Şeytan kelimesi için arama sonuçları (99 sonuç bulundu)

Şeytan kelimesi için arama sonuçları (99 sonuç bulundu)


  1. 2 / BAKARA – 14 Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn(mustehziûne).
    Ve âmenû olanlarla buluştukları zaman: “Biz îmân ettik.” dediler. Şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman: “Muhakkak ki biz sizinle beraberiz. Biz (onlarla) sadece alay eden kimseleriz.” dediler.
    2. 2 / BAKARA – 36 Fe ezellehumâş Şeytanu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
    Fakat Şeytan, ikisinin (ayağını) oradan kaydırdı. Böylece ikisini de içinde oldukları şeyden (ni’metten) çıkardı.Ve: “Birbirinize düşman olarak (dünyaya) inin. Sizin için (belli) bir zamana kadar yeryüzünde oturma ve faydalanma (geçimini temin etme) vardır.” dedik.
    3. 2 / BAKARA – 102 Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihrâ, ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih(zevcihî), ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhireti min halâkın, ve le bi’se mâ şerev bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).
    Onlar Süleyman (a.s)’ın mülkü üzerine Şeytanların tilavet ettiği (okuduğu) şeylere tâbî oldular (uydular). Süleyman (a.s), inkâr etmedi (sihir yapmadı ve kâfir olmadı). Fakat Şeytanlar insanlara, sihri ve Babil şehri’ndeki iki meleğe, Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretmekle kâfir oldular. Ve oysa onlar, “Biz sadece bir fitneyiz (sizin için bir imtihanız). O halde (sakın sihir ilmini öğrenerek) kâfir olmayın.” demedikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi. Fakat o ikisinden, bir erkek ile onun karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı ve de onlar, Allah’ın izni olmadan onunla (sihirle) hiç kimseye zarar verebilecek değillerdir. Ve onlar kendilerine fayda vermeyen, zarar veren şeyleri öğreniyorlar. Ve andolsun ki onlar, onu (sihri ve ona ait bilgileri) satın alan kimsenin ahirette bir nasibi olmadığını kesin olarak öğrendiler. Elbette onunla (sihre karşılık) nefslerini sattıkları şey ne kötü, keşke bilselerdi.
    4. 2 / BAKARA – 168 Yâ eyyuhen nâsu kulû mimmâ fîl ardı halâlen tayyiben, ve lâ tettebiû hutuvâtiş Şeytan(Şeytani), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
    Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve temiz şeylerden yiyin. Ve Şeytanın adımlarına tâbî olmayın (izinden gitmeyin). Muhakkak ki o, sizin için apaçık bir düşmandır.
    5. 2 / BAKARA – 208 Yâ eyyuhellezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş Şeytan(Şeytani), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
    Ey âmenû olanlar! Hepiniz silm’e dahil olun (Allah’a teslim olun)! Ve Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o,size apaçık düşmandır.
    6. 2 / BAKARA – 256 Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
    Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, Şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (Şeytanı ve Şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.
    7. 2 / BAKARA – 257 Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
    Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, Şeytanı dost edinirler, Şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
    8. 2 / BAKARA – 268 Eş Şeytanu yeidukumul fakra ve ye’murukumbil fahşâi vallâhu yeidukum magfireten minhuve fadlâ(fadlan), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
    Şeytan size fakirlik vaadeder ve size fuhşuyatı emreder. Ve Allah ise, size kendinden mağfiret ve fazl vaadediyor. Allah, Vâsi’dir, Alîm’dir.
    9. 2 / BAKARA – 275 Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş Şeytanu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
    Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak Şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. ışte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir.” demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.
    10. 3 / ÂLİ İMRÂN – 36 Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş Şeytanir racîm(racîmi).
    Fakat onu doğurunca: “Rabbim, gerçekten ben onu kız olarak doğurdum” dedi. Ve Allah, onun ne doğurduğunu çok iyi biliyordu. “Erkek, kız (çocuğu) gibi değildir. Ben onu, “Meryem” diye isimlendirdim ve muhakkak ki ben, onu ve onun zurriyetini, taşlanmış Şeytandan Sana sığındırırım” dedi.
    11. 3 / ÂLİ İMRÂN – 155 İnnellezîne tevellev minkum yevmel tekal cem’âni, inne mestezellehumuş Şeytanu bi ba’di mâ kesebû, ve lekad afâllâhu anhum innallâhe gafûrun halîm(halîmun).
