image_pdfimage_print

İsrail’in Soykırımı ve Dünya Vicdanının Yükselen Sesi

image_pdfimage_print

İsrail’in Soykırımı ve Dünya Vicdanının Yükselen Sesi

Gazze’de aylardır devam eden katliam, yalnızca Filistin halkının değil tüm insanlığın kalbine işlenmiş bir yara hâline gelmiştir. İsrail, her gün masum çocukları, kadınları ve yaşlıları hedef alarak zulmünü artırmakta; buna rağmen dünya genelinde vicdan sahibi kitleler, yükselen bir sesle bu vahşete karşı tavır almaktadır. Son günlerde yaşanan gelişmeler, artık işin bir kırılma noktasına geldiğini göstermektedir.

Avrupa’da Vicdanın Çatlağı: Sessizlik Bozuluyor

Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda Belçikalı milletvekili Marc Botenga’nın sert çıkışı, AB’nin sessizliğini eleştiren bir haykırış oldu: “Gazze kırılma noktasında, Avrupa katliamları destekliyor!” Bu çıkış, uzun süredir eleştirilen AB’nin ikiyüzlü tavrına yönelmiş önemli bir eleştiridir. Ardından Avrupa Komisyonu’nun İsrail’e yönelik ticari desteği askıya alacağını açıklaması, Batı’nın giderek sıkışan İsrail karşısında konum değiştirmek zorunda kaldığını gösteriyor.

Hollanda ve İspanya’nın aşırı sağcı İsrailli bakanlara Schengen yasağı getirmesi, Avrupa’nın artık işgal devletine sınırsız alan açamayacağını gösteren bir başka işarettir.

Amerika’da Çatlayan Cephe

ABD’de senato duruşmasında iki gazi, “Gazze’de soykırım var! ABD bu soykırımın suç ortağıdır!” diyerek protesto etti. Gözyaşlarıyla konuşan eski istihbarat görevlisi Josephine Guilbeau’nun sözleri, dünyanın öbür ucundan yankılanan bir annelik feryadıydı: “Gazze’de ölen çocuklar hepimizin çocuklarıdır.”

Diğer yandan, İsrail ordusunda görev yapan bir Amerikalı Yahudi askerin, Gazze’de öldürdüğü bir aileyi alçakça anlattığı sözler, işgal ordusunun insanlıktan ne kadar uzaklaştığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Latin Amerika’dan Direnişin Sesi

Meksika’da düzenlenen bir konserin 180 bin kişinin katılımıyla Filistin’e destek gösterisine dönüşmesi, müziğin vicdanın dili olduğunu gösterdi. Residente’nin şarkıları, meydanı dolduran yüzbinlerce insanın “Özgür Filistin!” haykırışına karışarak Gazze’deki mazlumların sesi oldu.

Ortadoğu’da Tepkiler: İttifak Çabaları

İsrail’in Katar ve Yemen’e saldırıları, işgalin bölgesel bir tehdit olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Buna karşılık Yemen’den fırlatılan balistik füzeler, direnişin sınır tanımadığını gösterdi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Arap ve İslam dünyasına harekete geçme çağrısı ile Türkiye ve Katar arasında yapılan kritik görüşmeler, İslam dünyasının önünde tarihi bir sorumluluk bulunduğunu işaret ediyor.

Halkların Vicdanı, Liderlerin Suskunluğunu Aşıyor

Londra’da binlerce kişi İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u protesto ederek “savaş suçlusu” pankartları açtı. Hollanda ve İspanya’nın yasakları, BAE’nin İsrailli firmaları konferanstan dışlaması, halkların ve bazı hükümetlerin artık işgal devletine alan tanımadığını ortaya koymaktadır.

Bir Türk vatandaşının İsrail Savunma Bakanı Katz’ı görüntülü arayarak yüzüne karşı tepki göstermesi ise bireysel cesaretin simgesi oldu. Sosyal medyada büyük yankı uyandıran bu olay, halkların öfkesinin sınır tanımadığını göstermektedir.

Sonuç: “Düşman Okunu Takip Ediniz…”

İmam Şafii’nin şu sözü günümüzü en güzel şekilde özetliyor:
“Fitne zamanında hakkı tutanları anlamak için düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür.”

Bugün düşman okları Gazze’nin üzerine yağıyor. Ancak o okların yönü bize bir gerçeği gösteriyor: Hak ehli Filistin’dir, mazlumların safıdır, işgale karşı duran herkesin yanıdır.

İsrail’in saldırıları, sadece Gazze’yi değil tüm bölgeyi kaosa sürüklemektedir. Ancak tarih göstermiştir ki zulüm, kendi kendini yiyip bitirir. Dünya vicdanı uyanmakta, halklar sokaklarda haykırmakta, İslam dünyası yeni bir birlik arayışına girmektedir.

İsrail gittikçe yalnızlaşacak, Gazze direnişi ise insanlığın ortak vicdanında büyüyerek yaşayacaktır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 12th, 2025

Aç Canavara Karşı Tahabbüb: Tarihten ve Günümüzden İbretler

image_pdfimage_print

Aç Canavara Karşı Tahabbüb: Tarihten ve Günümüzden İbretler

“Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.”
(Bediüzzaman Said Nursî)

Tarih boyunca zalim ve sömürgeci güçlere karşı en büyük hatalardan biri, onları dost zannetmek, merhametlerine güvenmek olmuştur. Halbuki aç bir canavara gösterilen iltifat ve sevgi, onun şefkat damarını değil, saldırganlığını daha da körükler. Bugün Arap coğrafyasında ABD ve İsrail ile kurulan ilişkiler, bu hakikatin canlı bir tezahürüdür.

Katar Örneği: Dostluğun Bedeli

Katar’ın ABD’ye 1,2 trilyon dolarlık yatırım sözü vermesi, Trump’a dort yüz milyon dolarlık uçak hediye sunması ve karşılığında güvence beklentisi ve özellikle Trump’ın koruma sozu vermesi bunun en bariz örneğidir.
Fakat dostluk ve himaye beklenen Amerika, İsrail’in Katar’ı doğrudan vurmasına ses çıkarmadı. Katarlılar, dostluk zannıyla aç canavara ekmek taşıdılar, fakat o canavar daha büyük lokmaların iştahını kabarttı.

Menfaat Üzerine Kurulu İttifaklar

ABD, İsrail ve Batı’nın siyasetinin temelinde merhamet değil, menfaat vardır. Dostlukları da düşmanlıkları da bu terazide ölçülür. Petrol, doğalgaz, stratejik üsler ve silah pazarları… Tüm ilişkiler bu menfaat dairesinde şekillenir. Merhamet beklemek, gölgeden su içmeye çalışmak gibidir.

Tarihten İbretler

Endülüs’ün Çöküşü: Müslümanlar arasındaki ihtilaflar, Hristiyan krallıklarla kurulan menfaat ittifakları, koca bir medeniyetin yıkılışına sebep oldu. Birbirine karşı gayrimüslim güçlerden yardım isteyen emirler, sonunda hem kendilerini hem halklarını yok etti.

Haçlı Seferleri: O gün de aynı tablo vardı. Müslümanların parçalanmışlığı, Haçlıların iştahını artırdı. Kudüs’te yaşanan katliam, merhamet bekleyenlerin karşılaştığı vahşeti gösterdi.

Osmanlı’nın Son Yüzyılları: Batı’nın “medeniyet, hürriyet ve ittifak” vaatleriyle aldatılan devletler, sonunda parçalanıp sömürgeleştirildi.

Bugüne Düşen Ders

Tarih tekerrür ediyor. Bugün Arap dünyası kendi aralarında birlik olamadıkları gibi, zalimlere iltifatla kurtuluş arıyor. Halbuki Kur’ân, “Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan geri durmaz; her zaman sıkıntıya düşmenizi isterler. Baksanıza, size olan şiddetli öfkeleri ağızlarından taşıyor. Kalplerinde gizledikleri kin ve düşmanlık ise daha korkunçtur. Eğer aklınızı kullanıp gereğince davranırsanız, size âyetlerimizi kesin bir şekilde açıklamış bulunuyoruz.” (Âl-i İmrân, 118) ayetiyle bu hakikati asırlar öncesinden haber vermektedir.

******

Büyük Değişimin Eşiğinde

Dünya büyük bir değişimin eşiğinde. Zalimlerin zulmü şiddetlendikçe mazlumların direnci ve uyanışı artıyor. Karanlık ne kadar koyulaşırsa, şafak o kadar yakındır. Zulmün imparatorlukları yıkılır, fakat adalet ve hakikat her zaman baki kalır.

Sonuç

Aç canavara sevgi göstermek, onu doyurmaz; sadece daha çok saldırmasına yol açar. Müslüman dünya, tarihin ibretlerini unutmazsa, zillete düşmekten kurtulur. Aksi halde, dost zannettiği güçlerin pençesinde hem malını hem izzetini kaybeder.

Hakikî kurtuluş, zalime iltifatla değil, iman, birlik ve adaletle mümkündür.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 12th, 2025

Talîm-i Esmâ” hakikati.

image_pdfimage_print

Talîm-i Esmâ” hakikati.

Kur’ân’da bu hakikat özellikle Bakara Sûresi 31. âyetinde zikredilir:

> وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

“Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları meleklere gösterip: ‘Eğer doğru sözlü iseniz, bunların isimlerini bana haber veriniz’ buyurdu.” (Bakara, 2/31)

  1. Talîm-i Esmâ Hakikati

Talîm (öğretmek): Cenâb-ı Hakk’ın, Hz. Âdem’e isimleri, manaları, eşyanın hakikatlerini, varlıkların mahiyetlerini, ilim, marifet ve hikmeti öğretmesidir.

Esmâ (isimler): Burada sadece kelime olarak “isim” değil; eşyanın mahiyetleri, özellikleri, ilimlerin kökleri, hikmetlerin anahtarları, Allah’ın isimlerinin tecellîleri anlaşılmıştır.

Bu yönüyle Hz. Âdem, ilmin, marifetin ve hilâfetin temsilcisi olarak yeryüzüne gönderilmiştir.

Meleklerin, “fesat ve kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın?” sorusuna karşılık, Allah Teâlâ onun ilim ve isimlerle donatıldığını göstermiştir.

