HİSSE-31

HİSSE-31

Çinliler barış içinde yaşamaya karar verdiklerinde büyük Çin Seddi’ni inşa ettiler. Yüksekliğinden dolayı hiç kimselerin tırmanamayacaklarını düşündüler…

Fakat, inşasından sonraki 100 yılda Çinliler

3 misli daha fazla işgale uğradılar.

 

Düşman piyade askerlerinin, hiçbir zaman duvara tırmanma ya da duvarı yıkmaya  ihtiyaçları olmadı.

Çünkü, her zaman muhafızlara rüşvet verdiler ve kapılardan girdiler.

 

Çinliler yüksek ve kalın duvar inşa etmişlerdi; fakat duvar muhafızlarının karakterlerini inşa edememişlerdi.

 

Netice olarak, insan karakterini inşa etmek farklı ve önemli…

Her şeyin inşasından önce gelir.

Yeni neslin bugünkü ihtiyacı işte budur.

 

Bir devlet adamının dediği gibi; “Eğer bir milletin medeniyetini tahrip etmek istiyorsanız 3 yol var;

* Aile yapısını tahrip edin.

* Eğitim sistemini tahrip edin.

* Hedeflerini küçümseyin, yerli sanayisini tahrip edin, borçlandırın, gelecek kaygısı çıkarın.” İlhami Pektaş

************ 

SULTAN ABDÜLAZİZ’DEN KERBELÂ

 

Kurret’il ayn-i Resul-i Şâh-ı Server’e,

Katl kastiyle cem oldular bir yere,

Nasıl da lâyık gördüler cism-i pâk-i hançere!

Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere

Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare

 

Biat vâcib iken iman etmedi ol lain,

Kurdular dini fesadı oldular dini hain,

Hüseyn’e kast fitneyi hayasız bi’din,

Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?

Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare

 

İncittiler evlad-ı Resulü, Hakkın da kulu,

Vermediler Kerbela’da mazluma bir katre su,

Ey hayasız zâlim, senin yüzüne pû!

Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?

Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare

 

Hüseyn’in katlinin hiç kalır mı yanına,

Şimr mel’un hançer çaldı ol Şâh’ın gerdanına,

Ey münâfık nasıl girdin Şâh Hüseyin kanına!

Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?

Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare

 

Kuran’ı, din-i İslam’ı metâ gibi sattılar,

Ehl-i Beyt’i üryan büryan Şam’a esir ettiler,

İnsanlığa reva olmaz böyle bir iş tuttular,

Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?

Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare

 

Ey müslümanlar dinlediniz, feryâd figân ettiniz,

Din-i İslam olmuşuz, Resûl’e imân ettiniz,

Ya buna nasıl dayansın, Sultan Halife Abdülaziz!

Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?

Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare

************* 

SALAVATIN EHEMMİYETİ

 

Anlatıldığına göre gençlerden biri Kâbe‘yi tavaf ediyordu. Tavaf esnasında sürekli olarak Nebi sallalahu aleyhi vessellem Efendimize salât-u selam yolluyordu.onun bu halini görenler:

 

– Sen bu kadar salavat getiriyorsun. Tavaf esnasında böyle yapılacağına dair bir delilin var mı? Diye sorunca:

 

– Evet var, dedi ve anlatmaya devam etti: “Ben ve babam hac yapmak üzere yola koyulmuştuk. Mola verdiğimiz bir yerde babam hastalandı ve vefat etti. Ölürken yüzü kapkara kesildi, gözleri kaydı ve karnı şişti. ben de çok üzülüp ağladım ve:”Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz.” meâlindeki âyet-i kerimeyi okudum. gece uykum geldi uyudum. Rüyamda Nebi sallalahu aleyhi vessellem  Efendimizi gördüm. üzerinde beyaz elbise vardı. Etrafa hoş kokular yayılıyordu. Babama yaklaşıp yüzünü sildi. Yüzü sütten daha beyaz oluverdi. Sonra karnını sıvazladı. karnının şişliği inip eski halini aldı. baktım ki oradan ayrılmak üzeredir. bende hemen ayağa kalkıp hırkasından tuttum ve ona:

 

– Efendim! Siz bu gurbet yerde babama rahmet olarak gönderen Zâtın hakkı için siz kimsiniz? Diye sordum. o da bana:

 

– Beni tanımadın mı? Ben Allah’ın Resûlü Muhammed’im. Babanın çok günahları vardı. ama bununla birlikte bana çokça salavat getiriyordu.  Ben de Allah’ın izniyle ona böyle yardımda bulundum, dedi.”İmam Yâfîî

*********** 

Her sabah hesabınıza 86.400 TL yatıran bir banka düşünün. Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz. Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir koşulu var: harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez, akşam hesabınızdan geri çekilir ve bu paranın hiç bir bölümünü ne sebeple olursa olsun saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız ertesi sabah hesabınızda yine 86.400 TL bulacaksınız. Nasıl keyifli değil mi ?.. Farkında olsanız da olmasanız da aslında hepimizin böyle bir bankası var.. Adı ”ZAMAN” Her sabah 86.400 SANİYE hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz. Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor, hiç devretmiyor. Her gün size yeni bir hesap açılıyor,her akşam günün bakiyesi siliniyor.. Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir, geriye dönüş yok, yarından avans çekmek yok.. Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız.. ZAMAN hiç kimseyi beklemez.. Dün artık mazi oldu.. Yarın ise muamma.. Bugün ise avuçlarımızın içinde bize sunulmuş bir armağandır.. Mutlu saniyeler…

*************

DERLEYEN

MEHMET ÖZÇELİK

8-8-2022

 

 

Loading

No ResponsesAğustos 8th, 2022

HİSSE-30

HİSSE-30

Bir kralın on vahşi köpeği vardı. Hata yapan hizmetçilerini veya muhaliflerini bunların önüne yem olarak atardı.

Kral bir gün hizmetçilerden birinin hatasına rast geldi ve bundan hiç hoşlanmadı.

Bu yüzden hizmetçinin köpeklere atılmasını emretti.

Hizmetçi, “Sana on yıl hizmet ettim ve sen bana bunu mu yapıyorsun ?  Lütfen beni o köpeklere atmadan önce bana on gün verin”  dedi. Kral bunu kabul etti.

Hizmetçi, köpeklere bakan bekçiye gitti ve ona önümüzdeki on gün boyunca köpeklere hizmet etmek istediğini söyledi.

Muhafız şaşırdı ama kabul etti ve hizmetçi köpekleri beslemeye, onları temizlemeye, yıkamaya ve onlara her türlü rahatlığı sağlamaya başladı.

On gün dolduğunda kral, kölenin cezalandırılması için köpeklere atılmasını emretti.

İçeri atıldığında, aç köpeklerin sadece hizmetçinin ayaklarını yaladığını görünce hepsi şaşırdı!

Gördükleri karşısında şaşkına dönen Kral hizmetçiye dönüp “Köpeklerime ne oldu ?” diye sordu.

Bu soruyu ganimet bilen hizmetçi, “Köpeklere sadece on gün hizmet ettim, onlar da hizmetimi unutmadılar.

Hâlbuki sana tam on yıl hizmet ettim ve sen bir hatamda her şeyi unuttun” der.

*************  

” Bir kahvenin 40 yıl hatırı var ” deyimi..

Gerçek tarihçesi , Üsküdarlı Bilge Yusuf ile Rum balıkçı Stelyonun hikâyesine dayanır.

1895 Eminönü Yemiş İskelesi , balıkçı kahvesine giren Osmanlı zabiti ” – bre Yusuf , herkese benden okkalı bir kahve , ama şurda oturan Rum palikaryasına yok..

Ona , kahvem de akçem de haramdır “..der..Bilge Yusuf kahveleri ikram eder , bir kahve de Palikarya Stelyo nun önüne koyar..Zabıt adeta kükrer..” – ben , ona haramdır demedimmi Yusuf ” ..Bilge Yusuf , hiç istifini bozmaz..” – Komutan , o kahve benden , ona da helaldir ” der..Stelyo minnetle bakar Yusufa..

1905 olur , Samos ( Sisam ) arasında Rum isyanı başlar.. Damat Ferit Paşa adaya asker çıkarır..Bilge Yusuf da askerdir ve adaya çıkan askerler arasındadır.

Ancak ilk çatışmada esir düşer..2 yıl yatar Samos zindanlarında..2 yıl sonunda Rum çeteciler , esir pazarında satışa çıkarır Yusufu..Mezatda 5 para – 7 para sesleri arasından bir ses yükselir.” – O Türke benden 5 kuruş , hemen alıyorum..”.Sessizlik hakim olur , Rum alır Yusufu arabasına köyün dışına çıkarır. Denize yakın bir yerde arabasını durdurur , döner Yusufa ” – Serbestsin Bilge Yusuf ” der..Yusuf inanamaz duruma , Rum un ellerine kapanır..” – beyim , kimsin necisin, beni neden özgür bırakırsın ” der..Rum döner Yusuf’a ” – ben balıkçı Stelyo ” der..Yusuf çözemez durumu , adamı tanımaz bile..Rum , uzun uzun anlatır ,12 yıl öncesine , Yemiş iskelesine döner , detaylarıyla o günü anlatır ve ” – işte ben , bir fincan kahveyi helal ettiğin balıkçı Stelyo ” der.

Göz yaşları sel olur..Sarmaş dolar olurlar..Stelyo , Yusufu , kaçak yoldan İstanbul’a gönderir. Bu dostluk 35 yıl devam eder..Her yıl birbirlerini ziyaret ederler.Her ziyarette bir fincan kahve mutlaka vardır. Çocuklarına , torunlarına anlatırlar dostluklarını ve ” bu kahvenin 40 yıl hatırı var ” derler.

( TC Üsküdar Belediyesi Kültür Hizm .Arşivi)

************  

“Biz Sanırdık ki;

Varlık ile RAHAT Artar,
Rahat ile de TAT Artar…

Bulduk bir Ehli,
sorduk işin Hakikatini..

Dedi ki:
Varlık ile iLLET artar,
Rahat ile Gaflet Artar…
Bildik ki;

iki Cihanda Saadet ancak: ALLAH’a KUL,
Rasulüne ÜMMET olmakla Artar… Vesselam..!!

**************  

PAPAZ VE HAHAM HİKAYESİ

Papazın biri, uzun süredir ahbaplık ettigi Haham’a
*”Bana Tevrat’ı öğretmenizi isterim” der…*
Haham, olmaz der, *”Sen Yahudi doğmadın , kafan Yahudi gibi çalışmaz.*
*Tevratın kelamını anlaman mümkün değil.”*
Papaz ısrar eder, Haham razı olur, ama bir koşulu vardır: *”Soracagım soruya doğru yanıt verebilirsen , öğretirim.. ”
Papaz, *”Kabul”*
diye yanıtlar. *”Sor bakalım!”*
Haham:
*”İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki tertemiz çıkar. Hangisi yıkanır?”*
Papaz, *”Bundan kolay ne var?” diye atılır.**”Kirlenen yıkanır, temiz kalan yıkanmaz.”*
Haham içini çeker, *”Sana Tevrat’ın kelamını asla anlamayacağını söylemiştim!* *Doğrusu tam tersi. Temiz kalan adam ötekinin kirlendiğini görünce, kendisinin de kirlendiğini sanıp yıkanır. Kirlenen adam ise karsisindakini temiz gördüğü için kendisini de temiz sanıp yıkanmaya gerek duymaz.”*
Papaz, kafasını kaşır .* *”Bak bu aklıma gelmemişti. Bir soru daha sorar mısın?”*
Haham aynı soruyu yeniden sorar:”İki adam bir bacanın içine düşerler.
Biri kirli, öteki temiz çıkar.Hangisi yıkanır?”
Papaz, doğru yanıtı artık bildiğinden emin, *”Temiz kalan ötekinin kirlendiğini görünce kendisinin de kirlendiğini sanıp, yıkanır. Kirlenen, ötekini temiz gördüğünden kendisini de temiz sanıp yıkanmaz!”*
Haham, başını sallar. *”Yine yanıldın ! Sana söylemiştim, asla anlamayacağını. Temiz kalan adam aynaya bakar, temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirlendigini görünce, gider yıkanır.”*
Papaz itiraz eder: *”Ayna nereden çıktı? Bana ayna var demedin ki…”*
Haham, parmağını sallar: *”Seni uyardım, bu kafayla Tevrat’ın kelamını kavrayamazsın . Tevrat’ı anlamak için her olasılığı düşünmelisin .”*
“Peki, peki” diye inler Papaz. *”İzin ver, bir kez daha şansımı deneyeyim. Başka bir soru sor!”*
“Son kez soruyorum” der, Haham: *”İki adam, bir bacadan içeri düşerler. Biri temiz, öteki kirli çıkar. Hangisi gidip yıkanır?”*
Papaz, “Artık her olasılığı biliyorum” deyip, bir solukta sıralar: *”Eğer ayna yoksa, temiz kalan ötekini kirli görüp kendisinin de kirlendiğini düşünerek gider yıkanır. Kirlenen temize bakıp kirlenmediğini düşünerek, yıkanmaz. Eğer ayna varsa, temiz kalan aynaya bakıp temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirini gördüğü için yıkanır!”*
Haham başını sallayıp, cık cık yapar: *”Hayır, sana söylemiştim, kafan Yahudi kafası değil, Tevrat’a basmaz! Söyle bana, aynı bacadan içeri düşen iki adamdan birinin kirlenip , ötekinin temiz çıkması mümkün müdür?”

************ 

GAYRETULLAHA DOKUNMAK…

Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş haline rağmen sağa sola koşuyordu. Yanına sokularak:

– Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var?

Sıcak bir tebessümle:

– Buraların yabancısıyım evladım, dedi. Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum.

– Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm.

Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu.

– Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.”

– 20 dakikanız var, dedim. Hastaneye yakın ama, bu havada pek araba bulunmuyor.

Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini gördüm. İçeriye doluşan ve arkadaş olduğu anlaşılan adamlara:

– İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı?

Ön koltukta oturanı:

– Hak istiyorsan Hakkari’ye gideceksin arkadaşım, dedi. Hem oradaki halklardan KDV’de alınmıyormuş.

Bu laf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalışarak:

– Ben biraz daha bekleyebilirim, dedim. Ama şu ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor.

Bu defa şoför lafa karışıp:

– Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim, dedi. Okuyup üfledi mi, hastaneye uçuverir.

Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşıp gitti. Yaşlı kadına baktım, tevekkülle susuyordu.

5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre “teyzeyi hastanede indirmesini” söyledim. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikayet etmiyordu. Üstelik trafik de, yarı yolda tıkanıp kalmıştı. Şoför:

– Yolun bu durumu, hayra alamet değil, dedi. Sebebini anlasam iyi olacak.

Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileri doğru yürüdü ve biraz sonra döndüğünde:

– Kısmete bak yahu, dedi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış. Heyecanla:

– Bir şey olmuş mu? diye atıldım. Yani yaralı falan var mı?

– Herhalde, diye cevap verdi. Dolmuşta bulunanları, teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar.

