Kiminle Olduğun, Kim Olduğunu Belirler Hayat, sadece bireyin kim olduğu sorusuna değil, onunla birlikte yürüdüğü yolda kiminle olduğu sorusuna da cevap arar. Nice insanlar vardır ki potansiyelleri büyük, niyetleri halistir; fakat yanlış dostluklar, bozuk çevreler ya da saptırıcı yoldaşlar sebebiyle yanlış yerlere savrulmuşlardır. Öte yandan, sıradan gibi görünen bazı insanlar, doğru insanlar ile yürüdüklerinde büyür, […]
Farkın Hikmeti: Osmanlı’da Giyim, Kimlik ve Adalet Giriş Osmanlı toplumu, yüzyıllar boyunca farklı din, mezhep ve milletleri bir arada barındırmış kadim bir medeniyettir. Bu çok renkli yapı içerisinde giyim-kuşam sadece bir zaruret değil, aynı zamanda aidiyetin, inancın ve toplumsal düzenin dışa yansıyan bir simgesiydi. Müslümanlar, gayrimüslimler, kadınlar ve erkekler için farklı kıyafet normları belirlenmiş; bu […]
HAYAT: KÂİNATIN MERKEZİ, VARLIĞIN GAYESİ Hayat… Görünmeyen bir sır, ama her şeyi gösteren bir ayna. Maddenin donuk yüzünü canlandıran, varlığı anlamlı kılan, kâinata ruh ve yön veren en büyük mucize. Bir çekirdeğin toprağa düşmesinde hayat vardır. Bir kelebeğin kanat çırpışında, bir annenin çocuğuna tebessümünde, yıldızların titrek ışığında hayat gizlidir. Hayat, sadece insanın nefes alışı değil; […]
DÜNYA BEŞTEN VE ZULÜMDEN BÜYÜKTÜR İnsanlık tarihi boyunca zulüm, adaletin önüne geçmeye çalışmış; güçlü olanın haklı sayıldığı bir düzen kurulmuştur. Ancak her defasında tarihin terazisi işlemiş, mazlumun duası zalimin sarayını titretmiş ve hak er geç yerini bulmuştur. Bugün, “Dünya beşten büyüktür” sözü, sadece diplomatik bir itiraz değil, aynı zamanda insanlığın vicdanından yükselen bir haykırıştır. Beş […]
BİR ÖMÜR BOYU FİRAVUNLA DOST OLMAK: TARİHİN GÖLGESİNDE BİR İBRET İnsan, yaşadığı çağın çocuğudur; ama aynı zamanda, geçmişin mirasçısı ve geleceğin hazırlayıcısıdır. İnsanın yöneldiği değerler, benimsediği hayat tarzı ve seçtiği yol arkadaşları onun karakterini ve kaderini tayin eder. Bu açıdan, “Bir ömür boyu Firavunla, Nemrutla, Ebu Cehille ve benzerleriyle arkadaş ve dost olmak” demek; sadece […]
Kanunla Kur’an Arasında: Osmanlı’da İslam’ı Yasama Hayatına Taşımak” GİRİŞ: Osmanlı Devleti, sadece kılıçla kurulan bir imparatorluk değil; kalemle, hikmetle, adaletle şekillenmiş bir medeniyetti. Bu medeniyetin temel taşı ise şüphesiz İslam’dı. Kur’an, Sünnet, icma ve kıyas; sadece camilerde değil, mahkemelerde, pazarlarda, tarlalarda, evliliklerde ve ceza hükümlerinde de yaşayan bir hukuk sistemine dönüşmüştü. Osmanlı, İslam’ı yaşamakla kalmamış; […]
Tebaanın Tahtı: Osmanlı Vatandaşlığı ve Dünya Devletlerine Fark Atan Adalet” GİRİŞ: Tarih sahnesinde imparatorluklar kuruldu, çöktü, tekrar yükseldi. Ancak halkının hukukunu bu kadar kapsamlı, kuşatıcı ve adil bir şekilde düzenleyen çok az devlet oldu. Osmanlı tebaası, çağdaşı Avrupa krallıklarında köleliğe, sınıf ayrımına ve baskıya maruz kalan halklara kıyasla çok daha fazla hakka, güvenceye ve itibara […]