  1. Muradifleri ve Yakın Anlamlıları

Kur’ân ve İslâmî kaynaklarda Talîm-i Esmâ hakikatinin muradifleri, yani aynı manayı hatirlatan kavramlar şunlardır:

  1. İlm-i Esmâ: İsimlerin ve hakikatlerin ilmi.
  2. Ma‘rifetullah: Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanımak. Çünkü isimler, Allah’ın esmasının tecellilerine açılan pencerelerdir.
  3. İlm-i Ledünnî: Varlıkların bâtınî hakikatlerini bilme, Allah tarafından özel lütufla verilen bilgi.
  4. Fıtrat İlmi: İnsanın yaratılışında kodlanan, eşyayı tanımaya yönelik kabiliyet.
  5. Hilâfet İlmi: İnsana halifelik görevi için verilen bilgi ve istidat.
  6. Tefekkür ve Tedebbür: Kâinat kitabını okuyup manalarını çıkarma.
  7. Beyan İlmi: Konuşma, ifade etme, anlamları dile dökme kabiliyeti (Rahman, 55/4: “Ona beyanı öğretti.”).
  8. Esmaü’l-Hüsnâ’nın Marifeti: Allah’ın isim ve sıfatlarının bilinmesi.

Yani; İnsan, bütün esmâ-i İlâhiyeye mazhardır. Âlemdeki her şey, insanda numunesini bulur.

Talîm-i Esmâ, bütün ilimlerin çekirdeğidir. İnsana verilen akıl, kalp, his ve latifeler, bu esmânın keşfine birer anahtar hükmündedir.

Kâinat, esmâ-i İlâhiyenin aynasıdır. İnsan da o aynanın en câmi’ suretidir.

  1. Talîm-i Esmâ’nın Neticeleri
  2. İlimlerin doğuşu: Bütün fen ve marifetlerin kaynağı Talîm-i Esmâ’dır.
  3. İnsanın halifeliği: İnsana bu bilgi verilmeseydi, hilâfet sırrı ortaya çıkmazdı.
  4. Allah’ın isimlerini tanımak: İnsan, esmâ tecellilerini okuyarak Allah’a marifetle yaklaşır.
  5. Meleklerden farklılık: Melekler tesbih ve ibadetle muktedirdir; insan ise ilim, marifet, tefekkür ve halifelikle üstün kılınmıştır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 12th, 2025

Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın Cennetten Çıkarılışı: Hikmetler ve İbretler – 2 –

image_pdfimage_print

Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın Cennetten Çıkarılışı: Hikmetler ve İbretler – 2 –

  1. Hilkatin Esası: Allah’ın Bilinmek İstemesi

Cenâb-ı Hak, “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim; mahlûkatı yarattım.” kudsî hadisiyle hikmeti bildirir.
Hz. Âdem’in yaratılışı ve cennetten çıkarılışı, Allah’ın kendi Zât ve sıfatlarını insana tanıtmasının bir başlangıcıdır. Böylece insan, kendi acziyle Allah’ın kudretini; kendi fakrı ile O’nun rahmetini bilmiş olur.

  1. Neslin Devamı ve Tenasül Hikmeti

Cennette kalış, bekâ ve huzur içindi; fakat insan neslinin çoğalması için nikâh yoluyla tenasül gerekiyordu. Bu ise arzda olacaktı.
Kur’an, “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini var eden Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Nisâ, 1) buyurarak insan neslinin yeryüzünde çoğalmasının hikmetini bildirir.

  1. İstidat ve Kabiliyetlerin İnkişafı

Cennette her şey hazır olduğu için, insandaki kabiliyetler inkişaf edemezdi. Açlık, susuzluk, yorgunluk, emek ve gayret; sabır, şükür ve tevekkül gibi manevî meziyetleri doğurur. İnsan, arzda mücahede ile kemâle yürür.

  1. Talim-i Esma: İsimlerin Öğretilmesi

Allah, meleklere karşı Hz. Âdem’i üstün kılan sırrı Talîm-i Esma ile beyan etmiştir:
“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti…” (Bakara, 31)
Bu, eşyanın hakikatini bilme, ilmî keşiflerde bulunma ve sanatkârdan Sanatkâr’a intikal etme demektir.

  1. Ene’nin Vahidi Kıyasi Olması

İnsana verilen “ene” yani benlik duygusu, bir kıyas ölçüsüdür. Allah’ın sonsuz ilim, kudret ve rahmet sıfatlarını anlamak için insana bir anahtar olarak verilmiştir. İnsan, “ben ilim sahibiyim” der, sonra aczini görerek “Allah’ın ilmi sonsuzdur” hakikatine ulaşır.

  1. İnsan: Kâinatın Misali Musağğarı

Hz. Âdem’in yaratılışı, kâinatın küçük bir numunesi olan insanı meydana çıkardı. İnsan, “âlem-i asgar” yani küçük kâinat olarak bütün âlemlerin bir özeti oldu. Böylece âlemdeki tecelliler, insanda müşahhas hale geldi.

  1. Halifelik ve Tavzif Hikmeti

Kur’an buyurur:
“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” (Bakara, 30)
İnsanın en büyük vazifesi, yeryüzünde Allah’ın isimlerini okumak, emanetini taşımak ve halifeliğini ilan etmektir. Bu vazife, arzda imtihan ile mümkündür.

  1. Cemal ve Celal İsimlerinin Tecellisi

Cennette daha çok rahmet ve cemal isimleri tecelli ediyordu. Fakat Allah’ın kahrı, celali, izzeti ve adaleti de insanda görünmeliydi. İnsanın yeryüzüne gönderilişi, hem lütuf hem de kahır isimlerinin tecellisine sahne oldu.

  1. İmtihan ve Teklif Sırrı

İnsan hem ameliyle eken, hem duygularıyla ekilen bir varlıktır. Bu dünyada yapılan imtihan, ebedî âlemin tarlasıdır.
Kur’an buyurur:
“Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk, 2)

  1. Sonsuz Lütuf ve İhsan-ı İlahî

İnsanın cennetten çıkarılışı bir ceza değil, aslında büyük bir ihsandır. Çünkü dünyada çalışarak, sabrederek, iman ve ibadetle ebedî saadete liyakat kazanır. Allah, insana sonsuz nimetleri tattırmak için onu dünyada imtihan yoluna sevk etmiştir.

🌿 Sonuç

Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın cennetten çıkarılışı, zahiren bir kayıp gibi görünse de, hakikatte insanlık için bir terakki kapısıdır. İnsan, bu dünya imtihanında sabır ve şükürle yürüyerek, kaybettiği cenneti ebedî olarak kazanacaktır.

Kur’an buyurur:
“Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır.” (Tâhâ, 132)

🌸 Böylece, cennetten çıkarılışın asıl sebebi bir düşüş değil, ebedî cennete yükselişin başlangıcıdır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 12th, 2025

Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın Cennetten Çıkarılışı: Hikmetler ve İbretler – 1 –

image_pdfimage_print

Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın Cennetten Çıkarılışı: Hikmetler ve İbretler – 1 –

Hz. Adem ve Hz. Havvanın yaratılışı ve özellikle  cennetten ihracının en temel sebepleri şunlardır:

1- Allah Kendi mahfi olan Zat ve sıfatlarını bilmesi ve bildirmesidir.

2- İnsan neslinin çoğalması yani nikah yoluyla tenasül.

3- İstidat ve kabiliyetlerin neşvü nema bulması.

4- Talimi Esma. İlahi isimlerin insanda tecellisi ve mazhariyeti. Eşyanın bilinmesiyle sanattan sanatkara bir geçişi gerçekleştirme.

5- Ene ve enaniyetin bir vahidi kıyasi yani bir ölçü birimi olarak Cenâb-ı Hakkın sonsuz sıfatlarını bilme ve anlama.

6- Kâinata bir misali musağğar olması.

7- Tavzif. Yani önemli vazifelerle vazifelendirilmesi.

8- Celali ve Cemali farklı isimlerin farklı cihetlerle tecelli etmesi.

9- İmtihan amacıyla; insan bir yandan ameliyle ekmeye ve diğer yandan duygularıyla ekilmeye gelmiştir.

10- İnsana olan sonsuza kadar uzanacak Lütuf ve İhsan-ı İlahîden dolayı.

******

  1. Allah’ın Zat ve sıfatlarını bilmesi ve bildirmesi

Allah Teâlâ, “Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 56) buyurur.
Buradaki “ibadet” sadece namaz ve oruç değil, Allah’ı bilmek, tanımak ve marifetullahta terakki etmektir.
Hz. Âdem’in yaratılışı, Cenâb-ı Hakk’ın kendi güzelliklerini bilinmek istemesinin bir neticesidir. Hadisteki,
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, mahlûkatı yarattım ki Beni bilsinler.” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2/132) sırrı burada tecelli etmiştir.

  1. İnsan neslinin çoğalması (tenasül)

Melekler tekil varlıklardır, nesilleri yoktur. İnsan ise “halife” olarak yeryüzünü imar edecek, çoğalacak ve farklı nesillerle Allah’ın yeryüzündeki sanatını gösterecektir.
Cennetten çıkış da bu sırla ilgilidir: İnsan orada kalsaydı nesil çoğalması mümkün olmayacaktı. Dolayısıyla Hz. Âdem ve Havva’nın yeryüzüne gönderilişi, insanlığın binlerce ferdinin doğmasına hikmetli bir kapı olmuştur.