Göz ucuyla yaşlı kadına baktım. Solgun dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dua ediyordu. Şoför, koltuğuna yavaşça otururken:

– Kısmet işte, diye tekrarlayıp, duruyordu.Sen kalk koca bir kamyonla çarpış, hem de Türkiye’nin öbür ucundan gelen Hakkari plakalı bir kamyonla…   iktibas.

************* 

Günlerden birgün …

 Kurbağaların yarışı varmış…

 Hedef,

çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış…

 Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış…

Ve yarış başlamış…

 Gerçekte seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş…

Sadece şu sesler duyulabiliyormuş; “Zavallılar…

Hiçbir zaman başaramayacaklar…”

Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar…

 İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş…

Seyirciler bağırıyorlarmış:

“-Zavallılar!

Hiçbir zaman başaramayacaklar…”

Sonunda,

 bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmışlar…

Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış…

 Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler…

Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş bu işi nasıl başardın diye…

 O anda farkına varmışlar ki…

Kuleye çıkan kurbağa sağırmış…

Olumsuz düşünen insanları duymayın… Onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar…Alıntı…

*******************  

Merhum Ali Uçar Abi 8.11. 1997’de Almanya’daki sohbetinde Ürdün’ün Amman şehrinde Haziran 1997’deki Bediüzzaman Sempozyumundaki intibalarından birini şöyle anlatmış:

“Bazı abilerimizle sohbet ediyorduk Baktım, bir beyefendi bizi son derece dikkatle takip ediyor. Kendisine Türkçe bilip bilmediğini sordum. Arapça cevap verdi, bilmediğini söyledi. “Nerelisiniz?” diye sordum. Lübnan’lıydı. Adı Hüssam’dı. Bediüzzaman hazretlerini tanıyor musunuz dedim. Birdenbire Hüssam konuşmaya başladı, dedi:

“Mazide yaşamış çok İslam alimleri var. Günümüzde de var. Ben hepsinin ellerinden, ayaklarından öperim. Onların ayakları başımın üzerindedir. Ama Bediüzzaman hazretlerini onlardan ayıran çok farklılıklar vardır.” “Mesela, onlardan birini söyleyebilir misiniz?” dedim.

Derhal cevap verdi: “Bediüzzaman Said Nursi sabrın mürebbisiydi. Bugün İslam dünyasını içinde bulunduğu kritik günlere götüren en büyük hastalıklardan birisi aculiyet(acelecilik) belasıdır.” dedi.

 

Devam edecekti, duygulandı. ve birden ayağa kalktı;

“Ey Risale-i Nur talebeleri! niye sadece Türkiye’de yaşıyorsunuz? Neden bilad-ı İslam’da(İslam beldelerinde) gözükmüyor ve ümmet-i merhumeyi neden kucaklamıyorsunuz?” dedi…

*************** 

DİREKDEKİ PARMAK İZİ …!!!

Fâtih Sultân Mehmed Hân Hazretleri, İstanbul’u fethetdikten sonra, ilk Cum’a namâzını Ayasofya’da kılmak için kilisenin derhâl câmiye çevrilmesini emretmişdi.

Ordudaki ustalar kısa sürede Ayasofya Kilisesi’ni, kılıç hakkı olarak “Büyük Fetih Câmîi”ne çevirerek Cum’a namâzına hazırladılar.

Fâtih Sultân Mehmed Han Hazretleri toplanan cemaate;

– Aranızda ikindi namâzının sünnetini kaçırmayan var mı? Varsa cemaatin başına geçsin ve İmâmlığı yapsın” dedi.

Herkes birbirlerine ve büyüklere bakmaya başladılar.

Sultân’ın lalası da âlimlere ve sonra da Akşemseddin Hazretlerine bakdı. Herkesin başını yere  eğdiğini gördü. Akşemseddin Hazretleri de başını öne eğerek;

– “Bir keresinde evime misâfir gelmişdi.

Misafiri kıramadığım ve meşgûl olduğum için ikindi vakti keraate girdi.

Hayâtımda sadece bir kez ikindi namâzımın sünnetini kılamadım” dedi. Akşemseddin’in Hazretlerinin bu sözü üzerine Fâtih Sultân Mehmed Hân;

-“Ben hayâtımda hiç ikindi namâzının sünnetini kaçırmadım” dedi.

Ayasofya’da kılınacak ilk Cum’a namâzında İmâmlığa Fâtih Sultân Mehmed lâyık görüldü.

Kuşatma esnasında bile ikindi namâzının sünnetini kaçırmamışdı.

Fâtih Sultân Mehmed Hazretleri, Tekbîr getirip namâza durmasına rağmen az sonra sağına soluna selâm vererek namâzını bozdu.

Tekrâr namâza durduğu hâlde yine sağa sola selâm vererek namâzdan çıkdı. Üçüncüsünde ise, tekbîr getirdikten sonra Cum’a namâzını kıldırmaya başladı.

Cemaatden bazıları: “Padişâh büyük kibre girdi o yüzden namâzı başlatamadı” diye düşündüler.

Namâz kılındıktan sonra namâzı neden bozduğunu sordular. O da:

-“İstedim ki namâz sırasında bana ve bütün cemaate Kâbe-i Muâzzama görünsün.

Kâbe’nin önünde namâz kılalım.

Bu niyetle namâza durduğumda birinci ve ikinci Tekbîrlerde Kâbe görünmedi.

Fakat üçüncüsünde Kâbe gözümün önünde belirdi” dedi. Bunun sebebini Akşemseddin Hazretleri’ne de sordular.!

O da bu hâdiseyi şöyle anlatdı; -“Padişâhımız üç defâ Tekbîr getirdi.

Birinci tekbîrde bakdım ki, Ayasofya’nın yönü kıbleye bakmıyor.

İçimden “İnşâ-Allâh bir yanlış yapmayız” dedim.

İkinci kez tekbîr getirdi, tekrâr namâzı bozdu, ancak; namâzı bozduğu için sevindim.

Üçüncü tekbîrde yine içimden:

“İnşâ-Allâh namâzını bozar” dedim.

Fakat o an bana manevî âlemde cemaatin en arka safı gösterildi.

Bu safta, bir kişilik yerin eksik olduğunu gördüm.

Bir an bakdım ki;

Hızır Aleyhisselam, o bir kişilik yere doğru gelirken direğe parmağını sokdu ve Ayasofya’nın yönünü kıbleye doğru çevirdi.

Ondan sonrada eksik safa geçerek namâza durdu.

Böylece Padişâhımız üçüncü kez tekbîr getirdikten sonra Kâbe’yi tam karşısında gördü, bir daha selâm vermedi ve böylece fetihden sonraki ilk namâz kılınmış oldu” dedi..

************** 

DERLEYEN

MEHMET ÖZÇELİK

8-8-2022 

 

Loading

No ResponsesAğustos 8th, 2022

UYKUDAYDIK…

UYKUDAYDIK…

Yeni uyanıyoruz.

Coğrafyamızda, çevremizde, İslam dünyasında bulunan kardeşlerimizin çektiği acıların yeni farkına varıp, yeni uyanıyoruz.

Bizim kadar hatta bizden fazla zulüm görmüşler.

50 yıldır bizdeki PKK, daha fazlasıyla onlara zulmetmiş.

Biz her ne vakit uyanmaya çalıştıysak uyutulduk, uyandırılmadık.

100-150 yıldır uykudayız.

Ne kadar uyandığımız ise tartışılır.

-“Atina’daki camiye Ortodoks yönetim.

Yunanistan, Avrupa’nın cami olmayan tek başkenti Atina’ya Türkiye’nin de ısrarları ve 14 yıllık uzun bir sürecin sonunda cami yapmak zorunda kaldı. Ancak kubbesiz ve minaresiz caminin yönetim kurulu da tam Yunan işi. 9 kişilik yönetimde başkan ve başkan yardımcısı dahil 5 Ortodoks Hıristiyan var.”[1]

Bu haberi aslında şunun için aldım;

Gerek Türkiye’de ve gerekse de İslam dünyasında ortaya konulan yönetim sistemleri bu şekilde oluşturulmuş.

Eğitiminden hukukuna, maliyesinden ailenin yönetimine kadar resmi olarak karar mercii azınlıkların yönetimdeki ağırlığının sağlanmasıyla sürdürülmüş.

Suriye’yi bu hale getiren uygulama budur.

Bizi bir asırdır yönetimden darbelere kadar yöneten zihniyet bu zihniyettir.

Azınlıkların çoğunluğa üstünlüğü.

Bu bir masonik yapılanmadır.

-“Avrupa’da Müslüman kadına psikolojik şiddet: Başörtün var işe alamayız!”[2]

Türkiye de yıllardır başörtüsü zulmünü işleyenler, şimdi pazarlarını Almanya, Fransa gibi ülkelere kurdular.

Acaba bu zulmü bizdeki münafık yapılırlar mı ihraç etti yoksa batılılar mı pazarlarını geri çekip, başka pazarlar mı aramaya başladılar?

Belki her ikisi…

-Türkiye bugün yüz yıllık uykusundan birazcık uyanmasıyla Türkiye’nin bugününün dünkünden farkı; yüz yıl önce sırtını döndüğü orta doğudaki kardeşlerine yüzünü dönmesi ve Türk cumhuriyetlerini yanına almasıdır.

Kardeşlerine imdada koşmaktadır.

Hatta insanlığa…

Türkiye İslam dünyası ile insanlık dünyası arasında köprülük yapmaktadır.

Kıtaları birleştirmektedir.

*****************  

Kirlenmek, lekelenmek ve ömür boyu mahcup olmaktan, mahcup olarak yaşayıp mahcup olarak ölmekten, mahcup dirilip mahcup hesap vermekten korktuğum için kime oy vereceğim veya kimin gelmesinin önemi kadar, kimin gelmemesi beni düşündürüyor.

Dünyada neredeyse hiç görülmemiş bir tezat ve uygulama;

Sağ kesimi temsil ettiğini söyleyen 5 parti, sol partiyi iktidar etmek için bir arada.

O sol partide Pkk’nın etki ve kontrolünde adeta ona gebe ve borçlu gibi.

Maalesef oyunlar bitmedi. Kirli işler devam edecek.

Çalınan Kpss soruları gibi.

Bağırsaktaki mikroplar tamamen bitmiş değil. Kalıntılar var. Üremeye, türemeye ve üretmeye devam ediyor.

Ne tezat değil mi?

Oysa birlik zamanı.

MANEVİ KÖRLÜK

Neye mi?
Hakikate…
Vicdana…
Kalbe…
Akla…
İnsaniyete…
Maddi körlükten daha dehşetlisi, manevi körlüktür.
Manevi yapının zayıflığı nisbetinde, manevi körlükte ziyadeleşir.
İnsanlarda ve toplumlarda maddi körlükten önce, manevi körlük başlar.
Maddi körlüğün yolu, manevi körlükten geçer.
Kur’an’ı Kerim’in, onlar; Kör, sağır ve dilsizler, hakka dönmezler, sözündeki körlük, maddi körlük değildir.
Kâfirler ahirette kör olarak yaratılınca, ya Rabbi biz dünyada kör değildik, diyeceklerdir.
İşte bu körlük hak ve hakikati görmeme körlüğüdür.

MEHMET ÖZÇELİK/ 8-8-2022

[1] https://www.yenisafak.com/gundem/atinadaki-camiye-ortodoks-yonetim-3840813

[2] https://www.yenisafak.com/dunya/avrupada-musluman-kadina-psikolojik-siddet-basortun-var-ise-alamayiz-3840943

 

Loading

No ResponsesAğustos 8th, 2022

HIZ VE HAZ

HIZ VE HAZ

Hız ve haz asrı olan asrımızda birçok şey görülmez ve görülmezden gelinerek mubah sayılmaktadır.

Her şey denenmeye çalışılarak ölçü kaçırılmaktadır.

Hakikatten uzaklaşan insanoğlu, hayalleri peşine koşuyor.

Ahiret inancının yerini meta-verse alıyor.

Hakiki cennetin yeri sanal ve alternatif dünyalar ile doldurulmaya çalışılıyor.

Cennete gitmek için çabalamayan insanoğlu, cenneti buraya getirmek için çok ve boş çabalar içine giriyor.

Sonsuzluğu sonluda arıyor.

Gerçek uyuşturucu sanal aleme taşınmaktadır.

Şimdiye kadar makro alemde gezen insanoğlu, maalesef kendisini ve kendisinin içinde bulunan mikro alemi unuttu.

Tam bir gaflet ve dalalet.

‘Men arefe nefsehu, fegad arefe rabbehu.’

Nefsini bilen, Rabbini bilir.

Nefsini bilen ancak Rabbini bilir.

Nefsini bilenler Rabbisini de bildi.

Rabbi bilmenin yolu, nefsi bilmeden geçti.

Küçük alem.

Büyük alemin kendisinde sırlanıp saklandığı insan.

Sen neymişsin be abi.

Ben neymişim be yahu.

Kur’an Fatiha’da, Fatiha Besmelede, Besmele Ba-nın altındaki noktada.

Alem noktada

Ben noktayım.

Her şey bir nokta ile başladı ve bir noktada bitti.

Maddi manevi alemler insanın derununda memzuc…

Madde mana insanda..

İnsan ruhta..

Ruhta, O’ndan.

Minallah..

İlallah.

O’ndan yine O’na.

Heme ost değil, heme ezost.

Her şey O değil, her şey O’ndan…

İnna lillah ve İnna ileyhi raciun.

İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.

Ölümle uyanacağız.

“Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünkü, aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalâlete düşer, boğulursunuz.”

MEHMET ÖZÇELİK

6-8-2022

Loading

No ResponsesAğustos 6th, 2022

KAOS ALANLARI

KAOS ALANLARI

ABD, Ukrayna ve Rusya çarpıştırmasından sonra yeni bir kanal ve çarpıştırma alanı açıyor.

Çin ve Tayvan.

Amaç vurmak istediği Çini, Tayvana vurdurmak.

Rusya ve Çin gibi dev devletleri savaş alanına çekerek fitnenin fitilini ateşlemek.

Dünya savaşını başlatmak hedefi.

Nato’yu da devreye koyarak geniş çaplı bir ateş yakmak.

Eskimiş ve birikmiş silahlarını satarken, yeni silahlarının deneyini yapmak.

ABD kavga peşinde.

Kaostan besleniyor.

Kavgalı, dumanlı, isli, sisli, pisli bir dünya istiyor.

İnanınız, sulh olmuş bir dünyada insanların nazarı İslamiyet’e dönecektir.

İslam’ın önündeki en büyük engel ve set, müslüman terörist ifadesidir.

Batı bununla beslenip, vatandaşını kendisine bağlıyor ve tutuyor.

Kendi pörsümüş ve eskimiş inanç ve yaşantılarının kendilerini ileriye taşımayacağı ve de taşıyamayacağı çok açık ve net.

Bu amaçla balık avlamak için! suyu sürekli bulandırıyor.

Bizi ve de Nato’yu Ukrayna ve Rus savaşında yeterli derecede taraf yapamadı.

Bizi özellikle Rusya’nın karşısına getirmeyi başaramadı.

Acaba şimdi Çin’in karşısına getirebilir miyim, sevda ve hevesinde…

PKK’yı besledi, yunanı pof-pofladı, hala elde edemediğini yakalamak için bizi sarsmaya devam edecektir.