    Muhakkak ki, iki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden bir kısmı yüz çevirdi, oysa Şeytan, kazandıkları bazı şeylerden dolayı (Resûlün emrine itaat etmemek, ganimete koşmak gibi), onları zillete düşürmek istedi. Ve and olsun ki, Allah onları affetti. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur, Halîm’dir.
    12. 3 / ÂLİ İMRÂN – 175 İnnemâ zâlikumuş Şeytanu yuhavvifu evliyâ’eh(evliyâ’ehu), fe lâ tehâfûhum ve hâfûni in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
    Fakat Şeytan, böylece ancak kendi dostlarını (onu dost edinenleri) korkutur. Artık onlardan korkmayın ve eğer sizler mü’min iseniz, (sadece) Ben’den korkun.
    13. 4 / NİSÂ – 38 Vellezîne yunfıkûne emvâlehum riâen nâsi ve lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhir(âhiri) ve men yekuniş Şeytanu lehu karînen fesâe karînâ(karînen).
    Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş için infâk ederler, Allah’a ve ahiret gününe (insan ruhunun hayatta iken Allah’a ulaştığı sonraki güne) inanmazlar. Ve kim Şeytanı kendisine yakın arkadaş edinirse, işte bu kötü bir arkadaşlıktır.
    14. 4 / NİSÂ – 51 E lem tere ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yu’minûne bil cibti vet tâgûti ve yekûlûne lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû sebîlâ(sebîlen).
    Kitaptan kendilerine pay verilen kimseleri görmedin mi? Cibte (kâhinlere, putlara) ve tâguta (insan ve cin Şeytanlara) inanıyorlar ve inkâr eden kimseler için de, “Bunlar îmân eden kimselerden daha doğru bir yoldadır.” diyorlar.
    15. 4 / NİSÂ – 60 E lem tere ilellezîne yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike yurîdûne en yetehâkemû ilat tâgûti ve kad umirû en yekfurû bih(bihî) ve yurîduş Şeytanu en yudıllehum dalâlen baîdâ(baîden).
    Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandığını zanneden kimseleri görmedin mi? O’nu (Şeytanı) inkâr etmekle emrolundukları halde tagutun önünde muhakeme olunmayı istiyorlar. Ve Şeytan, onları uzak bir dalâletle saptırmak (dalâlete düşürmek) istiyor.
    16. 4 / NİSÂ – 76 Ellezîne âmenû yukâtilûne fî sebîlillâh(sebîlillâhi) vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîlit tâgûti fe kâtilû evliyâeş Şeytan(Şeytani), inne keydeş Şeytani kâne daîfâ(daîfen).
    Âmenû olanlar, Allah’ın yolunda savaşırlar ve kâfir olanlar ise tagutun yolunda savaşırlar. O halde Şeytanın dostlarıyla savaşın. Muhakkak ki Şeytanın hilesi zayıftır.
    17. 4 / NİSÂ – 83 Ve izâ câehum emrun minel emni evil havfi ezâû bih(bihî) ve lev reddûhu iler resûli ve ilâ ulil emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş Şeytane illâ kalîlâ(kalîlen).
    Ve onlara emniyet veya korku haberi geldiği zaman onu açıklarlar (yayarlar). Ve eğer, onu (o haberi) Resûl’e ve kendilerinden olan ulûl emre iletselerdi (herkese açıklamasalardı), onlardan, onun (o haberin) iç yüzünü araştıranlar mutlaka (gerçeği) bilirlerdi.Ve Allah’ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmasaydı, pek azınız hariç mutlaka Şeytana uyardınız.
    18. 4 / NİSÂ – 117 İn yed’ûne min dûnihî illâ inâsâ(inâsen), ve in yed’ûne illâ Şeytanen merîdâ(merîden).
    Onlar, ancak O’ndan (Allah’tan) başka dişilere (dişi olarak isimlendirdikleri putlara) taparlar. Ve ancak isyankâr Şeytanı çağırırlar.
    19. 4 / NİSÂ – 118 Leanehullâh(leanehullâhu), ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâ(mefrûdan).
    Allah, ona (Şeytana) lânet etti. Ve (Şeytan) şöyle dedi: “Ben mutlaka, Senin kullarından belli bir nasip edineceğim.”
    20. 4 / NİSÂ – 119 Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurennehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi), ve men yettehıziş Şeytane veliyyen min dûnillâhi fe kad hasire husrânen mubînâ(mubînen).
    Ve onları mutlaka dalâlette bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka davarların kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, Allah’ın yarattığını değiştirecekler. Ve kim, Allah’tan başka, Şeytanı dost edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır.