  1. İstidat ve kabiliyetlerin inkişafı

Kur’ân’da, “Biz insanı imtihan edeceğiz” Yani;
“Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.”
(İnsan, 2) buyrulur.
İnsan ruhuna sayısız kabiliyet ve istidat verilmiştir. Cennette bu potansiyeller açığa çıkmazdı; çünkü imtihan, tecrübe, musibet, sabır ve mücadele yoktu. Dünya ise kabiliyetlerin çelikleştiği bir meydandır.
Bak. İSTİDAT VE KABİLİYETLER: https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVVjWqvAOLI1Tflw8ODi1gxS

  1. Talim-i Esma (İlahi isimlerin öğretilmesi)

“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti.” (Bakara, 31)
Hz. Âdem’in cennetten çıkarılması, bu isimlerin kâinat sahasında tecelli etmesi içindir. Dünya, Allah’ın bin bir isminin cilvelerini sergileyen bir sergidir. İnsan ise bu serginin temaşacısı ve keşşafıdır.
( Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Talim

  1. Ene’nin (benlik) ölçü birimi olması

İnsana verilen “ene” (benlik), Allah’ın sonsuz sıfatlarını anlamak için bir mizandır.
Meselâ, “Ben işitiyorum” der, oradan Allah’ın her şeyi işittiğini anlar.
“Ben seviyorum” der, oradan Allah’ın Vedûd ismini kavrar.
Ama bu benlik doğru kullanılmazsa gurura ve enaniyete kayar; işte cennetten çıkışta da bu sır bir ders olarak verilmiştir.
Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Enaniyet+

  1. Kâinata bir misali musağğar olması

İnsan, küçük bir âlem; âlem ise büyük bir insandır. “Biz insana kendi şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16)
Hz. Âdem’in yaratılışıyla insanda kâinatın bir özeti toplandı. Cennetten çıkarılışı da bu kâinat kitabını okumak, onun diliyle Allah’a muhatap olmak içindi.
Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=%C4%B0nsan+

  1. Tavzif (Görevlendirilme)

Kur’ân: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” (Bakara, 30)
İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak görevlendirildi. Halifelik makamı, sorumluluk ister; bu da ancak imtihan ve dünya hayatıyla mümkündür. Cennette kalmak bu vazifenin önünü kapatırdı.
Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Cennetten+

  1. Celali ve Cemali isimlerin tecellisi

Allah’ın sadece cemalî (rahmet, şefkat, güzellik) değil, celalî (kudret, kahır, izzet) isimleri de vardır. İnsan dünyaya gönderilmeseydi, bu isimlerin birçoğu tecelli etmeyecekti. Meselâ, Sabır, Şükür, Afuv, Tevvab, Kahhar, Aziz gibi isimler ancak imtihan ve hata ile bilinir. Bu yüzden cennetten çıkarılış, bir tecelli zenginliğidir.
Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Tecelli+

  1. İmtihan sırrı

Kur’ân: “Hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk, 2)
Cennette imtihan olmaz, çünkü nefsin arzuları orada yoktur. Yeryüzüne gönderilişin en büyük hikmeti, insanın ekici bir çiftçi gibi amellerini ekmesidir. Burada eker, ahirette biçer.
Bak. https://tesbitler.com/2025/09/04/bediuzzaman-said-nursinin-hikmet-isiginda-ihlas-mesru-daire-imtihan-ve-muhabbet-yolculugu/

  1. Sonsuz lütuf ve ihsan

Allah, insana verdiği bu yolculukla ona sonsuz bir cenneti kazandırmak istemiştir.
Eğer Âdem ve Havva cennetten hiç çıkmasaydı, onların dereceleri sabit kalırdı.
Ama dünya imtihanı vesilesiyle, insan sabır, şükür, ibadet ve marifetle ebedî saadete kavuşur.
Bu da Allah’ın, insana olan nihayetsiz lütuf ve ikramının bir tecellisidir.

Sonuç

Hz. Âdem ve Havva’nın cennetten çıkarılışı, bir ceza değil, insanlık için bir terakki kapısıdır.

Allah’ın bilinmesi,

isimlerinin açığa çıkması,

imtihan sırrının tecellisi,

nesillerin çoğalması,

benliğin ölçü vazifesi görmesi…

hepsi bu hadiseye bağlıdır.

İbret yönüyle:
Her insanın dünyaya gelişi, aslında kendi cennetinden çıkışıdır. Anne rahmindeki huzurdan dünya meydanına çıkar, tıpkı Hz. Âdem gibi… Buradaki yolculuk da yine asıl cennete dönüş içindir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 12th, 2025

İsrail’e Karşı Küresel Tepkiler: Diplomasi, Direniş ve Zulme Karşı Vicdanın Yükselişi

image_pdfimage_print

İsrail’e Karşı Küresel Tepkiler: Diplomasi, Direniş ve Zulme Karşı Vicdanın Yükselişi

Gazze’de aylardır devam eden katliam, sadece Filistin topraklarını değil, bütün dünyanın vicdanını sarsmaya devam ediyor. İsrail hükümeti, katliam ve saldırılarını artırdıkça, dünyanın farklı bölgelerinden yükselen tepkiler de büyüyor. Son günlerde yaşanan gelişmeler, artık sadece sokaklarda değil, devletlerin ve uluslararası kurumların resmi tavırlarında da ciddi değişimlerin başladığını gösteriyor.

Avrupa’dan İsrail’e “Soğuk Duş”

Bir zamanlar İsrail’in Avrupa’daki en güçlü diplomatik destekçilerinden sayılan ülkelerde bile rüzgâr tersine dönüyor. Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic’in, Gazze’deki soykırımın sorumlularından biri olarak gördüğü İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar ile görüşmeyi reddetmesi, bunun en açık örneklerinden biri oldu. Bu, sadece bir diplomatik protokol ihlali değil; uluslararası meşruiyetin sorgulanması anlamına geliyor.

Benzer şekilde İspanya hükümeti, Gazze’deki soykırımın sorumluları arasında yer alan İsrailli bakanlara ülkeye giriş yasağı getirdi. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in “istenmeyen kişiler” listesine alınması, Avrupa’da İsrail’e yönelik siyasi boykotun kapısını aralıyor.

Küresel Sumud Filosu: Vicdanların Deniz Yolculuğu

Gazze ablukasını kırmak amacıyla yola çıkan Küresel Sumud Filosu, İsrail’in engellemelerine ve saldırılarına rağmen yolundan dönmüyor. Tunus açıklarında gemilere yapılan saldırılar, uluslararası dayanışma ruhunu zedelemek bir yana, daha da pekiştiriyor. Aktivistlerin “dron saldırısı” altında bile vazgeçmemeleri, direnişin sadece Gazze’de değil, küresel ölçekte sürdüğünü gösteriyor.

Bu filo, tıpkı Mavi Marmara gibi tarihe vicdanın gemileri olarak geçiyor. Çünkü bu yolculuk sadece Gazze’ye insani yardım ulaştırma çabası değil, aynı zamanda insanlığın ortak vicdanını temsil eden bir yürüyüş.

Katar’daki Saldırı ve Yeni Cepheler

İsrail’in Katar’ın başkenti Doha’da Hamas heyetini hedef alması, çatışmanın sadece Gazze ve Batı Şeria ile sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Bu saldırı, diplomasi masasında barışı arayan tarafların bile hedef alınabileceğinin en somut göstergesi oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu saldırıyı sert şekilde lanetlemesi ve “İsrail’in tüm bölgeyi felakete sürüklemek istediği” vurgusu, Türkiye’nin kararlı duruşunu bir kez daha ortaya koydu. Katar ve Türkiye’nin ortak açıklamaları, bölgesel dayanışmanın giderek güçlendiğini gösteriyor.

İngiltere ve ABD’de İsrail Krizi

İngiltere’de 60’tan fazla parlamenterin, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Londra ziyareti öncesinde hükümete yazdığı mektup, Batı’nın da içten içe bölündüğünü işaret ediyor. Mektupta, İngiltere’nin Soykırım Sözleşmesi gereği yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği hatırlatıldı. Bu, İsrail’in artık sadece “desteklenen müttefik” değil, aynı zamanda “sorgulanan fail” konumuna düştüğünü gösteriyor.

ABD’de ise Başkan Donald Trump, Gazze’ye verdiği destek nedeniyle restoran çıkışında protesto edildi. “Trump, bugünün Hitleri” sloganları, Amerikan kamuoyunda Filistin meselesinin ciddi bir kırılma noktası haline geldiğini yansıtıyor.

Gazzeli Çocukların Çalınan Çocukluğu

Bütün bu siyasi gelişmelerin merkezinde ise acı bir gerçek var: Gazze’nin masum çocukları. Açlık, yıkım ve ölümle karşı karşıya kalan çocuklar, cenaze törenlerini oyun gibi taklit ederek “şehitlik provası” yapıyorlar. Bu görüntüler, sadece bir toplumun değil, bütün insanlığın utancıdır.

Sonuç: Zulme Karşı Küresel Uyanış

İsrail’in saldırıları ve zulümleri arttıkça, dünyanın farklı köşelerinden yükselen tepkiler de güçleniyor. Avrupa’dan Amerika’ya, Katar’dan Yemen’e kadar geniş bir coğrafyada vicdanlar harekete geçmiş durumda. Husi saldırıları, Sumud Filosu, diplomatik boykotlar ve sokak protestoları… Bütün bunlar, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor.

Zalimlerin en büyük gücü sessizliktir. Bugün sessizlik bozuluyor, küresel vicdan uyanıyor. Zulmün kaleleri yıkılmaya, mazlumların sesi yankılanmaya başlıyor.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 12th, 2025

İsrail’e Karşı Yükselen Küresel Tepki: Boykotlar, Protestolar ve Yeni Dönem

image_pdfimage_print

İsrail’e Karşı Yükselen Küresel Tepki: Boykotlar, Protestolar ve Yeni Dönem

Ortadoğu’da İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları artık sadece bölgesel değil, küresel bir vicdan meselesine dönüşmüş durumda. Dünya genelinde farklı kesimlerden yükselen sesler, İsrail’in yalnızlaştığını ve giderek “meşruiyet krizi” yaşadığını açıkça gösteriyor.

Sanat Dünyasından Tarihî Boykot

Aralarında Olivia Colman, Mark Ruffalo, Javier Bardem, Tilda Swinton, Ava DuVernay, Yorgos Lanthimos ve Adam McKay gibi önemli isimlerin bulunduğu 1300’den fazla sinemacı, İsrail’e karşı boykot kararı aldı. Sinema, sadece eğlence değil; aynı zamanda vicdanı harekete geçiren bir sanat. Bu karar, “soykırım yapan devletin sanat ve kültürle aklanmasına izin vermeyeceğiz” mesajı taşıyor.

Avrupa’da Artan Tepkiler

Hırvatistan’ın Zagreb kentinde, İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar “Savaş suçlusu hoş gelmedin, bir sonraki durak Lahey” pankartlarıyla protesto edildi.

İtalya’da futbol taraftarları, İsrail milli marşı okunurken sırtlarını sahaya dönerek Gazze’ye destek verdiler. Sporun diliyle verilen bu kırmızı kart, milyonların ortak vicdanını yansıtıyor.

