Günah kelimesi için arama sonuçları (187 sonuç bulundu)

Günah kelimesi için arama sonuçları (187 sonuç bulundu)


  1. 2 / BAKARA – 58   Ve iz kulnâdhulû hâzihil karyete fe kulû minhâ haysu şi’tum ragaden vedhulûl bâbe succeden ve kûlû hıttatun nagfir lekum hatâyâkum ve senezîdul muhsinîn(muhsinîne).
    Ve o zaman demiştik ki: “Bu kasabaya girin, böylece onun (ni’metlerinden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Kapıdan secde ederek girin ve “hıtta” (Günahlarımızın bağışlanmasını diliyoruz) deyin. Biz de sizin hatalarınızı mağfiret edelim (Günahlarnızı sevaba çevirelim). Ve muhsinlere (ni’metlerimizi) artıracağız.”
    2. 2 / BAKARA – 80   Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
    Ve (emaniyeye tâbî olanlar): “Ateş bize, sayılı günlerden başka asla dokunmayacak (Günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki: “Allah’ın katından bir ahd mi edindiniz?” O taktirde (Eğer böyle bir ahd almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
    3. 2 / BAKARA – 81   Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
    Hayır (sandığınız gibi değil), kim, Günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.
    4. 2 / BAKARA – 85   Summe entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti yureddûne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
    Sonra siz, öyle kimselersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı Günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, size esir olarak gelseler, onların yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış olduğu halde (onların yurtlarında kalmalarına izin vermeyip) fidye karşılığı değiştirirsiniz. Yoksa Kitab’ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.
    5. 2 / BAKARA – 95   Ve len yetemennevhu ebeden bimâ kaddemet eydîhim vallâhu alîmun biz zâlimîn(zâlimîne).
    Ve elleriyle takdim ettikleri (Günahları) sebebiyle onu (ölümü), ebediyyen asla temenni etmezler. Ve Allah, zâlimleri en iyi bilendir.
    6. 2 / BAKARA – 158   İnnes safâ vel mervete min şeâirillâh(şeâirillâhi), fe men haccel beyte evı’temera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ ve men tetavvaa hayran, fe innallâhe şâkirun alîm(alîmun).
    Muhakkak ki Safa ve Merve, Allah’ın (ibadet yerlerini gösterir dîni) şiarlarındandır (işaretlerindendir). Artık kim beyt’i (Kâbe’yi) hacceder veya umre (niyetiyle) ziyareti yaparsa, o taktirde, iki (niyetle) tavaf etmesinde bir Günah yoktur. Her kim de isteyerek (kendiliğinden) hayır olarak (fazladan tavaf) yaparsa mutlaka Allah Şakir’dir (şükrün karşılığını verendir) ve Alîmdir (en iyi bilendir).
    7. 2 / BAKARA – 173   İnnemâ harrame aleykumul meytete ved deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh(gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
    Fakat (Allah) size, sadece ölü hayvan etini, kanı ve domuz etini haram kıldı. Ve Allah’tan başkası için olanı (putlar ve şahıslar adına kesilen hayvanı) helâl kılmadı. Ama kim zarurette (açlıkta ve zor durumda) kalırsa, o taktirde (başkasının) hakkına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak (şartıyla) onun üzerine Günah yoktur. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.
    8. 2 / BAKARA – 181   Fe men beddelehu ba’de mâ semiahu fe innemâ ismuhu alellezîne yubeddilûneh(yubeddilûnehu), innallâhe semîun alîm(alîmun).
    Artık kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, o taktirde onun Günahı(vebali), sadece onu değiştirenlerin üzerinedir. Muhakkak ki Allah Sem’î’dir (en iyi işitendir), Alîm’dir (en iyi bilendir).
    9. 2 / BAKARA – 182   Fe men hâfe min mûsın cenefen ev ismen fe aslaha beynehum fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
    Fakat kim, vasiyet edenin, haktan uzaklaşacağından veya Günaha gireceğinden korkarsa, bu sebeple onların aralarını ıslâh ederse (düzeltirse), bu durumda, onun üzerine bir Günah (vebal) yoktur. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).
    10. 2 / BAKARA – 188   Ve lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı ve tudlû bihâ ilel hukkâmi li te’kulû ferîkan min emvâlin nâsi bil ismi ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).
    Ve birbirinizin mallarınızı aranızda bâtıl ile (haksızlıkla) yemeyin.Ve insanların mallarından bir kısmını, bildiğiniz halde Günahla yemeniz için, onu hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin.
    11. 2 / BAKARA – 197   El haccu eşhurun ma’lûmât(ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb(elbâbi).
    Hac, bilinen aylardır. İşte kim onlarda (o aylarda), (ihrama girerek) haccı (kendine) farz edinirse, artık hacta kadına yaklaşmak (ve benzeri davranışlar), fâsıklık (Günaha sapmak), cedelleşmek (sürtüşmek, kavga etmek) yoktur. Siz hayırdan ne yaparsanız Allah onu bilir. Ve (hayırlarla) (kendinize) azık hazırlayın. Fakat azığın en hayırlısı muhakkak ki takva sahibi olmaktır. Ve ey ulûl elbab! Bana karşı takva sahibi olun.
    12. 2 / BAKARA – 198   Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe indel meş’aril harâm(harâmi), vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mined dâllîn(dâllîne).
    Rabbinizden fazl istemeniz size Günah değildir. Artık Arafat’tan akın akın geldiğiniz zaman Meş’aril Haram’ın yanında Allah’ı zikredin. Ve sizi hidayete erdirdiği şekilde siz de O’nu zikredin. Ve siz ondan (hidayetten) önce ise, elbette dalâlette kalanlardandınız.
    13. 2 / BAKARA – 203   Vezkurûllâhe fî eyyâmin ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men teaccele fî yevmeyni fe lâ isme aleyh(aleyhi), ve men teahhara fe lâ isme aleyhi, li menittekâ vettekûllâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
    Ve sayılı günlerde Allah’ı (tekbir ile) zikredin. Fakat kim, iki gün içinde (Mina’dan dönmek için) acele ederse, bundan sonra onun üzerine bir Günah yoktur. Ve kim de tehir ederse (geriye kalırsa), o taktirde de onun üzerine bir Günah yoktur. (Tabii bu) takva sahibi (olan) kimseler içindir. Ve, Allah’a karşı takva sahibi olun. Ve sizin, O’na (Allah’a) haşrolunacağınızı (huzurunda toplanacağınızı) bilin!
    14. 2 / BAKARA – 206   Ve izâ kîle lehuttekıllâhe ehazethul izzetu bil ismi fe hasbuhu cehennem(cehennemu), ve le bi’sel mihâd(mihâdu).
    Ve ona: “Allah’a karşı takva sahibi ol.” denildiği zaman, izzet (nefsin gururu) onu Günahla tutar (mani olup onu Günaha sokar). Artık ona cehennem yeter ve elbette (o) kötü bir döşektir.
    15. 2 / BAKARA – 217   Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(âhireti), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
    Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (Günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük Günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve Günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”
    16. 2 / BAKARA – 219   Yes’elûneke anil hamri vel meysir(meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne) kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne).
    Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki: “O ikisinde de hem büyük Günah hem de insanlar için (bazı) faydalar vardır. (Fakat) onların Günahları, faydalarından daha büyüktür.” Ve sana (Allah için) neyi infâk edeceklerini (vereceklerini) soruyorlar. De ki: “Afv ettiklerinizi (vazgeçtiklerinizi, ihtiyaç fazlasını) (infâk edin).” Allah, âyetleri size işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz tefekkür edersiniz (bunlardaki hikmetleri düşünürsünüz).
    17. 2 / BAKARA – 225   Lâ yuâhızukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhızukum bi mâ kesebet kulûbukum vallâhu gafûrun halîm(halîmun).
    Allah sizi, yeminlerinizdeki boş sözlerden dolayı muaheze etmez (sorumlu tutmaz). fakat, kalplerinizin kazandığı şeylerden (negatif derecelerden, şerlerden, Günahlardan) sizi muaheze eder (sorumlu tutar). Ve Allah, Gafûr’dur, Halîm’dir.
    18. 2 / BAKARA – 229   Et talâku merratân(merratâni), fe imsâkun bi ma’rûfin ev tesrîhun bi ihsân(ihsânin), ve lâ yahıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ en yehâfâ ellâ yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bih(bihî), tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûhâ, ve men yeteadde hudûdallâhi fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).
    Boşanma iki keredir. Bundan sonra (kadın) ya ma’rufla (örf ve adete uygun olarak) iyilikle tutulur veya ihsanla serbest bırakılır. Kadınlarınıza verdiklerinizden bir şey (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Ancak ikisi de, Allah’ın (evlilik hakkındaki) hududunu gereği üzere yerine getiremeyeceklerinden (ayakta tutamayacaklarından) korkmaları hariç. O zaman siz de eğer, Allah’ın bu hududunu ikame edemeyeceklerinden (gereği üzere yerine getirimeyeceklerinden) korkarsanız, bu durumda kadının (ayrılmak için) verdiği fidye konusunda her ikisinin üzerine de Günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın hudutlarıdır.Artık onları (Allah’ın hudutlarını) aşmayın. Kim Allah’ın hudutlarını aşarsa işte onlar, onlar zâlimlerdir.
    19. 2 / BAKARA – 230   Fe in tallakahâ fe lâ tahıllu lehu min ba’du hattâ tenkiha zevcen gayrah(gayrahu), fe in tallakahâ fe lâ cunâha aleyhimâ en yeterâceâ in zannâ en yukîmâ hudûdallâh(hudûdallâhi), ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
    Bundan sonra eğer (koca), karısını (iki kere boşadıktan sonra üçüncü kere) boşarsa artık o kadın başka bir zevceye (erkeğe) nikâhlanmadıkça (ve sonra da o nikâhtan boşanmadıkça) kendisi için helâl olmaz. Eğer (ikinci eş de) onu boşarsa, Allah’ın (koyduğu) hudutları ikame edeceklerine (gereği üzere yerine getirip ayakta tutacaklarına) inanırlarsa o taktirde onların, (eski karı-kocanın tekrar) birbirine dönmelerinde, ikisinin de üzerine bir Günah yoktur. İşte bunlar Allah’ın hudutlarıdır. Allah bunları, bilen bir kavim için açıklıyor.
    20. 2 / BAKARA – 233   Vel vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimmer radâah(radâate), ve alel mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bil ma’rûf(ma’rûfi), lâ tukellefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve alel vârisi mislu zâlik(zâlike), fe in erâdâ fısâlen an terâdın min humâ ve teşâvurin fe lâ cunâha aleyhimâ ve in eradtum en testerdıû evlâdekum fe lâ cunâha aleykum izâ sellemtum mâ âteytum bil ma’rûf(ma’rûfi), vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).
    Anneler, (nikâhlı olsun veya boşanmış olsun, doğan) çocuklarını tam iki sene emzirirler. (Bu hüküm) süt emzirmeyi tamamlamak isteyen kimseler içindir. (Annelerin) yiyecekleri ve giyecekleri marufla (örf ve adete uygun olarak) kendisi için doğurulmuş olanın (babanın) üzerinedir. (Hiç) kimse kendi gücünün yettiğinden fazlasıyla mükellef (sorumlu) tutulmasın. Ne bir anne çocuğu ile, ne de kendisi için doğurulmuş olan (baba), çocuğu ile zarara uğratılmasın. Ve mirasçının üzerindeki (sorumluluk) da bunun gibidir. Fakat eğer (ana ile baba) müşavere ederek (görüşerek) rızalarıyla çocuğu sütten kesmek isterlerse, o taktirde onların ikisi üzerine bir Günah yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi (taktir ettiğiniz emzirme ücretini), marufla (örf ve adete uygun olarak süt anneye) teslim ettiğiniz zaman artık sizin üzerinize bir Günah yoktur. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun. Allah’ın yaptıklarınızı çok iyi gördüğünü bilin!
    21. 2 / BAKARA – 234   Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcen yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhurin ve aşrâ(aşran), fe izâ belagne ecelehunne fe lâ cunâhe aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne bil ma’rûf(ma’rûfi), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).
    Ve sizden vefat ettirilenlerin, geriye bıraktığı eşleri dört ay on gün kendi kendilerine beklerler. Böylece onların bekleme süresi tamamlandığı zaman artık, kendileri hakkında marufla (örf ve adete uygun olarak) yaptıkları şeylerden sizin üzerinize bir Günah yoktur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
    22. 2 / BAKARA – 235   Ve lâ cunâhe aleykum fîmâ arradtum bihî min hitbetin nisâi ev eknentum fî enfusikum, alimallâhu ennekum se tezkurûnehunne ve lâkin lâ tuvâıdûhunne sirran illâ en tekûlû kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen), ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblugal kitâbu eceleh(ecelehu), va’lemû ennallâhe ya’lemu mâ fî enfusikum fahzerûh(fahzerûhu), va’lemû ennallâhe gafûrun halîm(halîmun).
    (Bekleme süresi içindeki kadınlara), onlarla evlenme istediğinizi ima etmenizde veya kendi içinizde (böyle bir arzuyu) gizlemenizde sizin üzerinize Günah yoktur. Allah, sizin onları daima hatırlayacağınızı bildi. Fakat onlara (örf ve adete uygun) bir söz söylemeniz hariç (üstü kapalı evlenme isteğiniz dışında), sakın onlarla gizlice sözleşmeyin. Farz olan bekleme süresi sona erinceye kadar nikâh akdine azmetmeyin. Ve Allah’ın, içinizde olanı bildiğini bilin! Artık O’ndan sakının. Allah’ın, Gafûr (ve) Halîm olduğunu bilin!
    23. 2 / BAKARA – 236   Lâ cunâha aleykum in tallaktumun nisâe mâ lem temessûhunne ev tefridû lehunne farîdâh(farîdâten) ve mettiûhunne alel mûsiı kaderuhu ve alel muktiri kaderuh(kaderuhu) metâan bil ma’rûf(ma’rûfi), hakkan alel muhsinîn(muhsinîne).
    Eğer henüz kendilerine dokunmadığınız veya kendileri için (farz olarak) bir mehir takdir etmediğiniz kadınları boşarsanız, sizin üzerinize Günah yoktur. Eli geniş (zengin) olanın kendi takdirine (kudretine), eli dar (fakir) olanın da kendi takdirine (kudretine) göre marufla (örf ve adete uygun) bir meta verererek faydalandırmaları, muhsinlerin üzerine bir haktır.
    24. 2 / BAKARA – 240   Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcâ(ezvâcen), vasıyyeten li ezvâcihim metâan ilel havli gayre ıhrâc(ıhrâcın), fe in harecne fe lâ cunâha aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne min ma’rûf(ma’rûfin), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun).
    Ve içinizden vefat ettirilen ve geriye eşler bırakanların, eşleri için, (evlerinden) çıkarılmaksızın bir seneye kadar geçiminin sağlamasını vasiyet etmesi gerekir. Buna rağmen eğer (eşleri, kendi arzularıyla evlerinden) çıkarlarsa, o taktirde, kendileri için maruf olarak (örf ve adete uygun olarak) yaptıkları şeyler konusunda, artık sizin üzerinize bir Günah yoktur. Ve Allah, Azîz’dir(üstündür), Hakîm’dir (hüküm sahibidir).
    25. 2 / BAKARA – 271   İn tubdûs sadakâti fe niimmâ hiy(hiye), ve in tuhfûhâ ve tu’tûhâl fukarâe fe huve hayrun lekum ve yukeffiru ankum min seyyiâtikum vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).
    Eğer sadakaları açıkça verirseniz, işte o (davranışınız) ne güzel! Ve eğer o (sadakaları) gizleyerek fakirlere verirseniz artık o sizin için daha da hayırlıdır. (Böylece Allah), Günahlarınızdan (bir kısmını) örter (bağışlar). Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.
    26. 2 / BAKARA – 276   Yemhakullâhur ribâ ve yurbîs sadakât(sadakâti), vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm(esîmin).
    Allah, ribayı eksiltir (onun bereketini giderir) ve sadakayı artırır (onu bereketlendirir). Ve Allah Günahkâr kâfirlerin hiçbirini sevmez.
    27. 2 / BAKARA – 282   Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
    Ey âmenû olanlar! Birbirinize belirli bir süreye kadar borç verdiğiniz zaman onu yazın (senet yapın). Aranızda bir kâtip onu adaletle yazsın. Ve kâtip, Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, aynı şekilde yazsın. İzerinde hak bulunan (borçlu) da yazdırsın. Ve Rabbi olan Allah’a karşı takva sahibi olsun (ve emirlerinden sakınsın) ve ondan bir şey eksiltmesin. Fakat, eğer üzerinde hak olan (borçlu) olan kişi, sefih (aklı ermeyen) veya zayıf (küçük, güçsüz) ise veya kendisi onu (söyleyip) yazdıramayacak bir durumda ise o taktirde velisi onu adaletle yazdırsın. Ve erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. Fakat eğer iki erkek bulunamıyorsa, o zaman şahitlerden razı olacağınız bir erkek ve iki kadını (şahit) tutun ki ikisinden biri unutursa o taktirde, diğeri ona hatırlatır. Şahitler çağrıldıkları zaman (şahitlikten) kaçınmasınlar. Borç büyük olsun, küçük olsun vadesine kadar onu yazmaktan usanmayın. İşte bu, Allah’ın katında en adil ve şahitlik için en sağlam, şüphe etmemeniz için en yakın olandır. Ancak aranızda devretmeye hazır olan peşin bir ticaret (alım-satım) ise, o zaman bunu yazmamanızdan dolayı sizin üzerinize bir Günah yoktur. alım-satım yaptığınız zaman da şahit tutun. Kâtibe (yazıcıya) ve şahitlere bir zarar verilmesin. eğer bunu yaparsanız (bir zarar verirseniz) bundan sonra o mutlaka sizin için bir fısk olur. Allah’a karşı takva sahibi olun. Allah size öğretiyor. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.
    28. 2 / BAKARA – 283   Ve in kuntum alâ seferin ve lem tecidû kâtiben fe rihânun makbûdah(makbûdatun), fe in emine ba’dukum ba’dan felyueddillezî’tumine emânetehu velyettekıllâhe rabbeh(rabbehu), ve lâ tektumûş şehâdeh(şehâdete), ve men yektumhâ fe innehû âsimun kalbuh(kalbuhu), vallâhu bi mâ ta’melûne alîm(alîmun).
    Ve eğer siz yolculukta iseniz ve bir kâtip de bulamazsanız o zaman (borçludan) alınan rehinler (yeter), birbirinizden emin olduğunuz taktirde (güven duyuyorsanız), o halde güven duyulan kişi onun emanetini (borcunu) ödesin. Ve Rabbi olan Allah’a karşı takva sahibi olsun (ve sakınsın). Şahitliği de gizlemeyin. Ve kim onu (şahit olduğu şeyi) gizlerse o taktirde muhakkak ki onun kalbi Günahkârdır. Allah yaptıklarınızı en iyi bilendir.
    29. 3 / ÂLİ İMRÂN – 11   Ke de’bi âli fir’avne, vellezîne min kablihim kezzebû bi âyâtinâ, fe ehazehumullâhu bi zunûbihim vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).
    (Onların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Âyetlerimizi yalanladılar, bunun üzerine Allah, onları Günahları sebebiyle yakaladı. Ve Allah ikâbı (azabı) şiddetli olandır.
    30. 3 / ÂLİ İMRÂN – 16   Ellezîne yekûlune rabbenâ innenâ âmennâ fagfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâben nâr(nâri).
    Onlar (takva sahipleri): “Rabbimiz, biz hiç şüphesiz mü’min olduk (îmân ettik), artık bizim Günahlarımızı (sevaba çevirerek) bize mağfiret et ve bizi ateş azabından koru.” derler.
    31. 3 / ÂLİ İMRÂN – 31   Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
    De ki: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah “Gafur”dur, “Rahîm”dir.”
    32. 3 / ÂLİ İMRÂN – 135   Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).
    Ve onlar (takva sahipleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman Allah’ı zikrederler, hemen Günahları için mağfiret dilerler. Ve Allah’tan başka kim Günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.
    33. 3 / ÂLİ İMRÂN – 147   Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).
    Ve onların sözleri: “Rabbimiz, bizim Günahlarımızı mağfiret et ve işimizdeki israfımızı (aşırılığımızı) bağışla. Ve ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler kavmine karşı bize yardım et.” demekten başka birşey olmadı.
    34. 3 / ÂLİ İMRÂN – 178   Ve lâ yahsebennellezîne keferû ennemâ numlî lehum hayrun li enfusihim, innemâ numlî lehum li yezdâdû ismâ(ismen), ve lehum azâbun muhîn(muhînun).
    Ve sakın o kâfirler, onlara mühlet vermemizi, kendileri için bir hayır sanmasınlar. Sadece Günahlarını artırmaları için onlara mühlet veriyoruz. Ve onlar için ”Alçaltıcı Azap “ vardır.
    35. 3 / ÂLİ İMRÂN – 193   Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr(ebrâri).
    Rabbimiz! Muhakkak ki biz, “Rabbiniz’e âmenû olun” diye îmâna davet eden davetçiyi işittik, böylece îmân ettik (davetçiye tâbî olarak âmenû olduk) Rabbimiz artık bizim Günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı ört ve bizi ebrar olan (Allah’a ulaşan ve veli olan cennetlik) kullarınla beraber vefat ettir.
    36. 4 / NİSÂ – 2   Ve âtûl yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîb(tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum innehu kâne hûben kebîrâ(kebîran).
    Ve yetimlere mallarını verin. Ve temizle (helâl olan ile) habis olanı (haram olanı) değiştirmeyin. Ve onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Muhakkak ki o büyük bir Günahtır.
    37. 4 / NİSÂ – 20   Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’â(şey’en), e te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
    Ve eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz ve onlardan birine kantarlarca mal (mehir) vermiş olsanız dahi, artık ondan (verdiğinizden) bir şeyi geri almayın. Onu (verdiğinizi), iftira ederek ve apaçık Günah işleyerek mi alacaksınız?
    38. 4 / NİSÂ – 23   Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve benâtul ahi ve benâtul uhti ve ummehâtukumullâtî erdâ’nekum ve ehavâtukum miner radâati ve ummehâtu nisâikum ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum min nisâikumullâtî dehaltum bihinn(bihinne), fe in lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum, ve halâilu ebnâikumullezîne min aslâbikum ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef(selefe), innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).
    Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı. Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kızkardeş kızları, sizi emzirmiş olan (süt) anneleriniz, süt anneden kızkardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz kadınlarınızdan olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Fakat eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, o taktirde (onlarla evlenmenizde) sizin üzerinize bir Günah yoktur. Ve sizin sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri (kadınları) ve iki kızkardeşi bir arada (nikâh altında) toplamanız. Geçmişte olanlar hariç. Muhakkak ki, Allah Gafur’dur, Rahîm’dir.
    39. 4 / NİSÂ – 24   Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâbellâhi aleykum, ve uhille lekum mâ verâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayre musâfihîn(musâfihîne), fe mestemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne ferîdah(ferîdaten) ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil ferîdah(ferîdati) innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).
    Ve evli kadınlarla evlenmeniz (haram kılınmıştır), elinizin altında bulunan (harp esirleri) cariyeler müstesna. (İşte bunlar) Allah’ın size yazdıklarıdır (farz kıldığı hükümlerdir). Ve bunların dışında olanlar, iffetli olmak ve zina yapmamak şartıyla mallarınızla istemeniz (mehirlerini verip almanız) size helâl kılındı. Artık onlardan faydalanmak isterseniz o taktirde farz olan mehirlerini onlara verin. Ve bu farzdan sonra, razı olduğunuz konuda onunla anlaşmanızda sizin üzerinize bir Günah yoktur. Muhakkak ki Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.
    40. 4 / NİSÂ – 31   İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ(kerîmen).
    Eğer yasaklandığınız büyük Günahlardan kaçınırsanız, sizin Günahlarınızı örteriz ve sizi (şerefli bir makama) ikram olunacağınız bir yere koyarız.
    41. 4 / NİSÂ – 43   Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû ve in kuntum merdâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum innallâhe kâne afuvven gafûrâ(gafûran).
    Ey âmenû olanlar! Sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken, yolcu olmanız hariç, gusül abdesti alıncaya kadar, namaza yaklaşmayın! Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuş fakat su bulamamışsanız, o taktirde temiz toprağa teyemmüm edin, sonra onu yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Muhakkak ki Allah, Günahları affeden, mağfiret edendir.
    42. 4 / NİSÂ – 48   İnnallâhe lâ yagfiru en yuşreke bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîmâ(azîmen).
    Muhakkak ki Allah, O’na şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki şeyleri dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah’a şirk koşarsa, o taktirde büyük bir Günah işleyerek iftira etmiştir.
    43. 4 / NİSÂ – 50   Unzur keyfe yefterûne alâllâhil kezib(kezibe) ve kefâ bihî ismen mubînâ(mubînen).
    Bak, Allah’a nasıl yalanla iftira ediyorlar ve (bu) ona apaçık bir Günah olarak kâfidir.
    44. 4 / NİSÂ – 85   Men yeşfa’ şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ ve men yeşfa’ şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minh(minhâ) ve kânallâhu alâ kulli şey’in mukîtâ(mukîten).
    Kim güzel bir şefaatle (iyilik yapılmasına) yardım ederse, ondan (o iyilikten) onun bir nasibi olur. Ve kim kötü bir şefaatle (Günah işlenmesine) yardım ederse onun da ondan (o şerrden) bir payı olur. Ve Allah, herşeye mukayyet olandır (gözetendir).
    45. 4 / NİSÂ – 101   Ve izâ darabtum fîl ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâti, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû, innel kâfirîne kânû lekum aduvven mubînâ(mubînen).
    Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size kötülük edeceklerinden korkarsanız, o taktirde namazdan kısaltmanızda, size bir Günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin için apaçık düşmandır.
    46. 4 / NİSÂ – 102   Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min verâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten) ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum innallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).
    Ve sen onların arasında olduğun zaman, onlara namazı ikame ettiğin (kıldırdığın) taktirde, öyle ki onların bir kısmı seninle beraber ayakta (namaza) dursun ve silâhlarını da alsınlar, böylece diğerleri secde ettikleri zaman, sizin arkanızda olsunlar. Ve namaz kılmamış olan grup da gelsin, bu şekilde seninle beraber namazlarını kılsınlar, koruma tedbirlerini ve silâhlarını da alsınlar. Kâfirler silâhlarınızdan ve mühimmatınızdan (savaş techizatınızdan) gaflette olmanızı ve böylece sizin üzerinize “tek bir hamle ile baskın yapmayı ” isterler. Ve yağmur sebebiyle size bir güçlük oldu ise veya hasta olduysanız , silâhlarınızı çıkarmanızda size bir Günah yoktur. Ve korunma tedbirlerinizi de alın. Muhakkak ki Allah kâfirler için “alçaltıcı azap” hazırlamıştır.
    47. 4 / NİSÂ – 107   Ve lâ tucâdil anillezîne yahtânûne enfusehum innallâhe lâ yuhıbbu men kâne havvânen esîmâ(esîmen).
    Ve kendilerine ihanet edenlerden yana mücadele etme. Muhakkak ki Allah, ihanette ısrar eden Günahkârları sevmez.
    48. 4 / NİSÂ – 111   Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsih(nefsihî) ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
    Ve kim bir Günah kazanırsa o taktirde onu, sadece kendi nefsine (negatif derece olarak) kazanır. Ve Allah Alîm’dir (en iyi bilendir), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
    49. 4 / NİSÂ – 112   Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
    Ve kim hata yaparak veya bir suç işleyerek Günah kazanır sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o taktirde o, iftirayı ve apaçık bir Günahı yüklenmiş olur.
    50. 4 / NİSÂ – 128   Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâ(sulhan), ves sulhu hayr(hayrun), ve uhdıratil enfusuş şuhh(şuhha), ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).
    Ve şâyet bir kadın kocasının ilgisizliğinden veya ondan yüz çevirmesinden korkarsa, artık ikisinin arasında sulh (anlaşma) yapılarak ıslah edilmesinde (uzlaşmasında) onların ikisine de bir Günah yoktur ve sulh (anlaşma) daha hayırlıdır. Nefsler cimriliğe (kıskançlığa ve hırsa) hazır kılınmıştır (meyilli yaratılmıştır). Ve eğer ihsanla davranır ve takva sahibi olursanız, o taktirde, muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.