    21. 4 / NİSÂ – 120 Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş Şeytanu illâ gurûrâ(gurûren).
    (Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya) düşürür. Ve Şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez.
    22. 5 / MÂİDE – 90 Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş Şeytani fectenibûhu leallekum tuflihûn(tuflihûne).
    Ey âmenû olanlar! Ancak şarap, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, Şeytanın işlerinden pis şeylerdir. Artık bunlardan kaçının. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
    23. 5 / MÂİDE – 91 İnnemâ yurîduş Şeytanu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh(salâti), fe hel entum muntehûn(muntehûne).
    Oysa ki Şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve, sizi Allah’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Siz artık (bunlara) son verdiniz mi?
    24. 6 / EN’ÂM – 43 Fe lev lâ iz câehum be’sunâ tedarraû ve lâkin kaset kulûbuhum ve zeyyene lehumuş Şeytanu mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
    Böylece onlara darlığımız geldiği zaman yalvarsalardı olmaz mıydı? Fakat onların kalpleri kasiyet bağladı (katılaştı). Şeytan, onlara yapmış oldukları şeyleri süsledi (güzel gösterdi).
    25. 6 / EN’ÂM – 68 Ve izâ reeytellezîne yahûdûne fî âyâtinâ fe a’rıd anhum hattâ yahûdû fî hadîsin gayrih(gayrihî), ve immâ yunsiyennekeş Şeytanu fe lâ tak’ud ba’dez zikrâ meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
    Âyetlerimiz hakkında (alaylı) konuşmaya dalanları gördüğün zaman, ondan başka bir söze geçinceye kadar artık onlardan yüz çevir. Ama Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğuyla beraber oturma.
    26. 6 / EN’ÂM – 71 Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
    De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah’ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde Şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı, arkadaşlarının da “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki, Allah’a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
    27. 6 / EN’ÂM – 112 Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne).
    Ve böylece peygamberlerin hepsine, insan ve cin Şeytanları düşman kıldık. Onlar, birbirlerine aldatarak güzel (süslü) sözler vahyederler (fısıldarlar). Ve eğer Rabbin dileseydi, onu yapamazlardı. Artık onları ve iftira ettikleri şeyleri terket (bırak).
    28. 6 / EN’ÂM – 113 Ve li tesgâ ileyhi ef’idetullezîne lâ yu’minûne bil âhıreti ve li yerdavhu ve li yakterifû mâ hum mukterifûn(mukterifûne).
    Ve ahirete inanmayanların gönülleri ona (onlara; insan ve cin Şeytanlara) meyletsin ve ondan razı olsunlar. Ve onlar, kazandıkları şeyleri kazanmaya devam etsinler.
    29. 6 / EN’ÂM – 121 Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le fısk(fıskun), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).
    Ve üzerine Allah’ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Ve muhakkak ki; o fısktır. Ve Şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler. Ve şâyet onlara itaat ederseniz (uyarsanız), mutlaka siz müşrikler olursunuz.
    30. 6 / EN’ÂM – 142 Ve minel en’âmi hamûleten ve ferşâ(ferşan), kulû mimmâ rezekakumullâhu ve lâ tettebiû hutuvâtiş Şeytan(Şeytani),innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
    Hayvanlardan yük taşıyanlar ve kesim hayvanı olanlar var. Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden (kesim hayvanlarından) yeyin. Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki; o, size apaçık düşmandır.
    31. 7 / A’RÂF – 14 Kâle enzırnî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
    (Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.
    32. 7 / A’RÂF – 20 Fe vesvese lehumuş Şeytanu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev’âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn(hâlidîne).
    Şeytan, onların (o ikisinin) görünmesi ayıp olan ve kendilerinden örtülmüş (gizlenmiş) yerlerinin açığa çıkarılması için onlara vesvese verdi ve sonra da şöyle dedi: “Rabbiniz (ikinizin Rabbi) sadece iki melek olursunuz veya (orada) ebedî kalanlardan olursunuz, diye bu ağaçtan sizin ikinizi menetti (nehyetti).”
    33. 7 / A’RÂF – 22 Fedellâhumâ bi gurûr(gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneh(cenneti), ve nâdâhumâ rabbuhumâ e lem enhekumâ an tilkumeş şecereti ve ekul lekumâ inneş Şeytane lekumâ aduvvun mubîn(mubînun).