Belki de kendi sonunu hazırlayacaktır.

Zulmeden ABD, kaderin adaletine bilmeden hizmet ediyor.

ABD oyununu oynarken, kaderde ağlarını örmektedir.

Büyük çıkışlar ve inişlerin arefesindeyiz.

“(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.”Âl-i İmrân Suresi 54. Ayet.

Mazlum mükâfatını, zalim cezasını alacaktır.

‘Ezzalimu seyfullah yentakimu bihi sümme yuntekamu minh.’

Zalim, Allah’ın kılıcıdır onunla intikam alır, sonra da döner intikam alır.

“İşte kazandıkları (günahları)ndan ötürü zâlimlerden bir kısmını diğer bir kısmının peşine böyle takarız.” (Enâm  6/129)

“Azîz ve celîl olan Allah şöyle buyurdu; ‘Buğzettiklerimle buğzettiklerimden intikâm alırım. Sonra da döner, hepsini cehenneme döker, sürer, atarım.’ ” (Mecmeu’z-Zevâid, 7/289)

“De ki: ‘Allah’ın azâbı size ansızın veya açıkça gelirse, zâlimlerden başkası mı yok olur!” (En’âm  6/47)

Allah imhal eder yani mühlet verir ancak ihmal edip, göz ardı etmez.

Dünya büyük hakikatlere gebe.

Doğum sancısı çekiyor.

Doğum yakındır.

MEHMET ÖZÇELİK

6-8-2022

Loading

No ResponsesAğustos 6th, 2022

ÇOK BOYUTLU VARLIK İNSAN

ÇOK BOYUTLU VARLIK İNSAN

İnsan çok cepheli ve çok cihetli harika bir varlık.

Fikir cephesiyle.. His cihetiyle.. Anlayış, anlatış ve kavrayışıyla.. Her şeyden öte Allah’a muhatap oluşuyla.. Madde ve manasıyla.. Tüm varlıklarla alakasıyla.. Toprak, su, ateş ve havasıyla.. Kâinatı kucaklayan sevgi ve şefkatiyle..

Bir yandan ateşiyle yakar, suyuyla boğar, toprakla üstünü örtüp havasını atarken, diğer yandan toprağıyla hayata analık, suyuyla hayata hayat, ateşiyle olgunlaşıp pişerken, havasıyla da ruha ruh olur.

-Varlıkların oluşumunda temel maddeler

Anasır-ı Erbaa.. 3 kuvve.. Kuvve-i Akliye.. Kuvve-i Şeheviye.. Kuvve-i Gadabiye..

Tohum, çekirdek, yumurta.

– Ruh ve yardımcıları.

Bilgisayar kasası, monitör, programlar var ancak elektrik olmayınca bunlar açığa çıkmıyor.

Allah ruh ile tesmiye ediliyor. Ve nefahtu fihi min ruhi.

Cebrail Kadir süresinde ruh.diye isimlendiriliyor.

Kur’an hayata hayat olmasıyla ruh.

Ve insana verilen ruh.

Samirinin yaptığı buzağıda bulunan ruh.

Hayvani ruh.

Bitkilerin ruhu.

-Bir yandan okyanusları içinde barındırırken, diğer yandan damlada boğulur.

Bir yandan kainatın çekirdeği, diğer yandan kâinat ağacının meyvesi olurken, diğer yandan da tefessüh edip çürür, kurtlanır ölür.

Artı yönüyle alayı illiyyin olan en yüksek makama yükselir ve de yükselişini sürdürürken, diğer yandan eksi dereceyle esfeli safiline yani aşağıların aşağısına tedenni edip, düşer.

Nokta iken cümle olup, kitap olur. Okundukça okunur.

Aksi olur, noktada kaybolur, noktayı da kaybeder.

Bir yandan dağların yüklenmekten kaçındığı yükleri yüklenirken, diğer yandan bir zerreyi taşıyamaz hale gelir.

Bir yandan semaların üstüne ve yükseklere çıkarken, diğer yandan ayağının ucunu göremez.

İnsan acip ve garip bir varlık.

Bazen aynanın ön yüzü gibi, bazen arka yüzü.

Dört mevsimi içinde barındırıyor.

Bazen güneşli, yağmurlu, kar, fırtına, dolu gibidir, bazen de güneş gibi açmıştır.

Bazen hazan mevsimi gibi yapraklarını dökerken, bazen bahar gibi açar.

Bazen meyve verir, acı ve tatlıdır, bazen de kavak gibi meyvesizdir.

İçinde baharı yaşarken, yüzünde güneş doğar.

İçinde sel, yangın, deprem olurken, dünyayı bile yakar, yıkar.

Bir ömür değişir, dönüşür.

Bir yolcu gibidir. Bazen yerinde sayar, bazen asırları tesbih tanesi gibi sayar.

Kimi ölmeden olur, kimi olmadan ölür.

Gelişi hamdır, olur ve pişer.

Kimi de ham gelir, ham gider.

Kimi burada yanar, kimi de orda.

Bazen gecedir, bazen gündüz.

Bazen nurdur, bazen zulümat.

Bazen insandır, bazen hayvan.

Bazen bitkidir, bazen yoksun candan.

Bazen tatlı, bazen acı.

Bazen tadıyla güldürür, bazen verir sancı.

Hakikatte sonsuz boyutlu, kendini kılar son boyutlu.

Çapı sonsuz göstergeli iken, çapsızlığı sonu gösterir.

Herkes ne ederse kendine eder.

Bazen siler bazen de ekip, sürer.

Duygularıyla ekilir, amelleri ile eker.

Kimi sermayesine sermayeler katar, kimi müflis tüccar gibi sermayeyi atar ve batar.

Müflis kimdir?

Sermayeyi yiyip tüketen.

Tinet hiç değişmiyor

Arı su içer

İnsanların bu dünyada adeta kendi fıtratlarına ve yaşayışlarına uygun dünyaları belirlenmekte ve belirginleşmektedir.

“Rabb’imiz! Verdiğin hidayetten sonra kalplerimizi saptırma. Bize katından rahmet bağışla. Çünkü bağışlayıcı olan yalnız Sen’sin.” Al-i İmran.8.

” Ey insanlar! Rabbinize saygısızlıktan sakının; hiçbir babanın evlâdından fayda göremeyeceği, evlâdın da babasından hiçbir yarar sağlayamayacağı bir günden korkun. Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o, yoldan çıkarıcı da (şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın.”LOKMAN.33

Mehmet Özçelik

04.08.2022

Loading

No ResponsesAğustos 6th, 2022

ŞU BİR HAKİKATTIR Kİ…

ŞU BİR HAKİKATTIR Kİ…

Evet şu bir hakikattir ki; Allah bizi budayıp öldürmeye çalışanların burnunu süründürecek ve bize muhtaç edecektir.

Bu millet maddi manevi çok bedeller ödedi.

Bu milletin sahibi Allah’tır.

İslam dünyası hatta insanlık dünyası bizi bekliyor.

Allah bu duaları ve istekleri geri çevirmeyecek ve olayları bu akış içerisinde sürdürecektir,  İnşaallah.

Dünya o noktaya gidiyor.

Büyük bir buhran geçiren dünya kurtarıcısını arıyor.

Arşa çıkan bunca yalvarışları büyük bir sevince dönüştürecektir.

Allah bu milleti mahcup ve perişan etmeyecektir, İnşaallah…

************  

Dede Korkut:“ Kahpe içerden olunca Kapı kilit tutmaz oğul!

Halk içinde bozgunluk yapan Haindir oğul!”

-“Uyuşturucu baronu savcı’ hakkında yeni iddialar: FETÖ borsası da kurmuş.”[1]

-“HDP’li vekillerin seçimini Kandil’de yapmışlar.

Gri listede aranırken PKK’dan kaçan Merdan Rüştü Ovalıoğlu, ifadesinde, 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin milletvekili listesinin Kandil’de hazırlandığını, adaylarla burada tek tek görüşüldüğünü söyledi. Ovalıoğlu, 12’si halen milletvekili 17 kişiyle ilgili tanıklıklarını ayrıntılarıyla anlattı.”[2]

-“Muhammed İkbal, “Persliler mi İslâmlaştılar, İslâm mı Persleşti?” diye bir soru sorar ve verdiği cevap, “İslâm, Persleşti” şeklinde olur.[3]

-“Irak’ta tehlikeli tahrik! İran hazırladı, PKK uyguladı.”[4]

 -İşte tefessüh etmiş terör ve terörist budur.

“Reyhanlı saldırısı sanığı Gezer asıl hedefi itiraf etti: Kocatepe Camii patlatılacaktı.”[5]

PKK’nın kaynakları kurutulmadıkça bitmesi zor olur.

İçten ve dıştan beslenmekte ve desteklenmektedir.[6]

Başta Abd ve batı tarafından beslenmekte ve desteklenmektedir.

PKK’nın bitmesinden telaşlanan ABD, deşifre olma korkusu yaşayan Yunanı tahrik edip, üzerimize salıyor.

Bu bitmiş ve tükenmişliğin bir çarpıntısı ve çırpıntısıdır.

Geçmiş peygamberlerin ümmetlerinin helak olması, birkaç başıboş kimselerden kaynaklanmıştır.

Ancak diğerlerinin ses çıkarmaması, onlarla beraber olması, tarafını belli etmemesi azabın inmesine sebep olmuştur.

Ancak bu susma dünyevi ceza olup, ahirette amel ve imana göre ayrıştırma olacaktır.

Bela geldiğinde umuma gelir. Mal ve canlar kimilerine masumsa sadaka olur, şehadeti netice verir.

Baktığımızda Salih peygamberin Semud kavminde 9 kişi, Lut’un kavminde 33 kişi, Peygamberlerimizin kavminde Ebu Cehil ve Ebu Lehep gibi on kadar kişi ön plana çıkmaktadır.

Gerek memleketimizde gerekse de dünyada terörün çıkışı başta bizdeki Öcalan gibi bir teröristin girişimi ve peşine kendisi gibi olanları katarak yeterli tepki ve engeli görmemesi sebebiyledir.

MEHMET ÖZÇELİK

22-07-2022

 

[1] https://www.yenisafak.com/gundem/uyusturucu-baronu-savci-hakkinda-yeni-iddialar-feto-borsasi-da-kurmus-3839899

[2] https://www.yenisafak.com/gundem/hdpli-vekillerin-secimini-kandilde-yapmislar-3839843

[3] https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/iran-tehlikesi-turkiyenin-guneyden-kusatilmasi-2063549

[4] https://m.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/887082.aspx

https://www.yenisafak.com/dunya/iraktaki-sunni-koalisyonunun-lideri-hancer-duhok-saldirisinin-failini-acikladi-pkk-tarafindan-yapildi-3839883

https://www.yenisafak.com/dunya/isvecte-direklere-pkk-bayragi-cekildi-3839911

[5] https://www.yenisafak.com/gundem/reyhanli-saldirisi-sanigi-gezer-asil-hedefi-itiraf-etti-kocatepe-camii-patlatilacakti-3839674

[6] https://www.haber7.com/guncel/haber/3243316-pkk-demirtasa-16-milyon-dolar-gonderdi

https://www.haber7.com/guncel/haber/3243268-uyusturucu-baronu-savci-kuryesi-de-polis-cikti

https://www.haber7.com/guncel/haber/3243333-yargitaydan-fuat-avninin-istihbarat-elemanina-verilen-omur-boyu-hapse-onama

 

Loading

No ResponsesTemmuz 22nd, 2022

NEDEN ?

NEDEN ?

Evet neden her şey gün yüzü gibi açıkken, hatada ısrar edilmektedir?

Neden hala ısrarla devam, bu derece belge ve bilgilerle her şey açık ve net iken;

Bir gurur ve kibir mi?

Bir büyük dava kuruntusu mu?

Bir inat mı?

Bir büyük mahcubiyet mi?

Bir bitmişlik mi?

Bir günahta ısrar mı?

Bir şeytani aldatmaca ve aldanmışlık mı?

Nedir?

Neden?

-İnsanları Fetöye bağlayan en önemli sebepler ve 15 Temmuzun çehresini şöyle sıralayabiliriz;

-Fakir, işsiz ve güçsüz olanlara imkanlar verdi.

-Baş çavuşu yüzbaşı, binbaşı gibi komutanlarına emir amiri yaptı.

-Çaycıyı amirine müdür yaptı. Memuru amirinden sorumlu kıldı.

-Cahil ve sorgulamayacaklara yetki ve imkan verdi.

-Fikir, düşünce, soy gibi fişlemeler yapıldı.

-Cemaatlerde barınamamış ve kovulmuş olanlar burada abi, abla ve sorumlu kişi yapıldı.

-Milli Eğitim ve Üniversiteler başta olarak bedava makam vererek, sınavlarda hile ile kazandırılıp, görev verildi

-Soy kütüğünü çok iyi takip edip, en üste taşındı.

-Devletin tüm istihbarat ve hukuk gibi tüm hassas kurumlarına sızıldı.

-Önemli ve geleceğe dönük planladığı tüm işlerini münafıkane, nifak perdesi altında yaptı.

-Masonik bir yapı olup,[1] masonlardan destek aldı.

-Cıa’nın desteğinde bir istihbarat yapılanmasıdır.

-Toplumun dini hassasiyetini çok iyi kullandılar.

-Devletin eğitim gibi zaafiyet ve boşluklarını çok iyi kullandılar.

-Bir haçlı çıkışı idi.

-Yüz yıllık kripto yapının deşifresiydi.

-Ermeni, Hristiyan, Yahudi, Yunan yani yedi düvelin ittifakıydı.

-Papa ve Papalık projesiydi.

-İkinci bir Çanakkale çıkışıydı.

-Rejim Fetöyü Üretti ve besledi.

-Kemalizm ve Laikliğin bir ürünü olarak çıktı.

-Türkiye’de bulunan Pkk- Mafya- Uyuşturucu, vs. şaibeli grupları bir araya getirdi. Herkesin ağzına zehirli bir bal çaldı.

-Kesenin ağzını sonuna kadar açtı, milletten aldığı paralarla. Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemedi. Verdi, fazlasını almak için.

-Madde mananın çok üstüne çıktı, patlak vereceği baştan belliydi.

-Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet oldu.

-Bu kadar zahir olduktan sonra, hala devam ediliyorsa bilinsin ki;

Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değildir.

Hepimiz İmtihandayız..

-Ne diyelim?

Ciğer yakanların, ciğerleri yansın!!!

MEHMET ÖZÇELİK

17-07-2022

 

 

[1]https://www.facebook.com/100005913671300/posts/pfbid02rF9nZCR1QULJdrBFcQsccD9N2tdWg4iwVrPeZVnNLDr4TptP1jWYp22ZY1nqdZPJl/

 

Loading

No ResponsesTemmuz 17th, 2022

FERYAT

FERYAT

Evet Feryat. Gizli ve açık feryat..

Yanmışlığın, sönmenin ve söndürmenin bir ifadesidir.

Peygamberler, maddi manevi kurtarıcı ve komutanlar gizli ve açık bu feryadın bir ürünüdür.