    51. 4 / NİSÂ – 152   Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ve lem yuferrikû beyne ehadin minhum ulâike sevfe yu’tîhim ucûrahum ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
    Ve onlar, Allah’a ve O’nun resûllerine îmân ettiler ve onların arasından birini (diğerinden) ayırmazlar. İşte onlar ki, onlara ecirleri yakında verilecektir. Ve Allah Gafur’dur (mağfiret edendir, Günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahim esması ile tecelli edendir,merhamet edendir).
    52. 5 / MÂİDE – 2   Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tuhıllû şe’âirallâhi veleş şehral harâme ve lâl hedye ve lâl kalâide ve lâ ammînel beytel harâme yebtegûne fadlan min rabbihim ve rıdvânâ(rıdvânen) ve izâ haleltum fastâdû ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin en saddûkum anil mescidil harâmi en ta’tedû, ve teâvenû alel birri vet takva ve lâ teâvenû alel ismi vel udvâni vettekullâh(vettekullâhe) innallâhe şedîdul ıkâb(ıkâbi).
    Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşıp teslim olmayı dileyenler)! Allah’ın (koyduğu) şeriat hükümlerine, Haram ay’a, (hediye olarak Kâbe’ye gönderilen) kurbanlıklara, gerdanlıklı (boyunları bağlı) kurbanlık develere, Rabb’lerinden bir fazl ve (O’nun) rızasını isteyerek, Beyt-el Haram’a gelenlerin güvenliğine saygısızlık etmeyin.Ve ihramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-il Haram’dan alıkoymalarından (çevirmelerinden) dolayı bir kavme beslediğiniz kin, sakın sizi haddi aşmaya sevk etmesin. Birr ve takva üzerine yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun. Muhakkak ki Allah ikâbı (azâbı) şiddetli olandır.
    53. 5 / MÂİDE – 3   Hurrimet aleykumul meytetu veddemu ve lahmul hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî vel munhanikatu vel mevkûzetu vel mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bil ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk(fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve Allah’tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni’metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm’dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, Günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki Allah gafûrdur, rahîmdir
    54. 5 / MÂİDE – 12   Ve lekad ehazallâhu mîsâka benî isrâîl(isrâîle), ve beasnâ minhumusney aşera nakîbâ(nakîben) ve kâlellâhu innî meakum lein ekamtumus salâte ve âteytumuz zekâte ve âmentum bi rusulî ve azzertumûhum ve akradtumullâhe kardan hasenen le ukeffirenne ankum seyyiâtikum ve le udhılennekum cennâtin tecrî min tahtıhel enhâr(enhâru), fe men kefere ba’de zâlike minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli).
    Ve andolsun ki Allah, İsrailoğulları’ndan misak almıştı. Ve onlardan on iki nâzır görevlendirdik. Ve Allahû Teâla: “Eğer namazı mutlaka ikâme ederseniz, zekât verirseniz ve Resûllerim’e îmân edip onlara yardım ederseniz ve Allah’a (Allah için) güzel bir borç verirseniz, muhakkak ki ben sizinle beraberim ve de mutlaka sizin Günahlarınızı örterim ve sizi, mutlaka altından ırmaklar akan cennetlere koyarım.” dedi. Artık, bundan sonra sizden kim inkâr ederse mutlaka sevvâ edilmiş (Allah’a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş) yoldan sapmış olur.
    55. 5 / MÂİDE – 18   Ve kâletil yahûdu ven nasârâ nahnu ebnâullâhi ve ehıbbâuh(ehıbbâuhu) kul fe lime yuazzibukum bi zunûbikul bel entum beşerun mimmen halak(halaka) yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâ(yeşâu) ve lillâhi mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve ileyhil masîr(masîru).
    Ve, Yahudiler ve Hristiyanlar; “Biz Allah’ın oğulları ve O’nun sevdikleriyiz.” dediler. De ki; “O halde niçin Allah size Günahlarınızdan dolayı azap ediyor?” Hayır, siz O’nun yarattıklarından bir beşersiniz (insansınız), O, dilediğini mağfiret eder, dilediğine de azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin mülkü Allah’ındır. Ve varış O’nadır (ulaşılacak makam O’nun Zat’ıdır).
    56. 5 / MÂİDE – 29   İnnî urîdu en tebûe bi ismî ve ismike fe tekûne min ashâbin nâr(nâri), ve zâlike cezâûz zâlimîn(zâlimîne).
    Gerçekten ben, benim Günahım ile kendi Günahını yüklenmeni, böylece ateş halkından olmanı dilerim.Ve zâlimlerin cezası, işte budur.
    57. 5 / MÂİDE – 45   Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel uzune bil uzuni ves sinne bis sinni vel curûha kısâs(kısâsun) fe men tesaddeka bihî fe huve keffâretun leh(lehu) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).
    Onun içinde (Tevrat’ta) onlara, cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas olduğunu yazıp farz kıldık. Kim onu bağışlar da (kısas hakkından vazgeçerse) artık o kendisi için (Günahlarına) kefâret olur. Ve kim, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar zalimlerdir.
    58. 5 / MÂİDE – 49   Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum vahzerhum en yeftinûke an ba’dı mâ enzelallâhu ileyk(ileyke) fe in tevellev fa’lem ennemâ yurîdullâhu en yusîbehum bi ba’dı zunûbihim ve inne kesîran minen nâsi le fâsıkûn(fâsıkûne).
    Ve onların aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, onların hevâlarına uyma. Allah’ın sana indirdiği şeylerin bir kısmından seni fitneye düşürmelerinden sakın. Bundan sonra eğer (Hakk’tan) yüz çevirirlerse, o taktirde bil ki artık Allah, bazı Günahları sebebiyle, onları bir musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu gerçekten fâsıklardır.
    59. 5 / MÂİDE – 62   Ve terâ kesîran minhum yusâriûne fîl ismi vel udvâni ve eklihimus suht(suhti) lebi’se mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
    Ve onlardan bir çoğunun Günahda, düşmanlıkta ve haram yemekte birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kötü.
    60. 5 / MÂİDE – 63   Lev lâ yenhâhumur rabbaniyyûne vel ahbâru an kavlihimul isme ve eklihimus suht(suhti) lebi’se mâ kânû yasneûn(yasneûne).
    Rabbanîler ve Hahamlar onları Günah olan sözlerinden ve haram yemekten men etmeli değiller miydi? Yaptıkları şey ne kötü.
    61. 5 / MÂİDE – 65   Ve lev enne ehlel kitâbi âmenû vettekav le keffernâ anhum seyyiâtihim ve le edhalnâhum cennâtin naîm(naîmi).
    Eğer Kitap Ehli, âmenû olup (Allah’a ulaşmayı dileyip), takva sahibi olsalardı, elbette onların Günahlarını örterdik ve onları mutlaka Naîm cennetlerine koyardık.
    62. 5 / MÂİDE – 93   Leyse alellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cunâhun fîmâ taimû izâ mettekav ve âmenû ve amilûs sâlihâti summettekav ve âmenû summettekav ve ahsenû vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).
    Âmenû olanlar ve salih amel yapanlar (ıslâh edici amel, nefs tezkiyesi yapanlar) üzerine, takva (1. takva) sahibi olmadıkları zaman yediklerinden dolayı bir Günah yoktur. Âmenû olun ve amilûssâlihat yapın! Sonra da takva sahibi olun (3. takvaya ulaşın)! Âmenû olun sonra da takva sahibi olun (4. takvaya ulaşın) ve ahsen olun! Allah muhsinleri (ahsen olanları, 4. takvaya ulaşanları) sever.
    63. 5 / MÂİDE – 106   Yâ eyyuhellezîne âmenû şehâdetu beynikum izâ hadara ehadekumul mevtu hînel vasiyyetisnâni zevâ adlin minkum ev âharâni min gayrikum in entum darabtum fîl ardı fe esâbetkum musîbetul mevt(mevti) tahbisûnehumâ min ba’dis salâti fe yuksîmâni billâhi in irtebtum lâ neşterî bihî semenen ve lev kâne zâ kurbâ ve lâ nektumu şehâdetallâhi innâ izen le minel âsimîn(âsimîne).
    Ey âmenû olanlar! Sizden birinize ölüm hali gelince vasiyet sırasında sizin içinizden iki adîl kişi, aranızda şahitlik etsin. Veya yeryüzünde yolculuk ederken size ölüm olayı isabet ederse, sizden olmayan iki kişiyi şahid tutun. Eğer şüpheye düşerseniz, onları namazdan sonra alıkoyun. O zaman Allah’a şöyle yemin etsinler; ”Yakınımız bile olsa, yeminimizi bir bedel ile değiştirmeyeceğiz ve Allah’ın şehadetini gizlemeyeceğiz. Aksi takdirde biz, mutlaka Günahkâr kimselerden oluruz.”
    64. 5 / MÂİDE – 107   Fe in usire alâ ennehumâstehakkâ ismen fe âharâni yekûmâni makâmehumâ minellezînestehakka aleyhimul evleyâni fe yuksîmâni billâhi le şehâdetunâ ehakku min şehâdetihimâ ve ma’tedeynâ, innâ izen le minez zâlimîn(zâlimîne).
    Eğer o iki kişinin bir Günaha müstehak olduğunun (sonradan) farkına varılırsa, o taktirde onlara daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçer sonra Allah’a şöyle yemin ederler; “Bizim şahidliğimiz onların şahidliğinden mutlaka daha doğrudur, haktır ve biz haddi aşmadık. Aksi takdirde, o zaman biz mutlaka zalimlerden oluruz.”
    65. 6 / EN’ÂM – 6   E lem yerev kem ehleknâ min kablihim min karnin mekkennâhum fîl ardı mâ lem numekkin lekum ve erselnes semâe aleyhim midrâren ve cealnâl enhâre tecrî min tahtihim fe ehleknâhum bi zunûbihim ve enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).
    Sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde, yeryüzünde yerleştirdiğimiz nice kavimleri, kendilerinden önce nasıl helâk ettiğimizi görmüyorlar mı? Onlara semadan bol bol yağmur gönderdik. Altlarından nehirler akıttık. Fakat Günahları sebebiyle onları helâk ettik. Onlardan sonra da başka nesiller yarattık.
    66. 6 / EN’ÂM – 31   Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).
    Allah’a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (Günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?
    67. 6 / EN’ÂM – 120   Ve zerû zâhirel ismi ve bâtıneh(bâtınehu), innellezîne yeksibûnel isme seyuczevne bimâ kânû yakterifûn(yakterifûne).
    Ve Günahın açıkta olanını da, gizli olanını da terkedin. Muhakkak ki; Günah işleyenler (kazananlar), kazandıklarından dolayı yakında cezalandırılacaklar.
    68. 6 / EN’ÂM – 123   Ve kezâlike cealnâ fî kulli karyetin ekâbire mucrimîhâ li yemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bi enfusihim ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).
    Ve işte böylece, her kasabada (şehirde) onun mücrimlerini (Günah işleyenlerini), orada sahtekârlık (hile) yapmaları için liderler yaptık. Kendilerinden başkasını aldatmazlar ve farkında değiller.
    69. 6 / EN’ÂM – 124   Ve izâ câethum âyetun kâlû len nu’mine hattâ nu’tâ misle mâ ûtiye rusulullâh(rusulullâhi), allâhu a’lemu haysu yec’alu risâleteh(risâletehu), seyusîbullezîne ecremû sagârun indallâhi ve azâbun şedîdun bimâ kânû yemkurûn(yemkurûne).
    Onlara bir âyet geldiği zaman: “Allah’ın resûllerine verilen şeyin aynısı bize de verilmedikçe (verilinceye kadar) asla inanmayız.” dediler. Risaletini kime vereceğini Allah, en iyi bilendir. Cürüm işleyen (Günah işleyen) kimselere, yapmış oldukları hile(ler) sebebiyle yakında Allah’ın huzurunda bir zillet (küçüklük, aşağılık) ve şiddetli azap isabet edecektir (gelecektir).
    70. 6 / EN’ÂM – 129   Ve kezâlike nuvellî ba’daz zâlimîne ba’dan bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
    Ve işte böylece kazanmış olduklarından (Günahlarından) dolayı zalimlerin bir kısmını, bir kısmına çeviririz (musallat ederiz).
    71. 6 / EN’ÂM – 164   Kul e gayrallâhi ebgî rabben ve huve rabbu kulli şey’(şey’in), ve lâ teksibu kullu nefsin illâ aleyh(aleyhâ), ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).
    “O herşeyin Rabbi iken, Allah’tan başka Rab mı isteyeyim?” de. Bütün nefsler, kendisine ait olandan başkasını kazanmaz. Ve bir Günahkâr, başkasının Günahını (yükünü) taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O zaman, hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeyleri size haber verecek.
    72. 7 / A’RÂF – 33   Kul innemâ harreme rabbiyel fevâhişe mâ zahere minhâ ve mâ batane vel isme vel bagye bi gayril hakkı ve en tuşrikû billâhi mâ lem yunezzil bihî sultânen ve en tekûlû alallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
    De ki: “Rabbim size, sadece fuhuşu (kötülüğü); açık ve gizlisini ve Günahı ve haksız yere zulmetmeyi ve ona bir delil (sultan) indirilmemişken, Allah’a şirkkoşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri Allah’a söylemenizi (maletmenizi) haram kıldı.”
    73. 7 / A’RÂF – 100   E ve lem yehdi lillezîne yerisûnel arda min ba’di ehlihâ en lev neşâu esabnâhum bi zunûbihim, ve natbeu alâ kulûbihim fe hum lâ yesme’ûn(yesme’ûne).
    Ve de onun (o ülkenin) halkından sonra, yeryüzüne varis olanları hidayete erdirmez mi? Eğer dileseydik Günahları sebebiyle onlara (musibetler) isabet ettirirdik. Ve kalplerinin üstünü tabederdik (açılamaz damga vururduk) de artık onlar işitmezlerdi.
    74. 7 / A’RÂF – 133   Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).
    Bundan sonra, onların üzerine ayrı ayrı (zaman zaman) mucizeler, tufan, çekirge (afeti), bit (afeti), kurbağa (afeti) ve kan gönderdik. Buna rağmen kibirlendiler ve mücrim (Günahkâr ve suçlu) bir kavim oldular.
    75. 7 / A’RÂF – 153   Vellezîne amilûs seyyiâti summe tâbû min ba’dihâ ve âmenû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ve seyyiat (derecat kaybettiren ameller) işleyenler, sonra da ondan (o seyyiatten) sonra (mürşid önünde) tövbe ettiler ve âmenû oldular (ise) muhakkak ki; senin Rabbin, ondan (âmenû olduktan) sonra elbette Gafur (Günahları sevaba çeviren)dur ve Rahîm (rahmet gönderen)dir.
    76. 7 / A’RÂF – 157   Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).
    Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma’ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (Günahlarını sevaba çevirip, Günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O’na îmân ettiler ve O’na saygı gösterdiler ve O’na yardım ettiler ve O’nunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân-ı Kerim’e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.
    77. 7 / A’RÂF – 169   Fe halefe min ba’dihim halfun verisûl kitâbe ye’huzûne arada hâzel ednâ ve yekûlûne se yugferu lenâ ve in ye’tihim aradun misluhu ye’huzûh(ye’huzûhu), e lem yu’haz aleyhim mîsâkul kitâbi en lâ yekûlû alâllâhi illel hakka ve deresû mâ fîh(fîhî), ved dârul âhıretu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
    Artık onlardan sonra, sonraki nesil halef oldu (onların yerine geçti). Kitab’a varis oldular. Ve: “Yakında bize mağfiret edilecek (Günahlarımız sevaba çevrilecek).” diyerek, bu değersiz dünya malını alırlar (aldılar). Ve onun gibi bir misli daha dünya malı onlara gelse, onu da alırlar. Allah’a karşı haktan başka bir şey söylememeleri için onlardan Kitab’ın misaki alınmadı mı? Ve O’nun içindekileri, onlar okudular (öğrendiler). Takva sahibi olanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?
    78. 8 / ENFÂL – 4   Ulâike humul mu’minûne hakkâ(hakkan), lehum derecâtun inde rabbihim ve magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
    İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onların Rab’lerinin yanında dereceleri vardır. Ve onlar için mağfiret (Günahların sevaba çevrilmesi) vardır ve kerim bir rızık vardır.
    79. 8 / ENFÂL – 29   Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
    Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) Günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (Günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
    80. 8 / ENFÂL – 52   Ke de’bi âli fir’avne vellezîne min kablihim, keferû bi âyâtillâhi fe ehazehumullâhu bi zunûbihim, innallâhe kaviyyun şedîdul ıkâb(ıkâbi).
    Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin adet haline getirdiği gibi Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. Böylece Allah, Günahlarından dolayı onları aldı. Muhakkak ki Allah, kuvvetlidir ve azabı şiddetlidir.
    81. 8 / ENFÂL – 54   Ke de’bi âli fir’avne vellezîne min kablihim, kezzebû biâyâti rabbihim, fe ehleknâhum bi zunûbihim ve agraknâ âle fîr’avn(fîr’avne), ve kullun kânû zâlimîn(zâlimîne).
    (Onların, Bedir’de savaşan Kureyşlilerin) hali, firavunun (firavun ordusunun) ve onlardan önceki kimselerin hali gibidir. Rab’lerinin âyetlerini yalanladılar. Böylece Günahları dolayısıyla onları helâk ettik. Firavun topluluğunu (ordusunu) boğduk. Ve (onların) hepsi zalimler (zulmeden kimseler) oldular.
    82. 9 / TEVBE – 91   Leyse alâd duafâi ve lâ alel merdâ ve lâ alellezîne lâ yecidûne mâ yunfikûne haracun izâ nasahû lillâhi ve resûlih(resûlihî), mâ alel muhsinîne min sebîl(sebîlin), vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
    Allah ve O’nun Resûl’ü için nasihat (öğüt) verdikleri (sadık kaldıkları) taktirde zayıf ve güçsüz olanların ve hasta olanların ve infâk edecek (verecek) bir şey bulamayanların da üzerinde bir Günah yoktur. Muhsinlerin üzerine (aleyhlerinde) bir yol yoktur. Ve Allah; Gafur’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).
    83. 9 / TEVBE – 92   Ve lâ alellezîne izâ mâ etevke li tahmilehum kulte lâ ecidu mâahmilukum aleyhi tevellev ve a’yunuhum tefîdu mined dem’i hazenen ellâ yecidû mâ yunfikûn(yunfikûne).
    Onları taşıman (bindirip, sevketmen) için sana geldikleri zaman, senin: “Sizi üzerinde taşıyacak (bindirecek) bir şey bulamadım.”dediğin, infâk edecek bir şey bulamadıkları için hüzünlenerek, gözlerinden kanlı yaşlar akarak dönen kimselere de (bir Günah) yoktur.
    84. 9 / TEVBE – 93   İnnemes sebîlu alellezîne yeste’zinûneke ve hum agniyâ’(agniyâu), radû bi en yekûnû meal havalifi ve tabeallâhu alâ kulûbihim fe hum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
    Fakat zengin oldukları halde senden izin isteyip, geride kalanlarla beraber olmaya razı olan kimselere yol (Günaha vesile) vardır. Ve Allah, onların kalplerinin üzerini tabetti (mühürledi). Artık onlar bilemezler.
    85. 9 / TEVBE – 102   Ve âharûna’terefû bi zunûbihim haletû amelen sâlihan ve âhare seyyiâ(seyyien), asâllâhu en yetûbe aleyhim, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ve diğerleri (savaştan geri kalanların bir kısmı), Günahlarını itiraf ettiler. Salih ameli, diğer kötü (amel)le karıştırdılar. Umulur ki; Allah, onların tövbelerini kabul eder, muhakkak ki; Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)’dir.
    86. 11 / HÛD – 11   İllellezîne saberû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), ûlâike lehum magfiretun ve ecrun kebîr(kebîrun).
    Sabredenler ve salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yapanlar hariç. İşte onlar için mağfiret (Günahların sevaba çevrilmesi) ve büyük ecir (mükâfat, bedel) vardır.
    87. 12 / YÛSUF – 29   Yûsufu a’rıd an hâzâ vestagfirî li zenbik(zenbiki), inneki kunti minel hâtıîn(hâtıîne).
    Yusuf, sen bundan yüz çevir. Ve (sen) de (kadın) Günahın için mağfiret dile. Muhakkak ki; sen, kasten Günah işleyenlerden oldun.
    88. 12 / YÛSUF – 53   Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (Günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
    89. 12 / YÛSUF – 91   Kâlû tallâhi lekad âserekellâhu aleynâ ve in kunnâ le hâtıîn(hâtıîne).
    “Allah’a yemin olsun ki; Allah seni kesinlikle bize üstün kılmış. Ve biz, elbette (kasten Günah işleyen) Günahkârlar olduk.” dediler.
    90. 12 / YÛSUF – 97   Kâlû yâ ebânestagfir lenâ zunûbenâ innâ kunnâ hâtıîn(hâtıîne).
    (Yusuf (A.S)’ın kardeşleri) şöyle dediler: “Ey babamız! Bizim Günahlarımız için mağfiret dile. Gerçekten biz, bilerek Günah işleyenlerden olduk.”
    91. 14 / İBRÂHÎM – 10   Kâlet rusuluhum e fîllâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard(ardı), yed’ûkum li yagfire lekum min zunûbikum ve yuahhırekum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), kâlû in entum illâ beşerun mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne ya’budu âbâunâ fe’tûnâ bi sultânin mubîn(mubînin).
    Onların resûlleri şöyle dedi: “Semaları ve arzı yaratan Allah hakkında mı şüphedesiniz? Sizi, Günahlarınızı mağfiret etmek için davet ediyor ve sizi belli bir zamana kadar tehir ediyor (mühlet veriyor)”. Onlar da şöyle dediler: “Siz ancak bizim gibi bir beşersiniz. Babalarımızın ibadet etmiş olduğu şeylerden bizi alıkoymak (engellemek) istiyorsunuz. Öyleyse bize açıkça bir mucize getirin!”
    92. 14 / İBRÂHÎM – 41   Rabbenagfirlî ve li vâlideyye ve lil mu’minîne yevme yekûmul hisâb(hisâbu).
    Rabbimiz, hesap yapıldığı (görüldüğü) gün beni, annemi, babamı ve mü’minleri mağfiret et (Günahlarımızı affet).
    93. 15 / HİCR – 58   Kâlû innâ ursilnâ ilâ kavmin mucrimîn(mucrimîne).
    “Muhakkak ki; biz, mücrim (Günahkâr) bir kavme gönderildik.” dediler.
    94. 16 / NAHL – 25   Liyahmilû evzârehum kâmileten yevmel kıyâmeti ve min evzârillezîne yudıllûnehum bi gayri ilm(ilmin), e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).
    Kıyâmet günü, onların kendi Günahlarının tamamını yüklendikten başka, ilimleri olmaksızın dalâlette kalmasına sebep oldukları kimselerin Günahlarından (da) yüklenmeleri için. Yüklendikleri şey ne kadar kötü, öyle değil mi?
    95. 17 / İSRÂ – 15   Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
    Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (Günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (Günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
    96. 17 / İSRÂ – 17   Ve kem ehleknâ minel kurûni min ba’di nûh(nûhin) ve kefâ bi rabbike bi zunûbi ıbâdihî habîren basîrâ(basîren).
    Nuh (A.S)’tan sonra asırlarca nice nesiller helâk ettik. Ve senin Rabbin, kullarının Günahlarını gören ve (onlardan) haberdar olarak kâfidir.
    97. 17 / İSRÂ – 60   Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâs(nâsi), ve mâ cealner ru’yâlletî ereynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceretel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).
    Rabbinin, insanları muhakkak (rahmeti ve ilmiyle) ihata ettiğini (kapladığını) sana söylemiştik. Sana (kalp gözü ile) gösterdiğimiz o rüyeti ve Kur’ân-ı Kerim’deki lânetlenmiş ağacı (zakkum ağacı), insanlara sadece fitne (imtihan) kıldık. Ve Biz, onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onların büyük azgınlıklarından (büyük Günahlarından) başka bir şeyi arttırmıyor.
    98. 18 / KEHF – 57   Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh(yedâhu), innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren) ve in ted’uhum ilel hudâ fe len yehtedû izen ebedâ(ebeden).
    Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (Günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayete davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayete eremezler.
    99. 20 / TÂHÂ – 73   İnnâ âmennâ bi rabbinâ li yagfire lenâ hatâyânâ ve mâ ekrehtenâ aleyhi mines sihr(sihri), vallâhu hayrun ve ebkâ.
    Muhakkak ki biz, hatalarımızı ve ona karşı sihirden bize zorla (istemeyerek) yaptırdığın şeylerden (dolayı) bizi, mağfiret etsin (affetsin ve Günahlarımızı sevaba çevirsin) diye Rabbimize îmân ettik. Ve Allah, daha hayırlıdır ve daha bâkidir (kalıcıdır).
    100. 20 / TÂHÂ – 82   Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
    Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) âmenû (kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan mü’min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka Gaffar’ım (onların Günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştırılır).
    101. 22 / HACC – 50   Fellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
    Âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefsi tezkiye eden ameller) yapanlar; onlar için mağfiret (Günahların sevaba çevrilmesi) ve kerim bir rızık vardır.
    102. 22 / HACC – 60   Zâlik(zâlike), ve men âkabe bi misli mâ ûkıbe bihî summe bugıye aleyhi le yansurennehullâh(yansurennehullâhu), innallâhe le afuvvun gafûr(gafûrun).
    Ve işte böyle, kim maruz kaldığı şey kadarı ile ikab eder (karşılık, ceza verir), sonra da ona azgınlık yapılırsa (haklarına tecavüz edilirse) Allah ona mutlaka yardım eder. Muhakkak ki Allah, af ve mağfiret edicidir (Günahları sevaba çevirendir).
    103. 23 / MU’MİNÛN – 118   Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
    Ve de ki: “Rabbim, mağfiret et (Günahlarımızı sevaba çevir) ve rahmet et (Rahîm esması ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.”
    104. 24 / NÛR – 11   İnnellezîne câû bil ifki usbetun minkum, lâ tahsebûhu şerren lekum, bel huve hayrun lekum, li kullimriin minhum mektesebe minel ism(ismi), vellezî tevellâ kibrehu minhum lehu azâbun azîm(azîmun).
    Muhakkak ki (Hz. Ayşe hakkında) ifk (iftira) ile gelenler, sizden bir gruptur. Sizin için onun bir şerr olduğunu zannetmeyin. Hayır, o sizin için hayırdır. Onlardan herbirinin Günahtan kazandıkları (cezalar) vardır. Ve onun büyüğünü yönetene (uydurup, yayana) büyük azap vardır.
    105. 24 / NÛR – 26   El habîsâtu lil habîsîne vel habîsûne lil habîsât(habîsâti), vet tayyibâtu lit tayyibîne vet tayyibûne lit tayyibât(tayyibâti), ulâike muberraûne mimmâ yekûlûn(yekûlûne), lehum magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
    Kötü kadınlar, kötü erkekler içindir. Kötü erkekler, kötü kadınlar içindir. Temiz kadınlar, temiz erkekler içindir. Temiz erkekler, temiz kadınlar içindir. İşte onlar, (kendileri haklarında) söylenenlerden berî (uzak) olanlardır. Onlar için mağfiret (Günahların sevaba çevrilmesi) ve kerim (Allah’tan ikram edilen) rızık vardır.
    106. 24 / NÛR – 58   Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
    Ey âmenû olanlar! Ellerinizin altında sahip olduklarınız (köleleriniz, cariyeleriniz) ve sizden bulûğa ermemiş olanlar, üç vakitte yanınıza girmek için sizden izin istesinler. Fecr (sabah) namazından önce, elbiselerinizi çıkarttığınız öğle vaktinde ve yatsı namazından sonra. Bu üçü, avret vaktidir (sizden sakınmaları gereken zamandır). Bu (zamanların dışında), birbirinizi dolaşmanızda sizin ve onların üzerine bir Günah yoktur. İşte böylece Allah, size âyetleri açıklıyor. Ve Allah, Alîm’dir (en iyi bilendir), Hakîm’dir (hikmet sahibidir).
    107. 24 / NÛR – 60   Vel kavâıdu minen nisâillatî lâ yercûne nikâhan fe leyse aleyhinne cunâhun en yeda’ne siyâbehunne gayra muteberricâtin bi zîneh(zînetin), ve en yesta’fifne hayrun lehunn(lehunne), vallâhu semîun alîm(alîmun).
    Ve kadınlardan nikâh (evlenme) ümidi olmayan yaşlı kadınların, ziynetlerini açmaksızın dış giysilerini çıkarmalarında, bundan sonra onlara vebal (Günah) yoktur. Ve iffetli olmayı istemeleri onlar için daha hayırlıdır. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir), Alîm’dir (en iyi bilendir).
    108. 24 / NÛR – 61   Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’raci haracun ve lâ alel marîdı haracun ve lâ alâ enfusikum en te’kulû min buyûtikum ev buyûti âbâikum ev buyûti ummehâtikum ev buyûti ihvânikum ev buyûti ehavâtikum ev buyûti a’mâmikum ev buyûti ammâtikum ev buyûti ahvâlikum ev buyûti hâlâtikum ev mâ melektum mefâtihahû ev sadîkıkum, leyse aleykum cunâhun en te’kulû cemîan ev eştâtâ(eştâten), fe izâ dahaltum buyûten fe sellimû alâ enfusikum tehıyyeten min indillâhi mubareketen tayyibeh(tayyibeten), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).
    Âmâ (kör) olana bir güçlük yoktur. Ve sakat olana, hasta olana bir güçlük yoktur. Ve size de evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz (yerlerde) veya arkadaşlarınızda yemek yemenizde bir güçlük yoktur. Topluca veya ayrı ayrı yemeniz de size Günah değildir. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize Allah’ın katından mübarek ve tayyib bir selâm ile selâm verin! İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki böylece siz akıl edersiniz.
    109. 25 / FURKÂN – 58   Ve tevekkel alel hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih(hamdihî), ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ(habîren).
