KARTON BARDAK

                                                              KARTON BARDAK

 

Hz. Ali, Neden, Niçin, Niye ve Nasıl gibi sorular olmasaydı ilim olmazdı, der.

İngiliz Yazar Simon Sinek de
Altın Çember modeli olarak bilinen ve Neden, Nasıl ve Neyi sorularına odaklanan bir iletişim ve liderlik stratejisi geliştirerek ün kazanmıştır. Bu modele göre, başarılı liderler ve kuruluşlar, önce “nedenlerini” (varoluş amaçlarını), sonra “nasıl” (hedeflerine nasıl ulaşacaklarını) ve en son “neleri” (ürün veya hizmetlerini) açıklamalıdırlar.
1. Neden, Niçin. Why
2. Nasıl, How
3. Ne, What

Bir bakanın kahve kartonu.
Şahsa değil, makama hürmet ve iltifat.

*‘Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kâğıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu. Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.

Derin bir nefes aldı ve “Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu, “Bu konferansta geçen yıl da hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana ‘business class’ bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı. Ertesi sabah lobide, benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi. Özel bir kapıdan içeri almışlardı. Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”

Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti. “Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.” bir an durdu ve sonra” Dün buraya, kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Oteldeki odama, kendim çıktım.

Bu sabah otelden buraya, yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kâğıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.” Seyirci gülmeye başlamıştı. “Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu.”

Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi; “Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler. Çünkü aslında hep layık olduğunuz kâğıt bardaktır. “ (alıntıdır)

Yunus Emre:
“Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan”
*****
Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri
Ger taş isen eriyesin, bakıp görecek bunları

Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halleri
Son ucu bir gömlek imiş, anında yoktur yenleri

Kani mülke benim diyen, köşk ü saray beğenmeyen
Şimdi bir evde yatarlar, taşlar olmuş üstünleri

Bunlar bir vakit beyler idi, kapıcılar korlar idi
Gel imdi gör, bilmeyesin, bey hangisidir ya kulları

Ne kapı vardır giresi, ne yemek varır yiyesi
Ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri

@@@@@@@

Ey Mevtâ!
Cengiz Numanoğlu

Düne kadar aboneydin harama;
Hep derdin ki: ” Sözüm geçer parama.”
Şimdi musallada, boşa arama;
Banka vezneleri yok tabutların,
Söyle, biraz avans versin putların! .

Tapular bıraktın, valiz dolusu,
Vârisler şimdiden, kurdular pusu.
Niye getirmedin? Hayret doğrusu;
Gerçi, bagajları yok tabutların,
Bir taksi tutardı, sana putların…

Yaşarken, sen de bir saplantı vardı;
Minâreler, sanki sana batardı.
Hele sabahları, tepen atardı;
Gördün ya.. Konforu yok tabutların,
Söyle de, bir döşek sersin putların!

Hani.. “Kur’ân” diyen, sence yobazdı,
Hani.. O yobaza, her zulüm azdı.
Az önce mezarcı, yerini kazdı;
Tahliye kapısı, yok tabutların,
Söyle de bir avukat, tutsun putların.

Ne kadar büyüktü dindara kinin.
Hacıya, hocaya uzardı dilin.
Konuşsana mevtâ! Bitti mi pilin?
Oksijen tüpleri yok tabutların,
Söyle de bir nefes versin putların.

”Uyandım” diyorsun, lâkin boşuna;
Gördün.. Bakmıyorlar hiç göz yaşına
”Ey mevtâ! . Kaldın mı, yalnız başına ”
İmdat düğmeleri, yok tabutların,
Üzülme.. Kurtarır (!) seni putların.

@@@@@@@

 

İSTASYONLAR VE DURAKLAR

 

Yokluktan varlığa, ezelden ebede uzanan istasyonlar.

Sonsuzluktan istasyonlara uğrayarak, müşteri indirip yeni müşteriler alarak gidiyoruz.
İstasyonlarda durarak birikimler elde ediyoruz.
İstasyonlar gelişim ve atlama, yükselme yerleridir.
Oralarda sınanıyor, sınavlardan geçiyoruz.
Ruhlar alemi en büyük istasyon.
İlk durak, ilk kalkış yeri.
Biletler oradan alınıyor, orada kesiliyor.
Kompartımanlar orada belirleniyor.
İniş ve biniş yerleri de.
Ana karnı bir istasyon, dünya bir istasyon, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık devreleri de ayrı birer istasyon.

-Musibetler ve saldırılar bizim kenetlenmemize, silkinmemize, netleşmemize ve kendimize gelmemize sebep oluyor.
Ancak bir zaaf noktamız var ki, çabuk unutuyor ve kendimizi dağıtıyoruz.
Bizler göçebe millet olduğumuzdan, zorlu dönemin zorlu insanlarıyız.
Zoru başarıyor, kolayda kaybediyoruz.
Denizi geçiyor, gölde boğuluyoruz.

 

– “Madem benî-Âdem kâinatın semeresidir. Nasıl ki bir harmanda başaklar dövülür, tasfiye neticesinde semereler istibka ve iddihar edilir. Binaenaleyh haşir meydanı da bir harmandır. Kâinatın başak ve semeresi olan benî-Âdem’i intizar etmektedir.” (Mesnevi-i Nuriye.Bediüzzaman.Sh.100)

 

DİNLE: https://www.youtube.com/watch?v=aXo9KjQHi6A

 

MEHMET ÖZÇELİK

09-07-2024

 

 

 

 

 

Loading

No ResponsesTemmuz 9th, 2024

FELSEFE VE TUTARSIZLIKLARI

FELSEFE VE TUTARSIZLIKLARI

 

İdrak bir merdivendir. Sahibini yücelere taşır.
İdraksizlik ise derktir. Sahibini derekelere ve aşağılara iter ve atar.
@@@@@@
Felsefenin problemi maddeyi aşamayıp, maddede boğulmasıdır.
Yaratıcıyım maddenin içinde aramasıdır.
@@@@@@
Felsefede maddeye ezeliyet verenler, zamanın sabit olmayıp sanal olduğudur.
Şimdiki zaman aynı zamanda geçmiş ve gelecek zamanda bir müddet sonra şimdiki ve gelecek zaman olacaktır.
Oysa sonsuz olan Allah için tüm zamanlar aynıdır ve aynı andadır.
Manzarı ala gibi.
Onsuzda ne çıkarılan ve ne eklenirse eksilen ve artan bir şey olmaz.
@@@@@@@
Eşya, varlıklar zamanla mahiyetlerini kazanıyorlar.
Eşya eşyalarla, zaman ve mekanla, duyguları ve kullanımı yola hüviyet kazanır.
@@@@@@@
Nur olan güneşin doğuşuyla açığa çıkan eşya aynı zamanda mahiyet ve hüviyetini de açığa çıkarmış olur.
Necis pis kokarken, gül hoş kokar.
Çünkü bu durum onların tinet ve karakterinde ya mevcuttur veya oluşmuştur.
Suç güneşin değildir.
Parlak cisim yansıtmayı gerçekleştirirken, balçık bunu engeller, mani olup yansıtmaz.
Hava geçişi sağlarken, taş engeller.
Bir kısım güneş karşısında yumuşarken, diğeri sertleşir.
Renkler bu durumda renklerini ve kendilerini açık ederler.
İnsanlarda karakter bakımından böyledir.
Cimri ile cömert, sevimli ile sevimsiz, ilkeli ile ilkesiz, VS.
Tüm farklılıklar, zıt ve zıtlıklar, taraftarlık ve muhalefet ler ortaya çıkar, gerçek rengini göstermiş olur.
Tıpkı, “Fısk sebebiyle, fasıklar hakkında nur nara, ziya zulmete inkılap eder.” Evet, şemsin ziyasıyla, pis maddeler taaffün eder, kokar, berbat olur.”
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/isaratul-icaz/bakara-suresinin-yirmi-alti-ve-yirmi-yedinci-ayetlerinin/215
“seyyiâtı isteyen, nefs-i insaniyedir-ya istidad ile, ya ihtiyâr ile. Nasıl ki beyaz, güzel güneşin ziyâsından bâzı maddeler, siyahlık ve taaffün alır; o siyahlık onun istidadına âittir. Fakat, o seyyiâtı çok mesâlihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden, yine Hak’tır. Demek, sebebiyet ve suâl, nefistendir ki, mesuliyeti o çeker. Hakka âit olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için, güzeldir, hayırdır.”
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/yirmi-altinci-soz/428
@@@@@@@@
Varlıkların tüm özellikleri onların çip mesabesinde olan spermlerinde mevcuttur.
Ve o sperm yoluyla nesiller boyu devam etmektedir.
Hz. Âdemden son evlada kadar zincirleme olarak, nikah yoluyla sağlıklı sürdüdülmektedir.
Zina ve gayrı meşru durumlar zincirin o halkalarını koparmakta, nesillerin sağlıklı devamına engel olmaktadır.

Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Felsefe+ 

*”İ’lem Eyyühel-Aziz! Halk-ı eşya hakkında ‘mûcibe-i külliye’ sâdık olmadığı takdirde ‘sâlibe-i külliye’ sâdık olur. Yani ya bütün eşyanın hâlıkı Allah’tır veya Allah hiçbir şeyin hâlıkı değildir. Çünkü eşyanın arasında muntazam tesanüd ile halk ve yaratmak, tecezziyi kabul etmez bir külldür, bâziyet yoktur. Ya mûcibe-i külliye olacaktır veya sâlibe-i külliye olacaktır. Başka ihtimal yok. Her şeyde illetin ademini tevehhüm eden vehmin vâhi hükmünde bir kıymet yok. Binaenaleyh edna bir şeyde Hâlıkıyet eseri göründüğü zaman, bütün eşyada tahakkuk eder.”

“Ve keza Hâlık ya birdir veya gayr-ı mütenahîdir, evsat yoktur. Zira Sâni’ vâhid-i hakikî olmazsa, kesîr-i hakikî olacaktır. Kesîr-i hakikî ise gayr-ı mütenâhîdir.”

“Maahaza nuru neşredenin nursuz, icad edenin vücudsuz, îcab ettirenin vücubsuz olması muhaldir.”

“Ve keza ilim sıfatını ihsan edenin ilimsiz, şuuru ihsan edenin şuursuz, ihtiyarı verenin ihtiyarsız, iradeyi verenin iradesiz, kâmil şeylerin sânii gayr-ı kâmil olduğunu telakki etmek muhaldir.”

“Ve keza aynı tersim, basarı tasvir ve nazarı tenvir edenin basarsız olduğunu düşünmek, ancâk basar ve basiretten mahrum olan adamın işidir. Maahâza masnûdaki kemalât, tamamen Sâni’deki kemalden akan bir feyizdir. Fakat kuşlardan yalnız sineği gören, tanıyan bir mikrop, kartalı gördüğü zaman ‘Bu kuş değildir.’ der. Çünkü sinekteki şeyler onda yoktur.”

*Yunus’un “Küçük İnsanlar Dengini, Büyük İnsanlar Kendini Arar” Sözü Üzerine Düşünceler

Yunus Emre’nin bu meşhur sözü, insan ruhunun iki temel eğilimini, bencilliği ve kendini keşfetme arzusunu vurgular. Küçük insanlar, yani bencil ve benmerkezci kişiler, kendi çıkarlarını ve arzularını tatmin edecek “dengini” ararlar. Bu arayış, maddi kazanç, statü veya güç gibi dışsal unsurlara odaklanır ve geçici bir tatmin sağlayabilir.
Ancak büyük insanlar, yani kendini keşfetmeye çalışan kişiler, bencilliğin ötesine geçerek ruhsal tatmin ve anlam arayışına girerler. Bu arayış, içsel bir yolculuk ve benlik keşfi gerektirir ve kişisel gelişim ve manevi olgunluğa yol açar.
Yunus’un sözleri, bencilliğin ve kendini keşfetmenin karşıtlığını vurgular. Küçük insanlar, dış dünyaya ve maddi tatminlere odaklanırken, büyük insanlar iç dünyalarına ve manevi arayışa yönelirler. Bu iki eğilim, insan ruhunun iki farklı yönünü temsil eder ve her iki eğilim de insan deneyiminin bir parçasıdır.
Kendini keşfetme yolculuğu kolay değildir ve zorluklarla doludur. Bu yolculuk, kişinin kendi zayıflıklarıyla yüzleşmesini, hatalarından ders almasını ve sürekli olarak kendini geliştirmesini gerektirir. Ancak bu zorluklara rağmen, kendini keşfetme yolculuğu büyük bir ödül getirir: Kişisel tatmin, anlam ve manevi olgunluk.
Yunus’un sözleri, bize bencilliğin tuzağından kaçınmamızı ve kendimizi keşfetmenin zorlu ama ödüllendirici yolculuğuna çıkmamızı hatırlatır. Bu yolculuk, bizi daha iyi insanlar ve daha anlamlı bir yaşam sürmemize yardımcı olabilir.
Yunus’un sözlerinin günümüzdeki önemi:
Yunus’un sözleri, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Hızlı ve maddiyatçı bir toplumda yaşıyoruz ve bencillik ve dışsal tatminlere odaklanma eğilimindeyiz. Yunus’un sözleri, bize bencilliğin tuzağından kaçınmamızı ve kendimizi keşfetmenin daha derin ve anlamlı bir yaşam sürmemize yardımcı olabileceğini hatırlatır.
Kendini keşfetme yolculuğu, kişisel bir arayış olmasının yanı sıra, daha adil ve merhametli bir dünya inşa etmemize de katkıda bulunabilir. Kendimizi ne kadar iyi tanırsak, başkalarını da o kadar iyi anlayabilir ve empati kurabiliriz. Bu anlayış ve empati, daha şefkatli ve dayanışmacı bir toplum inşa etmemize yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, Yunus’un “Küçük İnsanlar Dengini, Büyük İnsanlar Kendini Arar” sözü, bize bencilliğin tuzağından kaçınmamızı ve kendimizi keşfetmenin zorlu ama ödüllendirici yolculuğuna çıkmamızı hatırlatan güçlü bir mesajdır. Bu yolculuk, bizi daha iyi insanlar ve daha anlamlı bir yaşam sürmemize yardımcı olabilir.

Bak: https://www.youtube.com/watch?v=SWGtsxir03k

08-07-2024

MEHMET ÖZÇELİK

www.tesbitler.com

Loading

No ResponsesTemmuz 8th, 2024

EYVAH TÜRKLER GELİYOR

EYVAH TÜRKLER GELİYOR 

Eyvah Türkler geliyor, sözü tarihi Olarak nereden geliyor.

