Peygamber’in konumunu hem de Kur’an’ın ilahi kaynağını icazla açıklar.

4. Duha Suresi 5. Ayet

“Ve Rabbin sana verecek, sen de hoşnut olacaksın.”

Bu ayet, Allah’ın Peygamber’e lütuflarını ve gelecekte vereceği nimetleri son derece kısa bir ifadeyle bildirir, ancak büyük bir müjde anlamı taşır.

İ’cazlı Ayetler

1. Bakara Suresi 23-24. Ayetler

“Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure getirin. Eğer doğru sözlüyseniz Allah’tan başka şahitlerinizi de çağırın. Bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.”

Bu ayet, Kur’an’ın i’caz özelliğini, onun benzerini ortaya koymanın imkansız olduğunu ifade eder. Kur’an, açıkça meydan okuyarak onun gibi bir kitap, sure veya ayet yazmanın insanların gücü dışında olduğunu bildirir.

2. Hud Suresi 13. Ayet

“Yoksa ‘Onu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, siz de onun benzeri on sure uydurun ve Allah’tan başka gücünüz yeten kim varsa onları çağırın.”

Bu ayet, Kur’an’ın insanların yazabileceği türden bir kitap olmadığını ve onun benzersiz bir kelam olduğunu belirtir. Bu meydan okuma, Kur’an’ın i’caz özelliğini vurgular.

3. Yasin Suresi 82. Ayet

“Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, sadece ‘Ol!’ demektir, o da hemen oluverir.”

Bu ayet, Allah’ın yaratma kudretini, iradesinin mutlak gücünü çok kısa bir ifade ile anlatır. Kainatın yaratılışını “Ol!” emri ile açıklaması, anlam derinliği bakımından i’caz özelliğini taşır.

4. Rahman Suresi

Rahman Suresi’nin ayetleri, kısa ama ritmik ve derin anlamlı ifadelere sahiptir. Örneğin, “O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” (Rahman Suresi 13. Ayet) ifadesi, tekrar edilerek insanlara Allah’ın nimetlerinin büyüklüğünü düşündürür. Suredeki anlatım tarzı, muhteşem bir i’caz örneğidir.

5. Mülk Suresi 3-4. Ayetler

“O ki yedi kat göğü birbiriyle uyumlu olarak yaratmıştır. Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir de bak, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; gözün aciz ve bitkin bir halde sana dönecektir.”

Bu ayetler, Allah’ın yaratışındaki kusursuzluğu son derece çarpıcı ve mucizevi bir dille anlatır. İnsanları düşünmeye sevk eden bu ifade, Kur’an’ın i’caz yönünü gösterir.

