Kur’ân-ı Kerîm’de geçen önemli kavramlar

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen önemli kavramlar:

  1. Kavramın tanımı – Arapça kökü, lügat anlamı, ıstılahî anlamı.
  2. Kur’ân’daki kullanımı – Kavramın geçtiği ayetler ve bağlantısı.
  3. Mürâdifleri (eş anlamlı veya yakın anlamlı kelimeler) – Ayetlerden örneklerle desteklenmiş şekilde.

İman
İslâm
Takvâ
Nifâk
Küfr
Salih amel
Cihad
Sabır
Şükür
Tevhid
Rızık
Rahmet
Azap
Zulüm
Adalet
Hikmet
Hidayet
Dalalet

📌 KAVRAM: TAKVÂ

  1. Lügat Anlamı: Arapça “وقى / vikâye” kökünden gelir; korunmak, sakınmak demektir.
    2. Istılahî Anlamı: Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınmak; kalbi ve ameli günahlardan korumak.
    3. Kur’ân’daki Kullanımı:

“Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde sakının (ittakûllah), ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 3/102)

“Kim Allah’a karşı takvâ sahibi olursa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.” (Talâk, 65/2)
4. Mürâdifleri:

Birr (İyilik, doğruluk): Bakara, 2/177.

İhsan (Güzel davranış): Nahl, 16/90.

Kuşatıcı anlamda hidayet: Bakara, 2/2.

**********

Kur’ân Kavramları Sözlüğü

1️ İMAN

Lügat Anlamı: Arapça “امن / emn” kökünden; güvenmek, tasdik etmek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın varlığını ve birliğini, Peygamberlerini, kitaplarını, meleklerini, ahireti ve kadere dair esasları kalp ile tasdik ve dil ile ikrar.
Ayet Örnekleri:

“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti; müminler de iman ettiler…” (Bakara, 2/285)

“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, O’na indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.” (Nisâ, 4/136)
Muradifleri: Tasdik, ikrar, tevhid.

2️ İSLÂM

Lügat Anlamı: “سلم / s-l-m” kökünden; teslim olmak, boyun eğmek.
Istılahî Anlamı: Allah’a itaat ve teslimiyet içinde O’nun hükümlerine boyun eğmek.
Ayet Örnekleri:

“Şüphesiz Allah katında din, İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19)

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecek…” (Âl-i İmrân, 3/85)
Muradifleri: Teslimiyet, ubudiyet, ihlas.

3️ TAKVÂ

Lügat Anlamı: “وقى / vikâye” kökünden; korunmak, sakınmak.
Istılahî Anlamı: Allah’ın emirlerini tutmak, yasaklarından kaçınmak.
Ayet Örnekleri:

“Allah’tan, O’na yaraşır şekilde sakının.” (Âl-i İmrân, 3/102)

“Kim Allah’a karşı takvâ sahibi olursa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.” (Talâk, 65/2)
Muradifleri: Birr, ihsan, hidayet.

4️ NİFÂK

Lügat Anlamı: “نفق / n-f-q” kökünden; gizlemek, tünel kazmak (iki yüzlülük).
Istılahî Anlamı: Kalben inkâr edip zahiren iman etmiş görünmek.
Ayet Örnekleri:

“Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar; oysa Allah onların oyununu başlarına geçirir.” (Nisâ, 4/142)

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar…” (Tevbe, 9/67)
Muradifleri: İkiyüzlülük, riya, hıyanet.

5️ KÜFR

Lügat Anlamı: “كفر / k-f-r” kökünden; örtmek, gizlemek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr etmek, nimetlerini görmezden gelmek.
Ayet Örnekleri:

“Gerçekten inkâr edenler için fark etmez; onları uyarsan da uyarmasan da iman etmezler.” (Bakara, 2/6)

“Kim iman ettikten sonra inkâr ederse…” (Nahl, 16/106)
Muradifleri: İnkâr, reddiye, ilhad.

6️ SALİH AMEL

Lügat Anlamı: “صَلُح / s-l-h” kökünden; düzgün olmak, ıslah etmek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın razı olduğu şekilde yapılan doğru ve hayırlı işler.
Ayet Örnekleri:

“İman edip salih amel işleyenlere gelince…” (Bakara, 2/82)

“Kim salih amel işlerse kendi lehinedir.” (Fussilet, 41/46)
Muradifleri: Birr, ihsan, amel-i hayr.

7️ CİHAD

Lügat Anlamı: “جَهَد / c-h-d” kökünden; güç sarf etmek, gayret etmek.
Istılahî Anlamı: Allah yolunda mal ve can ile mücadele etmek.
Ayet Örnekleri:

“Allah yolunda, hakkıyla cihad edin.” (Hac, 22/78)

“Onlarla, Allah yolunda savaşın.” (Bakara, 2/190)
Muradifleri: Mücahede, gazâ, kıtal.

8️ SABIR

Lügat Anlamı: “صبر / s-b-r” kökünden; dayanmak, tahammül etmek.
Istılahî Anlamı: Sıkıntılara ve musibetlere karşı metanet göstermek, Allah’ın rızasına uygun hareket etmek.
Ayet Örnekleri:

“Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.” (Zümer, 39/10)

“Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.” (Bakara, 2/153)
Muradifleri: Tahammül, sebat, metanet.

9️ ŞÜKÜR

Lügat Anlamı: “شكر / ş-k-r” kökünden; verilen nimeti bilmek ve karşılığını vermek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın nimetlerini itiraf edip, onları O’nun rızasına uygun kullanmak.
Ayet Örnekleri:

“Eğer şükrederseniz, nimetimi artırırım.” (İbrahim, 14/7)

“Şükreden kullarım azdır.” (Sebe, 34/13)
Muradifleri: Hamd, minnet, sena.

🔟 TEVHİD

Lügat Anlamı: “وحد / v-h-d” kökünden; birlemek.
Istılahî Anlamı: Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birlemek; O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak.
Ayet Örnekleri:

“İlâhınız bir tek ilâhtır.” (Bakara, 2/163)

“O Allah’tır, tektir.” (İhlâs, 112/1)
Muradifleri: İhlas, tecrid, ulûhiyet.

11️ HİDAYET

Lügat Anlamı: “هدى / h-d-y” kökünden; yol göstermek, rehberlik etmek. Istılahî Anlamı: Allah’ın, kullarını doğru yola iletmesi. Ayet Örnekleri:

“Bu kitap, muttakîler için bir hidayettir.” (Bakara, 2/2)

“Allah, dilediğini doğru yola iletir.” (Nûr, 24/46) Muradifleri: Doğru yol, sırat-ı müstakim, nur.

12️ DALÂLET

Lügat Anlamı: “ضلل / d-l-l” kökünden; sapmak, kaybolmak. Istılahî Anlamı: Hak yoldan uzaklaşmak, doğru yoldan sapmak. Ayet Örnekleri:

“Şüphesiz ki Allah’ın yolundan saptırırlar.” (Nisâ, 4/167)

“O, sapıklık içindedir.” (Yâsîn, 36/8) Muradifleri: Sapma, azgınlık, küfr.

13️ RAHMET

Lügat Anlamı: “رحم / r-h-m” kökünden; merhamet, şefkat. Istılahî Anlamı: Allah’ın kullarına olan lütuf ve ihsanı. Ayet Örnekleri:

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” (A’râf, 7/156)

“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” (Zümer, 39/53) Muradifleri: Merhamet, lütuf, mağfiret.

14️ AZAP

Lügat Anlamı: “عذب / a-z-b” kökünden; acı vermek. Istılahî Anlamı: Allah’ın, inkârcı ve zalimlere ahirette veya dünyada verdiği ceza. Ayet Örnekleri:

“Şüphesiz ki azabım pek çetindir.” (İbrahim, 14/7)

“Onlar için acıklı bir azap vardır.” (Bakara, 2/10) Muradifleri: Ceza, ikab, musibet.

15️ ZULÜM

Lügat Anlamı: “ظلم / z-l-m” kökünden; karanlığa gömmek, hakkı zayi etmek. Istılahî Anlamı: Başkasının hakkını gasp etmek, haksızlık yapmak. Ayet Örnekleri:

“Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 3/57)

“Zulmedenler kurtuluşa ermez.” (En’âm, 6/21) Muradifleri: Haksızlık, gasb, tuğyan.

16️ ADALET

Lügat Anlamı: “عدل / a-d-l” kökünden; eşitlik, denge. Istılahî Anlamı: Hak sahibine hakkını vermek. Ayet Örnekleri:

“Adaletle hükmedin.” (Nisâ, 4/58)

“Adaletli olun; bu, takvâya daha yakındır.” (Mâide, 5/8) Muradifleri: Hak, insaf, mizan.

17️ HİKMET

Lügat Anlamı: “حكم / h-k-m” kökünden; hükmetmek, engellemek. Istılahî Anlamı: Faydalı bilgi, derin anlayış. Ayet Örnekleri:

“Allah hikmeti dilediğine verir.” (Bakara, 2/269)

“Peygambere kitap ve hikmeti öğretti.” (Bakara, 2/151) Muradifleri: Feraset, ilim, basiret.

18️ İHLAS

Lügat Anlamı: “خلص / h-l-s” kökünden; saf olmak. Istılahî Anlamı: Amelleri yalnız Allah rızası için yapmak. Ayet Örnekleri:

“Dini yalnız O’na has kılarak kulluk edin.” (Beyyine, 98/5)

“O hâlis dindir.” (Zümer, 39/3) Muradifleri: Safiyet, samimiyet, tevhid.

19️ İHSAN

Lügat Anlamı: “حسن / h-s-n” kökünden; güzel olmak. Istılahî Anlamı: Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmek, güzel davranmak. Ayet Örnekleri:

“Allah, ihsan edenleri sever.” (Bakara, 2/195)

“İhsan edenlere mükâfat vardır.” (Yûnus, 10/26) Muradifleri: Güzellik, cömertlik, lütuf.

20️ BİRR

Lügat Anlamı: “بر / b-r-r” kökünden; iyilik, doğruluk. Istılahî Anlamı: Allah’a iman ve O’nun rızasına uygun iyilik yapmak. Ayet Örnekleri:

“Birr, yüzlerinizi doğu ve batıya çevirmeniz değildir.” (Bakara, 2/177)

“Birr’de yarışın.” (Âl-i İmrân, 3/133) Muradifleri: İyilik, fazilet, takvâ.

21️ MAĞFİRET

Lügat Anlamı: “غفر / ğ-f-r” kökünden; örtmek, bağışlamak. Istılahî Anlamı: Allah’ın günahları affetmesi. Ayet Örnekleri:

“Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Nisâ, 4/96)

“Allah’ın mağfireti geniştir.” (Necm, 53/32) Muradifleri: Affetme, bağış, rahmet.

22️ TEVBE

Lügat Anlamı: “تاب / t-v-b” kökünden; dönmek. Istılahî Anlamı: Kulun günahlarından pişman olarak Allah’a yönelmesi. Ayet Örnekleri:

“Ey iman edenler! Allah’a samimi tevbe ile dönün.” (Tahrîm, 66/8)

“Allah tevbe edenleri sever.” (Bakara, 2/222) Muradifleri: İstiğfar, rücû, inâbe.

23️ İSTİĞFAR

Lügat Anlamı: “غفر / ğ-f-r” kökünden; bağışlanma dilemek. Istılahî Anlamı: Allah’tan günahların affını istemek. Ayet Örnekleri:

“Rabbinizden bağışlanma dileyin.” (Nûh, 71/10)

“O çok bağışlayandır.” (Zümer, 39/53) Muradifleri: Tevbe, mağfiret dileme.

24️ ŞİRK

Lügat Anlamı: “شرك / ş-r-k” kökünden; ortak koşmak. Istılahî Anlamı: Allah’a ilahlıkta, sıfatlarında veya fiillerinde ortak koşmak. Ayet Örnekleri:

“Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz.” (Nisâ, 4/48)

“O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” (En’âm, 6/151) Muradifleri: Ortak koşma, putperestlik, küfr.

25️ RİYA

Lügat Anlamı: “رأى / r-e-y” kökünden; görmek. Istılahî Anlamı: Ameli Allah rızası dışında gösteriş için yapmak. Ayet Örnekleri:

“Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar.” (Nisâ, 4/142)

“Vay haline o namaz kılanların ki, onlar gösteriş yaparlar.” (Mâûn, 107/4-6) Muradifleri: Gösteriş, iki yüzlülük.

26️ GİYBET

Lügat Anlamı: “غِيبَة / g-y-b”; birini yokken kötülemek.
Istılahî Anlamı: Kardeşini arkasından hoşlanmayacağı şekilde anmak.
Ayet Örnekleri: Hucurât 49/12: “Gıybetten sakının…”
Muradifleri: Nemîme, laf atmak, dedikodu.

27️ SALÂT (NAMAZ)

Lügat Anlamı: “صلاة / s-l-v”; dua ve ibadet.
Istılahî Anlamı: Farz kılınmış günlük ibadet.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/43: “Namazı kılın…”
Muradifleri: Dua, kıyam, rükû, secde.

28️ ZEKÂT

Lügat Anlamı: “زكاة / z-k-v”; temizlenmek, artmak.
Istılahî Anlamı: Malın belirli kısmını ihtiyaç sahiplerine vermek.
Ayet Örnekleri: Tevbe 9/60: “Zekât, yoksullarındır.”
Muradifleri: Sadaka, infak, mal temizliği.

29️ SAVM (ORUÇ)

Lügat Anlamı: “صوم / s-v-m”; kendini alıkoymak.
Istılahî Anlamı: Belirli zamanlarda yeme, içme ve kötü sözden uzak durmak.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/183-185: “Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi…”
Muradifleri: İmsak, takvâ, nefsi terbiye.

30️ HAC

Lügat Anlamı: “حج / h-c”; yönelmek, ziyaret etmek.
Istılahî Anlamı: Belirli zaman ve şartlarda Kâbe’yi ziyaret ibadeti.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/97; Bakara 2/196
Muradifleri: Umre, menâsik, ibadet ziyareti.

31️ CENNET

Lügat Anlamı: “جنة / c-n-n”; gizli bahçe.
Istılahî Anlamı: Müminlerin ebedî mutluluk yurdu.
Ayet Örnekleri: Kehf 18/107; Ra’d 13/35
Muradifleri: Firdevs, adn, naîm.

32️ CEHENNEM

Lügat Anlamı: “جهنم / c-h-n-m”; ateş yurdu.
Istılahî Anlamı: Kâfir ve zalimlerin azap yurdu.
Ayet Örnekleri: Mülk 67/6-7; Kehf 18/29
Muradifleri: Sakar, saîr, hutame.

