SATILAN ARŞİVLER

 

SATILAN ARŞİVLER[1]

1931 yılında Osmanlı arşivi Bulgaristan’a satıldı.


Evet, 1931 yılında Osmanlı arşivlerinin bir kısmı Bulgaristan’a satıldı. Bu olay, Osmanlı İmparatorluğu’nun maliye arşivine ait belgelerin hurda kağıt olarak satılmasıyla gerçekleşti. Yaklaşık 30 ila 50 ton tutan 120 balya ve 500 sandık belge, okkası 3 kuruş 10 paraya Bulgaristan’a satıldı¹².

Bu belgeler, Bulgaristan’da “Tsarigradski Arhiv” olarak adlandırıldı ve bugün Bulgaristan, İstanbul ve Mısır’dan sonra dünyadaki en büyük üçüncü Osmanlı arşivine sahip³.

Bu olay, Türkiye’de büyük bir tartışma konusu olmuş ve arşivlerin satılmasının milli kültür ve tarih açısından büyük bir kayıp olduğu eleştirileri yapılmıştır.[2]


@@@@@@@

Bulgaristan’da Osmanlı arşivi neleri içeriyor?

Bulgaristan’da bulunan Osmanlı arşivleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli dönemlerine ait önemli belgeleri içermektedir. İşte bazı ana başlıklar:

### 1. **Tahrir Defterleri**
Bu defterler, Osmanlı İmparatorluğu’nun vergi kayıtlarını ve nüfus bilgilerini içerir. Tahrir defterleri, Osmanlı’nın idari ve mali yapısını anlamak için önemli bir kaynaktır³.

### 2. **Kadı Sicilleri**
Kadı sicilleri, Osmanlı mahkemelerinin kayıtlarını içerir. Bu belgeler, hukuki işlemler, davalar ve mahkeme kararları hakkında bilgi sağlar³.

### 3. **El Yazmaları**
Türkçe, Arapça ve Farsça el yazmaları, Osmanlı dönemine ait dini, edebi ve bilimsel eserleri içerir. Bu el yazmaları, dönemin kültürel ve entelektüel hayatını yansıtır³.

### 4. **Matbu Eserler ve Süreli Yayınlar**
Eski harfli Türkçe matbu eserler ve süreli yayınlar, Osmanlı dönemine ait basılı materyalleri kapsar. Bu eserler, dönemin basın ve yayın faaliyetleri hakkında bilgi verir³.

### 5. **Bulgarca Belgeler**
Osmanlı dönemine ait Bulgarca belgeler, özellikle Bulgaristan’daki Osmanlı yönetimi ve toplum yapısı hakkında önemli bilgiler içerir³.

### 6. **Sinop Fonu**
Aziz Kiril ve Methodius Ulusal Kütüphanesi’nde bulunan Sinop Fonu, özellikle 17. ve 19. yüzyıl Sinop’unun siyasi, sosyal ve ekonomik yapısı hakkında önemli belgeler içerir⁴.

Bu arşivler, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihini ve yönetim yapısını anlamak için değerli kaynaklardır. [3]

@@@@@@@@

Bulgaristan’daki diğer tarihî kaynaklar nelerdir?

Bulgaristan, zengin bir tarihî mirasa sahip olup, çeşitli dönemlere ait önemli kaynakları barındırmaktadır. İşte bazı önemli tarihî kaynaklar:

### 1. **Rila Manastırı**
Rila Manastırı, Bulgaristan’ın en büyük ve en ünlü manastırlarından biridir. 10. yüzyılda kurulan bu manastır, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır².

### 2. **Tahrir Defterleri**
Osmanlı İmparatorluğu’nun vergi kayıtlarını ve nüfus bilgilerini içeren tahrir defterleri, Bulgaristan’daki Osmanlı dönemine ait önemli belgeler arasındadır³.

### 3. **Kadı Sicilleri**
Osmanlı mahkemelerinin kayıtlarını içeren kadı sicilleri, hukuki işlemler, davalar ve mahkeme kararları hakkında bilgi sağlar³.

### 4. **El Yazmaları**
Türkçe, Arapça ve Farsça el yazmaları, Osmanlı dönemine ait dini, edebi ve bilimsel eserleri içerir. Bu el yazmaları, dönemin kültürel ve entelektüel hayatını yansıtır³.

### 5. **Matbu Eserler ve Süreli Yayınlar**
Eski harfli Türkçe matbu eserler ve süreli yayınlar, Osmanlı dönemine ait basılı materyalleri kapsar. Bu eserler, dönemin basın ve yayın faaliyetleri hakkında bilgi verir³.

### 6. **Bulgar İmparatorluğu Dönemi Kalıntıları**
Bulgar İmparatorluğu dönemine ait kalıntılar, özellikle Pliska ve Preslav gibi eski başkentlerde bulunmaktadır. Bu kalıntılar, Bulgaristan’ın Orta Çağ’daki siyasi ve kültürel yapısını anlamak için önemlidir¹.

### 7. **Bizans Dönemi Kalıntıları**
Bizans İmparatorluğu dönemine ait kalıntılar, Bulgaristan’ın çeşitli bölgelerinde bulunabilir. Bu kalıntılar, Bizans’ın bölgedeki etkisini ve kültürel mirasını yansıtır¹.

### 8. **Trakya Mezarları**
Trakya dönemine ait mezarlar ve diğer arkeolojik buluntular, Bulgaristan’ın tarih öncesi dönemlerine ışık tutar. Bu mezarlar, Trakya kültürünün zenginliğini ve çeşitliliğini gösterir².

Bu kaynaklar, Bulgaristan’ın zengin tarihî mirasını ve kültürel çeşitliliğini anlamak için önemli ipuçları sunar. Başka bir konuda yardımcı olabilir miyim?[4]

[1] https://www.facebook.com/reel/247391351471806?s=yWDuG2&fs=e&mibextid=Nif5oz

https://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=548 

https://www.reddiyeler.com/haber_ara.asp?kelime=Bardako%F0lu+&kategori=&yer=hepsi&basgun=1&basay=1&basyil=2005&listele=baslik&sirala=artan&bitgun=7&bitay=9&bityil=2023&ara=1 

https://www.reddiyeler.com/detay.asp?haberID=799 

https://www.google.com/search?q=yunus+Apayd%C4%B1n+reddiyeler&oq=yunus+Apayd%C4%B1n+reddiyeler&aqs=chrome..69i57j33i160l3.19759j0j4&client=ms-android-samsung-trvo1&sourceid=chrome-mobile&ie=UTF-8#ip=1 

https://www.yenisafak.com/gundem/yolcu-ucagini-fransa-dusurdu-4557560

[2] ¹: [İnönü Vakfı](https://www.ismetinonu.org.tr/basbakan-ismet-inonu-ve-bulgaristana-satilan-osmanli-evraki-meselesi-1931/)
²: [Mustafa Armağan](http://www.mustafaarmagan.com.tr/genel/osmanli-arsivi-bulgaristana-nasil-satildi/)
³:[Bakış.bg](https://bing.com/search?q=1931+y%c4%b1l%c4%b1nda+Osmanl%c4%b1+ar%c5%9fivi+Bulgaristana+sat%c4%b1ld%c4%b1)
Kaynak: Copilot ile konuşma. 28.09.2024
(1) 1931: Bulgaristan’a Satılan Osmanlı Evrakı Olayı. https://www.ismetinonu.org.tr/basbakan-ismet-inonu-ve-bulgaristana-satilan-osmanli-evraki-meselesi-1931/.
(2) Osmanlı Arşivi, Bulgaristan’a nasıl satıldı? – Mustafa Armağan …. http://www.mustafaarmagan.com.tr/genel/osmanli-arsivi-bulgaristana-nasil-satildi/.
(3) OSMANLI ARŞİVLERİ BULGARİSTAN’A NASIL ULAŞTI? – Bakış.bg. https://bing.com/search?q=1931+y%c4%b1l%c4%b1nda+Osmanl%c4%b1+ar%c5%9fivi+Bulgaristana+sat%c4%b1ld%c4%b1.
(4) osmanlı arşivlerinin satılması – ekşi sözlük. https://eksisozluk.com/osmanli-arsivlerinin-satilmasi–1473685.
(5) Atatürk veya İnönü, Bulgaristan’a evrak sattı mı?. https://turkiyesosyaldemokrat.com/ataturk-veya-inonu-bulgaristana-evrak-satti-mi/.
(6) Osmanlı Arşivi Bulgarlar’a Nasıl Satıldı? – Türkistan Birliği. https://www.turkistanbirligi.com/osmanli-arsivi-bulgarlara-nasil-satildi/.

[3] ³: [Bilimdili](https://bilimdili.com/arkeotarih/tarih-tarih/bulgaristan-milli-kutuphanesinde-osmanli-kaynaklari/)
⁴: [KLU Açık Erişim](http://acikerisim.klu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.11857/195/12.html.pdf?sequence=1)
Kaynak: Copilot ile konuşma. 28.09.2024
(1) Bulgaristan Milli Kütüphanesinde Osmanlı Kaynakları. https://bilimdili.com/arkeotarih/tarih-tarih/bulgaristan-milli-kutuphanesinde-osmanli-kaynaklari/.
(2) BULGARİSTAN AZİZ KİRİL VE METHODİUS ULUSAL KÜTÜPHANESİ’NDE BULUNAN …. http://acikerisim.klu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.11857/195/12.html.pdf?sequence=1.
(3) Bulgaristan’a hurda kağıt olarak satılan Osmanlı arşivleri!. https://www.yeniakit.com.tr/haber/bulgaristana-hurda-kagit-olarak-satilan-osmanli-arsivleri-1878489.html.
(4) 1931: Bulgaristan’a Satılan Osmanlı Evrakı Olayı. https://www.ismetinonu.org.tr/basbakan-ismet-inonu-ve-bulgaristana-satilan-osmanli-evraki-meselesi-1931/.

[4] ¹: [Tarihcesi.net](https://tarihcesi.net/bulgaristanin-tarihi/)
²: [Vikipedi](https://tr.wikipedia.org/wiki/Bulgaristan_tarihi)
³: [Bilimdili](https://bilimdili.com/arkeotarih/tarih-tarih/bulgaristan-milli-kutuphanesinde-osmanli-kaynaklari/)
Kaynak: Copilot ile konuşma. 28.09.2024
(1) Bulgaristan tarihi – Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Bulgaristan_tarihi.
(2) Bulgaristan Milli Kütüphanesinde Osmanlı Kaynakları. https://bilimdili.com/arkeotarih/tarih-tarih/bulgaristan-milli-kutuphanesinde-osmanli-kaynaklari/.
(3) Bulgaristan’ın Tarihi – Tarihcesi.Net. https://tarihcesi.net/bulgaristanin-tarihi/.

 

Loading

No ResponsesEylül 28th, 2024

İRAN LÜBNAN HİZBULLAH’INI YALNIZ MI BIRAKTI?

İRAN LÜBNAN HİZBULLAH’INI YALNIZ MI BIRAKTI?

 

Lübnan Hizbullah’ın başkanı Hasan Nasrallahın İsrail uçakları tarafından karargâhı vurulmadan Sadece İki gün önce El Arabiya tv’ye konuşan Şii din adamı, Nasrallaha sesleniyor;


“Vasiyetini yaz. İran seni, grubunu sattı. Başına karşılık İran’ın ne anlaşma yaptığını bilsen her şey tersine döner. Sana Kudüs’ü gösterenler seni sattı. Umarım çok geçmeden olanları görürsün…”[1]

Analiz ve Değerlendirme:
El Arabiya’da Yapılan Açıklamanın İthamları ve Olası Sonuçları
El Arabiya’da yer alan bu dikkat çekici açıklama, Ortadoğu siyasetinin karmaşık ve hassas yapısını bir kez daha gözler önüne seriyor. Şii din adamının Nasrallah’a yönelttiği suçlamalar, bölgesel güç dengelerini ve ittifakları derinden etkileyebilecek potansiyele sahip.
İthamların Özeti:
* İran’ın ihanetine dair iddia: Din adamı, İran’ın Nasrallah ve grubunu sattığına dair ciddi bir suçlamada bulunuyor. Bu iddia, Şii dünyasındaki en önemli iki aktör arasındaki güven ilişkisini sarsacak nitelikte.
* Kudüs meselesi: Din adamı, Nasrallah’a Kudüs konusunda yanıltıldığını ifade ediyor. Bu, İslam dünyasında büyük bir öneme sahip olan Kudüs meselesinin, bölgesel oyunlarda nasıl bir araç olarak kullanılabileceğini gösteriyor.
* Vasiyet çağrısı: Nasrallah’a vasiyetini yazması yönündeki çağrı, durumun ciddiyetini ve din adamının bu konuda ne kadar emin olduğunu vurguluyor.
Olası Sonuçlar:
* Hizbullah içindeki bölünmeler: Bu açıklamalar, Hizbullah içindeki farklı görüşlü gruplar arasında daha derin çatlaklara yol açabilir.
* İran-Hizbullah ilişkilerinde gerilim: İran ve Hizbullah arasındaki güven sarsılabilir ve bu durum, bölgesel güç dengesini değiştirebilir.
* Sünni-Şii çatışmalarında yeni bir boyut: Bu gelişme, zaten gergin olan Sünni-Şii ilişkilerini daha da karmaşık hale getirebilir.
* Bölgesel güçlerin hesapları: Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail gibi bölgesel güçler, bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirebilir ve yeni ittifaklar kurabilir.
Daha Derin Bir Analiz İçin Gerekli Olanlar:
* Din adamının kimliği ve güvenirliği: Açıklamayı yapan kişinin kimliği, Şii dünyasındaki konumu ve daha önceki söylemleri, iddiaların ağırlığını belirleyecektir.
* Kanıtlar: Din adamının iddialarını destekleyen somut kanıtlar var mı? Bu, iddiaların ne kadar ciddiye alınacağı konusunda önemli bir faktör.
* İran ve Hizbullah’ın tepkileri: İran ve Hizbullah’ın bu açıklamalara nasıl bir tepki vereceği, durumun gelecekteki seyri hakkında önemli ipuçları verecektir.
* Bölgesel güçlerin tutumları: Bölgesel güçlerin bu gelişmeye nasıl tepki vereceği, Ortadoğu’daki güç dengesini yeniden şekillendirebilir.
Sonuç:
El Arabiya’da yapılan bu açıklama, Ortadoğu’da yeni bir dönemin başlangıcı olabileceği gibi, kısa sürede unutulabilecek bir olay da olabilir. Ancak bu açıklamaların, bölgesel siyasette önemli bir dönüm noktası olma potansiyeli olduğu kesin.

@@@@@@@@

Lübnan Hizbullah’ı hakkında…

Lübnan Hizbullah’ı, 1982 yılında İsrail’in Güney Lübnan’ı işgaline karşı direniş amacıyla kurulmuş bir Şii siyasi ve askeri örgüttür⁶. Örgütün tam adı “Allah’ın Partisi” anlamına gelen “Hizbullah”tır. Hizbullah, hem sivil hem de askeri kanatları olan bir yapıya sahiptir ve Lübnan’da önemli bir siyasi güç olarak kabul edilir.

### Temel Bilgiler:
– **Kuruluş Yılı: ** 1982
– **Kurucular:** Abbas Musavi ve diğer Şii liderler
– **Genel Sekreter:** Hasan Nasrallah (1994’ten beri)
– **İdeoloji:** Şii İslamcılık, antiemperyalizm, antisiyonizm
– **Merkez:** Beyrut, Lübnan

### Faaliyetler:
Hizbullah, İsrail’e karşı gerilla savaşı yürütmenin yanı sıra, Lübnan’da sosyal hizmetler de sunmaktadır. Örgüt, hastaneler, okullar ve tarım yardım dernekleri gibi birçok sosyal kurum işletmektedir. Hizbullah, Lübnan’daki Şii topluluğu arasında geniş bir destek tabanına sahiptir.

### Uluslararası Durum:
Hizbullah, ABD, Kanada, İsrail, Avustralya ve Suudi Arabistan tarafından terörist örgüt olarak kabul edilmektedir. Ancak, Arap ve Müslüman dünyasında genellikle yasal bir direniş örgütü olarak görülmektedir.

### Siyasi ve Askeri Güç:
Hizbullah, Lübnan parlamentosunda temsil edilmekte ve güçlü bir askeri kanada sahiptir. Örgüt, İsrail ile olan çatışmalarında etkin bir rol oynamış ve Lübnan’da önemli bir askeri güç olarak tanınmaktadır.

@@@@@@@

Hizbullah ve İran arasındaki ilişki nedir?

Hizbullah ve İran arasındaki ilişki oldukça yakın ve stratejik bir nitelik taşır. İran, Hizbullah’ın en büyük destekçilerinden biridir ve örgüte hem maddi hem de askeri yardım sağlamaktadır.