“Eyvah Türkler geliyor!” sözü, tarihi boyunca Avrupa’da yaygın bir korku ve endişe ifadesi olarak kullanılmıştır. Bu sözün kökeni, 11. yüzyılda Anadolu’ya göç eden ve Orta Doğu’dan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada hakimiyet kuran Türk boylarının Avrupa’daki fetih hareketlerine dayanmaktadır.
Türklerin hızlı ilerleyişi ve savaştaki becerileri, Avrupa halkları arasında büyük bir korku uyandırmıştır. Bu korku, özellikle de Bizans İmparatorluğu’nun zayıflaması ve 1453 yılında İstanbul’un fethi ile birlikte daha da artmıştır.
Zamanla “Eyvah Türkler geliyor!” sözü, sadece Türk ordularının yaklaşmasıyla değil, genel olarak tehlike ve belirsizlik durumlarında da kullanılmaya başlanmıştır. Bu söz, edebiyat eserlerine, tiyatro oyunlarına ve halk türkülerine girerek günümüze kadar ulaşmıştır.
Sözün kullanıldığı bazı tarihi olaylar:
* 1529 Viyana Kuşatması: Osmanlı ordusu Viyana’yı kuşattığında Avrupalılar arasında büyük bir panik yaşanmış ve “Eyvah Türkler geliyor!” sözü yaygın olarak kullanılmıştır.
* 1683 İkinci Viyana Kuşatması: Osmanlı ordusunun Viyana’dan geri çekilmesi Avrupa’da büyük bir sevinçle karşılanmış ve “Türkler gidiyor!” sloganları atılmıştır.
* 19. yüzyıl Rus-Türk Savaşları: Rusların Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kazandığı zaferler, Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman halklar arasında endişe yaratmış ve “Eyvah Ruslar geliyor!” sözü kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde “Eyvah Türkler geliyor!” sözü, genellikle şaka veya ironi maksadıyla kullanılmaktadır. Ancak, bazı durumlarda hala korku ve endişe ifadesi olarak da kullanılabilmektedir.
Sözün farklı dillerdeki karşılıkları:
* İtalyanca: Mamma… Li Turchi!
* Yunanca: Φεύγα! Έρχονται οι Τούρκοι! (Fevga! Éρχονται oi Toúrkoi!)
* Rumca: Vai! Vin vin Turcii!
* Arnavutça: Vaje! Erdhën Turqit!
* Bulgarca: Олеле! Идват турците! (Olele! Idvat turtsité!)
Sonuç olarak: “Eyvah Türkler geliyor!” sözü, Avrupa tarihinde önemli bir yere sahip olan Türk fetih hareketlerinin ve Avrupa halkları üzerinde yarattığı korkunun bir yansımasıdır. Bu söz, günümüzde hala kullanılmakta ve farklı anlamlar taşımaktadır.

@@@@@@@

Avrupada Türk korkusu neden ileri geliyor?

Avrupa’da Türk Korkusunun Kökenleri ve Günümüzdeki Yansımaları
Tarihi Kökenler:
Avrupa’da Türk korkusu, yüzyıllar öncesine, Türk boylarının Orta Asya’dan göç edip Anadolu’ya yerleşmesine ve ardından Balkanlar’a doğru ilerleyişine kadar uzanmaktadır. 11. yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla birlikte Türkler, Avrupa için önemli bir siyasi ve askeri güç haline gelmiştir.
Özellikle 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulması ve Balkanlar’da hızlı bir şekilde hakimiyet kurması, Avrupalılar arasında büyük bir korku ve endişe yaratmıştır. Osmanlı ordusunun güçlü savaş gücü, disiplinli yapısı ve hızlı ilerleyişi, Avrupa’nın güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak görülmüştür.
Korku ve Önyargıların Oluşmasında Rol Oynayan Faktörler:
* Din Farklılığı: Türklerin çoğunluğunun Müslüman olması, Hristiyan Avrupalılar arasında dinsel bir korku uyandırmıştır. Bu durum, Haçlı Seferleri sırasında oluşan önyargıların da pekişmesine katkıda bulunmuştur.
* Bilgi Eksikliği: Avrupa’da Türkler hakkında doğru bilgi eksikliği yaygındı. Türkler, barbar ve vahşi olarak tasvir edilir ve Avrupa’nın uygarlığına tehdit oluşturduklarına inanılırdı.
* Propaganda: Osmanlı İmparatorluğu ile savaş halinde olan Avrupa devletleri, Türkleri kötülemek için yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmüştür. Bu propagandalar, Türkler hakkındaki olumsuz algıların daha da kökleşmesine neden olmuştur.
Günümüzdeki Yansımaları:
Türk korkusu, günümüzde hala Avrupa’da hissedilmektedir. Bu durum, İslamofobi, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi problemlerle bağlantılıdır. Özellikle göç ve mültecilik gibi konularda Türkler, Avrupa’da ayrımcılık ve nefret söylemine maruz kalabilmektedir.
Ancak, son yıllarda Avrupa’da Türk toplumuna karşı daha olumlu bir bakış açısının da geliştiği gözlemlenmektedir. Eğitim ve kültür alışverişlerinin artması, Türk diasporasının aktif rol oynaması ve Türkiye’nin uluslararası alandaki yükselen gücü gibi faktörler, bu olumlu değişime katkıda bulunmaktadır.

Sonuç olarak: Avrupa’da Türk korkusu, karmaşık tarihi kökenlere sahip bir olgudur. Bu korku, günümüzde hala varlığını sürdürse de, değişen sosyo-politik koşullar ve artan iletişim sayesinde bu algının kırılması ve daha olumlu bir atmosfere geçiş mümkün olabilir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 7th, 2024

SÜREGELEN BATI ESARETİ

SÜREGELEN BATI ESARETİ

Türkiye en az ifadeyle 300 yıldan beri özellikle son 60 yıldır batının esareti altında seyretmektedir.

1960 yılından beri 60 yılı aşkın bir süredir ABD- İsrail ve batının kontrolünde yaşamakta, dengesini ve kendisini bulamamaktadır.
Yüz yıldır da kimlik bocalaması yaşamakta, kendisini arama girdabında gelgitler yaşamaktadır.
Bir türlü kendisi olamamaktadır.
Ne doğru dürüst Batılı, ne de doğulu kalmaktadır.
Bir yandan batıyla köprüler kurmaya çalışıp bunu gerçekleştiremezken, diğer yandan da Doğu ve geçmiş ile olan bağlantılarını zayıflatıp hatta koparmaktadır.
İki arada bir derede şaşkın şaşkın dolaşmaktadır.
Arayış içerisindedir.
Aslında uzun süren bir kayıptan sonra, kaybettiklerini aramakta, aslını sorgulayıp, köklerine dönüş yapma çabasındadır.

*****************  

Yüz küsur seneler öncesinden bugüne kadar her dönemde devleti yönetmeye talip olanlar içinden şu zihniyette insanlar çıkmıştır,

İdare edilemeyecek bir büyük Osmanlıdansa, idare edilebilecek toprak kaybetmiş bir Osmanlı daha iyidir.
Veya idare edilemeyecek büyük bir Türkiye devletine sahip olmaktansa, küçük ve kendisine yetebilen bir Türkiye daha iyidir.
Öyle ki bu düşünceyle çok rahatlıkla doğuyu PKK’ya yani Ermeni ve İsrail’e vermeyi, batıyı da yunana ve batıya peşkeş çekme ihanetini gösterecek insanlar vardır.
İç Anadolu’ya sıkıştırılmış bir Türkiye.
Nusayri olan Esat ve onun gibi fesat içinde olan kimseler gibi.
Öyle ki, Esat için Nusayri azınlığın olup yönetildiği bir Suriye, içinde Sünni olan ve gidenlerin geldiği bir Suriye’den daha iyidir.
Az olsun benim olsun.
Küçük olsun bana kalsın.
15 Temmuz bunun bir provasıydı.
Esat için, Sünni Suriyeliler dışarı terörü ne ise, Bizdeki bir kısım ve kesimin, Suriyeliler Suriye’ye terör estirmesi aynıdır.
Hatta ondan daha tehlikeli olup, iç savaşı çıkarma amaçlıdır.
Kesinlikle onlar Türk kanını taşıyan kimseler olmayıp, çoğunlukla azınlık ve göçmen asıllıdır.

-Suriyeliler gitsin diyenlere bakın, mutlaka kendisinin de geçmişinde bir göçle geldiği görülecektir.

Zaten memleketimiz birçok muhaceretlere sahne olmuştur.
Bugün tüm dünyanın sahne olduğu gibi.[1]

-Yüz sene önce bizlere söylettirilen, Araplar bizi arkadan vurdu.

Araplara söylettirilen, Türkler gavur oldu sözünün zamanımızda benzer güncellenmiş hali ise,
Suriyeliler işimizi ve paramızı alıyorlar.
Suriyeliler terörist.
Suriyeliler geri dönmeli. VS.
Bizler için ise, saldırgan, kötü imaj verecek sözler.
Dün sözle oluşturulan kopukluklar, bugün kavga ile karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır.

-Bizde batının sefihini, doğunun, Arapların, İslam dünyasının Müslümanlarına tercih eden ve hatta bunu Müslümanlara karşı şiddet göstererek tepkide bulunan cahilliğin ötesinde adamlıktan uzak, kifayetsiz, hırçın, bu milletten olmayan, kan ve Doku uyuşmazlığı yaşayan kişiler var.[2]

-İslam’la kavgalı ve hazımsız, Cemil Meriç’in ifadesiyle, din düşmanı değil, İslam düşmanı, sözde aydın sıkıntısı var.

***************

Bugün ve gelecekte Batı zulmünün ve zulme ortaklığının bedelini ödüyor ve de ödeyecektir.

İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, iç çatırdama, yıkılış ve kargaşalarla karşı karşıyadır.[3]

“İsrail ve ABD iş birlikçileri organize etti: Yakılacak evleri tek tek gösterdiler

Kayseri’de bir taciz olayını bahane ederek Suriyelilere ait ev ve iş yerlerini yakan vandallar, hangi adresleri yakacaklarını önceden belirlemiş. Güvenlik güçlerinin tespitlerine göre mahalleye önce Tokat ve Kayseri plakalı iki otomobil geldi. Araçlardaki bazı kişiler elleriyle ev ve iş yerlerini işaret edip “Bu Suriyelilerindir” dedi.
İlk paylaşımlar İstanbul’dan
Sosyal medyadaki paylaşımları izleyen Siber Daire Başkanlığı, taciz ile ilgili ilk paylaşımların İstanbul’dan yapıldığını belirledi. Bu tespit üzerine hareke geçen İstanbul Siber Suçlara Mücadele ekipleri birçok hesabı tespit etti. Bazı hesapların İYİ Parti, bazı hesapların da CHP teşkilatı tarafından kullanıldığını belirledi. Olayı kışkırtan ve taciz görüntülerini paylaşan bazı isimler gözaltına alındı.”[4]

-Musibetler ve saldırılar bizim kenetlenmemize, silkinmemize, netleşmemize ve kendimize gelmemize sebep oluyor.
Ancak bir zaaf noktamız var ki, çabuk unutuyor ve kendimizi dağıtıyoruz.
Bizler göçebe millet olduğumuzdan, zorlu dönemin zorlu insanlarıyız.
Zoru başarıyor, kolayda kaybediyoruz.
Denizi geçiyor, gölde boğuluyoruz.

 

*************  

-Dünya ve biz Kaht-ı Rical yaşadık.

Ziya Paşa yazdığı şu beyitte:

‘’Asiyab-ı devleti (devletin değirmenini) bir har (eşek) da olsa döndürür.’’

Şair Eşref’de Ziya Paşa’ ya yazdığı şu beyitle cevap verir:
‘’Asiyab-ı sengi’yi bir har da olsa döndürür,
Döndürür ama, mili kırar çarka saçar harabeye döndürür.’’
“….Döndürür ama, saçtığı su binlerce ocağı söndürür.”..

Neyzen Tevfik de Şair Eşref’in mısraına şöyle cevap verir:
‘’Öyle harlar koştular kim asiyab-ı devlete,
Birbirin çiğnemekten, dolab-ı devlet dönmüyor.’’

-Yıkılıptır şu cihân sanma ki bizde düzele,

Devleti çerh-i denî verdi kamu mübtezele,

Şimdi ebvâb-ı saadette gezen hep hezele,

İşimiz kaldı hemân merhamet-i Lemyezel’e. (3. Mustafa)

MEHMET ÖZÇELİK

06-07-2024

 

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=G%C3%B6%C3%A7
https://tesbitler.com/index.php?s=Hicret

[2] Bak. https://tesbitler.com/2024/07/02/osmanli-donemi-istanbul-meczuplarindan-adam-ol-mehmed-efendi-ve-omer-seyfettin/

[3] https://www.haber7.com/yazarlar/zekeriya-say/3439005-kilise-mufredatindan-rahatsiz-degiller-ama

[4] https://www.yenisafak.com/gundem/israil-ve-abd-is-birlikcileri-organize-etti-yakilacak-evleri-tek-tek-gosterdiler-4630744

Loading

No ResponsesTemmuz 6th, 2024

ATEŞİN ÇOCUKLARI YİNE DEVREDE

ATEŞİN ÇOCUKLARI YİNE DEVREDE

 

Yakmaya ayarlanmış.
Yıkmaya odaklanmış.
Sulh ve barıştan uzak.
Tıpkı PKK’nın silah bırakma sürecinde yaşanan provokasyonlar ve oynanan oyunlar bugünde aynen oynanmaya ve sergilenmeye başlamıştır.
Aynı el ve aynı oyun.
Kaos isteyenler gezi olaylarında olduğu gibi, bir taraftan bir ağacın kesilmesini bahane ederken, öbür taraftan yüzlercesinin kesilmesine göz yumdu.
Çünkü mesele ağaç değildi.
Bugünde Kayseri’de meydana gelen çirkin olay bahane edilerek, kamyonlarla getirilen Provokatörler ve onlara hazırlanan ortamlar ile ve yine eş güdümlü PKK’nın Suriye’de işi alevlendirip, Türk bayrağının indirilip tırların yakılması hassas karnımız olan yabancı düşmanlığı bir daha alevlendirilmeye ve iç kargaşa çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Allah fırsat vermesin.
Kan kokusu alan çakallar devrede.
Kana susamış vampirler kan akıtma peşinde.
Bu milletin maddi manevi gelişimini hazmedemeyen iç ve dış mihraklar, beslemeleri olan çapsız, maneviyatsız, işsiz, seviyesiz, kifayetsiz ve hırçın güruh olan azınlıklarla, çoğunluğu baskı altına almaya ve yönetmeye çalışmaktadırlar.
Millet olarak çektiğimiz onca acılardan ders çıkarıp, bu oyunlara gelmememiz gerekir.
Oyunu oynayanlar, senaryoyu da yazmakta, kurup kurgulamaktadırlar.
Piyonlar ve maşalar hazır.
Onlara kıvılcım yeterli, memleketi yakmak için.
Allah korkusu olmayan insandan her şey beklenir ve her şeyi yapar.
Irakla başlayıp Suriye ve Gazze ile devam ederek, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmeye çalışanlar, en büyük oyun ve kurgularını Türkiye üzerine oynamaktadırlar.
Bu oyunda Türkiye engel olarak görülmektedir.
Bunu hükümeti devirmekle, 15 Temmuzla, muhalefeti desteklemekle, belediyeleri ele geçirmekte yeterli derecede başaramayınca her türlü hırçınlığa tevessül etmektedirler.
Hak batıla galip gelecektir.
Bunu böyle bilin ateşin çocukları.[1]
Yakmaktan ve yıkmaktan zevk alan ey hizbu-ş şeytan topluluğu, şeytanın avaneleri.[2]
Evet her zamanki gibi Ateşin çocukları yine devrede.[3]

Bazen orman yakarak, bazen şehirleri yakarak ancak sürekli insanları yakarak.