33️ RÛH

Lügat Anlamı: “روح / r-v-h”; hayat veren latif unsur.
Istılahî Anlamı: Allah’tan gelen ve canı canlandıran hayat unsuru.
Ayet Örnekleri: İsrâ 17/85; Secde 32/9
Muradifleri: Hayat, latife, nefes.

34️ NEFS

Lügat Anlamı: “نفس / n-f-s”; kişi, öz.
Istılahî Anlamı: İnsan iç dünyası, arzular ve benlik.
Ayet Örnekleri: Fussilet 41/53; Şems 91/7-8
Muradifleri: Benlik, şahsiyet, iç güç.

35️ SABIR

Lügat Anlamı: “صبر / s-b-r”; tahammül etmek.
Istılahî Anlamı: Musibet ve sıkıntılara karşı dayanma.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/153; Zümer 39/10
Muradifleri: Tahammül, metanet, sebat.

36️ ŞÜKÜR

Lügat Anlamı: “شكر / ş-k-r”; minnet ve takdir.
Istılahî Anlamı: Allah’ın nimetlerini bilmek ve kullanmak.
Ayet Örnekleri: İbrahim 14/7; Sebe 34/13
Muradifleri: Hamd, sena, teşekkür.

37️ TEVHİD

Lügat Anlamı: “وحد / v-h-d”; birlemek, teklik.
Istılahî Anlamı: Allah’ı zat, sıfat ve fiilde birlemek.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/163; İhlâs 112/1-4
Muradifleri: Tecrid, ulûhiyet, ihlâs.

38️ TEVEKKÜL

Lügat Anlamı: “وكل / v-k-l”; güvenmek, dayanmak.
Istılahî Anlamı: Sonucu Allah’a bırakıp sebeplere sarılmak.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/159; Talâk 65/3
Muradifleri: İtimad, istiâne, teslimiyet.

39️ KADER

Lügat Anlamı: “قدر / k-d-r”; ölçü, takdir.
Istılahî Anlamı: Allah’ın ezelî bilgisiyle her şeyi belirlemesi.
Ayet Örnekleri: Kadr 97/1-5; Hadîd 57/22
Muradifleri: Takdir, kazâ, miktar.

40️ CİHAD

Lügat Anlamı: “جهد / c-h-d”; gayret, çaba.
Istılahî Anlamı: Allah yolunda mücadele etmek.
Ayet Örnekleri: Hac 22/78; Bakara 2/190
Muradifleri: Mücahede, gazâ, uğraş.

41️ FİTNE

Lügat Anlamı: “فتنة / f-t-n”; imtihan, ayırma.
Istılahî Anlamı: İnsanları sarsan imtihan veya karışıklık.
Ayet Örnekleri: Enfâl 8/25; Ankebût 29/2-3
Muradifleri: İmtihan, bela, şüphe.

42️ BELÂ / İMTİHAN

Lügat Anlamı: “بلاء / b-l-â”; sınamak, denemek.
Istılahî Anlamı: Kulun sabrını ölçmek amacıyla gönderilen musibet.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/155; Mülk 67/2
Muradifleri: İmtihan, musibet, mihnet.

43️ ADALET

Lügat Anlamı: “عدل / a-d-l”; denge ve eşitlik.
Istılahî Anlamı: Hak ve hukuku yerine getirme.
Ayet Örnekleri: Nahl 16/90; Mâide 5/8
Muradifleri: Hak, insaf, kıst.

44️ HİDAYET

Lügat Anlamı: “هدى / h-d-y”; yol göstermek.
Istılahî Anlamı: Doğru yolu bulma, Allah’ın rehberliği.
Ayet Örnekleri: Fâtiha 1/6-7; Bakara 2/2
Muradifleri: Reşad, sırat-ı müstakim, nur.

45️ DALÂLET

Lügat Anlamı: “ضلل / d-l-l”; sapmak, kaymak.
Istılahî Anlamı: Haktan ayrılmak, yanlış yolda olmak.
Ayet Örnekleri: Nahl 16/36; Fâtiha 1/7
Muradifleri: Sapıklık, şaşkınlık, gay.

46️ KÜFR

Lügat Anlamı: “كفر / k-f-r”; örtmek, gizlemek.
Istılahî Anlamı: Hakikati örtmek, inkâr etmek.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/6-7; Nahl 16/106
Muradifleri: İnkar, reddiye, ilhad.

47️ NİFÂK

Lügat Anlamı: “نفاق / n-f-q”; iki yüzlülük.
Istılahî Anlamı: Kalben inançsız, zahiren imanlı olmak.
Ayet Örnekleri: Nisâ 4/142; Tevbe 9/67
Muradifleri: Riya, hıyanet, tezvir.

48️ SALİH AMEL

Lügat Anlamı: “صالح / s-l-h”; düzgün ve faydalı.
Istılahî Anlamı: Allah’ın rızasına uygun iyi ameller.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/82; Fussilet 41/46
Muradifleri: İyilik, birr, amel-i hayr.

49️ TEFERRUK / BİRLİK

Lügat Anlamı: “فرّق / f-r-q”; ayırmak, bölmek.
Istılahî Anlamı: Müminler arasında ayrılık veya birliğe çağrı.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/103
Muradifleri: Vahdet, birliğe çağrı, tefrik.

50️ HAK / HAKİKAT

Lügat Anlamı: “حق / h-q-q”; gerçek, doğru.
Istılahî Anlamı: Allah’ın ve hak dinin doğruluğu.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/60; En’âm 6/115
Muradifleri: Doğruluk, gerçek, hakikat.

51️ SABR-İ İMÂN

Lügat Anlamı: “صبر / s-b-r”; sabır.
Istılahî Anlamı: İnançla sıkıntılara dayanmak, sabırlı olmak.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/153; Ali İmran 3/200
Muradifleri: Tahammül, sebat, metanet.

52️ ŞÜKÛR-İ İMÂN

Lügat Anlamı: “شكر / ş-k-r”; teşekkür.
Istılahî Anlamı: Allah’ın nimetlerini bilmek ve O’na şükretmek.
Ayet Örnekleri: Nahl 16/18; İbrahim 14/7
Muradifleri: Hamd, takdir, minnet.

53️ İMTİHAN

Lügat Anlamı: “بلاء / b-l-â”; sınamak.
Istılahî Anlamı: Allah’ın kullarını denemesi.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/155; Mülk 67/2
Muradifleri: Belâ, mihnet, fitne.

54️ FİTNE

Lügat Anlamı: “فتنة / f-t-n”; karışıklık, imtihan.
Istılahî Anlamı: Toplumu ve bireyi sarsan imtihan veya karışıklık.
Ayet Örnekleri: Enfâl 8/25; Ankebût 29/2
Muradifleri: İmtihan, sıkıntı, belâ.

55️ İSLÂM

Lügat Anlamı: “سلام / s-l-m”; barış, teslimiyet.
Istılahî Anlamı: Allah’a teslimiyet dini.
Ayet Örnekleri: Al-i İmran 3/19; Âl-i İmrân 3/85
Muradifleri: Tevhid, teslimiyet, dîn-i hak.

56️ İMAN

Lügat Anlamı: “آمن / â-m-n”; güvenmek, inanmak.
Istılahî Anlamı: Allah’a ve ahiret gününe inanmak.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/285; Nisâ 4/136
Muradifleri: İnanç, itikat, tasdik.

57️ TEVHİD-İ EF’ÂL

Lügat Anlamı: “وحد / v-h-d”; birlemek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın fiillerini yalnız O’na has bilmek.
Ayet Örnekleri: En’âm 6/101-102
Muradifleri: Ulûhiyet tevhidi, fiillerde tevhid.

58️ TEVHİD-İ ESMA VE SIFAT

Lügat Anlamı: “وحد / v-h-d”; birlemek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın isim ve sıfatlarını benzersiz bilmek.
Ayet Örnekleri: İhlâs 112/1-4; Şûrâ 42/11
Muradifleri: Esmâ-i hüsnâ, sıfat-ı zâtî.

59️ KUR’ÂN

Lügat Anlamı: “قرأ / k-r-â”; okumak.
Istılahî Anlamı: Allah kelamı, öğüt ve rehber.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/2; Furkan 25/1
Muradifleri: Kitap, kelâm, vahiy.

60️ SÜNNET

Lügat Anlamı: “سنة / s-n-n”; yol, model.
Istılahî Anlamı: Peygamberin söz ve davranışları.
Ayet Örnekleri: Ahzâb 33/21; Nûr 24/54
Muradifleri: Rasulullah örneği, model, ibret.

61️ HUKUK

Lügat Anlamı: “حق / h-q-q”; hak.
Istılahî Anlamı: Hak ve adalet kuralları.
Ayet Örnekleri: Mâide 5/8; Nahl 16/90
Muradifleri: Adalet, kıst, hak.

62️ AHLAK

Lügat Anlamı: “خلق / h-l-q”; yaratmak, karakter.
Istılahî Anlamı: İnsan davranışları ve erdemleri.
Ayet Örnekleri: A’râf 7/31; Hucurât 49/11-12
Muradifleri: Fazilet, ahlâkî erdem, edepli davranış.

63️ TESELLİ

Lügat Anlamı: “سلى / s-l-l”; rahatlamak, huzur bulmak.
Istılahî Anlamı: Musibet ve sıkıntılarda sabır ve huzur bulmak.
Ayet Örnekleri: Zümer 39/10; Bakara 2/155
Muradifleri: Sükûnet, metanet, rahatlık.

64️ UMUT

Lügat Anlamı: “رجاء / r-j-â”; beklemek, ümit etmek.
Istılahî Anlamı: Allah’tan hayırlı şeyler beklemek.
Ayet Örnekleri: Zümer 39/53; Yusuf 12/87
Muradifleri: Ümit, beklenti, ümidvarlık.

65️ KORKU / HİCÂB

Lügat Anlamı: “خوف / h-v-f”; çekinmek.
Istılahî Anlamı: Allah’tan korkmak, saygı ve itaat.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/175; En’âm 6/31
Muradifleri: Haşiyet, takvâ, edep.

66️ TEŞEKKÜR

Lügat Anlamı: “شكر / ş-k-r”; minnet ve teşekkür.
Istılahî Anlamı: Allah’a ve insanlara teşekkür etmek.
Ayet Örnekleri: Nahl 16/114; İbrahim 14/7
Muradifleri: Şükür, hamd, minnet.

67️ MAKSAT / MURAD

Lügat Anlamı: “مراد / m-r-d”; amaç.
Istılahî Anlamı: Allah’ın yaratmadaki hikmeti.
Ayet Örnekleri: Mülk 67/2; Bakara 2/29
Muradifleri: Gayem, hikmet, hedef.

68️ HİZMET / İBADET

Lügat Anlamı: “عبد / aʿ-b-d”; kulluk.
Istılahî Anlamı: Allah’a yönelerek yapılan her türlü ibadet.
Ayet Örnekleri: Zâriyât 51/56; Bakara 2/21
Muradifleri: Kulluk, ibadet, adak.

69️ TESLİMİYET

Lügat Anlamı: “سلام / s-l-m”; barış ve teslimiyet.
Istılahî Anlamı: Allah’a gönülden boyun eğmek.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/19; En’âm 6/125
Muradifleri: İtaat, tevbe, barış.

70️ HAZRET

Lügat Anlamı: “حضرة / h-z-r”; varlık, yüksek mertebe.
Istılahî Anlamı: Allah’ın ulûhiyeti ve büyüklüğü.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/190; Hicr 15/9
Muradifleri: Ulûhiyet, azamet, keramet.

71️ HAKİMİYET

Lügat Anlamı: “حكم / h-k-m”; hükmetmek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın evrendeki mutlak yönetimi.
Ayet Örnekleri: Mülk 67/1; En’âm 6/18
Muradifleri: Yönetim, kudret, ilahî düzen.

72️ LUTF / NİMET

Lügat Anlamı: “لطف / l-t-f”; incelik, iyilik.
Istılahî Anlamı: Allah’ın kullarına verdiği nimetler.
Ayet Örnekleri: Nahl 16/18; İbrahim 14/7
Muradifleri: İhsan, nimet, lütuf.

73️ HİKMET

Lügat Anlamı: “حكم / h-k-m”; hükmetmek, engellemek.
Istılahî Anlamı: Faydalı ve derin bilgi.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/269; Nûr 24/35
Muradifleri: İlmi basiret, feraset, hikmet.

74️ İYİLİK / BİRR

Lügat Anlamı: “بر / b-r-r”; iyilik, doğruluk.
Istılahî Anlamı: Allah’ın rızasına uygun amel.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/177; Âl-i İmrân 3/133
Muradifleri: Fazilet, salih amel, iyilik.

75️ KÖTÜLÜK / FASIKLIK

Lügat Anlamı: “فسق / f-s-q”; sapmak.
Istılahî Anlamı: Allah’ın emirlerine aykırı davranış.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/27; Nisa 4/115
Muradifleri: Günah, azgınlık, sapkınlık.

76️ NUR / IŞIK

Lügat Anlamı: “نور / n-v-r”; aydınlık.
Istılahî Anlamı: Allah’ın hidayet ve rehberliği.
Ayet Örnekleri: Nûr 24/35; En’âm 6/122
Muradifleri: Hidayet, rehberlik, aydınlık.

77️ ZİKR

Lügat Anlamı: “ذكر / z-k-r”; hatırlamak.
Istılahî Anlamı: Allah’ı anmak ve hatırlamak.
Ayet Örnekleri: Âl-i İmrân 3/191; Enfâl 8/45
Muradifleri: Anma, ibadet, tesbih.

78️ DUÂ

Lügat Anlamı: “دعاء / d-ʿ-w”; çağırmak, istemek.
Istılahî Anlamı: Allah’tan yardım ve dilekte bulunmak.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/186; Mü’minûn 23/118
Muradifleri: İstek, yalvarış, talep.

79️ RAHMAN

Lügat Anlamı: “رحمن / r-ḥ-m-n”; sonsuz merhamet.
Istılahî Anlamı: Allah’ın kullarına olan şefkati.
Ayet Örnekleri: Fatiha 1/1; Rahman 55/1
Muradifleri: Merhamet, lütuf, ihsan.

80️ RAHİM

Lügat Anlamı: “رحيم / r-ḥ-m”; şefkatli.
Istılahî Anlamı: Allah’ın sürekli merhamet eden sıfatı.
Ayet Örnekleri: Fatiha 1/3; Al-i İmran 3/31
Muradifleri: Merhametli, şefkat, lütuf.