### Temel Noktalar:
– **Askeri Destek: ** İran, Hizbullah’a silah, eğitim ve finansal destek sağlar. Bu destek, Hizbullah’ın askeri kapasitesini önemli ölçüde artırmıştır.
– **İdeolojik Bağ:** Her iki taraf da Şii İslamcılığı benimser ve bu ideolojik ortaklık, ilişkilerini güçlendiren önemli bir faktördür.
– **Bölgesel Strateji:** İran, Hizbullah’ı Orta Doğu’daki etkisini artırmak ve İsrail’e karşı bir denge unsuru olarak kullanır. Hizbullah, İran’ın bölgedeki çıkarlarını korumak için önemli bir vekil güç olarak hareket eder.

### Tarihsel Arka Plan:
Hizbullah, 1982 yılında İsrail’in Güney Lübnan’ı işgaline karşı direniş amacıyla kurulduğunda, İran İslam Devrimi’nin etkisi altındaydı. İran, Hizbullah’ın kuruluşundan itibaren örgüte destek vermeye başladı ve bu destek günümüze kadar devam etti.

### Güncel Durum:
Hizbullah, Suriye İç Savaşı’nda da İran’ın yanında yer aldı ve Beşar Esad rejimini destekledi. Bu, Hizbullah’ın askeri tecrübesini artırırken, İran ile olan bağlarını daha da güçlendirdi.

@@@@@@@

İran ve Hizbullah arasındaki ideolojik benzerlikler nelerdir?

İran ve Hizbullah arasındaki ideolojik benzerlikler, her iki tarafın da Şii İslamcılığı benimsemesi ve bu ideolojiyi siyasi ve askeri stratejilerinde kullanmalarıyla belirginleşir. İşte bazı temel benzerlikler:

### 1. **Velayet-i Fakih İlkesi**
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in rehberliğinde uygulanan Velayet-i Fakih (İslam Hukuku’nun Koruyucusu) ilkesi, hem İran hem de Hizbullah için merkezi bir ideolojik prensiptir. Bu ilke, dini liderin siyasi ve dini otoriteyi elinde bulundurmasını öngörür.

### 2. **Anti-İsrail ve Anti-Batı Tutumu**
Hem İran hem de Hizbullah, İsrail’e ve Batı’ya karşı güçlü bir duruş sergiler. Bu, özellikle İsrail’e karşı yürütülen direniş hareketlerinde kendini gösterir². Hizbullah, İsrail’e karşı direnişini meşru bir mücadele olarak görür ve bu mücadelede İran’dan büyük destek alır.

### 3. **Şii İslamcılık**
Her iki taraf da Şii İslamcılığı benimser ve bu ideoloji, onların siyasi ve askeri stratejilerini şekillendirir. Şii İslamcılık, Şii mezhebinin öğretilerine dayalı bir siyasi ve toplumsal düzeni savunur.

### 4. **Sosyal Hizmetler ve Toplumsal Destek**
Hem İran hem de Hizbullah, kendi topluluklarına geniş çaplı sosyal hizmetler sunar. Hizbullah, Lübnan’da hastaneler, okullar ve diğer sosyal hizmet kurumları işletir, bu da onun toplumsal desteğini artırır.

### 5. **Bölgesel Etki ve Stratejik Ortaklık**
İran, Hizbullah’ı Orta Doğu’daki etkisini artırmak için stratejik bir ortak olarak görür. Bu ortaklık, Suriye İç Savaşı gibi bölgesel çatışmalarda da kendini göstermiştir.

Bu ideolojik benzerlikler, İran ve Hizbullah arasındaki güçlü bağların temelini oluşturur.

@@@@@@@@

Hizbullah ve Hamas arasındaki farklar nelerdir?

Hizbullah ve Hamas, her ikisi de İsrail’e karşı direniş gösteren ve İran tarafından desteklenen örgütlerdir, ancak aralarında önemli farklar bulunmaktadır:

### 1. **Köken ve Coğrafi Konum**
– **Hizbullah:** 1982 yılında Lübnan’da kurulmuştur ve Lübnan’da faaliyet göstermektedir⁵.
– **Hamas:** 1987 yılında Filistin’de kurulmuştur ve Gazze Şeridi’nde güçlü bir varlığa sahiptir.

### 2. **İdeolojik Temel**
– **Hizbullah:** Şii İslamcılığı benimser ve İran’ın Velayet-i Fakih ilkesine bağlıdır.
– **Hamas:** Sünni İslamcılığı benimser ve Müslüman Kardeşler hareketinden etkilenmiştir.

### 3. **Askeri Kapasite**
– **Hizbullah:** Daha sofistike silah sistemlerine, iyi eğitimli ve savaş tecrübesi olan askerlere sahiptir. Suriye İç Savaşı’nda da aktif rol almıştır.
– **Hamas:** Daha sınırlı askeri kapasiteye sahiptir ve genellikle roket saldırıları ve tünel savaşları gibi asimetrik savaş taktikleri kullanır.

### 4. **Siyasi Rol**
– **Hizbullah:** Lübnan’da önemli bir siyasi güçtür ve parlamentoda temsil edilmektedir.
– **Hamas:** Filistin’de siyasi bir parti olarak faaliyet göstermekte ve Gazze Şeridi’nde yönetimi elinde bulundurmaktadır.

### 5. **Bölgesel Strateji**
– **Hizbullah:** İran’ın Orta Doğu’daki stratejik çıkarlarını korumak için hareket eder ve İsrail’e karşı daha geniş bir bölgesel strateji izler.
– **Hamas:** Filistin davasına odaklanır ve İsrail’e karşı direnişini bu çerçevede sürdürür.

Bu farklar, her iki örgütün de farklı stratejiler ve hedefler doğrultusunda hareket ettiğini göstermektedir.

@@@@@@@

Lübnan’da Hizbullah’ın siyasi etkisi nasıl görülüyor?

Lübnan’da Hizbullah’ın siyasi etkisi oldukça belirgindir ve ülkenin siyasi, askeri ve sosyal yapısında önemli bir rol oynamaktadır. İşte bazı temel noktalar:

### 1. **Siyasi Güç**
Hizbullah, Lübnan parlamentosunda temsil edilen ve hükümette yer alan bir siyasi partidir. Örgüt, özellikle Şii topluluğu arasında geniş bir destek tabanına sahiptir. Hizbullah’ın siyasi müttefikleri arasında Hristiyan partiler de bulunmaktadır, bu da onun Lübnan siyasetindeki etkisini artırmaktadır.

### 2. **Askeri Güç**
Hizbullah’ın askeri kanadı, Lübnan’da önemli bir güç olarak kabul edilir. İsrail’e karşı yürüttüğü direniş ve Suriye İç Savaşı’ndaki rolü, örgütün askeri kapasitesini ve tecrübesini artırmıştır. Lübnan ordusunun zayıf olması, Hizbullah’ın askeri gücünü daha da önemli kılmaktadır.

### 3. **Sosyal Hizmetler**
Hizbullah, Lübnan’da geniş çaplı sosyal hizmetler sunar. Hastaneler, okullar ve diğer sosyal kurumlar işletir, bu da onun toplumsal desteğini artırır¹. Bu hizmetler, özellikle Şii topluluğu arasında Hizbullah’a olan desteği pekiştirir.

### 4. **Bölgesel ve Uluslararası İlişkiler**
Hizbullah, İran’ın Orta Doğu’daki stratejik çıkarlarını korumak için önemli bir vekil güç olarak hareket eder¹. Bu ilişki, Hizbullah’ın bölgesel politikadaki rolünü ve etkisini artırır. Ancak, bu durum Lübnan’da bazı gruplar arasında rahatsızlık yaratmaktadır².

### 5. **Toplumsal Ayrışma**
Lübnan’da Hizbullah’a karşı olan ve destekleyen gruplar arasında derin ayrışmalar bulunmaktadır. Hizbullah’ı destekleyenler, örgütün Lübnan’ı İsrail’e karşı koruduğunu ve sosyal hizmetler sunduğunu savunurken, karşıtları ise Hizbullah’ın ülkenin egemenliğini zayıflattığını ve İran’ın bir uzantısı olduğunu iddia etmektedir.

Bu faktörler, Hizbullah’ın Lübnan’daki siyasi etkisini ve toplum üzerindeki rolünü şekillendirmektedir.

@@@@@@@

Lübnan’da diğer siyasi partilerle ilişkisi nasıl?

Hizbullah’ın Lübnan’daki diğer siyasi partilerle ilişkisi karmaşık ve çok katmanlıdır. İşte bazı önemli noktalar:

### 1. **Müttefikler**
Hizbullah, Lübnan’da bazı önemli siyasi müttefiklere sahiptir:
– **Amal Hareketi:** Şii bir parti olan Amal Hareketi, Hizbullah’ın en yakın müttefiklerinden biridir. İki parti, Şii topluluğunun çıkarlarını korumak için birlikte hareket eder.
– **Özgür Yurtsever Hareketi (FPM):** Hristiyan bir parti olan FPM, Hizbullah ile uzun süreli bir ittifak içindeydi. Bu ittifak, Lübnan’daki mezhepsel dengeyi korumak için stratejik bir öneme sahiptir.

### 2. **Rakipler ve Karşıtlar**
Hizbullah’ın Lübnan’da birçok siyasi rakibi ve karşıtı da bulunmaktadır:
– **Gelecek Hareketi:** Sünni bir parti olan Gelecek Hareketi, Hizbullah’a karşı en güçlü muhalefeti temsil eder. Bu parti, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını ve İran’ın etkisinin azaltılmasını savunur.
– **Lübnan Kuvvetleri:** Hristiyan bir parti olan Lübnan Kuvvetleri, Hizbullah’ın askeri gücüne ve İran ile olan bağlarına karşı çıkar.

### 3. **Mezhepsel ve İdeolojik Ayrışmalar**
Lübnan’da mezhepsel ve ideolojik ayrışmalar, Hizbullah’ın diğer siyasi partilerle olan ilişkilerini şekillendirir. Şii topluluğu arasında geniş bir destek bulan Hizbullah, Sünni ve Hristiyan topluluklar arasında daha fazla muhalefetle karşılaşır.

### 4. **Pragmatik İttifaklar**
Hizbullah, zaman zaman pragmatik ittifaklar kurarak siyasi gücünü artırır. Örneğin, FPM ile olan ittifakı, her iki tarafın da siyasi çıkarlarını korumak için stratejik bir adımdı⁴. Ancak, bu tür ittifaklar zamanla değişebilir ve bozulabilir.

### 5. **Siyasi ve Askeri Güç Dengesi**
Hizbullah’ın askeri gücü, Lübnan’daki siyasi dengeleri de etkiler. Bazı gruplar, Hizbullah’ın askeri kapasitesini bir güvenlik unsuru olarak görürken, diğerleri bu gücün ülkenin egemenliğini zayıflattığını düşünür.

Bu ilişkiler, Lübnan’daki siyasi dinamiklerin karmaşıklığını ve Hizbullah’ın rolünü anlamak için önemlidir.

@@@@@@@

Terör devleti İsrail, Lübnan’ın başkenti Beyrut’un Dahiye semtine yönelik ağır bombardıman saldırısı gerçekleştirdi. İsrail medyası, saldırıda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldüğünü iddia etti. Söylentiler sonrası Suriye’nin kuzeyinde halk, Nasrallah’ın ölümünü müzikler ve tatlı eşliğinde kutladı. Bu kutlamanın sebebi ise, Nasrallah’ın 2013 yılında “Suriye’deki terörist kafirleri öldüreceğiz!” açıklamasının hemen ardından Esed karşıtı muhaliflere savaş açması. Şii liderin Beşşar Esed’le bir olup gerçekleştirdiği bu katliamlar, çoluk çocuk birçok masumun şehit edilmesiyle sonuçlanmıştı.[2]

@@@@@@@@

Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkisi ve iş birliği ne durumdadır?

Azerbaycan ve İsrail arasındaki ilişkiler, son yıllarda önemli bir ivme kazanmış durumda. İki ülke arasındaki iş birliği, siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda geniş bir yelpazede devam ediyor.
İlişkilerin Temel Nedenleri:
* Stratejik Çıkarlar: Her iki ülke de bölgesel güç dengelerinde önemli bir role sahip olmak istemekte ve bu amaçla birbirlerini desteklemektedir.
* Ekonomik İş Birliği: Özellikle enerji alanında önemli iş birlikleri bulunmaktadır. Azerbaycan’ın doğalgaz ve petrol kaynakları, İsrail’in enerji ihtiyacı için önemli bir kaynak oluşturmaktadır.
* Askeri İş Birliği: İsrail, Azerbaycan’a askeri teçhizat ve eğitim konusunda destek vermektedir. Bu durum, özellikle Dağlık Karabağ çatışması gibi bölgelerdeki güvenlik endişeleri nedeniyle önem taşımaktadır.
* Tarihsel ve Kültürel Bağlar: Bölgede yaşayan Yahudi toplulukları ile Azerbaycan arasındaki tarihsel bağlar, iki ülke arasındaki ilişkileri olumlu yönde etkilemektedir.
İş Birliğinin Alanları:
* Enerji: Azerbaycan’ın doğalgazı, İsrail’e Avrupa üzerinden boru hatlarıyla ulaştırılmaktadır. Bu durum, hem Azerbaycan’ın ekonomisine katkı sağlamakta hem de İsrail’in enerji güvenliğini artırmaktadır.
* Askeri: İsrail, Azerbaycan’a insansız hava araçları, füze sistemleri ve diğer askeri teçhizat satmaktadır. Ayrıca, Azerbaycanlı askerlere eğitim verilmektedir.
* Tarım: Sulama sistemleri ve tarım teknolojileri konusunda iş birlikleri bulunmaktadır.
* Teknoloji: Siber güvenlik ve diğer teknolojik alanlarda ortak projeler yürütülmektedir.
Sonuç olarak, Azerbaycan ve İsrail arasındaki ilişkiler, karşılıklı çıkarlara dayalı olarak gelişmekte ve gelecekte daha da güçlenmesi beklenmektedir. İki ülke arasındaki iş birliği, bölgesel istikrar ve enerji güvenliği açısından önemli bir rol oynamaktadır.

@@@@@@#

[1] https://www.facebook.com/share/v/78VstJQBKix2xTn1/?mibextid=D5vuiz

[2] https://www.yenisafak.com/video-galeri/dunya/nasrallahin-israil-saldirisinda-oldugu-iddialari-suriyede-neden-sevincle-karsilandi-4647387

Loading

No ResponsesEylül 28th, 2024

İSRAİLİN SONU

İSRAİLİN SONU

Melun ve mağdub bir kavmin helaki çok yakındır.[1]

-“Biz, Kitap’ta (Tevrat’ta) İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik.”[2]
“Yukarıda Hz. Musa’ya kitabın gönderilmesi ve onun İsrâiloğulları’na rehber kılınması ilâhî bir lutuf olarak zikredilmişti. Hz. Musa, Mısır’da yüzlerce yıl aşağılayıcı bir muameleye mâruz kalan İsrâiloğulları’nı Firavun’un hegemonyasından kurtarıp özgürlüklerine kavuşturmuş, ana yurtlarına götürmüş, onlara Tevrat’ı tebliğ etmişti. Fakat gerek Kur’an’da gerekse Kitâb-ı Mukaddes’te bildirildiği üzere onlar sık sık Allah’a olan ahidlerini bozup günaha sapmışlar, bu yüzden de ilâhî cezaya mâruz kalmışlardı.[3]

-Âyetteki “fesad” dan maksat, İsrâiloğulları’nın genel olarak Allah’ın Tevrat’ta koyduğu hükümleri çiğnemeleridir. Tefsirlerde iki fesaddan biri peygamber Eş’iya’yı (İşaya) öldürmeleri veya Ermiya’yı (Yeremya) hapsetmeleri; ikincisi ise Hz. Yahyâ’yı öldürmeleri, Roma yöneticileriyle iş birliği yaparak Hz. İsa’yı öldürmeye kalkışmaları şeklinde açıklanmaktadır.”[4]

” Nihayet bu iki bozgunculuktan birincisinin vakti gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan bazı kullarımızdan gönderdik. Onlar (sizi yakalamak için) evlerinizin arasına kadar sokuldular. (Bu,) yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.”[5]
-” Güçlü olan bazı kullarımız” ifadesi, M.Ö. 7. yüzyılda Filistin’i istila eden Asurlular veya onlardan yüz yıl kadar sonra Tevrat’ı ve Mescid-i Aksâ’yı yakıp İsrailoğullarının âlimlerini öldüren ve on binlerce insanı da tutsak alarak yurtlarından çıkaran Babilliler ile ilgili olabilir.”[6]

-Ve yine” Tefsirlerde, bu güçlü kuvvetli kulların, Nînevâlı Sencârib, Babilli Buhtünnasr veya Câlût’un orduları olduğu, bunların, Tevrat’ı ve Mescid-i Aksâ’yı yaktıkları, İsrailoğularının âlimlerini öldürdükleri ve 70.000 kadar esir aldıkları rivayet edilmekte, bütün bu musibetlere sebep teşkil etmiş olan İsrailoğullarının ilk fesadının ise Zekeriyya’yı öldürmeleri ve Ermiyâ’yı hapsetmeleri olduğu belirtilmektedir.”[7]