Elbette eden bulur, eken biçer.

Buna Abd- İsrail- Batı ve İran’da dahil.

İran ettiğini ve ektiğini buluyor ve bulacak.[4] 

Terörü besleyenler mutlaka teröre kurban gideceklerdir. Besle kargayı, oysun gözünü, misali.

MEHMET ÖZÇELİK

02-07-2024

[1] https://tesbitler.com/2021/08/13/atesin-cocuklari/

[2] https://tesbitler.com/2024/07/02/osmanli-donemi-istanbul-meczuplarindan-adam-ol-mehmed-efendi-ve-omer-seyfettin/

[3] https://www.haber7.com/dunya/haber/3437830-irak-duyurdu-failleri-teror-orgutu-pkk

[4] https://www.haber7.com/siyaset/haber/3437730-turkiyeden-irana-bu-devam-ederse-vururuz-suleymaniyede-dikkat-ceken-teklif

 

Loading

No ResponsesTemmuz 2nd, 2024

OSMANLI DÖNEMİ İSTANBUL MECZUPLARINDAN ADAM OL MEHMED EFENDİ VE ÖMER SEYFETTİN

OSMANLI DÖNEMİ İSTANBUL MECZUPLARINDAN ADAM OL MEHMED EFENDİ

 

Tarihlerde Meczuplar hep bir Sır’mış.. Eski Osmanlı döneminde Osmanlı Evliyaları varmış.. Miskinler, tutunamayanlar, Mecnunlar ve Meczuplar; Deliler ve Divaneler… Daha bir çok kişiler. Ne meczupları varmış İstanbul’un Gönlünde taht kuran.. Onlara, Mekansız sultanlar, eski İstanbul meczupları denirmiş. Hatta Bunlar kitap haline getirilmiş ‘’VELİLER VE DELİLER, Tezkiretü’l Müteahhirin’’ diye..

Adı tarihte ‘’ADAM OL MEHMET EFENDİ’’ diye geçmektedir. Adam Ol Mehmed Efendi’nin Enteresan bir hikayesi var. Tanısın, tanımasın her gördüğü şahsa “Adam ol!” diye hitap eden bu meczup, kimseden bir yardım talep etmezmiş. Rivayete göre bir gün Sadrazam (Başbakan) Keçecizade Fuad Bey (1814-1868) Beykoz’da vapura binmek için bekliyormuş. Bu esnada Adam Ol Mehmed Efendi iskelede belirmiş. Sadrazam Fuad Bey, Adam Ol’un Parasızlıktan vapura binemediği için orada beklediğini anlamış. Fakat, kimseden bir şey kabul etmeyip, reddettiği için ona yardım edememiş. Sadrazam Fuad Bey, Adam ol Mehmed Efendiyi orada bırakarak, vapurla Eminönü’ne ulaşmış. Tam iskeleye adım atıyormuş ki karşısında Adam Ol Mehmed Efendi’yi görmüş. Şaşkınlıktan ne yapacağını ne diyeceğini bilememiş… Şaşkın şaşkın bakarken, kendisine gülümseyerek yaklaşmış Adam Ol Mehmed Efendi… Her zamanki gibi şöyle seslenmiş: “ADAM OL, ADAM!”

“Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!” Bakara Suresi 155. Ayet

Sabır‘da ve Tevekkül‘de öyle hazineler gizlidir ki, Boğazı Vapursuz geçirir Adam olana!?ALlNTl

******************  

Ömer Seyfettin’den Piç Hikayesi

 

“Ömer Seyfettin asker bir yazardır, İstiklal savaşında birçok cephede savaşmıştır. Filistin cephesinde olan hatırasını okuyalım:


“Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş mütareke imzalanmıştı Filistin’den çekiliyorduk birkaç arkadaş subayla karşı tarafın subaylarıyla çekilme işlerini görüşmek için görüşmeye gittik. Karşı tarafta Fransız üniformalı bir subay bana sık sık bakıyor gözünü benden ayırmıyordu. Ben buna bir mana veremiyordum.

Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve nasılsın Ömer Seyfettin dedi. Beni nerden tanıyorsun ben bir yüzbaşıyım öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim dedim.

Ömer ben seninle İstanbul da askerî lisede beraber okudum ben falancayım deyince hayretler içinde baktım hatırladım. Hep dini Kur’an-ı eleştiren Osmanlıyı devamlı kötüleyen vatan bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi amma yine de Fransız subayı olması normal değildi.
Peki, nasıl böyle oldun dedim.

Dedi ki: Ne zaman bir savaş olsa Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu. Türkler kaybetse zarar görse içimde bir sevinç oluyordu, çoğu zaman kendimi ayıplıyor neden böyleyim diyordum. Bir gün Anneme ısrarla bunun sebebini sordum.

– Dayanamayacağım anlatayım dedi. İstanbul hastanesinde görevli bir Fransız doktor vardı hastaneye gidip gelirken onunla birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun babanın bundan haberi olmadı, şimdi sen öğrendin dedi.

Zaten babam zannettiğim çoktan ölmüştü. O hastaneye gittim şu tarihte burada çalışmış şimdi Fransa’ya dönmüş olan şu isimli doktorun adresi var mı dedim, adresi verdiler. Fransa’ya gittim babamı buldum. Olanları, Annemin sözlerini söyledim. Her şeyi unutmadım, anneni gerçekten sevmiştim dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı. Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım Ömer Seyfettin dedi.

Şimdi ben milletini bayrağını dinini eleştirenleri gördükçe acaba onlar da böyle piç mi diye düşünüyorum.???

Ömer Seyfettin

************  

Kan yine o kan.


“Kan yine o kandır” sözü, Türk kültüründe ve edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Bu sözün farklı anlamları ve yorumları olsa da, genel olarak şu şekilde özetlenebilir:
* Atalarımızın kanı, damarlarımızda dolaşan kanla aynıdır. Bu söz, Türk milletinin köklü bir geçmişe ve şanlı bir tarihe sahip olduğunu, atalarımızın bize miras bıraktığı değerleri korumamız gerektiğini vurgular.
* Türk milletinin karakteri ve fıtratı değişmez. Bu söz, Türk milletinin cesur, fedakar, bağımsızlıkçı ve adaletsever bir millet olduğunu, bu değerlerden asla taviz vermeyeceğini ifade eder.
* Zorluklar karşısında asla pes etmeyiz. Bu söz, Türk milletinin zorluklar karşısında asla pes etmediğini, her zaman mücadeleye devam ettiğini ve zaferler kazandığını dile getirir.
“Kan yine o kan” sözü, milliyetçi duyguları coşturan ve Türk milletinin birliğini ve beraberliğini pekiştiren bir sözdür. Bu söz, birçok şiir, şarkı ve türküde yer almış, milliyetçi mitinglerde ve törenlerde sıklıkla kullanılmıştır.
Sözün tam anlamı ve yorumu, kullanıldığı bağlama göre değişebilir. Ancak, genel olarak Türk milletinin köklü geçmişini, şanlı tarihini ve değişmez karakterini vurgulayan bir söz olduğunu söyleyebiliriz.
“Kan yine o kan” sözünün kökeni tam olarak bilinmemekle birlikte, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu dönemde Türk milleti, birçok zorlukla ve tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır. Bu söz, bu zorluklara rağmen Türk milletinin asla pes etmeyeceğini ve atalarının izinden gideceğini ifade etmek için kullanılmış olabilir.
“Kan yine o kan” sözü, günümüzde de Türk milleti tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Bu söz, milliyetçi duyguları coşturmak, Türk milletinin birliğini ve beraberliğini pekiştirmek ve atalarımızın bize miras bıraktığı değerleri korumak için kullanılmaktadır.

@@@@@@@@

“Hakiki Türkler zulmetmez”

“Hazret-i Üstad, iman nuruyla baktığı için Anadoluyu çok severdi. İslâmın ileri karakolu olarak bakardı Türkiye’ye… Ve burada meskûn ahaliye kalbinin tâ derinliğinden şefkat gösterirdi. Türk milletini çok severdi.”

” ‘Ben bakıyorum; kim bana zulmediyor, dikkat ediyordum, onlar katiyen Türk değillerdir. Çünkü, hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur. Bana zulmedenler, Türklük perdesi altına girmiş başka millettendir, ‘ ve ‘ Her milletten ziyade yüksek bir haslet, bir manevi kahramanlık Türklerde görüyorum.’ derdi.”

“Bir gün, Eskişehir’de, Yıldız Otelinin üst katında Hazret-i Üstad’ın odasında hizmetindeydik. Bir kuşluk vakti idi. Beş adet jet uçağı otelin üstünden şiddetli ses çıkararak geçtiler. Pencereler de açık idi. Hazret-i Üstad gülümseyerek, ‘İnşaallah bunlar bir zaman İslâmiyete büyük hizmetler edecekler.’ dedi. Ve ilaveten, ‘Sungur, askeriyede bir ruh var. O ruh, benimle dosttur. Bilmiyorum, ya o bir kişidir veya cemaattir; sağdır ve ölüdür; velîdir veya kutubdur. Bilmiyorum, fakat bir ruh var ki; o ruh benimle dosttur.’ diye beyanda bulundular.”[1]

 

*****************  

*Kininizde boğulun. 

Tinet aynı tinet.[2] 

Katranı kaynatsan 

Olur mu Şeker, Cinsi batasıca Cinsine Çeker.

Gel de bu zihniyetle normalleş!

*Türkiye’nin yüz yıllık problemi ve kavgasını işte bu haber ve bu cümle açıklıyor.

Doku, kan, yapı uyuşmazlığından ve ittifakın temelde çürük olduğunu gösteriyor.
“Muhalefet yandaşı TELE 1 ekranlarında açıklamalarda bulunan Hukukçu Salim Şen, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un ‘Peygamberimiz’ sözünden rahatsız oldu. Haddini aşan eleştirilerde bulunan Salim Şen, “Tarafsız olması gereken Adalet Bakanı “peygamberimiz” sözünün herkesin kişisel dünyasında peygamberidir. Ama lâik Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı özel bir koruma altına alamaz. Tarafsız kalır susar” ifadelerini kullandı.”
İşte yüz yıldır Türkiye’de sivri uçlu yüzde bir bile etmeyen azınlık azgınlığın, yüzde doksan dokuz olan Müslümana hakimiyet taslaması.
Bu ur tedavi edilemez bir urdur.
Vücuttan atılması veya vücudun bunu atması gerekir.
Zira bu ur, kanserli bir urdur.

-Maalesef zihin fukara olunca, akıl ukala olurmuş. 

-HEM KİFAYETSİZ HEM HIRÇIN

Türkiye’de bu iki ehliyetsiz insan tipleri borazanlık yapmaktadır.

*Türkiye’den İsrail’e giden Yahudi vatandaşları, Gazze’de Müslümanlarla savaşıyor![3] 

 

[1] https://sorularlarisale.com/ben-bakiyorum-kim-bana-zulmediyor-dikkat-ediyordum-onlar-katiyen-turk-degillerdir-cunku-hakiki-turklerde-zulmetmek

[2] https://www.haber7.com/guncel/haber/3437701-chpli-gokhan-gunaydinin-imam-hatip-nefretine-mustafa-varanktan-sert-tepki

https://www.yenisafak.com/gundem/hz-muhammede-hakaret-eden-diamond-temaya-destek-chpden-geldi-4628228

[3] https://www.youtube.com/watch?v=cvLbw7W0Fds

 

Loading

No ResponsesTemmuz 2nd, 2024

DÜNYA SAVAŞLARI VE 3.DÜNYA SAVAŞI

DÜNYA SAVAŞLARI VE 3.DÜNYA SAVAŞI

 

  1. Dünya Savaşını tetikleyen sebepler nelerdi?

  2. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler karmaşık ve çok yönlüdür, ancak en önemlileri şunlardır:
    Uzun Vadeli Sebepler:
    * Milliyetçilik: 19. yüzyılda Avrupa’da yükselen milliyetçilik akımı, ulus devletlerin oluşmasına ve birbirleriyle rekabet etmesine yol açtı. Bu durum, toprak ve güç için çekişmelere ve gerginliklere neden oldu.
    * Emperyalizm: Avrupalı büyük güçler, Afrika ve Asya’da sömürgeler edinmek için yarışıyorlardı. Bu durum, sömürge bölgeleri ve ticaret yolları üzerinde gerginliklere ve çatışmalara yol açtı.
    * Silahlanma Yarışı: Büyük güçler, birbirlerini caydırmak ve olası bir savaşta üstünlük kurmak için silahlanma yarışına girdiler. Bu durum, güvensizlik ve paranoya ortamına yol açtı.
    * Bloklaşma: Avrupa, İttifak ve Antant olmak üzere iki askeri bloka bölündü. Bu durum, ittifaklar ve karşı ittifaklar zinciri oluşturarak, bir ulusun bir diğerine saldırmasının tüm Avrupa’yı savaşa sürükleme ihtimalini artırdı.
    Kısa Vadeli Sebepler:
    * Arşidük Franz Ferdinand Suikastı: 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Arşidük Franz Ferdinand ve eşi, Sırp milliyetçileri tarafından Saraybosna’da suikaste kurban gitti. Bu olay, Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesine ve ittifak sisteminin harekete geçmesine yol açtı.
    * Ultimatom ve Seferberlik: Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a ağır şartlar içeren bir ültimatom verdi. Sırbistan ültimatomun bir kısmını kabul etse de, geri kalanını reddetmesi üzerine Avusturya-Macaristan Sırbistan’a savaş ilan etti. Rusya, Sırbistan’ı korumak için seferberlik ilan etti ve bu durum Almanya’nın da Rusya’ya savaş ilan etmesine yol açtı.
    Sonuç olarak, 1. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler, uzun vadeli siyasi ve ideolojik faktörlerin yanı sıra kısa vadeli diplomatik ve askeri gelişmelerin bir kombinasyonuydu.
    Ek Bilgiler:
    * * Dünya Savaşı’nın başlangıcında iki ana blok vardı: İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan) ve Antant Devletleri (Fransa, Birleşik Krallık, Rusya ve İtalya).
    * Savaş dört yıl sürdü ve tahmini 17 milyon insanın ölümüne neden oldu.
    * * Dünya Savaşı, modern dünyanın siyasi ve jeopolitik manzarasını kökten değiştirdi.