Tıpkı kul sıkışmazsa Hızır yetişmez gibi.

Suya düşüp boğulma tehlikesi geçiren birisinin ancak imdat sesine koşulur.

“Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”[1]

Bir feryattır dua.

Çanakkale bir feryadın zaferidir

15 Temmuz toplu bir dirilişin sesidir.

Bedir meleklerin nefesidir.

Mazlum ve masumun ahı, ta arşa çıkan bir feryattır.

Her şey bir feryatla başladı.

İngiliz Meclis-i Mebusanında Müstemlekat Nâzırı (Kölelik Bakanı), elinde Kur’an-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta:

(1896 tarihinde Van valisi Tahir paşanın konağında ikamet ederken mezkür tarihte, o zamanın gazetelerinde haber olarak çıkan İngiliz sömürgeler bakanı Giladiston’un avam kamerasında Osmanlı devletiyle ve Kur’an hakkındaki o meşhur hainane konuşması.)

Bu Kur’an, İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’an’ı onların elinden kaldırmalıyız yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız, diye hitabede bulunmuş.

Bedîüzzaman’ın, bu havadis üzerine: “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır ve bu sâikle çalışır.”

Bediüzzamanın feryadı, ümmetin feryadı oldu.

*************  

Amerika’nın yüzyıllık hayaliydi bir Kürt devleti kurmak. Bu hayalini gerçekleştirmek için her türlü entrikalı yolu denemek ve onu yapmaktır. Böylece ikinci bir İsrail Devleti kurarak, başta Türkiye’yi frenlemek, dengelemek için PKK ile Türkiye’yi 40 yıldır uğraştırdı.

Darbelerle 60 yıldır uğraştığı ideolojilerle Kemalizm anti Kemalizm, sol anti sol, Sünni Alevi, Türk Kürt ayrıştırmalarını canlı tuttu.

Bir asırdır uğraştırdığı gibi Gelecek bir asır daha bu uğraştırmayı hedeflemektedir. Diğer bir planı ise; azınlıkları güçlendirmek, Ermenistan Devleti, İsrail ve Kürdistan Devletleri ile Ortadoğu’yu garantisi ve kontrolü altına almak onun en birinci planıdır. Bunu yapmak için PKK’yı desteklemekte, bizzat kendi kurmuş olduğu Deaş’ı da kavga ediyor gibi görünerek Ortadoğu’yu kontrol edip ve böylece Ortadoğu’ya ikinci bir İsraili musallat etmek.

Oysa Kürtler geçmişten günümüze Türkler için bir beden, Türklerle Kürtler için bir akıl mesabesinde artık birbirlerinden ayrılmaz bir parçayı ayırarak, Ortadoğu’da  büyük bir Ortadoğu projesini gerçekleştirmek idi.

-Maalesef siyasetin körlüğü ve basiretsizliği, sahibini de kör, sağır ve dilsiz ediyor.[2]

-İhanet kökten kopmaktır.

Köksüzlüktür…[3]

***********  

İşte o köksüzlüğün ve köksüzlerin kökü…

“Kontrgerilla”, 1960 yılında “Pentagon Generallerinin” yönetiminde kurulan bir askeri okulun adıdır. Bu okul NATO ülkelerinde, “muhtemel bir komünizm saldırısı” karşısında savaşacak subay eğitmekle görevlidir. Merkezi Washington’da bulunan “Uluslararası Polis Akademisi”, aynı amaçla “sivil eleman” yetiştirmektedir. NATO ülkelerindeki sağcı terör, CIA güdümündeki “kontrgerilla” örgütlerince yönetilir. İtalya’da da, Yunanistan’da da, Türkiye’de de aynı örgütün yerel şubeleri görev başındadır. Kontrgerillanın üzerine gitmeden Türkiye’de şiddet olaylarını önlemeye olanak yoktur.
Kontrgerillayı teslim almak. güvenoyu almaktan daha ö­nemli bir olaydır.”[4]

-“Kurtuluş Savaşı öncesinde Ermeni ve Kürtlerin İngiltere ve Amerika tarafından desteklendikleri İngiliz gizli belgeleri ile kanıtlanmıştır. İşte bu belgelerden bir tanesi :
Amiral Sir. F. Derobeck’in Lord Curzon’o yazdığı 26 Mart 1920 tarihli gizli rapor :
– Kürdistan, Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz.
İstanbul’daki Kürt Kulübü Başkanı Said Abdül Kadir ve Paris’teki Kürt delegesi Şerif Paşa emrimizdedir..”[5]

…..The Daily Telegraph, 2 Şubat 1977 tarihli sayısında Barzani’nin ABD Dışişleri Bakanı Dr. Kissinger ile olan ilişkilerini açıklayan demecine yer verir. Barzani’nin açıklamalarına göre, Kürtler ile Amerikalılar arasında, Irak’ta bir Kürt ayaklanması düzenlenmesi için anlaşmalar yapılmış: ancak Carter yönetimi sırasında bu yardımlar
kesilmiştir. Barzani yenilgisinden yardımı kesen Amerika’yı sorumlu tutmaktadır.

…..Ortadoğu’daki her olayda olduğu gibi Kürt ayaklanmalarında da gerek Sovyetlerin, gerekse Amerikalıların payları vardır. Yakın tarihte böyle olduğu gibi büyük olasılıkla bugün de böyledir. Çünkü «Kürt öğesi» Ortadoğu olaylarının ve bu bölgede oluşacak yeni dengelerin ayrılmaz bir parçasıdır. İran-Irak savaşı. Lübnan ve Filistin
sorunu. «terör ihraç eden» Sovyet yanlısı Suriye ve Amerikan yanlısı, İsrail bölgedeki kutup başlarıdır.”[6]

-“Ermeniler 1915 olaylarından Osmanlı Müslümanlarını değil İttihat Terakki’yi kuran
Dönme Yahudileri sorumlu tutmaktadırlar. Nitekim birçok Ermeni aydın ve liderin görüşleri bu yöndedir. Ermenistan’ın en eski şairi Gabudikyan’ın 2006 yılında Milliyet gazetesine vermiş olduğu bir röportaj esnasında aynı cemaatten olan Arşak Sarkisyan Talat Paşa, Jön Türkler ve soykırım için şunları söylemektedir; “Talat Paşa, Yahudiydi. Türklerle Ermenilerin arasını bozdular. Türkler soykırım yapmazlardı. Ama Jöntürklerin hepsi Yahudi idi.”[7]

-“1915 olaylarında İttihat Terakki içindeki Dönmelerin rolünü, Ermeni cemaatinin sözcüsü Cardashian 1920’de gündeme getirmişti. Bugünde Erivan 1915’deki olaylardan Sabetayistleri sorumlu tutmaktadır.”[8]
Amerikalı Araştırmacı Christopher Jon Bjerknes kaleme almış olduğu (The Jewish
Genocide of Armenian Christians) isimli kitabında Ermeni kırımını yapanların Sabetaycılar (Dönmeler) olduklarını detaylı bilgiler vererek anlatmaktadır.[9]

Ermeni tarihçi Raymond Kevorkian’da (Ermeni Soykırımı) adlı kitabında 1915
olaylarını organize eden (Young Turks) Genç Türklerin Yahudi dönmesi olduklarını ve
Ermenilere karşı soykırımı planlayanların Selanikli Dönmeler olduğunu bildirmektedir.[10]

-“Prof. Dr. Yalçın Küçük, Ermenilere yapılanlar konusunda tespitlerini bir programda
şöyle açıklamıştı; Ermenilere yapılanların çoğunu biz Türkler yapmadık. Bunlar
içimizdeki İbrani asıllıların yaptıkları bir iştir. Daha detaylı olarak söyleyecek olursak
Ermenilere karşı yapılan eylemlerin faili içimizdeki Sabetayistlerdir. Bu genel olarak son 150 yıldır Türkiye’de bir Hristiyan, Yahudi savaşları olduğunu, biz Türklerin de bu
savaşlarda sadece figüran olduğunu söylüyorum. Yalnız eksik olan bir ayrıntı var. İbrani asıllılar bu olaylar yaşanırken çok önemli mevkilerdeydi. Bu tatsız olayları bunlar yaptılar. Bu söylediklerim Erivan’da kabul görüyor. Erivan’ın resmi görüşüne göre de bu işleri Türkler değil, içerideki İbrani asıllılar yaptı. Söylediklerim çok yankı yarattı.
Buna seviniyorum.
Amerika’nın Ermeni Çocukları adlı kitabın yazarı Michael Bobelian’in belirttiğine göre
Ermeniler, Ermenilere yapılan bu planlı soykırımdan Talat Paşa, Enver Paşa, Bahaddin Şakir, Cemal Azmi Paşa, Ahmet Cemal Paşa’yı sorumlu tutmaktadır.”[11]

Sabetaycı bir kökten geldiğini açıklayarak Museviliğe geri dönen Araştırmacı Yazar
Ilgaz Zorlu’da bir röportajında Ermeni olayları hakkında şunları söylüyordu: Sabetaycılar önemli bir tarihi hata yaptılar. 1915 Ermeni olaylarında Nazım’ın ve Cavit’in çok ciddi rolleri vardı. Bu olayı onlar planlamıştı. Çünkü Ermeniler Yahudiler karşısındaki en büyük siyasi güçtü.”[12]

-“Osmanlıya sadakatli kalan Ermeniler, Ortodoks Ermenilerdi, Protestan Ermeniler ise
Amerika’nın ve Fransa’nın safında Osmanlıya karşı yer almışlardır. Hatta Ermeniler içindeki Katolik-Ortodoks gruplar ile, Protestan Ermeniler arasındaki çekişme 100 yıl öncesine kadar dayanmaktadır.”[13]

MEHMET ÖZÇELİK

16-07-2022

 

 

[1] Mü’min.60.

[2]https://www.facebook.com/686047294/posts/pfbid08kvePLKWYs1UnPRRR2qJMWq7ZTGQddz7dP5r74FnNVbmNccnxX1U9DFxpwde81Exl/

[3]https://www.facebook.com/1156436259/posts/pfbid0VPky78pYiHmH2sHBw4vZMi9JiZD2eW7NgqHsx1vBNtUyvdnDtkfnUFy94iKJ85vBl/

https://www.yenisafak.com/gundem/hainligin-kronolojisi-3838881

https://www.yenisafak.com/gundem/fetocu-masonlarin-5-hedefi-3838862

https://www.yenisafak.com/gundem/fetonun-masonlari-en-cok-maliyeye-sizdilar-3838719

[4] MİLLİYETÇİLİK A.Ş.-UGUR MUMCU-10/30,110,125.

[5] Kraliyet Belgeleri, sayfa 49. belge 33. İngiliz Belgelerinde Türkiye, Erol Ulubelen, Cağdı.JŞ Yay., s. 257

[6] Devrimci ve Demokrat- Uğru Mumucu.12/169-172,220-222,Tarikat-Siyaset-Ticaret- Uğur Mumcu.18/100-102, Kürt Dosyası. Uğur Mumcu. 23/95-102.

[7] Ece Temelkuran, Bizim Ruhumuz Var Küçük Hanım, Milliyet – 17 Mayıs 2006)” 1915 ERMENİ OLAYLARINI YAHUDİLER YAPTI. Salim Meriç .sh.1.

[8] The Providence News, Armenian Leader Shows Falsity of Turkish Claims, Newyork, June 24, 1920.

[9] Christopher Jon Bjerknes, The Jewish Genocide of Armenian Christians, Enlarged Second Edition, p . 23 – 213.

[10] Raymond Kevorkian, The Armenian Genocide : A Complete History, Newyork, Published in 2011, I.B. Tauris, p. 47.)”Age.2.

[11] Michael Bobelian, Children of America, Simon & Schuster, Newyork, 2009, p. 25.

[12] Murat Menteş, Ilgaz Zorlu Sabetaycıları Anlattı, Netpano.com 17.03.2005)”Age.3.

[13] Age.4.

Loading

No ResponsesTemmuz 16th, 2022

SIZINTI

SIZINTI

Bu millet ve devlete 1960 darbesinden beri hep sızıldı. Kaynak suya kanalizasyondan bağlantı kuruldu. Sürekli sızıntı sürdürüldü.

Altmış yıldır içtiğimiz su bizim suyumuz değil, ürününü aldığımız tarlanın ürünü bizim ürünümüz değildi.

Biz kaynaklarımızla beslenmedik, büyümedik.

Hep başkalarının sunduğu yiyeceklerle beslendik.

Çünkü ürünlerimiz yok edilmiş, gizlenmiş, kötülenmişti.

Kendimize ait olanlardan nefret ettirilirken, başkalarına özendirildik.

Sızıntı ve özentinin sızlamasını bir yüz yıldır çekmekteyiz.

İçten ve dıştan kıskaç altındaydık, bir yere kımıldayamıyorduk.

Tehditte cabasıydı.

Artık biz biz değildik, biz olamadık.

Sadece geçmişten gelen bir genimiz kalmıştı.

Tinet meselesi.

Genlerde birbirine karışmıştı.

Genetik yapı bozulmuştu.

Gedeolu ürünlerle…

Kripto sızıntısı yaşanıyordu.

Ekin ve nesil bozulmuştu.

Tohum özelliğini yitirmişti.

Kim kimin tohumu idi?

Kimin tohumu kimden idi?

Melez bir toplum üredi ve türedi.

Ancak kan çekiyor, kana çekiyordu.

Kan ilanlarıyla kanlarda bozuldu.

Kim kimin kanını taşıyor?

Kimin kanı kime taşınıyordu?

Belli değildi.

Anne sütsüz bırakılıyor, anne sütüne savaş açılıyordu.

Fabrikalar süt ve mama üretti.

Kim süte ne katıyordu, belli değildi!

Su mu, yoksa…

Sütlerde bozuldu.

Su, süt ve kanda bozulmalar yaşandı.

-“Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah’ı şahid tutan, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeğe çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez.”[1]

-“De ki: Herkes seciyesine göre davranır. Rabbiniz ise kimin daha doğru yolda olduğunu herkesten iyi bilir.”[2]

Bu bizim imtihanımızdı.

İmam Gazali’nin tesbitiyle : “Okun doğru gitmesi, yayın eğriliğindendir.”

Evet doğru bir okun, eğri bir yaya ihtiyacı vardır..
Ruh ok ise…nefis, yaydır.

MEHMET ÖZÇELİK

16-07-2022

[1] Bakara.204-205.

[2] İsra.84.

Loading

No ResponsesTemmuz 16th, 2022

İÇİMİZDEKİ ESEDLER VE İŞGAL

İÇİMİZDEKİ ESEDLER VE İŞGAL

ABD’nin ipiyle kuyuya inilmez.

Yüzümüze gülüp, arkadan hançerler.

Hep öyle yapmıştır, sinsice.

15 Temmuz’da işgali açıkça başlattığı ve hamilik yaptığı gibi, bu işi sonlandırmamış, öncesinde ve sonrasında aynı oyunu sürdürmektedir.

Yüz yıl önce yaptığı azınlıkların çoğunluğa hakimiyetini hem bizde ve hem de İslam Dünyasında sürdürmektedir.

-Abd ve Batı 2014 yılından beri Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaşa hazırlıyor.