81️ GAFLET

Lügat Anlamı: “غفل / ğ-f-l”; unutmak, dikkatsiz olmak.
Istılahî Anlamı: Allah’ı ve ahireti unutarak yaşamak.
Ayet Örnekleri: Kıyâme 75/14; Tâhâ 20/124
Muradifleri: Unutkanlık, dalalet, ihmalkarlık.

82️ TEVÂZU / HÜSN-Ü AHLAK

Lügat Anlamı: “تواضع / t-w-ḍ”; alçakgönüllülük.
Istılahî Anlamı: İnsanların arasında tevazu göstermek, güzel ahlak.
Ayet Örnekleri: Furkan 25/63; Lokman 31/18
Muradifleri: Alçakgönüllülük, edepli davranış, tevazu.

83️ SADAKAT

Lügat Anlamı: “صدق / s-d-q”; doğruluk, sadakat.
Istılahî Anlamı: Doğru sözlü ve güvenilir olmak.
Ayet Örnekleri: Ahzâb 33/70-71; Tâhâ 20/72
Muradifleri: Güvenilirlik, dürüstlük, doğruluk.

84️ İMAN-İ KÜLLİ

Lügat Anlamı: “إيمان / î-m-n”; inanç.
Istılahî Anlamı: Allah, melekler, kitaplar, peygamberler ve ahiret gününe inanç.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/285; Nisa 4/136
Muradifleri: İnanç, itikat, tasdik-i külli.

85️ İHSAN

Lügat Anlamı: “حسن / h-s-n”; güzellik.
Istılahî Anlamı: Allah’ı görüyormuş gibi ibadet ve amel yapmak.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/195; Yûnus 10/26
Muradifleri: Güzellik, ihsan, cömertlik.

86️ TÂKVA

Lügat Anlamı: “تقوى / t-q-w”; sakınmak.
Istılahî Anlamı: Allah’tan korkmak ve emirlerine uymak.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/2; Ali İmran 3/102
Muradifleri: Allah korkusu, edep, sakınma.

87️ MÜSLÜMAN

Lügat Anlamı: “مسلم / m-s-l-m”; teslim olan.
Istılahî Anlamı: Allah’a teslim olan kişi.
Ayet Örnekleri: Ali İmran 3/19; Hucurât 49/14
Muradifleri: Teslimiyet, iman sahibi, mümin.

88️ MÜMİN

Lügat Anlamı: “مؤمن / m-ʾ-m-n”; inanmış.
Istılahî Anlamı: Kalbi ve ameliyle iman eden kişi.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/2; Mü’minûn 23/1-11
Muradifleri: İnançlı, iman sahibi, bağlı.

89️ MÜNAFIK

Lügat Anlamı: “منافق / m-n-f-q”; iki yüzlü.
Istılahî Anlamı: Dışarıdan mümin görünüp kalben inançsız olan kişi.
Ayet Örnekleri: Nisâ 4/145; Tevbe 9/67-68
Muradifleri: Nifak, riya, ikiyüzlülük.

90️ İNSAF / ADALET

Lügat Anlamı: “انصاف / n-s-f”; hakkı vermek.
Istılahî Anlamı: Hak ve adaletle davranmak.
Ayet Örnekleri: Mâide 5/8; Nahl 16/90
Muradifleri: Hakkaniyet, denge, doğruluk.

91️ HİDAYET / REŞÂD

Lügat Anlamı: “هدى / h-d-y”; yol göstermek.
Istılahî Anlamı: Doğru yola yönelmek, Allah’ın rehberliği.
Ayet Örnekleri: Fatiha 1/6-7; Bakara 2/2
Muradifleri: Nur, doğru yol, sırat-ı müstakim.

92️ DALÂLET / SAPIKLIK

Lügat Anlamı: “ضلل / d-l-l”; sapmak.
Istılahî Anlamı: Haktan ayrılmak, yanlış yolda olmak.
Ayet Örnekleri: Fâtiha 1/7; En’âm 6/116
Muradifleri: Azgınlık, şaşkınlık, yanlış yol.

93️ HİDAYET VE DALÂLET

Lügat Anlamı: “هدى وضل / h-d-y ve d-l-l”; doğru ve yanlış.
Istılahî Anlamı: İnsanların seçim hakkı ve sorumluluğu.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/256; Nahl 16/125
Muradifleri: Doğru yol, sapıklık, seçim.

94️ RAHMET / MERHAMET

Lügat Anlamı: “رحمة / r-ḥ-m”; şefkat, iyilik.
Istılahî Anlamı: Allah’ın kullarına olan lütfu ve şefkati.
Ayet Örnekleri: A’râf 7/156; Zümer 39/53
Muradifleri: Lütuf, mağfiret, şefkat.

95️ AZAP / CEZA

Lügat Anlamı: “عذاب / ʿ-ḍ-b”; acı vermek.
Istılahî Anlamı: Allah’ın adaleti gereği verilen ceza.
Ayet Örnekleri: Hicr 15/49; Zümer 39/63
Muradifleri: İkâb, musibet, cezâ.

96️ ZULÜM / HAKSIZLIK

Lügat Anlamı: “ظلم / z-l-m”; karanlık, hakkı gaspetmek.
Istılahî Anlamı: Haksızlık ve adaletsizlik yapmak.
Ayet Örnekleri: En’âm 6/21; Âl-i İmrân 3/57
Muradifleri: Haksızlık, tuğyan, gasb.

97️ ADALET / HAKKANİYET

Lügat Anlamı: “عدل / a-d-l”; denge ve hak.
Istılahî Anlamı: Herkese hakkını vermek.
Ayet Örnekleri: Mâide 5/8; Nahl 16/90
Muradifleri: Hak, insaf, kıst.

98️ HİKMET / FERASET

Lügat Anlamı: “حكم / h-k-m”; hükmetmek.
Istılahî Anlamı: Derin bilgi ve faydalı anlayış.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/269; Nûr 24/35
Muradifleri: Basiret, ilim, hikmet.

99️ İHLAS / SAMİMİYET

Lügat Anlamı: “إخلاص / ʾ-ḫ-l-ṣ”; arıtmak, saf hale getirmek.
Istılahî Anlamı: İbadeti ve ameli sadece Allah rızası için yapmak.
Ayet Örnekleri: Beyyine 98/5; Zümer 39/2-3
Muradifleri: Samimiyet, saf niyet, halisiyet.

100️ SABIR / SEBAT

Lügat Anlamı: “صبر / ṣ-b-r”; dayanmak, direnmek.
Istılahî Anlamı: Zorluk ve musibetlere karşı metanet göstermek, Allah’ın rızasına uygun şekilde direnmek.
Ayet Örnekleri: Bakara 2/153; Âl-i İmrân 3/200
Muradifleri: Tahammül, sebat, metanet.

 

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Varlıkta İrade ve Teslimiyet Dengesi: İnsan Nereye?

Varlıkta İrade ve Teslimiyet Dengesi: İnsan Nereye?

  1. İrade ile Teslimiyet Arasında İnsan: Bir Denge Noktası mı, Yoksa Çatışma Alanı mı?

İnsanın yaratılışına yerleştirilen irade, ona sorumluluk yükleyen, tercihi olan ve o tercihiyle ebedi akıbetini şekillendiren bir yetkidir. Ancak bu irade, sınırsız ve mutlak değildir. Çünkü insan aynı zamanda “abd”dir; yani kuldur. Kulluk ise teslimiyetin diğer adıdır.

Kur’an-ı Kerim’de bu denge çok ince çizgilerle işlenmiştir:

> “O size kulaklar, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”
(Secde, 32/9)

Bu ayet, insanın şuur, idrak ve irade sahibi olduğuna işaret ederken, bunların onu şükre (yani teslimiyetle kulluğa) götürmesi gerektiğini de bildirir.

İnsana verilen cüz’-i ihtiyarî, bir irade-i cüz’iyedir; hakikatte icada değil, ihtiyara ve kesbe bakar.

Yani insanın iradesi neticeyi yaratmaz, sadece yönelişi ve tercihi ifade eder. Yaratma Allah’a aittir. İşte burada irade ile teslimiyet arasında ne çatışma, ne de ayrılık vardır. Aksine, insan kendi iradesiyle teslimiyeti seçtiğinde, yaratılış gayesine muvafık bir şekilde davranmış olur.

III. Teslimiyetin Anlamı: Pasiflik Değil, Bilinçli Seçimdir

Teslimiyet, çoğu zaman yanlış anlaşıldığı gibi pasif bir boyun eğiş değil, bilinçli bir kabul, hikmete güven ve yaratıcıya itimattır. İnsan, aklını, iradesini ve kalbini kullanarak tercihini Allah’tan yana yaptığında teslim olur. Yani irade ile teslimiyet aslında birbirini dışlayan değil, tamamlayan iki kudrettir.

Teslimiyet, her şeyi Rahmet ve Hikmetle görmektir; itiraz değil, ibret ve hikmetle bakmaktır.

  1. İmtihanın Sırrı: İrade Vasıtasıyla Teslimiyetin Tahlili

Dünya hayatı bir imtihandır. Bu imtihanda insanın en büyük sermayesi, iradesidir. Ama bu irade, heva ve hevesin yönlendirmesiyle değil; hakikatin ve vahyin rehberliğiyle kullanılmalıdır.

Kur’an bu gerçeği şöyle bildirir:

> “Kim Allah’a teslim olursa, muhakkak ki en sağlam kulpa yapışmıştır.”
(Bakara, 2/256)

Buradaki “teslimiyet”, iradesiz bir kadercilik değil, bilinçli bir seçimdir. Çünkü kulun iradesi, Allah’ın iradesine muvafık bir rota izlediğinde gerçek kulluk başlar. Risale-i Nur bu iradeyi “kesb” olarak tanımlar. Yani insan tercih eder, Allah ise yaratır.

  1. Günümüzde İrade-Teslimiyet Krizi: Modern Bunalımın Temel Sebebi

Modern insan, iradesini bir ilah gibi kullanmaya alıştı. “Ben yaparım, ben bilirim, ben belirlerim!” cümleleri aslında iradenin istiklâl ilânıdır. Oysa bu özgürlük maskesi altında insan, nefsin esiri, hevânın kuklası haline gelmektedir.

Nefsini mabud ittihaz eden, hem zelil olur, hem başkasına ibadet eder.

Yani irade, Allah’a teslim olmadıkça ya nefse, ya da başkalarına kulluk eder. İnsanın özgürlük arayışı, ancak hakikî teslimiyetle karşılanabilir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME: İnsan Nereye?

İnsan, varlık içinde en çok iradeye sahip olan ama aynı zamanda en fazla teslimiyete muhtaç olan varlıktır. İrade ona yoldaki tercihleri yapma yetkisi verir, teslimiyet ise bu tercihleri ilâhî hikmete uygun yapma bilincini kazandırır.

Varlıkta denge, sadece fiziksel düzeyde değil; insanın ruhsal yapısında, ahlaki kararlarında ve ontolojik konumunda da geçerlidir. Bu dengeyi kuran ise, iradeyi, ilâhî iradeye uygun bir şekilde teslim eden insandır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Varlıkta İrade ve Teslimiyet Dengesi: İnsan Nereye?

Varlıkta İrade ve Teslimiyet Dengesi: İnsan Nereye?

  1. İrade ile Teslimiyet Arasında İnsan: Bir Denge Noktası mı, Yoksa Çatışma Alanı mı?

İnsanın yaratılışına yerleştirilen irade, ona sorumluluk yükleyen, tercihi olan ve o tercihiyle ebedi akıbetini şekillendiren bir yetkidir. Ancak bu irade, sınırsız ve mutlak değildir. Çünkü insan aynı zamanda “abd”dir; yani kuldur. Kulluk ise teslimiyetin diğer adıdır.

Kur’an-ı Kerim’de bu denge çok ince çizgilerle işlenmiştir:

> “O size kulaklar, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”
(Secde, 32/9)

Bu ayet, insanın şuur, idrak ve irade sahibi olduğuna işaret ederken, bunların onu şükre (yani teslimiyetle kulluğa) götürmesi gerektiğini de bildirir.

İnsana verilen cüz’-i ihtiyarî, bir irade-i cüz’iyedir; hakikatte icada değil, ihtiyara ve kesbe bakar.

Yani insanın iradesi neticeyi yaratmaz, sadece yönelişi ve tercihi ifade eder. Yaratma Allah’a aittir. İşte burada irade ile teslimiyet arasında ne çatışma, ne de ayrılık vardır. Aksine, insan kendi iradesiyle teslimiyeti seçtiğinde, yaratılış gayesine muvafık bir şekilde davranmış olur.

III. Teslimiyetin Anlamı: Pasiflik Değil, Bilinçli Seçimdir

Teslimiyet, çoğu zaman yanlış anlaşıldığı gibi pasif bir boyun eğiş değil, bilinçli bir kabul, hikmete güven ve yaratıcıya itimattır. İnsan, aklını, iradesini ve kalbini kullanarak tercihini Allah’tan yana yaptığında teslim olur. Yani irade ile teslimiyet aslında birbirini dışlayan değil, tamamlayan iki kudrettir.

Teslimiyet, her şeyi Rahmet ve Hikmetle görmektir; itiraz değil, ibret ve hikmetle bakmaktır.

  1. İmtihanın Sırrı: İrade Vasıtasıyla Teslimiyetin Tahlili

Dünya hayatı bir imtihandır. Bu imtihanda insanın en büyük sermayesi, iradesidir. Ama bu irade, heva ve hevesin yönlendirmesiyle değil; hakikatin ve vahyin rehberliğiyle kullanılmalıdır.

Kur’an bu gerçeği şöyle bildirir:

> “Kim Allah’a teslim olursa, muhakkak ki en sağlam kulpa yapışmıştır.”
(Bakara, 2/256)

Buradaki “teslimiyet”, iradesiz bir kadercilik değil, bilinçli bir seçimdir. Çünkü kulun iradesi, Allah’ın iradesine muvafık bir rota izlediğinde gerçek kulluk başlar. Risale-i Nur bu iradeyi “kesb” olarak tanımlar. Yani insan tercih eder, Allah ise yaratır.

  1. Günümüzde İrade-Teslimiyet Krizi: Modern Bunalımın Temel Sebebi

Modern insan, iradesini bir ilah gibi kullanmaya alıştı. “Ben yaparım, ben bilirim, ben belirlerim!” cümleleri aslında iradenin istiklâl ilânıdır. Oysa bu özgürlük maskesi altında insan, nefsin esiri, hevânın kuklası haline gelmektedir.