    @@@@@@@@@@

    2. Dünya Savaşını tetikleyen sebepler nelerdi?

    2. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler karmaşık ve çok yönlüdür, ancak en önemlileri şunlardır:
    Uzun Vadeli Sebepler:
    * 1. Dünya Savaşı’nın Sonuçları: 1. Dünya Savaşı’nın galipleri, Almanya’ya ağır şartlar içeren Versay Antlaşması’nı dayattılar. Bu antlaşma, Almanya’yı ekonomik ve siyasi açıdan zayıflattı ve halk arasında büyük bir hoşnutsuzluk yarattı. Bu durum, Adolf Hitler ve Nazi Partisi’nin yükselişine zemin hazırladı.
    * Ekonomik Kriz: 1929’daki Büyük Buhran, dünya çapında yaygın işsizlik ve yoksulluğa yol açtı. Bu durum, siyasi istikrarsızlığa ve aşırı milliyetçilik ve faşizm gibi radikal ideolojilerin yükselişine katkıda bulundu.
    * Faşizmin Yükselişi: 1930’larda İtalya’da Benito Mussolini ve Almanya’da Adolf Hitler önderliğinde faşist rejimler kuruldu. Bu rejimler, ırkçı, militarist ve yayılmacıydı ve komşu ülkeleri işgal etmeye ve Avrupa’da hakimiyet kurmaya çalıştılar.
    * Appeasement Politikası: Birleşik Krallık ve Fransa gibi bazı Avrupa devletleri, Hitler’in saldırganlığını yatıştırmak için appeasement (yumuşatma) politikası izlediler. Bu devletler, Hitler’in toprak taleplerine boyun eğerek, onun daha fazla saldırganlık yapmasını önlemeye çalıştılar. Ancak bu politika başarısız oldu ve Hitler’in daha da cesaretlenmesine yol açtı.
    Kısa Vadeli Sebepler:
    * Almanya’nın Polonya’yı İşgali: 1 Eylül 1939’da Almanya, Polonya’yı işgal etti. Bu olay, Birleşik Krallık ve Fransa’nın Almanya’ya savaş ilan etmesine ve 2. Dünya Savaşı’nın başlamasına yol açtı.
    * Sovyetler Birliği ile Molotov-Ribbentrop Paktı: Ağustos 1939’da Nazi Almanya ve Sovyetler Birliği, Molotov-Ribbentrop Paktı olarak bilinen bir saldırmazlık anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma, Polonya’nın bölünmesini ve Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’yı işgal etmesini sağladı.
    * Japonya’nın Pearl Harbor’a Saldırısı: 7 Aralık 1941’de Japonya, ABD’nin Hawaii Adaları’ndaki Pearl Harbor deniz üssüne saldırdı. Bu saldırı, ABD’yi savaşa dahil etti ve Pasifik Cephesi’nin açılmasına yol açtı.
    Sonuç olarak, 2. Dünya Savaşı’nı tetikleyen sebepler, 1. Dünya Savaşı’nın sonuçları, ekonomik kriz, faşizmin yükselişi, appeasement politikası ve Almanya’nın Polonya’yı işgali gibi faktörlerin bir kombinasyonuydu.
    Ek Bilgiler:
    * * Dünya Savaşı’nda iki ana blok vardı: Müttefikler (Birleşik Krallık, Fransa, Sovyetler Birliği, ABD ve diğerleri) ve Mihver Devletleri (Almanya, İtalya ve Japonya).
    * Savaş altı yıl sürdü ve tahmini 60-80 milyon insanın ölümüne neden oldu.
    * * Dünya Savaşı, nükleer silahların ilk kez kullanıldığı ve modern dünyanın siyasi ve jeopolitik manzarasını kökten değiştirdiği bir savaştı.

    @@@@@@@@@@

    3. Dünya Savaşını tetikleyen ve tetikleyecek sebepler nelerdir?

    Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyebilecek birçok faktör var, ancak en olası nedenler şunlardır:
    Jeopolitik Rekabet: ABD ve Çin arasındaki artan jeopolitik rekabet, yanlış hesaplama veya kaza sonucu askeri bir çatışmaya yol açabilir. Bu çatışma bölgesel bir savaşla sınırlı kalabilir veya daha geniş bir savaşa dönüşebilir.
    Nükleer Silahların Yayılması: Nükleer silahların daha fazla ülkeye yayılması, nükleer bir savaş riskini artırır. Bir nükleer silahın yanlışlıkla veya kasıtlı olarak kullanılması, yıkıcı bir küresel çatışmaya yol açabilir.
    Siber Savaş: Siber savaş giderek daha karmaşık hale geliyor ve devletler ve siber suçlular arasında büyük çaplı bir siber saldırı, kritik altyapıya zarar verebilir ve yaygın bir kaosa yol açabilir. Bu durum, geleneksel silahlarla yapılan bir savaşa dönüşebilir.
    İklim Değişikliği: İklim değişikliğinin neden olduğu kaynak kıtlığı ve göçler, siyasi istikrarsızlığa ve çatışmalara yol açabilir. Bu durum, bölgesel savaşlara veya daha geniş bir savaşa dönüşebilir.
    Terörizm: Uluslararası terör grupları, kitlesel can kayıplarına neden olacak büyük çaplı bir saldırı gerçekleştirebilir. Bu durum, etkilenen ülkenin misilleme yapmasına ve daha geniş bir savaşa yol açmasına neden olabilir.
    Bunlar, Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyebilecek birçok faktörden sadece birkaçı. Geleceği tahmin etmek imkansız olsa da, dünya liderlerinin bu riskleri azaltmak ve barışçıl çözümler bulmak için birlikte çalışması önemlidir.
    Ek olarak, şu noktaları da göz önünde bulundurmak önemlidir:
    * Üçüncü Dünya Savaşı’nın nasıl olacağını veya ne zaman olacağını tahmin etmek imkansızdır.
    * Geleceği etkileyebilecek birçok bilinmeyen faktör var.
    * Dünya liderlerinin bu riskleri azaltmak ve barışçıl çözümler bulmak için birlikte çalışması önemlidir.

    @@@@@@@@@@

    3. Dünya Savaşının olacağı ile ilgili kimler ne gibi mesajlar vermektedir?

    Üçüncü Dünya Savaşı’nın olasılığıyla ilgili birçok farklı görüş ve mesaj var. Bunlardan bazılarını kategorilere ayırarak özetleyebilirim:
    Siyasi Liderler:
    * Bazı dünya liderleri, jeopolitik gerginliklerin ve bölgesel çatışmaların artması nedeniyle Üçüncü Dünya Savaşı riskini artan bir endişe ile dile getirmektedir. ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi liderler, nükleer silahların kullanımıyla ilgili tehlikelere dikkat çekerek barışçıl çözümlerin önemini vurguladılar.
    * Diğer liderler ise daha iyimser bir bakış açısına sahip ve diplomasi ve uluslararası iş birliği yoluyla barışın korunabileceğine inanıyor. Avrupa Birliği yetkilileri ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gibi aktörler, diyalog ve uzlaşmanın önemini vurgulayarak çatışmaları önlemeye yönelik çabalara odaklanıyorlar.
    Askeri Uzmanlar:
    * Bazı askeri uzmanlar, artan silahlanma ve gelişmiş savaş teknolojileri göz önüne alındığında, Üçüncü Dünya Savaşı’nın olasılığının yüksek olduğunu savunuyor. Bu uzmanlar, yanlış hesaplama veya kaza sonucu bir çatışmanın kolayca tırmanarak küresel bir savaşa dönüşebileceğini öne sürüyorlar.
    * Diğer uzmanlar ise caydırıcılık ve savunma kapasitesinin güçlü olduğu bir ortamda, büyük ölçekli bir savaşın daha az olası olduğunu savunuyor. Bu uzmanlar, nükleer silahların varlığının, büyük güçler arasında doğrudan bir savaşı önlemede caydırıcı bir rol oynadığını savunuyorlar.
    Sosyal Medya ve Kamuoyu:
    * Sosyal medyada Üçüncü Dünya Savaşı ile ilgili birçok farklı görüş ve endişe dile getiriliyor. Bazı insanlar olası bir savaşın yıkıcı sonuçları konusunda korku ve endişe ifade ederken, diğerleri ise savaşa hazır olma ve kendilerini savunma konusuna odaklanıyorlar.
    * Kamuoyu araştırmaları, birçok insanın Üçüncü Dünya Savaşı olasılığından endişe duyduğunu gösteriyor. Bu endişeler, jeopolitik gerginlikler, silahlanma yarışları ve terörizm gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanıyor.
    Akademik Çalışmalar:
    * Üçüncü Dünya Savaşı’nın olasılığı ve potansiyel sonuçları üzerine birçok akademik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar, nükleer savaşın etkileri, siber savaşın rolü ve iklim değişikliğinin çatışmalara katkıda bulunma potansiyeli gibi konuları ele alıyor.
    * Bu çalışmalar, Üçüncü Dünya Savaşı’nın karmaşık ve çok yönlü bir konu olduğunu ve kesin bir şekilde tahmin edilemeyeceğini gösteriyor. Araştırmalar, savaşı önlemek için diplomasi, silah kontrolü ve sürdürülebilir kalkınma gibi alanlarda uluslararası iş birliğinin önemini vurguluyor.
    Sonuç olarak, Üçüncü Dünya Savaşı ile ilgili birçok farklı mesaj ve görüş var. Bu karmaşık konuyu anlamak için çeşitli kaynaklardan bilgi edinmek ve farklı bakış açılarını göz önünde bulundurmak önemlidir.
    Unutmayın, ben bir dil modeliyim ve geleceği tahmin etme yeteneğine sahip değilim. Bu yanıt, çeşitli kaynaklardan toplanan bilgilere dayanmaktadır.

    @@@@@@@

    Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 3. Dünya Savaşı tehlikesine nasıl dikkat çekmiştir?

    Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 3. Dünya Savaşı riskine dikkat çekmiş ve bu senaryonun ciddiye alınması gerektiğini ifade etmiştir. Fidan, İsrail’in Gazze’deki katliamları ve Rusya-Ukrayna savaşının bu tehlikeye yol açabileceğini belirtmiştir. Ayrıca, olası bir 3. Dünya Savaşı’nın iki blok arasında gerçekleşebileceğini düşünmüş; bir tarafta Küba, Kuzey Kore, Vietnam, Rusya ve Çin gibi ülkelerin yer alacağını, diğer tarafta ise Amerika, Almanya, İngiltere, Güney Kıbrıs ve Yunanistan gibi ülkelerin bulunabileceğini ifade etmiştir. Bu gelişmeler, dünya genelindeki gerginliklerin barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

    @@@@@@@@@#

    Bu konuda hangi ülkeler daha aktif?

    3. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali olan ülkeler arasında Güney Çin Denizi, Ukrayna, Basra Körfezi ve Kore Yarımadası bulunuyor. Ancak, en güvenli ülkeler konusunda bazı tahminler ve analizler mevcut. İşte bu bağlamda bazı ülkeler:

    1. **Antarktika**: Büyük bir kıta olması nedeniyle savaşın pek de sıçrayabileceği bir nokta değil.
    2. **Arjantin**: Dayanıklı mahsullerin bolluğu sayesinde kıtlıktan kurtulması en muhtemel yerlerden biri.
    3. **Bhutan Krallığı**: Dağlık arazi yapısıyla 3. Dünya Savaşı’nın çıkması durumunda özellikle güvenli olacağı tahmin ediliyor.
    4. **Şili**: Dünyanın en uzun kıyı şeridine sahip ülkesi ve Moskova ile Madrid arasındaki mesafeyi kapsayan bir ülke.
    5. **Fiji**: Pasifik Okyanusu’nda yer alan ada ülkesi, Küresel Barış Endeksi’nde üst sıralarda yer alıyor.
    6. **Grönland**: Uzak, dağlık ve siyasi açıdan tarafsız olması onu acil durumlarda ideal bir sığınma noktası haline getiriyor.
    7. **İzlanda**: Sürekli olarak Küresel Barış Endeksi’nde üst sıralarda yer alarak, dünyanın en barışçıl ülkelerinden biri olarak ün kazandı.
    8. **İsviçre**: Siyasi tarafsızlığıyla dikkat çeken bir ülke.
    9. **Tuvalu**: Pasifik Okyanusu’nda yer alır ve 3. Dünya Savaşı durumunda güvenli bir bölge olarak düşünülüyor.

    Bu ülkeler, savaşın etkilerinden korunmak için potansiyel sığınma noktaları olarak değerlendirilebilir.

    @@@@@@@@#

    3. Dünya Savaşı’nın olası sonuçları hakkında bilgi verir misiniz?

    3. Dünya Savaşı’nın olası sonuçları, dünya genelinde büyük yıkım ve insanlık için ciddi sonuçlar doğurabilir. İşte bazı olası senaryolar:

    1. **Nükleer Yıkım**: 3. Dünya Savaşı’nın nükleer silahlarla gerçekleşmesi durumunda, büyük şehirler ve nüfus merkezleri hedef alınabilir. Bu, milyonlarca insanın ölümüne ve çevresel felakete yol açabilir.