Yunanistan’ı da gönderdiği silahlarla bize karşı hazırlıyor.[1]

-İçişleri bakanı Süleyman Soylu, Afganistan’ın eroinin üretim merkezi, İran’ın ise eroinin geçiş ve metamfetaminin üretim merkezi olduğunu söyledi.[2]

-Türk cumhuriyetleri içerisinde neden özellikle Azerbaycan daha çok Türkiye’ye yaklaşmaktadır?

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması, Türkiye’ye saldıramamasından veya daha çok pahalıya mal olacağını düşündüğünden olsa gerek.

Rusya İran’ı Türkiye’ye karşı kullanıp, kontrol etmeye çalışmaktadır.

Pkk ile de meşgul edip, gücünü zayıflatmaya çalışmaktadır.[3]

Rusya sıcak denizleri hiçbir zaman görmezlikten gelemez.

Yüz sene önceki gibi, değişen dünyada yeni liderler mi aranıyor?

Saddam, Hüsnü Mübarek, Kaddafi, Humeyni, vs. gibi.

Rusya tekrar işgale mi başlıyor?

-”Rusya, Türkiye sınırına Pantsir yerleştirdi.

Rus ordusunun, Nusaybin’in karşısında, Fırat Nehri’nin doğusunda yer alan Kamışlı Havaalanı’na Pantsir-S1 kısa ve orta menzilli hava savunma sistemi yerleştirdiği ortaya çıktı.”[4]

-Avrupa ve batı neden muhalefeti destekliyor?

Çünkü her dediğini yaptırmak için.

Tıpkı Kenan Evrene Yunanistan’ın Nato’ya alınmasını sağladıkları gibi.

Sayın Erdoğan ise, İsveç ve Finlandiya’nın Nato’ya girmesine müsaade etmemesini tehdit unsuru olarak kullanıp, Nato’da güvendikleri taraftarlarının olduğu tehdit dilini kullanmaktadırlar.

– Eğer İsveç gibi bir devlet gerek kendi milletinin menfaatine aykırı olarak, gerekse Nato’ya girmek için onayına muhtaç olduğu bir ülkeye terör kategorisinde olan 73 kişiyi tercih ediyorsa onun kanunu medeni değil, dağ kanunudur.

Yani koruduğu 73 kişinin suç dosyasını savunan ve yasalarında bulunduran bir devlettir.
Ne kadar devlette denilirse…
Aslında tüm batı bizi, keyfi uyguladığı dağ kanunları uğruna feda etmiştir.
Bu problem Batı’nın genel menfaat üzerine dönen problemidir.

-Gözlerin altında ileriye dönük çok sinsi oyunlar yatmaktadır.

Hatta Ukrayna- Rusya savaşında da bir hedef, Ukrayna’da bulunan Yahudilerin İsrail’e göçmesidir ki, bu tahakkuk etmiştir.

-“80 ülkeden işgal göçü.

2020’de salgına rağmen 80 ülkeden 20 binden fazla Yahudi İsrail’e taşındı. İsrail yeni gelenlere vatandaşlık verip, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da Filistin toprakları üzerine inşa edilen evlere yerleştiriyor.”[5]

-”Osman Kavala Suriye’den 50 bin Ermeni getirtti! TÜSİAD her birine iş buldu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin hakkındaki dosyayı görülmemiş bir hızda tamamlayıp 11 Temmuz’a yetiştirdiği Osman Kavala, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Suriye’den 50 bin Ermeni’nin Türkiye’ye getirilmesi konusunda direktif veren isimdi. Sığınmacılardan şikayetçi TÜSİAD ise o dönem Suriye’den gelmiş Ermenilere tek tek iş buldu.”[6]

-Bunun içinde her türlü entrikalar düzenlenmekte ve kaostan beslenenlere zeminler hazırlanmaktadır.

Menfaat, makam ve siyasi hesaplar uğruna belli ki gemileri ve her şeyi yakma ve yapma göze alınmış.[7]

-“KISSADAN HİSSE.

Türkiye’deki “Made in USA” komünistlerin babası Mihri Belli…

Vaktiyle Mahir Kaynak’a şöyle demiş:

“Eğer, Sovyetler Türkiye’yi işgal ederse…

Demirel’den bile önce beni asar!”[8]

MEHMET ÖZÇELİK

11-07-2022

[1] https://www.haber7.com/dunya/haber/3238301-iran-ikinci-kez-soylem-degistirdi-turkiyenin-operasyonuna-karsiyiz

https://www.haber7.com/dunya/haber/3238301-iran-ikinci-kez-soylem-degistirdi-turkiyenin-operasyonuna-karsiyiz

https://www.facebook.com/100009924372089/posts/pfbid0FhaRG3S3rfQfTnsy7P1VhDMCV3rBRD4Zu5mp6cYw74Q8cjhMNzTCUCqjv3gCpHC1l/

[2] https://m.haber7.com/siyaset/haber/3223748-bakan-soylu-acikladi-urfi-cetinkayanin-kardesi-gozaltinda

https://www.yenisafak.com/gundem/israilli-turistlere-suikast-yapmayi-planlayan-iranli-ajan-4-defa-ulkesine-gidip-gelmis-otelde-vursak-cok-ses-cikar-mi-3837051

[3] https://www.yeniakit.com.tr/haber/hdp-ile-ittifaktan-konu-nerelere-geldi-chpli-isimden-pkkya-ovgu-dolu-sozler-1668373.html

https://www.yeniakit.com.tr/haber/hdp-ile-ittifaktan-konu-nerelere-geldi-chpli-isimden-pkkya-ovgu-dolu-sozler-1668373.html

https://www.haber7.com/guncel/haber/3234150-operasyon-sonrasi-ortaya-cikti-demirtasin-mesaji-feto-telefonunda

https://www.haber7.com/guncel/haber/3234138-isvecte-yok-artik-dedirten-skandal-pkkya-para-akisi-desifre-oldu

https://video.haber7.com/video-galeri/213164-pkk-elebasi-karasudan-gezi-parki-guzellemesi

[4] https://www.haber7.com/dunya/haber/3229127-rusya-turkiye-sinirina-pantsir-yerlestirdi

[5] https://www.yenisafak.com/dunya/80-ulkeden-isgal-gocu-3595960

https://www.google.com/amp/s/m.turkiyegazetesi.com.tr/amp/gundem/284734.aspx

[6] https://www.yenihaberden.com/osman-kavala-suriyeden-50-bin-ermeni-getirtti-tusiad-her-birine-is-buldu-1730536h.htm

https://www.facebook.com/100050860750198/posts/pfbid0yqGLwarovsx1sGYdZpgD4yNRyJEmjJ6JEHdEc5UDJEMdrg7VVDn7v1EP24iJKXNul/

https://www.facebook.com/100030533690882/posts/pfbid02dpMb3BT9rTXE7FM5V1vUV6JxTi5k3Yohm6pCh1Xgm94oa5AzShtqC91VrmCQQWAPl/

 [7]https://www.google.com/amp/s/m.turkiyegazetesi.com.tr/amp/gundem/284734.aspx

https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=pfbid0xK8S6v2nBMg87t3NoJagkZcYi19zeGS6FHnfLSRxvvfoPiYwMqeRmAAxcQsuyPi1l&id=100012685719424&sfnsn=scwspmo

[8] https://www.yenisafak.com/yazarlar/tamer-korkmaz/kadini-bul-parayi-takip-et-2063393

Loading

No ResponsesTemmuz 11th, 2022

İHTİLAF

İHTİLAF

Hayvanın dünyasında en önemli merkez, midesidir.

Onu doyurduktan sonra, pekte başka gailesi kalmamıştır.
İnsan ise, her duygusuyla bir alemin kapısı kendisine açılır, sonsuza dek o dünyada gezinir.
Sonu olmayan bir kara deliğe girmiş, girdaplarda dolaşmaktadır.
Sadece zahiri beş ve batıni beş duygudan da ibaret değildir.
Nice güncellenecek duygularla donatılmış olarak seyrini devam ettirmektedir.

İnsanlık dine muhtaç. Dünyada Batıl dinler, 10 bini aşkın olan dinlerin varlığı, insanlardaki bu din ihtiyacını gidermesi içindir. Hatta belli bir dine mensup olmayan insan bile kendisine inanacağı, bağlanacağı, bir irtibat kuracağı bir dini kendi eliyle tesis etmektedir. Sırf o yaratılıştan gelen duygusunu tatmin etmek için…

*************


Şeytan bütün çabasıyla Adem’i kendi ihtişamlı haline çekmeye çalışmaktadır. Nefsi içeriden yakalayarak, ona cazibedar, çekici şeyleri gösterirken, böylece Adem’i ve ademoğlunu kandırma yoluna gitmektedir.

Öyle ki bütün işleri denemekte, ortaya dökmektedir.

Hele hele şu asrımızda Adem’den beri süregelen tüm oyunların hepsini birden, farklı versiyonlarla, farklı ve cafcaflı görüntü ve süslü şeylerden o cazibedar oyununu oynamaya hızla çalışmaktadır. Bütün kendisine mensup olanlarıyla bunu; cennette ebedi kalacağını söylerken, dünyada ise bazı kuruntularla sürdürmeye çalışmaktadır.
“Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: «Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını değiştirecekler» dedi. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.” [1]
Tek hedefi vererek şımartmak, şımartarak azdırmak idi.
Cennette cennete bağlamak umuduyla haram ağaca yaklaştırır ve bağlarken, evlatlarını da burada dünyaya bağlama peşinde, adeta dünyada ebedi kalacakmış gibi çalıştırmaktadır.
Yüz yıl öncesine kadar makinalaştırdığı insanı, şimdilerde robotlaştırmaktadır.
Ahiret inancı yerine metawerse ile teselli etmektedir.
Dünya oyuncaklarıyla da avutmaktadır.
Varlığını başkasını yutmak üzere bir aldatıcı medeniyet inşa etmiş, kendisinden başkasını da içine almamıştır.

*************  

“Abdullah İbn-i Amr -Allah ondan razı olsun- anlattı. Buna göre, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:
“İsrailoğullarının başına gelen her şey; adım adım, tıpkısı tıpkısına benim
ümmetimin de başına gelecek, öyle ki, israiloğullarından biri eğer açıkça anasının
üzerinden geçecek olursa, benim ümmetimden de bu işi yapan çıkacaktır.
İsrailoğulları yetmiş iki guruba ayrılmış, benim ümmetim de yetmiş üç guruba
ayrılacaktır. Bir tanesi dışında bu gurupların hepsi cehennemliktir.

Sahabilerden birinin “Bu tek gurup hangisidir?” şeklindeki sorusuna
Rasûlüllah -sallallahu aleyhi ve selllem-:
“Bu gün benim ve sahabilerimin gittiği yolu benimseyenlerdir.” diye cevap
vermiştir.”

“Sakın, kendilerine açık deliller geldikten sonra bölünüp ayrılığa düşenler
gibi olmayınız. İşte onları büyük bir azab bekliyor.”
“Dinlerinde ayrılığa düşüp gurup gurup bölünenlere senin hiç bir işin yoktur,
onların işi Allah’a kalmıştır. İlerde Allah onlara yaptıklarını tek tek bildirecektir.”
“İşte benim dosdoğru yolum budur, bu yola uyunuz. Başka yollara saparak
dosdoğru yoldan ayrı düşmenize meydan vermeyiniz.”[2]

Peygamberimiz bir defasında bir gurup sahabi ile birlikte Aliye’den yürüyüşe
geçti. Beni Muaviye mescidinin önüne gelince içeri girdi, iki rekât namaz kıldı, biz de öyle yaptık. Namazdan sonra uzun bir dua yaptı. Arkasından bize doğru
dönerek şunları söyledi:
“Rabbimden üç şey istedim, ikisini kabul ve birini reddetti.
– Rabbimden ümmetimi kıtlık ve kuraklıkla helak etmemesini diledim, bu
dileğimi kabul etti.
-Yine Rabbimden ümmetimi suda boğarak helak etmemesini diledim onu da
kabul etti.
-Fakat Rabbimden ümmetimin biribirlerine düşüp aralarında savaşmamalarını istedim, bu dileğimi reddetti.”[3]

-Müslim’in, sahabilerden Abdullah b. Rebah’a,[4] Bu olayın ilk kaynağı olan
Abdullah b. Amr -Allah her ikisinden de razı olsun- şunları anlatıyor:
Bir gün öğle sularında Peygamberimiz’in yanına gitmiştim. O sırada
Rasûlüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- Mescidde yoktu. Bu arada iki kişinin bir
ayetin nasıl okunması gerektiği konusunda tartışmakta olduklarını işittim. Tam bu
sırada Rasûlüllah -sallallahu aleyhi ve sellem- çıkageldi, öfkeli olduğu yüzünden
okunuyordu. Bize dönerek:
“Sizden önceki ümmetler kitabları konusunda ihtilafa düştükleri için helak
oldular.” buyurdu.”[5]

“Eğer Rabb’in dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Fakat
insanlar sürekli olarak ihtilafa düşüyorlar. Yalnız Rabbinin rahmet ederek ihtilaftan
sakındırdıkları müstesnâ…”[6]

“Çünkü Allah, kitabı gerçekle indirmiştir: Kitab hakkında ihtilâfa düşenler
derin bir anlaşmazlığa saplanmışlardır.”[7]
“Kendilerine kitab verilenler, onlara ilim geldikten sonra sırf aralarındaki
kıskançlıktan dolayı ihtilâfa düştüler.”[8]
“Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılığa saplanıp ihtilafa
düşenler gibi olmayınız.”[9]
“Dinlerinde ayrılığa düşüp gurup grup bölünenlere Sen’in yapacağın hiç bir
şey yoktur.”[10]

Allah Teâlâ hristiyanlar arasındaki ihtilafı anlatırken şöyle buyuruyor:
“Bu yüzden Kıyamet gününe kadar aralarına kin ve düşmanlık saldık. Allah
ilerde onlara ne yaptıklarını bir bir haber verecektir.”[11]
Yahudiler arasındaki ihtilaf da Kur’an’ın iki yerinde şöyle anlatılıyor:
“Biz onların arasına Kıyamet gününe kadar sürecek kin ve düşmanlık saldık.
Ne zaman bir savaş ateşi yaksalar Allah onu söndürür.”[12]
“Fakat onlar dinleri konusunda çeşitli guruplara bölünüp parçalandılar. Her
gurup kendi inancı ile böbürlenir oldu.”[13]

MEHMET ÖZÇELİK

29-06-2022

[1] Nisa.118.119.

[2] Âl-i İmran: 150; En’am:159; Enam: 153.

[3] S. Müslim, Kitab El Fiten Ve Eşratı El-Sa’ah Ümmet’in Bir Kısmının Diğerini Yok Edeceği Babı, H. No: 2890, c. 4, s.2216.

[4]Bu kişi Ebu Halid Abdullah b. Rebaha El-Ensari El-Medeni’dir. Basra’da yaşadı. El-Aclâ, İbn Sa’d Nesaî ve diğer hadisçilere göre güvenilirdir. H. 90 senesi içinde vefat etti. Bkz. İbn Sa’d, Tabakat El-Kübra, c. 7, s. 212; Tehzib El-Tehzib, c. 5, s. 207,biyografi No: 357.) dayanarak anlattığı şu olaydır.