İspanya hükümeti, İsrail’in savaş suçlarına karışan bakanlarının ülkeye girişini yasakladı. Avrupa’da giderek güçlenen bu dalga, diplomatik izolasyonu hızlandırıyor.

ABD ve 11 Eylül İddiaları

Gazeteci Tucker Carlson, İsrail’in 11 Eylül saldırılarıyla ilgili önceden bilgi sahibi olduğuna dair çarpıcı iddiaları gündeme taşıdı. Eski kayıtların sansürlenmesi, “küresel medya baskısı” gerçeğini bir kez daha hatırlattı. İsrail’in ABD siyasetindeki gölgesi, sadece bugünün değil, geçmişin de yeniden sorgulanmasına yol açıyor.

Ortadoğu’da Saldırgan İsrail

İsrail, vekil örgütler (PKK, YPG, DAEŞ) üzerinden yürüttüğü politikaları büyük ölçüde kaybettikten sonra bizzat sahaya inmiş durumda. Katar’ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine yönelik suikast girişimi, bu saldırganlığın en son örneği oldu. Türkiye, saldırıyı sert ifadelerle kınarken, İsrailli akademisyen ve gazetecilerin “Bugün Katar, yarın Türkiye” tehditleri dikkat çekti.

Sumud Filosu ve Direnişin Sembolü

Gazze’ye insani yardım taşıyan Sumud Filosu’na yapılan drone saldırısı, İsrail’in insani yardım bileşenlerinden dahi korktuğunu gösteriyor. Ancak “Gazze bizi bekliyor” diyen aktivistler, saldırıya rağmen yollarına devam ediyor. Bu kararlılık, zalimin gücünden değil, mazlumun imanından doğuyor.

İngiltere ve Çifte Standart

İngiltere hükümeti, “İsrail’in soykırım niyeti yok” açıklamasıyla bir kez daha Batı’nın çifte standardını ortaya koydu. Tarihte İsrail’i bölgeye yerleştiren ülkenin bugün de açıkça sahip çıkması şaşırtıcı değil. Ancak bu tavır, İngiltere’nin uluslararası vicdan mahkemesinde ağır bir bedel ödeyeceğinin göstergesidir.

Sonuç: İlahi Kervan Yürümekte

Dünya İsrail’i giderek daha fazla “terör devleti” olarak tanımlıyor. Sanat, spor, siyaset ve halk hareketleri birleşerek büyük bir boykot dalgasına dönüşüyor.
İsrailli bir akademisyenin tehditlerine karşı verilecek en güzel cevap ise şu kadim sözle özetlenebilir:

“İt ürür, kervan yürür.”

Bu kervan, zulme karşı direnen insanlığın kervanıdır. Ve bu kervan, Allah’ın izniyle yürümeye devam edecektir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

Direnişin Sembolü: Sumud Filosu

image_pdfimage_print
  1. Direnişin Sembolü: Sumud Filosu

Avrupa’dan kalkıp Tunus’ta coşkuyla karşılanan gemiler, aslında sadece fiziki bir abluka kırma girişimi değil, ümmetin ve vicdan sahibi insanların bir araya geldiğini gösteren sembolik bir mesaj.

Sumud kavramı (sebat, sarsılmaz irade), Filistinlilerin yarım asırdır işgale karşı ortaya koyduğu en güçlü duruş.

  1. İsrail’in Katliam ve İşgal Stratejisi

Çok katlı binaların hedef alınması, sadece askeri değil; toplumsal hafızayı, aile yapısını ve şehir hayatını yok etme girişimidir.

“Cehennemin kapıları açıldı” gibi tehditler, psikolojik savaşın bir parçası.

  1. 7 Ekim Sonrası Gerçeklik

İsrail’in “yenilmez ordu, mükemmel istihbarat” imajı çöktü.

Hamas’ın çıplak yumruk misali direnişi, ümmetin çelik yumruğu vurgusuyla birleşiyor. Bu, Filistin meselesinin artık sadece bölgesel değil küresel bir adalet meselesi olduğunu ortaya koyuyor.

  1. Kültürel ve Siyasi Cephe

Venedik ve Toronto’daki Filistin temalı filmlerin ayakta alkışlanması, dünyanın vicdanının hâlâ canlı olduğuna işaret.

Arjantin’de Milei’nin seçim yenilgisi ve İspanya’nın 9 maddelik ambargosu, İsrail’in uluslararası tecridine işaret ediyor.

  1. ABD ve Batı Dünyasının İkilemi

Trump’ın Yahudi-Hristiyan değerleri söylemi ve damadı Kushner’e Gazze planı hazırlatma girişimi, “barış” adı altında yeni bir sürgün ve demografik mühendislik planı şüphesini doğuruyor.

Microsoft’un verileri İsrail’e aktarması, işin teknolojik boyutunun da bir tür “dijital soykırım” olduğunu gösteriyor.

  1. Halkların Tepkisi

Avustralya, İspanya, Türkiye ve dünyanın dört bir yanında yapılan gösteriler, siyasi elitlerin ötesinde halkların kalbinin Filistin’le olduğunu ortaya koyuyor.

📌 Genel çerçevede şunu söylemek mümkün:
İsrail artık sadece Gazze’yi değil, dünya kamuoyunu da kaybediyor. Dünyanın dört bir yanında sanatçılar, siyasetçiler, halk kitleleri ve hatta devletler tepkilerini koymaya başladı.

Bundan sonrası için iki ana eksen beliriyor:

Bir yanda Filistin direnişi, Sumud ruhu ve ümmetin çelik yumruğu.

Öte yanda ise İsrail’in hem askeri hem ideolojik olarak duvara sıkışmış hali.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

İlahi Teveccüh ve İnsanların Teveccühü Arasındaki Fark

image_pdfimage_print

İlahi Teveccüh ve İnsanların Teveccühü Arasındaki Fark

Hakiki değerin ve itibarın kaynağı neresidir? İnsanların beğenisi mi, yoksa ilahi rıza ve teveccüh mü? Bu soru, asırlar boyunca hikmet ve dinin temel meselelerinden biri olmuştur. İlk metinde yer alan yazı, bu konuya net ve derinlikli bir bakış açısı sunar.

> “Rıza-yı İlahî ve ve iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-ü rahmet varsa, yeter. İnsanların teveccühü; o teveccüh-ü rahmetin in’ikası ve gölgesi olmak cihetiyle makbuldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir.” – R. Nur Külliyatı, B. Said Nursi
>
Bu metin, ilahi rızayı, Rahman’ın iltifatını ve Rab’bin kabulünü, insanlığın teveccühünden kat kat üstün bir mertebe olarak tanımlar. İnsanların beğenisi ve takdiri, bu ilahi makama kıyasla bir “zerre” hükmündedir. Bu zerre, varlığını ve değerini, asıl kaynaktan, yani ilahi rahmetin yansımasından alır.
Tarih, bu gerçeği defalarca ispatlamıştır. Yüzyıllarca alkışlanan, övülen nice lider, sanatçı ve düşünür, zamanın süzgecinden geçememiş ve unutulup gitmiştir. Firavunlar, Nemrutlar, Roma imparatorları… Hepsi kendi dönemlerinde insanların hayranlığını kazanmış, ancak ilahi rızadan mahrum kaldıkları için tarihin utanç sayfalarında yerlerini almışlardır. Oysa mütevazı bir yaşam süren, insanlardan fazla itibar görmeyen, ancak hayatını Allah’ın rızasını kazanmaya adayan nice evliya ve alim, vefatlarından sonra bile gönüllerde taht kurmuştur. Onların eserleri, sözleri ve hikmetleri asırlara ışık tutmaya devam etmektedir.
İnsanların beğenisi, fani ve değişkendir. Bugün alkışlayanlar yarın sırtını dönebilir. Bu yüzden gerçek bir teveccüh arayan kişi, gönlünü Allah’a çevirmelidir. İnsanların teveccühü, ancak ilahi rahmetin bir yansıması olarak görüldüğünde anlam kazanır. Eğer bu teveccüh, kişiyi gurur ve kibre sevk ediyorsa, asıl maksattan uzaklaştırıyorsa, o zaman arzu edilecek bir şey değil, aksine bir imtihan vesilesidir. Hakiki mümin, ilahi rahmetin tecellisi olarak kendisine yönelen teveccühe şükreder, ancak kalbini asla bu faniliğe bağlamaz.

Hayatın Değeri ve Vazifelerin En Kıymetlisi

Hayatın anlamı nedir? Niçin yaşarız? İnsanlığın bu en temel sorusu, her devirde farklı cevaplar bulmuştur. Maddiyatı her şeyin üstünde tutanlar, haz peşinde koşanlar ve maneviyatı önceleyenler, hayata dair bambaşka tanımlar yapmıştır.

İkinci metin, bu konuya dair eşsiz bir bakış açısı sunar.

> “Biliniz ki mevcudat içinde en kıymettar, hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir. Ve hidemat-ı hayatiye içinde en kıymettar, hayat-ı fâniyenin hayat-ı bâkiyeye inkılab etmesi için sa’y etmektir.” – Tarihçe-i Hayat
>
Bu hikmetli söz, öncelikle varlık âlemi içindeki en değerli şeyin hayat olduğunu belirtir. Hayat, sadece nefes alıp vermek değil, Allah’ın bize bahşettiği en büyük emanettir. Bu emanetin kıymetini bilmek, onu en iyi şekilde değerlendirmekle mümkündür.
Hayatın kıymetini anladıktan sonra, bir sonraki aşama vazifelerin en kıymetlisidir. Bu da hayata hizmet etmektir. Hayata hizmet, sadece kendi hayatımızı sürdürmek değil, aynı zamanda başkalarının hayatına dokunmak, onlara faydalı olmak ve tüm canlıların yaşamına saygı duymaktır. Bir hekimin hastalara şifa olması, bir öğretmenin genç beyinleri aydınlatması, bir çiftçinin toprağı bereketlendirmesi bu hizmetin farklı tezahürleridir.
Ancak metin, bu hizmetin de ötesinde, en kıymetli hizmetin ne olduğunu vurgular: fani hayatı baki hayata çevirmek için çabalamak. Bu, basit bir yaşam mücadelesinden manevi bir gayeye yükseliştir. İnsan, bu dünyada geçici bir yolcudur. Sahip olduğu her şey, makam, mal, mülk, hepsi bu fani hayatla sınırlıdır. Oysa asıl ve ebedi olan, ahiret hayatıdır. Bu yüzden en değerli çaba, bu fani hayatı, Allah’ın rızasına uygun amellerle doldurarak baki hayata bir köprü haline getirmektir. Bu anlayış, hayata bambaşka bir anlam ve derinlik kazandırır. Zira yapılan her iş, söylenen her söz, atılan her adım, ebedi bir karşılık bulacaktır.