Zımminin Gölgesinde Adalet: Osmanlı’da Gayrimüslimler ve Hukuk” GİRİŞ: Osmanlı Devleti, farklı inançları bir arada yaşatabilmiş nadir medeniyetlerden biridir. Yahudi, Hristiyan ve diğer inanç gruplarına “zımmi” statüsüyle tanınan bu hukukî sistem, adaletin İslami esasıyla teşekkül etmiş, aynı zamanda insanlık onurunu gözeten uygulamalarla bütünleşmiştir. Bugün “çoğulculuk” adıyla pazarlanan birçok ilke, Osmanlı’nın sokaklarında asırlardır zaten yaşanmıştır. 1. GAYRİMÜSLİMLERİN […]
Kelâmullah’a Hürmet: Osmanlı’da Kur’ân’a Saygı ve Hafızlık Geleneği” GİRİŞ: Kur’ân-ı Kerîm, sadece Osmanlı toplumunun değil, onun şekillendirdiği bütün bir medeniyetin kalbidir. Osmanlı’da Kur’ân, yalnızca okunmakla kalmaz; yazılır, ezberlenir, yaşanır ve hukukla korunurdu. Hakkındaki her davranış, bir adabı, bir sevgiyi ve bir hürmeti temsil ederdi. Çünkü Osmanlı’ya göre Kur’ân, Allah’ın “konuşan kelâmıydı” ve o Kelâm’a uzanan […]
Kalplerde Sultan: Osmanlı’da Peygamber Sevgisi ve Hukukun Gölgesinde Aşk-ı Nebi” GİRİŞ Osmanlı Devleti bir toprak ve kılıç imparatorluğu olmaktan önce, bir “Muhammedî ahlak” medeniyetidir. Bayraklarında Kelime-i Tevhid’in, camilerinde salât-u selamların yankılandığı bu devletin temelinde Peygamber aşkı vardır. Osmanlı’da Hz. Muhammed’e (s.a.v.) sadece sevgi değil, bağlılık, hürmet ve hukukî koruma da vardır. Bu aşk öyle büyüktür […]
DÜNYA LOKANTASINDA YENİLEN YEMEĞİN HESABI Hayat, kimi zaman bir misafirliktir, kimi zaman bir yolculuk… Ama en dikkat çekici benzetmelerden biri de bir lokantadır dünya. İnsan gelir, oturur, ona türlü nimetler sunulur: Göz nimeti, akıl nimeti, aile, sağlık, rızık, afiyet, oksijen, su, gökyüzü, güneş, toprak… Hepsi hazır, hepsi kusursuz. Üstelik hiçbirini insan yaratmamış, kendisi yapmamış, sadece […]
Şifanın İzinde: Osmanlı’da Sağlık, Tedavi ve Merhamet Medeniyeti” Giriş Sağlık, insanın en kıymetli hazinesidir. Osmanlı medeniyeti bu gerçeği, sadece sözle değil, köklü kurumlarla ve merhametli uygulamalarla yaşatmıştır. Osmanlı’da tedavi yalnızca bedenin değil, kalbin, ruhun ve toplumun da onarımı demekti. Hastaya şefkat, hekime vakar, ilaca ise hikmet gözüyle bakılırdı. Şifa, sadece eczanelerde değil, dualarda, vakıflarda, sabırda […]
HER KULDA BİR İLÂHÎ TECELLİ: DEĞERİN KAYNAĞI İnsan, çoğu zaman kendini kıyaslarla tanımlar: Zengin mi fakir mi? Başarılı mı başarısız mı? Güçlü mü zayıf mı? Oysa insanın gerçek değeri, bu dünya terazisinde değil, yaratılış gayesinde ve taşıdığı ilâhî emanetlerde saklıdır. Allah hiçbir şeyi boşuna yaratmaz. Ne bir taşı, ne bir yaprağı, ne de bir insanı… […]
İhanetin Bedeli: Osmanlı’da Hainliğin Hükmü ve Hikmeti” GİRİŞ Devletin kalbi adalettir. Adaletin en büyük düşmanı ise ihanettir. Osmanlı, içten vurulmanın ne demek olduğunu sadece savaş meydanlarında değil, saray koridorlarında, kalem odalarında ve halk arasında da acı tecrübelerle öğrenmiştir. Hainlik; sadece bir vatana değil, bir millete, bir inanca, hatta bir asırlık emanete darbedir. Bu yüzden Osmanlı’da […]
Adaletin Kılıcı: Osmanlı’da En Ağır Suçlar ve Cezalar” GİRİŞ Osmanlı adaleti, kılı kırk yaran bir hassasiyetle hem kul hakkını hem toplum düzenini korumayı gaye edinmişti. Cezalar, sadece caydırıcılık değil, ibret ve ıslah maksadıyla uygulanırdı. En ağır cezalar, toplum vicdanını yaralayan ve sosyal düzeni tehdit eden suçlara verilirdi. Bu cezaların her biri, arkasında hikmet barındıran ibretli […]