-“Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.”[8]

-“Ayette sözü edilen ikinci fırsatla, M.Ö. 6. yüzyılın son çeyreğinde Bâbil esaretinden veya sürgününden dönüp ulusal örgütlenmelerini kısmen yeniden gerçekleştirdikleri ve yıkılan mabetlerinin yerine yenisini inşa ettikleri kastediliyor olabilir.”[9]

-” Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid’e (Süleyman Mâbedi’ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). “[10]

 

-“Tefsirlerde, İsrailoğullarının ikinci musibete uğramalarının sebebi olan diğer fesat hareketlerinin, Hz. Yahya’yı öldürmeleri ve Hz. İsa’yı öldürmeye teşebbüs etmeleri olduğu belirtiliyor.”[11]

-” Ayette geçen “ikinci sefer”, M.Ö. 168 yılında Beyt-i Makdis’in (Süleyman Mabedi’nin) Romalılar tarafından ya da M.S. 70’li yılında Titus tarafından yakılıp yıkılmasını ima etmektedir. Zira Titus katliamında mabed yerle bir edilmiş, geriye bugün “ağlama duvarı” diye anılan yarım bir duvar kalmıştı. Kudüs, M.S. 638 yılında Hz. Ömer tarafından fethedilmiştir. Kudüs, II. İslam Halifesi Hz. Ömer tarafından fethedildiğinde Bizans hâkimiyeti altında bulunuyordu.”[12]

-“Ayetten anlaşıldığına göre, İsrailoğulları M.Ö.6. yüzyılın sonlarına doğru Babil esaretinden kurtulup, özgürlüklerine yeniden kavuşmuşlar ve kendi devletlerini kurmuşlardır.”[13]

“Hz. Musa’nın vefatından sonra İsrâiloğulları’nın Filistin’deki çeşitli putperest toplulukların tesirinde kalarak bir yandan tevhide dayalı inançlarını bozarken bir yandan da Tevrat’ın ilkelerinden sapıp kötülüklere bulaşıyorlardı (bk. Hâkimler, 2/11-13). Azgınlıklarını peygamberlerini öldürmeye kadar götürmeleri neticesinde “ilk vaad” gerçekleşmiştir. Tefsirlerde bu ilk vaad hakkında, Bâbil esaretinin de dâhil olduğu farklı olaylardan söz edilmiştir (bk. Şevkânî, III, 237). Tarihî bilgilere göre ise bu ilk vaad, milâttan önce VI. yüzyılda Bâbilliler’in Kudüs’ü işgal etmeleri ve Süleyman Mâbedi’ni (Birinci Mâbed) yıkmalarıyla başlayan sürgün ve esaret sürecini ifade etmektedir. 6. âyette, zamanın Pers Kralı Kyros’un milâttan önce 539’da Bâbil’i ele geçirdikten sonra İsrâiloğulları’nın ülkelerine dönmelerine izin vermesiyle başlayan ve milattan önce 63 yılına kadar süren millî birliğin yeniden kurulması, İkinci Mâbed’in inşası, Kudüs’ün imarı, dinî ve kültürel hayatın yeniden canlanması gibi olumlu gelişmelerin yaşandığı döneme işaret edildiği anlaşılmaktadır. 7. âyette ise bu parlak dönemin ardından girilen yeni bir dinî, kültürel, siyasî kriz ve yıkım dönemine atıfta bulunulduğu görülmektedir. Bu dönemde önce yahudiler arasında çeşitli fikrî ve siyasî ihtilâflar ve iç karışıklıklar başlamış; ardından iktidar mücadelesi veren bir yahudi grubunun iş birliği yaptığı Romalılar Kudüs’ü ele geçirerek şehri tahrip etmiş, yahudilerin bağımsızlığına son vermişler (m.ö. 63); bu arada on binlerce yahudi öldürülmüş ve nihayet 70 yılında İkinci Mâbed de Romalılar tarafından yıkılmıştır (konuyla ilgili tarihî bilgiler için bk. Moshe Sevilla-Sharon, s. 29-76). Tefsirlerde yahudilerin ikinci bozgunculuklarıyla ilgili olarak zikrettikleri Hz. Yahyâ’yı öldürmeleri olayı da bu dönemde vuku bulmuştur. Ondan sonra 1948’e kadar Filistin’de yahudi hâkimiyeti kurulamamıştır.”[14]

-” Her ne kadar Mevdûdî ve benzerleri bu olayları kitab-ı mukaddes olduğu varsayılan kitaptaki rivâyetlerle fazlasıyla abartmışlarsa da âyetin metnine göre bu ikinci helâkin İsrâil oğullarına daha gelmediği anlaşılabilir. Bu son bölüm, aslında tüm Müslümanlara bir emirdir. Eğer Müslümanlar bu emri yerine getirmezlerse; Allah bunu önceki gibi başka kulları vasıtasıyla da olsa mutlaka yapacaktır. Ama Müslümanlar, bu şerefi kaçırmış olacaklardır.”[15]

-” (Bundan sonra) elbette Rabbiniz size merhamet eder, ama siz (bozgunculuk yapmaya) dönerseniz, biz de (sizi aşağılık kılmaya ve cezalandırmaya) döneriz. Ve (bilin ki ahirette ise) cehennemi, inkârcılar için kuşatıcı (bir zindan) kılmış (olacağ)ız!”[16]

-“Allah tarafından (عَسَى) edatı bir vaad olup gerekli, yani kesinlik ifade eder. Umulur veya belki anlamında değildir. Aşağıdaki tefsir metinlerine bakılabilir. Not: Bundan önceki âyetlerde İslâm öncesi yahudilerinden söz edilmişti. Burada ise Hicaz’daki yahudilerin uyarıldığı anlaşılmakta; eğer tekrar bozgunculuk yaparlarsa Allah’ın da onları tekrar cezalandıracağı bildirilmekte, en son ceza yerinin ise cehennem olacağı hatırlatılmakta; kendilerinden, Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’nın ilâhî hakikatlere davetlerini tekrar eden Hz. Muhammed’e kulak vermeleri, eski hatalarını tekrarlamayıp onu tasdik etmeleri istenmektedir. Fakat Medine’deki Yahudiler bu çağrıya olumsuz cevap vermişler; hatta Hz. Peygamber’le yaptıkları anlaşma hükümlerine rağmen Mekkeli putperestlerle Müslümanlara karşı iş birliği yapmışlardır. Onların bu ihaneti yüzünden Allah da o zaman onları Müslümanlara karşı mağlup etmişti.”[17]

-” Ve onun ardından İsrailoğullarına (şunları) söyledik: “Haydi, (şimdilik) bu arz’a (yeryüzünün farklı coğrafyalarına) yerleşin (Hakk dinin gereklerini ve insani görevlerinizi yerine getirin. Çünkü) ahiret va’adi geldiği vakit ise hepinizi derleyip-toplayıp bir araya getireceğiz!”[18]

-“Bu surede, Yahudilerin iki kere bozgunculuk yapacaklarına, iki kere üstünlük sağlayacaklarına, yeryüzünde sürgünlere maruz kalacaklarına, nihayet hepsinin bir yerde toplanacaklarına işaret vardır.”[19]

-Bediüzzaman Yahudilerin devlet kurma haberinin verilmesi üzerine,
Yahudiler için: “Elleme! Toplansınlar, imhaları kolay olur!” dedi.[20]

MEHMET ÖZÇELİK

28-09-2024

[1] https://youtu.be/uP6kUbOPwu8
https://youtu.be/RwuzOyle-oo
https://youtu.be/qI5GstUM_5w
https://youtu.be/KL6a6-l3HIk
https://youtu.be/FiIaQOSsTUw
https://youtu.be/u2gj93Hbgbw
https://youtu.be/hVO9FrbkLyI
https://youtu.be/-hhcyQAXhuM
https://youtu.be/I8PY4gTkuQQ
https://tesbitler.com/index.php?s=Yahudi
https://tesbitler.com/index.php?s=Musa
https://tesbitler.com/index.php?s=Firavun
https://tesbitler.com/index.php?s=%C4%B0srail+
https://tesbitler.com/index.php?s=Gazze
https://tesbitler.com/index.php?s=Filistin
https://youtu.be/z5d3bzQxC90
https://youtu.be/pi6z2mZJXag
https://youtu.be/puzHk3c9bDU
https://youtu.be/5lguQOr_VKU

1900 yıllık Tevrat

https://www.facebook.com/100033804990399/posts/pfbid02UvZeSyiJSNywSjX6kKn2MFr4QBvNp1dTQfTCTSJYijXe2J1528XYjLWzb9fnJYQnl/

Ahit sandığı

https://www.facebook.com/100013006568356/posts/pfbid0zWuMgL9nrSsvjJQmRDVmKwtvCkZNLgytZC7qEDCQSxmYKYsDogSTQTDWB8z5BFXWl/

[2] İsra. 4.

[3] (bu konuda ayrıntılı bilgi ve Kitâb-ı Mukaddes’teki açıklamalar için bk. Bakara 2/74, 100-101)

[4] Şevkânî, III, 327) (Kur’an Yolu Tefsiri) Ayrıca ayette geçen (قضينا bildirmek ve vahyetmek anlamındadır.”
https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=ihsanaktas&sureno=17&ayet=4

[5] İsra. 5.

[6] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=cemalkulunkoglu&sureno=17&ayet=5

[7] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=diyanetvakfi&sureno=17&ayet=5

[8] İsra. 6.

[9] Esed,[Kur’an Mesajı],s 650)”
https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=ihsanaktas&sureno=17&ayet=6

[10] İsra. 7.

[11] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=diyanetvakfi&sureno=17&ayet=7

[12] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=cemalkulunkoglu&sureno=17&ayet=7

[13] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=cemalkulunkoglu&sureno=17&ayet=6

[14] Kaynak: (Kur’an Yolu Tefsiri)”
https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=ihsanaktas&sureno=17&ayet=7

[15] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=mehmetturk&sureno=17&ayet=7

[16] İsra. 8.

[17] Râzî, XX, 160; Şevkânî, III,138). Kaynak: (Kur’an Yolu Tefsiri)”
https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=ihsanaktas&sureno=17&ayet=8

[18] [Not: Bu Ayet-i Kerime binlerce yıl sonra, yeryüzündeki dağınık Yahudilerin Filistin’e gelip İsrail’i kuracaklarına ama şımarıp-azgınlaşıp helak olacaklarına açıkça işaret eden bir mucizedir.]
https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=aakgul&sureno=17&ayet=104

[19] https://www.kuranmeali.com/Aciklama.php?meal=bahaeddinsaglam&sureno=17&ayet=104

[20] https://sakev.org/bayram-yukselrh-agabeyimizden-muhim-hatiralar-tr-200.html

 

Loading

No ResponsesEylül 28th, 2024

YANLIŞA FEDA EDİLEN DOĞRULAR

YANLIŞA FEDA EDİLEN DOĞRULAR[1]

Herkes maşallah Müftü kesilmiş. Olaya menfî cihetten bakıp, müsbet cihetten değerlendiriliyor. 

Adeta bir yeri düzeltmek için, diğer bir yeri bozma tavsiye ediliyor. 

-Kredi borcu altında inim inim inleyen evladınız akrabanız komşunuz varken, size Hac umre helal midir?

Birisi paylaşmış, haklı patlamayla, 

“Bu saçma paylaşımdan gına geldi. Yunanistan’a tatile gidenlere, 120 bine telefon alanlara, barda pavyonda her akşam rakı kadehi paylaşanlara tık yok, varsa yoksa milletin haccı umresi. Öncelikle şunu öğrenmelisiniz, Müslümansan ve halin vaktin yerindeyse hac ve zekât farz.  Onun dışında helal çerçevesinde her şey serbest. Kimsenin hesapsız harcaması kimsenin boynuna borç değil.”

-Denge bozukluğu,

Bize Kuran okuyan değil, yaşayan idareci lazım, diyor.
Kuranı Kerimi okuması yaşamaya mani mi?
Kısır, kendini yaşamamış zihniyetin vasattan uzak, ifrat veya tefrit ürünü.
Hem Kuranı Kerimi okusun ve hem de yaşasın.
Adeta Kuranı Kerimi okumanın bir noksanlık olduğu iması yapılıyor.
Adeta okuyanı da okumadan uzaklaştırmaya sevk ediyor.
Mantıklı olmayan şuursuz bir ifade.
Unutulmamalıdır ki, Kur’ân-ı Kerim hem lâfzı ve hem de manasıyla Allah kelamıdır.
Akif’in dediği,
“İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!”
Kuranı kerim rahmettir, ölüye de diriye de.
Elbette yaşanmak için inmiştir.
Herkes sorumludur.
Kuranı Kerimin lâfzı da mucizedir, ezeli ve ebedidir, manası da.

-Hacca gideceğine o parayı fakirlere versene.

Tamam da, hem madem hacca gidecek kadar imkanı var ve hem de ilk ve farz ise veya tekrar ise, hacca da gitsin, fakirlere de versin.
Niye bir hayır ve sevabı söyler ve gösterirken, diğer büyük bir ibadeti engelliyor, yaptırmıyorsunuz?

-KURBAN kesmeyi hayvan haklarına aykırı görüp, bir sene boyunca biftek ve et yiyenler bu durumu görmedikleri ve cehaletlerini ilan ederken, kurbanda tatil yapanlara bir şey dememektedirler.
Tatile gideceğine kurban kes, fakirleri sevindir dememektedirler.
Hatta yaşlı ailesiyle bayram yapmaya teşvik etmemektedirler.

-Veya ‘Öyle namaz kılacağına kılma daha iyi’ diyeceğine, hem namaz kıl hem de doğru kıl

Her şeyin müsbetini göstermek varken, terk etmeye ve bırakmaya yönlendirmek acziyet ve yetersizliktir.

-“Bir insanın mü’min olduğunu ibadeti belirlemez.” Ebu Hanifeye atfedilir.
İslam ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır.” (Müslim, Îmân 134; Ebû Dâvûd, Sünnet 15)

“Münafıklarla bizim aramızdaki ahid namazdır.” (Tirmizî, Îmân 9; Nesâî, Salât 8)
Beraber mütalaa edilmeli. Yerine ve mevzuya göre değişir.

-Yanlış emsal olmaz.

-Ehli sünnetin genleriyle oynanıyor.

-Dünyada genel olarak değerler değersizleştirilmeye, cinsiyetler cinsiyetsizleştirilmeye, hayalar hayasızlaştırılmaya. İnsanlık insansızlaştırılmaya, bütün her şey zıddına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Haysiyetler haysiyetsizliğe, kişilikler kişiliksizliklere, tüm değerler zıtları olan değersizliklere dönüştürülmeye çalışılmaktadır adeta Fıtrat değiştirilme içerisindedir.

Fıtratlar değiştirilmeye çalışılmaktadır. Kaynaklar kurutulmaya, yapay kaynaklar oluşturulmaya çalışılmaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

27-09-2024

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=CNpU7Z2qj40

Loading

No ResponsesEylül 27th, 2024

TASMA

TASMA

Tasmasız olarak dünyada dolaşanlar ve doluşanlarla beraber yaşamaktayız.

Taşların bağlandığı, salyaların aktığı ve akıtıldığı bir dünyadayız.
Tasmasız veya tasması başkalarının elinde olanlarla karşı karşıyayız.
Kontrolsüz kuduz gibi kudurmuş ortada ve ortalıkta gezenlerin tehlikesi altındayız.
Dünya devletlerini temsil edenlerin tasması dağılmış, tasma takmaktan aciz kaldığı bir dünyadayız.
Dünya cihetiyle yanlış yapanların yaptıklarının yanlarına kar kaldığı bir devirdeyiz.
Öldürülen polisten ziyade, öldüren eşkıyanın yüksek ve çığırtkan bir sesle hakkının savunulduğu bir ortamdayız.
Kötülüğün hızlı işlendiği, adaletin yavaş gittiği topal, sakat, bir gözü görmeyen bir hukuksuzluk sisteminin içerisindeyiz.
Masum ve maktullerin kabirde kemikleri dahi çürürken, katilin dışarıda hukuk ve davasının sürdüğü bir dünyadayız.
Katillerin ve katil avukatlarının, suçsuzları savunanlardan davacı olduğu bir konumdayız.
Hakimlerin mahkum, mahkumların hakim pozisyonunda olduğu bir çarkın içerisinde dönüp durmaktayız.
Sorumlunun sorumluluğunu bilerek sorgulanmaktan korktuğu, sorumsuzun sorumsuzca elini kolunu sallayıp gezdiği bir mengenenin arasında sıkışıp kalmaktayız.
İkinci Hitleri temsil eden İşgalci, katil, terörist Netenyahunun yüz sekseni aşkın devlet başkanlarının toplanıp konuştuğu mecliste terör devletini temsilen konuşma yaptığı bir ortamdayız.
Aynı soyu kuruyasıcanın ABD meclisinde alkışlarla konuşmasını dünya üzüntüyle, sessizce, normal bir şeymiş gibi dinleyip seyretti, içinden mırıldanarak…
Çivisi çıkan dünyada taşlar bağlanırken, kudurmuşlar serbest gezmektedir.
Köpek ve hayvan hakları, insan haklarından daha iyi ve hızlı işliyor.
Savunucuları da daha iyi savunuyor.
Dünyada eşine benzerine rastlanmamış bir şekilde, devletin askerinin dağda eşkıya ile savaşıp şehitler verirken, eşkıyayı savunanlardan milletin meclisinde temsil ediliyor olması.
Ve yine Garip gurebanın, fakir fukaranın, yetim ve öksüzün boğazından kesilen katrilyonların, o teröristleri savunanlara Anayasa Mahkemesinin onaylamasıyla verilmiş olması.
İyi ki Cehennem var.
Yoksa bu cehennemi haleti hiç bir şey söndüremez.
Bu kadar pisliği okyanuslar bile temizleyemez.
Bu kadar kanı hangi su yıkar, ne kadar sabun temizlemeye yeter?
Kokutulan dünyanın havasını hangi aspiratör arındırır.
Kirlenen dünyada temiz kalanların büyük gayreti gerek.
Yoksa bedeli daha da ağır olur.
Dünya ile top yekûn ödemekle karşı karşıya kalınır.
Yine de ümitsiz değiliz.
O ümit geleceklere umut olmalı.
Tutunup ayakta kalmalı.