Nefsini mabud ittihaz eden, hem zelil olur, hem başkasına ibadet eder.

Yani irade, Allah’a teslim olmadıkça ya nefse, ya da başkalarına kulluk eder. İnsanın özgürlük arayışı, ancak hakikî teslimiyetle karşılanabilir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME: İnsan Nereye?

İnsan, varlık içinde en çok iradeye sahip olan ama aynı zamanda en fazla teslimiyete muhtaç olan varlıktır. İrade ona yoldaki tercihleri yapma yetkisi verir, teslimiyet ise bu tercihleri ilâhî hikmete uygun yapma bilincini kazandırır.

Varlıkta denge, sadece fiziksel düzeyde değil; insanın ruhsal yapısında, ahlaki kararlarında ve ontolojik konumunda da geçerlidir. Bu dengeyi kuran ise, iradeyi, ilâhî iradeye uygun bir şekilde teslim eden insandır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Hayatın Hikmetli Yansımaları: Gençlikten Kine, Kudretten Tevekküle

Hayatın Hikmetli Yansımaları: Gençlikten Kine, Kudretten Tevekküle

Hayat, karmaşık ve iç içe geçmiş olaylar silsilesidir. Bazen dehşet veren zorluklarla, bazen de fani olanın bakiye dönüşmesi gibi hikmetli hakikatlerle karşılaşırız. Sunulan metinler, işte bu farklı yaşam tecrübelerini, derin manalarla ele almaktadır.

Ağaçların yeniden dirilişinden gençliğin fani meyvelerine, kinden tevekküle kadar uzanan bu konular, insanın hem iç dünyasına hem de dış dünyaya yönelik bir tefekkür yolculuğuna davet etmektedir. Her biri kendi içinde bir ders barındıran bu hakikatler, bir araya geldiğinde, kâmil bir insan olmanın yol haritasını çizer.

  1. Kudretin İsbatı: Ağaçlarda Tezahür Eden Üç Haşir Numunesi
    İlk metin, kainatın en büyük hakikati olan haşir (yeniden diriliş) hakikatini, gözümüzün önündeki en basit örnekle ispat etmektedir. “Ağaçlara bak!” çağrısı, insana adeta bir ders-i ibret vermektedir. Kışın ölmüş kemikler gibi cansızlaşan ağaçların, bahar geldiğinde nasıl yeniden diriltildiğini, yeşillendirildiğini ve her bir ağacın yaprak, çiçek ve meyve cihetiyle üç haşir numunesini birden gösterdiğini anlatır.
    Ağacın kışın cansız halinden baharda yeşillenerek yeniden canlanması, birinci haşir numunesidir. Her bir yaprağın, çiçeğin ve meyvenin kendi içinde taşıdığı sanat ve düzen, Allah’ın sınırsız kudretini isbatlayan birer delildir.
    Bu manzaraya karşı inkâr ile, yani Allah’ın kudretini reddederek meydan okunamaz.
    Bu metin, aklı ve gözü olan her insana, ölümden sonraki hayatın ne kadar mümkün ve kesin olduğunu gösteren somut bir delil sunar.
  2. Fani Gençliğin Baki Meyveleri: Gençliğin Kıymeti

İkinci metin, gençliğin değerini ve nasıl kullanılması gerektiğini hikmetli bir şekilde açıklar.
Gençlik, Cenab-ı Hakk’ın insana bahşettiği güzel bir nimettir. Bu nimete muhabbet duymak, onu israf etmek, sefahate boğup öldürmek değil, onu ibadette sarf etmekle olur. Fani olan bu gençlik, ibadetlerle doldurulduğu zaman, o fani gençlikten baki, yani sonsuzluğa uzanan meyveler elde edilir. İbadetler, gençliğin enerjisini, dinamizmini ve hevesini ahirete yönelik bir sermayeye dönüştürür. Bu, gençliğin sadece anlık heveslerin tatminine yönelik bir dönem olmadığını, aksine ömür boyu sürecek bir saadet için en verimli tarla olduğunu gösterir. Bu metin, gençliğin sadece fiziki bir süreç değil, aynı zamanda manevi bir sorumluluk dönemi olduğu mesajını verir.

  1. Kin: Cehennemin Bir Parçası ve Dinin Düşmanı

Üçüncü metin, Hazreti Mevlâna’nın derin bir hikmetini dile getirir: “Kin’in asıl kaynağı Cehennemdir! İnsanın “kini” ise, onun bir parçası olup dinin düşmanıdır!”
Bu söz, kinin sadece bir duygu olmadığını, aynı zamanda insan ruhunu yakan, yıkıcı bir ateş olduğunu belirtir. Kin, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden uzaklaştıran, insanın kalbini karartan bir hastalıktır. Dinin temelinde sevgi, merhamet ve barış varken, kin bu değerlerin tam karşısında durur. İnsan kalbine yerleşen kin, kişinin kendisine de, çevresine de zarar verir. Bu metin, insanı, kalbini kin ve nefretten arındırmaya, affetmeye ve sevmeye davet eder. Kin duygusunun, ahiretteki karşılığının Cehennem azabıyla eşdeğer olduğu, dolayısıyla bu duygunun dinde yeri olmadığı anlatılır.

  1. Tevekkül: Dehşet Veren Şeylere Karşı Bir Sığınak

Son metin, zorluklar ve dehşet verici olaylar karşısında İbrahim Hakkı Hazretleri’nin;
“Mevlâ Görelim Neyler, Neylerse Güzel Eyler” sözüyle öğütler verir. Bu söz, tevekkülün, yani Allah’a tam bir teslimiyetle güvenmenin en güzel ifadesidir. Hayatta karşılaşılan zorluklar, felaketler, musibetler, ilk bakışta kötü gibi görünebilir. Ancak, bu olayların ardında yatan ilahi hikmetin farkına varmak, insana huzur verir. İbrahim Hakkı’nın bu sözü, dehşet veren şeylerin “pencerelerden seyredilmesi” gerektiğini, yani onların dış görünüşüne takılıp kalmamayı, içlerine girip boğulmamayı öğütler. Her şeyin bir hayır ve hikmetle yaratıldığını, Allah’ın her işinin güzel olduğunu bilmek, insana sükunet ve dayanma gücü verir.

Özet
Bu makale, dört farklı kaynaktan gelen hikmetli sözleri bir araya getirerek, insan hayatının çeşitli yönlerini ele almıştır.
İlk olarak, Bediüzzaman Said Nursi’nin ağaçlar üzerinden haşir hakikatini isbatlayan delillerini inceledik.
İkinci olarak, gençlik nimetinin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini ve ibadetlerle gençliğin fani enerjisinin baki meyvelere nasıl dönüştürülebileceğini ele aldık. Üçüncü olarak, Hazreti Mevlâna’nın kinin asıl kaynağının cehennem olduğunu ve kinin dinin düşmanı olduğunu belirten sözünü irdeledik.
Son olarak, İbrahim Hakkı’nın “Mevlâ Görelim Neyler, Neylerse Güzel Eyler” sözü üzerinden, zorluklar ve felaketler karşısında tevekkülün önemini ve hikmetini açıkladık. Bu dört konu, bir bütün olarak, insana hayata iman, ibadet, sevgi ve tevekkül penceresinden bakmayı öğütleyerek, hem bu dünyada hem de ahirette huzur ve saadet arayışında bir rehberlik sunar.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

İnsan ve Kainatın Sırları: Bir Nur Külliyatı Yolculuğu

İnsan ve Kainatın Sırları: Bir Nur Külliyatı Yolculuğu

Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri, Kur’an’ın hakikatlerini asrın idrakine sunan, hikmetli, edebi ve düşündürücü metinlerle doludur. Bu eserler, insanı kendi varoluşunun, ibadetlerinin, içinde yaşadığı kâinatın ve ahiretin sırları üzerine düşünmeye davet eder. Sunulan metinler de, bu derin düşünce yolculuğunun farklı duraklarını temsil etmektedir. Namazın manasından kâinatın ilahi sanatına, ahiretin kesinliğinden imanın ehemmiyetine ve fıtratın sadakatine kadar uzanan bu konular, birbiriyle bütünlük içinde, insanın hakikate ulaşmasını hedefler.

  1. Namazın Manası: Tevhidin Zirvesi

İlk metin, namazın sadece bir ibadet şekli olmadığını, aynı zamanda kâinatın en büyük hakikatlerini ihtiva eden bir tevhid eylemi olduğunu anlatır.
Namaz, Cenab-ı Hakk’ı tesbih, tazim ve şükürle anmaktır. “Sübhanallah” diyerek O’nun celaline karşı kavlen ve fiilen O’nu takdis etmek, tüm noksan sıfatlardan uzak olduğunu ilan etmektir. “Allahu Ekber” diyerek O’nun kemaline karşı lafzen ve amelen tazim etmek, O’nun büyüklüğünü ve kudretini tüm varlığımızla kabul etmektir. “Elhamdülillah” diyerek de O’nun cemaline karşı kalben, lisanen ve bedenen şükretmek, O’nun sonsuz güzelliklerine ve nimetlerine karşı minnettarlığımızı sunmaktır.
Bu üç kelime, namazın her bir hareketine, her bir rüknüne işlenmiş, insanı Allah ile en derin bağa ulaştıran birer anahtardır. Namaz, bu manasıyla, insanın tüm varlığıyla Rabbine yöneldiği, O’nu tanıdığı ve O’na teslim olduğu bir miraçtır.

  1. Kâinatın Sanatı ve İbretli Dersler

İkinci metin, Ayasofya kubbesindeki taşlardan yola çıkarak, kâinatın ilahi bir mimarın emrine tabi olan sanatlı bir eser olduğunu anlatır. Nasıl ki Ayasofya’daki her bir taş, Mimar Sinan gibi bir ustanın emrine itaat ederek yerinde duruyor ve o muazzam eserin bir parçası oluyorsa, kâinattaki her bir zerre de, binlerce Ayasofya’dan daha sanatlı, daha hayretli ve daha hikmetli bir şekilde, kâinat ustasının emrine tabi olmaktadır. Zerrelerin bu itaati, her birinin O’nun “Sâni-i Kâinat” (Kâinatı Yapan) olduğunu isbat eden bir delildir. Bu bakış açısı, ateist ve materyalist düşüncenin zerrelerdeki sonsuz nizamı ve hikmeti görmezden gelerek, kâinatı başıboş ve sahipsiz kabul etmesini bir cehalet olarak nitelendirir. Felsefenin ve bilimin sınırlarını aşan bu hakikat, ancak iman nuruyla görülebilir ve bu derin hikmet, imanın ne kadar kıymetli olduğunu gösterir.

  1. Haşrin Kesinliği: Bir Kışın Baharı Gibi

Üçüncü metin, ahiretin, yani haşrin (yeniden diriliş) kesinliğini, kışın ardından gelen bahar mevsimi metaforuyla açıklar.
Nasıl ki her geçen gecenin ardından sabah, her kışın ardından da bahar gelmesi, mantıkî ve kat’i bir zorunluluksa, dünya hayatının ardından da haşrin ve berzah hayatının (kabir hayatı) baharı da o kadar kesindir. Bediüzzaman, bu benzetmeyle, Allah’ın kudretinin ve ilminin, bir kıştan sonra tüm ölü toprağı yeniden canlandıracak kadar sınırsız olduğunu gösterir. Bu, akla ve mantığa hitap eden bir delildir. Kışın cansız görünen tabiatın, baharla birlikte yeniden hayat bulması, toprağın altında çürüyen bedenin de yeniden dirileceğinin en büyük delillerindendir. Bu düşünce, ahirete olan imanı güçlendirir ve insanı dünya hayatını bir imtihan olarak görmeye sevk eder.

  1. İmanın Ehemmiyeti ve İnsanlığın Davası

Dördüncü metin, hayatın asıl davasının iman olduğunu vurgular. “Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış.”
Bu cümle, dünyanın geçici zevklerine aldanan insana, ahiretteki sonsuz nimetleri hatırlatır. İman, bu sonsuz bahçelerin ve köşklerin anahtarıdır. Eğer iman vesikası, yani sağlam ve tahkiki bir iman elde edilmezse, bu sonsuz ve bâki mülk kaybedilecektir.
Bu, her insanın yüzleştiği en büyük sınavdır. Dünya hayatı, bu sonsuzluk yolculuğunda bir durak, bir tarladır. Burada ekilenler, ahirette biçilecektir. Bu açıdan, imanın sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda insanın sonsuz geleceğini tayin eden bir hakikat olduğu anlaşılır.

  1. Fıtratın Sadakati: Yalan Söylemeyen Bir Lisan

Son metin, fıtratın yalan söylemediğini, yani her şeyin yaratılış amacına uygun davrandığını anlatır. Bir çekirdekteki meyelan-ı nümüv (büyüme eğilimi), “Sümbülleneceğim, meyve vereceğim” der. Bu bir iddia değil, fıtratın bir hakikatidir. O çekirdek, eğer uygun şartlar sağlanırsa mutlaka filizlenir, büyür ve meyve verir. Bu örnek, kâinattaki her şeyin, kendi yaratılış gayesini ve potansiyelini ilan ettiğini gösterir. İnsan da, fıtratında Allah’ı bilme ve O’na ibadet etme eğilimiyle yaratılmıştır. Bu fıtrat, insana hakikati söyler. Eğer insan, bu sese kulak verirse, yaratılış gayesine ulaşır. Bu, fıtratı bozulmamış her insanın hakikate yönelmesi gerektiğini gösteren derin bir hikmettir.