    2. **Ekonomik Çöküş**: Savaşın küresel ekonomiye etkisi büyük olurdu. Ülkelerin üretim kapasiteleri azalır, ticaret kesilir ve finansal sistemler çöker. İşsizlik artar ve yoksulluk yaygınlaşır.

    3. **Toplumsal Karışıklık**: Savaşın etkisiyle toplumsal düzen bozulur. Göç dalgaları, mülteci krizleri ve iç çatışmalar artar. İnsan hakları ihlalleri ve zulüm yaşanabilir.

    4. **Çevresel Zarar**: Savaşın doğal kaynaklara, ormanlara ve su kaynaklarına etkisi büyük olurdu. Kimyasal silahlar, toksik atıklar ve yıkım, ekosistemleri tehlikeye atar.

    5. **Uluslararası İlişkilerde Kalıcı Hasar**: Ülkeler arasındaki güven kaybı ve düşmanlık, uzun süreli sonuçlar doğurur. Diplomatik ilişkiler zedelenir ve iş birliği zorlaşır.

    Bu senaryolar, 3. Dünya Savaşı’nın kaçınılması gereken bir felaket olduğunu gösteriyor. Barışçıl çözümler ve diplomasi, bu tehlikeyi azaltmak için önemlidir.

    @@@@@@@

    Bu tehlikenin azaltılması için neler yapılabilir?

    3. Dünya Savaşı tehlikesini azaltmak için aşağıdaki adımlar atılabilir:

    1. **Diplomasi ve İş birliği**: Ülkeler arasındaki diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesi ve iş birliği yapılması önemlidir. Çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesi için diyalog ve müzakereler teşvik edilmelidir.

    2. **Silah Kontrolü ve Silahsızlanma**: Nükleer silahların yayılmasını önlemek için uluslararası anlaşmalar ve denetim mekanizmaları geliştirilmelidir. Silahsızlanma çabaları desteklenmelidir.

    3. **Uluslararası Hukukun Güçlendirilmesi**: Uluslararası hukukun saygı görmesi ve ihlallerin cezasız kalmaması için çaba gösterilmelidir. Savaş suçlarına karşı etkili yargı mekanizmaları oluşturulmalıdır.

    4. **Barışçıl Çözümler ve Arabuluculuk**: Bölgesel çatışmaların çözümünde arabuluculuk ve barışçıl yöntemler teşvik edilmelidir. Uluslararası toplum, tarafları diyalog ve uzlaşma yoluyla bir araya getirmelidir.

    5. **Eğitim ve Farkındalık**: Genç nesillerin barış, hoşgörü ve insan hakları konularında eğitilmesi önemlidir. Farkındalık kampanyaları, savaşın tehlikelerini vurgulamalıdır.

    6. **İnsani Yardım ve Kriz Yönetimi**: Savaş durumunda insani yardım ve kriz yönetimi kapasitesi güçlendirilmelidir. İnsanların korunması ve temel ihtiyaçlarının karşılanması öncelikli olmalıdır.

    Bu adımlar, 3. Dünya Savaşı tehlikesini azaltmak için önemlidir. Ancak, bu konuda tüm ülkelerin iş birliği yapması gerekmektedir.

    @@@@@@@@

    3. Dünya Savaşını kimler neden istemekte, ne gibi alt yapılar oluşturulmaktadır?

    3. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali dünya genelinde ciddi bir endişe kaynağıdır. Bu konuda bazı ülkeler ve bölgeler arasında gerilimler ve çatışmalar yaşanmaktadır. İşte bazı önemli noktalar:

    1. **Ukrayna ve Rusya**: Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, bölgesel ve küresel güç dengesini etkilemektedir. Bu çatışma, 3. Dünya Savaşı riskini artırabilir.

    2. **İsrail ve Filistin**: İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği askeri operasyonlar ve Filistin ile yaşanan çatışmalar, bölgede tansiyonu yükseltmektedir.

    3. **Çin ve Tayvan**: Çin’in Tayvan’a yönelik artan askeri tehditleri, bölgesel istikrarsızlığa yol açmaktadır. Bu durum, 3. Dünya Savaşı riskini artırabilir.

    4. **İran ve İsrail**: İran ile İsrail arasındaki gerilim, Orta Doğu’da tehlikeli bir durumu yaratmaktadır. Bu iki ülke arasındaki çatışma, bölgesel ve küresel güçlerin müdahalesine neden olabilir.

    5. **Küresel Güç Rekabeti**: Büyük güçler arasındaki rekabet, silahlanma yarışları ve jeopolitik çatışmalar, 3. Dünya Savaşı riskini artırmaktadır. Özellikle nükleer silah sahibi ülkeler arasındaki ilişkiler dikkatle takip edilmelidir.

    Bu noktalar, dünya liderlerinin diplomatik çözümler ve barışçıl ilişkileri teşvik etmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak, her ülkenin kendi ulusal çıkarları ve politikaları da bu süreci etkilemektedir.

    @@@@@@@@@

    3. Dünya savaşında kimler kimlerle savaşır? Seyri ve genişlemesi nasıl olur?

    3. Dünya Savaşı’nın olası seyri ve katılımcıları, karmaşık bir senaryodur ve kesin bir tahminde bulunmak zordur. Ancak, tarih ve uluslararası ilişkiler alanındaki bazı faktörleri göz önünde bulundurarak genel bir bakış sunabilirim:

    1. **Bloklaşma**: 3. Dünya Savaşı, büyük güçler arasında iki ana blok arasında gerçekleşebilir. Bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ülkeleri ve müttefikleri yer alabilirken, diğer tarafta Rusya, Çin ve onların müttefikleri bulunabilir.

    2. **Nükleer Silahlar**: Bu savaşın nükleer silahlarla yapılması durumunda, büyük şehirler ve stratejik noktalar hedef alınabilir. Bu, dünya genelinde büyük yıkıma yol açabilir.

    3. **Bölgesel Çatışmaların Genişlemesi**: Mevcut bölgesel çatışmaların büyümesi, 3. Dünya Savaşı’nın tetikleyicisi olabilir. Örneğin, Ukrayna-Rusya çatışması veya Tayvan-Çin gerilimi bu şekilde genişleyebilir.

    4. **Ekonomik ve İnsani Etkiler**: Savaşın ekonomik çöküşe, göç dalgalarına, insani krizlere ve toplumsal karışıklığa yol açabileceği unutulmamalıdır.

    5. **Diplomasi ve Barışçıl Çözümler**: Uluslararası toplum, diplomatik çözümler ve işbirliği yoluyla bu tehlikeyi azaltmalıdır.

    Ancak, umarım böyle bir savaş yaşanmaz ve insanlık barışçıl yollarla sorunları çözer.

    @@@@@@@@@

    Büyük Sırbistan, Büyük Ermenistan, Büyük İsrail, Büyük İran, Büyük Türkiye ne anlamlara geliyor ve hedefleri nelerdir?

    Elbette! İşte bu kavramların anlamları ve hedefleri:

    1. **Büyük Sırbistan**:
    – **Anlamı**: Sırp milliyetçi ve irredentist ideolojisiyle ilişkilendirilen Büyük Sırbistan, tarihsel olarak Sırpların çoğunlukta olduğu bölgeleri birleştirecek bir Sırp devleti yaratma amacını tanımlar.
    – **Hedefleri**: Bu ideoloji, günümüz Sırbistan’ı dışında eski Yugoslavya’nın çeşitli topraklarını içerir.

    2. **Büyük İsrail**:
    – **Anlamı**: Büyük İsrail, İsrail Devleti’nin topraklarını genişletme amacını ifade eder. Bu kavram, Siyonizm’in bir kolu olan Revizyonist Siyonizm çerçevesinde kullanılır.
    – **Hedefleri**: İsrail’in topraklarını eski Birleşik Krallık Filistin Mandası ile bazı komşu ülkelerin topraklarını da içine alarak genişletmek.

    3. **Büyük Ermenistan**:
    – **Anlamı**: Büyük Ermenistan, tarihsel olarak Ermenilerin çoğunlukta olduğu ve hâlâ yaşadığı bölgelere atıfta bulunan etno-milliyetçi ve irredantist bir kavramdır.
    – **Hedefleri**: Bu kavram, Ermenistan’ın tarihi topraklarını birleştirme amacını ifade eder.

    4. **Büyük İran**:
    – **Anlamı**: Büyük İran, İran’ın tarihsel olarak sahip olduğu toprakları genişletme amacını ifade eder.
    – **Hedefleri**: Bu kavram, İran’ın tarihi sınırlarını genişletme düşüncesini içerir.

    5. **Büyük Türkiye**:
    – **Anlamı**: Büyük Türkiye, Türkiye’nin tarihsel olarak sahip olduğu veya sahip olması istenen toprakları ifade eder.
    – **Hedefleri**: Bu kavram, Türkiye’nin tarihi topraklarını genişletme amacını içerir.

    Bu kavramlar, tarih, milliyetçilik ve coğrafi iddiaların karmaşık bir karışımını temsil eder. Her biri farklı tarihsel, kültürel ve siyasi bağlamlarda ele alınmalıdır.

Loading

No ResponsesHaziran 30th, 2024

ZEHİRLENEN DUYGULAR

ZEHİRLENEN DUYGULAR

Tıpkı Kuduz Saldırganlığı gibi.

İnsan yapısı bozulursa hayvandan daha hayvan olur.

Etrafına saldıran kuduz hayvan her şeyden habersiz, şuursuz, bilinçsiz ve hesapsız olarak, gözü hiçbir şeyi görmeden saldırır ve saldırganlaşmaya başlar.

İsrail Başbakanı Netenyahu ve arkasında onu destekleyenlerin hali bundan hiç de geri değildir.

Netenyahu ve destekçileri Gazze’ye saldırıp yirmi bine yakın çocuğu, kırk bine yakın vatandaşı öldürmüş, seksen bin kadar yaralı ve en az bir o kadarda bombalanan ve yıkılan binaların altında kalanları öldürmekle yetinmemiş, şimdide üçüncü dünya savaşını çıkarmak için İran, Suriye, Mısır, Lübnan gibi yerlere saldırarak kudurmuşçasına, kuduz bir hayvan gibi saldırmaktadır.

Bu konuda kendisi yalnız değildir. Diğer kuduzlu ekiple birlikte bunu sürdürmektedir.

Ortada yüzsüz bir ABD, utanmaz bir batı var.

Netenyahu’ya ve onu destekleyip arkasında duran Biden ve Pentagon dünyayı yakmak için fitili ateşlemeden gitmeyeceklerdir.

Birileri yaptıkları ve yapacaklarıyla 3. Dünya Savaşının alt yapısını oluşturmaktadır. 

-Başta ABD ve yirmi kadar batılı ülkeler elli yıldır hatta yüz yıl öncesinden bunun alt yapısını oluşturmuşlardır.

ABD Deaşı, İsrail PKK’yı piyon olarak kullanıyor 

Nitekim eski ABD Başkanı Trump, Deaşı Hilary ve Obama kurdu, demişti.

-Ve ABD, ‘insan kaçakçılığı’ raporunda YPG-PKK ilişkisini itiraf etti: “SDG bileşenleri, Suriye’de kaçırdıkları çocuklara Kandil’de eğitim veriyor.”

ABD bunu bile bile, göre göre desteğini sürdürüyor çünkü hesabı en az yüz yıllık hesaptır.[1]

 

*****************

Taşıma suyla değirmen dönmez.

İsrail ve ABD’ye anladığı dilden konuşmak gerekir.
Bunun yolu da İttihad-ı İslam’dan yani İslam birliğinden geçer.
Buda göstermelik ve geçiştirmeyle ve kınamalarla değil, gerçekçi yaptırım, ortak hareket, ortak askeri birliklerle olur.

İsrail sadece bir İsrail’den ibaret değil.[2]

-Hep üst düzey tarafından 3.dünya savaşı dillendiriliyor.
Belli ki birileri alt yapıyı oluştururken, birileri de bunu görüp hissediyor.
Yerelden bölgeye giden bir yayılım sergileniyor.

*************** 

Devletler ettiğini bulur ve de bulacaktır.

Rüzgâr eken, fırtına biçer.
Diken eken, elbette gül biçmez.
Zulüm eken normaldir ki zulüm biçer ve biçecektir de.
Bugün Fransa Sömürgeciliğinin ve teröre verdiği desteğin faturasını ödüyor ve artarak da ödeyecektir.
Şimdiye kadarki iç ayaklanmalar ve şu anda dillendirilen iç savaş zulmünün ayak sesleridir.
Buna ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, VS hangi ülke olursa olsun, karşılığını görecektir.

****************  

Bu milleti ve dünyayı yıkıp helak ederse ancak ve ancak zulüm, Sefahat, rezalet, ahlaksızlık, LGBT gibi kişilik kayıpları yok eder.

Dünya ve memleketimiz oraya doğru gidiyor.
Hz. Âdem ve Havva’yı cennetten çıkaran günah, görülen o ki bizi de dünyadan çıkaracaktır.

Hz. Adem ve Havva’da; Nefsimize zulmettik, demişlerdi.[3]
Küfür, inkar gibi büyük günahlara sebep olan açık saçıklık, Sefahat ve rezalet, onlara yol açmakta, ahlak ve ibadetten uzaklaştırmaktadır.
Allahtan uzaklaştıran günahlar, şeytana ve şeytani iş ve yollara kapı açmaktadır.
Rabbin dostu değil, onlar şeytanın dostudurlar.
Ne kötü bir dostluk!
Nasıl bir dostluk!
Kabirden öteye geçmeyen, Kabre kadarki sahte ve aldatıcı bir dostluk.
Bu çocukların anne babası yok mu?
Nasıl rahat gezinip durabiliyorlar?[4]

**************** 

Bu helake kapı açan ise önce bizde ve şu anda Tacikistan’da uygulanan başörtüsü yani tesettüre karşı uygulanan despot, cahilane, ahmakça uygulamalardır.

Oysa tesettür, sakal gibi hakikatler İslam’ın Şeairi yani İslam’ı hatırlatan, besleyip destekleyen uygulamalardır.