[5] Müslim, Kitab El-İlm, Kur’an’ın Müteşabihlerine Uymanın Sakıncası… Babı, H. No: 2666, c. 4, s. 2053.

[6] Hud: 118-119.

[7] Bakara: 176.

[8] Âl-i İmran: 19.

[9] Âl-i İmran: 105.

[10] En’am: 159.

[11] Mâide:14.

[12] Mâide: 64.

[13] Mü’minun: 53.

Loading

No ResponsesTemmuz 1st, 2022

DÜNYANIN JANDARMASI

DÜNYANIN JANDARMASI

“Teori dergisinin Nisan 1998 tarihli 99. sayısında yayımlanan “ABD Belgelerinde Türk
Ordusu” başlıklı yazı, ABD’nin Türk ordusuna bakışının, Körfez Savaşı’ndan sonra adım adım “müttefiklik”ten “hizaya getirilecek” kuvvet doğrultusunda değiştiğini inceliyordu.”[1]

“Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, ABD’nin Kürt devleti kurma
çabalarına karşı koyuyordu. Kürt planı, ABD’nin, Türkiye’yi zayıf ve dolayısıyla kendine muhtaç durumda tutarak kriz bölgelerine sürme kozuydu. Orgeneral Bitlis, Amerikan planının önlenebilmesi için Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürt örgütleriyle Irak yönetimini uzlaştırması gerektiğini düşünüyor ve bu yönde girişimlerde bulunuyordu. Irak Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesut Barzani ile Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in 1992’deki görüşmesi, Bitlis’in bu girişimleri üzerine gerçekleşmişti. Görüşmede anlaşmaya varılmış, ancak ABD tehdit edince Barzani vazgeçmişti.
Orgeneral Eşref Bitlis, Kürt devletinin güvencesi sayılan Çekiç Güç’e de karşıydı.
Bölgedeki komploların kaynağı olarak gördüğü Çekiç Güç’le PKK arasındaki ilişkileri
belirlemiş ve bir rapor halinde dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunmuştu. Bu yüzden 17 Ocak 1992 günü helikopteri Çekiç Güç uçakları tarafından taciz edilerek inişe zorlanmıştı.”[2]

-“ABD Dışişleri Bakanlığı ile CIA’ya yakın çevrelerin yayın organı Mediterranean Quarterly adlı dergide, Obrad Kesic imzasıyla, “Amerikan-Türk ilişkileri yol ayrımında” başlıklı bir inceleme yayınlandı. “Türkiye’nin haddini aştığı”, “ABD’nin sabrının taşabileceği” ifadelerinin yer aldığı yazıda, “Türkiye’nin istikrarsızlığı daha da ağırlaşabilir. Amerikan istihbarat çevreleri, resmi olmayan değerlendirmelerinde, Kürtlerle uzlaşmaması halinde, yeniden canlanan ve birleşen bir Kürt hareketi, ekonomik durgunluk nedeniyle kitlelerin huzursuzluğunun artması ve İslamcı kökten dinci tepki sonucu Türkiye’nin parçalanacağını öngördüler” deniliyor.”[3]

Bu durum dün geçerli olduğu gibi, bugünde aynen tehditlerde sürdürülmektedir.

Bugün olduğu gibi dünde Abd’nin Yunanistanı üzerimize saldırtmasındaki ana sebep; gelişmekte olan Türkiye’nin zayıflamasını sağlamaktır. Bu amaçla da sürekli Yunanistanı haklı, Türkiye’yi ise haksız gösterme çabası içerisinde olundu.

Yani büyürse budayın, ölürse sulayın, politikası.

En iyi müttefik perdesi altında her türlü ihanet.

Olmaz olsun böyle müttefik müttefiklik.

-“1997–1998 yıllarında, ABD istihbaratını en çok meşgul eden konuların başında
Türkiye ile Yunanistan arasında savaş çıkıp çıkmayacağı, çıkarsa nasıl sonuçlanacağı
geliyordu. CIA’nın Yahudi asıllı başkanı George Tenet, 20 Ocak 1998’de Amerikan Senatosu İstihbarat Komitesi’ne verdiği raporda, iki ülke arasında “Ege ya da Kıbrıs’da bir çatışmanın kaçınılmaz” olduğunu belirtti. Raporda, “iç ve dış sorunlarından” bunalan Türkiye’nin, bunları aşmak için Yunanistan’a saldıracağı ima ediliyordu. Sonraki günlerde, ABD istihbaratı, çatışmanın 1998 sonbaharında Ege’de çıkacağı haberlerini yayıyordu.

…CIA Ankara eski İstasyon Şefi Graham Fuller da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın
Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliği korumasında yakalanmasından sonra, Tenet ve
Migdalovitz’in vardıklarına benzer sonuçlara varıyordu. Fuller, CIA’nın yan kuruluşu Rand Corporation için hazırladığı raporda, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin “geleceği karanlık” nitelemesi yaptı.

….Yunanistan, asıl olarak Avrupa ve ABD’nin çatışmanın büyümesine izin vermeyeceklerine güvenerek, “yıldırım savaşla” Türkiye’ye olabildiğince ağır kayıp
verdirmeyi hesaplıyor ve stratejisini buna göre kuruyordu. Lozan Anlaşması çiğnenerek
adalarda inşa edilen askeri havaalanları takviye edildi. “Yıldırım savaş” uyarınca, adalardan kalkacak avcı uçakları Türkiye’nin batı sahillerini vurup hızla dönecekler. Türkiye’den adalara yönelecek bir saldırıya karşı da hava savunma sistemi devreye sokulurken, saldırı amaçlı olarak güçlendirilen deniz gücü Türkiye kıyılarını vuracaktı. Türkiye’nin Ege Ordusu’nu lağvetmesini isteyen Yunanistan’ın son yıllardaki silah alımları bu plana uygun yapıldı: Hızlı ve manevra yeteneği yüksek avcı ve bombardıman uçakları, karadan ve denizden fırlatılabilen orta menzilli füzeler, hava savunma sistemleri…

….Yunanistan’ın, bu kez Avrupa Birliği üyesi olarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde
emperyalistler adına Türkiye’ye karşı oynadığı meşum role benzer bir pozisyona girmiş
bulunduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.”[4]

Abd yani Biden daha iktidara gelmeden Erdoğana karşı muhalefeti destekleyeceklerini söylüyordu.

Ve şu anda da gerçekten bunu fazlasıyla yapmaktadır.

Muhalif olan Abdulllah Gülü tercih sebepleri; Erdoğana her istediklerini yaptıramaz ve söz dinletemezken, Güle istediklerini yaptıracak olmalarındandır.

-“Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Süleymaniye saldırısından 21 gün sonra, ABD’ye gitti.
Gül, resmi toplantılarda ve yemekli buluşmalarda sergilediği tutumu, Yasemin Çongar’ın yazdığına göre, bir ABD’li, “Özal’dan beri kimseden pek işitmediğimiz türden mesajlar” diye nitelemişti.

Gül, bütün temaslarında ve konuşmalarında ağırlığı “siyaseti sivilleştirme
kararlılığı”na ayırdı. TSK’yi şikâyet ederek Amerikan yönetimi nezdinde prim yapma çabası Amerikalıları memnun etti. “Kendisini dinleyen ABD’liler, bir bakıma ‘müzmin ikinci adam’ imajıyla tanıdıkları Gül’ün, aslında bu konularda Erdoğan’dan daha derin düşündüğü izlenimini de ediniyorlar” diye yazdı Çongar.”[5]

Batı ve Abd bizim ihtilaf ve parçalanmışlığımızdan istifade etmektedir.

ABD Başkanı George W. Bush, “Ya bizdensiniz, ya düşmansınız” demişti.

ABD 15 Temmuzdaki maglubiyetinin kuyruk acısını PKK’yı silahlandırma ile, ekonomik yaptırımlarla ve de Yunanistan’ı silahlandırıp bize saldırtmakla telafi etmeye çalışıyor.

Doğuda da batıda da maalesef ayakta durmamız istenmemektedir.

Doğu’da İran batıda Yunan Türkiye’yi tehdit ediyor.[6]

 

**************  

ASLAN POSTUNDAKİ SAHTE KRAL

Çakalların krallığı aslan gelene kadardır.
Aslanların yokluğundan veya boşluğundan istifade eden çakalların krallığı geçicidir.
Zulümle abad olanın ahir ve ahireti berbat olur.
Dünyada Yunan, İsrail, Ermenistan gibi devletler veya PKK gibi terör gruplarının sahte kahramanlıkları arkasına sığındıkları ABD zulüm devletinin varlığıyla dünyaya kafa tutmaktadır.
Ancak küfür devam eder, zulüm devam etmez.
Bunlar zulüm ve krizden beslenmektedir.
Her zaman için bir kriz ve kaostan kimin yararlanacağı yani kimin işine yarayacağı noktasından bakılırsa, suçlu ve faile ulaşılmış olur.
-Bu millete 10 yılda bir darbe yapıldı. 50 yıl geriye götürdü. Yapanlar aynı yolun yolcusu, aynı zihniyet ve soyun devamı idi. Kan çekiyordu.

İlk defa 20 yıldır darbeye teşebbüs neticesiz kaldı. Sonuçsuz kaldı. Şimdiye kadar yapılanların gayet üstünde bir darbe yapıldı. Allah’ın izniyle o darbe milletinde ayağa kalkması ile engellendi. Bu sefer başka bir şekilde üzerimize saldırdığı batının haylaz çocuğu, Amerika’nın dünyada beslemelerinden olan Yunan ile bugün yarım kalan işlerini, 15 Temmuz’da başaramadıkları darbelerin 20 yıldır yapılmamasının bir sonucunu yapmaya, saldırmaya ve bu milleti 20 yıldır toparlanmaya çalıştığı durumdan çıkarmaya çalışmaktadırlar.

Evet Cenabı Hakk’ın da elbette bir hesabı var. Bu milletin sadece insan değil Melek orduları, yerin altındaki ve üstündeki orduları sürekli bir şekilde olmuştur.

100 sene önce bize saldırmaya hazırlanan Yunan Başbakanı Venizelos’u ısıran maymun, bugün de Cenab-ı Hakk’ın göndereceği askerlerle planları neticesiz kalır.

MEHMET ÖZÇELİK

29-06-2022

[1] ABD’nin TÜRK ORDUSU DÜŞMANLIĞI: TEHDİTTEN SİLAH ÇEKMEYE -Erdem YÜKSEL.sh.2.

[2] Age.7.

[3] Age.8.

[4] Age.17-18.

[5] Age.22.

[6] https://m.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/875625.aspx                                https://www.haber7.com/dunya/haber/3234866-abdli-eski-yetkili-turkiye-savunma-sanayi-konusunda-bagimsiz-olmak-istiyor                                                                       https://www.haber7.com/dunya/haber/3235276-barbara-leaf-turkiyeyi-durdurmak-icin-baski-yapiyoruz

 

Loading

No ResponsesHaziran 30th, 2022

HİSSE-27

HİSSE-27

Eğitim mi, karakter mi?

Padişah, baş vezire sormuş:

“Eğitim mi önemli, karakter mi?”

Vezir hemen cevap vermiş:

“Karakter önemlidir sultanım”

Padişah, memleketin her yanına tellallar göndermiş:

“Duyduk duymadık demeyin… En iyi hayvan eğiticisine 100 altın ödül verilecek.”

Bir eğitici huzura çıkmış. Padişah sormuş:

“Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretirsin?”

“Altı ayda öğretirim padişahım”

Altı ay dolmuş. Eğitici huzura alınmış. Padişah sormuş:

“Öğrettin mi?”

“Öğrettim padişahım”

Saray erkânı toplanmış. Hünerli kedi elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam baş vezirin önüne geldiği zaman padişah sormuş:

“Ey vezir! Söyle bakalım, eğitim mi önemlidir, karakter mi?”

Vezir, padişahın sorusuna cevap vermeden önce, kaftanının altında hazır tuttuğu bir fareyi yere bırakmış.

Kedi, fareyi görünce tepsiyi attığı gibi farenin peşinden koşmaya başlamış. Altı aylık eğitim de boşa gitmiş.

Vezir, padişahın sorusuna cevap vermiş:

“Karakter önemlidir padişahım. Önünde bir fare gördüğünde her şeyi unutan bu kedi gibi, eline bir fırsat geçtiğinde çıkarının peşinde koşan, vatanını bile satan eğitimli fakat karakteri bozuk insanlardan da Rabbim ülkemizi korusun!”

*************  

1919’a kadar Amerika’daki timsah avcıları timsah avı için Afrikalı çocukları yem olarak kullandıklarını biliyor muydunuz?

Timsah avı için bebeklerin yem olarak kullanılması özellikle timsahların çok olduğu şehir Florida’da çok yaygın bir yöntemdi. Beyaz tenli/beyazi avcılar, köle olan siyahi/siyah tenli annelerden bebekleri zorla alıyorlardı. Annesinden zorla koparılan bebekler daha sonra uzun bir ipe bağlanarak göllerin veya bataklıkların yanına konulur ve orada bağlı bir şekilde timsahları tuzağa düşürmek için saatlerce ağlamaya bırakılırdı. Bebeğin ağlama sesine gelen timsah küçük çocuğu yutar yutmaz, balıkçı tarafından iple çekilir ve bir demir çubuk veya mızrakla öldürülürdü. Daha sonra ayakkabı ve çanta üretiminde kullanılmak üzere derisini yüzerlerdi.

Ey dünyaya insan hakları çığırtkanlığı yapan Amerika! Masum bebekleri acımadan katleden siz mi sağlayacaksınız adaleti dünyaya?

Siz mi koruyacaksınız masumların haklarını?

Biz insan haklarını adli sicil kaydı menfaati uğrunda masum bebekleri, insanları acımadan katleden Kapitalist zihniyetinizden değil, kuşu ölen bir çocuğun acısını paylaşmak üzere başsağlığına giden bir peygamberin getirdiği İslam’dan öğreniriz.

************* 

18 Temmuz 1932’de resmen ilan edilen Türkçe Ezan genelgesi tam 18 yıl yürürlükte kaldı. Asırlardır “Allah-u Ekber” sesi ile Camii’lere doluşan Anadolu insanı, 18 sene boyunca “Tanrı Uludur” sesleri ile çağrılmaya başlandı.

EZANI TÜRKÇE OKUMAYANA ŞİDDET VE CEZA

3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi’nde, Ayasofya Camii’nde Türkçe Kur’an, tekbir ve kamet okundu. Ardından 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Takip eden günlerde ise yurdun dört bir yanındaki Evkaf Müdürlüklerine Türkçe Ezan metni gönderildi. 4 Şubat 1933 tarihinde, müftülüklere ezanı Türkçe okumalarını, buna uymayanların “kati ve şedid (kesin ve şiddetli) bir şekilde cezalandırılacaklarını bildiren bir tamim” gönderildi.