-Dün İsrail’in yanında savaşan Ukrayna, bugün Rusya’yla savaşıyor.
Hataylılar savaştan göç eden Suriyelilere kızıyor, bağırıp çağırıyordu. Depremle kendileri daha da ağır bir duruma düştüler.

-Evet, Ümitsiz değiliz.

Bazen öldürülen binlerce çocuk içinden çıkan bir Musa, Firavunu da ve onun askerlerini de boğar ve boğabilir.
Bazen bittik denilen bir noktada, bir Seyyid Çavuşun attığı bir bomba, dünyada ve tarihte bomba etkisi yapar, gemiyle birlikte denizin dibine gömer.
Hatta topal bir karınca bile Nemrudun burnundan girer, beynini oyup, kafayı darmadağın eder.
Bazen mübarek bir maymun çıkar Lloyd George’u kudurtur ve Venizelos’u gebertir, yunanı delirtip, siyaset çarkını da bozar.
“Rabbinin ordularını Ondan başkası bilemez.”[1]

**************   

Kıssadan Hisse;

Koyun Postu Giyen Kurdun Sonu

Bir kurt, çayında otlayan koyunları günlendir gözetliyor, “şunlardan birini karnıma nasıl indirsem,” diye düşünüyordu.

Fakat çoban, koyunları bir an için dahi yalnız bırakmadığından, kurt da bir türlü koyunlara yaklaşamıyordu.

Nihayet, kurt bir gün, çobanın attığı bir koyun postu buldu. Hemen sırtına geçirdi; koyunların arasına katıldı.

Koyunlar kurdu kendilerinden sanmışlardı; çoban bile fark etmemişti. Koyun postuna bürünmüş kurt o gün güneş batmadan, koyunlarla birlikte ağıla girdi.

Aradan kısa bir müddet geçtikten sonra çobanın karnı acıktı ve koyunlardan birini kesmek için ahıra girdi. Önüne çıkan ilk hayvanı yakaladı. Çobanın koyun diye bir bıçakta kafasını kestiği hayvan gerçekte kurttu.

@@@@@@

Hz. Mevlana Ve Kurt Postu.
Hz. Mevlânâ bir gün eve geldiğinde oğlunu üzgün görmüş. Sebebini sorduğunda ise oğlu, “Hiç…” demiş.

Hz. Mevlânâ tekrar dışarı çıkmış ve kapıda asılı bir kurt postunu üstüne geçirmiş. Oğlunun yanına gelip ellerini havaya kaldırmış ve kurt gibi ses çıkarmış. Oğlu da babasının bu yaptığına bakıp gülmüş…

Hz. Mevlânâ:

“Evladım, gördün mü?” demiş, “Dünya dertleri de böyledir. Kurt, aslında korkutucu bir hayvandır. Ama sen o postun arkasında babanın olduğunu bildiğin için korkmadın ve güldün. İşte dünya dertlerinin arkasında da Rabbinin hikmetinin olduğunu unutma ki, dünyanın fani dertleri seni çok üzmesin.”

MEHMET ÖZÇELİK

27-09-2024

 

[1] Müddessir Sûresi, 74:31.

Loading

No ResponsesEylül 27th, 2024

CEMALEDDİN-İ AFGANİ HAKKINDA

Necip fazıl Cemaleddin’i Afgâni hakkında ne söylemektedir?


Necip Fazıl Kısakürek, Cemaleddin Afgani hakkında olumsuz görüşler dile getirmiştir. Necip Fazıl, İslam dünyasında reformcu olarak tanınan Afgani’yi, İslami değerleri zayıflatan ve Batı’yla işbirliği yapan bir figür olarak eleştirir. Özellikle, Afgani’nin Masonluk ile ilişkilendirilmesi ve Batı’ya olan yakınlığı, Necip Fazıl’ın Afgani’yi eleştirmesinin temel sebeplerinden biridir.

Necip Fazıl, İslami değerlerin ve geleneksel düşüncenin korunmasına büyük önem veren bir düşünür olarak, Afgani’nin modernist ve reformist düşüncelerine karşı çıkar. Afgani’nin İslam dünyasında Batı tarzı reformları savunması ve Batı’yla temas kurması, Necip Fazıl’a göre İslam’ın ruhuna aykırıydı. Bu bağlamda, Necip Fazıl, Afgani’yi İslam dünyasında yozlaşmaya ve Batılılaşmaya sebep olan bir figür olarak görmüştür.

Necip Fazıl’ın düşünce dünyasında, Batı’nın etkisine karşı direnmek ve İslam’ın öz değerlerine dönmek önemli bir hedef olduğundan, Afgani gibi reformcu düşünürlere karşı eleştirel bir tutum sergilemiştir. Kısacası, Necip Fazıl Kısakürek, Cemaleddin Afgani’yi İslam dünyasına zarar veren Batıcı bir figür olarak değerlendirmiştir.

@@@@@@@

Kadir Mısıroğlu cemaleddini efgani hakkında ne söylemektedir?

Kadir Mısıroğlu, Cemaleddin Afgani hakkında oldukça eleştirel bir tutuma sahiptir. Mısıroğlu, Afgani’yi İslam dünyasında Batı’ya hizmet eden ve İslam’ın özüne zarar veren bir figür olarak görür. Onun görüşüne göre, Afgani, Batılı güçlerle işbirliği yapmış ve İslam dünyasında gerçek bir ıslahat yapmaktan ziyade, Batı’nın çıkarlarına uygun bir modernleşme anlayışını savunmuştur.

Mısıroğlu, Afgani’nin özellikle Masonlukla olan ilişkisi üzerinde durur ve onu Mason localarıyla bağlantılı olmakla suçlar. Afgani’nin Batı’nın değerlerini İslam dünyasına taşıma çabası, Mısıroğlu’nun gözünde İslam’a zarar veren bir hareket olarak değerlendirilir. Ayrıca, Afgani’nin İslami değerleri savunma kisvesi altında, Müslüman toplumlar içinde Batıcı reformlar yapma niyetinde olduğunu öne sürer.

Mısıroğlu, Afgani’nin İslam dünyasında oluşturduğu fikirlerin, daha sonra İslami düşünceye büyük zararlar verdiğini ve Batı’nın sömürgeci hedeflerine hizmet ettiğini savunur. Onun gözünde Afgani, Müslüman toplumları asıl hedeflerinden saptırmış ve geleneksel İslami değerleri yozlaştırmış bir figürdür. Bu nedenle Kadir Mısıroğlu, Cemaleddin Afgani’ye şiddetle karşı çıkmış ve onu İslam düşmanı bir figür olarak nitelendirmiştir.

@@@@@@@

Said Nursî cemaleddini efgani hakkında ne söylemektedir?

Said Nursî, Cemaleddin Afgani’yi genel olarak olumlu bir şekilde anmış, İslam dünyasında gerçekleştirmeye çalıştığı reform hareketlerini takdir etmiştir. Nursî, Afgani’yi İslam dünyasının geri kalmışlığına karşı mücadele eden ve Batı’nın bilimsel ve teknolojik ilerlemelerini İslam toplumlarına kazandırmayı amaçlayan bir düşünür olarak görmüştür.

Said Nursî’nin bakış açısında, Afgani’nin İslam dünyasını uyandırma ve Batı’nın sömürgeci baskılarına karşı İslam’ı savunma çabaları önemlidir. Afgani’nin modernleşme arayışlarını Nursî, İslam’ı savunmak adına yapılmış bir girişim olarak değerlendirir. Nursî, Batı’nın teknolojik ve bilimsel ilerlemelerinden yararlanmanın gerekliliğini savunmuş, ancak bunun İslam’ın öz değerlerine sadık kalınarak yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu anlamda, Afgani’nin İslam dünyasına yönelik reform düşünceleri Nursî’nin dünya görüşüne paralel düşmektedir.

Ancak Nursî, Afgani’yi eleştirenlerden farklı olarak, onun Masonluk veya Batı’ya hizmet etmek gibi iddialara pek yer vermez. Said Nursî, İslam dünyasının geri kalmışlığına çare arayan liderleri ve düşünürleri genellikle takdirle anarken, onların yöntemlerinde farklılıklar olabileceğini kabul eder. Sonuç olarak, Said Nursî, Cemaleddin Afgani’yi İslam dünyasının uyanışı için çaba sarf eden önemli bir figür olarak değerlendirir, ancak onu mutlak bir şekilde onayladığı veya eleştirdiği söylenemez.

*Elhasıl, Sultan Selim’e bîat etmişim. Onun ittihad-ı İslamdaki fikrini kabul ettim. Zîra, o, vilayat-ı şarkiyeyi ikaz etti; onlar da ona bîat ettiler. Şimdiki Şarklılar, o zamanki Şarklılardır. Bu meselede seleflerim Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allamelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit alimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslamı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir ki, demiş:
“İhtilaf ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni.
İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz;
İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni. ”
Yavuz Sultan Selim.

https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Cemaleddin-i

@@@@@@@@@

2. Abdulhamid Han cemaleddini efgani hakkında ne söylemektedir?

II. Abdülhamid Han, Cemaleddin Afgani ile ilişkisinde dikkatli ve temkinli bir tutum sergilemiştir. Afgani’nin Pan-İslamist düşünceleri ve İslam dünyasını Batı emperyalizmine karşı birleştirme çabaları, II. Abdülhamid’in siyasi vizyonu ile kısmen örtüşüyordu. Bu nedenle, başlangıçta Afgani’ye sempati göstermiş ve onu Osmanlı Devleti’ne davet etmiştir. Afgani, 1892’de II. Abdülhamid’in daveti üzerine İstanbul’a gelmiş ve bir süre burada bulunmuştur.

Ancak, Abdülhamid zamanla Afgani’nin düşüncelerinin ve siyasi bağlantılarının potansiyel tehlikelerini fark etmiştir. Afgani, reformcu ve devrimci bir düşünür olarak görülüyordu ve Batı ile doğrudan temasları ve bazı radikal görüşleri, Abdülhamid’in mutlakiyetçi yönetimi açısından bir tehdit oluşturabilirdi. Özellikle Afgani’nin hem Masonlukla ilişkilendirilmesi hem de Osmanlı Devleti’nde devrimci fikirler yayma potansiyeli, Abdülhamid’in ona karşı mesafeli olmasına yol açmıştır. Abdülhamid, imparatorluk içinde radikal fikirlerin yayılmasını istemediği için Afgani’yi yakın gözetim altında tutmuştur.

Netice itibarıyla, II. Abdülhamid başlangıçta Afgani’nin fikirlerine ilgi göstermiş olsa da, zamanla onun potansiyel olarak tehlikeli ve istikrarsızlık yaratabilecek bir figür olduğuna karar vermiştir. Bunun sonucunda, Afgani İstanbul’da gözetim altında tutulmuş ve etkinliği kısıtlanmıştır. II. Abdülhamid, Afgani’nin İslam dünyasının birliği için çalışmasına saygı duymuş olabilir, ancak onun devrimci ve Batıcı eğilimlerini kendi yönetimi açısından riskli bulmuştur.

@@@@@@@@

Cemaleddini efgani İngiliz ajanımı idi?

Cemaleddin Afgani’nin bir İngiliz ajanı olup olmadığı konusunda tarihçiler ve araştırmacılar arasında bir fikir birliği yoktur. Bu iddia, Afgani’nin hayatı boyunca Batı ile olan temasları, seyahatleri ve bazı faaliyetlerinin şüpheyle karşılanmasından kaynaklanmıştır. Ancak, Afgani’nin İngiliz ajanı olduğuna dair kesin ve güvenilir bir kanıt bulunmamaktadır.

Bu iddianın temelinde, Afgani’nin Hindistan, Mısır ve İran gibi bölgelerde Batı güçleriyle temasları ve özellikle Osmanlı karşıtı reformist düşünceler yayması yatmaktadır. İngilizler, bu dönemde İslam dünyasında yayılmacı politikalarını güçlendirmeye çalıştığı için, bazı kişiler Afgani’nin İngilizlerle işbirliği yapmış olabileceğini öne sürmüştür. Bununla birlikte, Afgani, Batı emperyalizmine karşı İslam dünyasını birleştirmeyi savunan Pan-İslamist bir figür olarak da tanınır. Bu nedenle, onun İngiliz ajanı olduğuna dair iddialar, Afgani’yi eleştirenlerin ve karşıtlarının ileri sürdüğü bir spekülasyon olabilir.

Bazı tarihçiler, Afgani’nin Batı ile olan ilişkilerini, İslam dünyasında reform yapma ve Batı’nın ilerlemesini İslam’ın yararına kullanma amacıyla değerlendirmiştir. Diğerleri ise onun, Batı ile fazla yakın ilişkiler içinde olduğu ve İslam dünyasına zarar verdiğini iddia etmiştir. Fakat Afgani’nin İngiliz ajanı olduğu yönündeki iddialar, daha çok siyasi spekülasyonlara dayanmakta ve kesin bir tarihsel kanıtla desteklenmemektedir.

Sonuç olarak, Cemaleddin Afgani’nin İngiliz ajanı olduğuna dair net bir kanıt bulunmamaktadır, ancak bu iddia bazı çevrelerce onun Batı ile olan ilişkilerinden dolayı ortaya atılmış bir spekülasyondur.

@@@@@@@@

Cemaleddini efgani nerelidir ?

Cemaleddin Afgani’nin nereli olduğu konusu tartışmalıdır ve tarihçiler arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Yaygın olarak kabul gören iki ana görüş vardır:

1. Afganistanlı (Kabil doğumlu): Cemaleddin Afgani’nin Afganistan’ın Kabil kentinde doğduğu yönündeki görüş en yaygın olanıdır. Bu görüşe göre, Afgani, Afganistan’da doğmuş ve bu nedenle “Afgani” lakabını almıştır.

2. İranlı (Şii kökenli): Bazı araştırmacılar ve tarihçiler ise Afgani’nin İran’ın Asadabad kentinde doğduğunu ve Şii bir aileden geldiğini iddia ederler. Bu görüşe göre, Afgani aslında İranlıdır, ancak kendisini daha geniş bir Müslüman kitleye hitap edebilmek amacıyla “Afgani” lakabını kullanmıştır.

Cemaleddin Afgani’nin nereli olduğu tam olarak kesinleşmemiştir, çünkü kendisi bu konuda net bilgiler vermemiştir ve farklı kaynaklarda çelişkili bilgiler yer almıştır. Ancak, İslam dünyasında reformcu düşünceleri ve Pan-İslamist hareketi ile tanınan Afgani, bu tartışmalardan bağımsız olarak İslam dünyasının önemli bir figürü olarak kabul edilir.