Maalesef bizdeki 28 Şubat’ın kötü örneği dünyaya yayıldı.[5]

Maalesef şimdide Tacikistan 28 şubatı yaşıyor, zorla yaşatılıyor.[6]

***************

Bu günlerde AKP CHP normalleşmesi tartışılıyor.
Evvela bu ifade bir anormalleşmenin olduğunu gösteriyor.
Bu anormalliğin mazisi 20 yıllık mı yoksa yüz yıllık mı?
Yoksa patlak veren 1950 Menderes dönemi mi?
Yoksa bir diğer baş anormallik olan 1960 süreci mi?
Neden normalleşme bir türlü olmuyor?
Doku uyuşmazlığından mı?
Kan uyuşmazlığından mı?
Fikir uyuşmazlığından mı?
Maneviyat uyuşmazlığından mı?
Yaşantı ve yaşama uyuşmazlığından mı?
Tarih ve kök uyuşmazlığından mı?
Yoksa bir çok uyuşmazlıktan mı?

-İslam dünyasında doku uyuşmazlığı olanların uyumsuzluğu depreşiyor ve depreştiriliyor.

-Tacikistan’da da işte bu doku uyuşmazlığı içerisinde olanlar devrede.

Tacikistan bizdeki ruhsuzların bize en az kaybettirdikleri 30 yıldan sonra tekrar fabrika ayarlarına dönme sürecini yaşayacaktır.
Yılların, onurların ve insanların kaybından sonra.

Tacikistan’daki başörtü yasağı ve bunun yaygınlaşması kasıtlı olarak Kafkaslarda ateşlenmeye çalışılan bir fitne ateşi ve büyük bir oyunu görmekteyiz. 

Bu durum bir yandan Rusya’yı karıştırmaya yönelik olurken, diğer yandan da Müslüman Hristiyan çatışmalarını da tetiklemeye yönelik bir çabanın neticesidir.

Kişilik çöküntüsü yaşayan Tacikistan parlamentosu işgal ordularının yapamadığını Müslüman ülkede çok rahatlıkla, yüzleri bile belki kızarmadan münafıkça bir karara maalesef onay vermiştir.

Bir yandan başörtüsünü yasaklayıp ağır cezalar uygularken, diğer yandan Ramazan ve Kurban Bayramlarının kutlanmasını yasaklayan kararı onaylamıştır.

Haçlıya rahmet okutturacak bir zulüm derecesinde.

Bilmeliler ki, küfürleri devam etse de bu zulümleri devam etmez.

Belli ki bir dönem Türkiye’de bu zulmü uygulayan abilerinden kopya çekmişler.

Bu meseleler dini ve toplumun ruhuna nüfuz etmiş hakikatlerdir.[7]

Yine belli ki bunlarda bizdeki bir kısım hezeyanca hareket eden ilahiyatçılar gibi kendilerine paralel din temsilcileri bulmuşlardır.[8]

MEHMET ÖZÇELİK

26-06-2024

 

 

[1] https://www.aksam.com.tr/guncel/abd-sdgmiz-pkkya-cocuk-kaciriyor/haber-1485329

[2] https://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/gazzede-4-bin-turkiyeli-katil-soykirim-sucuna-ortak-oldular-1048494

[3] Bak. A’raf.23.

[4] https://tesbitler.com/index.php?s=Sef%C3%A2het+

[5] https://www.haber7.com/dunya/haber/3435396-basortusunu-yasaklayan-tacikistan-yalniz-degil-ortu-yasagi-her-sekilde-her-yerde

[6] https://video.haber7.com/video-galeri/282463-basortulu-kadinlari-hastaneye-almadilar-skandal-goruntuler

[7] https://tesbitler.com/index.php?s=tesett%C3%BCr

https://www.tesbitler.com/index.php?s=kurban

https://www.tesbitler.com/index.php?s=Ramazan+

[8] https://www.risalehaber.com/ataturkcu-ilahiyatcilar-islam-seriatini-kotuledi-440665h.htm

https://tesbitler.com/index.php?s=ilahiyat

 

Loading

No ResponsesHaziran 26th, 2024

HAYAT YOLCULUĞU

HAYAT YOLCULUĞU[1]

Dünyaya gelen insanlar hayata ve birçok şeye cahil iken, hayattan gittiklerinde birçok kabiliyet ve becerileri ile gidiyorlar.

İster cennette ve isterse cehennemde bu becerilere ne ihtiyaç var?
Biliyoruz ki, insanın bu dünyaya gelmesinin bir kaç önemli sebeplerinden belki de en birincisi, kabiliyetlerinin inkişafı, açılımı ve gelişmesidir.
Özellikle cennet her şeyin bir anda var olduğu, öğrenmeye ve onları kullanmaya ihtiyacının olmadığı bir mekandır.
Belki bunun en önemli sebebi, o açılmış olan kabiliyet ve duyguların inkişafı nisbetinde, cennetin nimetlerinden daha fazla istifade kapısını açmış oluyor.
Aynı sofraya cennetin sekiz tabakasındakiler aynı yiyeceği yedikleri halde manevi haz ve lezzet kaplarının farklılığından dolayı lezzetlerini tam aldıkları halde farklılık derecesi ortaya çıkar.
Cehennemde buna kıyas edilebilir.
Oda kabiliyetlerini olumsuz yönde geliştirdiklerinden o cihetle elemi de fazla ve farklı olur.
İnsanları sapıklığa ittiği nisbette, onların sayısınca elem duyar.
Ğadab duygusu olumsuz yönde geliştikçe, o nisbette kendisini ateş olup yakar.
Özellikle üç duygunun olumlu ve olumsuz gelişimi ve açılımı nisbetinde lezzet veya elem alır.
Tat duygusu gelişmiş olanla olmayan, az gelişmişle çok gelişmiş adamın arasındaki fark gibi.
Hakeza akıl duygusu içinde bu durum geçerlidir.
Böylece insan meleke kazanmış oluyor.
Manen gelişiyor.

-İnsanların dünyaya gönderilmesindeki bütün mesele, tıpkı toprağa ATILAN tohum gibi, duygu tohumlarının dünya toprağında inkişafıdır.

Bu insanın bir nevi seyri süluküdür.

-İnsanların kabiliyetlerinin geliştirilmesinin hikmeti demek ki burası ve bura için değil.

Başka ve ebedi bir alem için.
Çünkü bu alemde kabiliyetiyle yaptığı şeyler kalmıyor.
Çürüyüp, yok oluyor gidiyor.
Burası bir laboratuvar ve bir tezgâh yeri.
Talim ve eğitim yeri.
Ebedi alem için staj görüyor.

-İnsan bu aleme hem duygularının inkişafı ve nikah için ve de Allaha bakan cihetle de esma-i ilahiyyenin tecelli ve cevelangahı için gelmiştir.

Varlıklardaki değişim, Esma-i ilahiyetin değişimidir.
Esmadaki değişim, eşyadaki teceddüde ve teğayyüre sebeptir.
Külle yemin hüve fî şe’nin.

 

-Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir. Evet insanın cevheri büyüktür. Öyle ise, ebede namzeddir. Mahiyeti âliyedir, öyle ise cinayeti dahi azîmdir. Sair mevcudata benzemez. İntizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz, mühmel kalamaz, abes edilmez, fena-yı mutlak ile mahkûm olamaz, adem-i sırfa kaçamaz. Ona Cehennem ağzını açmış bekliyor. Cennet ise ağuş-u nazdaranesini açmış gözlüyor.”[2]

 

-Mesela diş kaplaması yapılması için bir operasyon gerekiyor.

Bu dünya hayatında da ebedi hayat için bir operasyon yapılıyor.
Oraya hazırlık ve hazırlama.
Bir kalite kontrolden geçiriliyoruz.
Altın mı, gümüş mü, bakır mı, VS.
Altınsa bile kaç ayar.
Ayar düzenleme

*************

Dünya neden bu kadar koca kâinat içerisinde bir nokta bile değilken, bu kadar hem insanlar ve alemler ve de Allah için önem arz etmektedir?

Çünkü asıl hayatın kaynağı ve en büyük kaynağı buradadır da ondan.

Hayat doğurmakta ve üretmektedir çoklukla.

Hayata ve hayatlılara hizmet etmektedir.

“Birinci Nokta: Ehl-i dalâletin vekili der ki: ‘Ehâdisinizde dünya tel’in edilmiş cîfe ismiyle yad edilmiş. Hem bütün ehl-i velâyet ve ehl-i hakikat dünyayı tahkir ediyorlar, “Fenadır, pistir.” diyorlar. Hâlbuki sen bütün kemâlât-ı İlâhiyeye medar ve hüccet, onu gösteriyorsun ve âşıkane ondan bahsediyorsun.'”

“Elcevap: Dünyanın üç yüzü var.”

“Birinci yüzü Cenâb-ı Hakk’ın esmasına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mana-yı harfiyle, onlara ayinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedâniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir; nefrete değil, aşka layıktır.” (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.)

“İkinci yüzü âhirete bakar. Ahiretin tarlasıdır, cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete layıktır.”

“Üçüncü yüzü insanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel’abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü fânidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte, hadiste varid olan tahkir ve ehl-i hakikatin ettiği nefret, bu yüzdedir.”

*On Yedinci Söz’de denildiği gibi; dünya“Bir kitab-ı Samedânidir. Hem bir mezraadır. Hem birbiri arkasında dâim gelip geçen ayineler mecmuasıdır. Hem seyyar bir ticâretgâhdır. Hem muvakkat bir seyrangâhtır, hem bir misafirhanedir.”

MEHMET ÖZÇELİK

25-06-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=Tvd_kj03ZG4

[2] https://risaleoku.com/oku/sozler/525

Loading

No ResponsesHaziran 25th, 2024

BÜYÜK SAVAŞA DOĞRU

BÜYÜK SAVAŞA DOĞRU

ABD başkanı Biden ve arkasında bulunan Pentagon çok iyi bilmektedir ki, bir dahaki seçimde Başkanlığı kazanamayacaktır.

Buradan hareketle öyle zannediyorum ki, dünyayı ateşe vermeden de bu ayrılışı gerçekleştirmeyecektir.
Tıpkı başa gelmeden önce geçmişine ve yaptıklarına bakarak, dünyayı ateşe vereceğini söylemiştim.
Başta Ukrayna’yı Rusya’nın üzerine veya kucağına attıkları gibi, İsrail’e her türlü desteği vererek başta Gazze ve arkasından gelen çevreye saldırısına her türlü yardımda bulunmuştur.
Savaş gemilerini getirerek çevreye göz dağı vermiş, İsrail’in Ortadoğu’yu yangın alanına çevirmesine göz yumup, sessiz kalmıştır.
Soykırıma ortak olmuş, 17 bin kadar çocuğun öldürülmesine gözünü kapamış, 40 bin insanın öldürülmesine aldırmamış, yüz bine yakın insan sakat kalmış, bir o kadar insan enkaz altında kalıp Gazze harabeye dönmüş, milyonlarcası sürülmüş ve feryatlara kulak tıkamıştır.
Adeta kör, sağır ve dilsiz kalmış, zulme ortak olmuş, eli kanlı olmuştur.
Belli ki bu burada kalmayacak geniş boyutlu olarak 3.dünya Savaşının fitilini ateşleyecektir.
Tıpkı seçilmeden önce Türkiye’deki muhalefeti destekleyeceğini söyleyip, hükümeti yıkma çabasına girdiği gibi.
Bunu destek ve darbelerle başaramayınca, 15 Temmuz işgal yoluyla piyonlarını devreye koyarak yapmaya çalışmıştır.
Hiç unutulmamalıdır ki, başta ABD, İsrail ve Haçlı orduları Türkiye’yi Suriye’den daha beter hale getirmek hayalinden hiç bir zaman için vaz geçmiş değillerdir.
Hatta 15 Temmuzda başarılı olunsaydı, bu başarı uzun sürmeyip iç çatışmalara dönüşeceği için, bu plan öncelikli olarak düşünülmekte ve hedef olarak belirlenmekteydi.
Her şey başarılı olduktan sonraki kaos ve kargaşaya yönelik hesaplanmıştı.

-NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis Scaparrotti, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin Brüksel’de görevli subayları görevden uzaklaştırmasının ittifakı “zayıflattığını” söyledi.[1]

Yüz yıl önce bağladıkları Türkiye’yi, gevşeyen ve kırılan zincirleri tekrar kuvvetleştirip, en az bir yüz yıl daha devam ettirmektir.
Dünyayı yakmak ve yıkmak için gözü dönmüş bir deli yeter.
Dünyada ise bu fazlasıyla mevcuttur.

 

******************  

Ve bu savaş yüz sene önce batının piyonları tarafından İslam ülkelerinde sürdürüldüğü gibi bugün de devam ettirilmekte, basiretsiz yöneticiler tarafından devamı sürdürülmektedir. İhtilaflar körüklenmektedir.[2]

Kişiliksiz ve seviyeden uzak, cehalet asrına dönüş için alınmış bir karardır, Tacikistan’ın başörtüsünü yasaklayan kararı. 

Tıpkı Rusya’nın 1917’de Komünizme geçme kararı gibi. 

Bu karar öyle bir karar ki, 7 okyanus üzerinden Aksa bu pisliği ve lekeyi temizleyemez. 

Bu kararı alanlar tarih boyunca da lanetleneceklerdir. 

Bunlara Zembillinin kanuniye verdiği cevapla cevap veriyorum. 