    Böylece o ikisini aldatarak öncülük (önderlik) etti. Ağaçtan tadınca (meyvesini yeyince) ayıp yerleri kendilerine göründü (açığa çıktı). Ve Rab’leri (ikisinin Rabbi), ikisine şöyle seslendi: “Sizin ikinizi bu ağaçtan nehyetmedim mi (yasaklamadım mı)? Ve sizin ikinize, muhakkak ki Şeytan apaçık düşmandır.” demedim mi?
    34. 7 / A’RÂF – 27 Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş Şeytanu kemâ ahrece ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealneş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
    Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz Şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.
    35. 7 / A’RÂF – 30 Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâletu, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).
    Bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki onlar, Allah’tan başka Şeytanları dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayete erdiklerini zannediyorlar.
    36. 7 / A’RÂF – 175 Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş Şeytanu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
    Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık Şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.
    37. 7 / A’RÂF – 200 Ve immâ yenzeganneke mineş Şeytani nezgun festeiz billâh(billâhi), innehu semîun alîm(alîmun).
    Ve fakat Şeytandan sana bir dürtü gelirse, hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki O; işitendir, bilendir.
    38. 7 / A’RÂF – 201 İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş Şeytani tezekkerû fe izâhum mubsırûn(mubsırûne).
    Muhakkak ki; takva sahibi kimseler Şeytandan onlara gözü bürüyen bir vesvese dokunduğu zaman (Allah’ı) tezekkür ederler (Allah’la tezekkür ederler). İşte o zaman onlar, basar edenlerdir (kalp gözlerinin basar hassası ile görürler: Casiye-23).
    39. 7 / A’RÂF – 202 Ve ihvânuhum yemuddûnehum fîl gayyi summe lâ yuksirûn(yuksirûne).
    Ve onların (Şeytanların) kardeşleri onları cehenneme sürüklerler. Sonra (bundan) vazgeçmezler.
    40. 8 / ENFÂL – 11 İz yugaşşîkumun nuâse emeneten minhu ve yunezzilu aleykum mines semâi mâen li yutahhirekum bihî ve yuzhibe ankum riczeş Şeytani ve li yerbıta alâ kulûbikum ve yusebbite bihil akdâm(akdâme).
    O’nun (Allahû Tealâ) tarafından, emin olmanız için sizi bir uyuklama hali bürüyordu. Ve sizin, onunla temizlenmeniz ve Şeytanın murdarlığını (vesvesesini) sizden gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı sağlamlaştırmak (sabit kılmak) için semadan su indiriyordu.
    41. 8 / ENFÂL – 48 Ve iz zeyyene lehumuş Şeytanu a’mâlehum ve kâle lâ gâlibe lekumul yevme minen nâsi ve innî cârun lekum, fe lemmâ terâetil fietâni nekesa alâ akıbeyhi ve kâle innî berîun minkum innî erâ mâ lâ terevne innî ehâfullâh(ehâfullâhe), vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).
    Ve Şeytan, onlara amellerini süslemişti. Ve şöyle dedi: “Bugün insanlardan size gâlip olacak yoktur. Ve muhakkak ki ben, size müttefikim (yardımcıyım).” Fakat iki toplum, (birbirini) görünce iki topuğu üzerinde arkasına dönüp kaçtı ve “Ben, sizden uzağım. Gerçekten ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Muhakkak ki ben, Allah’tan korkarım.” dedi. Ve Allah, ikabı (azabı) şiddetli olandır.
    42. 12 / YÛSUF – 5 Kâle yâ buneyye lâ taksus ru’yâke alâ ihvetike fe yekîdû leke keydâ(keyden), inneş Şeytane lil insâni aduvvun mubîn(mubînun).
    (Babası) şöyle dedi: “Ey oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma! O zaman (anlattığın taktirde) sana tuzak kurarlar. Muhakkak ki; Şeytan, insana apaçık düşmandır.”
    43. 12 / YÛSUF – 42 Ve kâle lillezî zanne ennehu nâcin minhumazkurnî inde rabbike fe ensâhuş Şeytanu zikre rabbihî fe lebise fîs sicni bid’a sinîn(sinîne).
    Ve ikisinden kurtulacağını bildiği kişiye: “Efendinin yanında beni an (zikret).” dedi. Fakat Şeytan ona, efendisine onu anmayı unutturdu. Böylece birkaç sene zindanda kaldı.
    44. 12 / YÛSUF – 100 Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş Şeytanu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu).