Bak. https://islamansiklopedisi.org.tr/efgani-cemaleddin

https://www.facebook.com/share/Dq4iUoDQuGW4921P/?mibextid=oFDknk

Loading

No ResponsesEylül 25th, 2024

MESNEVİ-İ-NURİYE’DEN BÖLÜM ÖZETLERİ

MESNEVİ-İ-NURİYE’DEN BÖLÜM ÖZETLERİ:


1.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan LEMALAR bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Lemalar bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde sıkça kullandığı “lemalar” yani kısa, özlü ve anlamlı ifadeler üzerine kurulmuştur. Bu bölümde, İslam’ın temel inançları, ahlak ilkeleri ve güncel meseleler üzerine birçok lema yer alır.
Lemalar bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* İman esasları: Allah’ın birliği, peygamberlerin haklılığı, ahiret hayatı gibi İslam’ın temel inançları üzerine kısa ve özlü ifadeler.
* Kur’an-ı Kerim’in mucizeliği: Kur’an’ın dil, üslup ve içerik bakımından bir mucize olduğu ve insanlık için en büyük rehber olduğu üzerine lemalar.
* İslam ahlakı: Sabır, şükür, tevbe, takva gibi İslam ahlakının temel kavramları üzerine kısa ve özlü ifadeler.
* Çağdaş sorunlar ve çözümleri: Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemdeki sosyal, siyasi ve kültürel sorunlar üzerine çözüm önerileri içeren lemalar.
* İlim ve iman arasındaki ilişki: İlim ve imanın birbirini tamamladığı ve imanın, ilimi daha anlamlı kıldığı üzerine lemalar.
Lemalar bölümünün önemi:
Lemalar bölümü, İslam’ın temel ilkelerini kısa, öz ve akılda kalıcı bir şekilde ifade etmesi bakımından önemlidir. Bu bölümdeki lemalar, okuyucuların İslam’ı daha iyi anlamasına ve hayatlarına uygulamasına yardımcı olur. Ayrıca, Bediüzzaman’ın düşünce dünyası hakkında önemli ipuçları verir.
Lemalar bölümünü okuyarak şunları öğrenebilirsiniz:
* İslam’ın temel inançlarını
* İslam ahlakının önemini
* Çağdaş sorunlara İslam’ın bakış açısını
* İlim ve iman arasındaki ilişkiyi
Lemalar bölümünün özelliği:
Bu bölümdeki lemalar, genellikle kısa ve özlü olmalarına rağmen derin anlamlar taşır. Bu nedenle, her bir lemanın üzerinde uzun uzun düşünmek ve tefekkür etmek gerekir. Lemalar, okuyucuyu düşünmeye ve kendi hayatını gözden geçirmeye teşvik eder.
Başka sorularınız varsa lütfen çekinmeden sorun.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Lemalar bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir. Daha detaylı bilgi için eserin tamamını okuyabilirsiniz.

@@@@@@@@@@@

2.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan REŞHALAR bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Reşhalar bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde sıkça kullandığı “reşhalar” yani yol gösterici, aydınlatıcı ifadeler üzerine kurulmuştur. Bu bölümde, İslam’ın temel ilkeleri, insanın hayatı ve kâinatın sırları üzerine birçok reşha yer alır.
Reşhalar bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* İman esasları: Allah’ın birliği, peygamberlerin haklılığı, ahiret hayatı gibi İslam’ın temel inançları üzerine yol gösterici ifadeler.
* Kur’an-ı Kerim’in mucizeliği: Kur’an’ın dil, üslup ve içerik bakımından bir mucize olduğu ve insanlık için en büyük rehber olduğu üzerine rehberlik eden ifadeler.
* İslam ahlakı: Sabır, şükür, tevbe, takva gibi İslam ahlakının temel kavramları üzerine aydınlatıcı ifadeler.
* Çağdaş sorunlar ve çözümleri: Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemdeki sosyal, siyasi ve kültürel sorunlar üzerine çözüm önerileri içeren rehberlik eden ifadeler.
* İlim ve iman arasındaki ilişki: İlim ve imanın birbirini tamamladığı ve imanın, ilimi daha anlamlı kıldığı üzerine yol gösterici ifadeler.
* Kainatın sırları: Kâinatın yaratılışı, işleyişi ve insanın kâinattaki yeri gibi konular üzerine aydınlatıcı ifadeler.
Reşhalar bölümünün önemi:
Reşhalar bölümü, İslam’ın temel ilkelerini günlük hayata tatbik etmek için önemli bir rehber niteliğindedir. Bu bölümdeki reşhalar, okuyucuların karşılaştıkları sorunlara İslam’ın bakış açısıyla yaklaşmalarına ve çözüm bulmalarına yardımcı olur. Ayrıca, Bediüzzaman’ın düşünce dünyası hakkında önemli ipuçları verir.
Reşhalar bölümünü okuyarak şunları öğrenebilirsiniz:
* İslam’ın temel ilkelerini
* İslam ahlakının önemini
* Çağdaş sorunlara İslam’ın bakış açısını
* İlim ve iman arasındaki ilişkiyi
* Kâinatın sırlarını
Reşhalar bölümünün özelliği:
Bu bölümdeki reşhalar, genellikle kısa ve özlü olmalarına rağmen derin anlamlar taşır. Bu nedenle, her bir reşhanın üzerinde uzun uzun düşünmek ve tefekkür etmek gerekir. Reşhalar, okuyucuyu düşünmeye ve kendi hayatını gözden geçirmeye teşvik eder.
Başka sorularınız varsa lütfen çekinmeden sorun.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Reşhalar bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir. Daha detaylı bilgi için eserin tamamını okuyabilirsiniz.
“Reşha” ve “Lema” Arasındaki Fark:
* Lema: Daha çok kısa ve özlü, akılda kalıcı ifadelerdir. Genellikle bir kavramı veya düşünceyi özetler.
* Reşha: Daha çok yol gösterici, aydınlatıcı ve rehber niteliğindedir. Bir konuda daha geniş bir perspektif sunar.
Ancak her iki kavram da birbirine yakın anlamlara gelir ve genellikle aynı bağlamda kullanılır.

@@@@@@@@@@

3.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan LASİYYEMALAR bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Lâsiyyemalar** bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’nda yer alan önemli bir eserdir. Bu bölümde genel olarak şu konular ele alınır:

– **İman ve Tevhid**: Allah’ın varlığı ve birliği, kainatın yaratılışı ve düzeni üzerinde durulur.
– **İnsanın Görevi**: İnsanların Allah’a olan kulluk görevleri ve bu görevlerin önemi vurgulanır.
– **Kader ve İrade**: Kaderin ve insan iradesinin nasıl işlediği, bu konuların İslam’daki yeri açıklanır.
– **Ahiret ve Ölüm**: Ahiret hayatı, ölümün anlamı ve ölüm sonrası hayat hakkında bilgiler verilir.

@@@@@@@@@@

4.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan KATRE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **KATRE** bölümünde şu konular ele alınır:

– **İman ve İnanç**: İmanın insan hayatındaki önemi ve inançsızlığın getirdiği ruhsal sıkıntılar.
– **Nefis ve Terbiye**: Nefsin tembelliği ve ibadet görevlerinden kaçınma eğilimi.
– **İlahi Kudret**: Allah’ın kudretinin evrendeki yansımaları ve yaratılışın mucizeleri.
– **İnsan ve Sorumluluk**: İnsanların sorumlulukları ve bu sorumlulukların yerine getirilmesinin önemi¹²³.

Bu konular, Kur’an’dan ilham alınarak derinlemesine işlenir.

@@@@@@@@@@@

5.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan HUBAB bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Hubab** bölümü, iman ve İslamiyet’in hakikatlerini açıklayan önemli konuları ele alır. İşte öne çıkan bazı noktalar:

– **İman ve İspat**: İman edenlerin inançlarının doğruluğunu ve bu inançların delillerle nasıl desteklendiğini açıklar.
– **Kardeşlik ve Birlik**: Müminlerin birbirine olan bağlılıklarını ve kardeşlik duygusunu vurgular.
– **Namazın Önemi**: Farz namazların hayatımızdaki yerini ve önemini anlatır.
– **İlahi Hikmet**: Her şeyin bir illete ve maslahata dayandığını, ancak maslahatin tercih edici bir hikmet olduğunu belirtir.

@@@@@@@@@@

6.Mesnevi-i Nuriye’de bulunan HABBE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’de Habbe Bölümü Konuları:
1. Varlık Birliği ve Tevhid:
* Habbe risalesi, varlık birliği ve tevhid hakikatini inceleyerek, küllî âlemdeki her şeyin Allah’ın kudret ve iradesiyle yaratıldığını ve birbiriyle bağlantılı olduğunu anlatır.
* Büyük âlem küçük âlemde, küçük âlem de büyük âlemde saklıdır düşüncesi işlenir.
* Habbe, çekirdek ve tohum gibi küçük varlıkların bile büyük mucizeler barındırdığına dikkat çekilir.
2. Nuru Muhammedî (a.s.m.):
* Habbe risalesinde, Nuru Muhammedî’nin (a.s.m.) âlemdeki yeri ve önemi vurgulanır.
* Hz. Muhammed’in (a.s.m.) nurunun, kâinatın yaratılışında ve işleyişinde temel bir rol oynadığı ifade edilir.
* O’nun nurunun, âleme rahmet, bereket ve hidayet getirdiği belirtilir.
3. İnsan ve Mükemmellik:
* İnsanın, âlemdeki en mükemmel varlık olduğu ve Allah’a halife olma şerefine sahip olduğu vurgulanır.
* İnsanın, nefsini terbiye ederek ve ilahi emirleri yerine getirerek bu mükemmelliğe ulaşabileceği anlatılır.
* Aklın ve kalbin birlikte kullanılmasının önemi vurgulanır.
4. İman ve Hakikat:
* Habbe risalesinde, imanın ve hakikatin önemi vurgulanır.
* İmanın, insanı karanlıklardan aydınlığa çıkaran ve ona doğru yolu gösteren bir ışık olduğu belirtilir.
* Hakikatin ise, insanın kalbine Allah’ın nurunun inmesiyle elde edilebileceği ifade edilir.
5. Ahiret ve Hesap Günü:
* Habbe risalesinde, ahiret ve hesap günü ile ilgili bilgiler verilir.
* Dünyada yapılan her şeyin ahirette hesaba çekileceği vurgulanır.
* İnsanın, ebedi saadete ulaşabilmesi için nefsini kontrol altına alması ve iyilikler yapması gerektiği belirtilir.
6. Eğitim ve Terbiye:
* Habbe risalesinde, eğitimin ve terbiyenin önemi vurgulanır.
* Çocukların küçük yaştan itibaren doğru bir şekilde yetiştirilmesi gerektiği belirtilir.
* Ahlaki değerlerin ve erdemlerin kazandırılmasının önemi vurgulanır.
7. Şükür ve Tevekkül:
* Habbe risalesinde, şükür ve tevekkülün önemi vurgulanır.
* İnsanın, sahip olduğu nimetlerin şükrünü yapması ve her durumda Allah’a tevekkül etmesi gerektiği belirtilir.
* Kanaat ve sabrın önemi vurgulanır.
8. Tasavvuf ve Marifet:
* Habbe risalesinde, tasavvuf ve marifetin önemi vurgulanır.
* Tasavvufun, kalbi Allah’a bağlayan ve ruhu yücelten bir yol olduğu belirtilir.
* Marifetin ise, Allah’ı ve sıfatlarını hakkıyla bilmek anlamına geldiği ifade edilir.
9. Felsefi Düşünceler:
* Habbe risalesinde, varlık, bilgi, irade gibi felsefi konulara da değinilir.
* Bu konularda farklı görüşler dile getirilir ve okurun kendi düşüncelerini oluşturması teşvik edilir.
10. Hikmetli Sözler ve Öğütler:
* Habbe risalesi, hikmetli sözler ve öğütlerle doludur.
* Bu sözler ve öğütler, okuyucuya ahlaki ve manevi yönden rehberlik eder.
Habbe risalesi, derin anlamlar ve hikmetler içeren bir eserdir. Farklı yorumlara açık olan bu eser, her okuyucuda farklı bir etki bırakabilir.
Habbe risalesini okurken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar:
* Eserin sembolik ve mecazi bir dil kullandığını unutmamak gerekir.
* Eserde geçen her kelimenin literal anlamı yerine, taşıdığı manaya bakmak önemlidir.
* Eserin tamamını bir bütün olarak okumak ve anlamaya çalışmak gerekir.

@@@@@@@@

7.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ZÜHRE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Zühre bölümü, evrenin güzelliği ve ilahi sanatın mükemmelliği üzerine yoğunlaşır. Zühre gezegeni (Venüs) üzerinden hareketle, kainattaki her varlığın birer sanat eseri olduğu ve bu sanatın en büyük sanatkarı olan Allah’ın eserleri olduğu vurgulanır.
Zühre bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* Zühre gezegeninin güzelliği: Zühre gezegeninin parlaklığı ve güzelliği üzerinden hareketle, kainattaki her varlığın birer güzellik timsali olduğu vurgulanır.
* İlahi sanatın mükemmelliği: Allah’ın yaratma sanatının mükemmelliği ve bu sanatın her yerde görülebileceği belirtilir.
* Kainattaki ahenk ve düzen: Kainattaki her şeyin bir düzen içinde olduğu ve bu düzenin Allah’ın bir eser olduğu vurgulanır.
* İnsanın kainattaki yeri: İnsanın, kainattaki en değerli varlık olduğu ve Allah’ın kendisine verdiği akıl ve irade sayesinde diğer varlıklardan üstün olduğu belirtilir.
* İman ve ilim arasındaki bağ: İmanın, ilimi tamamlayan bir unsur olduğu ve ilim sayesinde imanımızın güçlendiği belirtilir.
Zühre bölümünün önemi:
Bu bölüm, Bediüzzaman Said Nursi’nin, İslam’ın evrensel bir din olduğunu ve her türlü ilmi delile açık olduğunu göstermek için önemli bir çaba sarf ettiği eserlerinden biridir. Zühre bölümünde, modern bilimsel bulgularla İslam’ın temel inançları arasında bir uyum kurmaya çalışır. Aynı zamanda, insanın kainattaki yerini ve sorumluluklarını düşünmeye teşvik eder.
Zühre bölümünü okuyarak şunları öğrenebilirsiniz:
* Kainattaki her şeyin bir anlam ve amaç taşıdığını
* Allah’ın yaratma sanatının mükemmelliğini
* İmanın, insan hayatına nasıl anlam kattığını
* İlim ve din arasındaki ilişkiyi
Başka sorularınız varsa lütfen çekinmeden sorun.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Zühre bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir. Daha detaylı bilgi için eserin tamamını okuyabilirsiniz.

@@@@@@@@@@@

8.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ZERRE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

Mesnevi-i Nuriye’nin Zerre bölümü, evrenin en küçük yapı taşı olan zerrenin üzerinden hareketle, varlık âlemindeki her şeyin bir araya gelerek büyük bir bütün oluşturduğunu anlatır. Bu bölümde, zerrenin içindeki sonsuz kudret ve hikmetin, tüm kainata yayıldığını ve her şeyin Allah’ın birer eseri olduğunu vurgular.
Zerre bölümünde ele alınan başlıca konular şunlardır:
* Zerre ve kainat arasındaki ilişki: Zerrenin, kainattaki her varlığın temel yapı taşı olduğu ve kainatın bir bütün olduğu gerçeği üzerinde durulur.
* Zerrenin içindeki sonsuzluk: Zerrenin, içinde sonsuz bir potansiyel taşıdığı ve bu potansiyelin Allah’ın kudretiyle ortaya çıktığı vurgulanır.
* İman ve ilim arasındaki bağ: İmanın, ilimi tamamlayan bir unsur olduğu ve ilim sayesinde imanımızın güçlendiği belirtilir.
* Kainattaki düzen ve ahenk: Kainattaki her şeyin bir düzen içinde olduğu ve bu düzenin Allah’ın bir eser olduğu vurgulanır.
* İnsanın kainattaki yeri: İnsanın, kainattaki en değerli varlık olduğu ve Allah’ın kendisine verdiği akıl ve irade sayesinde diğer varlıklardan üstün olduğu belirtilir.
Zerre bölümünün önemi:
Bu bölüm, Bediüzzaman Said Nursi’nin, İslam’ın evrensel bir din olduğunu ve her türlü ilmi delile açık olduğunu göstermek için önemli bir çaba sarf ettiği eserlerinden biridir. Zerre bölümünde, modern bilimsel bulgularla İslam’ın temel inançları arasında bir uyum kurmaya çalışır.
Daha detaylı bilgi için:
Eğer Mesnevi-i Nuriye’nin Zerre bölümü hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz, bu eserin tamamını okuyabilir veya bu bölüm üzerine yazılmış inceleme makalelerini inceleyebilirsiniz.
Not: Bu açıklama genel bir çerçeve sunmaktadır. Zerre bölümünün derinliği ve kapsamı oldukça geniştir.

@@@@@@@@@@

9.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ŞEMME bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan bir eserdir. Bu eserde iman hakikatleri kısa kısa bölümler halinde işlenir ve her bir bölüm “İ’lem” yani “Bil ki” kelimesiyle başlar. İşte bu bölümlerden bazıları:

1. **Kâinatın Anahtarı**: Kâinatın yaratılışındaki hikmet ve Allah’ın varlığına dair bilgiler.
2. **Ülfet İlim Değildir!**: İlim ve marifetin özü, Allah’a olan yakınlık ve sevgi.
3. **Hıfz ve Muhafaza Düsturunun Ruhun Bekası ile Alakası**: Ruhun korunması ve manevi gıdası.
4. **Kur’an’ın Hikmetli Hitabı**: Kur’an’ın derin anlamları ve hikmetleri.