Kendini Okuma ve Gerçek Kimliği Anlama

İnsan, kendini ne kadar tanıyor? Sadece bir beden ve akıldan ibaret mi, yoksa çok daha derin bir anlam mı taşıyor? Üçüncü metin, bu soruyu kısa ve öz bir şekilde cevaplar.

> “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku…” – Risale-i Nur, Sözler – 687
>
Bu çağrı, sadece bir nasihat değil, aynı zamanda bir davettir. Kendini “insan” olarak tanımlayan her bireye, kendi varlığının derinliklerine inme, deruni bir yolculuğa çıkma çağrısıdır. Bu, aynaya bakıp fiziksel özelliklerini görmekle sınırlı değildir. Asıl maksat, insanın yaratılışındaki sırları, zaaflarını, potansiyelini ve Yaratan’la olan ilişkisini idrak etmesidir.
Tarih boyunca kendini okuyanlar, büyük dönüşümlere imza atmıştır. Mevlana, içine dönüp kendi varlığındaki evreni keşfettiğinde, “Ne olursan ol yine gel” diyen bir aşk deryasına dönüşmüştür.
Yunus Emre, “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir” diyerek bilginin zirvesinin, insanın kendi özünü tanıması olduğunu vurgulamıştır.
Sokrates “Kendini bil!” demiş ve bu sözüyle batı felsefesinin temelini atmıştır.
Kendini okumak, insana haddini bildirir. Zayıflığını ve acizliğini fark eden kişi, kibre kapılmaz. Gücünün ve yeteneklerinin kaynağının Allah olduğunu anlayan kişi, şükreder. Kendini okuyan bir insan, içindeki iyilik ve kötülük mücadelesini daha net görür. Kendi nefsiyle yüzleşir, hatalarından ders alır ve her geçen gün daha iyi bir insan olmaya gayret eder. Bu okuma, bir ömür sürer ve her anı, yeni bir keşfe gebedir.

Dünyevi Zevklerin Geçiciliği ve Ahirete Hazırlık

İnsan fani dünyaya neden bu kadar düşkün olur? Mal, mülk, evlat, gençlik gibi değerlere neden bu kadar tutkuyla bağlanır?
Dördüncü metin, bu soruların cevabını ibret dolu bir şekilde verir.

> “O kadar sevdiğin mal ve evlat ve perestiş ettiğin nefis ve heva ve meftun olduğun gençlik ve hayat zayi olup kaybolacak, senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler.” – Risale-i Nur, Sözler – 28
>
Bu metin, dünya hayatının en cazip unsurlarının, yani mal, evlat, gençlik ve nefsani arzuların geçiciliğini ve fani oluşunu vurgular. İnsan, bu değerlere tutkuyla bağlanır, onları kaybetme korkusuyla yaşar. Ancak zaman, hepsini tek tek alıp götürecektir. Bir gün malını kaybedecek, evladından ayrılacak, gençliği elden gidecek ve nihayetinde hayatı son bulacaktır.
Bu ayrılık, sadece fiziksel bir ayrılık değildir. Metin, asıl dramatik olanı son cümlede ifade eder:

“Günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler.” İnsan, bu fani zevklere ulaşmak için işlediği günahların, yaşadığı acıların yükünü omuzlarında taşıyacaktır. Mal hırsıyla kul hakkına giren, evladının geleceği için haram kazanan, gençliğini heva ve heves peşinde zayi eden kişi, bu fani zevklerin kendisinden ayrıldığı anda, onların yol açtığı günahlarla baş başa kalacaktır. Bu, derin bir vicdan azabı ve ahiret azabıdır.
Bu durum, insanı bir kez daha fani ve baki olanı ayırmaya çağırır. Dünya nimetlerinden faydalanmak haram değildir, ancak onlara taparcasına bağlanmak ve ahiret hayatını unutmak büyük bir hatadır. Gerçek akıl, bu geçici zevkleri ebedi saadetin bir aracı olarak kullanmaktır. Gençliğini Allah’a ibadetle, malını zekat ve sadakayla, evladını salih birer kul olarak yetiştirmekle değerlendirenler, bu fani nimetleri baki birer sermayeye dönüştürmüş olurlar.

Hakikatlerin Kıymeti ve Değersiz Ellerdeki Durumu

Son metin, hakikatlerin ne kadar narin ve kıymetli olduğunu, aynı zamanda bu hakikatlerin yanlış ellere düştüğünde nasıl bir değersizliğe maruz kaldığını anlatır.

> “Biçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.” – Risale-i Nur Külliyatı’ndan
>
Hakikatler, Allah’ın kainata serpiştirdiği, yaratılışın ve varlığın sırlarıdır. Onlar, insanlığa doğru yolu gösteren fenerlerdir. Ancak bu fenerlerin ışığı, onları taşıyan ellerin temizliği ve samimiyetiyle doğru orantılıdır.
Bu metin, hakikatlerin kendi başına değerini yitirmediğini, ancak onu taşıyanın niteliği nedeniyle değersizleştiğini söyler. Örneğin, Kur’an gibi ilahi bir hakikat, onun anlamını bilmeyen veya hayatına yansıtmayan birinin elinde sadece bir kağıt ve mürekkep yığınına dönüşür. Hakikati sadece kendi nefsine hizmet etmek için kullanan, onu siyasi çıkarlara alet eden veya ticari bir meta haline getiren kişi, o kutsal hakikati değersizleştirir.
Tarih, bu durumun acı örnekleriyle doludur. Yüzyıllar önce indirilen ilahi kitaplar, onu taşıyan toplumların yanlış ellerine geçtiğinde, tahrif edilmiş, asıl anlamından uzaklaştırılmış ve birer efsaneye dönüşmüştür. Bugün de aynı durumla karşılaşılmaktadır. Manevi değerler, felsefi ilkeler veya bilimsel gerçekler, onları doğru anlamayan, sindiremeyen veya art niyetle kullanan kişiler nedeniyle toplumun gözünde itibarını yitirebilir.
Bu nedenle, hakikatlerin kıymetini korumak, sadece onları bilmekle değil, aynı zamanda onları hakkıyla taşımakla mümkündür. Hakikati samimiyetle, dürüstçe ve fedakarlıkla sahiplenenler, o hakikati yüceltir ve ona değer katarlar. Onlar, hem kendilerini hem de çevrelerini aydınlatır.

Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden derlenen beş farklı metni ele almıştır. Her bir metin, hayatın farklı bir yönüne ışık tutar ve derin bir hikmet barındırır.
İlk olarak, ilahi rızanın insanların teveccühünden kat kat üstün olduğu vurgulanmıştır. Gerçek itibarın kaynağının fani insanlar değil, baki olan Allah olduğu anlatılmıştır. İnsanların beğenisi, ancak ilahi rahmetin bir yansıması olduğunda kıymetli hale gelir.

İkinci olarak, hayatın varlıklar içindeki en değerli şey olduğu ve vazifelerin en kıymetlisinin ona hizmet etmek olduğu belirtilmiştir. Bu hizmetin zirvesi ise, fani hayatı baki hayata çevirmek için yapılan çabadır.

Üçüncü metinde, insanın en önemli görevinin “kendini okumak” olduğu ifade edilmiştir. Kendini tanıyan, haddini bilen ve potansiyelini keşfeden bir bireyin manevi bir uyanışa erişeceği anlatılmıştır.

Dördüncü olarak, dünyevi zevklerin geçiciliği ele alınmıştır. Mal, evlat ve gençlik gibi değerlerin bir gün elden çıkacağı, ancak onlar uğruna işlenen günahların ve yaşanan acıların baki kalacağı hatırlatılmıştır.

Son olarak, hakikatlerin kıymetinin, onu taşıyanların samimiyeti ve temizliğiyle doğrudan ilişkili olduğu vurgulanmıştır. Değersiz ellere düşen hakikatlerin kendi kıymetini koruyamayacağı ve değersizleşeceği ifade edilmiştir.
Bu metinler, insanı fani olanın peşinden koşmaktan vazgeçirerek, baki olanı hedeflemeye, kendini tanımaya ve hakikatlere sahip çıkmaya çağıran bir bütünlük içindedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

Ümmetin Çelik Yumruğu: Gazze ve Sumud’un Mesajı

image_pdfimage_print

Ümmetin Çelik Yumruğu: Gazze ve Sumud’un Mesajı

Gazze sadece küçücük bir toprak parçası değil, ümmetin kalbi, insanlığın vicdanıdır. Bugün orada yükselen ses, sadece bir halkın özgürlük çığlığı değil; ümmetin çelik yumruğu hâline gelmiş bir direnişin sembolüdür.

Sumud: Sebat ve Sarsılmaz İrade

Filistinliler yarım asırdır en ağır işgallere, en zalim kuşatmalara rağmen “sumud” yani sebat kelimesiyle tarihe geçtiler. Sumud Filosu, Tunus’ta coşkuyla karşılandığında aslında sadece abluka kırılmaya çalışılmıyordu; ümmetin parçaları, adalet isteyen halklar ve vicdanlı insanlar bir araya gelerek “Gazze yalnız değil” mesajı veriyordu.

İsrail’in Çöken İmajı

7 Ekim sonrası dünya bir hakikati gördü: “Yenilmez ordu” ve “mükemmel istihbarat” imajı çöktü. Çok katlı binaları hedef almak, çocukları ve sivilleri bombalamak, sadece bir askeri taktik değil; toplumun hafızasını yok etme girişimiydi. Ancak bu katliamlar, Gazze halkının iradesini kıramadı; aksine ümmetin çelik yumruğu daha da sertleşti.

Küresel Vicdanın Uyanışı

Dünyanın dört bir yanında yükselen sesler, İsrail’in yalnızlaştığını gösteriyor.