    Ve ölümsüz olup, daima hayy (hayatta) olana (Allah’a) tevekkül et (güven ve O’nu vekil tayin et). Ve O’nu, hamd ile tesbih et. Ve kullarının Günahlarından haberdar olması, O’na kâfidir.
    110. 25 / FURKÂN – 68   Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harremallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).
    Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa Günah cezasıyla karşılaşır.
    111. 25 / FURKÂN – 70   İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
    Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (Günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (Günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).
    112. 26 / ŞUARÂ – 14   Ve lehum aleyye zenbun fe ehâfu en yaktulûn(yaktulûni).
    Ve onlara göre ben, Günahkârım. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum.
    113. 26 / ŞUARÂ – 222   Tenezzelu alâ kulli effâkin esîm(esîmin).
    (İftira eden) yalancı Günahkârların hepsine inerler.
    114. 27 / NEML – 11   İllâ men zaleme summe beddele husnen ba’de sûin fe innî gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ancak zulmedenler hariç. Ama kim kötülüğü işledikten sonra iyiliğe (mürşidine tâbî olup Günahlarını sevaba) çevirirse, o zaman muhakkak ki Ben, Gafûr’um (mağfiret eden, Günahları sevaba çeviren) Rahîm’im (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
    115. 28 / KASAS – 78   Kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin indî, e ve lem ya’lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minel kurûni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem’â(cem’an), ve lâ yus’elu an zunûbihimul mucrimûn(mucrimûne).
    (Karun): “O (servet) ancak bendeki ilim sebebiyle bana verildi.” dedi. Ondan önce, “Allah’ın ondan daha kuvvetli (güçlü) olan ve ondan daha çok şey toplayan nesilleri (zenginleri) helâk etmiş olduğunu” bilmiyor mu? Ve mücrimlere Günahlarından sorulmaz.
    116. 29 / ANKEBÛT – 7   Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nukeffiranne anhum seyyiâtihim ve le necziyennehum ahsenellezî kânû ya’melûn(ya’melûne).
    Ve âmenû olanlar (hayattayken Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar, onların seyyiatlerini (Günahlarını) mutlaka örteceğiz ve onları mutlaka yaptıklarının daha ahseni (güzeli) ile mükâfatlandıracağız.
    117. 29 / ANKEBÛT – 12   Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûttebiû sebîlenâ velnahmil hatâyâkum, ve mâ hum bi hâmilîne min hatâyâhum min şey’(şey’in), innehum le kâzibûn(kâzibûne).
    Ve inkâr edenler, âmenû olanlara: “Bizim yolumuza tâbî olun. Sizin hatalarınızı (Günahlarınızı) yüklenelim.” dediler. Onlar, diğerlerinin hatalarından bir şey yüklenecek değiller. Muhakkak ki onlar, yalancılardır.
    118. 29 / ANKEBÛT – 13   Ve le yahmilunne eskâlehum ve eskâlen mea eskâlihim ve le yus’elunne yevmel kıyâmeti ammâ kânû yefterûn(yefterûne).
    Ve (yalancılar) kendi yükleri (Günahları) ile beraber, onların yüklerini (Günahlarını) da mutlaka yüklenecekler. Kıyâmet günü onlar, uydurdukları şeylerden mutlaka sorgulanacaklar.
    119. 29 / ANKEBÛT – 40   Fe kullen ehaznâ bi zenbih(zenbihi), fe minhum men erselnâ aleyhi hâsıbâ(hâsıben), ve minhum men ehazethussayhah(sayhatu), ve minhum men hasefnâbihil ard(arda), ve minhum men agraknâ, ve mâ kânâllâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
    Bunun üzerine hepsini Günahlarıyla yakaladık. Böylece onların bir kısmının üzerine kasırga gönderdik. Ve bir kısmını sayha (şiddetli ses dalgası) yakaladı, bir kısmını yerin dibine geçirdik ve bir kısmını da (suda) boğduk. Allah, onlara zulmedici olmadı. Ve lâkin onlar, nefslerine zulmediyorlardı.
    120. 33 / AHZÂB – 5   Ud’ûhum li âbâihim huve aksatu indallâh(indallâhi), fe in lem ta’lemû âbâehum fe ıhvânukum fîd dîni ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahta’tum bihî ve lâkin mâ taammedet kulûbukum, ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
    Onları (evlâtlıklarınızı) babalarının namı ile çağırın. Bu, Allah’ın katında daha adaletlidir. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o zaman onlar, dînde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Ve hata ettiğiniz şeylerden dolayı sizin için Günah yoktur. Fakat kalplerinizin taammüden (kasten) yaptırdığı şeylerden (Günah vardır). Ve Allah Gafur’dur (Günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).
    121. 33 / AHZÂB – 24   Li yecziyallâhus sâdıkîne bi sıdkıhım ve yuazzibel munâfıkîne in şâe ev yetûbe aleyhim, innallâhe kâne gafûren rahîmâ(rahîmen).
    (Bu), Allah’ın sadıkları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandırması ve münafıklara azap etmesi veya dilerse tövbelerini kabul etmesi içindir. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur (mağfiret eden, Günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (rahmet eden, Rahîm esmasıyla tecelli eden).
    122. 33 / AHZÂB – 33   Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran).
    Ve evlerinizde karar kılın (oturun). Evvelki cahiliyye zamanındaki gibi (ziynetlerinizi) açmayın. Namazı ikame edin ve zekâtı verin. Allah ve O’nun Resûl’üne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sadece sizden Günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor.
    123. 33 / AHZÂB – 51   Turcî men teşâu minhunne ve tu’vî ileyke men teşâu, ve menibtegayte mimmen azelte fe lâ cunâha aleyk(aleyke), zâlike ednâ en tekarre a’yunuhunne ve lâ yahzenne ve yerdayne bimâ âteytehunne kulluhunn(kulluhunne), vallâhu ya’lemu mâ fî kulûbikum ve kânallâhu alîmen halîmâ.
    Onlardan dilediğini ertelersin, dilediğini yanına alırsın. Ve azlettiklerinden (bıraktıklarından) istediğini (tekrar) yanına almanda bundan sonra sana Günah yoktur. Bu, onların gözlerinin aydın olması (sevinmeleri), onların hüzünlenmemesi ve bu onların hepsinin senin verdiğin şeylerden razı olmaları için en uygundur. Ve Allah, kalplerinizde olanları bilir. Allah, Alîm’dir (en iyi bilen), Halîm’dir.
    124. 33 / AHZÂB – 53   Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs(hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakk(hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb(hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn(kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ(ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ(azîmen).
    Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), size izin verilmedikçe Nebî’nin evlerine girmeyin! (Girmişseniz oyalanıp) yemeğin pişmesini beklemeyin. Fakat davet edildiğiniz zaman girin. Yemeğinizi yeyince hemen dağılın ve sohbet etmek istemeyin, söze dalmayın (izinsiz konuşmayın). İşte bu durum gerçekten Nebî’ye eziyet oluyordu. Fakat sizden hayâ ediyordu (utanıyordu). Allah, haktan hayâ duymaz (gerçeği açıklamaktan çekinmez). Onlardan (Peygamber Hanımları’ndan) bir şey sorduğunuz zaman perde arkasından sorun. Bu, sizin ve onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûl’üne eziyet etmeniz ve bundan sonra O’nun zevcelerini nikâh etmeniz ebediyyen (helâl) olmaz. Muhakkak ki bu, Allah’ın katında çok büyük (Günahtır).
    125. 33 / AHZÂB – 55   Lâ cunâha aleyhinne fî âbâihinne ve lâ ebnâihinne ve lâ ihvânihinne ve lâ ebnâi ihvânihinne ve lâ ebnâi ehavâtihinne ve lâ nisâihinne ve lâ mâ meleket eymânuhun(eymânuhunne), vettekînallâh(vettekînallâhe), innallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ(şehîden).
    (Peygamber Eşleri’nin); babalarına, oğullarına, kardeşlerine, erkek kardeşlerinin oğullarına, kız kardeşlerinin oğullarına, kadınlara ve ellerinin (altında) malik oldukları (cariyelere) görünmeleri hususunda, onların üzerine Günah yoktur. Allah’a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah, herşeye şahittir.
    126. 33 / AHZÂB – 58   Vellezîne yu’zûnel mu’minîne vel mu’minâti bi gayri mektesebû fe kadihtemelû buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
    Ve mü’min erkek ve mü’min kadınlara iktisap etmedikleri (haketmedikleri, bir suç işlemedikleri) halde eziyet edenler bu durumda buhtan (iftira) ve apaçık Günah yüklenmiş oldular.
    127. 33 / AHZÂB – 71   Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).
    (Böylece) sizin için amellerinizi ıslâh etsin (salih amele çevirsin). Günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve kim, Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.
    128. 33 / AHZÂB – 73   Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
    (Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur (mağfiret eden, Günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli eden).
    129. 34 / SEBE – 2   Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).
    (O, Allah) yere gireni ve ondan çıkanı, semadan ineni ve oraya yükseleni bilir. Ve O; Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir), Gafûr’dur (mağfiret eden, Günahları sevaba çeviren).
    130. 35 / FÂTIR – 18   Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
    Ve yük taşıyan birisi (bir Günahkâr) başka birinin yükünü (Günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (Günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
    131. 35 / FÂTIR – 41   İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dih(ba’dihî), innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran).
    Muhakkak ki Allah, gökleri ve yeri, zail olurlar diye (zail olmaması için) tutuyor. Gerçekten ikisi de zail olurlarsa (yok olurlarsa), ondan sonra, o ikisini (gökleri ve yeri) O’ndan (Allah’tan) başka tutacak (yoktur). Muhakkak ki O; Halîm’dir, Gafûr’dur (Günahları sevaba çeviren).
    132. 36 / YÂSÎN – 11   İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gayb(gaybi), fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîm(kerîmin).
    Sen sadece zikre tâbî olanı ve gaybte Rahmân’a huşû duyanı uyarırsın. Öyleyse onu mağfiret ile (Günahların sevaba çevrilmesiyle) ve “kerim ecir” ile müjdele.
    133. 39 / ZUMER – 7   İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufr(kufra), ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
    Eğer inkâr ederseniz, muhakkak ki Allah, sizden Gani’dir (size ihtiyacı yoktur). Ve O, kulları konusunda küfre razı olmaz. Ve eğer şükrederseniz sizden razı olur. (Hiç)bir Günahkâr, diğerinin (başkasının) Günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. Böylece size yapmış olduklarınızı haber verecek. Muhakkak ki O, sinelerde olanı bilendir.
    134. 39 / ZUMER – 24   E fe men yettekî bi vechihî sûel azâbi yevmel kıyâme(kıyâmeti), ve kıyle liz zâlimîne zûkû mâ kuntum teksibûn(teksibûne).
    O halde kıyâmet günü, onun vechini (fizik vücudunu) kötü azaptan kim koruyabilir? Ve zalimlere: “Kazanmış olduğunuz şeyi (Günahlarınızın cezasını) tadın!” denir.
    135. 39 / ZUMER – 35   Li yukeffirallâhu anhum esveellezî amilû ve yecziyehum ecrehum bi ahsenillezî kânû ya’melûn(ya’melûne).
    Allah, onların yaptıkları en kötü şeyleri (Günahları) dahi örter. Ve yapmış olduklarının en güzeliyle onların ecirlerini vererek, onları mükâfatlandırır (Günahlarını sevaba çevirir).
    136. 39 / ZUMER – 48   Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
    Ve kazandıkları seyyiat (Günahlar ve kötülükler) onlara aşikâr oldu. Ve alay etmiş oldukları şey (azap) onları kuşattı.
    137. 39 / ZUMER – 51   Fe esâbehum seyyiâtu mâ kesebû, vellezîne zalemû min hâulâi se yusîbuhum seyyiâtu mâ kesebû ve mâ hum bi mu’cizîn(bimu’cizîne).
    Böylece kazandıkları şey, seyyiat (Günahlar, kötülükler olarak), onlara isabet etti. Ve bunlardan zulmetmiş olanlara, kazandıkları şey (olan) seyyiat, yakında isabet edecek. Ve onlar, aciz bırakabilecek (azabı önleyebilecek) güce sahip değiller.
    138. 39 / ZUMER – 53   Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).
    De ki: “Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, Günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).”
    139. 40 / MU’MİN – 3   Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavl(tavli), lâ ilâhe illâ hûve, ileyhil masîr(masîru).
    (O ki) Günahları mağfiret eden, tövbeleri kabul eden, cezası şiddetli olan, ihsan, fazl ve kerem sahibi olandır. O’ndan başka İlâh yoktur. Dönüş, O’nadır.
    140. 40 / MU’MİN – 7   Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).
    Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah’tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e) tâbî olanları mağfiret et (Günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
    141. 40 / MU’MİN – 9   Vekıhimus seyyiât(seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme izin fe kad rahimteh(rahimtehu) ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
    Onları kötülüklerden koru. Ve Sen, kimi izin günü seyyiatlerden (Günahlardan) korursan o zaman onlara rahmet etmiş olursun. Ve işte o, fevzül azîmdir (en büyük kurtuluştur).
    142. 40 / MU’MİN – 11   Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin).
    (Kâfirler) dediler ki: “Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin, böylece Günahlarımızı itiraf ettik. Artık (buradan) çıkmaya bir yol var mı?”
    143. 40 / MU’MİN – 21   E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk(vâkın).
    Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti nasıl oldu, baksınlar. Onlar yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından, kendilerinden daha üstündüler. Fakat Allah, onları Günahları sebebiyle aldı (öldürdü). Ve onlar için (onları), Allah’a karşı koruyacak hiç kimse olmadı.
    144. 40 / MU’MİN – 55   Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).
    Öyleyse sabret. Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Ve Günahların için mağfiret dile. Akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.
    145. 42 / ŞÛRÂ – 25   Ve huvellezî yakbelut tevbete an ibâdihî ve ya’fû anis seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne).
    Ve O, kullarının tövbelerini kabul eden ve seyyielerini (Günahlarını) affedendir. Ve yaptığınız şeyleri bilir.
    146. 42 / ŞÛRÂ – 37   Vellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe ve izâ mâ gadıbûhum yagfirûn(yagfirûne).
    Ve onlar, Günahların büyüğünden ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Ve öfkelendikleri zaman affederler.
    147. 44 / DUHÂN – 22   Fe deâ rabbehû enne hâulâi kavmun mucrimûn(mucrimûne).
    Bunun üzerine: “Bunlar Günahkâr bir kavimdir.” diye, Rabbine dua etti.
    148. 44 / DUHÂN – 44   Taâmul esîm(esîmi).
    Günahkârların yemeğidir.
    149. 45 / CÂSİYE – 7   Veylun li kulli effâkin esîm(esîmin).
    Bütün yalancı Günahkârların vay haline.
    150. 46 / AHKÂF – 16   Ulâikellezîne netekabbelu anhum ahsene mâ amilû ve netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil cenneh(cenneti), va’des sıdkıllezî kânû yûadûn(yûadûne).
    İşte onlar ki, onlardan yaptıklarını en güzel şekilde kabul ederiz (1’e 700’e kadar derece veririz). Ve onların Günahlarına cevaz vermeyiz (örteriz, sevaba çeviririz). Onlar cennet ehli arasındadırlar. Onların vaadolundukları şey gerçek bir vaaddir.
    151. 46 / AHKÂF – 31   Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
    Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine icabet edin. Ve O’na îmân edin ki, sizin Günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
    152. 47 / MUHAMMED – 2   Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve âmenû bi mâ nuzzile alâ muhammedin ve huvel hakku min rabbihim keffere anhum seyyiâtihim ve asleha bâlehum.
    Âmenû olan ve salih amel (nefsi tezkiye edici ameller) yapanların ve Hz. Muhammed (S.A.V)’e indirdiğimiz Şey’e (Kur’ân-ı Kerim’e) ve O’nun Rab’lerinden bir hak olduğuna inananların Günahlarını (Allah) örttü ve onların hallerini ıslâh etti.
    153. 47 / MUHAMMED – 19   Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât(mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.
    Bu durumda Allah’tan başka İlâh olmadığını bil ve kendi Günahların için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Ve Allah, sizin dönüşünüzü ve sizin yurdunuzu bilir.
    154. 47 / MUHAMMED – 34   İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi summe mâtû ve hum kuffârun fe len yagfirallâhu lehum.
    Muhakkak ki inkâr edenleri ve Allah’ın yolundan men edenleri, sonra da kâfir olarak ölenleri artık Allah asla mağfiret etmez (onların Günahlarını sevaba çevirmez).
    155. 48 / FETİH – 2   Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
    Allah, senin geçmiş ve gelecek Günahlarını mağfiret etsin ve sana ni’metini tamamlasın ve seni Sıratı Mustakîm’e ulaştırsın diye.
    156. 48 / FETİH – 5   Li yudhilel mu’minîne vel mu’minâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffire anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike indallâhi fevzen azîmâ(azîmen).
    Mü’min kadın ve erkekleri orada ebedî kalmak üzere altından nehirler akan cennetlere koysun ve onların Günahlarını örtsün diye. İşte bu, Allah’ın indinde fevz-ül azîmdir.
    157. 49 / HUCURÂT – 12   Yâ eyyyuhellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ(ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûh(kerihtumûhu), vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe tevvâbun rahîm(rahîmun).
    Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar Günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah’a karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.
    158. 52 / TÛR – 23   Yetenâzeûne fîhâ ke’sen lâ lagvun fîhâ ve lâ te’sîmun.
    Orada kadeh kaldırırlar, orada (içtikleri şarap ile) ne boş söz söylerler ne de Günaha girerler.
    159. 53 / NECM – 32   Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe lemem(lememe), inne rabbeke vâsiul magfireh(magfireti), huve a’lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a’lemu bi menittekâ.
    Onlar ki, küçük Günahlar hariç, büyük Günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir.
    160. 53 / NECM – 38   Ellâ teziru vâziretun vizre uhrâ.
    Gerçekten (hiç)bir Günahkâr, bir başkasının yükünü (Günahını) yüklenmez.
    161. 55 / RAHMÂN – 39   Fe yevme îzin lâ yus’elu an zenbihî insun ve lâ cânn(cânnun).
    Artık izin günü insanlar ve cinler, Günahlarından sorulmaz.
    162. 56 / VÂKIA – 25   Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ te’sîmâ(te’sîmen).
    Orada boş bir söz işitmezler ve Günaha girmezler.
    163. 56 / VÂKIA – 46   Ve kânû yusirrûne alel hınsil azîm(azîmi).
    Ve onlar, büyük Günahta ısrar ediyorlardı.
    164. 57 / HADÎD – 28   Yâ eyyuhellezîne âmenût tekûllâhe ve âminû bi resûlihî yû’tikum kifleyni min rahmetihî ve yec’al lekum nûren temşûne bihî ve yagfir lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler), Allah’a karşı takva sahibi olun. Ve O’nun Resûl’üne îmân edin ki, size rahmetinden iki kat versin. Ve sizin için, onunla beraber yürüyeceğiniz nur kılsın (versin). Ve sizi mağfiret etsin (Günahlarınızı sevaba çevirsin). Ve Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.
    165. 58 / MUCÂDELE – 2   Ellezîne yuzâhirûne minkum min nisâihim mâ hunne ummehâtihim, in ummehâtuhum illellâî velednehum, ve innehum le yekûlûne munkeren minel kavli ve zûrâ(zûren), ve innellâhe le afuvvun gafûr(gafûrun).
    İçinizden (sizden) kadınlarına sırt çevirenler (arkalarını dönenler) ki, onlar (eşleri) kendilerinin anneleri değildir. Onların anneleri, sadece onları doğuranlardır. Ve muhakkak ki onlar, gerçekten inkâr edici (çirkin) ve Günaha sokan (ağır) bir söz söylüyorlar. Muhakkak ki Allah; mutlaka affeden ve mağfiret edendir.
    166. 58 / MUCÂDELE – 8   E lem tere ilellezîne nuhû aninnecvâ summe yeûdûne li mâ nuhû anhu ve yetenâcevne bil ismi vel udvâni ve ma’siyetir resûl(resûli), ve izâ câûke hayyevke bi mâ lem yuhayyike bihillâhu, ve yekûlûne fî enfusihim lev lâ yuazzibunâllâhu bi mâ nekûl(nekûlu), hasbuhum cehennem(cehennemu), yaslevnehâ, febi’sel masîr(masîru).
    Gizli konuşmaktan nehyedilenleri (men edilenleri) görmedin mi? Sonra nehyedildikleri şeye dönüyorlar. Aralarında Günah, düşmanlık ve resûle isyan konularında gizli gizli konuşuyorlar. Ve sana geldikleri zaman, Allah’ın selâmlamadığı bir şekilde seni selâmladılar. Ve kendi aralarında: “Öyle ise (o gerçekten peygamber ise) Allah, söylediklerimizden dolayı bize azap etmeli değil mi?” diyorlar. Onlara cehennem yeter. Ona yaslanacaklar (atılacaklar). İşte o varılacak yer ne kötü.
    167. 58 / MUCÂDELE – 9   Yâ eyyuhellezîne âmenû iza tenâceytum fe lâ tetenâcev bil ismi vel udvâni ve ma’siyetir resûli ve tenâcev bil birri vet takvâ, vettekûllâhellezî ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).
    Ey âmenû olanlar (Allah’a inananlar, îmân edenler)! Aranızda gizlice konuştuğunuz zaman artık Günah, düşmanlık ve resûle isyan konusunda gizli gizli konuşmayın. Birr ve takva konusunda aranızda müşavere edin (görüşün). Ve kendisine haşrolunacağınız (huzurunda toplanacağınız) Allah’a karşı takva sahibi olun.
    168. 60 / MUMTEHİNE – 10   Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ câekumul mû’minâtu muhâcirâtin femtehınû hunn(hunne), allâhu a’lemu bi îmânihinn(îmânihinne), fe in alimtimû hunne mû’minâtin fe lâ terciû hunne ilel kuffâr(kuffâri), lâ hunne hıllun lehum ve lâ hum yehıllûne le hunn(hunne), ve âtûhum mâ enfekû, ve lâ cunâha aleykum en tenkıhû hunne izâ âteytumû hunne ucûrehunn(ucûrehunne), ve lâ tumsikû bi isamil kevâfiri ves’elû mâ enfaktum vel yes’elû mâ enfekû, zâlikum hukmullâh(hukmullâhi), yahkumu beynekum, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
    Ey âmenû olanlar! Hicret etmiş olan mü’min kadınlar size geldikleri zaman onları imtihan edin (hicret sebeplerini sorun). Allah, onların îmânını çok iyi biliyor. Artık onların mü’min hanımlar olduğunu bilirseniz (mü’min olduklarından emin olursanız), bundan sonra onları kâfirlere geri döndürmeyiniz. Onlar (mü’min hanımlar), diğerlerine (kâfir erkeklere) helâl değildir. Diğerleri de (kâfir erkekler de), onlar için (mü’min hanımlar için) helâl değildir. Onlara (kâfir erkeklere), infâk etmiş oldukları şeyi (mü’min olarak size gelen kadınlara daha önce vermiş oldukları mehirlerini) geri verin. Ve kendilerine mehirlerini verdiğiniz taktirde, onlara nikâh yapmanızda sizin üzerinize bir Günah yoktur. Ve kâfir kadınları nikâh ile tutmayın. Ve siz ne infâk ettiyseniz (mehir olarak ne verdiyseniz) geri isteyiniz. Ve onlar da infâk ettiklerini istesinler. İşte bu, Allah’ın hükmüdür. Aranızda hüküm vermektedir. Ve Allah; Alîm’dir (en iyi bilendir), Hâkim’dir (hüküm sahibidir).
    169. 60 / MUMTEHİNE – 12   Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu’minâtu yubâyi’neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey’en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye’tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya’sîneke fî ma’rûfin fe bâyı’hunne vestagfirlehunnallâh(vestagfirlehunnallâhe) innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
    Ey nebî (peygamber)! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir, Günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).
    170. 61 / SAFF – 12   Yagfir lekum zunûbekum ve yudhılkum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adn(adnin), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
    Sizin Günahlarınızı mağfiret eder. Ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. Ve sizi adn cennetlerinde güzel meskenlere yerleştirir. İşte bu, fevz-ül azîmdir (büyük kurtuluştur).
    171. 64 / TEGÂBUN – 9   Yevme yecmeukum li yevmil cem’i zâlike yevmut tegâbun(tegâbuni), ve men yû’min billâhi ve ya’mel sâlihan yukeffir anhu seyyiâtihî ve yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
    Sizi toplanma günü için biraraya toplayacağı gün, işte o, aldanma günüdür. Ve kim Allah’a îmân eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, onun seyyiatini (Günahlarını) örter. Ve orada ebediyyen kalmak üzere, altından nehirler akan cennetlere koyar. İşte bu fevz-ül azîmdir (büyük kurtuluştur).
    172. 65 / TALÂK – 5   Zâlike emrullâhi enzelehû ileykum, ve men yettekıllâhe yukeffir anhu seyyiâtihî ve yu’zım lehû ecrâ(ecren).
    İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Ve kim Allah’a karşı takva sahibi olursa, onun Günahlarını örter. Ve onun ecrini azamî artırır.
    173. 66 / TAHRÎM – 8   Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes’â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
    Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin Günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (Günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.
    174. 67 / MULK – 11   Fa’terefû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri).
    Böylece Günahlarını itiraf ettiler. Artık ateş ehli (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.
    175. 68 / KALEM – 12   Mennâın lil hayri mu’tedin esîm(esîmin).
    Hayrı devamlı engelleyenlere, haddi tecavüz eden Günahkârlara (itaat etme).
    176. 68 / KALEM – 13   Utullin ba’de zâlike zenîm(zenîmin).
    Kötülük yapan zorbalara, bundan başka haram yiyen Günahkârlara (itaat etme).
    177. 69 / HÂKKA – 37   Lâ ye’kuluhu illel hâtiûn(hâtiûne).
    Onu Günahkârlardan başkası yemez.
    178. 70 / MEÂRİC – 11   Yubassarûnehum yeveddul mucrimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîh(benîhi).
    Onlar birbirlerine gösterilirler, Günahkâr olan izin günü, azaptan kurtulmak için, oğullarını fidye olarak verebilmeyi temenni eder.
    179. 71 / NÛH – 4   Yagfir lekum min zunûbikum ve yûahhırkum ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne ecelallâhi izâ câe lâ yuahhar(yûahharu), lev kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
    (Allah da) sizin Günahlarınızı mağfiret etsin (Günahlarınızı sevaba çevirsin) ve sizi belirlenmiş bir zamana kadar tehir etsin (ömür versin)! Muhakkak ki Allah’ın eceli (onun belirlediği an) gelince tehir edilmez. Keşke siz bilmiş olsaydınız.
    180. 71 / NÛH – 25   Mimmâ hatîâtihim ugrikû fe udhılû nâran fe lem yecıdû lehum min dûnillâhi ensârâ(ensâren).
    Onlar hatalarından (büyük Günahlarından) dolayı boğuldular. Sonra ateşe sokuldular. Artık kendileri için, Allah’tan başka bir yardımcı bulamadılar.
    181. 74 / MUDDESSİR – 56   Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti).
    Allah’ın dilediğinden başkası O’nu zikredemez. O (O’nun dilediği kimse), takva sahibidir ve mağfiret ehlidir (Günahları sevaba çevrilmiş olan kimsedir).
    182. 76 / İNSÂN (DEHR) – 24   Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tutı’minhum âsimen ev kefûrâ(kefûren).
    Artık Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan kâfir veya Günahkâr olanlara itaat etme.
    183. 81 / TEKVÎR – 9   Bi eyyi zenbin kutilet.
    Hangi Günah sebebi ile öldürüldü?
    184. 83 / MUTAFFİFÎN – 12   Ve mâ yukezzıbu bihî illâ kullu mu’tedin esîm(esîmin).
    Ve onu (dîn gününü), haddi aşan asi Günahkârların hepsi hariç, kimse yalanlamaz.
    185. 83 / MUTAFFİFÎN – 29   İnnellezîne ecremû kânû minellezîne âmenû yadhakûn(yadhakûne).
    Muhakkak ki suçlu olanlar (Günahkârlar), âmenû olanlara gülüyorlardı.
    186. 91 / ŞEMS – 14   Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe demdeme aleyhim rabbuhum bi zenbihim fe sevvâhâ.
    Fakat onu tekzip ettiler (yalanladılar). Sonra onu (deveyi) kestiler. Günahları sebebiyle, Rab’leri onların üzerini azapla kapladı. Sonra da onu (o beldeyi) dümdüz yaptı (yerlebir etti).
    187. 96 / ALAK – 16   Nâsiyetin kâzibetin hâtıeh(hâtıetin).
    Yalancı Günahkâr alın.