Bu eser, imanı güçlendirmek ve insanın manevi yolculuğuna rehberlik etmek amacıyla yazılmıştır.

@@@@@@@@@

10.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ONUNCU RİSALE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Onuncu Risale** bölümü, iman hakikatleri ve insanın mahiyeti gibi önemli konuları ele alır. İşte bu bölümde öne çıkan bazı noktalar:

1. **İnsanın Mahiyeti**: İnsanın yaratılışı, kaza, kader ve atânın mahiyeti üzerine derinlemesine açıklamalar.
2. **Kulluk Vazifeleri**: İnsanın kulluk görevlerinin mahiyeti ve önemi.
3. **Dünyadaki Nizam ve İntizam**: Yaratıcının bir olduğuna delil olan dünyadaki düzen ve intizamın incelenmesi.

Bu bölüm, insanın Rabbini tanımasına, imanını güçlendirmesine ve hayatındaki sorumlulukları anlamasına yardımcı olur.

@@@@@@@@@

11.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ON DÖRDÜNCÜ REŞHA bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **On Dördüncü Reşha** bölümü, iman hakikatleri ve kâinatın işleyişiyle ilgili bazı önemli konuları ele alır. İşte bu bölümde öne çıkan noktalar:

1. **Belâgat-ı İrşadiye**: İnsanların anlayışına ve duygularına hitap ederken basit, açık ve etkili bir dil kullanmanın önemi vurgulanır. Bu, insanların imanı kabul etmelerine yardımcı olur.
2. **Kur’an ve Kâinat**: Kur’an, yaratılmış varlıkların durumlarından sadece Yaratıcıları olan Allah için bahseder. Kâinatın zâtlarına değil, Allah’ın azamet ve kudretini göstermek amacıyla anlatılır.
3. **İrşad ve İcbar**: Kur’an, insanları aydınlatmak ve doğru yola yönlendirmek için bir rehberdir. Ancak meselelerin açıklanmasında insanların anlayış seviyelerine dikkat edilmelidir.
4. **Muhataplar ve Hitap**: Kur’an, herkesi hedef alır. Fen bilimcilerden tutun da genel halka kadar herkesin anlayabileceği bir dil kullanır.

Bu bölüm, imanı güçlendirmek ve insanları doğru yola yönlendirmek amacıyla yazılmıştır.

@@@@@@@@

12.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin ŞULE bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Şule** bölümü, iman hakikatlerine dair kısa kısa bölümler içerir. Her bir bölüm “İ’lem” (Bil ki) kelimesiyle başlar ve derin ilmi meseleleri içerir. Bu bölümde öne çıkan bazı noktalar şunlardır:

1. **Kur’ân’ın Tekrarı**: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın bazı âyetlerinin tekrarının hikmetleri ve bu tekrarların zikir, dua ve dâvet için önemi.
2. **Rububiyet ve Sıfatlar**: Cüz’iyatın bahislerinden sonra rububiyet-i mutlakanın düsturlarını ve sıfât-ı kemâliyenin namuslarını fezlekelerle açıklar.
3. **Velîlerin Himmeti**: Velîlerin mânevî fiilleriyle insanlara feyiz vermesi ve dualarının etkisi.
4. **İlim ve Yakîn**: İlim ve yakîn şümulüne dahil olan mâzi ve istikbal arasında mukayese yapar.

Bu bölüm, imanı güçlendirmek ve insanlara hakikatleri anlatmak amacıyla yazılmıştır.

@@@@@@@@@

13.Bediüzzamanın Mesnevi-i Nuriye adlı Eserin NOKTA bölümünde genel olarak nelerden bahsedilir?

**Mesnevi-i Nuriye**’nin **Nokta** bölümü, Bediüzzaman Said Nursi’nin önemli eserlerinden biridir ve çeşitli konuları ele alır. İşte bu bölümde öne çıkan bazı ana noktalar:

– **Tevhid ve İman**: Allah’ın birliği ve iman hakikatleri üzerinde durulur.
– **Kur’an’ın Tefsiri**: Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinin derinlemesine tefsiri yapılır.
– **Nefisle Mücadele**: İnsanın nefsiyle olan mücadelesinde takip edeceği esaslar anlatılır.
– **İlahi Hikmet**: Yaratılışın ve kainatın hikmetleri üzerinde DURULUR.

Bu konular, eserin genel yapısını ve içeriğini oluşturan temel unsurlardır.

@@@@@@@@

 

Loading

No ResponsesEylül 23rd, 2024

İRANIN YAYILMACILIĞI

İRANIN YAYILMACILIĞI

 

İran şimdiye kadar 1400 yıllık süre içerisinde Selçuklu ve Osmanlıda dahil kaç defa bizlerle savaşmıştır?

İran, özellikle tarihsel olarak Pers İmparatorluğu’nun mirasçısı olan devletler, Osmanlı İmparatorluğu ve Selçuklu gibi Türk devletleri ile çeşitli zamanlarda savaşmıştır. İran’ın Türklerle yaptığı savaşlar, İslam’ın doğuşundan itibaren, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca pek çok defa yaşanmıştır. Tam sayıyı belirtmek zor olsa da bazı önemli savaşlar ve dönemler şunlardır:

1. Selçuklu Dönemi: Selçuklu Devleti’nin genişlemesi sırasında İran toprakları büyük ölçüde Selçukluların kontrolüne girdi. Bu dönemde, özellikle Gazneliler ve Karahanlılar gibi diğer Müslüman devletlerle de mücadeleler yaşandı.

2. Osmanlı-Safevi Savaşları (1514-1639): Osmanlılar ile Safeviler arasında ciddi bir rekabet bulunmaktaydı. Bu rekabetin temeli, hem siyasi hem de mezhepsel farklılıklara dayanıyordu. Safeviler Şii, Osmanlılar ise Sünni mezhebine bağlıydı. Bu mezhepsel farklılıkların yanı sıra bölgesel hakimiyet mücadeleleri sonucunda birçok savaş yaşandı.

1514 Çaldıran Savaşı: Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Safevi hükümdarı Şah İsmail’i mağlup etti.

16. yüzyılda ve 17. yüzyılın başında Osmanlılar ve Safeviler arasında birçok savaş daha yaşandı.

Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639): Bu antlaşma ile Osmanlı-Safevi sınırı belirlendi ve bugünkü Türkiye-İran sınırının temelleri atıldı.

3. Afşar Hanedanı ve Osmanlı: 18. yüzyılda Nadir Şah döneminde Osmanlılar ile İran arasında bazı çatışmalar yaşandı. Nadir Şah, Osmanlı topraklarına seferler düzenledi ve bazı Osmanlı kalelerini ele geçirdi.

4. Kaçar Hanedanı Dönemi: Osmanlı-İran ilişkileri, Kaçar Hanedanı döneminde de gerginlikler içeriyordu, ancak büyük çaplı savaşlar yerini daha çok diplomatik mücadelelere ve yerel çatışmalara bıraktı.

Tarihte, Türk devletleriyle İran arasında özellikle Safeviler döneminde en yoğun savaşların yaşandığı söylenebilir. Tam sayı vermek güç olmakla birlikte, Selçuklu ve Osmanlı döneminde 8-10 büyük savaştan söz edilebilir.

@@@@@@@

Tarihsel süreç içerisinde İslam topraklarında Şianın ve şiiliğin yayılmacı politikası nasıl seyretmiştir?

Şiiliğin İslam topraklarında yayılma süreci, İslam tarihinin erken dönemlerinden itibaren çeşitli siyasi, dini ve toplumsal faktörlere bağlı olarak gelişmiştir. Şiilik, başlangıçta siyasi bir hareket olarak ortaya çıkmış, ardından bir mezhep olarak şekillenmiştir. Şiiliğin yayılma politikası ise özellikle devlet eliyle yürütülen dönemlerde hız kazanmıştır. Bu süreci tarihsel dönemler üzerinden ele almak faydalı olacaktır:

1. Erken Dönem ve Şiiliğin Ortaya Çıkışı (7. yüzyıl):

Şiilik, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in vefatından sonra ortaya çıkan halifelik tartışmalarına dayanır. Hz. Ali ve soyunun, yani Ehl-i Beyt’in İslam toplumu üzerinde liderlik hakkına sahip olduğunu savunan Şiiler, bu anlayışı siyasi bir mesele olarak gündeme getirmiştir.

Hz. Ali’nin halifeliği döneminde (656-661) ve onun ardından Emevilerle yaşanan çatışmalar (Kerbela Olayı gibi), Şiiliğin ayrışma sürecini başlatmıştır.

Şiiliğin temelini oluşturan bu dönemde Şii hareketler, Emevi ve Abbasi halifelerine karşı muhalefet eden gruplar olarak varlık göstermiştir.

2. Abbasi Dönemi ve Şiiliğin Yeraltı Faaliyetleri (8.-9. yüzyıllar):

Abbasi Halifeliği döneminde Şiilik, yer yer baskı altında kaldı ve bu süreçte genellikle muhalif bir akım olarak kaldı. Ancak, bu dönemde Şiiliğin teolojik temelleri daha fazla şekillendi ve İmamlık kurumu güçlendi.

Cafer es-Sadık gibi Şii alimler, bu dönemde Şii fıkhını ve teolojisini geliştirdiler.

3. Fatımi Devleti (10.-12. yüzyıllar):

Şiiliğin İsmaili kolu, Kuzey Afrika’da Fatımi Devleti’ni kurdu (909-1171). Fatımiler, Mısır’ı başkent yaparak geniş bir alanda Şiiliği yaymaya çalıştılar.

Fatımiler, özellikle Mısır ve Kuzey Afrika’da güçlü bir İsmaili etkisi oluşturdular. Bu dönemde Şiilik devlet gücüyle yayılmaya çalışıldı, ancak bu yayılma İsmaililik mezhebi üzerinden oldu.

4. Safevi Devleti ve Şiiliğin İran’da Resmi Mezhep Haline Gelmesi (16. yüzyıl):

Şiiliğin yayılmasındaki en büyük dönüm noktası Safevi Devleti’nin kurulmasıdır (1501). Şah İsmail, Azerbaycan’da kurduğu Safevi Devleti’ni Şii İslam üzerine inşa etti ve On İki İmamcı Şiiliği İran’ın resmi mezhebi haline getirdi.

Safeviler, İslam dünyasında Sünni Osmanlı İmparatorluğu ile güçlü bir rakip olarak ortaya çıktı ve bu dönemde Şiiliğin geniş bir alanda yayılması sağlandı.

Safeviler, hem mezhepsel farklılıklar (Şii-Sünni ayrılığı) hem de siyasi rekabet nedeniyle Osmanlılarla pek çok savaş yaptı. Bu durum, Şiiliğin özellikle İran’da kökleşmesine ve devlet eliyle yayılmasına neden oldu.

5. Kaçarlar Dönemi ve Şiiliğin Pekişmesi (18.-19. yüzyıllar):

İran’da Kaçar Hanedanı döneminde de Şiilik devletin temel doktrini olmaya devam etti. Bu dönemde Şii ulema, toplum üzerindeki etkisini güçlendirdi.

Şiilik, Kaçarlar döneminde daha sistematik hale geldi ve İran’da sosyal ve siyasi yapının vazgeçilmez bir unsuru oldu.

6. 20. yüzyıl ve Şiiliğin Modern Politikaları:

İran İslam Devrimi (1979), Şiiliğin yayılmacı politikalarının yeni bir aşamasını başlattı. Şii lider Ayetullah Humeyni önderliğindeki devrim, İran’da monarşiyi devirerek teokratik bir Şii rejimi kurdu.

Devrim sonrası İran, Şii ideolojisini Orta Doğu’da yayma politikası izledi. Bu süreçte Hizbullah (Lübnan), Husiler (Yemen) ve diğer Şii hareketler, İran’ın desteğiyle bölgede etkinlik kazandı. Bu yayılmacı politika, Suudi Arabistan gibi Sünni ülkelerle ciddi rekabet ve gerginliklere yol açtı.

7. Günümüzde Şiiliğin Yayılması:

Günümüzde İran, bölgesel bir Şii gücü olarak hem siyasi hem de askeri anlamda Şiiliği desteklemektedir. Özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerdeki Şii gruplar, İran tarafından desteklenmekte ve bu ülkelerdeki Şii nüfus, mezhebi kimlikleri üzerinden politikalar izlemektedir.

Bu durum, Suudi Arabistan başta olmak üzere Sünni devletlerle İran arasında rekabete yol açmıştır. Ayrıca, Şii nüfusun yoğun olduğu Bahreyn, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde de Şiiliğin etkisi gözlemlenmektedir.

Genel Sonuç:

Şiilik, İslam dünyasında hem siyasi hem de dini bir hareket olarak farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda yayılmacı politikalar gütmüştür. Safevilerle birlikte İran’da resmi bir mezhep haline gelmesi, Şiiliğin tarihsel yayılma sürecinde önemli bir dönüm noktasıdır. Günümüzde İran İslam Cumhuriyeti, Şiiliği bir dış politika aracı olarak kullanmaya devam etmekte, bölgedeki Şii grupları destekleyerek etkinliğini genişletmektedir.

@@@@@@@@

İslam dünyası ve özellikle Türkiye ne kadar ve nasıl bir Şii tehlikesiyle karşı karşıyadır? Bunun için ne gibi politikalar yürütülmektedir?

İslam dünyası ve özellikle Türkiye, zaman zaman Şii yayılmacılığı olarak algılanan bir tehdit ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak bu tehdit algısı, her ülkede ve her dönemde aynı derecede hissedilmemiştir. Şii tehlikesi ifadesi genellikle, İran’ın bölgesel nüfuzunu artırma çabalarına ve özellikle Şii hareketlerin siyasi ve askeri olarak desteklenmesine yönelik bir endişeyi yansıtmaktadır.

1. İran’ın Şii Yayılmacılığı ve Bölgesel Stratejisi

İran, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana, Şii mezhebi temelli bir dış politika izlemektedir. Bu politika, özellikle Sünni Arap devletleri ve Türkiye gibi ülkelerde Şii yayılmacılığı olarak algılanmıştır. İran’ın etkisi altına girmesi beklenen ülkelerde ya doğrudan ya da dolaylı olarak Şii gruplar desteklenmiştir. Bu stratejinin bazı önemli boyutları şunlardır:

Lübnan’da Hizbullah: İran’ın Lübnan’daki en önemli müttefiki, Hizbullah adlı Şii örgüttür. Hizbullah, 1980’lerden bu yana İran’dan hem maddi hem de ideolojik destek almaktadır ve Lübnan iç siyasetine ve bölgedeki çatışmalara güçlü bir şekilde müdahil olmaktadır.

Irak’taki Şii Milisler: 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra, İran destekli Şii gruplar Irak’ta önemli bir siyasi ve askeri güç haline geldi. Bu milis gruplar, İran’ın bölgedeki nüfuzunu artırdı ve İran-Irak ilişkilerini güçlendirdi.

Suriye İç Savaşı: İran, Suriye’deki Beşşar Esad rejimini destekleyerek Şii nüfuzunu bölgeye yaymaya çalıştı. Esad rejimi, Nusayri (Şii İslam’ın bir kolu) bir yapı olduğu için İran’ın desteğini aldı. İran, Suriye’deki savaşta da Hizbullah ve diğer Şii milisler aracılığıyla aktif bir rol oynadı.

Yemen’de Husiler: Yemen’deki Husi hareketi, İran’ın dolaylı olarak desteklediği bir başka Şii grup olarak öne çıkmaktadır. Husiler, Yemen’de Suudi Arabistan destekli hükümete karşı savaşıyorlar ve İran tarafından hem askeri hem de siyasi destek görüyorlar.

Bu bölgelerdeki İran etkisi, Sünni Müslümanlar tarafından İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme ve bir Şii Hilali oluşturma çabası olarak algılanmaktadır. Bu kavram, İran’ın bölgesel hakimiyet stratejisi olarak görülmekte ve başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok Sünni ülkeyi rahatsız etmektedir.

2. Türkiye ve Şii Tehlikesi Algısı

Türkiye, tarihsel olarak Sünni İslam’ın güçlü olduğu bir ülkedir ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde Safevilerle olan rekabet, Şii mezhebine karşı tarihsel bir hassasiyet yaratmıştır. Türkiye’deki Şii nüfus büyük ölçüde Caferi’dir ve Türkiye’de büyük bir Şii nüfus bulunmamaktadır. Ancak Türkiye, İran’ın Şii yayılmacılığına karşı bazı endişelere sahiptir:

Suriye Krizi: Türkiye, Suriye’deki iç savaşta Esad rejimine karşı Sünni muhalifleri desteklemiş, İran’ın Esad rejimine verdiği desteği ise bir tehdit olarak görmüştür. Suriye’deki İran nüfuzunun, Türkiye’nin güney sınırlarında bir güvenlik tehdidi oluşturacağı düşünülmüştür.