Türkçe Ezan’ın ilk okunduğu yer Fatih Camii oldu. İstanbul’u Müslümanlaştıran, dolayısı ile Müslümanlığın bu coğrafyada kalıcı olmasına da büyük katkısı olan Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış olan bir Caminin seçilmiş olması da bir nevi meydan okumaydı.

Bu tarihten itibiren tam 18 sene boyunca Türkçe Ezan zulmü devam etti.

Ta ki Müslüman halkımızın iradesi ile seçilmiş olan Adnan Menderes ve Demokrat Parti iktidarı başa gelene kadar. Yaptığı ilk icraatlardan biri, Müslüman coğrafyasının temsili olan Ezan-ı Şerif’i tekrar orjinal diline çevirmek olan Demokrat Parti, bu icraatına imza attığında ise tarihler 16 Haziran 1950’yi gösteriyordu.

**************  

Serçe Allah’a küsmüştü.Günler geçiyordu ve serçe hiçbir şey söylemiyordu.İçine kapanmış derin bir hüzne boğulmuştu.Artık Rabbine bir şey demiyor ve onunla konuşmuyordu!Melekler merakla Allah’a serçeyi soruyorlardı ve her defasında Allah, meleklere “o gelecek” diye cevap veriyordu. “Çünkü onun sesini duyacak tek kulak benim ve onun minik kalbindeki derdini anlayacak olan da tek benim” diyordu.Bir zaman sonra serçe, kalbi hüzün, gözü yaşla dolu bir halde bir ağacın dalına kondu. Hiçbir şey söylemiyordu öyle sessiz sessiz bekliyordu.Allah,serçeye seslendi.Söyle bana! Canını sıkan ve kalbini hüzne boğan derdin nedir senin?Melekler serçe ne söyleyecek diye ona bakıyordu.Serçe mahzun biraz da sitemli ses tonuyla; “Küçük bir yuvam vardı. Yorulduğumda dinlendiğim üşüdüğümde sığındığım. Kimseyi rahatsız etmiyordum ve kocaman Dünya’da ufacık bir yerdi kimsenin yerini dar etmiyordu.Sen onu da bana çok gördün neydi o zamansız fırtına? Esip yıktı yuvamı ve beni yuvasız bıraktı.” Artık konuşamadı serçe sözleri boğazında düğümlendi.Sessizlik Arş-ı rahmanda yankılanıyordu ve melekler başlarını eğmiş Allah’ın vereceği cevabı bekliyordu.Allah; “ sen, o yuvanda dinlenirken seni avlamak isteyen bir yılan yuvana doğru geliyordu, seni yılandan korumak için fırtınaya emrettim yuvanı yıksın diye böylece sen oradan uzaklaşarak yılandan kurtuldun.Nice belalar var ki muhabbetimle senden uzaklaştırdım ve sen kuşatıcı muhabbetimi görmüyor geçici belalardan dolayı bana düşman oluyorsun.Serçenin gözleri doldu ve hüngür hüngür ağlamaya başladı ve onu çok seven Allah’ın şefkat ve merhametine hayran kaldı.Utangaç bir sesle: “Affet Allah’ım “ diyebildi sadece.Ve gönül sözü Arş-ı İlahi’de yankılandı “Affet Allahım!” Başımıza gelen her musibbette,elbette ki nice hayırlar gizlidir.Rabbimize isyan etmek yerine,olanda hayır vardır diyerek rıza göstermek gerekir…

************* 

2 ADET HIYARLA PAÇAYI KURTARAN GAZETECİ…

Fıkra gibi
12 Eylül Döneminde Ali Baransel sadece TRT`nin değil, tüm basın yayından sorumlu olarak atanır. Bir gün gazetelerden birinde bir fıkra yayınlanır.
Kenan Evren bu fıkrayı görünce çılgına döner. Fıkra şöyledir;
Güney Amerika`da bir uzmana sormuşlar; darbe yapmak mı daha kolaydır, yoksa hıyar turşusu yapmak mı?
Uzman, soruyu cevaplamış; darbe yapmak daha kolaydır. Çünkü hıyar turşusu yapmak için aynı boy taze hıyarları seçeceksin, onları uygun kıvamda tuz, limon, sirkeli suyun içinde uygun süre bekleteceksin, vs, vs, oldukça uzun iş.
Tabii bir de erimesi erimemesi var.
Ama darbe yapmak için üç hıyarı yan yana getirmek yeterlidir.
Kenan Evren bu fıkrayı okuyunca derhal Ali Baransel`i çağırır, başlar kızmaya;bu ne rezalat, böyle bir saçmalığın yayınlanmasına nasıl izin verirsin, neden konrtol etmiyorsun…..
Ali Baransel ne olduğunu anlamak için gazetedeki fıkraya bir göz atar ve;
“Sayın paşam, boşuna üzülüyorsunuz, bakın burada üç hıyar diyor, beş hıyar demiyor ki”
Bunun üzerine Kenan Evren gazeteyi alıp fıkraya tekrar bakınca hak verir;
“Evet ya, doğru diyorsun, bir an farkedememişim”
???
Zeki olmak da başka bişey, iki hıyarcıkla nasılda kelleyi kurtarıvermiş ama.

******************     

Kaçıncı Rekattayız.

Vaktiyle, Basra’nın en büyük camisinin imamı, yatsı namazının farzını kıldırdıktan sonra, döner ve cemaate sorar:
“Ey cemaat! Acaba namazı 3 rekat mi, yoksa 4 rekat mi kıldık? Bugün biraz dalgınım, şaşırmış olabilirim”
Cemaatten farklı cevaplar gelmeye başlar. Kimisi 3 rekat kıldık, kimisi de tam kıldık derler.
Tartışmalar devam ederken, caminin yakında esnaflık yapmakta olan cami cemaatinden biri tartışmaya son noktayı koyuverir:
“Namaz 3 rekat olarak kılındı, bundan emin olabilirsiniz” der.
Cemaat, nasıl bu kadar eminsin, diye sorunca, adam cevap verir:
“Çünkü hergün yatsı namazının farzını kılarken, dükkânın hesabını yapıyordum. İmam tekbir alırken, şu kadar mal satıldı, şu kadar dirhem masraf, şu kadar dirhem kâr kaldı diye hesap yapmaya başlardım. Fakat bugün hesap yarım kaldı. Bu da namazın eksik kılındığına delildir”

******************  

Ceviz kurdu, gireceği kadar bir delik açarak cevizin içine girer.

Cevizin içi insan beynine benzer, başlar onu yemeye.

Buraya kadarı normal. Yedikçe şişmanlar.

Karnı büyür.

Yeterince yükünü tutup doyunca gitmek ister ama girdiği delikten çıkamaz.

Daha da kötü olanı; içi yenilen ceviz de kurumuş ve sertleşmiştir, o deliği genişletmek artık imkansızdır.

Kurtçuk oturup bakar, delikten geçip çıkmak için tek çaresi vardır: Zayıflamayı beklemek.

Aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner.

Ve bir gün çıkar.

Ama çıktığında mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk ile bir içsiz ceviz kalmıştır.

Kimi insanlardaki para ve mal – mülk hırsı da ceviz kurduna benzer.

O hırsı yenip, artık yeter, dediğinde baharlar ve yazlar bitmiş olur.

Geriye sadece, ömrünün sonbaharı ve belki de çeşitli hastalıklar, ilaçlar ve diyetler ile geçirmek zorunda kalacağı, koskoca bir kara kış kalmış olur.

*************  

SAVCI BEY: EŞKIYALIK HIRSIZLIK YAPTIM, KARI KIZ PEŞİNDE KOŞTUM, SARHOŞ GEZDİM TUTTUNUZ BURAYA GETİRDİNİZ…HADİ BUNLAR KÖTÜ YOLLAR DEDİM, BARİ DİNİMİ YAŞAYAYIM DEDİM, YİNE BENİ BURAYA GETİRDİNİZ…BANA BİR YOL GÖSTERİNDE ORAYA GİDEYİM…


Bir eşkıya olan “Koruk Efe” Risalei Nur’ları tanıyınca nasıl bir inkılap’tan geçiyor…yirmibirinci asrın tüm üniversiteleri, eğitim sistemleri bir insanı böyle değiştirebilirmi!..

Koruk efe eşkıyalıktan temin ettiği bir atı Barlalılara veresiye satmıştı. Bilahare atın parasını almak üzere Barla’ya gidiyor. Fakat atı sattığı adam tarlalara gitmiş. Onu beklerken Barla sokaklarında Barla insanlarıyla sohbet etmeye başlamış…

Birden, dağ gezisinden dönen Hazret-i Üstad’ı, üstünde siyah cüppe ve beyaz sarıkla evine girdiğini görüyor. Koruk Efe “bu kimdir?” diye soruyor. Barlalılar: “Şarktan gelme çok değerli bir âlimdir” diyorlar. Koruk Efenin âlimlerle bir işi yok aslında. Aklına takılan, “bu adam şarklı olduğuna göre, belki yanında antika silah veya kasatura gibi şeyler vardır” diye düşünüyor. Ve Hazreti Üstadın evine çıkıyor, kapısını çalıyor…

Üstad kapıyı açıyor, “buyurun” diyor. “Hocam sizin şarklı olduğunuzu duydum, ben antika meraklısıyım, tabanca kasatura gibi bir şeyin varsa alıvereyim” diyor. Hazret-i Üstad onun yüzüne bakarak, sana “Yâ Bâki entel Bâki” vereyim diyor. Cahil eşkıya bu ne demek diye düşünürken, üstad o mübarek esmanın tefsirini yapıveriyor. “Seni, beni ve bütün âlemleri yaratan Hâlikımın dostluğunu vereyim” diyor…

Koruk Efe o güne kadar böyle bir hitaba muhatap olmadığından, kendini bir heyecan basıyor. Kriz gelip yere düşüyor. Bir müddet baygın kaldıktan sonra gözlerini açıyor. Hazreti Üstad yerinden kalkıyor tavana astığı enva-i çeşit üzümlerden bir çıngıl koparıp birer birer tanelerini ağzına veriyor. Sonra kolundan tutup kaldırıyor. “Haydi, ben sana müsaade ediyorum, o atın parasını alma. ‘Yâ Bâki entel Bâki’ okuyarak evine git” diyor…

Kapısından dışarıya çıkarıyor. At parasını almaya geldiğini söylemediği halde, Hazret-i Üstadın: “O atın parasını alma” demesi ve “Yâ Bâki entel Bâki” münacatının manasını vakarla ve ciddiyetle ona anlatması, Koruk Efenin içini hıçkırıklarla dolduruyor. “Şu Barlanın sokaklarından çıkayım da, bağıra bağıra bir ağlayayım” diyor…

Barla’dan uzaklaşınca başlıyor bağırarak ağlamaya, içi boşalmıyor. Sessiz sessiz içinden ağlıyor, fakat içi yine boşalmıyor. “Ben ne yaptım bu güne kadar, bu ömrü niye boşa geçirdim, bunca günahlar işledim…” deyip pişmanlıkla, “Yâ Bâki entel Bâki” okuyarak evine geliyor. Barlaya eşkıya olarak giden Koruk Efe Çobanisa Köyüne tam bir Müslüman ve Nur talebesi olarak dönüyor…

Koruk Efe nur talebesi olduktan bir müddet sonra, başındaki takke yüzünden iki jandarma tutup onu karakola götürüyorlar. O zaman şapka kanununa muhalefetten mahkemeye veriyorlardı…

Koruk Efe savcıya ifade verirken şöyle diyor: “Ben eşkıyalık, hırsızlık yaptım tuttunuz; sarhoş gezdim, karı-kız peşinde ahlaksızlık yaptım tuttunuz buraya getirdiniz. Tamam, bu yollar yanlış imiş, anladık. Bari Müslümanlığı yaşayayım dedim, tuttunuz yine buraya getirdiniz. Yahu Savcı bey! Bana bir yol gösterin de oraya gideyim!” deyince savcı jandarmalara: “Bu adamı niye getirdiniz” diyerek salıveriyorlar…

************** 

DERLEYEN

MEHMET ÖZÇELİK

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2022

TARİHÇİ GÖZÜNDEN

TARİHÇİ GÖZÜNDEN

“Yakın tarihimizde birçok menfi cereyanın yuvalanıp neşv-ü nema bulduğu yer, Selanik’tir. İttihat ve Terakki Cemiyeti orada kurulup gelişmişti. Umumi Merkezi Selanik’ti. Meş’um Hareket Ordusu da İstanbul’a oradan gelmiştir. Çünkü Sultan Bayezid Endülüs katliamından kaçan Yahudileri oraya yerleştirmişti. Bu durum bize asıl menfi amili tesbit için bir ipucu değil midir?!”[1]

Geçmişten günümüze uygulanan birçok şey, bugünde olduğu gibi, başka yerde pişirilip, buralarda uygulanmıştır.

Kirli şeyler ve kirli kimseler, bu temiz toprakların mahsulü değildir.

Harf devrimleriyle bu imparatorluğun bir yandan Araplarla ve bir yandan da Türklerle bağlantıları koparılmıştır.

“Ruslar 1 926’da Bakü’de bir Türkoloji kongresi topladılar. Bu kongrede alınan bir kararla Rus esiri Türkler’ e Latin alfabesinin kabulü mecburi bir hale getirildi.
Ertesi yıl Rus esiri Türk topluluğu için 27 çeşit alfabe kabul edilmiştir. Ruslar bu hususta bir kongre de Taşkent’te topladılar (1928).
Dikkat oluna ki; aynı din, dil ve kültüre sahip Türk topluluğuna birbirinden farklı 27 çeşit Latin asıllı alfabe kabul ediliyordu. Bilahare Türkiye Latin alfabesini kabul
edince Ruslar bu defa Latin alfabesi yerine Kiril asıllı alfabeler ikaame ettiler. Maksad, Türkler ‘in birbirleri ve Türkiye Türklüğü ile aralarında bir anlaşma imkanı olmasın!
1925 – 28 arasında Türkiye ‘deki Azeri münevverler, şiddetle Latin harfleri taraftarlığı yaptılar. Böylece Ruslar tarafından Azerbaycan’ da Latin harflerinin mecburi kılınmasıyla ülkelerinin Türkiye ile irtibatlarının kesilmesi tehlikesini önlemek gayesini güdüyorlardı.

Bernard Lewis’e göre:
” Yazının Latinleştirilmesi fikri, farklı nedenlere dayanmakla beraber Mustafa Kemal’in politikasına iyice uyuyordu. O ‘nun görüşünde Latin alfabesi Azerbaycan Cumhuriyeti ile bir bağdan çok Osmanlı İmparatorluğu ‘na karşı bir engeldi. Göründüğüne göre, yeni yazıyı öğrenip, eskisini unutmak suretiyle, geçmiş gömülüp unutulabilecek ve yalnız yeni Latin harfleri Türkçe ‘de ifade edilen fikirlere açık yeni bir kuşak yetiştirilecekti.
Yeni yazı Kasım 1928 ‘de resmen kabul edildi ve eski Arap yazısı yeni yıldan itibaren yasaklandı. Geçmişe karşı bu büyük engelin dikilmesi, dil reformu için yeni ve görülmemiş bir fırsat yarattı ve ta başından beri bu fırsattan yararlanma niyeti açık hale geldi. “[2]

Batı Arap dünyası ile bağımızı koparmaya çalışırken, Rusyada Türk dünyası ile bağımızın koparılmasına gayret gösteriyordu.