Kur’an-ı Kerim’in icaz ve i’caz özellikleri, onun yalnızca edebi bir metin olmadığını, aynı zamanda derin anlam katmanlarıyla insanları düşünmeye ve inanmaya davet eden ilahi bir rehber olduğunu ortaya koyar. Bu tür ayetler, Kur’an’ın kısa ama anlamca zengin ifadelerle büyük hakikatleri nasıl anlattığını gösterir ve onun benzersiz üslubunun bir parçasıdır.
**************
Meselâ, -1-
Bu cümlede, azabı dehşetli göstermek için, en azının şiddetle tesirini göstermekle göstermek ister. Demek, taklîli ifade edecek; cümlenin bütün heyetleri de bu taklîle bakıp ona kuvvet verecek. İşte, lâfzı, teşkîktir. Şek kıllete bakar. lâfzı, azıcık dokunmaktır; yine kılleti ifade eder. lâfzı, maddesi bir kokucuk olup kılleti ifade ettiği gibi, sîgası bire delâlet eder. Masdar-ı merre tâbir-i sarfiyesinde “biricik” demektir, kılleti ifade eder. ’deki tenvin-i tenkîrî, taklîli içindir ki, “O kadar küçük ki, bilinemiyor” demektir. lâfzı, teb’îz içindir, “bir parça” demektir; kılleti ifade eder. lâfzı, nekâl, ikàb’a nisbeten hafif bir nevi cezadır ki, kıllete işaret eder. lâfzı, Kahhâr, Cebbâr, Müntakîm’e bedel, yine şefkati ihsâs etmekle, kılleti işaret ediyor. İşte, bu kadar kılletteki bir parça azab böyle tesirli ise, ikàb-ı İlâhî ne kadar dehşetli olur, kıyas edebilirsiniz diye ifade eder. İşte şu cümlede küçük heyetler nasıl birbirine bakıp yardım eder; maksad-ı küllîyi herbiri kendi lisâniyle takviye eder. Şu misâl bir derece lâfız ve maksada bakar.
İkinci Misâl: -2-
Şu cümlenin hey’âtı, sadakanın şerâit-i kabulünün beşine işaret eder.
• Birinci şart: Sadakaya muhtaç olmamak derecede sadaka vermek ki, lâfzındaki -i teb’îz ile o şartı ifade eder.
1 And olsun ki, Rabbinin azabından küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa. (Enbiyâ Sûresi: 46.)
2 Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. (Bakara Sûresi: 3.)
İkinci şart: Ali’den alıp Veli’ye vermek değil, belki kendi malından vermektir. Şu şartı lâfzı ifade ediyor. “Size rızık olandan veriniz” demektir.
• Üçüncü şart: Minnet etmemektir. Şu şarta ’daki lâfzı işaret eder. Yani, “Ben size rızkı veriyorum. Benim malımdan Benim abdime vermekte minnetiniz yoktur.”
• Dördüncü şart: Öyle adama veresin ki, nafakasına sarf etsin. Yoksa, sefâhete sarf edenlere sadaka makbul olmaz. Şu şarta lâfzı işaret ediyor.
• Beşinci şart: Allah nâmına vermektir ki, ifade ediyor. Yani, “Mal Benimdir; Benim nâmımla vermelisiniz.” Şu şartlarla beraber, tevsî de var. Yani, sadaka nasıl mal ile olur; ilim ile dahi olur, kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor. İşte şu aksâma, lâfzındaki umumiyetle işaret ediyor. Hem şu cümlede bizzat işaret ediyor; çünkü mutlaktır, umumu ifade eder.
İşte, sadakayı ifade eden şu kısacık cümlede, beş şart ile beraber geniş bir dairesini akla ihsan ediyor, heyetiyle ihsâs ediyor.

Bak: https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/yirmi-besinci-soz/334