Irak’taki Şii Milisler: Türkiye, İran’ın Irak’taki nüfuzunun artmasından da rahatsız olmuştur. Türkiye’nin Irak’taki Türkmenleri ve diğer Sünni grupları desteklediği bir dönemde, İran’ın Şii milisler üzerindeki etkisi Türkiye açısından bir risk olarak görülmüştür.

Yemen ve Suudi Arabistan: Türkiye, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki Husi tehdidine karşı oluşturduğu koalisyonu diplomatik olarak desteklemiş, bu bağlamda İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme çabalarına karşı Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle yakın ilişkiler kurmuştur.

3. Türkiye’nin Uyguladığı Politikalar

Türkiye, Şii yayılmacılığına karşı farklı stratejiler ve politikalar benimsemiştir. Bu politikalar, hem bölgesel işbirliğini güçlendirmeye yönelik hamleleri hem de İran’la ilişkileri dengelemeye çalışmaktadır:

Bölgesel İşbirliği: Türkiye, İran’ın Şii etkisini sınırlamak amacıyla Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Sünni Arap devletleri ile işbirliğini artırmıştır. Bu işbirliği, özellikle İran’ın bölgedeki etkisini dengeleme amacı taşımaktadır. Ancak zaman zaman Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde de gerginlikler yaşanmıştır.

İran’la Dengeli İlişkiler: Türkiye, İran’la ticari ve diplomatik ilişkilerini sürdürmekte ve zaman zaman İran’la işbirliği yapmaktadır. Örneğin, Türkiye ve İran, PKK ve benzeri terör örgütlerine karşı ortak güvenlik politikaları geliştirmiştir. Ayrıca, İran’a uygulanan ambargolar döneminde Türkiye, İran’la ekonomik ilişkilerini sürdürme yolunu tercih etmiştir. Bu, Türkiye’nin tamamen İran karşıtı bir blokta yer almadığını, aksine denge siyaseti güttüğünü göstermektedir.

Suriye ve Irak’taki Türk Varlığı: Türkiye, İran etkisine karşı Suriye ve Irak’ta askeri olarak varlık göstermektedir. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde yürütülen operasyonlar ve Irak’taki askeri varlık, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini artırmayı hedeflemektedir.

Mezhepsel Gerilimlerin Yumuşatılması: Türkiye, İslam dünyasında mezhepsel gerilimleri yumuşatma politikası izlemeye çalışmıştır. Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam dünyasında mezhepsel çatışmalara karşı diyalog ve uzlaşı çağrıları yapmış, mezhep farklarının İslam dünyasında birliğe zarar vermemesi gerektiğini vurgulamıştır.

4. Şii Yayılmacılığına Karşı Türkiye İçin Olası Tehditler

Mezhepsel Gerilimlerin Tırmanması: Türkiye’nin komşu ülkelerde yaşanan mezhepsel çatışmaların etkisinde kalma riski vardır. Özellikle Suriye ve Irak gibi ülkelerdeki çatışmaların Türkiye’nin iç güvenliğine yansıması endişe kaynağıdır.

İran’ın Bölgesel Güç Kazanması: İran’ın bölgedeki etkisinin artması, Türkiye’nin bölgesel stratejileriyle çatışabilir. Bu durum, Türkiye’nin özellikle Irak ve Suriye’deki stratejik çıkarlarına zarar verebilir.

İran-Türkiye Rekabeti: İran’ın bölgedeki Şii grupları destekleyerek Türkiye’yi dengelemeye çalışması, iki ülke arasında rekabete yol açabilir. Bu rekabet, siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda da kendini gösterebilir.

Sonuç:

Türkiye, İran’ın bölgesel nüfuzunu genişletme çabalarını yakından takip eden bir ülkedir ve Şii yayılmacılığına karşı çeşitli stratejiler geliştirmektedir. Ancak Türkiye, İran’la tamamen karşı karşıya gelmemek için denge siyaseti yürütmektedir. İran’la ekonomik ve diplomatik ilişkiler sürdürülürken, bölgesel olarak Suudi Arabistan ve diğer Sünni ülkelerle işbirliği yaparak İran etkisini dengelemeye çalışmaktadır.

 

Loading

No ResponsesEylül 23rd, 2024

RİSALE-İ NURDA geçen deyimler ve terimler.

RİSALE-İ NURDA geçen deyimler ve terimler.


Risale-i Nur Külliyatında Geçen Deyimler ve Terimler
Risale-i Nur Külliyatı, zengin bir kelime hazinesiyle dolu, derin manalara sahip bir eserdir. Külliyatta geçen deyim ve terimlerin anlaşılması, eserden daha iyi istifade edebilmek için oldukça önemlidir.
Neden Önemlidir?
* Anlam Derinliği: Bu terimler, İslamî ilimlerin yanı sıra felsefe, mantık gibi farklı disiplinlerden beslenerek ortaya çıkmıştır.
* Kültürel Miras: Külliyat, Türkçenin gelişimine önemli katkılar sağlamış, birçok yeni ifadeye kaynaklık etmiştir.
* Düşünce Dünyası: Bu terimler, Bediüzzaman Said Nursi’nin derin düşünce dünyasını ve evren anlayışını yansıtır.
Bazı Önemli Terimler ve Deyimler
* Lem’alar: Külliyattaki kısa ve özlü yazılara verilen genel ad.
* Sözler: Külliyattaki uzun ve detaylı açıklamalara verilen genel ad.
* Kâinat Kitabı: Evrenin Allah’ın bir kitabı olduğu ve her şeyin O’nun bir ayeti olduğu düşüncesi.
* Nur-u Muhammedî: Peygamber Efendimizin nuru, ilahi bir nur olarak görülür.
* Kalp Gözü: Batıni bir göz, hakikati görme yetisi.
* İman Nuru: İmanın insanın kalbine veren aydınlık.
* Akıl-i Selim: Sağlıklı akıl, doğruyu yanlışı ayırt etme yetisi.
* Veda Hutbesi: Peygamber Efendimizin son hutbesi, İslam’ın temel ilkelerini içerir.
Nereden Bilgi Alabilirim?
* Risale-i Nur Meal ve Şerhleri: Külliyatın meal ve şerhlerinde bu terimlerin açıklamalarını bulabilirsiniz.
* Risale-i Nur Sözlükleri: Özellikle terimlere odaklanan sözlükler mevcuttur.
* İnternet Kaynakları: Birçok web sitesi ve forumda bu konuda bilgi bulabilirsiniz. Ancak güvenilir kaynaklardan bilgi almak önemlidir.
* Ulema ve Alimler: Konuyu daha iyi anlamak için uzmanlara danışabilirsiniz.
Neden Bu Konuya İlgi Duymalıyım?
* Kendi Düşüncenizi Geliştirmek: Bu terimleri anlamak, kendi düşünce dünyanızı geliştirmenize yardımcı olur.
* Kültürel Mirası Korumak: Bu zengin kelime hazinesini öğrenerek kültürel mirasımıza sahip çıkabilirsiniz.
* İslam’ı Daha İyi Anlamak: Külliyat, İslam’ı akıl ve mantık ışığında anlamaya çalışan bir eserdir. Bu terimleri öğrenerek İslam’ı daha iyi anlayabilirsiniz.
Özetle, Risale-i Nur Külliyatı, derin anlamlar taşıyan birçok deyim ve terim içerir. Bu terimleri öğrenmek, külliyattan daha verimli faydalanmanızı sağlayacaktır.

@@@@@@@@

Risale-i Nur, Bediüzzaman Said Nursî’nin yazdığı bir İslami tefsir külliyatıdır ve içinde geçen deyimler ve terimler çoğunlukla İslamî kavramlara, Kur’an-ı Kerim tefsirine, iman esaslarına ve ahlâki öğretilere dayanmaktadır. İşte Risale-i Nur’da sıkça karşılaşılan bazı deyim ve terimler:

1. İman-ı Tahkikî:

Delillere ve akli izahata dayalı, sağlam bir imanı ifade eder. Risale-i Nur’un ana amaçlarından biri, insanlara bu tür bir iman kazandırmaktır.

2. Tevhid:

Allah’ın birliği anlamına gelir. Risale-i Nur’un temel kavramlarından biri olan tevhid, Allah’ın her şeyin yaratıcısı ve tek varlık olduğunu vurgular.

3. İnayet-i İlahiye:

Allah’ın yardımı ve lütfu anlamına gelir. Her işin Allah’ın inayetiyle gerçekleştiği sıkça belirtilir.

4. Tefekkür:

Derin düşünme ve Allah’ın yarattığı varlıklar üzerinde düşünmek anlamındadır. Risale-i Nur’da tefekkürün, insanın imanını artıracağı vurgulanır.

5. Vahdaniyet:

Allah’ın bir ve tek olması, her şeyin Allah’ın birliğini gösterdiği inancı. Bu kavram, Risale-i Nur’da derinlemesine işlenir.

6. Daru’l-Hikmet:

İslam’da hayatın anlamının, hikmet üzere yaratıldığını ifade eder. Risale-i Nur, bu dünyanın Allah’ın hikmetiyle yaratıldığını ve bu hikmetin anlaşılması gerektiğini öğretir.

7. Kader:

Allah’ın her şeyi önceden takdir ettiği inancı. Kader konusu Risale-i Nur’da ayrıntılı olarak ele alınır.

8. Ubûdiyet:

Kulluk ve ibadet anlamına gelir. Risale-i Nur, insanın Allah’a karşı sorumluluğunun, ibadet ve kullukla olduğunu öğretir.

9. Nefs-i Emmare:

İnsanı sürekli kötülüğe sürükleyen nefis aşaması. Nefis terbiyesi, Risale-i Nur’da önemli bir yer tutar.

10. Şuûnât-ı İlahiye:

Allah’ın sıfatları ve nitelikleri anlamına gelir. Risale-i Nur, Allah’ın kudret ve iradesi üzerindeki derin anlamları açıklarken bu terimi kullanır.

11. Esma-ül Hüsna:

Allah’ın güzel isimleri. Risale-i Nur’da bu isimler ve anlamları sıkça vurgulanır ve açıklanır.

12. Cenab-ı Hak:

Allah’ın şerefli ve yüce sıfatlarına işaret eden bir unvan. Risale-i Nur’da Allah’tan bahsederken sıkça bu ifade kullanılır.

13. Nur-u Muhammedi:

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) nurunun ve tebliğinin insanlığa getirdiği aydınlık. Risale-i Nur’da Peygamber sevgisi ve onun tebliği büyük bir önem taşır.

14. Beka:

Ebedi hayat, Allah’ın ebedi oluşu. Risale-i Nur’da ahiret hayatı ve beka düşüncesi önemli yer tutar.

15. Küfür:

İnkar anlamına gelir. Risale-i Nur’da iman-küfür mücadelesi, ahiret ve dünya hayatının anlamı üzerine derin tartışmalar yer alır.

Bu deyimler ve terimler, Risale-i Nur’un genel temasını ve öğretisini anlamada önemli rol oynar. Risale-i Nur, bu kavramlar etrafında insanın imanını güçlendirmeyi ve Allah’ı derinlemesine tanımayı amaçlar.

 

Loading

No ResponsesEylül 22nd, 2024

ESMA-İ İLAHİYYE

ESMA-İ İLAHİYYE[1]

– “Bin bir esmâ-i İlâhiyenin herbirinde pekçok tabakàt-ı hüsün ve cemâl ve fazl ve kemâl bulunduğu gibi, pekçok merâtib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve kibriyâ vardır. İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliyâ, “Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir” demişler. Onlardan birisi demiş:

Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir.”[2]

-“Dünyada yalnız zayıf gölgeleri gösterilen esmâ, o Cennetin aynalarında en şâşaalı bir sûrette gösterilecektir.”

-Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatında Allah’ın esmasının tabaka ve mertebelerini nasıl izah etmektedir?


Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın isimleri (esmâ) konusunda derin açıklamalar yapar ve bu isimlerin farklı tabaka ve mertebelerle tecelli ettiğini ifade eder. Esmâ-i Hüsnâ’nın kâinatta, insan hayatında ve her varlıkta farklı seviyelerde zuhur ettiğini vurgular. Bu izahı yaparken tabaka ve mertebe kavramlarını kullanarak Allah’ın isimlerinin tecellilerindeki çeşitliliği açıklar.

1. Tabaka:

Tabaka kavramı, Allah’ın isimlerinin farklı alanlarda, seviyelerde ya da boyutlarda tecelli ettiğini belirtir. Bediüzzaman, Allah’ın isimlerinin, âlem-i şehâdet ve âlem-i gayb gibi farklı âlemlerde tecelli ettiğini vurgular. Örneğin:

Tabiat âleminde (kâinatta) Allah’ın isimleri, yarattığı varlıkların düzeninde, güzelliğinde, faydalarında tecelli eder. Her varlık, Allah’ın bir isminin aynası gibidir.

İnsan âleminde ise Allah’ın isimleri, insanın yaratılışı, ruh yapısı, aklı ve iradesi gibi hususlarda farklı şekillerde tecelli eder. İnsan, Allah’ın isimlerinin en kapsamlı tecelli ettiği varlıktır.

Melekler âleminde de Allah’ın isimleri farklı tabakalarda tecelli eder, ancak bu tecelli, meleklerin kendi yaratılışlarına ve görevlerine göredir.

2. Mertebe:

Mertebe ise Allah’ın isimlerinin bir varlık ya da olay üzerinde farklı yoğunluklarda ve seviyelerde tecelli etmesidir. Bediüzzaman, Allah’ın her bir isminin sonsuz anlam derinliğine sahip olduğunu ve bu isimlerin, olaylara, varlıklara ve insanlara farklı derecelerde tecelli ettiğini belirtir. Örneğin:

Er-Rahmân ismi, tüm varlıklara merhamet eden anlamını taşırken, bu isim her varlıkta farklı yoğunlukta tecelli eder. İnsanlardaki tecellisi ile hayvanlardaki tecellisi aynı seviyede değildir.

Er-Razzâk ismi de her varlığa rızık verici olarak tecelli eder ancak bu tecelli, kâinatın farklı boyutlarında ve farklı varlıklarda farklı mertebelerde görünür.

3. Tecelli ve İsimlerin Yansıması:

Bediüzzaman, Allah’ın isimlerinin her varlıkta ve olayda tecelli ettiğini, ancak her ismin tecellisinin farklı olduğunu vurgular. Mesela, bir çiçekte Allah’ın Cemâl ismi tecelli ederken, aynı zamanda Halık ismi de tecelli eder. Ancak bu iki ismin tecellisi farklı yoğunluklarda olabilir. Cemâl ismi daha belirginken, Halık ismi onun arkasında bir hikmet boyutuyla bulunur.

Sonuç olarak, Bediüzzaman Risale-i Nur’da Allah’ın isimlerinin farklı tabakalarda ve mertebelerde tecelli ettiğini, bu tecellilerin hem varlık âleminde hem insanın iç dünyasında çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunu vurgular. Esmâ-i Hüsnâ, kâinatın her köşesinde, her varlıkta ve olayda farklı şekilde, hikmetli bir düzende zuhur eder.

@@@@@@@@

“Bin bir esmâ-i İlâhiyenin herbirinde pekçok tabakàt-ı hüsün ve cemâl ve fazl ve kemâl bulunduğu gibi, pekçok merâtib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve kibriyâ vardır. İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliyâ, “Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudâtın harekâtı, muhabbetledir. Bütün mevcudâttaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir” demişler. Onlardan birisi demiş:

Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellîsinde ve o şarâb-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir.”
Bediüzzaman Said Nursî’nin bu cümleleri, Allah’ın isimlerinin (Esma-i İlahiye) kâinattaki ve varlıklar üzerindeki çok yönlü tecellilerini ve özellikle Vedûd isminin tecellisini anlamaya yönelik derin bir açıklama sunar. Bunu şu başlıklar altında izah edebiliriz:

1. Esmâ-i İlâhiyenin Tabakaları ve Mertebeleri:

Bediüzzaman burada Allah’ın 1001 isminin her birinin, pek çok güzellik, fazilet, kemâl (olgunluk) ve cemâl (güzellik) tabakalarına sahip olduğunu ifade eder. Bu isimlerin her biri, farklı derecelerde yücelik, sevgi, övgü ve izzet içerir. Yani Allah’ın her ismi hem kâinatta hem de varlıklar üzerinde çeşitli seviyelerde ve boyutlarda yansımaktadır. Her bir isim, farklı varlıklar üzerinde değişik şekillerde tecelli eder, ancak bu tecelliler farklı tabakalarda ve mertebelerde olur.

2. Vedûd İsmi ve Muhabbetin Merkezi:

Vedûd ismi, Allah’ın sonsuz sevgisini ve şefkatini temsil eder. Bediüzzaman, bu ismin kâinatta muazzam bir etkiye sahip olduğunu ve evliya ve arifler (muhakkikîn-i evliyâ) tarafından anlaşıldığını belirtir. Onlara göre, kâinatın özü muhabbetle (sevgiyle) doludur. Yani, Allah’ın varlıklara olan sevgisi, kâinatın yaratılışının ve işleyişinin temel unsurudur.