Özet
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden derlenen metinler ışığında, insanın varoluş serüvenini beş temel başlık altında incelemektedir. İlk olarak, namazın sadece bir ibadet değil, aynı zamanda tevhidin bir özeti olduğu ve Sübhanallah, Allahu Ekber, Elhamdülillah kelimelerinin derin manalarıyla nasıl bir miraç olduğunu ele aldık.
İkinci olarak, Ayasofya metaforuyla kâinatın başıboş değil, ilahi bir sanat eseri olduğunu ve her zerrenin birer kudret delili olduğunu ele aldık.
Üçüncü olarak, haşrin (yeniden diriliş) kesinliğini, kıştan sonra gelen bahar örneğiyle akli ve mantıki bir delille izah ettik. Dördüncü olarak, insanın dünya hayatındaki en büyük davasının sağlam bir iman elde etmek olduğunu ve bunun ahiretteki ebedi saadetin anahtarı olduğunu anlattık.
Son olarak, fıtratın yalan söylemediğini, her şeyin yaratılış amacına uygun hareket ettiğini ve insan fıtratının da Allah’ı bilme eğiliminde olduğunu belirttik.
Tüm bu konular, birbiriyle bütünleşerek, insanı imanın derinliklerine ve hakikatin aydınlığına davet eden, düşündürücü ve ibretli bir yolculuk sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Gözlerden Irak, Vicdanlardan Uzak: Filistin Meselesi ve İnsanlığın Çıkmazı

Gözlerden Irak, Vicdanlardan Uzak: Filistin Meselesi ve İnsanlığın Çıkmazı
Yüzyıllar boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş, peygamberlerin ayak izlerini taşıyan kutsal topraklar, bugün insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birine sahne oluyor. Filistin meselesi, sadece coğrafi bir çatışma olmaktan çok, uluslararası hukukun, vicdanın ve ahlakın nasıl ayaklar altına alınabileceğinin acı bir örneği olarak karşımızda duruyor. Yeni Zelanda’dan Amerika’ya, Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye kadar uzanan tepkiler ve olaylar zinciri, bu meselenin küresel ölçekteki yansımalarını ve derin ayrışmaları gözler önüne seriyor.
Siyasetteki Çifte Standart ve Tarih Önündeki Sorumluluk
Yeni Zelanda Yeşiller Partisi Eş Başkanı Chlöe Swarbrick’in, İsrail’e yaptırım çağrısı yapması ve bu uğurda meclisten uzaklaştırılmayı göze alması, tarihin doğru tarafında durma arzusunun somut bir ifadesiydi. Ancak ne yazık ki, bu duruşun karşısında, Amerika Birleşik Devletleri Senatörü Lindsey Graham gibi isimlerin akıl almaz söylemleri yer alıyor. Graham’ın “Eğer Amerika, İsrail’in fişini çekerse; Tanrı da bizim fişimizdeki çeker” şeklindeki ifadeleri, siyasetin pragmatizm kisvesi altında nasıl bir vicdansızlığa evrilebildiğini gösteriyor. Bu sözler, ilahi adaleti kendi siyasi çıkarları doğrultusunda yorumlama cüretini taşırken, Filistin halkının yaşadığı zulmü görmezden gelmeyi de meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa kutsal metinlerin ve vicdanın ortak mesajı açıktır: Allah, kullarına zulmetmez. Zulme göz yummak, ilahi takdire değil, beşeri bir zaafiyete işaret eder.
Toprak Gaspı, Şiddet ve Hukukun Çöküşü
Channel4News belgeselinde gözler önüne serilen Said al-Amour’un hikayesi, Filistin’de yaşanan sistematik toprak gasbının ve şiddetin bir mikrokozmosu niteliğindedir. 1953 yılına ait tapu belgeleriyle toprağının yasal sahibi olan bir insanın, silahlı yerleşimciler tarafından ‘hırsızlıkla’ suçlanıp vurulması ve ardından mağdurun oğlunun tutuklanması, hukuk devletinin nasıl bir komediye dönüştüğünü gösteriyor. Bu olay, adaletin değil, gücün ve şiddetin hâkim olduğu bir düzende, meşruiyetin nasıl tersyüz edilebileceğini kanıtlıyor. Bu durum, sadece Filistinlilerin değil, insanlık onurunun da kurşunlandığı anlamına geliyor.
“E1 Projesi” ve İki Devletli Çözümün İmkânsızlaştırılması
Katar, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi bölge ülkelerinin sert tepki gösterdiği İsrail’in “E1 Projesi,” barış umutlarını baltalayan kritik bir adımdır. Bu proje, Doğu Kudüs’ü Batı Şeria’dan ayırarak, bağımsız ve coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin Devleti’nin kurulmasını fiilen imkânsız hale getiriyor. Bu plan, uluslararası hukuku, Birleşmiş Milletler kararlarını ve iki devletli çözüm zeminini hiçe sayan bir işgal stratejisidir. İsrail’in bu tür adımları, sorunun barışçıl yollarla çözülebileceğine dair inancı yok ederken, bölgedeki tansiyonu da en üst seviyeye çıkarıyor.
İnsanlığın Ortak Vicdanı ve Direniş
Tüm bu zulme rağmen, Filistin direnişi farklı biçimlerde devam ediyor. Filistinli Ramazan Eid Mashahrah’ın 25 yıl süren esaret hayatında, hafızların işini kolaylaştıracak bir Mushaf yazması, inancın ve ilmin en zor şartlarda dahi nasıl yeşerebileceğinin bir kanıtıdır. İngiliz bir gencin canlı yayında “BBC soykırımın suç ortağı” demesi ya da İngiliz milletvekillerinin İsrail Büyükelçisi’nin sınır dışı edilmesi çağrısı, küresel vicdanın henüz tam anlamıyla ölmediğini gösteriyor.
Filistin meselesi, insaniyetin ve insanlığın bittiği yer olarak nitelendiriliyor. Gerçekten de bir milletin naaşını taşıyanları bombalamak, hastanelerin altyapısını vurarak salgın riskini artırmak ve direniş liderlerini hücresinde tehdit etmek, akıl ve mantığın sınırlarını zorlayan eylemlerdir.
Bu manzara karşısında, hikmetin, ilmin, ahlakın ve vicdanın sesi daha da bir önem kazanıyor. Zalime yardım etmeyi ilahi bir görev olarak gören çarpık zihniyetlere karşı, tarihin ve vicdanın doğru tarafında durma cesaretini göstermek, modern zamanların en önemli sınavlarından biridir. Filistinlilerin yaşadığı zulüm, tüm insanlığın ortak meselesidir ve bu meselenin çözümüne katkı sunmak, ortak bir insanlık vazifesidir. Aksi takdirde, gözlerden uzak olan bu zulüm, tüm insanlığın vicdanından da uzaklaşmasına neden olabilir.
Sizce uluslararası toplum, bu sistematik zulme karşı daha somut ve etkili adımlar atabilecek mi?

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Zulmün Sonu Karanlık, Direnişin Kökleri Derindir

Zulmün Sonu Karanlık, Direnişin Kökleri Derindir** 

Tarih, zalimlerin gölgesinde kıvranan mazlumların çığlıklarıyla doludur. Ancak bu çığlıklar, bir gün mutlaka adaletin sesine dönüşür. Bugün Filistin’de yaşananlar, yalnızca bir toprak kavgası değil; insanlığın, vicdanın ve uluslararası hukukun çiğnendiği bir trajedidir. İsrail’in sistematik şiddeti, Batı Şeria’daki yerleşim genişletme planları, Gazze’deki katliamlar ve uluslararası arenadaki pervasız savunucuları, modern çağın en karanlık sayfalarından birini yazıyor. 

### **Tarih Tekerrür Ediyor: Aynı Senaryo, Aynı Acılar** 

Filistinli çiftçi Said al-Amour’un hikâyesi, işgalin nasıl gündelik bir zulme dönüştüğünü gösteriyor. Tapusu elinde olan toprağını korumaya çalışırken vurulması, oğlunun tutuklanması ve saldırganın serbest kalması, adaletin nasıl çarpıtıldığının somut örneğidir.
Bu, 1948’den beri süren Nekbe’nin (Büyük Felaket) devamıdır. İsrail, tarih boyunca gasp ettiği toprakları “yasal” göstermek için hukuku araçsallaştırırken, Filistinlilerin direnişini “terör” olarak yaftalıyor. 

### **Batı’nın İkiyüzlülüğü: Tanrı’yı Zalime Ortak Etmek** 

ABD’li Senatör Lindsey Graham’ın “*Tanrı, İsrail’in fişini çekersek bizimkini de çeker*” sözleri, dinin nasıl siyasi çıkarlara alet edildiğinin en çarpıcı örneğidir. Oysa gerçek inanç, zulme karşı durmayı emreder. Kur’an-ı Kerim’de (Nisa Suresi, 135) “*Adaleti titizlikle ayakta tutun, şahitliği Allah için yapın*” buyrulur. Graham ve benzerleri, kendi tanrılarını bir “şovenizm putu”na dönüştürerek, insanlık dışı politikalarına kutsal kılıf arıyor. 

### **Uluslararası Sessizlik ve Yükselen Tepkiler** 

Katar, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin İsrail’in E1 projesine karşı çıkması, Arap dünyasının artık pasif kalmayacağının sinyali. Ancak asıl dikkat çeken, Batı’da yükselen vicdan sesleri:
– Yeni Zelanda’da bir milletvekilinin “*omurgasız*” diye isyan edip meclisten atılması,
– İngiliz gençlerin BBC’yi “*soykırım suç ortağı*” diye yüzleştirmesi,
– İsrail büyükelçisinin sınır dışı çağrıları,
Batı kamuoyunun yavaş da olsa uyandığını gösteriyor. 

### **Direnişin Bilgeliği: Zindanda Mushaf Yazmak** 

Filistinli Ramazan Mashahrah’ın 25 yıllık esareti sırasında hafızlar için özel bir Mushaf geliştirmesi, işgalin ruhları öldüremediğinin kanıtıdır. Tıpkı Mandela’nın Robben Adası’nda özgürlüğü düşünmesi gibi, Filistinliler de prangalara rağmen bilgiyle, sanatla ve inançla direniyor. 

### **Sonuç: Tarih Kimin Yanında?** 

İsrail’in saldırganlığı, onu giderek yalnızlaştırıyor. Uluslararası hukukun çifte standartları ifşa oluyor. Direniş, yalnızca silahlı mücadele değil; hukuki, diplomatik ve kültürel alanlarda da sürüyor. Unutulmamalıdır ki, zulüm geçicidir. Nitekim Kur’an’da (İbrahim Suresi, 46) “*Zalimler nasıl bir inkılapla devrileceklerini görecekler!*” denir. 

Filistin’in özgürlüğü, insanlığın onurunun kurtuluşudur. Tarih, bugün sessiz kalanları değil, omurgalı duruş sergileyenleri yazacaktır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Zulmün Gölgesinde Işık: Filistin Direnişinin Hikmeti ve İnsanlık Dersleri

Zulmün Gölgesinde Işık: Filistin Direnişinin Hikmeti ve İnsanlık Dersleri

Tarihin derinliklerinde, medeniyetlerin beşiği olan Ortadoğu toprakları, her daim çatışmaların ve direnişlerin sahnesi olmuştur. Filistin, bu coğrafyanın kalbi olarak, asırlardır emperyal güçlerin hırsına, işgal politikalarına ve insanlık dışı uygulamalara maruz kalmış bir yerdir.
1948 Nakba’sından (Büyük Felaket) başlayarak, 1967 Altı Gün Savaşı’na, intifadalara ve günümüze uzanan süreçte, Filistin halkı yalnızca topraklarını değil, onurunu, kimliğini ve geleceğini savunmuştur.
Bu makale, güncel olaylar üzerinden bu direnişi ele alırken, hikmetli bir bakışla tarihi ibretleri, edebi bir üslupla insanlık dramını, ilmi ve bilimsel verilerle gerçekleri, akli ve mantıki argümanlarla adaletsizliği sorgulayacak; nihayetinde düşündürücü bir ufuk açacaktır. Zira, zulüm ne kadar karanlık olursa olsun, direnişin ışığı her zaman bir çatlak bulur ve aydınlatır.

#### Tarihin Tekerrürü: İşgalin Kökleri ve İbretlik Dersler

Tarih, bize zalimlerin sonunun her zaman aynı olduğunu öğretir: Firavun’un Nil’e gömülüşü, Nemrut’un ateşinin İbrahim’e serinlik oluşu gibi. Filistin meselesi de bu ibretlik dönüşün modern bir yansımasıdır. 1917 Balfour Deklarasyonu ile İngiliz mandası altında başlayan Siyonist yerleşim dalgası, bugün İsrail’in “E1” projesiyle somutlaşan bir gaspa dönüşmüştür. Bu proje, Doğu Kudüs’ü Batı Şeria’dan ayırarak Filistin topraklarının bütünlüğünü yok etmeyi amaçlamakta; Katar, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerin sert kınamaları, uluslararası hukukun hiçe sayıldığını haykırmaktadır. Tarihi olarak, Osmanlı döneminde Filistin’in huzurlu bir mozaik olduğu dönemlerden, Britanya’nın sömürgeci politikalarına geçiş, bize şu dersi verir: Zulüm, kısa vadeli kazanımlar sunsa da, uzun vadede direnişi doğurur.

İbretlik bir örnek olarak, İngiliz kamu yayıncısı Channel4News’in belgeselinde anlatılan Filistinli Said al-Amour’un hikayesi öne çıkar. 1953 tarihli tapusuyla kendi zeytinliğinde vurulan ve bacağını kaybeden Said, işgalcilerin silahlı şiddetini simgeler. Bu olay, Roma İmparatorluğu’nun Filistin’i (o zamanki Judea) işgal ettiği dönemleri hatırlatır: O vakit de yerel halk, gladyatör arenalarında aslanlara yem edilirken, direniş kıvılcımları hiç sönmemişti. Bugün, İsrailli yerleşimci Benjamin Budenheimer’ın serbest kalması ve Said’in oğlu İlyas’ın tutuklanması, adaletin nasıl tersyüz edildiğini gösterir. Tarihin ibreti burada yatar: Zalim, kendi yasalarını uygular ama Allah’ın adaleti er ya da geç tecelli eder.

#### Edebi Bir Dram: İnsanlığın Yüreğinde Filistin

Edebiyat, acıyı kelimelere döker ve kalplere nakşeder. Filistin direnişi, Mahmud Derviş’in şiirlerinde olduğu gibi, “Ben toprağım, köklerim derinlerde” diye haykıran bir destandır. Güncel olaylarda, Yeni Zelanda Yeşiller Partisi Eş Başkanı Chlöe Swarbrick’in meclisteki “omurgalı olun” çıkışı, bu edebi ruhu yansıtır. Gazze’deki savaşa karşı İsrail’e yaptırım çağrısı yaparken uzaklaştırılması, Shakespeare’in “Hamlet”indeki gibi bir trajedi: “Olmak ya da olmamak” sorusu, burada “Adil olmak ya da zulme sessiz kalmak” şeklinde tezahür eder. Swarbrick’in özür dilemeyi reddetmesi, edebi bir kahramanlık örneğidir; zira, zulme karşı ses çıkarmak, edebiyatın en yüce teması olan vicdanın zaferidir.