Loading

No ResponsesNisan 23rd, 2024

DÜNYADA global bir Yahudi egemenliği ve saltanatı vardır.

DÜNYADA global bir Yahudi egemenliği ve saltanatı vardır.

Bir tek Yahudi devleti yoktur, birkaç Yahudi devleti vardır.

Mesela bugünkü Fransa gizli bir Yahudi Cumhuriyetidir.

İsrail kurulmadan önce, yirminci asırda, Akdeniz’in doğusunda ve batısında iki Yahudi cumhuriyeti vardı.

İslam dünyasında dıştan islamî görünen, lakin Yahudiler tarafından sıkı şekilde kontrol edilen devletler vardır.

İslam dünyası Kripto (iki kimlikli) Yahudilerle doludur.

Maymonides’in fetvasına göre, bir Yahudinin Musevilik inancını içinde saklamak şartıyla dıştan Hıristiyan veya Müslüman görünmesi, aldatması caizdir.

Kripto Yahudilerin bir kısmını ana babalarının, kendilerinin, karılarının, çocuklarının isimlerinden sezmek, anlamak, keşf etmek, açığa çıkarmak mümkündür. (Onomastik=özeladbilim ışığında.)

Bir güneydoğu şehrimizde son derece gizlenmiş on sekiz Yahudi ailesi vardır. Cuma namazına gitmekte, çocuklarını yazın Kur’an kursuna göndermektedirler. Dış dünyadan kendileriyle görüşmek isteyen Siyonistlere, deşifre olmamak için randevu vermemektedirler.

Pakraduniler üç kimlikli Gizli Yahudilerdir. En dışta Müslüman Türk veya Kürt, onun altında Ermeni, en alttaki gerçek kimlik Yahudilik. (Pakraduniler Gizlinin Gizlisi Yahudilerdir. Müslümanlar onlar hakkında bir tek ilmî araştırma bile yapmamıştır.)