    Ve anne babasını tahtın üstüne çıkarttı. Ona secde ederek eğildiler. Yusuf (A.S) şöyle dedi: “Ey babacığım! Bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Rabbim onu hakikat kıldı (gerçekleştirdi). Ve beni zindandan çıkardığı zaman bana en güzelini yaptı (Benim için en güzelini dizayn etti). Ve Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki; benim Rabbim, dilediğine lütuf sahibidir. Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (en iyi hüküm veren, hikmet sahibi) olan muhakkak ki; “O” dur.”
    45. 14 / İBRÂHÎM – 22 Ve kâleş Şeytanu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).
    Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”
    46. 15 / HİCR – 17 Ve hafıznâhâ min kulli Şeytanin recîm(recîmin).
    Ve Biz, onu taşlanmış (kovulmuş) Şeytan(lar)ın hepsinden muhafaza ettik.
    47. 16 / NAHL – 36 Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
    Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin Şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
    48. 16 / NAHL – 63 Tallâhi lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe zeyyene lehumuş Şeytanu a’mâlehum fe huve veliyyuhumul yevme ve lehum âzâbun elîm(elîmun).
    Allah’a yemin olsun ki; senden önceki ümmetlere (resûller) göndermiştik. Fakat Şeytan, onlara amellerini süslü gösterdi. Artık o gün, onların dostu, o (Şeytan) olacaktır. Onlar için elîm azap vardır.
    49. 16 / NAHL – 98 Fe izâ kare’tel kur’âne festeız billâhi mineş Şeytanir racîm(racîmi).
    Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’i okuduğun zaman recmedilmiş (taşlanmış) Şeytandan hemen Allah’a sığın.
    50. 16 / NAHL – 100 İnnemâ sultânuhu alellezîne yetevellevnehu vellezîne hum bihî müşrikûn(müşrikûne).
    Onun (Şeytanın) sultanlığı (yaptırım gücü) sadece ona (Şeytana) yönelenlerin ve onunla (Şeytanla), (Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için) Allah’a şirk koşanların üzerindedir (onları etkiler).
    51. 17 / İSRÂ – 27 İnnel mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtîn(şeyâtîni), ve kâneş Şeytanu li rabbihî kefûrâ(kefûren).
    Muhakkak ki israf edenler (gereksiz yere savuranlar, haksızlık ve fesat çıkarmak için kullananlar), Şeytanların kardeşleri oldular. Ve Şeytan, Rabbine (karşı) çok nankör oldu.
    52. 17 / İSRÂ – 53 Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsen(ahsenu), inneş Şeytane yenzegu beynehum, inneş Şeytane kâne lil insâni aduvven mubînâ(mubînen).
    Ve kullarıma de ki: “En güzeli (sözü) söylesinler!” Muhakkak ki Şeytan, onların aralarını bozar (fesat çıkarır). Muhakkak ki o, insana apaçık düşmandır.
    53. 17 / İSRÂ – 64 Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve recilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş Şeytanu illâ gurûrâ(gurûren).
    “Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket). Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaadet.” Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir.
    54. 18 / KEHF – 63 Kâle eraeyte iz eveynâ ilas sahrati fe innî nesîtul hût(hûte), ve mâ ensânîhu illeş Şeytanu en ezkureh(ezkurehu), vettehaze sebîlehu fîl bahri acebâ(aceben).
    (Genç şöyle) dedi: “Gördün mü kayaya sığındığımız zaman ben gerçekten balığı unuttum. Onu hatırlamamı, bana Şeytandan başkası unutturmadı. Ve o (balık), acayip bir şekilde denizin içine doğru kendi yolunu tuttu.”
    55. 19 / MERYEM – 44 Yâ ebeti lâ ta’budiş Şeytan(Şeytane), inneş Şeytane kâne lir rahmâni asıyyâ(asıyyen).
    Ey babacığım, Şeytana kul olma! Muhakkak ki Şeytan, Rahmân’a asi oldu.
    56. 19 / MERYEM – 45 Yâ ebeti innî ehâfu en yemesseke azâbun miner rahmâni fe tekûne liş Şeytani veliyyâ(veliyyen).
    Ey babacığım, muhakkak ki ben, sana Rahmân’dan azap dokunmasından korkuyorum! O durumda, Şeytana velî (dost) olursun.
    57. 19 / MERYEM – 68 Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ(cisiyyen).
    Rabbine andolsun ki, sonra da onları ve Şeytanları, mutlaka haşredeceğiz (toplayacağız). Sonra onları, cehennemin etrafında diz üstü çökmüş olarak hazır kılacağız.
    58. 19 / MERYEM – 83 E lem tere ennâ erselneş şeyâtîne alel kâfirîne teuzzuhum ezzâ(ezzen).