Benzer şekilde, İngiliz lise öğrencisinin BBC canlı yayınındaki “Özgür Filistin” ve “BBC soykırımın suç ortağı” çıkışı, genç bir Werther’in isyanı gibidir – Goethe’nin acılı gençliğinin modern versiyonu. Bu cesur ifade, sosyal medyada yankı bulurken, İngiliz milletvekillerinin İsrail Büyükelçisi Tzipi Hotovely’yi sınır dışı etme çağrısı, Dickens’ın “Zor Zamanlar” romanındaki gibi, toplumsal adaletsizliğe karşı bir uyanış çağrısıdır. Edebi açıdan, bu olaylar bize şunu hatırlatır: Söz, kılıçtan keskindir; Filistin’in acısı, kelimelerle çoğalır ve sınırları aşar.

#### İlmi ve Bilimsel Bakış: Zulmün Anatomisi

Bilimsel bir perspektiften bakıldığında, Filistin’deki kriz, sosyolojik ve psikolojik dinamiklerin bir sonucudur. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları – 7 Ekim 2023’ten beri 61 bin 599 ölüm ve 154 bin 88 yaralanma – epidemiyolojik bir felaketi işaret eder. Nasır Hastanesi’nin altyapısının vurulması, kanalizasyon sularının taşmasıyla salgın riskini artırırken, bu durum Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarında belgelenen “insani kriz” tanımına uyar. Bilimsel olarak, travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) oranları Filistin’de %30’lara ulaşmışken, bu zulüm nesiller arası bir genetik miras bırakır – epigenetik çalışmalar, travmanın DNA metilasyonunu etkilediğini gösterir.

ABD Senatörü Lindsey Graham’ın “Amerika İsrail’in fişini çekerse, Tanrı da bizim fişimizi çeker” ifadesi, ilmi açıdan bir bilişsel çarpıtmadır. Psikolojide “seçici algı” olarak bilinen bu tutum, empati yoksunluğunu yansıtır. Graham’ın “Soykırım kelimesinden bıktım” demesi, tarihsel gerçekleri inkar eder: Eğer İsrail kapasitesine rağmen soykırım yapmıyorsa, neden BM’nin 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre inceleniyor? Bilimsel mantık burada devreye girer: Hamas’ın kapasitesi sınırlı diye İsrail’in eylemleri masumlaşmaz; bu, Newton’un etki-tepki yasasının çarpık bir yorumudur. Aksine, akli bir analiz, zulmün sürdürülebilir olmadığını gösterir: Ekonomik olarak, İsrail’in yerleşim politikaları (E1 projesi gibi) su kaynaklarını %80 oranında gasp ederken, bu ekolojik çöküşe yol açar – hidrolik modeller, Batı Şeria’daki su kıtlığını öngörür.

#### Akli ve Mantıki Sorgulama: Zalimin Dilinden Anlamak

Mantık, Aristoteles’ten beri doğruyu yanlıştan ayırır. İsrail’in İran’a saldırı hazırlığı – Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in açıklamaları – “yırtıcı hayvan” metaforuna cevap olarak, mantıksız bir kısır döngü oluşturur. Akli olarak, şiddet şiddeti doğurur: Gazze’de şehit naaşını taşıyan Filistinlilerin bombalanması, mantıken bir savaş suçu olup, Cenevre Sözleşmeleri’ni ihlal eder. İsrailli Bakan Itamar Ben-Gvir’in Filistinli lider Mervan Bergusi’nin hücresini basması, psikolojik işkenceyi simgeler; mantıken, bu direnişi zayıflatmaz, güçlendirir.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in “Bağımsız Filistin için mücadele edeceğiz” sözü, mantıklı bir duruştur: İki devletli çözüm, BM kararlarıyla desteklenir. Düşündürücü soru şudur: Eğer Graham Tanrı’nın zulmü onayladığını sanıyorsa, Kur’an’ın “Allah kullarına zulmetmez” (Enfal, 51) ayetiyle çelişir. Akıl, burada hikmeti bulur: Zulüm, inanç krizi doğurur; gerçek iman, adaleti emreder.

#### Düşündürücü Sonuç: Direnişin Işığı ve İnsanlık Ufku

Filistin, yalnızca bir coğrafya değil, insanlığın vicdan sınavıdır. Filistinli Ramazan Eid Mashahrah’ın İsrail zindanlarında geliştirdiği “ezber kolaylaştıran Mushaf”, bu direnişin en hikmetli örneğidir: Karanlıkta bile ilim doğar. Düşündürücü olarak, şu soruyu soralım: Zulüm devam ettikçe, dünya nasıl “tarihin doğru tarafında” duracak? Swarbrick gibi sesler, Said gibi direnişçiler ve uluslararası kınamalar, bize umut verir. Hikmet, edebi güzellik, tarihi ibret, ilmi gerçekler ve akli mantık birleştiğinde, Filistin’in zaferi kaçınılmazdır. Zira, keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner. İnsanlık, bu dersi alarak barışa yelken açmalıdır – yoksa, tarih bizi de yargılayacaktır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Zulmün Gölgesinde İnsanlık İmtihanı: Gazze’den Kudüs’e Vicdanın Sınavı

Zulmün Gölgesinde İnsanlık İmtihanı: Gazze’den Kudüs’e Vicdanın Sınavı

Tarih, mazlum ile zalimin, hakkı savunan ile zulmü meşrulaştıranın, adalet yolunda dimdik duranla menfaat uğruna eğilenin mücadelesine şahittir. Günümüzde bu sahne en acı şekilde Filistin topraklarında yaşanmakta. Gazze’nin enkazları arasında ağlayan çocukların feryadı, sadece bir milletin değil, insanlığın da vicdanına yönelmiş bir çağrıdır.

Zalimin Dili ve Ortakları

ABD’li Senatör Lindsey Graham’ın, “Amerika İsrail’in fişini çekerse Tanrı da bizim fişimizi çeker” sözü, yalnızca siyasî bir bağlılık ifadesi değil, aynı zamanda inanç kavramının ne kadar çarpıtıldığının göstergesidir. Bu yaklaşım, Allah’ın zalimin yanında olduğu inancını ima eder ki, bu hem teolojik hem ahlaki olarak büyük bir sapmadır. Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah kullarına zulmetmez; fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler” (Yûnus, 44) buyurularak, Rabb’in adaleti açıkça beyan edilmiştir.

Zalimlere yardım edenler, onların suçlarına ortak olur. Bu, sadece siyasi bir tercih değil, ahiret hesabında ağır bir sorumluluktur.

Toprak Gasbının Anatomisi

Channel4News’in belgeselinde görüldüğü üzere, Filistinli Said al-Amour’un 1953 tarihli tapusu bile, işgalcilerin hukuk tanımazlığını durdurmaya yetmemiştir. Yerleşimciler, hem silahla hem de propaganda ile gasp ettikleri toprakları meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu durum bize, tarihte Endülüs Müslümanlarının yurtlarından sürülüşünü, Amerika kıtasında yerlilerin topraklarının gasbını hatırlatır. Zaman değişse de yöntem değişmemiştir: Önce “tehlikeli” ilan et, sonra mülküne el koy.

Sessiz Dünyanın Yüksek Bedeli

Bugün Gazze’de hastaneler vuruluyor, çocuklar açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyor, hatta cenazeler bile bombalanıyor. Buna rağmen uluslararası sistem, çıkar dengeleri uğruna kör ve sağır kesiliyor. Oysa tarih, sessiz kalanların da suçlu sayıldığını defalarca isbatlamıştır. Bosna’da Srebrenitsa’da yaşananlar hâlâ hafızamızdadır.

İlahi Adaletin Kaçınılmazlığı

Kur’ân’da “Zulmedenler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini yakında bilecekler” (Şuarâ, 227) buyurulur. Bu ayet, zalimin iktidarının ebedi olmadığını, ilahi adaletin mutlaka tecelli edeceğini bildirir. İsrail’in bugün attığı her adım, hem siyasi yalnızlığını hem de vicdanî çöküşünü hızlandırmaktadır. İngiltere’deki gençlerin ve milletvekillerinin cesur çıkışları, bu vicdan kıvılcımının sönmediğini gösteriyor.

Vicdanın ve Direnişin Evrenselliği

Yeni Zelanda’dan İngiltere’ye, Türkiye’den Suudi Arabistan’a kadar farklı coğrafyalardan gelen tepkiler, zulme karşı insanlığın ortak paydasını ortaya koyuyor. Bu dayanışma, sadece Filistin için değil, insanlığın kendi onuru için verilen bir mücadeledir.

İbretlik Sonuç

Tarih, zalimin hikâyesini değil, zalime karşı duranların destanını yazar. Bugün Gazze’de atılan her bomba, yıkılan her ev, kaybolan her hayat, yarının tarih kitaplarında birer “ibret sayfası” olacaktır. O sayfalarda kimimiz direnen, kimimiz susan, kimimiz ise zulmün safında yer alan olarak anılacağız.

Özet:
Bu makale, Gazze ve Filistin’de yaşanan zulmün tarihî, ilmî, ahlaki ve dini boyutlarını ele alıyor. ABD’li senatörün sözlerinden İsrailli yerleşimcilerin gasp eylemlerine, uluslararası sessizlikten yer yer yükselen vicdan seslerine kadar geniş bir çerçeve çiziyor. Ana mesaj şudur: Zalim ile mazlum arasındaki tercihte sessizlik de bir tercihtir ve ilahi adalet karşısında herkes bu tercihinden sorumludur.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

İnsan, Ebediyet ve Hikmet Yolu

İnsan, Ebediyet ve Hikmet Yolu

  1. İnsan, Ebediyet İçin Yaratılmıştır
    İnsanoğlu, bu dünyaya gelişiyle birlikte, sonu olmayan bir yolculuğa adım atmıştır.
    “İnsan, ebed için yaratılmıştır.”
    Bu hakikat, varlığımızın fânî dünyadaki kısa süreli varlığından çok daha derin ve anlamlı bir amaca hizmet ettiğini gösterir. Eğer insan sadece bu dünya hayatı için yaratılsaydı, içindeki sonsuzluk arzusu, bitmek bilmeyen merakı ve ebedî saadete olan iştiyakı anlamsız kalırdı. Oysa, her insanın kalbinde ebedî bir vatan özlemi yatar. İşte bu özlem, bizi asıl yurdumuza, sonsuzluk âlemine hazırlıklı gitmeye davet eder.
    Bu dünya, bir misafirhane, bir imtihan meydanıdır; asıl hayat ise ölümden sonra başlayacak olan ebedî hayattır. Bu bilinçle yaşamak, dünyalık işlere aşırı bağlanmaktan kurtulmamıza ve asıl gayemize odaklanmamıza yardımcı olur.
  2. Hayr-ı Mutlak’tan Hayır Gelir, Cemil-i Mutlak’tan Güzellik Gelir

Evrenin düzenine, tabiatın işleyişine dikkatle bakan her akıl sahibi, bu muhteşem eserin arkasında bir yaratıcı olduğunu anlar. Bu yaratıcı, sonsuz hayır ve güzellik sahibi olan Allah’tır.
“Hayr-ı Mutlak’tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak’tan güzellik gelir” sözü, her şeyin yaratılışında bir hayır ve güzellik bulunduğunu, hatta bazen şer gibi görünen olayların bile ardında büyük hikmetler gizlendiğini ifade eder. Tıpkı Cemil-i Mutlak’ın (Sonsuz Güzellik Sahibi) yarattığı rengârenk kuşlar ve meyveler gibi, her şeyde O’nun esması tecelli eder. Bir musibet, bir dert dahi, eğer sabır ve tevekkülle karşılanırsa, büyük sevaplara ve manevî makamlara vesile olabilir. Bu bakış açısıyla, hayatın zorlukları birer imtihan ve manevî yükseliş fırsatı olarak görülür.

  1. Nefsini Islah Etmeyen, Başkasını Islah Edemez

Toplumsal değişim ve ahlaki gelişim, bireylerin kendi iç dünyalarını düzeltmesiyle başlar. “Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez” sözü, bu temel gerçeği anlatır. Bir başkasına yol göstermek, doğruyu anlatmak isteyen kişi, önce kendi nefsine hakim olmalı, kendi kusurlarını düzeltmelidir. Zira sözün tesiri, onu söyleyenin samimiyetine ve yaşam tarzına bağlıdır. Kalpten gelen sözler kalplere tesir eder. Kendisi doğru yolda olmayan, başkasını doğru yola çağıramaz. Bu yüzden, gerçek bir davetçi, gerçek bir rehber, önce kendi iç dünyasını temizler, sonra dış dünyaya yönelir. Bu, aynı zamanda kâmil bir mümin olmanın da şartıdır.

  1. Acz ve Fakrdaki Lezzet

İnsan, fıtratı gereği aciz ve fakirdir. Yaratılışımız itibarıyla sınırlı bir güce ve bilgiye sahibiz. İşte bu acziyet ve fakirlik, bizi Allah’a yaklaştıran en önemli özelliklerimizdendir.
“Acz ve fakrdaki lezzet,” aslında bu acziyetin ve fakirliğin bizi kibriyadan kurtarıp, sonsuz kudret ve zenginlik sahibi olan Allah’a yönelttiği zaman ortaya çıkan manevi huzuru ifade eder. Bir insan ne kadar aciz olduğunu anlarsa, o kadar Allah’ın kudretine sığınır. Ne kadar fakir olduğunu bilirse, o kadar O’nun sonsuz zenginliğinden isteme ihtiyacı duyar. Bu teslimiyet ve tevekkül hali, dünyaya ait korku ve endişelerden kurtulmanın, Allah’a tam bir güvenle bağlanmanın en lezzetli yoludur.

  1. Nimetten İn’ama Geçen, Mün’im’i Bulur

Hayatımız boyunca karşılaştığımız her nimet, aslında bize gönderilen birer mektup gibidir. Bir meyvenin tadı, bir çiçeğin kokusu, bir kuşun sesi…
Tüm bunlar, bize bu nimetleri lütfeden sonsuz rahmet ve cömertlik sahibi olan Allah’ın birer lütfu, birer in’amıdır.
“Nimetten in’ama geçen, Mün’im’i bulur.” Bu söz, nimetlere sadece maddî birer varlık olarak bakmak yerine, onların ardındaki ilahî cömertliği görmeyi öğütler. Nimete şükretmek, sadece “elhamdülillah” demekle kalmamalı, aynı zamanda o nimetin sahibini idrak etmek ve ona yönelmekle de olmalıdır. Böylece her nimet, bizi Allah’a giden yolda birer basamak haline getirir.