Gizli Yahudiler hakkında ilmî ve akademik araştırma yapabilmek için, başta İbranice olmak üzere yedi sekiz dil bilmek ve araştırma yapabilecek birikime sahip olmak gerekir.

Pakraduniler hakkında Fransızca bir makale yazmış olan Abraham Galante, ondan fazla lisan biliyordu.

Büyük sayıda Kripto Kürt Yahudisi mevcuttur.

Türkiyedeki Gizli Yahudileri, Sabataycıları, Kırımçakları, Tat Yahudilerini, Karayları, dıştan Şiî görünen Meşhed Yahudilerini, Alevî görünen Yahudileri ve diğerlerini anlayabilmek için ilmî araştırmalar yapmak gerekir. Ülkenin islamî güçlerinin kültürü buna yetmemektedir. Buna yetecek para, gerekli hürriyet ortamı vardır ama kültür güdüklüğü ve ilmî düşünce eksikliği yüzünden bu hizmet yapılamamaktadır.

Müslümanlar, kültür yetersizliği ve güdüklüğü yüzünden iki bin yıllık otantik Barnaba İncili yazmasıyla bile ilgilenemediler. Dünya tarihini alt üst edecek bu yazmanın bugün nerede olduğu bilinmemektedir. (İnternetten Müfid Yüksel beyin bu konudaki yazısını bulup okumanızı tavsiye ediyorum.)

Türkiyede, iki kimlikli olmayan mühtedi Yahudiler de vardır. Müslüman olmuşlardır ama bazılarının Yahudilik damarı devam etmektedir.

Kripto Yahudilerin bazı özellikleri şunlardır:

1. Parayı, zenginliği çok severler ve isterler.

2. Görünmeyen egemen bir azınlık imparatorluğu ve hegemonyası kurmak isterler.

3. İslamı ve çoğunluktaki Müslümanları baskı ve kontrol altında tutmak isterler.

4. İslamı ve Müslümanları pasifize edebilmek için dinde reform, dinde yenilik ve değişiklik, light ve ılımlı İslam, İslamcılıklar Protestanlığı isterler.(Dinde reformcu, sorunlu ilahiyatçılar)

5. Kripto Yahudiler Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığından hiç hoşlanmazlar.

6. Onların bir kısmı İslam ile Kemalizmi bağdaştırarak hibrid bir din türetmeye çalışır.

7. 1923’te bir İslam cumhuriyeti olarak kurulan cumhuriyeti, Yahudi ve Dönme cumhuriyetine dönüştürmek isterler.

***

Türkiye Müslümanlarının büyük kısmı, bugünkü kültürleriyle, zihniyetleriyle, taşralılıklarıyla Kripto Yahudiler meselesini çözemezler, anlayamazlar ve onların tahakkümünden kurtulamazlar.

Yıllardan beri yazıp dururum:

Müslümanlar bir “Yahudileri, Dönmeleri ve Diğer Kripto Yahudileri Araştırma Enstitüsü” kurmalı ve çok ciddî ilmî tedkikler yapmalıdır.

İslam dünyasının belini büken en büyük eksiklik ilmî araştırma ve inceleme zihniyetine sahip olmamasıdır.

Bazı İmam-Hatip okullarına ve İlahiyat fakültelerine İbranîce dersleri konulmalıdır. Bu derslerde, havanda su dövülmemeli, lisan öğretilmelidir.

İlmî araştırmalara duygu karıştırılmamalı, son derece ciddî, âdil, objektif, seviyeli olunmalıdır.

İslamî hareketin içine sızmış Gizli Yahudiler araştırılmalı ve deşifre edilmelidir.

06.09.2016
Mehmet Şevket eygi

Loading

No ResponsesNisan 23rd, 2024

DEĞİŞEN NEY

DEĞİŞEN NEY

50 yıldır hatta yüz yıldır değişen ney?

Ney, ne kadar değişti?

Cemil Meriç’in ifadesiyle:” “Bizim aydınımız din düşmanı değil, İslam düşmanıdır.”

50 sene önce söylenmiş bu söz ile, bugün CHP’li Belediyelerin Arapça tabelalara karşı açmış oldukları savaş hatta yüz yıl önceki Arapça harflerin yerine Latin alfabesinin konulması ve arkasından ezanın Türkçeye çevrilmesi arasında ne fark var?

Bu sakın ola ki; bu uygulamalar Arapça harflerine olan düşmanlıktan değil de İslam’a olan düşmanlıktan olmuş olmasın?

– “CHP’li belediyelerin ‘Arapça’ düşmanlığı sürüyor: Yalova’da da tabelaları sökmeye başladılar

Kilis ve Uşak’ın ardından CHP’ye geçen Yalova Belediyesi’nde de ilk icraat olarak kentteki Arapça tabelalar sökülmeye başlandı. Denetimler sürerken İngilizce tabelalara dokunulmaması ise dikkat çekti.”[1]

Evet gerçekten, bu yapılanlar Arapça düşmanlığı değil, İslam düşmanlığıdır. 

Acaba bu zihniyettekiler aynı uygulamayı İngilizce tabelalarda da uyguluyorlar mı?[2] 

-Dağdaki eşkıya başının adı ve soyadı Belediye Meclis toplantısında acaba bilinçsizce mi söylenmiştir sizce?[3]

-PKK bayrağı Türk bayrağına mı tercih ediliyor?

Türk bayrağına bu tepki nedendir sizce?[4]

-Muhalif olup sürekli muhalefet eden, diğer yandan İslam düşmanlığı yapan ele başlıların muhtemelen deniz Baykal gibi tehdit unsuru olacak ve oluşturacak kasetleri mi var?

Onunla bir yandan susturulurken, diğer yandan istenildiği gibi konuşturulmakta mıdır?

Sanatçı geçinen bir kısım insanın geçmişten gelen kirli ilişkileri neyin işaretidir?

Yoksa geçmişten gelen bir hesap ve kin midir?

-Ad ve Semud kavmini şımarıklıktan, Lut kavmini de ahlaksızlık ve fuhuştan yıkan uygulamalar maalesef günümüzde de artarak devam etmektedir.[5]

Bela ve musibetlere açıkça davetiye çıkarılmaktadır. 

– Devletleri ve milletleri fakirlik ve ekonomik sıkıntı yıkmaz, ahlaksızlık ve fuhşun artıp yaygınlaşması yıkar ve çökertir. 

Böylece insanların ne gibi bir günaha sebep oldukları da görünmektedir.

****************   

Biraz daha bekleyeyim, daha pis kokular devam eder, öyle yazarım diye düşünmüştüm. 

Ancak bu işin sonunun gelmeyeceği ve fazla kokularla burnunuzu çatlatmayıp, aklınızı harekete getirip düşündürmek amacıyla bu örneklerle yetindim. 

– Tezatlar dünyasındayız.

Celladına âşık olan bir millet olduk.
İşte örnekleri,
-Kıyafetin uygun değil diye CHP tarafından Ankara’ya sokulmayan merhum Aşık Veysel’in torunu Gül Eda Hür, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Sözcüsü oldu.
-Eski adıyla Dersim, yeni adıyla Tunceli’yi bombalanırken devletin başında kim vardı? Yıllardır aynı partiyi destekleyen Tuncelili ve Alevi kesimin bu aşkı, katiline âşık olan maşukun hali gibi oldu.
Son belediye seçimlerinde de o kadar denenmiş ve görülmüş ve de maddi manevi kıtlığı yaşanmış olmasına rağmen hala medet umulması tam bir basiret körlüğüdür.
Oysa denenmiş denenmezken, bir Mümin bir delikten iki kere ısırılmazken, hala ısırılan o deliğe el sokuluyorsa o Müminliğin sorgulanması ve o zarara rıza ile girildiği düşünülmelidir.
Nitekim hemen bu durum kendisini gösterdi.[6]

0000000000000000   

Not: Celladına aşık sözünün hikayesi nedir?


“Celladına aşık” ifadesi, genellikle bir kişinin kendisine zarar veren veya potansiyel olarak zarar verebilecek birine karşı duyduğu aşkı veya bağlılığı ifade eder. Bu, genellikle sağlıksız veya tek taraflı bir ilişkiyi simgeler ve kişinin kendi zararına olan bir sevgiye sahip olduğunu gösterir.
“**Celladına aşık**” sözü, **Stockholm Sendromu** olarak bilinen bir psikolojik olguyu tanımlamak için kullanılır. Bu sendrom, rehin alınan kişilerin, rehin alan kişilere karşı duygusal bir bağ kurmaları ve onlarla sempati duymaları durumudur.
**Stockholm Sendromu** ismini, 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir bank soygunundan alır. Bu olayda, dört banka görevlisi altı gün boyunca silahlı soyguncular tarafından rehin alınmış ve bu süre zarfında rehineler soygunculara karşı duygusal bir bağ kurmuştur. Olay sona erdiğinde rehineler, soygunculara karşı ifade vermeyi reddetmiş ve hatta onların savunma masraflarını karşılamak için para toplamışlardır.
Bu olaydan sonra psikiyatrist **Nils Bejerot**, rehinelerin yaşadığı bu durumu “Stockholm Sendromu” olarak tanımlamıştır.
**Stockholm Sendromu’nun bazı belirtileri şunlardır:**
* Rehin alan kişiye karşı duygusal bağ kurma
* Rehin alan kişiyi haklı görme
* Dış dünyadan kopma
* Aile ve arkadaşlara karşı düşmanlık hissetme
**Stockholm Sendromu’nun nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, şu faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir:**
* Korku ve stres
* Yardımsız ve çaresiz hissetme
* Rehin alan kişi tarafından gösterilen şefkat ve ilgi
* Rehin alan kişiye karşı empati kurma
**Stockholm Sendromu**, travmatik bir deneyim yaşayan herkeste görülebilir. Ancak, polis memurları, askerler ve diğer riskli mesleklerde çalışan kişilerde daha sık görülme eğilimindedir.
**Celladına aşık** sözü, Stockholm Sendromu’nu metaforik bir şekilde ifade etmek için kullanılır. Bu benzetme, rehinelerin yaşadığı duygusal bağı ve çelişkileri vurgulamak için kullanılır.

MEHMET ÖZÇELİK

21-04-2024

[1] https://www.yenisafak.com/gundem/chpli-belediyelerin-arapca-dusmanligi-suruyor-yalovada-da-tabelalari-sokmeye-basladilar-4615749

https://www.kilis.bel.tr/index.php/2024/04/14/12197/

https://www.instagram.com/reel/C504Icftn-D/

https://www.yenisafak.com/video-galeri/ozel/ibbnin-destekledigi-istanbul-film-festivalinde-lgbt-propagandasi-yapan-cok-sayida-film-gosterime-girecek-4615565 

https://www.haber7.com/guncel/haber/3416109-dem-partili-belediyenin-ilk-toplantisinda-istiklal-marsi-krizi

[2] https://www.haber7.com/siyaset/haber/3416843-dem-partiden-skandal-tunceli-belediyesi-adimi-hesap-ismi-dersimle-degistirildi

[3] https://video.haber7.com/video-galeri/274550-chp-grup-sozcusunden-soke-eden-gaf-cemil-tugaya-cemil-bayik-dedi

[4] https://www.haber7.com/guncel/haber/3416733-dem-partiden-skandal-turk-bayragi-karari

[5] https://www.haber7.com/guncel/haber/3417211-istanbul-film-festivalinde-lgbt-propagandasi-kamu-kurumlari-neden-sponsor

[6] https://tesbitler.com/2024/04/06/adiyaman-ders-verdi-simdi-ders-alma-zamani/

Loading

No ResponsesNisan 21st, 2024

İslam inancına göre Allah için Ruh ifadesi kullanılır mı?

İslam inancına göre Allah için Ruh ifadesi kullanılır mı?


Allah’ın ruhu konusunda İslam inancında bazı önemli noktalar vardır. İşte bu konuda bilmeniz gerekenler:

1. **Ruhun Varlığı**: Kuran’da ruhun varlığı teyit edilir. Ruh, Allah’ın emirlerinden biridir ve insanın yaratılmasında önemli bir rol oynar¹.

2. **Ruhun Allah’a İzafesi**: Kuran’da “Ona en uygun şekli verdi, ona ruhundan üfledi” ifadesi geçer. Burada “ruhundan üflemesi,” insanın yaratılan ruhundan bahsetmek anlamına gelir. Yani Allah’ın kendi ruhundan bir parçayı insana üflemesi değil, yaratılan ruhunun Allah’a izafe edilmesidir¹.

3. **Ruhullah**: Kur’an’da Hz. İsa için “Ruhullah” tabiri kullanılır. Bu ifade, İsa’ya bir iltifattır ve onun özel bir mahluk olduğunu vurgular. Benzer şekilde, “Kâbe’ye Beytullah” denilmesi gibi, “Ruhullah” ifadesi de bir iltifattır¹.

Kaynak: Bing ile konuşma, 20.04.2024
(1) Allah’ta ruh ne demektir? | Sorularla İslamiyet. 
https://sorularlaislamiyet.com/allahta-ruh-ne-demektir-ruhi-ruhum-ruhih-ruhu-ruhunaruhanaruhina-ruhumuz-ruhullah-ruhumuzdan-ufledik.

@@@@@@@@

İslam inancında, Allah için “Ruh” ifadesi **doğrudan kullanılmaz**.

Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde Allah’ın ruhu olduğu şeklinde bir ifade geçmez. Bu durum, Allah’ın benzersiz ve eşi benzeri olmayan bir varlık olduğunun altını çizmek içindir.

Ancak Kur’an’da bazı ayetlerde Allah’ın kudretini, iradesini ve yaratılışındaki incelikleri anlatan mecazî anlamlarda “Ruh” kelimesi kullanılabilir. Bu gibi durumlarda “Ruh”, Allah’ın sıfatlarından biri olarak yorumlanır ve O’nun yüceliğini ve azametini ifade eder.

Ayrıca İslam geleneğinde bazı âlimler, Allah’ın yarattığı her şeye hayat veren ve varlığını sürdüren bir güce “Ruh-u Azam” veya “Ruh-u Külli” adını vermişlerdir. Bu da Allah’ın yarattığı her şeyle olan bağlantısını ve onları kontrol ettiğini gösteren bir kavram olarak kullanılmıştır.

Sonuç olarak, İslam inancında Allah için “Ruh” ifadesi doğrudan kullanılmazken, mecazî anlamlarda veya Allah’ın yarattığı her şeye hayat veren bir güç olarak kullanılabilir. Bu kullanımlar daima Allah’ın benzersiz ve yüce olduğunu vurgulayan bir çerçevede gerçekleşir.

**Özetle:**

* Allah için “Ruh” ifadesi doğrudan kullanılmaz.
* Bazı ayetlerde mecazî anlamlarda Allah’ın sıfatlarından biri olarak kullanılabilir.
* Bazı âlimler Allah’ın yarattığı her şeye hayat veren güce “Ruh-u Azam” veya “Ruh-u Külli” adını vermiştir.
* Her iki durumda da Allah’ın benzersiz ve yüce olduğunu vurgulayan bir çerçevede kullanılır.

**Ek kaynaklar:**

* [https://islamansiklopedisi.org.tr/ruh](https://islamansiklopedisi.org.tr/ruh)
* [https://islamansiklopedisi.org.tr/ruh](https://islamansiklopedisi.org.tr/ruh)
* [https://www.facebook.com/100429864862155/posts/ruhlar-alemi-%C3%B6l%C3%BCm-%C3%B6tesinde-bir-gezintiruhlar-cisim-de%C4%9Fildir-y%C4%B1rt%C4%B1lmazlar-par%C3%A7ala/121535266084948/](https://www.facebook.com/100429864862155/posts/ruhlar-alemi-%C3%B6l%C3%BCm-%C3%B6tesinde-bir-gezintiruhlar-cisim-de%C4%9Fildir-y%C4%B1rt%C4%B1lmazlar-par%C3%A7ala/121535266084948/)

 

 

 

Loading

No ResponsesNisan 20th, 2024

ADALET Mİ MERHAMET Mİ?

ADALET Mİ MERHAMET Mİ?[1]

 

Cehennemde zalim ve kafirlerin azap ve cezaları ile ilgili ayetler.

Cehennem ve zalimlerin ve kâfirlerin nasıl cezalandırılacağı ile ilgili birçok ayet vardır. Bu ayetlerin yorumlanması farklı mezhepler ve din alimleri tarafından farklı şekilde yapılabilmektedir.

**Kuran’da Cehennem ile İlgili Ayetler:**[2]

* **Al-Baqarah 2:220:** “Eğer siz de onların ettiklerini yaparsanız, andolsun ki siz de cehenneme atılacaksınız. Orası ebedi kalacağınız yerdir. Cehennem ateşi çok yakıcıdır.”
* **Al-Baqarah 2:221:** “Onlar, Rablerine karşı nankörlük eden ve peygamberlerini öldüren, hakka davet edenleri de öldüren kimselerdir. Cehennem ateşine gireceklerdir. Onlar için acı bir azap vardır.”

**Hadislerde Cehennem ile İlgili Söylenmiş Sözler: **

* **Buhari:** “Cehennem yedi katmandır. Her katmanın kendi yöneticisi ve bekçileri vardır.”
* **Müslim:** “Cehennem ateşi, yeryüzünün ve göklerin iki katı kadar derinliktedir.”
* **Tirmizi:** “Cehennem ateşi, yeryüzünü ve gökleri yakacak kadar sıcaktır.”
* **Ebu Davud:** “Cehennem ateşine girenler, sonsuza kadar orada kalacaklardır.”
* **Nesai:** “Cehennem ateşinde azap çekenler, Allah’ın affından mahrum kalacaklardır.”

Bu ayetler ve hadisler, cehennemin azap ve cezalarının ne kadar şiddetli olduğunu göstermektedir. Zalimlerin ve kâfirlerin cehennemde nasıl cezalandırılacağı konusunda kesin bir bilgi olmasa da, bu ayetler ve hadisler bu konuda fikir vermektedir.

Cehennemden korunmak için Allah’ın emirlerine uymak ve günahlardan kaçınmak gerekir. Allah, kullarını cehennem ateşinden koruması için dua etmelidirler.

@@@@@@@@

Elbette, Kuran-ı Kerim’de cehennem ve kâfirlerin azapları ile ilgili birçok ayet bulunmaktadır. İşte bazıları:

1. **Bakara Suresi, 114. Ayet**:
> “Allah’ın mescitlerinde O’nun isminin anılmasını engelleyen ve ibâdet yerlerinin harap olmasına çalışandan daha zâlim kim olabilir! Böylelerinin, oralara korku içinde girmekten başka bir hakkı olamaz. Onlara dünyada bir rezillik, âhirette de büyük bir azap vardır.” ¹

2. **Bakara Suresi, 161. Ayet**:
> “Dinî gerçekleri inkâr eden ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir.” ¹

3. **Bakara Suresi, 162. Ayet**:
>
“Onlar, lânete uğramış olarak cehennemde ebediyen kalacaklardır. Azapları asla hafifletilmeyecek, geciktirilmeyecek ve kendilerine özür dilemeleri için mühlet de verilmeyecektir.” ¹

4. **Bakara Suresi, 170. Ayet**:
> “İnkârcılara: ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dendiği zaman: ‘Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüze uyarız’ derler. Peki, ya ataları aklını kullanamayan ve doğru yolu bulamayan kimseler ise!” ¹

5. **Bakara Suresi, 171. Ayet**:
> “Allah’ın dâveti karşısındaki tavırları itibariyle kâfirlerin hâli, tıpkı çobanın çağrısını duyduğu halde, bu sözleri mânasız bir ses ve gürültü olarak algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Çünkü akıllarını kullanmazlar.” ¹

6. **Âl-i İmrân Suresi, 11. Ayet**:
>
“Bu kâfirlerin hâli, tıpkı Firavun hânedânı ile daha önceki kâfirlerin hâline benzer. Onlar da, âyetlerimizi yalanlamışlardı da Allah onları günahları sebebiyle kıskıvrak yakalamıştı. Allah’ın cezalandırması pek şiddetlidir.” ¹

Bu ayetler, cehennem ve kâfirlerin azapları hakkında bilgi vermektedir. Allah’ın hükümleri ve adaleti kesindir. ²³

Kaynak: Bing ile konuşma, 19.04.2024
(1) Kafirler ile ilgili ayetler ve mealleri | Kuran ve Meali. 
https://www.kuranvemeali.com/kafirler-ile-ilgili-ayetler.
(2) Cehennem ile ilgili ayetler ve mealleri | Kuran ve Meali. 
https://www.kuranvemeali.com/cehennem-ile-ilgili-ayetler.
(3) Cehennem ile İlgili Ayetler | İslam ve İhsan. 
https://www.islamveihsan.com/cehennem-ile-ilgili-ayetler.html.

@@@@@@@@

Cehennem ve kâfirler hakkında daha fazla ayet var mı?

Elbette! Kuran-ı Kerim’de cehennem ve kâfirlerle ilgili birçok ayet bulunmaktadır. İşte bazıları:

1. **Bakara Suresi, 23. Ayet**:
> “Eğer kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’ın Allah kelâmı olduğunda şüpheniz varsa, haydi onun bir sûresinin benzerini de siz getirin! Şayet iddianızda haklıysanız, Allah’tan başka bütün şâhitlerinizi yani dil ustalarını ve âlimleri de çağırın!” ¹

2. **Bakara Suresi, 24. Ayet**:
>
“Buna rağmen yapamazsanız, ki asla yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan cehennem ateşinden kendinizi koruyun.” ¹

3. **Âl-i İmrân Suresi, 12. Ayet**:
>
“İnkâr edenlere de ki: ‘Sizler yakında mağlup edilecek ve topluca cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yataktır.'” ¹

4. **Âl-i İmrân Suresi, 106. Ayet**:
> “O kıyâmet gününde bir kısım yüzler pırıl pırıl parlayacak; bir kısım yüzler de kederden simsiyah kesilecektir. Yüzleri simsiyah olanlara: ‘İmanınızdan sonra tekrar küfre sapmıştınız, değil mi?
O halde küfür üzere yürüyüp durmanız sebebiyle tadın bakalım bu azabı!’ denilecek.” ¹

5. **Nisâ Suresi, 56. Ayet**:
> “Âyetlerimizi inkâr edenleri pek yakında korkunç bir ateşe sokacağız. Onların derileri kızarıp kavruldukça, yerlerini başka derilerle değiştireceğiz ki, azabı hiç aralıksız tatmaya devam etsinler.” ¹

6. **A’râf Suresi, 36. Ayet**:
> “Âyetlerimizi yalanlayan ve büyüklenip onlardan yüz çevirenlere gelince, işte onlar ateşin yoldaşlarıdır ve orada sonsuza dek kalacaklardır.” ¹

7. **A’râf Suresi, 38. Ayet**:
> “Allah şöyle buyuracak: ‘Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber siz de girin cehenneme!’ Bu şekilde her bir topluluk ateşe girdikçe yoldaşlarına lânet edecek.” ¹

Bu ayetler, cehennem ve kâfirlerin azapları hakkında bilgi vermektedir. Allah’ın hükümleri kesindir ve adaleti sağlanacaktır. ²³

Kaynak: Bing ile konuşma, 19.04.2024
(1) Cehennem ile ilgili ayetler ve mealleri | Kuran ve Meali. 
https://www.kuranvemeali.com/cehennem-ile-ilgili-ayetler.
(2) Cehennem ile İlgili Ayetler | İslam ve İhsan. 
https://www.islamveihsan.com/cehennem-ile-ilgili-ayetler.html.
(3) CEHENNEM ile ilgili ayetler – Sonra başından aşağı kaynar suyun …. 
https://tevhidmeali.com/fihrist/c/cehennem.