    Onları, kışkırttıkça kışkırtan (tahrik eden) Şeytanları, kâfirlerin üzerine nasıl gönderdiğimizi görmüyor musun?
    59. 20 / TÂHÂ – 117 Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ.
    Bunun üzerine, (Âdem A.S’a şöyle) dedik: “Ey Âdem! Muhakkak ki bu (Şeytan), senin için ve zevcen (eşin) için düşmandır. Sonra sakının (dikkat edin ki) sizin ikinizi (de) cennetten çıkarmasın. O zaman şâkî olursunuz.
    60. 20 / TÂHÂ – 120 Fe vesvese ileyhiş Şeytanu kâle yâ âdemu hel edulluke alâ şeceretil huldi ve mulkin lâ yeblâ.
    Böylece Şeytan, ona vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Âdem! Sana, ebedîlik ağacına ve sona ermeyecek bir saltanata, delâlet edeyim mi (ulaşmanı sağlayayım mı)?”
    61. 20 / TÂHÂ – 123 Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
    (Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (Şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”
    62. 21 / ENBİYÂ – 82 Ve mineş şeyâtîni men yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik(zâlike), ve kunnâ lehum hâfızîn(hâfızîne).
    Ve Şeytanlardan, onun için denize dalanlar ve bundan başka işler yapanlar (da) vardı. Ve onları (onun emrinde) muhafaza eden, Bizdik.
    63. 22 / HACC – 3 Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve yettebiu kulle Şeytanin merîd(merîdin).
    Ve insanlardan öyle kimseler vardır ki; ilmi olmaksızın, Allah hakkında mücâdele eder ve bütün azgın Şeytanlara tâbî olur(lar).
    64. 22 / HACC – 4 Kutibe aleyhi ennehu men tevellâhu fe ennehu yudılluhu ve yehdîhi ilâ azâbis saîr(saîri).
    Onun (Şeytanın) üzerine yazıldı ki; kim, ona (Şeytana) dönerse, o taktirde onu mutlaka dalâlete düşürür ve onu cehennem azabına götürür.
    65. 22 / HACC – 52 Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin ve lâ nebiyyin illâ izâ temennâ elkaş Şeytanu fî umniyyetih(umniyyetihî), fe yensehullâhu mâ yulkış Şeytanu summe yuhkimullâhu âyâtih(âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
    Senden önce gönderdiğimiz (hiç)bir resûl ve nebî yoktur ki; (bir şey) temenni ettiği (dilediği) zaman Şeytan, onun temenni ettiği şeye, (yalan) ilka etmemiş (ulaştırmamış) olsun. Fakat Allah, Şeytanın ilka ettiği şeyi nesheder (kaldırır, yok eder). Sonra Allah, âyetlerini muhkem kılar (sağlamlaştırır). Ve Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir (ilim ve hikmet sahibidir).
    66. 22 / HACC – 53 Li yec’ale mâ yulkış Şeytanu fitneten lillezîne fî kulûbihim maradun vel kâsiyeti kulûbuhum, ve innez zâlimîne le fî şikâkın baîd(baîdin).
    Kalplerinde maraz (hastalık) olan ve kalpleri kasiyet bağlamış (kararmış ve sertleşmiş) olanlara, Şeytanın ilka ettiği (ulaştırdığı) şeyi fitne (imtihan) kılmak içindir. Ve muhakkak ki zalimler, elbette uzak bir ayrılık içindedirler (Sıratı Mustakîm’den uzaklaşmışlardır, ayrılmışlardır).
    67. 23 / MU’MİNÛN – 98 Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn(yahdurûni).
    Ve Rabbim, (Şeytanların) benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım.
    68. 24 / NÛR – 21 Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş Şeytan(Şeytani), ve men yettebi’ hutuvâtiş Şeytani fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
    Ey âmenû olanlar, Şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim Şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (Şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (Şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).
    69. 25 / FURKÂN – 29 Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş Şeytanu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
    Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve Şeytan, insana yardımı engelleyendir.
    70. 25 / FURKÂN – 55 Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yadurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ(zahîran).
    Ve onlara fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere tapıyorlar. Ve kâfir, Rabbine (karşı) zahir oldu (Şeytana arka çıktı).
    71. 26 / ŞUARÂ – 210 Ve mâ tenezzelet bihiş şeyâtîn(şeyâtînu).
    Ve O’nu (Kur’ân’ı), Şeytanlar indirmedi.