  1. Kim Olursa Olsun, Madem İmanı Var, O Noktada Kardeşimizdir

İslâm, tevhid (birleme) dini olduğu kadar, birlik ve kardeşlik dinidir. “Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir” sözü, Müslümanların farklı mezheplere, ırklara veya coğrafyalara mensup olsalar dahi, iman bağıyla birbirlerine bağlı olduklarını anlatır. Ortak iman bağı, tüm farklılıkların ötesinde, Müslümanları bir araya getiren en güçlü bağdır. Bu kardeşlik hukuku, sevgi, saygı ve yardımlaşmayı gerektirir. Farklılıklar, zenginlik olarak görülmeli, temel inançta birleşen müminler arasındaki uhuvvetin zedelenmesine izin verilmemelidir.

  1. Çoğunu Aza, Azını Çoğa Vermek Suretiyle

Dünya hayatının kısa, ebedî hayatın ise sonsuz olduğu gerçeği, bize zamanımızı nasıl değerlendirmemiz gerektiği konusunda önemli bir ders verir. Şu hakikat bu gerçeği çarpıcı bir şekilde ifade ediyor:
“Yirmi üç saatı kısa ve fâni olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saatı da beş namaza ve baki ve sonsuz uhrevî hayata sarf etmek lâzımdır.”
Bu, dünya işlerini tamamen terk etmek anlamına gelmez; aksine, dünya ve ahiret dengesini kurmaya, kısa süren dünya hayatının sonsuz hayatın yanında bir hiç olduğunu idrak etmeye davettir. Vakit, en değerli sermayemizdir. Onu fâni olan dünya işleriyle tüketmek yerine, ebedî hayatımıza yatırım yaparak değerlendirmemiz gerekir.

Makalenin Özeti:
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan vecizeler doğrultusunda, insanlığın varoluş gayesi, Allah’ın isimlerinin kainattaki tecellileri, bireysel ve toplumsal değişim için nefis terbiyesinin önemi, acziyetin ve fakirliğin manevi lezzeti, nimetlere doğru bakış açısı, iman kardeşliği ve dünya-ahiret dengesi gibi temel konuları ele almaktadır. Her bir tema, insanın kendisini, Rabbini ve içinde yaşadığı dünyayı daha iyi anlaması için derinlikli birer düşünce kapısı açmaktadır. Makale, insanın ebediyet için yaratıldığını, bu nedenle fani dünya hayatını sonsuz ahiret hayatına yatırım yaparak değerlendirmesi gerektiğini ve bu yolda acizliğini idrak ederek Allah’a yönelmesi gerektiğini anlatmaktadır. Aynı zamanda, hayrın ve güzelliğin kaynağının Allah olduğunu, gerçek değişim için önce bireyin kendi nefsini ıslah etmesi gerektiğini ve tüm müminlerin iman bağıyla kardeş olduğunu hatırlatmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Hakkı Susturan Zulüm: Sessizliğin Suçu

Hakkı Susturan Zulüm: Sessizliğin Suçu

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.”
(M. Akif)

Zulüm, sadece yapanı değil; onu alkışlayanı, seyredeni ve hakkında susanı da içine alarak büyür.
Zalim, cesaretini mazlumun sessizliğinden alır. Sustukça büyür, büyüdükçe zehir saçar. İşte bu noktada sessizlik, artık bir masumiyet değil, bir suç hâline gelir.

Zulme zımnî bir rıza, yani “zulme açıkça karşı çıkmamak” dahi insanı mesul eder. Bediüzzaman, “Zulme rıza zulümdür” hakikatini defalarca işler. Çünkü zulüm karşısında tarafsız kalmak, zalimin tarafında yer almaktır.

> “Zalimler için yaşasın cehennem!” der.

Bu cümle, yalnız bir beddua değil, aynı zamanda hakkın sesi, susmayan vicdanın haykırışıdır. Bediüzzaman, bu sözüyle hakikati susturmaya çalışanlara karşı, mazlumların hakkını savunmanın ilahî bir vazife olduğunu haykırır.

Kur’ân da zulme karşı susmayı kabul etmez:

> “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur…”
(Hûd, 113)

Bu ayet, sadece zalime yardım etmeyi değil, ona meyletmeyi, ona karşı sessiz kalmayı dahi cezaya müstahak kılar.

Bugün Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken, gözümüzün önünde kadınlar, yaşlılar, hastalar bombalarla katledilirken susmak; sadece bir acz değil, ahlaki bir çöküştür. Sessiz kalan dünya, bu zulmün suç ortağıdır.

Evet, zulüm karşısında konuşmayan dil, yazmayan kalem, görmeyen göz; zalimin değirmenine su taşır. Çünkü hakikat sustuğunda yalan konuşmaya başlar, adalet çekildiğinde zulüm yerini doldurur.

Söz, sadakat ister; susmak bazen ihanettir.

📌 ÖZET

Zulme sessiz kalmak, zımnî bir rıza ve büyük bir vebaldir.

Risale-i Nur’da ve Kur’an’da zalime meyil dahi ağır şekilde uyarılmıştır.

Sessizlik, kimi zaman tarafsızlık değil, zalimle ortaklık anlamına gelir.

Mazluma sahip çıkmak, susan dillerin değil; hakkı haykıran yüreklerin işidir.

Bugünün en büyük günahlarından biri: sessiz kalan vicdanlardır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

1. “Zerre ve Güneş Arasında: Madde, Mana ve Mizan

  1. “Zerre ve Güneş Arasında: Madde, Mana ve Mizan”

Risale-i Nur’dan Alıntı:

>”Mesela havanın her bir zerresi, her bir çiçekle her bir meyveye, her bir yaprağa girer ve işleyebilir. İşte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnuların tarz-ı teşkilatını ve suretlerini ve heyetlerini bilmek lazımdır, ta içinde işleyebilsin. Demek muhit bir ilim ve kudrete malik olmalı ki böyle yapsın.” (Sözler, Onuncu Söz, Mukaddime)

Kâinatı bir kitap gibi okuyan Risale-i Nur, zerreden güneşe kadar her bir varlığı İlâhî bir mizan ve mana içinde görür. Bediüzzaman Said Nursî’ye göre, atom altı parçacıklar dahi tesadüf değil, kaderin ve kudretin ince planıyla hareket eder. Bu makalede madde ve mana arasındaki muvazene, zerre ile güneş arasındaki düzenin hikmetli tecellisiyle incelenecektir.

1.1 Madde: Görünene Hapsedilmiş Hakikat mi?

Bilimsel boyut: Modern fizik, atomun yapısını kuarklara kadar indirse de, maddenin sabit bir hakikat olmadığını, enerji dalgaları ve ihtimallerle şekillendiğini ortaya koymuştur.
Risale-i Nur boyutu: Zerrelerin hareketi, Bediüzzaman’a göre kendi başına değil, İlâhî iradeye tâbidir. Zerreler, kendilerine biçilen rolü oynarlar; “sevk-i kaderî” ve “kudret-i İlâhî” tarafından yönlendirilirler.

Zita;Zerreyi teshir eden, semâvâtı teshir eder.

1.2 Mana: Görünmeyenin Dili

Madde, mananın gölgesidir. Zerre, maddenin diliyle yazılmış ama manayı gösteren bir kelimedir. Güneş, salt bir ateş küresi değil; kudretin, nurun ve celâlin tecellisidir.

Kur’anî perspektif:

> “Hiçbir şey yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin.”
(İsrâ, 44)

Bu ayet, her şeyin -zerre dahi olsa- bir anlam taşıdığını, kendi diliyle Allah’ı tesbih ettiğini bildirir.

1.3 Mizan: Kudretin Terazisi

Maddenin ve mananın anlamlı olması, ölçülü olmalarıyla mümkündür. Zerreden galaksilere kadar her şey, bir ölçüyle yaratılmıştır.

> “Biz her şeyi bir ölçü ile yarattık.”
(Kamer, 49)

Kâinatta hikmet ve nizam öyle bir derecededir ki, en küçük bir zerre en büyük bir yıldızla nizamda iştirak ediyor.

1.4 Zerre ile Güneş Arasındaki Muvazene

Güneş, sistemin merkezi gibi görünse de, onu taşıyan zerrelerin itaatidir. Her şeyin kendi yerinde ve ölçüsünde hareket etmesiyle düzen doğar.

Bir zerre, koca bir yıldızın vazifesini görebilir; çünkü Sâni’in kudreti birdir, her şeyde her şeyi yapabilir.

SONUÇ:

Zerre ile güneş arasındaki denge, yalnızca fiziksel değil; aynı zamanda aklî, manevî ve kelâmî bir dengeyi ifade eder. Varlık, ancak maddenin mânâ ile buluştuğu bu “mizan” çerçevesinde anlam kazanır. İlâhî kudretin, iradenin ve hikmetin tecellileri, hem zerreyi hem güneşi aynı ölçüde vecd içinde secde ettirir.

Özet:

Madde, kendi başına değil, mana ile anlam kazanır.

Mana, eşyanın iç yüzü ve İlâhî kudretin tercümanıdır.

Mizan, varlığın nizamını sağlayan İlâhî ölçüdür.

Zerre, basit bir parça değil, bir sanat harikası ve görevli bir memurdur.

Güneş, ışık ve hararetle değil, Allah’ın azametini gösteren bir ayettir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

İman, Takva ve İnsanlık Halleri Üzerine Düşünceler

İman, Takva ve İnsanlık Halleri Üzerine Düşünceler

İnsanlık tarihi, inançların ve değerlerin şekillendirdiği bir mozaiktir. Bu mozaikte, hayatın anlamı, insanın varoluş gayesi ve nihai durağına dair sorular, her dönemde en temel meseleler olmuştur. Bu soruların cevapları ise genellikle, hakikatin kapısını aralayan hikmetli sözlerde ve kutsal metinlerin derinliklerinde saklıdır.

Hakiki İlimlerin Temeli: İman ve Marifetullah

İlk metnimizde, “bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu; marifetullahtır ve onun üss-ül esası da iman-ı billahtır.” denilmektedir.
Bu söz, sadece dini ilimlerin değil, hakikate dair tüm ilimlerin aslını ve özünü işaret etmektedir.

Marifetullah (Allah’ı tanıma), ilahi hakikatleri anlama yolculuğunun zirvesidir. Bu yolculuğun ilk adımı, İman-ı billah (Allah’a iman) ile atılır.
Tarih boyunca, bilim ve hikmet, kainatın sırlarını çözmeye çalışmıştır. Ancak, eğer bu arayış, Yaratıcı’yı bilme gayesinden yoksun olursa, kuru bir bilgi yığınına dönüşebilir. Bu söz, bilginin sadece zihinlerde birikmiş veriler olmadığını, aynı zamanda kalplerde yeşeren bir nur ve ruh olduğunu hatırlatır. Tarihteki büyük düşünürler, alimler ve sanatkarlar, eserlerini sadece zekâlarıyla değil, aynı zamanda ruhlarının derinliklerinden gelen bir ilhamla ortaya koymuşlardır. Bu ilhamın kaynağı ise, varlığın nihai hakikatine olan inançlarıdır.
Ebu Hanife’den İbn-i Sina’ya, Mevlana’dan Hacı Bektaş-ı Veli’ye kadar pek çok büyük şahsiyetin eserlerinde, bilim ve hikmet düşüncelerin yanı sıra, derin bir marifetullahın izleri görülür. Onlar için bilgi, sadece dış dünyaya ait bir keşif değil, aynı zamanda iç dünyaya yapılan bir yolculuktur. Bu yüzden, iman-ı billah, hakiki ilimlerin sadece bir başlangıcı değil, aynı zamanda ruhu ve özüdür.

İnsanlığı Yücelten İki Sütun: İman ve Takva

İkinci ve üçüncü metinler, insanlık onurunun ve ebedi kurtuluşun temelini oluşturan iki önemli kavramı anlatır: takva ve iman.

Bakara Suresi’nden alıntı yapılan “Azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, Benden sakının.” ayeti, insanın bu dünyadaki yolculuğunda en değerli sermayesinin takva olduğunu belirtir. Takva, sadece Allah’tan korkmak değil, aynı zamanda O’nun emirlerine uymada gösterilen titizlik, bilinç ve sorumluluktur. Akıl sahiplerine yapılan bu çağrı, aklın sadece dünyevi işler için değil, aynı zamanda manevi sorumlulukları anlamak ve yerine getirmek için de kullanılması gerektiğini anlatır.

Diğer yandan, “İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder.” sözü, imanın bireysel ve toplumsal hayattaki dönüştürücü gücüne işaret eder. İman, kişiyi bencillikten, nefsani arzulardan ve dünyevi kaygılardan kurtararak, daha yüksek bir ahlaki seviyeye taşır. Sultanlık, burada sadece bir unvan değil, aynı zamanda kişinin kendi nefsi üzerinde kurduğu hakimiyeti ve ahlaki üstünlüğü temsil eder. İman sahibi bir insan, iradesi güçlü, adil ve merhametli bir lider olabilir. Tarihteki birçok liderin, imanları sayesinde zorlu şartlara karşı direndiği, toplumlarına umut olduğu ve büyük medeniyetler inşa ettiği bilinmektedir.

Dostluk ve Yoldaşlık: Ahlaki Tercihin Yansıması

Dördüncü metindeki “Kiminle Gezdiğinize, Kiminle Arkadaşlık Ettiğinize Dikkat Edin. Çünkü Bülbül Güle, Karga Çöplüğe Götürür.” sözü, insanın ahlaki gelişiminde sosyal çevrenin kritik rolünü anlatır.
Mevlana Hazretleri’ne atfedilen bu söz, dostluk ve yoldaşlığın, bir insanın karakterini ve geleceğini nasıl şekillendirdiğini edebi bir dille anlatır. Ahlaki ve manevi yönden güçlü dostluklar, insanı daha iyiye, daha güzele, yani “güle” götürürken; kötü ve nefsani dostluklar, kişiyi olumsuzluklara, yani “çöplüğe” sürükleyebilir. Bu, tarih boyunca tüm toplumların ve bireylerin deneyimlediği evrensel bir hakikattir. Birçok büyük alimin ve düşünürün hayatında, kendilerini daha iyiye yönlendiren, ilim ve hikmet yolculuklarında onlara destek olan dostların izleri görülür.