@@@@@@

Adalet mi merhamet mi?

Adalet ve merhamet, İslam’da önemli kavramlardır ve her ikisi de Allah’ın sıfatları arasında yer alır. Kuran-ı Kerim’de Allah, hem adaletli hem de merhametli olduğunu vurgular. İşte bu konuyla ilgili bazı ayetler:

1. **Nisâ Suresi, 135. Ayet**:
> “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, Allah için, hakkı söyleyen şahitler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun, bu takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”

2. **A’râf Suresi, 156. Ayet**:
> “Rahmetimi her şeye genişlettim. Onu, bana karşı gelmekten sakınan, zekâtı veren ve âyetlerimize inananlar için özellikle yazacağım.”

3. **Zümer Suresi, 53. Ayet**:
> “De ki: ‘Ey kendilerine karşı aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. O, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.'”

Bu ayetler, Allah’ın adalet ve merhametinin bir arada bulunduğunu gösterir. İslam’da, adalet, hakların korunmasını ve haksızlığın önlenmesini sağlarken, merhamet ise affetme ve şefkatle davranmayı ifade eder. Her iki sıfat da insanlar arasında dengeli bir toplumun oluşmasına katkıda bulunur.

@@@@@@

Adalet ve merhamet arasındaki denge nedir?

Adalet ve merhamet arasındaki denge, İslam’da çok önemli bir konsepttir. Adalet, herkese hak ettiği muameleyi yapmak ve herkesin hakkını korumak anlamına gelirken, merhamet ise şefkat, bağışlama ve anlayış göstermeyi ifade eder. İslam’da bu iki sıfat, Allah’ın insanlara karşı olan tutumunu ve insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler.

Allah’ın adaleti, O’nun yaratıklarına karşı adil olmasını ve herkese hak ettiği sonucu vermesini sağlar. Öte yandan, Allah’ın merhameti, O’nun bağışlayıcı ve affedici olmasını ifade eder. Kuran’da, Allah’ın merhametinin O’nun gazabından daha üstün olduğu belirtilir, bu da Allah’ın insanları affetmeye ne kadar açık olduğunu gösterir.

İnsanlar arasında adalet ve merhametin dengesi, toplumda huzur ve adaletin sağlanmasına yardımcı olur. Adalet, toplumda düzenin korunmasını sağlarken, merhamet ise insanlar arasında anlayış ve hoşgörüyü teşvik eder. Bu denge, bireylerin hem haklarını korur hem de zor zamanlarda birbirlerine destek olmalarını sağlar.

Özetle, adalet ve merhamet arasındaki denge, İslam’ın temel prensiplerinden biridir ve insanların Allah’a olan ibadetlerinde ve birbirleriyle olan ilişkilerinde bu iki sıfatı dengeli bir şekilde uygulamaları gerektiğini vurgular.

@@@@@@

Allah’ın adaleti nasıl işler?

Allah’ın adaleti, İslam inancına göre kâinatta düzeni sağlayan ve her şeyi hikmetle yöneten bir ilahi prensiptir. İşte Allah’ın adaletinin işleyişi hakkında bazı temel noktalar:

1. **Herkesin Hak Ettiği Karşılığı Alması**: Allah, her varlığın yaptığı işlerin karşılığını verir. İyi davrananlar sevaplarını, kötü davrananlar ise günahlarını alır. Bu, ahirette hesap verme anlamına gelir.

2. **Dünya Hayatında Adalet**: Allah, dünya hayatında da adaleti sağlar. İnsanlara eşit fırsatlar sunar ve herkesin hakkını korur. İnsanlar arasındaki ilişkilerde adil olmayı teşvik eder.

3. **İnsanların İçindeki Vicdan**: Allah, insanların içine vicdan koyarak doğru ile yanlışı ayırt etmelerini sağlar. Bu vicdan, insanların kendi davranışlarını değerlendirmelerine yardımcı olur.

4. **Kıyamet Günü Adaleti**: Ahirette, herkes Allah’ın huzurunda hesap verecektir. İnsanların yaptıkları işlerin kaydedildiği bir defter vardır. Adaletli bir şekilde hesap verilecektir.

5. **İnsanların İstekleri ve Duaları**: Allah, insanların dualarını işitir ve isteklerini bilir. Adaleti gereği, duaların kabul edilmesi veya reddedilmesi de bu prensibe uygun olarak gerçekleşir.

6. **İnsanların İmtihanı**: Allah, insanları dünya hayatında imtihan eder. İyi ve kötü olaylarla karşılaşmaları, sabır ve şükürlerini sınar. Bu da adaletin bir yönüdür.

Allah’ın adaleti, kâinatta düzeni sağlayan ve her varlığın hak ettiği şekilde muamele gördüğü bir ilahi prensiptir. İnsanlar, bu adaleti anlamaya çalışmalı ve hayatlarını bu doğrultuda yaşamalıdır.

@@@@@@@

Adalet ve merhamet arasındaki denge neden önemlidir?

Adalet ve merhamet arasındaki denge, toplumun huzur ve istikrarı için hayati öneme sahiptir. Adalet, herkesin haklarının korunmasını ve eşit muamele görmesini sağlar. Merhamet ise, insanların hata yapabileceğini ve affedilme ihtiyacı olabileceğini kabul eder. Bu iki ilke birlikte, toplumda adil bir düzenin yanı sıra anlayış ve hoşgörü ortamının oluşmasına katkıda bulunur.

**Adalet** olmadan, bireyler veya gruplar arasında haksızlık ve eşitsizlik oluşabilir, bu da toplumsal huzursuzluğa ve çatışmalara yol açabilir. **Merhamet** olmadan ise, insanlar arasındaki ilişkiler katı ve insafsız hale gelebilir, bu da toplumda soğukluk ve yabancılaşmaya neden olabilir.

İslam’da adalet ve merhamet, Allah’ın insanlara sunduğu iki temel ilkedir. Allah’ın kendisi en adil ve en merhametli olarak tanımlanır. İnsanların da bu ilkelere uygun davranmaları beklenir. Bu, bireylerin hem kendi içlerinde hem de toplumda dengeli ve uyumlu bir yaşam sürdürmelerine olanak tanır.

Sonuç olarak, adalet ve merhamet arasındaki denge, bireylerin ve toplumların refahı için gereklidir. Bu denge, toplumda barışın, adaletin ve karşılıklı saygının sürdürülmesine yardımcı olur.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=2W_Qp0NMD7o&ab_channel=Mehmet%C3%B6z%C3%A7elik

[2] Kuranda ara kuran sure ayet meal ara diyanet meali arapça türkçe

Loading

No ResponsesNisan 19th, 2024

EĞİTİM VE SANATTA YAHUDİ ETKİSİ VE ROLÜ VE DE GÜNÜMÜZDEKİ HALİ PÜR MELALİ! YAHUDİ İŞGALİ

EĞİTİM VE SANATTA YAHUDİ ETKİSİ VE ROLÜ VE DE GÜNÜMÜZDEKİ HALİ PÜR MELALİ!

YAHUDİ İŞGALİ[1]

1935 yılında milli eğitime katkı amacıyla Türkiye’ye getirilen Yahudi eğitimciler.

## 1935 Yılında Milli Eğitime Katkıda Bulunan Yahudi Eğitimciler

1933 yılında Nazi Almanya’sında Yahudilere karşı artan zulümden kaçan birçok akademisyen ve eğitimci Türkiye’ye sığındı. Bu göçmenler arasında, Türk eğitim sisteminin modernleştirilmesine ve laikleştirilmesine önemli katkılarda bulunan birçok yetenekli eğitimci vardı.

**En önemli göçmen eğitimcilerden bazıları şunlardır: **

* **Leo Spitzer:** Alman edebiyat eleştirmeni ve dilbilimciydi. İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’nü kurdu ve 1939 yılına kadar burada ders verdi. Spitzer’in çalışmaları, Türk edebiyat araştırmalarının gelişmesinde önemli rol oynadı.

* **Ernst Kantorowicz:** Alman tarihçi ve Orta Çağ uzmanıydı. İstanbul Üniversitesi’nde Tarih Bölümü’nü kurdu ve 1950 yılına kadar burada ders verdi. Kantorowicz’in çalışmaları, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarının tarihi anlayışımız üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.

* **Hans Reichenbach:** Alman filozof ve fizikçiydi. İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’nü kurdu ve 1938 yılına kadar burada ders verdi. Reichenbach’ın çalışmaları, mantık, bilim felsefesi ve bilgelik felsefesi alanlarında önemli katkılar sağladı.

* **Alfred Isaac:** Alman dilbilimci ve filologdu. İstanbul Üniversitesi’nde Klasik Filoloji Kürsüsü’nü kurdu ve 1950 yılına kadar burada ders verdi. Isaac’ın çalışmaları, Yunanca ve Latince dillerinin tarihi ve filolojisi üzerine önemli bir etkiye sahip olmuştur.

* **Erich Auerbach:** Alman edebiyat eleştirmeni ve roman teorisyeniydi. İstanbul Üniversitesi’nde Roman Filolojisi Kürsüsü’nü kurdu ve 1947 yılına kadar burada ders verdi. Auerbach’ın çalışmaları, edebi türler ve Batı edebiyatının tarihi üzerine önemli katkılar sağlamıştır.

Bu göçmen eğitimcilerin katkıları, Türk eğitim sisteminin modernleşmesine ve laikleştirilmesine önemli katkıda bulundu. Ayrıca, Türkiye’de akademik araştırma ve burs geleneğinin gelişmesine de yardımcı oldular.

**1935 yılında Türkiye’ye gelen diğer önemli Yahudi eğitimciler şunlardır: **

* **Paul Hindemith:** Alman besteci ve müzik teorisyeni. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kurulmasına yardımcı oldu ve 1937 yılına kadar burada ders verdi.
* **Salomon Goldman:** Alman sosyolog ve tarihçi. İstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji Kürsüsü’nü kurdu ve 1949 yılına kadar burada ders verdi.
* **Arthur Ungar:** Alman ekonomist. İstanbul Üniversitesi’nde İktisat Kürsüsü’nü kurdu ve 1949 yılına kadar burada ders verdi.
* **Felix Frankfurter:** Avusturyalı kökenli Amerikalı hukukçu ve akademisyen. 1933 yılında Türkiye’ye sığındı ve burada Türk hükümetine danışmanlık yaptı.

@@@@@@@@

1935 yılında, Türkiye’ye Nazi rejiminin baskılarından kaçan birçok Yahudi kökenli Alman bilim insanı ve eğitimci getirilmiştir. Bu dönemde, Adolf Hitler’in iktidara gelmesiyle başlayan Yahudi düşmanlığı nedeniyle, birçok Yahudi akademisyen ve bilim insanı Almanya’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Türkiye, bu süreçte birçok değerli bilim insanını ülkeye davet ederek, üniversite reformu ve milli eğitim sistemine önemli katkılarda bulunmalarını sağlamıştır¹.

Bu dönemde Türkiye’ye gelen bazı önemli isimler arasında, **Prof. Dr. Philipp Schwartz** gibi isimler bulunmaktadır. Prof. Schwartz, Türkiye’deki üniversite reformunun önemli figürlerinden biri olmuş ve birçok Yahudi kökenli mülteci bilim insanının Türkiye’ye gelmesine öncülük etmiştir¹.

Türkiye’nin bu adımı, dönemin zor şartlarında bilim ve eğitim alanında uluslararası bir dayanışma örneği olarak görülmekte ve bu sayede birçok değerli bilim insanının bilgi ve deneyimlerinden yararlanılması mümkün olmuştur¹.

Kaynak: Bing ile konuşma, 19.04.2024
(1) Türkiye`ye gelen çoğu Yahudi Kökenli Alman profesörler ve Albert Einst …. https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/64078/turkiyeye-gelen-cogu-yahudi-kokenli-alman-profesorler-ve-albert-einst.
(2) Türkiye’de Yahudilik – Vikipedi. https://bing.com/search?q=1935+y%c4%b1l%c4%b1nda+T%c3%bcrkiye%27ye+getirilen+Yahudi+e%c4%9fitimciler.
(3) 1933 ALMAN BİLİM İNSANLARININ TÜRKİYE’YE GÖÇÜ. https://encyclopedia.ushmm.org/asset/10363.
(4) Savaş sonrası dönemde TÜRKİYE YAHUDİLERİ – Şalom Gazetesi. https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/90403/savas-sonrasi-donemde-turkiye-yahudileri-.
(5) undefined. https://bing.com/search?q=.

@@@@@@@

Türkiye’deki Yahudi topluluğu hakkında daha fazla bilgi alabilir miyim?

Türkiye’deki Yahudi topluluğu, zengin bir tarihe sahip ve Anadolu’da binlerce yıldır varlığını sürdüren bir topluluktur. İşte Türkiye Yahudileri hakkında bazı önemli bilgiler:

1. **Tarih ve Köken**:
– Anadolu’da en az MÖ beşinci yüzyıldan beri Yahudi toplulukları bulunuyordu.
– 15. yüzyılın sonlarına doğru, İspanya ve Portekiz’den sürülen Yahudiler Osmanlı İmparatorluğu’na kabul edildi ve Osmanlı Yahudilerinin çoğunluğunu oluşturdular.
– Bugün Türkiye Yahudilerinin büyük çoğunluğu İsrail’de yaşarken, günümüz Türkiye’si mütevazı bir Yahudi nüfusuna ev sahipliği yapmaya devam etmektedir¹.

2. **Nüfus ve Dağılım**:
– Türkiye’deki Yahudi nüfusu yaklaşık **330.000-450.000** arasında tahmin edilmektedir.
– Önemli nüfusa sahip bölgeler arasında Türkiye ve İsrail bulunmaktadır. İsrail’de yaşayan Türkiye kökenli Yahudilerin sayısı **280.000** civarındadır².

3. **Dil ve Din**:
– Çoğunlukla İbranice konuşulurken, azınlık olarak Türkçe ve İngilizce de kullanılmaktadır.
– Din olarak Yahudilik yaygındır.

4. **Göç ve İsrail Bağlantısı**:
– 1948’de İsrail’in kuruluşuyla birlikte Türkiye’den göç arttı. Bu göçler, Yahudilerin kendi istekleriyle İsrail’e gitmeleriyle farklıdır.
– Türkiye’deki Yahudiler, İsrail Devleti’nin kurulmasını destekledi ve bu süreçte göç ettiler¹².

Kaynak: Bing ile konuşma, 19.04.2024
(1) Türkiye’de Yahudilik – Vikipedi. https://bing.com/search?q=T%c3%bcrkiye+Yahudi+toplulu%c4%9fu+tarih%c3%a7esi.
(2) Türk Yahudiler Kimlerdir?. https://www.memleket.com.tr/turk-yahudiler-kimlerdir-2320419h.htm.

@@@@@@@@

Türkiye’deki Yahudi kültürel mirası nedir?

Türkiye’deki Yahudi kültürel mirası oldukça zengin ve tarihi bir geçmişe sahiptir. İşte bazı önemli noktalar:

1. **Ankara İstiklal (Yahudi) Mahallesi**:
– Ankara’da bulunan İstiklal Mahallesi, aslen Yahudi Mahallesi olarak bilinir.
– Osmanlı döneminde çoğunlukla etrafındaki mescit ve camilere göre adlandırılan bu mahalle, günümüzde hâlâ bölge halkı tarafından Yahudi Mahallesi olarak anılmaktadır.
– Mahalle, Yahudi nüfusunun yaşadığı ve sinagogun bulunduğu bir alan olarak önem taşır. Ancak günümüzde neredeyse görmezden gelinerek kaderine terk edilmiş durumdadır¹.

2. **İzmir Havraları**:
– İzmir’in Kemeraltı Mahallesi’nde bulunan “Havralar Sokağı,” 9 sinagog ve havradan oluşur.
– Bu sinagoglar ve havralar restore edilmiş ve şimdi müze konseptiyle ziyarete açılmıştır.
– Proje, her yıl 300.000 turistin ziyaret etmesini amaçlamakta ve İzmir Yahudilerinin kültürel mirasını yaşatmayı hedeflemektedir⁴.

3. **Sinagoglar ve Havralar**:
– Türkiye genelinde birçok tarihi sinagog ve havra bulunmaktadır.
– Bu yapılar, hem ibadet mekanları olarak hem de Yahudi kültürünün ve tarihinin önemli sembolleridir.
– İstanbul, İzmir, Edirne ve diğer büyük şehirlerde bu tür yapılar bulunmaktadır.

Kaynak: Bing ile konuşma, 19.04.2024
(1) Ankara’da kültürel bir miras: YAHUDİ MAHALLESİ – Şalom Gazetesi. https://www.salom.com.tr/haber/113971/ankarada-kulturel-bir-miras-yahudI-mahallesI.
(2) İzmir’de Yahudi cemaatinden kalan miras: Havralar… | Rudaw.net. https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/260720231.
(3) Türkiye’nin Yahudi Mirasını Yeniden Sahnelemek: Mimari Koruma Ve Hafıza …. https://polen.itu.edu.tr/items/01b4bfa8-73f1-4992-a2cb-360b5db33bd8.
(4) ANKARA İSTİKLAL (YAHUDİ) MAHALLESİ: TARİHİ, DOKUSU VE KONUTLARI. https://search.trdizin.gov.tr/yayin/detay/249124/.

@@@@@@

 

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=yahudi

https://www.youtube.com/watch?v=uP6kUbOPwu8&feature=youtu.be

https://www.youtube.com/watch?v=RwuzOyle-oo&ab_channel=Mehmet%C3%B6z%C3%A7elik

https://www.youtube.com/watch?v=qI5GstUM_5w&ab_channel=Mehmet%C3%B6z%C3%A7elik

https://www.youtube.com/watch?v=KL6a6-l3HIk&ab_channel=Mehmet%C3%B6z%C3%A7elik

https://www.youtube.com/watch?v=FiIaQOSsTUw&ab_channel=Mehmet%C3%B6z%C3%A7elik

Loading

No ResponsesNisan 19th, 2024

SINANMADIKÇA CENNETE GİRECEĞİNİZİ Mİ ZANNEDİYORSUNUZ.

SINANMADIKÇA CENNETE GİRECEĞİNİZİ Mİ ZANNEDİYORSUNUZ.[1]


اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ ﴿٢﴾
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذٖينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبٖينَ
2.﴿ İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
﴾3﴿ Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.”[2]

Tıpkı, “innema emvalukum ve evladukum fitneh.”[3]

“Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan vesilesidir. Allah’ın sevgi ve taatini mal ve evlat sevgisine tercih edenleri Allah katında büyük bir mükâfat beklemektedir.”Ayeti gibi.
33 kadar ayette bu fitne ifadesi geçmektedir.
Enfal Suresi, 39. Ve bakara. 193 ayetlerinde: Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.”
-İman bir bedel istiyor.
-Okula gitmenin bir bedeli var.
Fedakârlık istiyor.
“Eyahsebul insanu en yutrake suda.”

” İnsan, başıboş bırakılacağını ve yaptıklarından hesâba çekilmeyeceğini mi sanıyor?”[4]
“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.”[5]

@@@@@@@

Müminlerin Allah’ın yardımıyla zafere ulaşacağına dair çeşitli ayetler bulunmaktadır. Bunlardan birkaçı şunlardır:

**1. Âl-i İmrân Suresi, 160. ayet: **

**”Andolsun ki Allah, Bedir savaşında size yardım etmişti. O zaman siz zayıftınız. O halde Allah’tan korkun ve O’na şükredin.”**

**2. Enfal Suresi, 62. ayet: **

> **”Eğer Allah size yardım ederse, sizi yenebilecek yoktur. O size yardım etmezse, O’ndan başka size yardımcı da yoktur. Müminler Allah’a tevekkül etsinler.”**

**3. Tevbe Suresi, 38. ayet: **

> **”Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.”**

**4. Muhammed Suresi, 7. ayet: **

> **”Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne yardım ederseniz ve O’nunla beraber cihad ederseniz, Allah sizi, içinde ebedî kalacağınız cennetlere sokar. Hem de sizin için nehirler akıtır. Allah’ın rızası en büyük başarıdır.”**

Bu ayetlerin ışığında, müminlerin Allah’ın yardımıyla her türlü zorluğun üstesinden gelebileceği ve asla mağlup olmayacağı söylenebilir.

@@@@@@@

Evet, ayette müminlerin mağlup olmayacağına dair bir ifade var. Fakat bu ifadenin tam olarak ne anlama geldiği hakkında farklı yorumlar mevcut.

**1. Dünyevi Zafer: **

Bazı alimler, bu ayetin müminlerin asla savaşta yenilmeyecekleri anlamına geldiğini savunuyor. Bu yoruma göre, Allah her zaman müminlere yardım edecek ve onları zaferle mükafatlandıracaktır.

**2. Manevi Zafer: **

Diğer alimler ise ayetin müminlerin asla imanlarını kaybetmeyecekleri anlamına geldiğini savunuyor. Bu yoruma göre, müminler zorluklar ve imtihanlar karşısında bile inançlarından taviz vermezler ve daima Allah’a güvenirler.