İspanya’nın 9 maddelik ambargosu,

Arjantin’de İsrail yanlısı Milei’nin seçim yenilgisi,

Venedik ve Toronto’da ayakta alkışlanan Filistin temalı filmler,

Avustralya, Türkiye ve daha nice ülkede meydanları dolduran halk…

Bütün bunlar, Filistin meselesinin artık sadece Ortadoğu’nun değil, insanlığın meselesi olduğunu ilan ediyor.

Sonuç: Gazze Kalptir

Gazze’de direniş, ümmetin kalbinden doğan bir iradenin sembolüdür. Bu kalp attıkça, ümmetin çelik yumruğu dünyaya adalet mesajı vermeye devam edecektir. Çünkü Gazze sadece Gazze değildir; ümmetin şerefi, insanlığın vicdanıdır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

VAAZ KONUSU

image_pdfimage_print

VAAZ KONUSU :

Halifetullah ve Gazze: Meleklerin Endişesinden İlâhî Hikmete

Aziz kardeşlerim,
Kur’ân-ı Hakîm bize büyük bir hakikati haber veriyor:

> “Rabbin meleklere dedi ki: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.
Melekler dediler: Orada fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?
Hâlbuki biz seni tesbih ve takdis ediyoruz.
Allah buyurdu: Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”
(Bakara, 2/30)

Meleklerin bu suali boşuna değildi. Çünkü onlar insanın üç kuvvesini biliyordu: akıl, şehvet ve gadap… Eğer terbiye edilmezse, bu duygular dünyayı kana bulayacaktı. Nitekim insandan önce yaratılan cinlerin çıkardığı fesadı görmüşlerdi. Levh-i Mahfuz’da yazılı mukadderatın işaretlerini de biliyorlardı.

Ama Allah, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu. Yani insanda sadece fesat değil; iman, marifet, ubudiyet ve şefkat gibi melekleri bile geride bırakacak cevherler vardı.

Kardeşlerim,
Tarih bu iki yönü bize defalarca gösterdi. Bir yanda Firavunlar, Nemrutlar, zalimler; diğer yanda Musa’lar, İbrahim’ler, Muhammed Mustafa (asm) ve nice evliyalar, şehitler…

İsrailoğulları’nın Hz. Musa’ya ettikleri cefalar, dokuz defa başlarına gelen belalar Kur’ân’da anlatılır (A‘raf, 7/133). Ve işte bugün, Gazze’de yaşanan zulüm de bu hakikatin canlı şahididir. Çocukların kanı, kadınların feryadı, masumların şehadeti… Meleklerin endişesi adeta gözlerimizin önünde tecelli ediyor.

Ama unutmayalım: Allah, zalimleri imhal eder, fakat ihmal etmez.
Kur’ân buyuruyor ki:

“Kim bir canı haksız yere öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (Mâide, 5/32)

“Yeryüzünde fesat çıktı; Allah fesadı sevmez.” (Bakara, 2/205)

“Fesat çıkaranların akıbeti pek çetin olacaktır.” (Rum, 30/41)

Ey kardeşlerim,
Gazze’de fesat çıkaranlar meleklerin endişesini doğruluyor; ama Gazze’de sabırla, sebatla, imanla direnenler de Allah’ın “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” sırrını gösteriyor. Çünkü mazlumun duası, şehidin kanı, sabreden müminin imanı, meleklerin bilmediği yüce bir hakikattir.

Son söz olarak:
Melekler kan dökücü insanı görmüştü. Allah ise secde eden, şükreden, sabreden, imanla direnen insanı bildi. İşte Gazze’nin çocukları, şehitleri ve yiğitleri o sırrın bugünkü tezahürüdür.

> “Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de âhirette sabit söz üzere sabit kılar.”
(İbrahim, 14/27)

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

Halifetullah ve Gazze: Meleklerin Endişesi, Hakikatin Tezahürü

image_pdfimage_print

Halifetullah ve Gazze: Meleklerin Endişesi, Hakikatin Tezahürü

Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın meleklere hitaben:

> “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar, ‘Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Hâlbuki biz seni tesbih ve takdis ediyoruz’ dediler. Allah da buyurdu: ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.’”
(Bakara, 2/30)

Bu âyet, insanın yaratılışındaki sır ve hikmeti açan temel bir düsturdur. Meleklerin korkusu boşuna değildi; çünkü insanda üç kuvve (akıl, şehvet, gadap) sınırsız bırakılmış, terbiye edilmezse büyük fesatlara yol açacağı bildirilmişti.

Meleklerin Endişesi

Meleklerin “fesat ve kan dökme” endişesi üç kaynaktan doğuyordu:

  1. Levhi Mahfuz’da yazılı mukadderat – İnsanlığın tarihinde işlenecek zulümler, cinayetler ve savaşların bilgisi.
  2. Cinlerin tecrübesi – İnsanlardan önce yaratılan cinler, fesat çıkarıp kan dökmüş, helâk edilmişti. İnsan ise onlardan üç kat daha gelişmiş bir yapıya sahipti.
  3. İnsanın duygularının sınırsızlığı – Özellikle gadap, kin, şiddet, ihtiras ve nefret duygularının terbiye edilmediğinde yeryüzünü kana bulayacağı hakikati.

Bu yüzden melekler sormuştu. Fakat Allah Teâlâ’nın “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” cevabı, insanın sadece fesat potansiyeli değil, aynı zamanda iman, marifet, adalet ve ubudiyet ile meleklere bile üstün olacak bir makam kazanabileceğini beyan ediyordu.

Tarihin Şahitliği

İnsanlık tarihi, meleklerin endişesini haklı çıkaran sayısız kanlı sahneyle doludur. Firavunların zulmü, Nemrutların kibri, zalim kralların ve diktatörlerin kanlı saltanatları hep bu ayetin bir yansımasıdır.

Nitekim İsrailoğulları’nın tarihte defalarca peygamberlerine isyanı, fitne ve fesatla nice belalara dûçar oluşları, meleklerin işaret ettiği endişenin canlı misalleridir. Hz. Musa’ya çektirdikleri sıkıntılar, dokuz defa başlarına bela gelen ilahî ikazlar bunun delilidir (A‘raf, 7/133).

Ve bugün Gazze’de, gözlerimizin önünde yaşanan soykırım; masumların kanını döken bir zihniyetin, meleklerin asırlar önce sorduğu sorunun acı bir cevabı gibidir.

Kur’ân’ın İkazı

Kur’ân, yeryüzünde fesat çıkaranları şöyle tasvir eder:

“Arkasını dönüp gidince veya bir işin başına geçince yeryüzünde bozgunculuk yapmak, ürünleri ve nesileri yok etmek için koşturur durur. Oysa Allah, bozgunculuğu asla sevmez.” (Bakara, 2/205)

“Kim bir canı haksız yere öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (Mâide, 5/32)

“İnsanların işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde karışıklık ortaya çıktı, düzen bozuldu. Böylece Allah, belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarından bir kısmının kötü sonuçlarını onlara tattırıyor.” (Rum, 30/41)

Bugün Gazze’de akan kan, işte bu ayetlerin somut bir tefsiri gibidir.

Hikmet ve İbret

Melekler insanın fesat potansiyelini görmüştü. Allah ise insanın marifet, adalet, şefkat ve ubudiyetle yükselişini murad etmişti. İnsanın şerefi, fesadı değil; emaneti yüklenmesi, hakka teslimiyeti ve mazlumun yanında durmasıdır.

Gazze’de akan kan, zalimlerin fesadını gösterse de; direnen, sabreden ve şehadetle yücelen müminler, insanoğlunun en yüksek mertebesini ispat etmektedir. İşte bu, meleklerin bilmediği; Allah’ın bildiği sırdır.

Sonuç

Evet, meleklerin korkusu tahakkuk etti: İnsan yeryüzünde kan döktü. Ama aynı insan, peygamberlerle, velilerle, şehitlerle, mazlumların sebatıyla meleklere rahmet dersi verdi. Gazze’nin direnişi bu hakikatin canlı şahididir.

> “Allah, iman edenleri, inanıp ikrar ettikleri o değişmez söz sebebiyle dünyada da âhirette de sapasağlam tutar ve ayaklarını kaydırmaz. Zâlimleri ise şaşırtır, onların doğru yoldan çıkmasına fırsat verir. Allah dilediğini yapar.”
(İbrahim, 14/27)

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

İTMİNÂN-I KALB – VİCDAN VE NEFS

image_pdfimage_print

İTMİNÂN-I KALB – VİCDAN VE NEFS

İtminân-ı kalb,
itminân-ı vicdan,
itminân-ı nefs,

itminânla beraber; iz’an, yüksek iman, kanaat, ciddiyet, müncezibâne keşfiyat, hiçbir şüphe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesi ve mâneviyatta ve meratib-i imaniyede terakki, samimî incizaplar, istirahat-i kalb, efkara, inkişaf-ı iman, ve nüfusa, teslim-i rıza ve can, bir iman ile o sıfat ve esmayı tasdik, bir itimad, nihayet vüsûk, kuvvet-i itminan, Rabb-i Rahîmine itimad, kemâl-i imân, öyle bir sıdk ve sadâkati, öyle bir sebat ve metâneti, öyle bir ihlâs, kemal-i sıdk ve itikad hakikatleri.

*******

Hepsi Risale-i Nur’un sıkça işlediği imanın kalpte kökleşme mertebeleri ve marifetullah yolculuğunun istasyonları gibidir.

  1. İtminân-ı kalb

Kalbin tam sükûnete ermesi, huzur bulmasıdır.
Delil ve burhanlarla şüphelerden arınmış, Rabbine güvenip teslim olmuş bir kalp hâlidir.
Kur’an’daki:

> “اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ” (Ra’d, 28)
“Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura erer.”
âyeti bunun en veciz ifadesidir.

“İbrâhim de bir zaman: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!” demişti. Rabbi ise: “Yoksa inanmıyor musun?” buyurdu. İbrâhim: “Elbette inanıyorum, fakat kalbim iyice kanaat getirip yatışsın diye bunu istiyorum” dedi. Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu: “Öyleyse dört kuş yakala, onları kendine meylettir, alıştır, iyice tanı; sonra onları kesip hamur yaparak her bir dağın tepesine ondan bir parça bırak. Sonra onları çağır, bak nasıl koşarak sana gelecekler. Şunu iyi bil ki, Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.” (Bakara.260.)