Loading

No ResponsesKasım 11th, 2024

DEPREMLERİN DEPRESYONU

DEPREMLERİN DEPRESYONU

BAK: https://tesbitler.com/2023/02/15/depremle-imtihanimiz-devam-ediyor/  

Deprem binaları kum yığını halinde ve yorgun.
Yıkılmak için bahane arıyor.
Batıda tuzlu ve deniz kumu.
Doğu’da kullanılan demirde eksik kullanım ve yanlış demir kullanımı.
Mühendis mesleğini masa başında öğrenip tamamlamış.
Müteahhit parası var, yapıp satıyor, ticaret yapıyor.
Belediye elemanı yüzeysel bakıyor. İş yürüsün. Söylenene aldanıyor, söyleyene aldanıyor.
Cennetten bir köşk satıyor, köşeyi dönmek için.
Cennet yaşantısını sürdürmek için.
Giren ailenin cenneti cehennem oluyor.
İçi onları yakarken, dışı da başkalarını yakıyor.
Dışı cafcaflı, kökü vay vaylı.
Estetik, çekici, parlak, göz boyamalı.
Ama çürük.
Rahmetlik annemin iki bloklu 9 katlı binası kum yığını gibi olduğu yere yığılmıştı.
Yıllardır demir ustalığı yapan Diyarbakırlı usta ise, o binada yüzde 70 demirin olmadığını söylemişti.
Mutlaka diğer malzemelerde de eksiklik vardır, diyordu.
Beton kum yığını gibiydi.
Arkada bulunan benim 4 katlı binam az bir farkla yana yatarak yıkılmıştı.
Yüzden fazla kişi rahmetlik oldu.
70 daire.
Müteahhidin tüm eserlerinin yerinde yeller esti.
Selden gelen, suya gitti.
Haydan gelen de Huya gitti.
Adıyaman Acıyaman oldu.
Acısı kaldı.
Adıyamanın neredeyse yüzde sekseni gitti.
Geriye kalanlar da gayet yorgun.
İnsanları gibi.
Bahane arıyorlar.
Çökmek için.
Göçmek için.
Depremlerin depresyonu ise hala devam ediyor.
Allah yardım etsin, yardımcıları olsun.
İnsanların içindeki depremler ise daha yoğun.
Her an tetikte, her zaman tetikleniyor.
Gidenler gitti, kalanlar kalıntıların içinde yaşıyor.
Yaşamak denirse.
Çünkü kıyametleri bitmedi.
Bu durum devam eder, kıymetleri bilinmezse.
Gidenler kıyam etti, kalanlar kaim.
Depremle imtihanımız devam ediyor.
Allah kalanlara sabırlar versin.
Vefat edenlere de rahmet etsin.
MEHMET ÖZÇELİK
11-11-2024

Loading

No ResponsesKasım 11th, 2024

KUR’AN-I KERİM’DE MECAZ

KUR’AN-I KERİM’DE MECAZ

https://www.youtube.com/watch?v=px-On1RpRKI 

Kur’an-ı Kerim’de Allah için kullanılan mecazi kelimeler.

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı tanıtmak ve O’nun kudretini, merhametini, ilmini, iradesini insanlara anlatmak için çeşitli mecazi ifadeler kullanılır. Bu ifadeler, Allah’ın benzersizliğini, büyüklüğünü ve yüceliğini insanlar için daha anlaşılır hale getirmek içindir. İşte Allah için kullanılan bazı mecazi kelimeler ve ifadeler:

1. Yed (El):

Fetih Suresi 10. Ayet: “Allah’ın eli, onların ellerinin üstündedir.”

Burada “el” mecazi olarak Allah’ın kudretini ve gücünü ifade etmek için kullanılmıştır. Allah, insana benzemekten münezzeh olduğundan, “el” ifadesi, Allah’ın hükmünün her şeyin üstünde olduğunu belirtir.

2. Vech (Yüz):

Bakara Suresi 115. Ayet: “Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.”

Bu ayette “yüz” kelimesi Allah’ın zatını simgelemek için kullanılmıştır. Allah’ın her yerde ve her şeyde var olduğunu belirtir; fakat Allah’ın bir şekli, yüzü olmadığından bu ifade mecazidir.

3. Arş (Taht):

Taha Suresi 5. Ayet: “Rahman, arşa istiva etti.”

Burada “arş” kelimesi Allah’ın kudretini, saltanatını ve yönetimini simgeler. “Arşa istiva” ifadesi ise, Allah’ın her şeye hâkim olduğunu ve hükmettiğini mecazi olarak ifade eder.

4. İstiva (Yükselme):

Furkan Suresi 59. Ayet: “O, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra arşa istiva etmiştir.”

“İstiva” kelimesi, Allah’ın yüceliğini, üstünlüğünü ve kudretini ifade eden mecazi bir ifadedir. Allah’ın varlığı, göklerin ve yerin üstünde olan mutlak egemenliği anlatılır.

5. Nefs (Can, Zat):

En’am Suresi 12. Ayet: “Rabbiniz, kendi zatına rahmeti yazdı.”

Allah’ın “nefsi” ifadesi, O’nun zatını veya benliğini ifade etmek için kullanılır. İnsanî bir benlik anlamına gelmez, Allah’ın varlığını ve özünü mecazi olarak tanımlar.

6. Nur (Işık):

Nur Suresi 35. Ayet: “Allah, göklerin ve yerin nurudur.”