Harf inkılabı ile de bu her ikisine çanak tutulmuş oldu. Böylece İmparatorluk temeline bomba konuldu.

“1947 Yılı’nda, İstanbul’da münteşir “Büyük Doğu Mecmuası “na yazdığı bir mektupta Rusya’da geçirdiği uzun ve tehlikeli maceralardan bahsederek; “Türk Dil İnkılabını, bizzat meydana getirenler ve emredenler yoluyla değil de, onların arasına sürdükleri gizli ajanları vasıtasıyla destekleyen ve planlayan Moskova ve “Polit Büro”dur.
Bana bu haberi veren de aynı Büro azasından bir Türktür” diyen Rıza Çavdarlı bizzat şahid olduğu hadiselerle Rus komünistliğinin Türkiye’de lisan inkılabını nasıl tahrik ve
teşvik ettiğini açıkça ortaya koymuştur.”[3]

Aziz Bekof şöyle diyordu:” “Polit Büro”da 1927 senesinde bir karar verildi. Karar şöyleydi:
Türk gruplarını birbirinden ayırmak için onlarda dil ayrılı­ğı vücuda getirmek şarttır!.. Bu ayrılık da ilk defa kendisini Türkiye ‘de göstermelidir!. . Ben o vakitler Türkiye ‘de maruf komünistlerin “milliyetçi ” namı altında Türk Dil ve Tarih Kurumu ‘na girdiklerini biliyordum. Bunlar Moskova ‘nın ve “Polit Büro”nun direktifleri altında çalışıyorlardı.
Türk Dillerini birbirinden ayırma hakkında da şöyle bir karar çıkarılmış ve şu esas prensipler kabul edilmişti:
1- Türk Dili ‘nde halk dilinden toplanan kelimeler peçesi altında uydurma tabirler kullanılacak, Arapça ve Acemce ‘den kaçılacaktır.
Çünkü aynı Arap ve Acem kelimeleri, Özbekler ‘de, Tatarlar ‘da, Başkurtlar ‘da da vardır Bu yerleşmiş kıvam, tam bir dil birliği vücuda getiriyor.
2- Yeni Türkçe “Dede Korkut ” kelimelerini almalı: fakat bu kelimeler bile tadile uğratılmalı ve yepyeni bir lehçe ile ifade edilmelidir.
3- Bunun için yeni Türk Dili ‘nin bütün geçmişini aramak lazımdır.
4- Arapça ve Farsça kelimelere karşılık aranacak, bu karşılıklar bulunamadığı takdirde, eski Türk Dili köklerinden geliyormuş gibi yeni kelimeler icad edilecektir.                      5- Bunun ile, Dil Cemiyeti uğraşacak; icad edilen yeni Türkçe ‘yi bu cemiyet bir kılavuzla gösterecektir.
6- Türkçe karşılığı bilinen, herkesin kullandığı sözler yeni Türk Dili hududları haricinde bırakılacaktır.
7- Bu yeni dile, bugün kullanılmayan eski kitaplarda rast gelinen (mesela Yunus Emre nin şiirlerindeki Türk kelimeleri gibi) kelimeler katiyyen girmeyecektir Her şey tam bir sun’iliğe ve köksüzlüğe gidecektir,
8- Yeni kelimeler icadı yoluna gidilmesi lazımdır,
Bunlar halkı avutacak bazı prensip ve kaideler ortaya çıkarılarak yapılmalıdır,
işte “Polit Büro”nun planı!. ,”[4]

-“İnönü, Ulus Gazetesi ‘nde yayınlanan hatıratında açıkça ifade ederek: “Harf İnkilabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz Okuma yazma kolaylığı Enver Paşayı tahrik eden sebebdir. Ama harf İnkilabının bizde tesiri ve büyük faydası kültür değiştirmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk”[5]

Böylece yeni bir beşeri din ihdas olunuyordu.

-Din Dili Dinin Dili -Dinin Lisanı Ve Lisanın Dini.

*******************

“Bana müceddidlik geldi. Ben kabul etmedim. Müceddidlik, Sultan Abdülhamid’e olsun, dedim!”[6]

-Merhum II. Abdulhamid kendi zamanında anlaşılamamış, arkasından Rızâ Tevfik BÖLÜKBAŞI gibi ruhaniyetinden istimdat edilirken, onun devri mumla aranır olmuştur.

“Padişahım! Gelmemişken yâde biz,
İşte geldik senden istimdâde biz,
Öldürürler başlasak feryâde biz,
Hasret olduk eski istibdâde biz.
Dembedem coşmakta fakr ü ihtiyaç
Her ocak sönmüş ve susmuş, millet aç.
Memleket mâtemde, öksüz taht ü taç.
Hasret olduk eski istibdâde biz.”

-Bu millet bir asırdır Merhum Sultana ve ailesine yapılanların vebalini yüklenmiştir.

Ah çekiyoruz. Ahı çekiyoruz.[7]

Zira;

“O’nun bir oğlu Abdurrahim Efendi Paris’te aç kalıp intihar etmiş, diğer oğlu ise
Marsilya’da açlıktan ölüp, cesedi denize atılmıştır.
Benzer fâciâlar saymakla bitmez. Hadi bunlar yurd dışında oldukları için irtibat sağlanamadı diyelim. Fakat 1952’deki kısmî afvdan istifâde ederek ömürlerinin bakiyesini İstanbul’da geçiren Müşfika Kadın efendi, Ayşe ve hele Şâziye Sultan’a kim
vefakârlık göstererek bir el atabilmiştir. Şekerci Hacı Bekir’in Cihangir’de verdiği iki odalı bir evde, merhum Vehbi Bilimer’in tahsis eylediği cüz’i bir maaşla kût-u lâyemût yaşayan Şâziye Sultan ve diğerleriyle ilgili fâciâlar…” [8] küçümsenecek cinsten değildir.

-“Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri’nin Sultan II. Abdülhamid’i senâ eden pek çok beyânını, O’nun yakınlarından ve damadı olan Kemal Kaçar Bey’den naklen ve defaatle dinlemişizdir ki, bunlardan bir ikisini nakledelim:
Süleyman Hilmi Tunahan, Şeyh Sirâceddin Hazretleri’ne mensubiyetinden dolayı müridlerine Sultan Abdülhamid Han’ı her vesile ile medh u senâ eder ve:
“-O, sizin mânen amcanız mesâbesindedir!..” dermiş. Buna bir de şunu ilâve edelim:
Süleyman Efendi Hazretleri’nin “Tesbihçi Dede” denilmekle meşhur olan yetişmiş bir müridi vardı. II. Meşrûtiyet’in ilânı sırasında Sultanahmed Meydanı’nda yapılmakta olan şenliğe gidip bakmak istemiş. Süleyman Efendi, kendisine:
“-Olur, git, bak!.. Ama üzüleceksin. O şamatacıların en önünde Hızır aleyhisselâmı göreceksin!..” demiş ve ilâve etmiş:
“O büyük velî (yani Sultan Abdülhamid) baş rolde Hızır (a.s.)ınm olduğuna vâkıf bulunduğu için Selânik’ten gelen “Hareket Ordusu”na karşı kılını kıpırdatmamıştır.
Şâyân-ı hayrettir ki, kendisinin en yakını olan bir kimseden (Kemal Kaçar), Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin bu beyânına muttali olduktan az bir müddet sonra bu gerçeğin o büyük Sultan tarafından da aynen ve yazılı olarak ifade edilmiş olduğunu hayretle öğrendim.”[9]

-““Çanakkale Harbi sırasında İstanbul işgal tehlikesi altına düştüğünden o sırada Beylerbeyi Sarayı’nda menkûb olan Sultan II. Abdülhamid’i, hükümet, Anadolu içlerine nakletmeyi düşünmüş ve bu maksatla Talat Paşa, yanma Meclis’i temsil etmek üzere bir meb’us arkadaşını alarak Hünkâri ziyarete gitmiştir. Sultan II. Abdülhamid, bu teklifi şiddetle reddetmiş ve ziyaretçilerine dehşetli bir siyâset dersi vermiştir:
“Beylerbeyi Sarayı’ndan sandalla ayrılan Talat Bey, refikine:
“-Azizim!..” dedi. “Bu adamı tahttan indirmekle büyük hata etmişiz. Bunu takdir etmek de bir meziyettir. ”[10]

-“İbnül-Emin,[11] bir dipnotla:
“Adaleti tahkir etmesi, âsî Ermenileri tedib etmek istemesinden mütevelliddir, değil mi, “Kızıl Sultarı”cı kızıl!., “cevabını vermiş bulunmaktadır. (İbnüT-Emin- a.y.) Bu çirkin “Kızıl Sultan” tâbirini sonradan maâlesef meşhur Fransız tarihçisi Sorel de kullanmıştır.”[12]

-“Cennetmekânın, başı ucunda bir tuğla bulunurdu. Onu hiç yanından eksik etmezdi. Uykudan uyanınca hemen teyemmüm eder, ondan sonra musluğa kadar gider abdestini alırdı. Abdestsiz yere basmazdı.”[13]

-“İngilizler birtakım adamlar bularak, Halife’nin Kureyş Kabilesi’nden olması lâzım geldiğini, Osmanlılar’ın “Halife” sıfatını taşıyamayacaklarını iddiâ eden kitaplar yazdırdılar. Bazı Arap kabilelerini ve bu arada Şerif Hüseyin’i elde etmek sûretiyle Arap Âlemi’nde Sultan II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesinden sonra da tahriklere devam etmişlerdir.

İngilizlerin bu maksadını bilen Sultan II. Abdülhamid, Şerif Hüseyin’i İstanbul’da tutuyordu. İttihatçıların, müteselsil gafletinden biri de, O’nun Hicaz’a gitmesine ve orada bir isyan çıkarmasına imkân vermiş olmalarıdır.

Sultan II. Abdülhamid, bütün bu İngiliz faaliyetlerine karşı İslâm Dünyası’na Fas’tan Hindistan, Çin ve Japonya’ya kadar çeşitli hocalar göndererek İngiliz propagandalarını akım bırakmak hususunda insanüstü bir gayret sarf etti. Eğer Sultan II. Abdülhamid tahttan indirilmemiş olsaydı, Siyonizm’in oyuncağı olan İttihad Terakki mârifetiyle gerçekleşen kopmalar aslâ vâki olamazdı. Çünkü Sultan II. Abdülhamid’in “Hilâfet Siyâseti” geniş müslüman kitleleri öylesine tesir altına almıştı ki, halkın bu hissiyâtı karşısında İngiliz altınlarıyla cezbeye gelerek taht ve tâc peşinde koşan Şerif Hüseyin gibi mahdud kimselerin arzusu ile halka rağmen bir kopma gerçekleşmezdi.”[14]

-“Misyonerler, bütün faaliyetlerini Rum ve Ermenilere yönelttiler. Baş­langıçta Ermeni Kilisesi buna direndi. Fakat 1850’de Türk Hükümeti, Protestan Ermeni Kilisesi’ni tanıdı. Fakat Amerikan Misyonerleri’nin en büyük başarısı, “Robert Kolejleri” vâsıtasıyla oldu.
İstanbul’daki kolej, 1840 yılında, Cyrus Hamlin tarafından kuruldu. Sonradan “Robert Kolej” adını aldı. İlk talebelerin hepsi de ermeni gençlerden müteşekkildi. ”
“…Kapitülasyonlardan istifade eden «Amerikan Misyonerleri» tamamen Osmanlı Devleti’nin aleyhinde çalışıyorlardı. Bunlar, Ermeniler’in Gregoryan (Lusavoriçagan) Kilisesi’ni, Protestan yapmaya uğraşıyorlardı.
Amerikan Protestarilanna göre, «Müslümanlar kâfirdir.» Bu yüzden, onların aleyhinde sistemli propaganda yapıp insan kasabı oldukları efsânesini yayıyorlardı. Ermenilere ise, sunî olarak evliyalık payesi veriyorlardı. ” (The Rebirt Turkey-Clair Price)
“…Misyonerler tamamıyla din tesirinde kalarak Ermenileri Müslümanlara karşı hazırladılar, dinamit yapmasını öğrettiler ve her fırsatta onları İslâmlar’a karşı kullandılar.” [15]

-“Malumdur ki, Sultan Abdülhamid-i Sânî hal’inden sonra Osmanlı hükümeti idâresi tam mânâsıyla Siyon-Yahudi cemiyetinin «İttihad ve Terakki» nâmındaki teşkilâtına tâbi ümerâ ve ricâl eline geçti.
1325 senesi Teşrin-i Evveli’nin hatırımda kalmayan bir gününde «İttihad ve Terakki» Selanik’te bütün şubelerinin katılmasıyla büyük bir kongre yaptı. Bu umûmî kongrenin hâricinde erkân ve rüesadan mürekkeb heyet, ayrıca gizli bir celse tertip eyleyip Siyon Cemiyeti’yle ona bağlı Şark Yahudi Mason Locası’nın:
«Bundan sonra Türkiye nasıl idare olunacaktır?» sorusuna aşağıdaki dört maddelik karar ile cevap verdiler:
1-Bundan sonra Türkiye’nin idâresi; Türkiye’de dinin nüfuz ve kuvvetini kırmak sûretiyle;
2- Türkiye’nin mâlî ve iktisâdi kaynaklarının mason biraderler arasında taksim edilmesi sûretiyle;
3- Hilâfet’i saltanattan ayırarak zaafa uğratmak sûretiyle;
4- İmkân bulununca Cumhuriyet ilân edilmek ve Osmanoğullarının yıkılmak sûretiyle» idare olunacaktır.”[16]

MEHMET ÖZÇELİK

29-06-2022

 

 

[1] Boykot. KADİR MISIROGLU.sh.34-35.

[2] Age.sh.48-49.

[3] Age.53.

[4] Age.57-58.

[5] Age.61.

[6] SAYDA-İ TÂGİ (k.s.a3)M. Hanefî Mert- Ariflerden İnciler, İstanbul, 2003, sh:269. Bak. KADİR MISIROĞLU-BİR MAZLUM PADİŞAH:SULTAN II. ABDÜLHAMİD.sh.8.

[7] http://www.tesbitler.com/2020/05/12/ah-cekiyoruz-ahi-cekiyoruz/

[8] Age.26-27,139

[9] Age.29-31.

[10] Bkz. Refî Cevat Ulunay, Bu Gözler Neler Gördü, İstanbul, 2004, sh: 21,Age.32.

[11] Son Sadrazamlar, sh: 1288.

[12] Bkz: Ahmet Reşit Rey-Gördüklerim, Yaptıklarım, İstanbul 1945, sh: 14 vd.”Age.138.

[13] Age.142.

[14] Age.155-156.

[15] Forein Affairs, c: 7, sh: 398, E. M. Earle,Age.324.

[16] Mevlânzâde Mehmed Rıfat ,Türkiye’yi Yıkan Yahudiler, Köstence, 1923, sh: 8 vd. 594 Dr. Rıza Nur- a.g.e., sh: 220,Age.508-9.

 

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2022