  1. İtminân-ı vicdan

Vicdanın dört temel rüknü (şuur, irade, his, latife-i Rabbâniye) imanla uyumlu ve mutmain hâle gelir.
İnsanın iç âleminde çelişki kalmaz, vicdan huzura erer.

  1. İtminân-ı nefs

Nefsin terbiye edilerek kalple uyumlu hâle gelmesidir.
Kur’an’da “يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ” (Fecr, 27)
” Ey kâmil bir iman ve sâlih amellerle huzûra ermiş nefis!”
ifadesi bu mertebeyi anlatır.
Artık nefs hevâ ve hevesine değil, Rabbine yönelir.

  1. İz‘an

Delillere dayanarak elde edilen yakîn; sadece taklit değil, tahkikî bir kabullenmedir.
Kalbin ikna olmasıdır.

  1. Yüksek iman

Sadece inanmak değil, imanın derecesinin artmasıdır.
Yakîn mertebeleriyle (ilmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn) yükselen iman.

  1. Kanaat

Maddî ve manevî her şeyde rızaya razı olmak.
İmanın verdiği zenginlik ve huzur.

  1. Ciddiyet

İman yolunda lakayt olmamak.
Dinî meselelerde samimiyet ve gayret göstermek.

  1. Müncezibâne keşfiyat

Ruhun ilahî hakikatlere cezbolunması;
iman nuruyla açılan derin idrakler.

  1. Hiçbir şüphe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesi

İmanın kesinlik kazanması.
Zihin bulanıklığına yer bırakmayan yakin.

  1. Meratib-i imaniyede terakki

İmanın derece derece artması; taklidden tahkike, ilmelyakînden hakkalyakîne ilerlemesi.

  1. Samimî incizaplar

Kalbin hakikate sevgi ve cezbe ile yönelmesi.

  1. İstirahat-i kalb

Kalbin Allah’a imanla huzura ermesi.

  1. Efkâra (fikirlere) inkişaf-ı iman

Akılda iman hakikatlerinin inkişaf etmesi,
düşüncenin imanla nurlanması.

  1. Nüfusa, teslim-i rıza ve can

Nefsin rızaya razı olması, her hâlde Allah’a teslim olması.

  1. Bir iman ile o sıfat ve esmâyı tasdik

Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini imanla kabul etmek.
Tevhid ve marifetullahın temel esası.

  1. Bir itimad, nihayet vüsûk, kuvvet-i itminan

İmanla Allah’a güvenmek, dayanmak;
tam bir emniyet ve huzur bulmak.

  1. Rabb-i Rahîmine itimad

Rabbine güvenmek; dünya ve ahirette Ona dayanmak.

  1. Kemâl-i iman

Olgun, sarsılmaz, tahkikî iman.

  1. Öyle bir sıdk ve sadâkat

Hakikate tam bağlılık,
imanında samimiyet ve doğruluk.

  1. Sebat ve metanet

Zorluklar karşısında imanını muhafaza etmek,
sebatla hak yolda kalmak.

  1. İhlâs, kemal-i sıdk, itikad

Amellerde ihlâs, sözlerde doğruluk,
itikatta sağlamlık.

📌 Sonuç:
Bütün bu kavramlar aslında imanın derinleşmesi, kökleşmesi ve huzur vermesinin farklı yönlerini ifade ediyor.
Kalb, vicdan, nefs, akıl ve ruh aynı merkezde birleştiğinde; insan en küçük bir vesvese, şüphe veya zaaf hissetmez.
Bu hâl, “iman-ı tahkikî”nin kemal noktasıdır.

******

İman Yolculuğu ve İtminân Mertebeleri

Mertebe / Kavram / Mânâsı ve Açıklaması

  1. Başlangıç İz‘an / Delile dayalı ikna, kalbin tatmin olması, taklidîden tahkikîye geçiş.
    Yüksek iman / Yakîn mertebeleriyle kuvvetlenen iman (ilmelyakîn → aynelyakîn → hakkalyakîn).
    Ciddiyet / İman yolunda samimiyet ve gayret; lakaytlıktan uzak olmak.
  2. Kalp Mertebesi / İtminân-ı kalb / Kalbin sükûnete ermesi, huzur bulması, şüphelerden arınması.
    Kanaat / İmanla gelen zenginlik ve tatmin, rızaya razı olmak.
    İstirahat-i kalb / Allah’a iman ile kalbin rahat bulması.
  3. Vicdan / Mertebesi İtminân-ı vicdan / Vicdanın dört rüknünün imanla uyumlu hale gelmesi; iç âlemin huzuru.
    Efkâra inkişaf-ı iman / Akılda ve fikirlerde imanın inkişaf etmesi, nurlar saçması.
  4. Nefs Mertebesi / İtminân-ı nefs / Nefsin terbiye edilip Rabbine yönelmesi; “Nefs-i mutmainne” makamı.
    Teslim-i rıza ve can / Nefsin rızaya razı olması, Allah’a tam teslimiyet.
  5. Terakki ve Keşif / Meratib-i imaniyede terakki / İmanın derece derece yükselmesi, tahkikten marifete çıkması.
    Müncezibâne keşfiyat / Ruhun ilahî hakikatlere cezbolunması, manevî açılımlar.
    Samimî incizaplar / Hakikate sevgi ve cezbe ile yöneliş.
  6. Kuvvet ve Emniyet / Hiçbir şüphe/tereddüt vermemesi / İmanın kesinlik kazanması, vesveseden korunma.
    Bir itimad ve nihayet vüsûk / Allah’a güven, emniyet ve sarsılmaz bir dayanış.
    Rabb-i Rahîmine itimad / Rabbine dayanmak, Ona tam tevekkül.
  7. Kemal Noktası
    Kemâl-i iman / Olgun ve tahkikî iman, şüpheden arınmış sarsılmaz iman.
    Sıdk ve sadâkat / Hakikate tam bağlılık, doğruluk ve sadakat.
    Sebat ve metanet / Zorluklar karşısında imanını muhafaza etmek.
    İhlâs, kemal-i sıdk, itikad / Amelde ihlâs, sözde doğruluk, itikatta sağlamlık.

📌 Bu tablo bize şunu gösteriyor:

Başlangıç delile dayalı iz‘an ile olur.

Kalp, vicdan ve nefis sırayla huzura kavuşur.

İman inkişaf ettikçe keşif, emniyet ve kemal mertebeleri yaşanır.

Nihayetinde kul, ihlâs, sıdk, metanet ve kemal-i iman ile Rabbine tam teslim olur.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

Gazze Ablukasını Kırmak İçin Sumud Filosu

image_pdfimage_print

Gazze Ablukasını Kırmak İçin Sumud Filosu: Uluslararası Dayanışma ve İsrail’in Gazze İşgali Karşısında Yükselen Gerilim

**9 Eylül 2025, Tunus Limanı – Gazze’ye Doğru Bir Umut Işığı**

Filistin halkının uzun yıllardır süren ablukası altında ezilen Gazze Şeridi, son aylarda İsrail’in artan askeri operasyonlarıyla daha da karanlık bir döneme girdi. Bu ortamda, uluslararası sivil toplum örgütleri ve aktivistler tarafından organize edilen “Sumud Filosu” – Arapça’da “kararlılık” veya “sarsılmaz azim” anlamına gelen bu kavram, Filistin direnişinin sembolü haline gelmiş – yola çıkarak ablukayı kırmak için önemli bir adım attı. Bugün akşam saatlerinde Tunus’un Sidi Busaid Limanı’na ulaşan filo, Avrupa’dan (özellikle İspanya ve İtalya’dan) gelen gemilerle coşkuyla karşılandı. Filo, yarın (10 Eylül) Gazze’ye doğru rotasını çevirmeyi planlıyor ve Tunus’tan katılacak gemilerle güçlenecek.

Sumud Filosu, 1967 Altı Gün Savaşı’ndan beri Filistinlilerin topraklarında kalma, kültürel kimliklerini koruma ve şiddet olmayan sivil itaatsizlik yöntemleriyle direnişlerini sürdürme mücadelesini temsil ediyor. Filodaki aktivistler, zeytin ağaçları ve hamile köylü kadınlar gibi sembollerle Filistin direnişini somutlaştırarak, ablukayı delmek ve insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıktı. Ancak bu umut dolu girişim, İsrail’in Gazze’ye yönelik yoğunlaşan işgal planlarıyla gölgeleniyor.

### İsrail’in Gazze İşgali: Binalar Yıkılıyor, Tehditler Artıyor

İsrail ordusu, Gazze kentini işgal planını devreye sokarak, kentin batısında Filistinlilerin sığındığı çok katlı binaları hedef almaya devam ediyor. Son üç günde gerçekleştirilen hava saldırılarında, Beyrut Caddesi’ndeki El-Maliyye Kavşağı’nda bulunan 7 katlı “Er-Ruya” binası –ki bu bina 30 daireye ev sahipliği yapıyordu– yerle bir edildi. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, saldırılardan önce “Cehennemin kapıları açıldı” diyerek Gazze’nin işgali için saldırıları şiddetlendireceklerini tehdit etmişti. Daha önce “Müşteha” ve “Es-Susi” binalarını hedef alan İsrail, kent içindeki çok katlı yapıları sistematik olarak yıkarak, yüzlerce Filistinlinin evsiz kalmasına neden oldu.

Son 24 saatte ise İsrail, Gazze’de bir günde 50 binayı tamamen, 100 binayı kısmen yıktığını duyurdu. Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze halkına yönelik küstah bir dille “Orayı terk edin” çağrısı yaparak, bu yıkımların saldırıların başlangıcı olduğunu belirtti. Uluslararası gözlemcilere göre, bu eylemler bir etnik temizlik ve soykırım girişimi olarak nitelendiriliyor. Gazze’den gelen haberlere göre, son saldırılarda 62 bin sivil hayatını kaybetti, 10 bin kişi kayıp veya enkaz altında, ve bunlardan 20 bini çocuk.

Ayrıca, İsrail ordusu Gazze’deki mülteci kamplarının yakınındaki “Barış” binasını –yüzlerce Filistinlinin ve kanser hastalarının sığındığı bir yer– üç füzeyle bombaladı. Bu saldırı, İsrail’in sivil nüfusu hedef alan politikalarının en somut örneklerinden biri olarak uluslararası kamuoyunda infial yarattı. Filistinli gruplar, bu eylemleri “soykırım” olarak tanımlarken, Gazze halkı “Terk etmeyeceğiz” diyerek direnişlerini sürdürüyor.