**3. Her İki Anlam da: **

Bazı alimler ise ayetin her iki anlamı da kapsadığını savunuyor. Bu yoruma göre, müminler hem dünyevi hem de manevi açıdan zafer kazanmaya muktedirdirler.

Ayetin doğru yorumu için, ayetin nüzul sebebini ve diğer ayetlerle olan bağlantısını göz önünde bulundurmak önemlidir.

**Ayette geçen “mağlup” kelimesinin anlamı da önemlidir.** Bu kelime, sadece savaşta yenilmek anlamına gelmez, aynı zamanda “yıkılmak”, “pes etmek”, “umutsuzluğa kapılmak” gibi anlamlara da gelebilir.

**Dolayısıyla, ayetin anlamı şu şekilde yorumlanabilir:**

* Müminler asla imanlarından taviz vermezler ve daima Allah’a güvenirler.
* Müminler zorluklar ve imtihanlar karşısında pes etmezler ve mücadeleyi sürdürürler.
* Müminler Allah’ın yardımıyla hem dünyevi hem de manevi açıdan zafer kazanmaya muktedirdirler.

**Unutmamak gerekir ki,** müminlerin zaferi, Allah’ın rızasını kazanmaya ve onun emirlerine uymaya bağlıdır. Müminler, Allah’a tevekkül edip, onun yardımını dileyerek her türlü zorluğun üstesinden gelebilirler.

*@@@@@@

Ashab-ı Uhdud.

## Ashab-ı Uhdud

Ashab-ı Uhdud, Kur’an-ı Kerim’in Buruc Suresi’nde 4-10. ayetlerde anlatılan bir olaydır. Bu ayetlerde, Allah’a inandıkları için müşrikler tarafından hendeğe atılıp ateşe verilen bir grup insandan bahsedilir.

**Olayın Özeti:**

* Bir kral, tebaasını Allah’a değil kendisine tapmaya zorlar.
* Bir grup insan kralın emrine karşı çıkarak Allah’a iman ettiklerini ilan eder.
* Kral, bu insanları cezalandırmak için büyük bir hendek kazdırır ve içine ateş yakar.
* Müminler hendeğe atılır, ancak Allah’ın izniyle ateş onlara zarar vermez.
* Kral ve adamları bu mucize karşısında şaşırıp kalırlar.
* Kral, yaptığından pişman olur ve müminlerden özür diler.
* Müminler kralı affeder ve ona da Allah’a iman etmesi için tebliğde bulunurlar.

**Ashab-ı Uhdud’un Kim Olduğu:**

Ashab-ı Uhdud’un kim olduğu ve ne zaman yaşadığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Tarihçiler ve tefsir alimleri bu konuda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. En yaygın görüşe göre Ashab-ı Uhdud, Yemen’de Himyer Krallığı döneminde yaşamış bir grup Hristiyandır.

**Ashab-ı Uhdud’dan Çıkarılacak Dersler: **

* Allah’a iman edenler her türlü zorluğa karşı göğüs gerebilmelidirler.
* Allah’ın izniyle hiçbir güç müminlere zarar veremez.
* Zalimlerin sonu hüsrandır.
* Allah’ın rahmeti ve merhameti her şeyin üstündedir.

                                                                                                          MEHMET ÖZÇELİK 

17-04-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=oEE9VqPQW2E&ab_channel=Mehmet%C3%B6z%C3%A7elik

[2] Ankebut-2-3.

[3] Teğâbun Suresi 15. Ayet.

[4] Kıyamet.36.

[5] Bakara. 214.

Loading

No ResponsesNisan 17th, 2024

İngiltere’de eş satma geleneği.

İngiltere’de eş satma geleneği.


İngiltere’de eş satma geleneği, özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda görülen ilginç bir sosyal uygulamaydı. Boşanmanın yasal olarak zor ve pahalı olduğu bir dönemde, bu gelenek, evliliklerini sonlandırmak isteyen çiftler için alternatif bir yol olarak ortaya çıktı. Erkekler, eşlerini halka açık pazarlarda veya hayvan panayırlarında satışa sunuyorlardı. Kadınların boynuna, beline veya bileklerine yular takılır ve müzayede boyunca sahnede tutulurlardı¹²³.

Bu uygulama, teknik olarak yasal değildi, ancak toplum içinde kabul görmüş ve bir tür sahte boşanma olarak işlev görmüştü. Eş satışları, satıcının eski eşinin tüm mal varlığından vazgeçtiğini göstererek, resmi bir boşanma süreci olmadan çiftlerin ayrılmasını sağlıyordu. Bu gelenek, kadının kocasının mülkü olarak görüldüğü ve kadınların mülk sahibi olamadığı bir dönemin ürünüydü¹².

Eş satma geleneği, 1913’te bir kadının Leeds polis mahkemesine kendisinin kocası tarafından bir iş arkadaşına 1 pounda satıldığını gösteren belgeyi ihbar etmesinin ardından gelişen protesto olaylarıyla tamamen sonlanmıştır¹. Günümüzde ise bu tür uygulamalar, kadın hakları ve eşitliği açısından kabul edilemez bulunmaktadır.

Kaynak: Bing ile konuşma, 14.04.2024
(1) Medeniyetin beşiği İngiltere’deki korkunç gelenek: Erkeklerin eşlerini …. https://www.mynet.com/medeniyetin-besigi-ingilteredeki-korkunc-gelenek-erkeklerin-eslerini-satmasi-1208395-mykadin.
(2) İngiltere’de Erkeklerin Pazarda Eşlerini Sattığı Tuhaf Dönem. https://www.webtekno.com/ingiltere-pazarda-es-satma-donemi-h138908.html.
(3) Eş Satışı: İngiltere’de Bir Garip Gelenek – Tarih Kurdu. https://bing.com/search?q=%c4%b0ngiltere%e2%80%99de+e%c5%9f+satma+gelene%c4%9fi.
(4) Eş Satışı: İngiltere’de Bir Garip Gelenek – Tarih Kurdu. https://tarihkurdu.net/es-satisi.html.

@@@@@@@

Bu geleneğin tarihi nasıl sonlandı?

İngiltere’de eş satma geleneği, 1857’de boşanmanın daha kolay hale gelmesiyle büyük ölçüde sona erdi². Bu tarihten sonra, boşanma yasalarında yapılan değişiklikler, insanların evliliklerini sonlandırmak için daha resmi ve yasal yollar bulmalarını sağladı. Eş satma geleneği, yasal olmamakla birlikte, toplum tarafından genellikle kabul gören bir uygulamaydı ve bazı durumlarda yerel yoksullukla mücadele komisyonları, aileleri işçi evlerinde bakmak yerine kocaların eşlerini satmalarını zorlayabiliyordu¹.

Ancak, 19. yüzyılın ortalarından itibaren yetkililerin tutumu değişmeye başladı ve eş satışları sıklıkla yasal işlemlere konu oldu. Eş satma geleneğinin son bilinen örneklerinden biri, 1913 yılında Leeds polis mahkemesinde bir kadının, kocasının onu bir iş arkadaşına 1 pound karşılığında sattığını iddia ettiği davadır¹. Bu olay, eş satma geleneğinin tamamen sona ermesine yol açan protesto olaylarına neden oldu.

Sonuç olarak, eş satma geleneği, yasal boşanma süreçlerinin gelişimi ve kadın haklarına yönelik artan farkındalıkla birlikte tarihe karıştı.

Kaynak: Bing ile konuşma, 14.04.2024
(1) English Men Once Sold Their Wives Instead of Getting Divorced. https://www.history.com/news/england-divorce-18th-century-wife-auction.
(2) Wife selling (English custom) – Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Wife_selling_%28English_custom%29.
(3) Wife Selling In England – Exploring GB. https://www.exploringgb.co.uk/blog/wife-selling-in-england.
(4) The strange English custom of wife-selling | The Vintage News. https://www.thevintagenews.com/2016/11/20/the-strange-english-custom-of-wife-selling/.

@@@@@@@

Eş satma geleneği başka hangi ülkelerde görüldü?

Eş satma geleneği, İngiltere dışında da bazı ülkelerde görülmüştür. Tarihsel olarak, bu uygulama çeşitli amaçlar için kullanılmış ve “eş satışı” terimi, konuyla ilgili tüm kaynaklarda tanımlanmamıştır. Bazen, bir koca yeni bir koca olarak eşini satmış, bu durumda bazen eş, belirli bir süre içinde seçim yapmak koşuluyla yeni kocasını seçebilmiştir, özellikle eş genç ve cinsel olarak çekiciyse. Bazı toplumlarda, eş kendi başına evlilikten çıkabiliyor veya her iki eş de bu tür bir boşanmayı başlatabiliyordu. Eş satışı, kocanın aile desteği ve evlilik öncesi borçları için sorumluluğunu azaltmanın bir yolu olarak da kullanılmıştır. Vergiler bazen bir eşi ve çocukları satarak ve gerekli miktarı ödeyerek ödenmiştir, özellikle vergiler temel hayatta kalma izin vermeyecek kadar yüksek olduğunda. Kıtlık nedeniyle açlık, bazı satışların nedeni olmuştur. Kumar borçları, serbest veya köle bir eşi satarak ödenebilirdi. Bir toplum, bir kadına erkeklere ayrılan hakları tanımayabilir ve bir toplum, kocası onu satmaya karar verirse, hatta reddetme hakkı dahil olmak üzere herhangi bir hakkı reddedebilir. Karşılıklı rızaya dayanan ancak eş tarafından iyi niyet olmadan yapılan bir boşanma bazen boşanmayı geçersiz kılabilir, bu da onun satılmasına izin verebilir¹.

Eş satışları, kölelikle eşitlenmiştir. Afrika’nın tamamı hakkında yapılan bir tartışmada, Afrikalıların uygulamayı hiçbir suç olarak görmediği veya Afrikalıların değerli ve sevdikleri şeylere karşı olduğu tartışılmıştır¹.

Bu bilgiler, eş satma geleneğinin sadece İngiltere’ye özgü olmadığını ve farklı zamanlarda ve yerlerde farklı nedenlerle uygulandığını göstermektedir. Ancak, bu uygulamanın modern dünya standartlarına göre kabul edilemez olduğu ve kadın haklarına aykırı olduğu açıktır.

Kaynak: Bing ile konuşma, 14.04.2024
(1) Wife selling – Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Wife_selling.
(2) Inside The Old English Practice Of Wife Selling. https://allthatsinteresting.com/wife-selling.
(3) Wife selling (English custom) – Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Wife_selling_%28English_custom%29.

 

Loading

No ResponsesNisan 15th, 2024

OYUN İÇİNDE OYUN

OYUN İÇİNDE OYUN

 

Sakın ola ki İsrail ve İran arasında karşılıklı geçen ve düelloya dönüşen horoz kavgasının arkasında şu planlar olmasın?
1.İsrail içindeki muhalifleri susturmak.
2.Dünyada İsrail’e karşı oluşan aşırı tepkileri azaltmak.
3.İsrailin öldürdüğü 34 bin kişi ve 70 binden fazla yaralıyı ve de işgali unutturmak.
4.İsrailin içinde Netenyahuya karşı çıkanları göç ettirmek.
5.İran yönüyle, savaşın daha da kızışması ve işin içine ABD ve batınında katılımıyla ikinci bir Irak soykırımı oluşturarak, özellikle milyonlarca İranlıyı Türkiye’ye göçe mecbur etmek.
6.İsrailin savaşı yaygınlaştırmasıyla önünün açılmasını sağlayarak, arzı mev’udu yani Allah tarafından kendilerine vadedilen toprakları ele geçirmek.
7.Bu danışıklı dövüşle Türkiye’nin PKK’ya yapacağı harekatı sonlandırmak veya geciktirmek.
8.Bu saldırıdan bir sonuç çıkmadığına göre, Kime yaradı?
-Netenyahuyu protesto edenler sustu. -Dünya İsrail’e tepkisini durdurdu.
-İran da halk rahatladı. Çizilen karizmanın üstü örtüldü.
-Daha güçlü olarak İsrail, ABD ve batının desteğini aldı ve tazeledi.
-Çevreye saldırmanın bahaneleri oluştu.
-Dünya kutuplaşması sağlandı.
-Dünya ekonomik piyasasında tsunami dalgaları oluştu. Buda para babalarına ve altın baronlarının işine yaradı.
-Kaostan beslenenlerin ekmeğine yağ sürdü.
-Her zamanki gibi, Fillerin savaşında çimler ezildi, zarar gördü.
– B ve C planlarına geçildi.
– Yıllardır hedefe giden yoldaki taşlar döşendi ve devam etmektedir.
-Bütün bu hesap ve hesaplamalara rağmen, ilahi hesaptan gaflet edildi.
Zira Allah akıbeti ve finali kendi aleyhine kapatmaz.

Mehmet Özçelik
14.04.2024

Loading

No ResponsesNisan 14th, 2024

İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ İÇİN

İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ İÇİN


Gün ve dönem insanlığın DİRİLİŞİ için olmalıdır.
İnsanlık tarihi boyunca bir yandan insan hayatının idamesi ve ölmemesi için çalışırken, diğer yandan da insanların ve insanlığın ölmesi ve öldürülmesi için çaba göstermiş ve yatırım yapmıştır.
Dünya devletlerinin, başta ABD, İsrail ve süper devletler olmak üzere, en büyük yatırımları silah üzerine yani insanları ve insanlığı öldürmek üzerine olmuştur.
Diğer devletlerde kendilerini korumak amacı ve bahanesiyle bu yatırımlarını sürdürmektedirler.
Şu bir gerçektir ki, insanları öldürmek için harcanan silah ve vs. gibi yatırımların yarısı bile, insanlığı ayağa kaldırmak için harcansa çok rahat yetecek, bir dünya kadar daha insanlığı besleyip mutlu edecektir.
Tıpkı fazla yemeden obezite olanların tedaviye ödedikleri paralar, dünyanın aç kesimi için harcansa, açları doyuracak ve açlıktan ölmeler olmayacaktır.

-İnsanları öldürmenin birinci sebebi, dünyaya kendi hakimiyetini ilan etme duygusu.

-Dünyadan daha çok faydalanma hırsı.

-Gelecek korkusu.

-İnsani duyguların kaybı.

-Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç’dan ise nüfus ile ilgili ilginç bir açıklama geldi. Koç “Başımıza ne geliyorsa nüfus artışından geliyor” dedi.

Nüfus artışını fazla bulan ve kontrol altına alınması gerektiğini belirten Koç, “Başımıza ne geliyorsa nüfus artışından geliyor. Okul yetmiyor, gıda yetmiyor, eğitim yetmiyor. Hiçbir şey yetmiyor bugünkü durumda. Diyorlar ki, devlette 5.5 milyon kişi çalışıyor. Buna askerler dahil değil. Dolayısıyla 2 milyon kişiyle bu devlet rahatlıkla döner. 600 milletvekili var, 200’üyle rahatlıkla hallolur.” dedi.

“KENDİ YARATTIĞIMIZ KAYNAK KENDİMİZE YETMİYOR”

Gazete Oksijen’e konuşan Koç sözlerine şöyle devam etti: “Bu kadar nüfusla hareket etmek ve ekonomiyi sağlamlaştırmak zor. Çünkü kendi yarattığımız kaynak kendimize yetmiyor. Muhakkak dışarıdan kaynak icap ediyor. Bugün memlekette işsizlik çok. Bir kişiye iş bulmak için 60 binle 80 bin dolar arasında yatırım icap ediyor. Bu yatırımın gelebilmesi için de altyapının düzenlenip yerine oturtulması lazım.”[1]

Vehbi koç, eğer bu sözünde samimiyse önce kendi aile ve çocuklarından bu işe başlasın.[2]

************  

Bütün dünya benim olsa gamın gitmez nedendir bu

Ta ezelden gam turabıyla yoğrulmuş bedendir bu

Gelen gider giden gelmez iki kapılı handır bu

Sakın insafı terk etme makamı imtihandır bu.

 

*“Niceleri geldi, neler istediler.

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.

Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler.” Ömer Hayyam”

 

*Kim umar senden vefâyı

Yalan dünyâ değil misin

Muhammed-i Mustafâ’yı

Alan dünyâ değil misin?

 

Kimisini nâlân edip

Kimisini giryân edip

Âhir-i kâr ‘uryân edip

Soyan dünyâ değil misin?

 

İşin gücün dâim yalan

Çok kişiden arta kalan

Nice kerre boşaluban

Dolan dünyâ değil misin? HÜDAYİ

MEHMET ÖZÇELİK

14-04-2024

 

[1] https://ekonomi.haber7.com/ekonomi/haber/3369514-erdogan-85-milyon-yetmez-demisti-rahmi-koctan-cok-konusulacak-ekonomi-ve-nufus-yorumu

[2] https://tesbitler.com/2021/09/25/nufus-planlamasi-egoizm/ 

https://tesbitler.com/2020/03/27/tehlikeli-senaryolar/

Loading

No ResponsesNisan 14th, 2024

DUA

*DUA:

Rabbim günümüzü huzurlu sağlıklı ve bereketli eylesin!

Hangi dert sizi yoruyorsa!

*Rabbim o dertten sizi feraha çıkarsın…*

Hangi sıkıntı sizi üzüyorsa!

*Rabbim o sıkıntıdan sizi selamete çıkarsın…*

Hangi hastalık sizi ağlatıyorsa!

*Rabbim o hastalığınıza şifalar versin…*

Hangi keder sizi hayata küstürüyorsa!

*Rabbim o kederden sizi huzura çıkarsın…*

Hangi korku sizi umutsuzluğa itiyorsa!

*Rabbim o korkulardan sizi emin kılsın…*

Hangi günah sizi karamsarlığa itiyorsa!

*Rabbim o ve tüm günahlarınızı af eylesin…*

Hangi canlı size eziyet ediyorsa!

*Rabbim onun şerrinden sizi uzaklaştırıp hayırla ıslah etsin…*

Hangi tembellik sizi ibadetlerinden alıkoyuyorsa!

*Rabbim size ibdet zevki şevki versin…*

Hangi vesvese sizi günaha sürüklüyorsa!

*Rabbim o vesveselerden sizi uzak tutsun…*

Hangi kötü huyunuz varsa!

*Rabbim o huylarınızı iyiye tebdil eylesin…*

*Maddi ve manevi tüm dert, sıkıntı ve hastalıklardan Rabbim sizleri selamete çıkarsın…*

*Hayırlı helalinden bol ve bereketli rızık, aile huzuru ve mutluluğu nasip etsin…*

Cin ve Şeytanlarından koruyup nefisle sizi baş başa bırakmasın…

*Şerlerden ve belalardan uzaktaştırıp; Rabbim kendi himayesine alsın…*

*Rabbim dünya ve ahirette af ve afiyet nasip etsin.*

*Yolun sonunda cümlemizi  cennetine ve cemaline ulaştırsın*

Allah’ım! Mazlum müslümanları salaha çıkar. Ülkemizi Devletimizi zalimlerin korkusu mazlumların umudu hakkın adaletin  hakikatın savunucusu insanlık onur ve erdeminin  paylaşımı konusunda her daim  muzaffer muvaffak ve Mansur eyle .Amin…(İktibas)

Loading

No ResponsesNisan 14th, 2024

CAMİYE CEMAATİ İMAM ÇEKMELİ

* CAMİYE CEMAATİ İMAM ÇEKMELİ*
SAHİ ÖYLE Mİ?
🔹 İnsanları meyhaneye meyhaneciler davet etmiyor,
Ama davet edilmedikleri halde gidiyorlar. Üstelik gidince çok para harcıyorlar.
🔹 İnsanları gazinolara pavyoncular davet etmiyor. .
🔹 İnsanları stadyumlara sporcular davet etmiyor.
Ama insanlar davet edilmedikleri halde gidiyorlar. Üstelik pahalı biletlerle gidiyorlar.
Yetmedi spor Tv.’lerine abone oluyorlar…
Ama

İnsanlar günde 5 kez dev hoperlörlerden okunan EZAN ile davet edildikleri halde camilere gitmiyorlar.
Üstelik de bu ilahi daveti duymuyormuş gibi,
*”Cemaati camiye imam çekmeli”* diyorlar

*Soru şu:*
İBADET ETMEK, CAMİYE GİTMEK İÇİN NİÇİN İMAM TARAFINDAN İKNA EDİLMEYE İHTİYAÇ DUYULUYOR

*“BENİ CAMİDEN İMAM SOĞUTTU”(
❗)*
― Camiye Gidenlerin bir kısmı da;
▪️ “Namazı uzattı, kısa okudu,
▪️Sohbeti 3 dk uzattı,
▪️ Klimayı açtı, klimayı kapattı,
▪️Sıcak su akmıyor,
▪️Seccadelerde figürler var, çok izin kullanıyor, siyaset konuşuyor, sakalı uzun, sakalı yok, bıyığı yok vs vs ..” gibi sudan sebeplerle gitmemek için bahane arayıp,
🔸 “İmamın yüzünden camiye gitmiyorum” deyip,
🔸  Camiden uzaklaşmaya imamı sebep gösteriyorlar …
🔘 Şeytan işi pisliklerin yapıldığı yerlerde af buyrun kazıklandıkları halde,
◾ “Pavyoncu beni kazıkladı bir daha gitmem,
◾ Kumarhaneci adamlarına beni dövdürdü bir daha gitmem …” demiyor, daha fazla gidiyorlar.
🔹 Ama iş camiye gelince;
▪️ *”İmam yüzünden camiden soğudum”* diyebiliyorlar …
🔹 Peki haydi diyelim ki (meslekdaşlarımın afvına sığınarak söylüyorum) imam itici davrandı …
Başka cami mi yok

Diğer camiye niye gitmiyor

İmam kötüyse arkasında neden kılıyor

Onu da geçtik, oruç tutmak için mekana ihtiyaç yoktur

Zekat vermek için mekana ihtiyaç yoktur

Oruçtan kim soğuttu kardeşim bunları

Onu da mı imam yaptı?
(Eskiden papaza kızıp oruç bozarlardı.
İmama değil.
― Aziz kardeşim, yeryüzünün bütün imamları, vaizleri, din görevlileri bırak dinden soğutmayı, maazallah hepsi dinden çıksa, hatta din düşmanı olsa, sen camiye yine gideceksin, dinini yine yaşayacaksın …
― Sakın seni
Namazdan,
Camiden,
İbadetten soğutan imam değil de kendi nefsin olmasın .
― *Yarın Allah camiyi, ibadeti terketmenin sebebini sorduğunda, “imam soğuttu” diye, kendini bile ikna edemediğin cevapla, Rabbini ikna edebileceğini mi sanıyorsun!*
Ya da senin yerine cezayı imam mı çekecek sanıyorsun!
Eğer varsa imamın hatası, ki olabilir, onun çekeceği ceza seni cezadan muaf tutmaz.
― *Kimse kimseyi, hele kendini hiç kandırmasın…
SELAM VE SAYGILARIMLA… Alıntıdır. 