Burada “nur” kelimesi Allah’ın rehberliği, ilmi, her şeyi aydınlatan ve doğru yolu gösteren varlığı olarak mecazi anlamda kullanılmıştır. Allah, insanlar için bir rehber ve aydınlatıcıdır.

7. Sem’ ve Basar (İşitme ve Görme):

Mücadele Suresi 1. Ayet: “Allah, o kadının sözünü işitti.”

Bakara Suresi 110. Ayet: “Allah yaptıklarınızı görendir.”

Allah’ın “işitmesi” ve “görmesi” ifadeleri, O’nun her şeyi bilen ve gören bir varlık olduğunu vurgulayan mecazi ifadelerdir. Allah’ın insanî duyulara ihtiyacı olmadan her şeyi bildiği ve gördüğü ifade edilir.

8. Hayat (Canlılık):

Bakara Suresi 255. Ayet (Ayet-el Kürsi): “O, daima diri ve her an yaratıkları gözetip durandır.”

“Hay” (diri) sıfatı Allah’ın sonsuz yaşamını, ölümsüzlüğünü ve her an varlığını sürdürmesini ifade eder. Bu, Allah’ın hayatı her şeyin üstünde olan diri varlığına mecazi bir göndermedir.

9. Kabz ve Bast (Sıkmak ve Açmak):

Bakara Suresi 245. Ayet: “Allah rızkı dilediğine genişletir (bast eder) ve daraltır (kabz eder).”

Allah’ın rızkı daraltıp genişletmesi, mecazi olarak O’nun dilediğine bolluk, dilediğine ise kıtlık vermesini ifade eder.

10. Cemal ve Celal (Güzellik ve Azamet):

Rahman Suresi 27. Ayet: “Celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacaktır.”

Allah’ın “celal”i (azameti, haşmeti) O’nun kudretini, “cemal”i (güzellik) ise rahmetini ve merhametini ifade eder. Bu sıfatlar, Allah’ın iki farklı yönünü anlatan mecazi sıfatlardır.

Bu ifadeler, Kur’an’ın insanların kavrayışını geliştirmesi için kullandığı mecazi anlatımlar olarak, Allah’ı anlamada birer sembolik ifadelerdir. Allah’ın zatı hiçbir şeye benzemez; ancak bu kelimeler, O’nun sıfatlarını daha iyi kavrayabilmemiz için mecazi anlamlarla açıklanmıştır.

Loading

No ResponsesKasım 10th, 2024

KUR’AN-I KERİM’DE FESAHAT -BEYAN-MEANİ

KUR’AN-I KERİM’DE FESAHAT -BEYAN-MEANİ

https://www.youtube.com/watch?v=iePJDcws2Ck 

Kur’an-ı Kerim’de fesahat,beyan ve meani ifade eden ayetler.

Kur’an-ı Kerim, Arap dilinde en üstün fesahat (sözlerin açıklık ve akıcılığı), beyan (anlatımın açıklığı) ve meani (anlamın derinliği) özelliklerini barındıran bir kitaptır. Her üç özellik de Kur’an’ın etkileyici anlatım gücünü ve eşsiz belagatını oluşturur. İşte bu üç özelliği en iyi şekilde yansıtan bazı ayet örnekleri:

1. Fesahat (Açıklık ve Akıcılık)

Fesahat, kelimelerin uyumu ve sözün açık bir dille ifade edilmesi anlamına gelir. Kur’an, anlaşılır ve akıcı bir dille nazil olmuş, muhataplarına net mesajlar sunmuştur.

Meryem Suresi 64. Ayet:

“Biz, Rabbinin emri olmadan inemeyiz. Önümüzde olan, arkamızda olan ve bunlar arasında olan her şey O’na aittir.”

Bu ayet, Allah’ın mutlak iradesini açık ve akıcı bir dille ifade eder. Meleklerin bile Allah’ın emrine bağlı olduğunu fesahat dolu bir anlatımla belirtir.