Kutsal Sözün Gücü ve Hesap Günü

Son olarak, “Hiç şüphesiz, size vadedilen mutlaka gelecektir. Ve siz aciz bırakılacak değilsiniz.” ayeti (En’am Suresi, 134), tüm bu düşünceleri bir sonuca bağlar. Bu söz, hem bu dünyadaki adaletin hem de ahiretteki hesap gününün kaçınılmazlığını hatırlatır. Tarih, zalimlerin zulümlerinin, mazlumların ise sabırlarının bir gün mutlaka karşılığını bulduğunu gösterir. Bireysel olarak yaptığımız her seçimin, dostluklarımızın, takvamızın ve imanımızın bir gün hesaplanacağı gerçeği, bize bu dünyada daha bilinçli ve sorumlu davranma yükümlülüğünü yükler. Bu ayet, aynı zamanda bir umut ve teselli kaynağıdır; çünkü iyi olanların ve hakikat yolunda olanların asla yalnız ve aciz bırakılmayacağını müjdeler.

Özet
Bu makale, yukarıdaki metinleri birbiriyle uyum içinde ele alarak, insanlığın temel varoluş meselelerine dair derinlemesine bir bakış sunmaktadır.
İlk olarak, hakiki bilginin temelinin iman ve marifetullah olduğu anlatılarak, bilimin ve inancın birbiriyle nasıl bütünleşebileceği anlatılmıştır.
Ardından, insanı yücelten ve en değerli azığı olan takvanın önemi ele alınmıştır.
İnsanın karakterinin oluşumunda dostluk ve arkadaşlık seçimlerinin hayati rolü, Mevlana’nın bülbül ve karga metaforu üzerinden açıklanmıştır.
Son olarak, ilahi vaadin ve hesap gününün kaçınılmazlığı hatırlatılarak, tüm bu ahlaki ve manevi sorumlulukların nihai bir sonuca ulaşacağı belirtilmiştir.
Bu metinler, bir bütün olarak ele alındığında, imanın insanı hem bu dünyada hem de ahirette yücelten, yol gösteren ve koruyan bir kılavuz olduğu sonucuna varılmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Hakikat Aynasında İman, Ahlak ve İbret: Bir Hikmet Yolculuğu

Hakikat Aynasında İman, Ahlak ve İbret: Bir Hikmet Yolculuğu

Hayatın karmaşık dehlizlerinde yol alırken, önümüze çıkan her bir ibret levhası, bizi derin bir tefekküre davet eder. Bir yandan kâinatın engin manalarını keşfetmeye çağırılırken, diğer yandan insanlık tarihinin sayfaları, bize unutulmaz dersler sunar. Önümüzdeki bu metinler ve tarihi anekdot da, birbirinden bağımsız gibi görünse de, özünde aynı hakikate işaret eden birer fenerdir. Bu fenerler, bizi, imanın berrak suyunda arınmaya, ahlakın sağlam zemininde durmaya ve tarihten ibret almaya davet eder.

  1. Hakikatin Işığı: Kur’an’ın Aynası ve Dürbünü

“Kitaplar, içtihadlar Kur’an’ın âynesi, yahut dürbün olmalı. Gölge, vekil istemez o Şems-i Mu’ciz-beyan.”
Bu hikmetli söz, ilim yolcularına ve hakikat arayışında olanlara pusula vazifesi görür. Kur’an-ı Kerim, kainatın biricik rehberidir ve gölgelerin, yani beşerî yorumların gölgesinde kalmaya ihtiyaç duymaz. Ancak kitaplar ve ilmi içtihatlar, Kur’an’ın o eşsiz güneşini daha iyi görmemizi sağlayan birer ayna veya dürbün işi görebilir. Bir ayna, güneşin ışığını yansıtarak bize o ışığın varlığını hissettirir. Bir dürbün ise uzaktaki bir yıldıza bakmamızı sağlayarak ufkumuzu genişletir. Bu söz, Kur’an’ın kendisinin bir mucize olduğunu ve beşerî yorumların, bu mucizenin önüne geçerek onu gölgelememesi gerektiğini, aksine o nuru daha parlak göstermesi gerektiğini anlatır. Böylece her birimiz, Kur’an’a yönelirken, O’nun esas gayesini ve manasını arama sorumluluğunu taşırız.

  1. İmânın Direği: Ayet-el Kürsi’nin Ulviyetinde Yitirilenler

Bakara Suresi’nin 255. ayeti olan Ayet-el Kürsi, Yüce Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini ve ilmini en veciz şekilde ifade eden bir beyandır.
“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır…” Bu ayet, bizlere Rabbimizin azametini ve kâinat üzerindeki mutlak egemenliğini hatırlatır. O’nu ne gaflet basar ne de uyku. Bu, dünya hayatının gaflet perdesiyle örtüldüğü anlarda, bilincimizi ve kalbimizi tazelememiz için bir çağrıdır. Ayet-el Kürsi’nin ihtişamı, bizlere yegane sığınak ve dayanak noktamızın Allah olduğunu fısıldar. İnsanlık olarak gaflete düştüğümüz, O’ndan uzaklaştığımız ve O’nun sonsuz kudretini unuttuğumuz anlarda, bu ayet bize sarsılmaz bir iman direği sunar ve bizi yeniden kendimize, özümüze döndürür.

III. Tarih Aynasında Ahlak: Osmanlı İstanbul’unda Ticaret Ahlakı

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde İstanbul’da bulunan bir Avrupalı tarihçinin gözlemleri, sadece o döneme ait bir anekdot değil, aynı zamanda ahlakın ve dürüstlüğün toplum üzerindeki dönüştürücü gücüne dair ibretlik bir ders niteliğindedir.
Tarihçi, farklı milletlerden esnafların güvenilirliklerini karşılaştırırken, bir Müslümanın istediği fiyata tereddütsüz güvenilebileceğini belirtir. Bu durum, sadece bir ticaret meselesi değil, inancın gündelik hayata nasıl sirayet ettiğinin ve insan ilişkilerini nasıl şekillendirdiğinin bir göstergesidir. Bu gözlem, Müslüman olmanın getirdiği ahlaki sorumluluğun ve emanet bilincinin, tarih boyunca nasıl bir güven sermayesi oluşturduğunu gözler önüne serer. İnsanlar arasında kurulan bu güven köprüsü, bir medeniyetin temelini oluşturan en sağlam harçlardan biridir.

  1. Kadının Onuru ve Hayâ Perdesi

“Kur’an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, hayâ perdesini takmasını emreder. Tâ hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir meta’ hükmüne geçmesinler.”
Bu söz, Kur’an’ın kadınlara yönelik emrinin ardındaki derin merhameti ve hikmeti açıklar. İslami tesettür, kadını toplumdan soyutlayan bir kısıtlama değil, aksine onun şerefini, haysiyetini ve manevi değerini koruyan bir kalkandır. Kadını “hevesat”ın ve “ehemmiyetsiz bir meta”ın konusu olmaktan çıkaran bu ilahi emir, onu gerçek bir şefkat madeni olarak yüceltir. Bu açıdan tesettür, bir baskı unsuru değil, aksine bir onur ve haysiyet sembolü olarak görülmelidir. Bu söz, modern dünyanın kadınlara biçtiği yüzeysel rollere karşı, kadının asıl değerini ve maneviyatını korumaya yönelik zamansız bir davettir.

Makale Özeti
Bu makale, dört farklı kaynaktan yola çıkarak iman, ahlak ve tarihin kesiştiği noktalara ışık tutmaktadır. İlk olarak, Kur’an’ın doğru anlaşılması için diğer ilmi eserlerin sadece birer ayna ve dürbün görevi görmesi gerektiği anlatılmıştır.

İkinci olarak, Ayet-el Kürsi’nin, Allah’ın mutlak kudretini hatırlatarak insanı gafletten uyandıran bir iman direği olduğu belirtilmiştir.

Üçüncü olarak, Osmanlı’daki Müslüman esnafın dürüstlüğü üzerinden, inancın ticaret ahlakına ve toplumsal güvene olan olumlu etkisi ele alınmıştır.

Son olarak, Kur’an’ın kadınlara yönelik tesettür emrinin, bir merhamet ve haysiyet koruması olduğu, kadını bayağı arzu ve meta olmaktan kurtarmayı amaçladığı ifade edilmiştir.
Bütün bu konular, bizi hakikate, ahlaka ve ibrete çağıran, birbiriyle bütünleşmiş bir hikmet zinciri oluşturmaktadır.

*******

Şimdi bu dört başlığın birbiriyle olan bağlantısını kurarak, hepsini “Hülasaten” başlığı altında özetleyelim.

Önceki makalemizde ele aldığımız konuları hatırlayalım:

* Kur’an’ın Aynası ve Dürbünü: Kur’an’ın yorumunun ve içtihatların, Kur’an’ı gölgelemek yerine, O’nun hakikatini göstermesi gerektiği.
* Ayet-el Kürsi: Allah’ın mutlak varlığı, kudreti ve her şeyi kuşatan ilmi.
* Osmanlı Ticaret Ahlakı: Müslüman esnafın dürüstlüğü ve güvenilirliği.
* Kadınların Mahremiyeti: Kadının haysiyetini ve onurunu koruyan tesettür emri.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025

Tefekkürün Aydınlığında Gafletten İbrete: Risale-i Nur’dan Hikmet Damlaları

Tefekkürün Aydınlığında Gafletten İbrete: Risale-i Nur’dan Hikmet Damlaları

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur Külliyatı, modern insanın karmaşık ruh haline ışık tutan, hakikat yolculuğuna rehberlik eden bir hazinedir. Bize sunduğu her bir veciz söz, tefekkür pencerelerini aralayarak, gafletin kalın perdelerini yırtıp atar. Elimizdeki metinlerde, farklı konuları ele alsa da, nihayetinde bizi aynı gayeye ulaştıran birer ibret dersi sunmaktadır:
Yaratılışı tefekkür ederek gafletten uyanmak, kâinattaki ilahî sanatı görmek, hakiki birliğe ulaşmak ve bu yolda Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Sünnet-i Seniyyesi’ne sarılmak.

  1. Tefekkür: Gaflet Perdesini Kaldıran Işık

“İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Tefekkür gafleti izale eder.” Bu hikmetli söz, makalemizin ve hayatımızın başlangıç noktasıdır. Tefekkür, sadece düşünmek değil, eşyaya ve hadiselere ibret nazarıyla bakmak, yaratılıştaki ince sırları ve hikmetleri anlamaya çalışmaktır. Gaflet ise, bu hikmetleri görmezden gelmek, varoluşun derin manasından uzak, dünyevî meşgalelerle oyalanmaktır. Bir insan tefekkür ettiğinde, kâinattaki her bir zerrenin başıboş olmadığını, her olayın bir yaratıcıya işaret ettiğini anlar. Gafletten uyanan bir kalp, artık anlamsız bir varlık olmadığını, bir gayeye hizmet etmek için yaratıldığını idrak eder. Böylece hayat, monoton bir döngü olmaktan çıkıp, anlam ve sorumlulukla dolu kutlu bir yolculuğa dönüşür.

  1. Kâinattaki Sanat: İlahi Matbaaların Mucizesi

“Ve keza toprağın, suyun, havanın her bir cüz’ünde nebatat adedince manevî gizli matbaalar lâzımdır ki, mahiyetleri ve cihazları mütehalif sayısız meyve ve çiçeklerin teşkilatını yapabilsinler.”
Bu söz, tefekkürü somut bir örneğe indirir. Gaflet gözüyle bakıldığında sıradan bir toprak parçası, tefekkür gözüyle bakıldığında sayısız güzelliği, rengi ve kokuyu üreten ilahi bir sanat atölyesi gibi görünür. Her bir çiçeğin, her bir meyvenin kendine özel yapısı, rengi ve tadı, tesadüflerin eseri olamayacak kadar mükemmel bir planın, sonsuz bir ilim ve kudretin delilidir. Bu matbaalar, Rabbimizin varlığını ve birliğini sessizce haykırır. İnsan bu mucizevî işleyişi düşündükçe, acizliğini anlar ve Yaratan’a karşı derin bir saygı ve sevgi duyar.

III. Uhuvvet ve Birlik: Ortak Bir Gayenin Etrafında Toplanmak

“Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Razıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dinimiz bir, kıbleniz bir..”
Bu metin, sadece Müslümanlar arasında değil, tüm insanlar arasında uhuvvetin ve birliğin temelini işaret eder. Ortak bir yaratıcıya, ortak bir dine ve peygambere inanmak, bizlere birbirimizle kenetlenmek için sarsılmaz bir temel sunar. Günümüzde ne yazık ki bu ortak değerlerin etrafında toplanmak yerine, ayrılıkçı söylemlerin ve menfaat çatışmalarının getirdiği parçalanmışlıklar yaşanmaktadır. Bu vecize, bize ortak paydalarımızı hatırlatarak, kardeşlik bağlarımızı yeniden güçlendirmemiz ve daha güçlü bir toplum inşa etmemiz gerektiğini anlatır.

  1. Sünnet-i Seniyye: Hakikat Yolunun Rehberi

“Sünnet-i Seniyeye ittibai terkeden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.” Bu söz, bir önceki uhuvvet ve birlik temasını tamamlar niteliktedir. Gerçek birliğin ve Peygamber sevgisinin, sadece sözle değil, O’nun hayat tarzına, ahlakına ve prensiplerine uymakla mümkün olacağını belirtir.
Sünnet-i Seniyye, sadece bir ibadet şekli değil, aynı zamanda hayatın her alanını kapsayan bir yaşam biçimidir. Bu yolu terk etmek, hem Peygamberimizle (s.a.v.) ve O’nun mübarek ailesiyle olan manevi bağımızı zedeler, hem de bizi hakikatten uzaklaştırır. Bu söz, bize sadece sevginin yeterli olmadığını, sevilenin yolundan gitmenin de bir gereklilik olduğunu ibretle hatırlatır.

Makale Özeti
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin dört farklı veciz sözünden hareketle, manevi bir uyanış yolculuğunu ele almaktadır. İlk olarak, “tefekkürün gafleti izale etmesi” ilkesiyle, varoluşun manevi derinliğini anlamanın önemine değinilmiştir.
İkinci olarak, topraktan çıkan sayısız bitki ve meyvenin, ilahi bir sanatın ve kudretin delili olduğu, kâinatı bu gözle okumanın tefekkürü pekiştirdiği anlatılmıştır. Üçüncü olarak, “Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir…” sözüyle, Müslümanlar arasında ve tüm insanlıkta birliğin ve uhuvvetin, ortak inanç esaslarına dayanması gerektiği anlatılmıştır.
Son olarak, bu birliğin korunması ve gerçek sevginin tezahürü olarak Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Sünnet-i Seniyyesi’ne uymanın önemi dile getirilmiştir.
Kısacası, bu dört hikmetli söz, insanı gafletten ibrete, dağınıklıktan birliğe, sözden eyleme doğru yönlendiren derin bir rehberlik sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025