Loading

No ResponsesNisan 14th, 2024

Yahudilerce kızıl inek nedir?

Yahudilerce kızıl inek nedir?

**Yahudilere göre kızıl inek**, Sayılar Kitabı’nda (Bamidbar) Musa’ya Tanrı tarafından verilen bir emirle belirtilen, kurban edilmesi gereken kusursuz ve tamamen kızıl renkli bir inektir.

Kızıl ineğin külü, ritüel olarak **ritüel saflığı**nı geri kazanmak için kullanılır. Özellikle bir cesetle temas etmiş veya ölü bir kişiye dokunmuş kişilerin arınması için gereklidir.

Kızıl ineğin kurban edilmesi ve küllerinin hazırlanması karmaşık bir ritüeldir. Ritüel, bir rahip tarafından Kudüs’ün dışında belirlenmiş bir yerde gerçekleştirilir. Incin külü, özel bir kapta saklanır ve ihtiyaç duyulduğunda suyla karıştırılarak kullanılır.

Kızıl ineğin tam olarak neyi temsil ettiği konusunda farklı yorumlar mevcuttur. Bazılarına göre kızıl inek, **günahın kefareti**ni ve **temizliği** simgeler. Diğerlerine göre ise **Tanrı ile İsrailoğulları arasındaki antlaşma**yı hatırlatır.

Kızıl inek ritüeli günümüzde uygulanmamaktadır. Tapınak’ın yıkılmasıyla birlikte ritüel için gerekli olan bazı unsurlar ortadan kalkmıştır. Buna rağmen, kızıl inek figürü Yahudi geleneğinde önemli bir yere sahiptir ve **saflık, kefaret ve Tanrı ile antlaşma** gibi kavramlarla ilişkilendirilmeye devam etmektedir.

**Kızıl inek ile ilgili bazı önemli noktalar:**

* Kızıl inek kusursuz ve tamamen kızıl renkli olmalıdır.
* Incin boynunduruğa takılmamış olması gerekir.
* Incin dişi ve yavrusuz olması gerekir.
* Incin kurban edilmesi ve küllerinin hazırlanması için özel bir ritüel vardır.
* Kızıl ineğin külü, ritüel saflığı kazanmak için kullanılır.
* Kızıl inek ritüeli günümüzde uygulanmamaktadır.

*@@@@@@@

Yahudilerce kızıl inek nedir?

Yahudilikte, kızıl inek, **Sayılar Kitabı**’nda bahsedilen ve Yahudi dini törenlerinde temizlik için kullanılan özel bir kurbandır. Bu inanışa göre, kusursuz ve tamamen kızıl renkte olan bir inek, günahların arınması için kurban edilir ve külleri, törensel temizlik için kullanılır¹.

Kızıl inek, aynı zamanda Yahudi mesihçiliğinde önemli bir yere sahiptir. Bazı Yahudi mezheplerine göre, kızıl ineğin ortaya çıkışı, **Üçüncü Tapınak**’ın inşasını ve mesihin gelişini işaret eder². Bu inanış, kızıl ineğin kurban edilmesi ve küllerinin kullanılmasıyla tapınağın ve halkın arındırılacağına dayanır. Özellikle, radikal Yahudi gruplar tarafından bu inanış, Mescid-i Aksa’nın yerine Üçüncü Tapınak’ın inşa edilmesiyle ilişkilendirilir ve bu durum, bölgede dini ve siyasi gerilimlere neden olabilir³.

Ancak, bu inanışın tüm Yahudi mezhepleri tarafından kabul edildiği söylenemez ve kızıl ineğin varlığı veya kurban edilmesi konusunda farklı yorumlar bulunmaktadır. Kızıl inek, modern zamanlarda da dini bir sembol olarak kalmış ve bazı kesimler tarafından mesihçilik beklentileriyle ilişkilendirilmiştir¹.

@@@@@@@@

Kızıl inek nasıl seçilir ve kurban edilir?

Yahudilikte kızıl inek, **Sayılar Kitabı**’nda belirtilen özel bir kurban ritüelidir. Kızıl ineğin seçimi ve kurban edilmesi şu şekilde gerçekleşir:

1. **Seçim**: Kızıl inek, tamamen kızıl renkte olmalı ve üzerinde hiçbir leke veya kusur bulunmamalıdır¹. Ayrıca, hiçbir zaman bir yük taşımamış ve boyunduruğa vurulmamış olması gerekmektedir¹.
2. **Yaş**: Seçilen inek, genellikle iki yaşını doldurmuş olmalıdır¹.
3. **Kurban Edilme Yeri**: Kızıl ineğin kurban edilmesi, genellikle Kudüs’te, özellikle Zeytin Dağı bölgesinde ve Mescid-i Aksa’ya bakan bir arazide yapılır¹.
4. **Ritüel**: Kızıl inek, bir kohen (Yahudi rahibi) tarafından kurban edilir. İneğin eti yakılır ve külleri, törensel temizlik için kullanılır¹.

Bu ritüel, Yahudi inancında günahların arınması ve temizlenmesi için önemli bir yere sahiptir. Ancak, modern zamanlarda bu ritüelin gerçekleştirilmesi nadirdir ve bazı Yahudi mezhepleri tarafından mesihçilik beklentileriyle ilişkilendirilir¹. Kızıl ineğin bulunması ve kurban edilmesi, bazı Yahudi grupları tarafından Üçüncü Tapınak’ın inşasının başlangıcı olarak görülür ve bu, bölgede dini ve siyasi gerilimlere neden olabilir¹².
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/kizil-inek-hortladi-israil-hain-planini-uygulamaya-hazirlaniyor-1033878
https://www.haberler.com/dunya/kizil-inek-kehaneti-yeniden-gundemde-mescid-i-17226569-haberi/

@@@@@@@@

Üçüncü Tapınak’ın inşası için başka hangi semboller vardır?

Üçüncü Tapınak’ın inşası için Yahudilikte önemli olan bazı semboller şunlardır:

1. **Hezekiel Tapınağı**: Hezekiel kitabında detaylı bir şekilde tasvir edilen ve Üçüncü Tapınak olarak da bilinen Hezekiel Tapınağı, ebedi mabet ve Kudüs’teki Tapınak Tepesi’nde İsrail’in Tanrısı’nın kalıcı mekanı olarak kabul edilir¹.
2. **Amida Duaları**: Günde üç kere okunan Amida dualarında, Üçüncü Tapınağın inşasının arzusu dile getirilir. Bu dualar, Yahudilikte, Birinci ve İkinci Tapınakların yıkılmasının ardından Tapınak Tepesi’nde yeni bir tapınağın inşa edilmesi isteğini yansıtır¹.
3. **Mesih Çağı**: Peygamberler ve Tanah, Üçüncü Tapınağın inşaatının Mesih çağından hemen önce ya da Mesih çağıyla birlikte gerçekleşeceğini belirtir. Bu, tapınağın inşasının mesihçilik beklentileriyle yakından ilişkili olduğunu gösterir¹.
4. **Tapınak Tomarı**: Bazı din adamlarınca, Tapınak Tomarı da Üçüncü Tapınak ile ilgili bilgiler sunar ve tapınağın inşası için önemli bir kaynak olarak kabul edilir¹.

Bu semboller, Yahudi inancında Üçüncü Tapınağın inşası ve mesihçilik beklentileriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır ve dini ritüellerde ve dualarda sıkça yer alır. Ancak, bu sembollerin tüm Yahudi mezhepleri tarafından aynı şekilde kabul edildiği veya yorumlandığı söylenemez. Üçüncü Tapınağın inşası, bazı Yahudi grupları için dini bir hedef olmasının yanı sıra, bölgedeki siyasi ve dini gerilimlerle de ilişkilendirilebilir¹.

@@@@@@

Yahudi mesihçiliği nedir ve nasıl ortaya çıkmıştır?

Yahudi mesihçiliği, Yahudilikte, Tanrı tarafından seçilmiş ve kutsal yağ ile meshedilmiş bir kurtarıcının geleceği inancıdır. Bu inanç, İbrahimî dinlerde ortak bir tema olup, Yahudilikte “maşiah” (mesih) olarak bilinir³. Geleneksel Yahudi inancında, mesih, İsrail halkını kurtaracak ve dünyaya adalet ve barış getirecek bir lider olarak görülür.

Mesihçilik kavramı, Tanah’ta, özellikle peygamberlerin kitaplarında yer alır ve Yahudi halkının tarihindeki zor zamanlarda, özellikle sürgün ve zulüm dönemlerinde, güçlü bir umut ve kurtuluş simgesi olarak ortaya çıkmıştır. Mesih’in gelişi, Tanrı’nın halkıyla olan sözleşmesinin yenilenmesi ve tüm insanlık için bir dönüm noktası olarak kabul edilir³.

Modern zamanlarda, “Mesiyanik Yahudilik” terimi, 1960’lar ve 1970’lerde ortaya çıkan ve Yahudilik ile Hristiyanlık inançlarını birleştiren bir hareketi ifade eder¹. Bu hareket, İsa’nın Yahudi mesihi olduğuna ve Tanrı’nın Oğlu olarak Teslis’te yer aldığına inanır. Mesiyanik Yahudiler, Tanah’ı ve Yeni Ahit’i kutsal sayar ve İsa’nın kurtarıcı olarak kabul edilmesiyle kurtuluşun elde edilebileceğine inanır¹.

Geleneksel Yahudi mesihçiliği ve Mesiyanik Yahudilik arasındaki temel fark, İsa’nın mesihliğine olan inançtır. Geleneksel Yahudilik, İsa’yı mesih olarak kabul etmez ve gelecekteki bir mesihin beklenmesini sürdürür. Buna karşılık, Mesiyanik Yahudilik, İsa’nın zaten gelmiş ve mesihlik görevini yerine getirmiş olduğuna inanır¹. Bu farklılık, Yahudilik ve Hristiyanlık arasındaki belirleyici ayrım olarak kabul edilir ve Mesiyanik Yahudilik, genellikle Yahudi örgütleri ve İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından bir Hristiyanlık biçimi olarak kabul edilir¹.

@@@@@@@

Yahudi mesihçiliği ile Hristiyanlık arasındaki benzerlikler ve farklar nelerdir?

Yahudi mesihçiliği ve Hristiyanlık arasındaki benzerlikler ve farklar şunlardır:

**Benzerlikler:**
– Her iki inanç da İbrahimî dinlerin bir parçasıdır ve Tanah’ı (Eski Ahit) kutsal bir metin olarak kabul eder¹.
– Her iki din de bir kurtarıcının geleceğine ve dünyayı adalet ve barışla dolduracağına inanır¹.

**Farklar:**
– **Mesih’in Kimliği**: Yahudilik, İsa’yı mesih olarak kabul etmez ve gelecekteki bir mesihin gelmesini bekler. Hristiyanlık ise İsa’nın mesih olduğuna ve Tanrı’nın Oğlu olarak tanrısallığa sahip olduğuna inanır¹.
– **Kutsal Metinler**: Yahudilik, Tevrat’ı ve diğer Tanah metinlerini kutsal kabul ederken, Hristiyanlık İncil’i, özellikle Yeni Ahit’i, kutsal kitap olarak kabul eder¹.
– **Tanrı Anlayışı**: Hristiyanlıkta Teslis inancı bulunurken, Yahudilikte böyle bir inanç yoktur. Yahudilik, Tanrı’nın birliğine ve tekliğine vurgu yapar¹.
– **Kurtuluş Anlayışı**: Hristiyanlıkta kurtuluş, İsa’nın çarmıhta ölümü ve dirilişi aracılığıyla elde edilir. Yahudilikte ise kurtuluş, Tanrı’nın emirlerine uymak ve iyi ameller yapmakla ilişkilendirilir¹.
– **Dini Uygulamalar**: Hristiyanlıkta vaftiz ve ekmek kırma gibi ritüeller bulunurken, Yahudilikte şabat, koşer yemek kuralları ve bayramlar gibi farklı dini uygulamalar vardır¹.

Bu farklar, her iki dinin teolojik ve ritüel pratiklerinde önemli rol oynar ve inananların dini yaşamlarını şekillendirir. Ancak, her iki dinin takipçileri de kendi inanç sistemlerinin derinliklerine ve zenginliklerine büyük değer verir¹.

@@@@@@@

Yahudi mesihçiliği ile İslam’daki Mehdi inancının benzerlikleri var mıdır?

Yahudi mesihçiliği ve İslam’daki Mehdi inancı arasında bazı benzerlikler bulunmaktadır. Her iki inanç da, son zamanlarda ortaya çıkacak ve dünyayı adalet ve barışla dolduracak bir kurtarıcının geleceğine dair beklentiler içerir¹. İşte bu iki inanç arasındaki bazı benzerlikler:

– **Kurtarıcı Figür**: Her iki inançta da, insanlığı mevcut sıkıntılardan kurtaracak ve ideal bir toplum düzeni kuracak bir kurtarıcının geleceği beklenir².
– **Ahir Zaman**: Hem Yahudi mesihçiliğinde hem de İslam’daki Mehdi inancında, bu kurtarıcının ahir zaman veya son günlerde ortaya çıkacağına inanılır².
– **Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması**: Her iki inançta da kurtarıcının liderliğinde, dünyanın adalet ve barış içinde yeniden düzenleneceği öngörülür².

Ancak, bu benzerliklere rağmen, her iki inanç sistemi de kendi özgün özelliklerine ve detaylarına sahiptir. Örneğin, Yahudi mesihçiliğinde mesih, Davud’un soyundan gelen bir kral olarak tasvir edilirken; İslam’da Mehdi, son imamın soyundan gelen ve insanları doğru yola yönlendirecek bir lider olarak görülür².

Bu inançlar, her iki dinin tarihinde ve günümüzdeki dini ve sosyal hareketler üzerinde etkili olmuş ve umut ile kurtuluşun sembolleri olarak kabul edilmiştir². Ancak, mesih veya Mehdi’nin kimliği, görevleri ve ortaya çıkış zamanı gibi konularda her iki dinin öğretileri arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır¹².

Kaynak: Bing ile konuşma, 14.04.2024
(1) Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’in Mezhepler ve Dini Akımlar …. https://www.islamveihsan.com/yahudilik-hristiyanlik-ve-islamiyetin-mezhepler-ve-dini-akimlar-hususundaki-farkliliklari.html.
(2) MEHDÎ – TDV İslâm Ansiklopedisi – Türkiye Diyanet Vakfı İslam …. https://islamansiklopedisi.org.tr/mehdi.
(3) Geçmişte ve Günümüzde Müslüman ve Yahudi İlişkileri. https://perspektif.eu/2014/07/01/gecmiste-ve-gunumuzde-musluman-ve-yahudi-iliskileri/.

@@@@@@@

Loading

No ResponsesNisan 14th, 2024

Zengin olan sahabeler ve özellikleri nelerdir?

Zengin olan sahabeler ve özellikleri nelerdir?


Zengin sahabeler, İslam’ın ilk dönemlerinde yaşamış ve genellikle ticaret veya diğer yollarla önemli servetler edinmiş kişilerdir. Bu sahabelerin özellikleri arasında, helal yoldan mal elde etme, cömertlik, infakta öncü olma, mallarını emanet şuuruyla hak yolunda sarf etme, zenginliklerinin kanaatkâr ve ihlaslı olmalarına engel olmaması, hayra ve iyilikte bulunmaya doymama gibi erdemler bulunmaktadır.

Zengin sahabelerin sosyal özellikleri arasında ise, insani münasebetler açısından güçlü olmaları, yüksek sorumluluk sahibi olmaları ve sosyal ve manevi statüleri yüksek olduğu halde mütevazı olmaları sayılabilir. Bu sahabeler, İslam toplumunda önemli roller üstlenmiş ve servetlerini İslam’ın yayılması ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmışlardır.

Örneğin, Hz. Osman, kendi servetini kullanarak birçok hayır işi yapmış ve İslam’ın yayılmasına katkıda bulunmuştur. Hz. Abdurrahman bin Avf ve Hz. Talha bin Ubeydullah gibi sahabeler de zenginliklerini İslam toplumunun faydasına kullanmış ve cömertlikleriyle tanınmışlardır.

Bu sahabeler, İslam’ın erken dönemlerinde toplumun manevi ve maddi gelişimine büyük katkılar sağlamış ve Müslüman toplumunun temellerinin atılmasında önemli roller oynamışlardır. Onların hayatları, Müslümanlar için örnek teşkil eder ve servetin sorumlulukla ve hayır işlerinde kullanılmasının önemini vurgular.

@@@@@@@

Sahabelerin hayatlarından ilham alınabilecek hangi özellikleri vardır?

Sahabelerin hayatlarından ilham alınabilecek pek çok özellik bulunmaktadır. İşte bu özelliklerden bazıları:

– **İman ve Samimiyet**: Sahabeler, Allah’a ve Peygamberine olan derin inançları ve samimiyetleriyle tanınırlar.
– **Cömertlik ve Fedakarlık**: Sahabeler, mal ve canlarını Allah yolunda cömertçe harcamış ve büyük fedakarlıklar göstermişlerdir.
– **Merhamet**: Sahabeler, merhametli davranışları ve insanlara karşı gösterdikleri şefkatle örnek olmuşlardır.
– **Hizmet ve Gayret**: İslam’ın yayılması için gösterdikleri hizmet ve gayret, onların hayat tarzı haline gelmiştir.
– **İsraf ve Cimrilikten Kaçınma**: Sahabeler, israf ve cimrilikten kaçınarak mütevazı bir yaşam sürdürmüşlerdir.
– **İlim ve İrfan**: Sahabeler, ilim ve irfan sahibi olup, İslam’ın çizdiği kurallar doğrultusunda yaşamışlardır.

Bu özellikler, sahabelerin Müslümanlar için örnek bir nesil oluşturduğunu gösterir ve günümüzde de Müslümanlar için ilham kaynağı olmaya devam eder¹³. Sahabelerin hayatları, İslam’ın doğru anlaşılması ve yaşanması için rehber niteliğindedir ve onların örnek davranışları, Müslümanların ahlaki ve manevi gelişimine katkı sağlar.

@@@@@@@

İslam tarihindeki diğer önemli şahsiyetler kimlerdir?

İslam tarihinde birçok önemli şahsiyet bulunmaktadır ve bunlar arasında peygamberler, sahabeler, alimler, komutanlar ve devlet adamları yer almaktadır. İşte bu şahsiyetlerden bazıları:

– **Hz. Muhammed (SAV)**: İslam peygamberi ve dinin kurucusu.
– **Dört Halife**: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, İslam’ın ilk dört halifesi olarak bilinir ve İslam toplumunun şekillenmesinde büyük rol oynamışlardır¹.
– **Büyük Alimler**: İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hanbel, İslam fıkhının dört büyük mezhebinin kurucularıdır¹.
– **Bilim Adamları**: İbn-i Sina (Avicenna), İbn-i Rüşd (Averroes), El-Biruni ve El-Farabi gibi bilim adamları, İslam altın çağında bilim ve felsefede önemli katkılarda bulunmuşlardır⁴.
– **Komutanlar ve Fatihler**: Halid İbn Velid, Kuteybe İbn Müslim, Habib İbn Mesleme, Mesleme İbn Abdulmelik, Ukbe İbn Nafi’ ve Tarık İbn Ziyad gibi komutanlar, İslam medeniyetini uzak diyarlara taşımışlardır³.

Bu şahsiyetler, İslam tarihinin farklı dönemlerinde yaşamış ve her biri kendi alanında İslam dünyasına büyük katkılarda bulunmuştur. Onların hayatları ve eserleri, günümüzde de İslam kültürü ve medeniyetinin anlaşılması için önemli kaynaklar olarak kabul edilmektedir.

Loading

No ResponsesNisan 14th, 2024

BİLGİ VE BİLİNÇ FARKI

BİLGİ VE BİLİNÇ FARKI[1]

-İlim ve irfan, kültür ve irfan farkı.

-Kâinatın özü; Hayat-şuur-ruhdur.

Şeytan bilgiliydi ancak bilinçli olmadığından dolayı tövbe etmedi.

Hz. Âdem hem bilgili, eşyanın isimleri öğretilmiş, bilgili ve bilinçliydi, tövbe etti.

-İşte o fark;

Konya’da yaşanan bir olayı.

Köyün girişinde bir çeşme ve bu çeşmeden bir nine su dolduruyor. Yüz otomobillik bir konvoy geliyor ve konvoyu en öndeki araçtan çıkan bir adam durduruyor. Gidiyor, ninenin elindeki iki tane testiyi alıyor, evine kadar götürüyor. Nine soruyor, “Oğlum sen kimlerdensin, seni daha önce buralarda görmedim.” Adam cevap veriyor, “Nine ben CHP adayıyım.” Nine alıyor testiyi döküyor ve şöyle diyor “A be oğlum daha önce niye söylemedin, ben bu suyla abdest alacaktım.”

CHP’nin geçmişten günümüze ne olduğunu belki herkes biliyor ancak o nine gibi bilince sahip olamıyor.

Bilginin cehalet üzerindeki üstünlüğü ne ise, bilincin bilgi üzerindeki üstünlüğü de odur.
Google ve yapay zekâ bilgilidir ama bilinçli değildir.
Bilinç bilginin hazmedilmiş halidir.
Tıpkı ilaç, iğne, serum gibi.
Çok kitap okuyan veya üniversite bitiren bilginin odasına girmiş, bilincin kapısını çalmış ve belki de aralamış ancak girmemişse o bilinci elde edememiştir.
Bilinç bilginin hazmedilmiş öz ve Hülasa halidir.
Tıpkı kuranın tabiriyle onlar, kitap yüklü merkepler gibidirler.
[2]

MEHMET ÖZÇELİK

13-04-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=UmiG9L0g44Y&t=9s

[2] Bak. Cuma Suresi. 5.

Loading

No ResponsesNisan 13th, 2024