Kafirun Suresi:

“De ki: Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz…”

Kafirun Suresi, her cümlesiyle Allah’a inanmayanlarla olan ayrılığı çok net ve akıcı bir şekilde ifade eder. Fesahat örneği olarak kabul edilir çünkü mesajını açıkça ve doğrudan iletir.

Zilzal Suresi 7-8. Ayetler:

“Artık kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görecektir. Kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.”

Bu ayetler, insanın yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını göreceğini akıcı ve anlaşılır bir şekilde anlatır. Özellikle “zerre kadar” ifadesiyle, hiçbir şeyin göz ardı edilmeyeceği vurgulanır ve bu da fesahatin güçlü bir örneğidir.

 

2. Beyan (Anlatımın Açıklığı)

Beyan, düşünce ve duyguların, zihni karışıklığa neden olmadan, sade ve net bir şekilde anlatılmasıdır. Kur’an-ı Kerim, birçok karmaşık konuyu, kısa ve öz ifadelerle açıklığa kavuşturur.

Nur Suresi 35. Ayet:

“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandil yuvası gibidir…”

Bu ayet, Allah’ın rehberliğini ve ilmini çok çarpıcı ve açıklayıcı bir benzetmeyle anlatır. Nur metaforu ile Allah’ın yol gösterici rolü, zihinlerde berrak bir imaj oluşturacak şekilde açıklanmıştır.

İbrahim Suresi 24-25. Ayetler:

“Allah, güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetmiştir…”

Güzel bir sözün sağlam bir ağaca benzetilmesi, beyan sanatının mükemmel bir örneğidir. Bu benzetme, iyi bir davranışın veya doğru bir inancın hem bu dünyada hem ahirette faydalı olacağını çok net bir şekilde açıklar.

Hucurat Suresi 13. Ayet:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletler ve kabileler yaptık…”

Irk, kabile ve millet farklarının insana değer katmadığını vurgulayan bu ayet, toplumsal eşitliği ve insanların yaratılış gayesini sade ve açıklayıcı bir şekilde ortaya koyar. Bu beyan özelliği, insanlara mesajını kolayca anlama fırsatı sunar.

3. Meani (Anlam Derinliği)

Meani, sözün anlam bakımından derin olması ve okuyucuda düşündürücü etkiler bırakmasıdır. Kur’an ayetlerinde pek çok derin anlam, mecaz, teşbih ve simgesel anlatım yer alır. Bir ayetin kısa ve sade görünmesine karşın, çok katmanlı ve derin anlamları içermesi de Kur’an’ın meani özelliğini gösterir.

Bakara Suresi 286. Ayet:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına, yaptığı da kendi zararınadır…”

Bu ayet, insanın sorumluluğunu, kendi çabasıyla yapacağı iyilik ve kötülüğün karşılığını ifade eder. Aynı zamanda Allah’ın kullarına olan merhametini derin bir anlamla açıklar.

Enfal Suresi 17. Ayet:

“Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı…”

Burada anlam derinliği Allah’ın fiillerinin insanlar üzerindeki etkisini anlatır. Zaferin Allah’ın yardımıyla geldiğini, müminlerin kendi güçlerinin ötesinde bir ilahi desteğe sahip olduğunu düşündürücü bir şekilde ifade eder.

Tin Suresi 4. Ayet:

“Biz, insanı en güzel şekilde yarattık.”

Bu kısa ayet, insanın yaratılışındaki mükemmelliği ifade eder. Ancak, bu ifadenin derin anlamı, insanın kendine has değeri ve yaratılış gayesi üzerinde düşünmeye teşvik eder.

Mülk Suresi 3-4. Ayetler:

“O ki yedi kat göğü birbiriyle uyumlu olarak yaratmıştır. Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir de bak…”

Evrenin kusursuz bir şekilde yaratılışını ve Allah’ın ilmini derin bir anlamla anlatan bu ayetler, gözle bakıp düşünmeye teşvik eder. Kâinatın düzeni üzerine düşünmeyi teşvik eden derin bir mesaj verir.