    72. 26 / ŞUARÂ – 221 Hel unebbiukum alâ men tenezzeluş şeyâtîn(şeyâtînu).
    Şeytanlar kimlere iner size haber vereyim mi?
    73. 26 / ŞUARÂ – 223 Yulkûnes sem’a ve ekseruhum kâzibûn(kâzibûne).
    Onlar, (Şeytanlara) kulak verirler (dinlerler) ve onların çoğu yalancıdırlar.
    74. 27 / NEML – 24 Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümuş Şeytanu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn(yehtedûne).
    Onu ve kavmini Allah’ın yerine güneşe secde ederken buldum. Ve Şeytan, onlara yaptıklarını süslemiş ve böylece (Allah’ın) sebîlinden (yolundan) men etmiş. Bu sebeple onlar hidayette değiller.
    75. 28 / KASAS – 15 Ve dehalel medînete alâ hîni gafletin min ehlihâ fe vecede fîhâ raculeyni yaktetilâni hâzâ min şîatihî ve hâzâ min aduvvih(aduvvihî), festegâsehullezî min şîatihî alellezî min aduvvihî, fe vekezehu mûsâ fe kadâ aleyhi kâle hâzâ min ameliş Şeytan(Şeytani), innehu aduvvun mudillun mubîn(mubînun).
    Ve (Hz. Musa, kendisine hikmet verilmeden önce) şehir halkı gaflette olduğu bir zamanda (kimse farkında olmadan) şehre girdi. Orada dövüşen iki adam buldu. Biri kendi tarafından, diğeri ona düşman taraftan. O zaman onun (Musa (A.S)’ın) tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine Musa (A.S) onu yumrukladı (öldürdü). Böylece (ölüm) kaza edildi (hüküm yerine geldi). Musa (A.S): “Bu Şeytanın işidir. Muhakkak ki o, apaçık dalalette bırakan bir düşmandır.” dedi.
    76. 29 / ANKEBÛT – 38 Ve âden ve semûde ve kad tebeyyene lekum min mesâkinihim, ve zeyyene lehumuş Şeytanu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli ve kânû mustebsırîn(mustebsırîne).
    Ve Ad ve Semud kavmi, size beyan edildi (gösterildi). Onların meskenlerinden (bahsedilerek) ve Şeytan onlara amellerini süsledi. Böylece onları (Allah’ın) yolundan alıkoydu. Ve onlar görebilenlerdi (görerek inkâr edenlerdi).
    77. 31 / LOKMÂN – 21 Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş Şeytanu yed’ûhum ilâ azâbis saîr(saîri).
    Ve onlara “Allah’ın indirdiği şeye (Kitaba) tâbî olun!” denildiği zaman: “Hayır, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (putlara) tâbî oluruz.” dediler. Ve Şeytan onları, alevli ateşin (cehennemin) azabına çağırıyor olsa da mı?
    78. 34 / SEBE – 20 Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
    Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (Şeytana) tâbî oldular.
    79. 35 / FÂTIR – 6 İnneş Şeytane lekum aduvvun fettehızûhu aduvvâ(aduvven), innemâ yed’û hızbehu li yekûnû min ashâbis seîr(seîri).
    Muhakkak ki Şeytan, sizin düşmanınızdır. Öyleyse onu düşman edinin. O, kendi hizbini (taraftarlarını) sadece alevli ateş (cehennem) ehlinden olmaları için çağırır.
    80. 36 / YÂSÎN – 60 E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş Şeytan(Şeytane), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
    Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden Şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (Şeytan), size apaçık bir düşmandır.
    81. 37 / SÂFFÂT – 7 Ve hıfzan min kulli Şeytanin mârid(mâridin).
    Ve marid (azgın ve asi) Şeytanların hepsinden muhafaza ederek.
    82. 37 / SÂFFÂT – 65 Tal’uhâ ke ennehu ruûsuş şeyâtîn(şeyâtîni).
    Onun meyveleri Şeytanların başları gibidir.
    83. 38 / SÂD – 37 Veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâsın.
    Ve Şeytanları da hepsini ki, onlar bina yapanlar ve dalgıçlardır.
    84. 38 / SÂD – 41 Vezkur abdenâ eyyûb(eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş Şeytanu bi nusbin ve azâb(azâbin).
    Ve kulumuz Eyüp (A.S)’ı zikret (hatırla). Rabbine şöyle seslenmişti: “Muhakkak ki Şeytan, bana dert ve azap dokundurdu.”