### Uluslararası Tepkiler ve Dayanışma Hareketleri

Sumud Filosu’nun Tunus’taki coşkulu karşılanması, küresel dayanışmanın bir yansıması. Ancak filo, daha yola çıkmadan tehditlerle karşılaştı. Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, İspanyol gemisine Tunus limanında drone saldırısı düzenlendiğini duyurdu. Saldırıda geminin bir kısmı alev aldı ve aktivistler, bir drondan yangın çıkarıcı bir maddenin fırlatıldığını belirtti. Bu olay, İsrail’in sivil girişimlere yönelik sabotaj girişimlerini gözler önüne seriyor.

Dünyada ise İsrail’e karşı tepkiler giderek sertleşiyor. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, İsrail’e 9 maddelik ambargo kararı aldıklarını açıkladı ve “Gazze’de olanlar soykırımdır” diyerek, gerekirse daha fazla yaptırım uygulanacağını belirtti. İspanya Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den çıkarılması çağrısı da yükseliyor. Avustralya’da Melbourne’de binlerce kişi İsrail’e yaptırım talebiyle sokağa döküldü. Arjantin’de ise Cumhurbaşkanı Javier Milei’nin desteklediği politikalar, parlamento seçimlerinde büyük bir yenilgiyle karşılaştı – Peronist muhalefet, Buenos Aires eyalet seçimlerini ezici farkla kazandı.

Kültürel alanda da Filistin dayanışması ön planda. 82. Venedik Film Festivali’nde “Hind Receb’in Sesi” filmi Jüri Büyük Ödülü’nü aldı; bu film, İsrail saldırısında ölen 5 yaşındaki Filistinli çocuk Hind Receb’in hikayesini anlatıyor. Toronto Film Festivali’nde ise Annemarie Jacir’in “Palestine 36” filmi, “Özgür Filistin” sloganlarıyla 15 dakika ayakta alkışlandı. Ünlü oyuncular, yönetmenler ve film yapımcılarından oluşan 1300’den fazla isim, İsrailli film kurumlarıyla çalışmayı reddettiklerini duyurdu.

Türkiye’den gelen dayanışma da güçlü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine Toplantısı sonrası Netanyahu’yu “iyice zıvanadan çıktı” diye eleştirdi ve Türkiye’nin Gazze’nin yanında olacağını vurguladı. AK Parti Gençlik Kolları, 81 ilde “Boş Sıralar” etkinliği düzenleyerek, İsrail’in katlettiği Gazzeli çocuklar için dikkat çekti. Üsküdar esnafı, bir günlük kazancını Gazze’ye bağışlayacak. Cumhur İttifakı heyeti ise Refah Sınır Kapısı’nı ziyaret ederek, İsrail’in soykırımını kınadı. Hakkari’den bir konuşmacı, “Ümmetin çelik yumruğunu kullanması lazım” diyerek direniş çağrısı yaptı.

### Diplomatik Gelişmeler ve Teoriler

Diplomatik cephede, Hamas ABD Başkanı Donald Trump’ın ateşkese ilişkin teklifine cevap verdi: “Gazze’den tamamen çekilme ve bağımsız Filistin komitesi karşılığında mahkumların serbest bırakılması için müzakereye hazırız.” Ancak Trump’ın damadı Jared Kushner, Gazze’deki Filistinlilerin sürülmesini savunan bir plan hazırlıyor – İsrail basınında “Gazze planı o isme verilmiş” olarak geçen bu proje, Filistinlileri Mısır’a veya Negev Çölü’ne sürmeyi içeriyor. Kushner, Gazze’yi “su kıyısı mülkiyet potansiyeli” olarak nitelendirerek, İsrailli yöneticilerin insanları çıkarmasını önermişti.

Çinli eğitimci Jiang Xueqin ise sosyal medyada çarpıcı bir teori paylaştı: İsrail’in Gazze’deki eylemleri kasıtlı olarak dünyayı kendine düşman etmek için tasarlanmış, Yahudi eskatolojisine dayalı bir “dünyanın sonu” kehanetini hızlandırmayı amaçlıyor. Xueqin, İsrail’in gizli yöntemler yerine açıkça soykırım yapmasını, Çin askeri stratejisindeki “arkaya nehri alma” taktiğine benzetti – burada “nehir” ise çocukları öldürmenin oluşturduğu tabu.

Diğer gelişmelerde, Yunanistan İsrail’den silah alımlarını askıya aldı. İtalya Milli Takımı Teknik Direktörü Gennaro Gattuso, bir İsrailli futbolcuya “Çeneni kapat” diye bağırarak Filistin katliamlarına tepki gösterdi. Microsoft’un Azure bulut sistemi –ki İsrail’e Filistin verilerini sızdırdığı iddia ediliyor– kabloları kesilerek sabotajlandı. İsrail ise Suriye’nin Humus’una hava saldırısı düzenledi.

### Sonuç: Zafer Kaçınılmaz mı?

7 Ekim 2023 Aksa Tufanı’ndan beri değişen tablo, İsrail’in “karşı konulmaz” imajını yerle bir etti. Hamas’ın direniş iradesi, ümmetin “çelik yumruğu” ile birleşirse, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü yakın olabilir. Önder Genel Başkanı Abdullah Ceylan’ın dediği gibi: “Zafer kaçınılmazdır, o gün hakkıyla sevinebilmek için bugün Filistin’in yanında olmalıyız.” Sumud Filosu’nun Gazze’ye ulaşması, karadan, denizden ve havadan süren mücadelenin bir parçası. Dünya, Gazze’nin çığlığını duyana kadar bu direniş sürecek. Tarih, duyarsız kalanları yargılayacak.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025

Kaht-ı Ricalden Dirilişe: Tarihin Seyri ve Geleceğe Bakan Işık – 2 –

image_pdfimage_print

Kaht-ı Ricalden Dirilişe: Tarihin Seyri ve Geleceğe Bakan Işık – 2 –

Tarih, milletlerin aynasıdır. O aynaya bakmayı bilmeyen, kendi yüzünü de göremez. Biz bugün öyle bir dönemdeyiz ki, tarihin sıkça tekrar ettiği bir hâl ile karşı karşıyayız: kaht-ı rical, yani adam kıtlığı.

Ehliyetli olanların geri plana atıldığı, ehliyetsizlerin öne çıkarıldığı bir çağdayız. Şoför mahalline oturan eller, direksiyonu yanlış yöne çeviriyor; yol bozuluyor, kaza çoğalıyor. Bizans’tan miras kalan entrikalar, ayak oyunları sahneyi dolduruyor. Milletin evlatları küçük hesaplarla oyalanırken, dünyanın büyük meseleleri göz ardı ediliyor. Bu hâl, yalnızca bizde değil; bütün dünyada yaşanıyor.

Ama tarihin büyük kanununu unutmayalım: Zulüm payidar olmaz, karanlık baki kalmaz.

Tarihten İbretler

📌 Roma’nın Çöküşü
Roma İmparatorluğu çökerken, herkes dünyanın sonunun geldiğini düşündü. Fakat o çöküşün ardından, yeni bir çağ doğdu; Avrupa yeniden şekillendi. Çöküş, aynı zamanda yeni bir medeniyetin doğum sancısıydı.

📌 Moğol İstilası
13. yüzyılda Moğollar, İslâm dünyasının kalbine hançer gibi saplandı. Bağdat yakıldı, medreseler yıkıldı, alimler şehit edildi. Herkes İslâm’ın sona erdiğini sandı. Ama kısa süre sonra Moğollar Müslüman oldu. Yıkım, iman nuruna teslim oldu; harabelerden ilim ve hikmet yeniden filizlendi.

📌 Osmanlı’nın Yükselişi
Anadolu Selçukluları yıkıldığında, beylikler birbirine düştü. Herkes dağınıklığın felaket getireceğini düşündü. Fakat o dağınıklığın içinden Osmanlı doğdu. Küçük bir beylikten, cihanı saran bir devlet çıktı.

📌 Endülüs’ün İbret Dersi
Endülüs İslâm medeniyeti, bir zamanlar Avrupa’nın kalbinde bir ışık gibiydi. İlimde, sanatta, mimaride zirveye ulaştı. Fakat sonra ihtilaflar, zaaflar, günahlar galip geldi. Bu ihtişam söndü, geriye yalnızca eserler ve ibret kaldı.

Bu örnekler gösteriyor ki: Her çöküş, ya nihai bir helak olur ya da yeni bir doğuşa gebedir.

Bugünün Manzarası

Biz de bugün, tarihin buhranlı dönemlerinden birini yaşıyoruz. Adam kıtlığı, ehliyetsizlik, küçük hesaplarla büyük meselelerin gölgelenmesi… Millet, damlada boğulurken okyanusu unutuyor. Dünya büyük bir değişim sancısı geçiriyor; biz de onun içindeyiz.

Ama unutmamalıyız ki bu hâl, yeni bir doğuşun habercisi de olabilir. Çünkü karanlığın en koyu olduğu an, sabaha en yakın andır.

Geleceğe Bakan Işık

Eğer biz, kendi yetersizliklerimizle yüzleşirsek, günahlarımızı fark edip istiğfarla arınabilirsek, tarihin akışı bize yeniden kapılar açacaktır. Karanlıktan aydınlığa çıkış, yalnızca siyasetle olmaz; imanla, ilimle, hikmetle, ehliyetle olur.

Bugün belki rical kıtlığı vardır; fakat rical-i gayb vardır, yani görünmeyen kahramanlar. Tarihin her döneminde, millet en çaresiz anında dirilişin öncülerini bulmuştur.

Çünkü hakikat birdir: Allah’ın nurunu söndürmek isteyen çok olmuştur; ama hiçbir devirde muvaffak olamamışlardır.

Milletlerin kaderinde inişler ve çıkışlar vardır. Bizim için de karanlık günler, yeniden dirilişe açılan kapılar olabilir. Yeter ki gaflete dalmayalım, küçük meselelerde boğulmayalım, damlada kaybolmayıp okyanusa yönelelim.

Tarihin seyri bize şunu fısıldıyor: Bu karanlık, bir doğum sancısıdır. Ve sabah, çok yakındır.

Allah akıbetimizi hayreylesin.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesEylül 10th, 2025