Kur’an-ı Kerim’deki bu fesahat, beyan ve meani örnekleri, kitabın dili ve mesajı ile insanları derinden etkilemeyi amaçladığını gösterir. Bu özellikler, Kur’an’ın hem anlaşılırlığını artırır hem de insanlara rehberlik ederken onların düşünmesini sağlar.

Loading

No ResponsesKasım 10th, 2024

İNSAN BU DÜNYAYA EKMEYE VE EKİLMEYE GELMİŞTİR

İNSAN BU DÜNYAYA EKMEYE VE EKİLMEYE GELMİŞTİR

https://www.youtube.com/watch?v=loxPzRx-2HI 

İnsanın yaratılışının iki sebebi vardır.
Ekmek ve ekilmek.
Dünya bir mezraa.
Tarla.
Dünya toprağına düşen bir tohum misali.
Baskı gibi menfilikler bu gelişimi engellerken, sevgi, ibadet gibi müsbet gelişimler, bu gelişmeye yardım etmektedir.
Küfür ise bu gelişimi duraklatmakla kalmaz, kökünden de keser atar.
Ancak son nefese kadar bu kapı ve duygular kapatılmaz.
Bir gayret ve atak fırsatı ile.
Son nefes, ilk nefesle nefeslenir.
İman nisbetince gelişimi hızlandırılır.
Oda son nefese kadar gelişimini sürdürür.
Netice ise adeta esnafın Z raporu gibi sonuçlar belirlenir ve kapanır.
Ehliyet sınavı gibi.
Sınavdan çıkan kişi koridorda bulunan makinaya TC. Numarasını yazınca sonucu otomatikman görüyor.
Geriye sevinç ve hüzün kalıyor.
Kabir tüneli de aynen böyledir.
Ana rahminde yapılan büyük ayrıştırma, dünyaya gelişinde müsaade edilen bir ömür ile daha kapsamlı bir şekilde ve birçok eleklerden elenerek son şeklini almaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
10-11-2024

 

Loading

No ResponsesKasım 10th, 2024

KURANI KERİMİN EDEBİ CİHETİ

KURANI KERİMİN EDEBİ CİHETİ

https://www.youtube.com/watch?v=fv-15Ci1zCo 

Kur’an-ı Kerim’de fesahat,beyan ve meani ifade eden ayetler.

Kur’an-ı Kerim, Arap dilinde en üstün fesahat (sözlerin açıklık ve akıcılığı), beyan (anlatımın açıklığı) ve meani (anlamın derinliği) özelliklerini barındıran bir kitaptır. Her üç özellik de Kur’an’ın etkileyici anlatım gücünü ve eşsiz belagatını oluşturur. İşte bu üç özelliği en iyi şekilde yansıtan bazı ayet örnekleri:

1. Fesahat (Açıklık ve Akıcılık)

Fesahat, kelimelerin uyumu ve sözün açık bir dille ifade edilmesi anlamına gelir. Kur’an, anlaşılır ve akıcı bir dille nazil olmuş, muhataplarına net mesajlar sunmuştur.

Meryem Suresi 64. Ayet:

“Biz, Rabbinin emri olmadan inemeyiz. Önümüzde olan, arkamızda olan ve bunlar arasında olan her şey O’na aittir.”

Bu ayet, Allah’ın mutlak iradesini açık ve akıcı bir dille ifade eder. Meleklerin bile Allah’ın emrine bağlı olduğunu fesahat dolu bir anlatımla belirtir.

Kafirun Suresi:

“De ki: Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz…”

Kafirun Suresi, her cümlesiyle Allah’a inanmayanlarla olan ayrılığı çok net ve akıcı bir şekilde ifade eder. Fesahat örneği olarak kabul edilir çünkü mesajını açıkça ve doğrudan iletir.

Zilzal Suresi 7-8. Ayetler:

“Artık kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görecektir. Kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.”