    85. 39 / ZUMER – 17 Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
    Ve onlar ki; taguta (insan ve cin Şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
    86. 41 / FUSSİLET – 36 Ve immâ yenzeganneke mineş Şeytani nezgun festeız billâh(billâhi), innehu huves semîul alîm(alîmu).
    Ama Şeytandan sana mutlaka vesvese gelecektir. O zaman Allah’a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.
    87. 43 / ZUHRÛF – 36 Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu Şeytanen fe huve lehu karîn(karînun).
    Ve kim Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, Şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (Şeytan), onun yakın arkadaşı olur.
    88. 43 / ZUHRÛF – 37 Ve innehum le yasuddûnehum anis sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).
    Ve muhakkak ki onlar (Şeytanlar), onları mutlaka (Allah’ın) yolundan men ederler (alıkoyarlar). Ve onlar kendilerinin hidayette olduğunu sanırlar.
    89. 43 / ZUHRÛF – 62 Ve lâ yasuddennekumuş Şeytan(Şeytanu), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
    Ve Şeytan sakın sizi, (Sıratı Mustakîm’den) men etmesin. Muhakkak ki o, sizin için apaçık düşmandır.
    90. 44 / DUHÂN – 14 Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
    Ve (O’NA) (Şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.
    91. 47 / MUHAMMED – 25 İnnellezînerteddû alâ edbârihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudeş Şeytanu sevvele lehum ve emlâ lehum.
    Muhakkak ki kendilerine hidayet tebeyyün ettikten (açıkça belli olduktan) sonra arkalarına geri dönenleri Şeytan (küfre) ulaştırdı. Ve onları (kötü) emellere yöneltti.
    92. 57 / HADÎD – 14 Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum billâhil garûr(garûmu).
    Onlara seslenirler: “Biz, sizinle beraber olmadık mı?” (Onlar): “Evet, fakat siz kendinizi fitneye düşürdünüz, beklediniz ve şüphe ettiniz. Allah’ın emri (ölüm emri) gelinceye kadar emaniyye sizi aldattı. Ve garur (aldatanlar, Şeytan ve avaneleri), sizi Allah ile (Allah “Gafur’dur, Rahîm’dir, sizi affeder.” diyerek) aldattı.” dediler.
    93. 58 / MUCÂDELE – 10 İnne men necvâ mineş Şeytani li yahzunellezîne âmenû ve leyse bi dârrihim şey’en illâ bi iznillâh(iznillâhî), ve alâllâhi fel yetevekkelil mû’minûn(mû’minûne).
    Muhakkak ki necva (gizli fısıldaşma) Şeytandandır, âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mahzun etmek içindir. Ve Allah’ın izni olmadıkça onlara bir darlık (sıkıntı) verecek değildir. Öyleyse mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler.
    94. 58 / MUCÂDELE – 19 İstahveze aleyhimuş Şeytanu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş Şeytan(Şeytani), elâ inne hizbeşŞeytani humul hâsirûn(hâsirûne).
    Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah’ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, Şeytanın taraftarlarıdır. Şeytanın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?
    95. 59 / HAŞR – 16 Ke meseliş Şeytani iz kâle lil insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfullâhe rabbel âlemîn(âlemîne).
    (Münafıkların size vaadleri), Şeytanın (vaadlerinin) durumu gibidir. İnsana: “İnkâr et (kâfir ol).” demişti. Fakat, inkâr ettiği zaman: “Muhakkak ki ben senden uzağım, elbette ben, âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.” dedi.
    96. 59 / HAŞR – 17 Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâûz zâlimîn(zâlimîne).
    Böylece ikisinin (münafıkların ve Şeytanın) akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin cezasıdır.
    97. 67 / MULK – 5 Ve lekad zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbes saîr(saîri).
    Ve andolsun ki, dünyanın semasını kandillerle süsledik. Ve onları, Şeytanlar için (atılacak) taşlar kıldık. Ve onlar için alevli ateşin azabını hazırladık.
    98. 81 / TEKVÎR – 25 Ve mâ huve bi kavli Şeytanin recîm(recîmin).
    Ve O (Kur’ân), taşlanmış Şeytanın sözü değildir.
    99. 83 / MUTAFFİFÎN – 7 Kellâ inne kitâbel fuccâri le fî siccîn(siccînin).
    Hayır, muhakkak ki, füccarın (Şeytanın fücuruna tâbî olan kâfirlerin) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette siccîndedir (zemin kattan 7 kat aşağıda olan zülmanî kader hücrelerindedir).

Loading

No ResponsesNisan 23rd, 2024