İşte Tacikistan’ın durumu;

Hakikatli Bir Lâtife:
Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş (Ey Tacikistan! Dünyayı kokutacak): “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”[3]

MEHMET ÖZÇELİK

22-06-2024

 

[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38247225

[2] https://www.yenisafak.com/dunya/cogunlugu-musluman-olan-ulkeden-skandal-karar-meclis-onay-verdi-basortusu-resmi-olarak-yasaklandi-4628646

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sikke-i-tasdik-i-gaybi/latif-bir-tefeul/143

 

Loading

No ResponsesHaziran 22nd, 2024

NEYE GÖRE DEĞER- NEYE DEĞER

NEYE GÖRE DEĞER- NEYE DEĞER

 

Evet değerin ve değerlinin ölçüsü nedir?
Değerli insan!
Neye göre?
Makamına göre mi, elbisesine mi, parasına göre mi, soyuna göre mi, okuduğu okula, diplomaya ve oturduğu çevreye göre mi?
Aldığı alkışa göre mi?
Peki arkasındaki bu payandalar olmasa, onda bir değer kalacak mı?
Ebu Cehil, bunca cehaletine rağmen herkes tarafından bilinmiş olmasından dolayı değerli mi?
Mesela İsrail başkanı Netenyahu ve ona destek olan Bıden bir devlet başkanı olurken ellerinin kanlı olması onun değerini korur mu?
Milyonların ve yüzbinlerin oyunu almaları onları değerli kılar mı?
Yoksa verenleri mi değersiz kılmış olur?
Değeri ne kadardır?
Eşek altın semer vursan, eşek yine eşektir.
Eşeği yüksek fiyatla satın alan, neye değer vermiş oluyor.
-Kabadayının biri giymiş olduğu çok değerli ve pahalı abasıyla yani kürküyle küstahça Mevlana’nın karşısına dikilip sorar,
Hocam, benim fiyatım ne eder?
Mevlana, 300 akçe eder, der.
Kabadayı kükreyerek, hop hop hoca. Sadece benim üzerimdeki kürk üç yüz akçe eder, der.
Mevlâna cevabında, zaten evladım, bende ona değer biçtim, der.
GÜÇ mü değer ve değerli olan mı?
-İmamı Azam Ebu Hanife yolda giderken karşısından bir öküz gelmektedir.
Ebu Hanife kenara çekilerek ona yol verir.
Dostları neden bunu yaptığını sorduklarında ise cevaben, onun boynuzu var, benim ise aklım, der.
Değer boynuzda değil, akıldadır.
Hz. Mevlâna “İnsan kıyafetiyle karşılanır, ilmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır. “der.
Bir çobanın oyuyla benim oyum bir mi? diyenin değeri nedir?
Şöhreti mi, mesleği mi, ahlakı mı, kişiliği mi?
-Etiket gerçek değer mi?
Sahte etiket değeri arttırır mı?
Reklam mala ne kadar değer katar?
Malın kıymeti kendinden mi yoksa reklamından mı?
Yoksa şöhretinden mi?
Oysa şöhret insanın malı olmayanı dahi insana mal eder.
Tıpkı her komik şeyin Nasrettin hocaya yamanması gibi.
Etikete değil, kişinin değerine bakılmalıdır.
Değeri maddi mi, manevi mi, kişisel mi, toplumsal mı?
Mesela bir amire görevinde gösterilen hürmet ve sevgi, görevi bitince de gösteriliyor mu?
Nereye kadar?
Ne kadar?
-İnsan bu dünyaya 1 değerle gelir. Yaptıkları iyi ve kötü şeyler sağına ve soluna eklenen sıfırlardır.
O bir rakamı ise kişiliktir.
Kişilik ve değer yoksa, sıfırların da bir değeri ve kıymeti yoktur.

-Gerçekten artılar ve katılanlar neyi artıyor? 

Değerleri mi? 

Değersizleri de mi? 

Odun, kömür, kereste, Altın ve gübreyi de mi? 

Ve neye göre değerlendirip, ücretlendiriyor? 

-Arabanızın değeri ne kadar? 

Arabanızda neler var? 

Hayat kurtarıcı hava yastığı var mı? 

Yazın sıcağından koruyan kliması var mı? 

Lastikler yeni mi, VS. 

-Ev içinde, her şey içinde sorarız değil mi? 

Peki, ya insan için, sorulmaz mı? 

Allah sormaz mı? 

**************

Kişilik gelişimi ve örnekleri ile ilgili bazı anekdotlar:
Gelişim ise, Kişilik, bebeklikten itibaren başlayan ve yaşam boyunca devam eden bir süreçtir. Aile, arkadaşlar, eğitim, kültür ve diğer deneyimler kişilik gelişiminde önemli rol oynar.

Kişilik özellikleri zamanla değişebilir. Önemli yaşam olayları, travmalar veya bilinçli çabalar gibi faktörler kişilik değişikliklerine yol açabilir.
Gerçek kişiliği peygamberlerin ve peygamberimizin hayatında görebiliriz.
Mesela, Kişilik, bir insanın düşünme, hissetme, davranma ve insanlarla iletişim kurma biçimlerini kapsayan, onu diğerlerinden ayıran bir dizi özellik ve eğilimdir. Genetik, çevresel faktörler ve deneyimler gibi birçok unsur kişilik oluşumunda rol oynar.

Kişilik Özellikleri:
Farklı kişilik kuramları, farklı kişilik özelliklerini tanımlar. En yaygın kullanılanlardan biri Beş Büyük Kişilik Özelliği modelidir:

Açıklık: Yeni deneyimlere açık olma, merak ve hayal gücü gibi özellikleri içerir.
Vicdanlılık: Düzenlilik, planlılık, sorumluluk ve mükemmeliyetçilik gibi özellikleri içerir.
Nevrotizm: Kaygı, stres, endişe ve duygusal dengesizlik gibi özellikleri içerir.
Dışadönüklük: Sosyallik, enerji, coşku ve konuşkanlık gibi özellikleri içerir.
Uyumluluk: Hoşgörü, anlayış, iş birliği ve uzlaşmacılık gibi özellikleri içerir.

Kişilik ve Davranış:
Kişilik özellikleri, bir kişinin düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını etkiler. Örneğin, dışadönük bir kişi sosyal ortamlarda daha rahat hissedebilirken, içe dönük bir kişi yalnızlıktan daha fazla keyif alabilir.

Kişilik ve Toplum:
Kişilik, insanların birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğini ve toplumda nasıl yer aldıklarını etkiler. Örneğin, vicdanlı insanlar daha güvenilir olarak görülebilirken, nevrotik insanlar daha fazla endişe duyabilirler.

Kişilik ve Psikoloji:
Kişilik, psikolojide önemli bir çalışma alanıdır. Psikologlar, kişilik özelliklerinin nasıl ölçülebileceğini, nasıl geliştiğini ve ruhsal bozukluklarla nasıl ilişkili olduğunu anlamaya çalışırlar.

******************

Peygamber Efendimizin Hayatı ve Kişilik Örnekleri:
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), sadece dini açıdan değil, aynı zamanda kişilik ve ahlak bakımından da Müslümanlar için en önemli örnek teşkil etmektedir. O’nun hayatı boyunca gösterdiği erdemler ve davranışlar, her Müslümana ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

Peygamber Efendimizin Kişilik Özelliklerinden Bazıları:

Merhamet ve Şefkat: Hz. Muhammed, her canlıya karşı son derece merhametli ve şefkatliydi. Yoksullara, yetimlere, hayvanlara ve zayıf olanlara karşı her zaman yardımsever davranırdı.
Adalet: Hz. Muhammed, adalete son derece önem verirdi. Herkesin eşit haklara sahip olduğunu savunur ve haksızlığa karşı mücadele ederdi.
Doğruluk: Hz. Muhammed, her zaman doğruyu söyler ve dürüst davranırdı. O’na “El-Emin” (güvenilir) lakabı da bu nedenle verilmiştir.
Affedicilik: Hz. Muhammed, kinci ve intikamcı biri değildi. Hatalar yapanları affeder ve onları bağışlardı.
Alçakgönüllülük: Hz. Muhammed, ne kadar yüce bir makama sahip olmasına rağmen asla kibirlenmez ve alçakgönüllülükten vazgeçmezdi.
Cesaret: Hz. Muhammed, her zaman haklı olanı savunmak için cesaretini kullanırdı. Tehlikeler karşısında bile asla geri adım atmazdı.
Sabır: Hz. Muhammed, zorluklarda bile sabırlı davranır ve asla ümitsizliğe kapılmazdı.
Tevazu: Hz. Muhammed, makam ve mevkiine rağmen asla gösteriş yapmaz ve mütevazı bir yaşam tarzı sürdürürdü.

Peygamber Efendimizin Hayatı Boyunca Gösterdiği Bazı Örnekler:
Kendisine en büyük haksızlıklar yapıldığı ve taşlandığı Taif yolculuğunda bile dua ederek Taiflilere merhamet dilemiştir.
Savaşlarda esir aldığı kişileri affetmiş ve onları bağışlamıştır.
Yetimlere ve yoksullara yardım etmeyi teşvik etmiş ve zekat ibadetini emretmiştir.
Kadınlara ve kölelere saygı gösterilmesini savunmuştur.
Bilginin ve eğitimin önemini vurgulamıştır.
Peygamber Efendimizin Kişiliğinin Önemi:

Peygamber Efendimizin kişilik özellikleri, sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlar için örnek teşkil etmektedir. O’nun gösterdiği erdemler, daha iyi bir dünya inşa etmek ve barış içinde yaşamak için gerekli olan temel değerlerdir.
Kur’an’da Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Yunus gibi birçok peygamberin ve diğer önemli şahsiyetlerin hikayeleri yer alır. Bu kıssalar, doğru ve yanlışın, iyilik ve kötülüğün somut örneklerini sunarak insanlara ahlaki dersler verir. Örneğin, Hz. Yusuf kıssası, sabır, affedicilik ve dürüstlüğün önemini; Hz. Eyüp kıssası ise şükür ve tevekkülün önemini vurgular.

Şahsiyetler:

Kur’an’da peygamberlerin ve diğer önemli şahsiyetlerin ahlaki vasıflarına da değinilir. Bu vasıflar, Müslümanlara örnek olması ve onları daha iyi insanlar olmaya teşvik etmesi içindir. Örneğin, Hz. Muhammed (s.a.s.), merhamet, adalet, affedicilik ve tevazu gibi birçok güzel ahlakın en güzel örneğidir.

## İslam Alimlerinin Hayatlarından Kişilik Örnekleri

İslam alimleri, sadece ilmiyle değil, aynı zamanda ahlakı ve kişilik özellikleriyle de örnek teşkil eden önemli şahsiyetlerdir. Zor şartlarda bile ilme ve öğrenmeye adanmış bu alimler, bize birçok önemli ders vermektedir.

**Bazı Önemli İslam Alimlerinden Kişilik Örnekleri:**

**İmam-ı Azam Ebu Hanife:**

* **Adalet:** Ebu Hanife, her zaman adil davranmaya ve haksızlığa karşı çıkmaya özen göstermiştir.
* **Alçakgönüllülük:** Ebu Hanife, ne kadar bilgili ve saygın olsa da asla kibirlenmemiş ve alçakgönüllü bir yaşam tarzı sürdürmüştür.
* **Cesaret:** Ebu Hanife, inançlarını savunmaktan asla çekinmemiş ve gerektiğinde tehlikelere bile göğüs germiştir.

**İmam-ı Malik:**

* **Sabır:** İmam-ı Malik, fıkıh bilgisini derlemek için uzun yıllar boyunca büyük bir sabırla çalışmıştır.
* **Doğruluk:** İmam-ı Malik, her zaman doğruyu söylemeye ve yanlıştan kaçınmaya özen göstermiştir.
* **Hoşgörü:** İmam-ı Malik, farklı görüşlere saygı duyan ve hoşgörülü bir alim olmuştur.

**İmam-ı Şafii:**

* **Çalışkanlık:** İmam-ı Şafii, ilme ve öğrenmeye son derece düşkün bir alim olmuştur. Hayatını öğrenmeye ve ilmini geliştirmeye adamıştır.
* **Tevazu:** İmam-ı Şafii, ne kadar bilgili ve saygın olsa da asla kibirlenmemiş ve tevazulu bir yaşam tarzı sürdürmüştür.
* **Affedicilik:** İmam-ı Şafii, kendisine haksızlık yapanları bile affeden ve kin tutmayan bir alim olmuştur.

**İmam-ı Ahmed bin Hanbel:**

* **Dürüstlük:** İmam-ı Ahmed bin Hanbel, her zaman dürüst davranmaya ve doğruyu söylemeye özen göstermiştir.
* **Sadakat:** İmam-ı Ahmed bin Hanbel, inancına ve ilkelerine son derece sadık bir alim olmuştur.
* **Fedakarlık:** İmam-ı Ahmed bin Hanbel, ilmi ve inancını yaymak için birçok fedakarlık yapmıştır.

**Bu örneklerden alabileceğimiz bazı dersler:**

* **İlme ve öğrenmeye önem vermeliyiz.**
* **Ahlaki değerlere ve erdemlere sahip olmalıyız.**
* **Zorluklara karşı cesaretli olmalıyız.**
* **Adil ve merhametli davranmalıyız.**
* **Doğruluk ve dürüstlükten asla taviz vermemeliyiz.**

İslam alimlerinin hayatlarını inceleyerek ve kişiliklerinden ilham alarak, kendimizi geliştirebilir ve daha iyi insanlar olabiliriz. Unutmayalım ki, ilim ve ahlak, bir insanın en değerli süsleridir.

MEHMET ÖZÇELİK

22-06-2024

Loading

No ResponsesHaziran 22nd, 2024

Ölüm iyiliği nedir?

Ölüm iyiliği nedir?


**Ölüm iyiliği**, tıp literatüründe **”terminal lucidity”** olarak bilinen, **ölüme yakın hastalarda beklenmedik bir şekilde zihinsel ve duygusal berraklık hali yaşanmasıdır. ** Bu durum, hastalığın genel seyrinin aksine, ölümden saatler, günler veya haftalar önce ortaya çıkar.

Ölüm iyiliği yaşayan hastalar, bilişsel işlevlerinde ani bir iyileşme gösterirler. Daha önce unutkanlık, kafa karışıklığı veya demans gibi belirtiler gösteren hastalar, ölümden önce net bir şekilde konuşmaya, geçmişi hatırlamaya ve sevdikleriyle duygusal bağ kurmaya başlarlar.

**Ölüm iyiliğinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, şu faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir: **

* **Beyindeki nörokimyasal değişiklikler: ** Ölüme yaklaşırken beyin, ölüm sürecini kolaylaştırmaya yardımcı olan hormonlar ve nörotransmitterler salgılar. Bu değişiklikler, bilişsel işlevlerde geçici bir iyileşmeye yol açabilir.
* **Psikolojik faktörler: ** Ölümün yaklaşmasıyla birlikte hastalar, geçmişlerini ve hayatlarını gözden geçirmeye başlarlar. Bu durum, duygusal bir kapanış ve huzur duygusu sağlayarak zihinsel berraklığa katkıda bulunabilir.
* **Fiziksel faktörler: ** Bazı durumlarda, enfeksiyon veya ağrı gibi semptomların kontrol altına alınması, hastanın zihinsel durumunda bir iyileşmeye yol açabilir.

**Ölüm iyiliği, hastalar ve aileleri için zor ve karmaşık bir durum olabilir. Bir yandan, sevdikleriyle yeniden bağlantı kurma ve huzurlu bir şekilde veda etme fırsatı sunar. Öte yandan, ölümün yakınlığının ve kaçınılmazlığının farkındalığını da beraberinde getirir.**

Ölüm iyiliği hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, şu kaynaklara göz atabilirsiniz:

@@@@@@

9 ay 10 günlük anne karnındaki hazırlık devresi gibi.
İnsan doğum ve ölümlerle tekâmül etmektedir.