Bu ayetler, insanın yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını göreceğini akıcı ve anlaşılır bir şekilde anlatır. Özellikle “zerre kadar” ifadesiyle, hiçbir şeyin göz ardı edilmeyeceği vurgulanır ve bu da fesahatin güçlü bir örneğidir.

 

2. Beyan (Anlatımın Açıklığı)

Beyan, düşünce ve duyguların, zihni karışıklığa neden olmadan, sade ve net bir şekilde anlatılmasıdır. Kur’an-ı Kerim, birçok karmaşık konuyu, kısa ve öz ifadelerle açıklığa kavuşturur.

Nur Suresi 35. Ayet:

“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandil yuvası gibidir…”

Bu ayet, Allah’ın rehberliğini ve ilmini çok çarpıcı ve açıklayıcı bir benzetmeyle anlatır. Nur metaforu ile Allah’ın yol gösterici rolü, zihinlerde berrak bir imaj oluşturacak şekilde açıklanmıştır.

İbrahim Suresi 24-25. Ayetler:

“Allah, güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetmiştir…”

Güzel bir sözün sağlam bir ağaca benzetilmesi, beyan sanatının mükemmel bir örneğidir. Bu benzetme, iyi bir davranışın veya doğru bir inancın hem bu dünyada hem ahirette faydalı olacağını çok net bir şekilde açıklar.

Hucurat Suresi 13. Ayet:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletler ve kabileler yaptık…”

Irk, kabile ve millet farklarının insana değer katmadığını vurgulayan bu ayet, toplumsal eşitliği ve insanların yaratılış gayesini sade ve açıklayıcı bir şekilde ortaya koyar. Bu beyan özelliği, insanlara mesajını kolayca anlama fırsatı sunar.

 

3. Meani (Anlam Derinliği)

Meani, sözün anlam bakımından derin olması ve okuyucuda düşündürücü etkiler bırakmasıdır. Kur’an ayetlerinde pek çok derin anlam, mecaz, teşbih ve simgesel anlatım yer alır. Bir ayetin kısa ve sade görünmesine karşın, çok katmanlı ve derin anlamları içermesi de Kur’an’ın meani özelliğini gösterir.

Bakara Suresi 286. Ayet:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına, yaptığı da kendi zararınadır…”

Bu ayet, insanın sorumluluğunu, kendi çabasıyla yapacağı iyilik ve kötülüğün karşılığını ifade eder. Aynı zamanda Allah’ın kullarına olan merhametini derin bir anlamla açıklar.

Enfal Suresi 17. Ayet:

“Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı…”

Burada anlam derinliği Allah’ın fiillerinin insanlar üzerindeki etkisini anlatır. Zaferin Allah’ın yardımıyla geldiğini, müminlerin kendi güçlerinin ötesinde bir ilahi desteğe sahip olduğunu düşündürücü bir şekilde ifade eder.

Tin Suresi 4. Ayet:

“Biz, insanı en güzel şekilde yarattık.”

Bu kısa ayet, insanın yaratılışındaki mükemmelliği ifade eder. Ancak, bu ifadenin derin anlamı, insanın kendine has değeri ve yaratılış gayesi üzerinde düşünmeye teşvik eder.

Mülk Suresi 3-4. Ayetler:

“O ki yedi kat göğü birbiriyle uyumlu olarak yaratmıştır. Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir de bak…”

Evrenin kusursuz bir şekilde yaratılışını ve Allah’ın ilmini derin bir anlamla anlatan bu ayetler, gözle bakıp düşünmeye teşvik eder. Kainatın düzeni üzerine düşünmeyi teşvik eden derin bir mesaj verir.

 

Kur’an-ı Kerim’deki bu fesahat, beyan ve meani örnekleri, kitabın dili ve mesajı ile insanları derinden etkilemeyi amaçladığını gösterir. Bu özellikler, Kur’an’ın hem anlaşılırlığını artırır hem de insanlara rehberlik ederken onların düşünmesini sağlar.

Loading

No ResponsesKasım 9th, 2024