Bak: https://youtube.com/watch?v=IcKz3Q-EOGY&si=Y1oykW_JUe95KcmE 

Loading

No ResponsesHaziran 21st, 2024

SÜRDÜRÜLEN KAVGA

SÜRDÜRÜLEN KAVGA

Ayasofya’nın açılması kilidi kırdı ve açtı.

Sırada İttihad-ı İslam var.

Türk ve İslam birliği teşkilatı.

Onu takiben Kudüs’ün fethi.

Türk ve İslam dünyası maddi ve manevi birliği tesis etmek mecburiyetindedir.

Önündeki en önemli yol işte budur.

Dünyanın selameti dahi işte bundadır, buradadır.

**************  

Türkiye ordusu Gazze’yi korumak için sefere çıkıp, üçüncü devlet hedefimizdir, diyerek İsrail ordusuyla savaşsa, maalesef en büyük problemi içimizdeki bir kısım azınlıklar hırçınlık çıkaracak, İsrail’in yanında yer alacaktır.

Bizim sıkıntımız ve problemimiz harici değil, dahilidir.
Üç yüz yıldır içimizde ekim yapan haçlı, bugün ektiğini biçiyor.
Oda ağzı açık kalarak ve hayretle izleyerek.
İki yüzlü ABD, tavşana dur derken, tazıya da kaç demektedir.
Yardım tırlarının geçmesine yardımcı olmazken, yardım etmek amacıyla denizde kurduğu platformlar kendinin ve İsrailin askerlerini yardım tırlarının içerisine esirleri kurtarmak amacıyla saklayarak, her zamanki gibi yine hinliğini ve alçaklığını göstermiş, bir çok insanı öldürmüş hatta kendi esirlerini bile öldürerek ancak 4 esirini kurtarmıştır.
Zulme ortak olan şahıslar gibi devletlerden asla ve asla iflah olmazlar.
Belalarını bulurlar.
Zulüm eken, zulüm biçer.
Men dakka dukka.
Başkasının kapısını çalanın, kapısı çalınır.
Bu dünya, etme bulursun, dünyasıdır.
Eden bulur.
Er veya geç.

@@@@@@

Düşman içeride, oda dost görünümde. 

Bunun başında da İran gelmektedir.[1]

ABD, İsrail, Almanya ve Batı hep bize darbe yapma planlarını yaptı ve bunun zeminini oluşturdu.[2]

-Yeni tehlike sinyali Mekke’dir.

İlki Kudüs’tü.[3]
Suudi Arabistan’da bazı yerlerde içki satılmasından, eğlence yerlerine kadar açılması o mukaddes beldeyi kirletmeye yönelik sinsice faaliyetlerdir.

***************

Gülen önce işe alıp, iş verip öyle devşiriyordu.

PKK ve PKK yandaşları ve sevicileri ise devşirilmiş terör iltisaklıları alıp koruyor.[4]

-Yahudi lobisi ABD devletini dizayn ederken, ABD’de dünyayı dizayn etmeye çalışıyor. 

-Tıpkı CHP’nin %95 ine %5 hâkim olduğu gibi.

Azınlıklar bu partiyi ve bu partide Türkiye’yi yönetmeye çalışıyor.

Azınlığın çoğunluğa hakimiyeti sürdürülmektedir.

-Yazar haklı olarak, “Cumhuriyet Halk Partisi normalleşince Türkiye normalleşti.” diyor.[5]

Diyor da yalnız şu unutulmamalıdır ki, Cumhuriyet Halk Partisi normalleşecek mi?
Veya normalleşmesine müsaade edilir mi?[6]

CHP’nin üst ve çatı katındaki değişme ve değişim, temeldeki yapıyı değiştirmez.
Vitrinin ve kaportanın değişimi önemli bir değişim değildir.
Geçici ve göstermeliktir.
Nitekim belediyeleri kazanmalarıyla birlikte eski huylarını sürdürmüşlerdir.
CHP içinde halk kelimesi olsa da halkın Partisi değil, elit ve azınlıkların partisidir.

-Gülen devlette paralel yapı oluştururken, PKK’da başta belediyelerde paralel bir yapı ve yönetim oluşturdu.[7]

-FETÖ’nün kirli ittifakları gün be gün ortaya çıkıyor ve itiraflarda bulunuluyor.[8]

-Bir 50 yıl daha sürecek kavganın ayak oyunları ve ayak sesleri kulak verildiğinde duyulacaktır.[9]

MEHMET ÖZÇELİK

18-06-2024

 

[1] https://www.yenisafak.com/dunya/pkknin-yeni-hamisi-iran-4628066

[2] https://m.youtube.com/watch?si=i3ptpbyDlhdXPnJe&v=NdUBPfchY7g&feature=youtu.be

[3] https://tesbitler.com/2015/01/02/hadislerde-yemen-sam/

[4] https://www.yenisafak.com/gundem/turkiye-suleymaniyede-pkkya-silah-sevkiyatina-goz-yummayacak-vur-emri-4628689

[5] https://www.yenisafak.com/yazarlar/ihsan-aktas/cumhuriyet-halk-partisi-normallesince-turkiye-normallesir-4628056

[6] https://tesbitler.com/index.php?s=Chp

[7] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/03/150309_hakanfidan_adayliktan_cekildi

[8] https://www.haber7.com/guncel/haber/3435034-fetocu-guvenden-gezi-1725-aralik-ve-15-temmuz-itiraflari-kemalistlerle-ittifak

[9] https://www.yenisafak.com/gundem/cia-fetoye-yeni-bas-ariyor-4627915

https://www.haber7.com/dunya/haber/3433870-iran-teror-orgutu-pkkya-iha-verdi-turkiye-sinirinda-ucuruldu

https://www.yenisafak.com/gundem/feto-kendi-adamini-susturmaya-calisti-4627619

https://www.haber7.com/guncel/haber/3432561-bagdadinin-esi-yillar-sonra-acikladi-daesi-onlar-mi-kurdu 

https://www.yenisafak.com/dunya/tir-ile-yardim-degil-katiller-geldi-4626514 

https://www.yenisafak.com/gundem/abd-iran-ve-almanya-pkk-icin-birlesti-suc-yeri-suleymaniye-havalimani-4626524

 

Loading

No ResponsesHaziran 18th, 2024

ŞUURSUZLAŞTIRILAN BİR NESİL

ŞUURSUZLAŞTIRILAN BİR NESİL

Neden üniversitelerin olduğu yerlerde ve çevrelerinde kafeler, kahveler ve eğlence yerleri bulunuyor.

Özellikle Büyük şehirler ve hatta dindar olan yerlerde bile.

Hem de yoğunlukla.
Ve gençler çoklukla orayı dolduruyorlar?
Eğitmek için mi?
Gelişmelerine yardımcı olmak için mi?
Yoksa avlayıp dönüştürmek ve kimliksizleştirmek için mi?
Aileler oğlum, kızım okuyor diye seviniyorlar.
Elbette hepsi böyle değildir.
Camilerinde, kütüphanelerinde, kafelerinde müşterileri var.
Ancak tehlike küçümsenmeyecek, umursamayıp önemsenmeyecek gibi değil.
Tehlike büyük.
“İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.”[1]

-İnsani kişilik törpüleniyor.

İslamî kişilik yok ediliyor.
Gerçek insaniyet, islamiyette ve İslâmiyetle olur.
İnsaniyet bir derece, İslamiyet ise üst derecedir.
İslamiyet’in dışındaki insaniyet, zorlama ve yapay bir insaniyettir.
Kâinatın özü insaniyette, insanlığın öz ve ruhu İslamiyet’tedir.
Hakiki insaniyet İslamiyet iledir.

***************

Vatandaşın birisi medyada yazmış;” Eğitim demekse ne diye Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Maarif Modeli Falan diyor?”

Diğer kişi buna yazmış;” Arapça kelime kullanmayı marifet sanıyorlar. Tıpkı finansçıların İngilizce süslemeleri gibi.”

Bunu sadece tekil bir olay olduğu için almadım.

Zira bu durum genel hastalıktır.

Adam maarifin Arapça olmasından rahatsızlık duyarken, bunu Arapça olan marifet sözcüğüyle anlatıyor.

Tıpkı aynı zihniyette olanların Belediye Başkanlığını ele geçirince tüm Arapça tabelalara savaş açıp, indirdikleri gibi.

Aynı tavrı her tarafı istila eden İngilizce tabelalara göstermedikleri halde.

Bu düşmanlık Arapçaya değil, Arapçanın temsil ettiği İslamiyet’edir.

“Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[2]
.Ayetini okuyan abd.li kız bunu onayladı. Eğer bunu İsrailin zulmünden önce görseydim, inkar ederdim, dedi.

**************

Kabiliyetler söndürülüyor ve öldürülüyor.

Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir. Evet insanın cevheri büyüktür. Öyle ise, ebede namzeddir. Mahiyeti âliyedir, öyle ise cinayeti dahi azîmdir. Sair mevcudata benzemez. İntizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz, mühmel kalamaz, abes edilmez, fena-yı mutlak ile mahkûm olamaz, adem-i sırfa kaçamaz. Ona Cehennem ağzını açmış bekliyor. Cennet ise ağuş-u nazdaranesini açmış gözlüyor.”[3]

******************

Hakikatli Bir Lâtife.
Sultan Süleyman Kanunî, kesretli kırk çeşme sularını İstanbul’a getirdiği vakit, Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi ona demiş: “Hilâf-ı şeriat kanunları Avrupa’dan getirdiğin cihetle, İstanbul’a öyle bir bok sıçtın ki, o getirdiğin suların cümlesi üzerinden akıp geçse yüz senede temizleyemez.”[4]

MEHMET ÖZÇELİK

18-06-2024

 

[1] Araf. 16.

[2] Nisa. 56.

[3] https://risaleoku.com/oku/sozler/525

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sikke-i-tasdik-i-gaybi/latif-bir-tefeul/143

Loading

No ResponsesHaziran 18th, 2024

ÇOCUĞUNUZUN DURUMU

ÇOCUĞUNUZUN DURUMU

Çocuğunuzun özel istek, ilgi ve hedefi varsa okusun.

Yoksa bir mesleğe yakınsa o mesleği ve hayatı ve hayatın zorluklarını öğrensin.
Günün şartlarına uygun mesleklerde gelişsin.
En azından tatillerini değerlendirsin.
Dünya ve ahiretini kazanma şuuru kazandırılsın.
En azından kaybetmeme yönünde gayret göstersin.
Hayat sadece masa başında kazanılmaz, bunu öğrensin.
Kendini bilsin.
Başkası olmasın.
Haddini bilsin.
Hadsiz olmasın.
Niçin yaratıldığını bilsin.
Boşta ve boşlukta kalmasın.
Dünyasını bilsin.
Harap kalmasın.
Ahiretini bilsin.
Ona göre hazırlansın.
Vatanını bilsin.
Başkalarına satmasın.
Değerlerini bilsin.
Değersiz kalmasın.
Dinini bilsin.
Dinsiz olmasın.
Sorumluluğunu bilsin.
Sorumsuz kalmasın.
Milletini bilsin.
Kopuk olmasın.
Tarihini ve geçmişini bilsin.
Geleceğe köprü kursun.
Köprüleri yıkmasın.
Anne babasını saysın.
Ta ki kendi de sayılsın.
Maddeye tapmasın.
Kıymetsiz olmasın.
Kişiliği kaybolmasın.
Kişilik kazansın.
Bilsin ki, giden gelmez, gelen gider.
Kendisi de bir gün o kervana iltihak eder.
Giderken ya rahmetlidir ya da zahmetli.
Kimler geldi kimler geçti bu felekten
Kalbur ile un elerken deve geçti bu elekten
Dünya bir köprüdür.
Köprüler kalmak için değil, geçmek için yapılır.

                                                                            ****************   

Dünyaya iman ve ibadet için gönderilen insanlar, günlük, gündelik, basit meselelerle meşgul ediliyor.

Adeta aslan sineğe boğduruluyor.
Tilkiyle kandırılıyor.
Çakalla uğraştırılıyor.
Problem işlerde mi yoksa işleri çevirenlerde mi?
Bütün mesele nefret ettirmede.
İnsanlık, Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin, hakikatinden uzaklaştırılıyor.
Bütün problemler bu hakikatten uzaklaşmayla başlıyor.
Adeta, kolaylaştırmayın zorlaştırın, müjdelemeyin nefret ettirin, üzerine bina ediliyor.
Türkiye’de şimdiye kadar bürokrasi böyle işletildi.
Hala kalıntıları sürmektedir.
Bir çok şey olumsuzluklar üzerine bina edildi.


@@@@@@@@

Dünyayı bir köprüye benzetmek:

**Geçicilik: ** Köprüler, bir yerden bir yere geçmek için kullanılır ve üzerlerinde uzun süre kalmak için tasarlanmamıştır. Bu da dünyanın geçici bir yer olduğunu ve burada sonsuza kadar kalmayacağımızı hatırlatır. Bu düşünce, bize şu anki hayatımızı anlamlı kılmak ve onu en iyi şekilde değerlendirmek için motive edebilir.

**Sınav: ** Bazı yorumlarda dünya, bir sınav köprüsü olarak görülür. Bu sınavda, iyi bir insan olmak ve ahirette cennete gitmeyi hak etmek için çabalamamız gerekir. Bu yorumda, dünyadaki her şeyin birer ders ve birer vesile olduğu fikri vurgulanır.

**Zorluk: ** Köprüler, bazen zorlu ve tehlikeli olabilir. Bu da dünyadaki yaşamın zorluklarını ve engellerini sembolize edebilir. Bu zorluklar, bizi daha güçlü ve daha olgun insanlar yapma potansiyeline sahiptir.

**Birlik: ** Köprüler, farklı yerleri ve insanları birbirine bağlar. Bu da dünyadaki tüm insanların birbiriyle bağlantılı olduğunu ve birbirimize karşı sevgi ve saygıyla davranmamız gerektiğini hatırlatır.

Bunların dışında, “Dünya bir köprüdür, üzerine ev yapılmaz” atasözü de bu deyişle bağlantılı olarak akla geliyor. Bu atasözü, dünyaya çok fazla bağlanmamamız ve burada geçici olduğumuzu unutmamamız gerektiğini öğütler.

MEHMET ÖZÇELİK

18-06-2024

Loading

No ResponsesHaziran 18th, 2024