3. Muhabbetin Evrenselliği:

Bediüzzaman, evliyanın görüşüne atıfta bulunarak, kâinatta görülen bütün hareketlerin ve çekim kanunlarının temelinde muhabbet (sevgi) olduğunu söyler. Evrende var olan her şeyin bir çekim gücüyle bir arada kalması, bu ilahî sevginin bir sonucudur. Bu ifade, hem fiziki âlemde (örneğin, gezegenlerin birbirine çekim kuvvetiyle bağlı olması) hem de manevi âlemde (insanların, varlıkların birbirine olan ilgisi ve sevgisi) muhabbetin etkili olduğunu ifade eder.

4. Şarab-ı Muhabbet:

Bediüzzaman, Allah’ın sevgisinin her varlık üzerinde farklı şekillerde tecelli ettiğini belirtir. Şarab-ı muhabbet tabiri, bu sevginin her varlık üzerinde mest edici bir etkisi olduğunu anlatır. Her varlık, kendi istidadına (yetenek ve kapasitesine) göre Allah’ın sevgisinden etkilenir ve bu sevginin yansımasıyla harekete geçer. Bu, tıpkı bir şarabın insanı mest etmesi gibi, Allah’ın sevgisinin de varlıkları cezbedici ve harekete geçirici bir etki yaptığını ifade eder.

5. Muhabbetin Tecellisi:

Bediüzzaman’ın işaret ettiği en önemli noktalardan biri, Allah’ın sevgisinin her şeyde tecelli etmesi ve bu sevginin kâinattaki düzenin ve hareketin kaynağı olmasıdır. Muhabbet-i İlâhiyye, tüm varlıkların yaratılışında ve devamlılığında en temel unsurdur. Varlıklar, bu ilahî muhabbetten aldıkları hisseyle hareket eder ve birbirlerine çekilirler. Bu da kâinatın varoluşsal dinamiğini oluşturur.

Sonuç:

Bediüzzaman, bu cümlelerinde Allah’ın isimlerinin özellikle Vedûd isminin kâinattaki en önemli güçlerden biri olduğunu, tüm varlıkların ilahî sevgi ile hareket ettiğini ve bu sevginin her varlıkta farklı derecelerde tecelli ettiğini vurgular. Allah’ın sevgi tecellisi, evrendeki her hareketin ve ilişkilerin temelini oluşturur. Kısaca, Bediüzzaman bu ifadeleriyle Allah’ın sevgisinin kâinatın varlığı ve işleyişindeki merkezi rolünü derin bir şekilde izah etmektedir.

*”Kâfirler Allah’ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfâtında hatâ ediyorlar.” İzah eder misiniz, kâfirler kasten inkâr etmiyorlar mı?

                                                                   ************  

Küfür, mutlak ve mukayyed olmak üzere iki kısımdır. Mutlak küfür, Allah’ın varlığını ve birliğini tamamen inkârdır ki, bu itikad ve fikirde olanlar çok azdır. Bunlara ateist denir. Mukayyed küfür ise, Allah’ın varlığını kabul edip O’nun isim ve sıfatlarını inkâr edenlerdir ki, kâfirlerin ekseriyeti bu sınıfa giriyor.

Meselâ; Hristiyan ve Yahudiler Allah’ı inkâr etmiyorlar, lakin O’nun şanına ve Zat-ı Akdesine yakışmayan sıfatlar isnad ediyorlar. Teslis inancı buna güzel bir misaldir. Müşrikler de mutlak manada Allah’ı inkâr etmiyorlar, ama putları O’na şerik yapıyorlar. Yahudiler meleklere -hâşâ ve kella– Allah’ın kızları diyorlar. Bunların hepsi küfür sebebidir, lakin mutlak küfür sınıfına girmiyorlar.

İnsanlığın yaratılışından bu yana, fıtrî olan inanma hissini tatmin etmek isteyen insanlardan bir kısmı kendileri gibi bir mahlûk olan güneşe, ateşe, nehre, yıldızlara ve sığıra tapmışlardır. Hıristiyanlar ise Allah’ın varlığına inanmakla beraber, Papazı Allah’ın yeryüzündeki vekili olarak görüp, onun günahları bağışlayacağına inanmış, bir kısım Hıristiyanlar Hz. İsa’yı –hâşâ-, Allah’ın oğlu olarak görmüş, bir kısmı da ona ulûhiyet sıfatı vererek dalalete düşmüşlerdir. Yahudiler de Hz. Üzeyir’e, “Allah’ın oğlu.” diyerek dalalete düşmüşler. Allah’a inanmak böyle mi olur? Böyle bir iman nasıl makbul olabilir?

Allah’a Kur’an’ı Kerim’in bildirdiği ve Peygamber Efendimiz (sav.)’in ders verdiği gibi inanmak ve öyle itikad etmek lazımdır ki, makbul ve kâmil bir iman olsun. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri de “Allah’ı bilmek, O’nun varlığını bilmenin gayrısıdır.” ifadesiyle bu hakikati nazara vermektedir.

Üstad Hazretleri de şöyle buyurur:

“Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve ‘Lâ ilahe illallah’ kelime-i kudsiyesine, hakikatlarına iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa ‘Bir Allah var.’ deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci’ tanımak ve her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikatı onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki manevî cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.”(Sözler)

Bu çeşit kâfirler Allah’ın varlığını mutlak manada inkâr etmiyorlar, sadece O’nun Zat’ı ve varlığı kadar mühim ve lazım olan sıfatlarını inkâr ediyorlar. Böyle bir iman da Allah katında makbul olmadığı için, onlar da kâfirler sınıfındandır.

Üstad Hazretlerinin; “Kâfirler Allah’ı inkâr etmiyorlar” tabiri bu mukayyed sınıfından olan kâfirler içindir. Yoksa az ve mutlak küfürde olan ateistleri kast etmiyor. Zaten bu ateistlerin ciddiye alınacak bir tarafları da yok. Çünkü Allah’ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Öyle ise bu akılsız ahmakların mutlak inkârları Allah’ın varlığı hususundaki umumî ittifakı bozmaz.

Cenab-ı Hakk’ın Zatını, isim ve sıfatlarını Kur’an-ı Kerîm’in beyan ettiği veçhile bilenler, O Zât-ı Akdes’i ulûhiyetinin şanına yakışmayan her türlü batıl fikirlerden, hayallerden, vehimlerden tenzih ederler. Mutlak kemalin ancak ve ancak Allah u Teâlâ’nın Zat ve sıfatlarına mahsus olduğunu bilir, bütün mahlûkata takılan izzet ve kemallerin O’nun nihayetsiz kemalinin cilveleri olduğunu idrak ederler.

İmanları taklitten, tahkike yükselir, insî ve cinnî şeytanların ifsatlarına ve nefislerinin desiselerine kapılmaz, tereddüd ve şüphelere düşmezler.[3]

MEHMET ÖZÇELİK

22-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=SOd75NZd2bw

[2] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/otuz-ikinci-soz/570

[3] https://sorularlarisale.com/kafirler-allahi-inkar-etmiyorlar-yalniz-sifatinda-hata-ediyorlar-izah-eder-misiniz-kafirler-kasten-inkar-etmiyorlar-mi 

 

Loading

No ResponsesEylül 22nd, 2024

HEPİNİZ VE HEPİMİZ SORUMLUYUZ

HEPİNİZ VE HEPİMİZ SORUMLUYUZ

Nisbetende olsa olumsuz birçok şeyleri Sayın Erdoğan’ın varlığı, gayreti ve çabası durduruyor.

Gitmesi halinde dolmuş olan çok kişi ve çok şey patlayışa geçecek, Zülkarneyn’in duvarını yıkan Yecüc ve Mecüc anarşistleri gibi patlayışa geçeceklerdir.[1]

Adeta kanalizasyonun patlaması gibi her tarafı saran ve kirleten bir pislik yuvasına dönecektir.
Tekrar eski günlere dönmekle kalınmayacak, ahlaksızlık zirve yapacaktır.[2]
Şimdiden her bir Müslümanın bu sorumluluğu yüklenerek tedbir alması gerekir.
Tıpkı kurtların saldırısına uğrayan sürünün korunmasını sadece bir çobana havale edip bırakmamalıdır.
Hadiste de buyurulduğu gibi, “Hepiniz çobansınız, güttüklerinizden (idareniz altındakilerden) sorumlusunuz.”[3]
Hepimiz sorumluyuz.
Sorumluluk hepimizedir.
Düşündürmesi açısından,
“Başkasına îtimat etmeyen nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misal söyleyeceğim:
Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi, herbiriniz bazı koyunları bir çobanın uhdesine vermişsiniz. Halbuki çoban tenbel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona îtimat etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, bîçare koyunları müstebit kurtlar ve hırsızlar ve belâlar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle, nevm-i gafleti terk edip hanesinden herbiri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup, bir çobana bedel bin muhafız olmakla hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin, daha mı iyi-dir? Acaba Mâmehuran hırsızlarını tevbekâr ve sofî eden şu sır değil midir?”[4]

-“Mâmehuran hırsızları” ifadesi, bir grup suçlu veya hırsızın, dinî bir yolculuk veya manevî bir uyanış sonucu tövbekâr olup sofî (yani Allah’a yönelen, takva sahibi) hale gelmelerini anlatır.

Burada anlatılmak istenen, insanları kötü alışkanlıklardan veya yanlış yollardan döndüren şeyin, İslami hakikatlerin ve maneviyatın gücü olduğudur. “Şu sır” ifadesiyle de kastedilen bu manevi hakikattir. Yani, kişilerin kalbine işleyen, onları doğru yola getiren bir sırrın (manevi bir hakikatin) etkisiyle bu insanlar tövbekâr olmuş ve kendilerini Allah’a adamışlardır.

Kısacası, kötü bir hayat süren insanların, İslam’ın, Kur’an’ın, Îmânın ve tasavvufun etkisiyle manevi bir dönüşüm yaşayarak hayırlı ve iyi bir insan haline gelmeleri, burada anlatılmak istenen ana temadır.

İşi başkalarına havale ederek değil de, bizzat gayret ederek yerine getirip, sorumluluğu üstlenmek gerek.

Kavimlerin helaki, devletlerin yıkımı, zenginliğin arkasından gelen kontrolsüz, şükürsüz ve nankörlükle başlayan şımarıklık ve ahlaksızlık ve de sefahatlerle başlar.
Sefih aklını kaybeden demektir.
Aklını kaybeden, her türlü dengeyi de kaybeder.

Kur’an-ı Kerim’de “sefih” kelimesi, “akılsız”, “düşüncesiz” veya “beyinsiz” anlamına gelir ve birkaç ayette kullanılmıştır. Bu kelime, genellikle inançsız veya Allah’ın yolundan sapmış kişileri tanımlamak için kullanılır. Kur’an’da Bakara Suresi 13. ayette bu terim geçmektedir:

Bakara 2:13: “Onlara, ‘İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin’ denildiğinde, ‘Biz de sefihlerin (akılsızların) iman ettiği gibi mi iman edelim?’ derler. İyi bilin ki, asıl sefihler kendileridir, fakat bilmezler.”

Bu ayette, münafıkların (ikiyüzlülerin) müminleri akılsız ve basiretsiz görmekle ne kadar büyük bir hata içinde oldukları vurgulanmaktadır. Yani, kendilerini akıllı ve üstün gören bu kişiler, aslında gerçek anlamda akılsız (sefih) olanlardır. Kur’an, burada Allah’a iman etmemenin ya da samimi bir şekilde iman etmemiş olmanın akılsızlık ve sefihlik olduğunu ifade etmektedir.
-Kumar, uyuşturucu, zengin olma hayalleriyle açılan şöhret kapıları ancak çok şey alınmadan verilen az şeyler.
Dahası ahiret alınmadan verilen dünya hayali.
Zehirli bal.

İnsanlık modern köleliğe doğru sevk ediliyor.

-“Öyle de mahlûkatın en mükerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet bataklığındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar, âdeta şeytanın mahiyetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna kat’î bir delili, insî şeytanın vücududur.”[5]

***********  

Okullarda faaliyet gösteriyorlar! Skandal ortaya çıktı: ‘Hayvan tanrılara tapanlar’ örgütü

Ölüm ve yaralanmalara neden olan başıboş köpeklerin sokaklarda yaşamasını isteyen Haytap’ın açılımının ne olduğu ortaya çıktı. Oluşumun kurucusu Ahmet Kemal Şenpolat, “Hayvan tanrılara tapanlar = Haytap” paylaşımını yaptı.[6]

MEHMET ÖZÇELİK

22-09-2024

 

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=Yec%C3%BCc
https://tesbitler.com/index.php?s=Z%C3%BClkarneyn
https://tesbitler.com/index.php?s=Anar%C5%9Fi

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=Sefahet

https://www.yenisafak.com/gundem/staj-icin-gelen-ogrenciyi-basortusu-gerekcesiyle-kabul-etmemisti-kolej-yetkilisinin-yargilandigi-davada-karar-4631972

[3] Müslim, İmare: 20.

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/beyanat-ve-tenvirler/beyanat-ve-tenvirler/71

[5] bk. Lem’alar, On Üçüncü Lem’a.

https://www.haber7.com/guncel/haber/3459665-turkiyedeki-lgbt-derneklerine-akan-milyarlar-belgelendi 

https://www.haber7.com/guncel/haber/3461979-bilim-insanlari-acikladi-koronavirus-nerede-ortaya-cikti

[6] https://www.haber7.com/guncel/haber/3436858-okullarda-faaliyet-gosteriyorlar-skandal-ortaya-cikti-hayvan-tanrilara-tapanlar-orgutu

 

Loading

No ResponsesEylül 22nd, 2024

ADIYAMANA BİR ŞEYLER OLUYOR

ADIYAMANA BİR ŞEYLER OLUYOR

Sanki bir şeyler değil, çok şeyler oluyor der gibisiniz!

Haklı olarak.

Bir haberde;” ADIYAMAN’DA NELER OLUYOR?

Deprem sonrası Şehit Fahri Yaldız ana okulunun ismi değiştirilerek ROTARY ana okulu yapılmış…

Fahri Yaldız kardeşimiz işgalci/katillerin saldırısında şehit düşmüştü.

Valilik, ilgili yetkili kurumlar ne açıklama yapacak merak ediyoruz!”[1]

 -Adıyaman’a bir şeyler oluyor.[2] 

Adıyamanda bir şeyler oluyor. 

-Adıyaman’da masonlar faaliyettedir. [5]

-Rotary Mason Derneği Adıyaman’da gösterdiği iyilik adı altındaki faaliyetlerle belli ki birileri tarafından destek veriliyor ve destek görüyor.[6]

Adıyaman’da PKK faaliyettedir. [7]

Adıyaman’ın bereketi ve maneviyatı ve de görünümü bozulmaya çalışılıyor.[8] 

Depremden önce maneviyatı bozulan Adıyaman’ın, depremle birlikte maddesi de yıkıldı.[9] 

Ders vermeye çalışan Adıyaman’a yoksa ders mi veriliyor?[10] 

Gülhan hocamızın dediği gibi,

“Şehit Fahri Yıldız Anaokulunun yerine derslik yaptırıp, protokol gereği de!! buranın ismini Rotary Anaokulu olarak değiştiren Milli Eğitim Camiasında kim varsa görevden alınmalıdır.[11]

Bu gibi sesler içimize su serpip, dışarıda da olunsa içimize su serpiyor, rahatlatıp ümitlendiriyor. 

-İstanbul gibi Adıyaman’da kendisine yazık ediyor.[12]

Hep söylenir ya, Adıyaman sahipsiz bir memleket, diye. 

Şimdi daha iyi gördüm. 

Acaba millet Vekillerinin mi yoksa Belediye Başkanlarının mı yetersizliği ve ilgisizliğidir? 

Yoksa halkın seçicilikte ve tepki koymadaki zayıflığı ve pasifliği midir? 

Belki de hepsi. 

Mesele iz bırakmaktadır. 

Hem memlekette ve hem de gönüllerde. 

Kimler geldi, kimler geçti bu felekten. 

Kalbur ile un elerken deve geçti bu elekten.

*******************  

-Ya şu nankörlük ve şuursuzluğa ne demeli;

“Adıyaman’da deprem sonrası inşa edilen konutları teslim alan bazı şahıslar, balkonlarda asılı olan Türk bayraklarını yere attı. Bu saygısız davranış, sosyal medyada büyük tepki topladı.”[13]

Ve maalesef bu haber tüm Türkiye’de yayılıyor, tepki görüyor.

Adıyaman bu kadar mı bozuldu?

Şimdiye kadar pek olmazken, PKK’nın Adıyaman’ın dağ tarafından destek alarak geçiş yapması ve askerle çarpışması,

PKK’yı temsil eden partinin önemli oy alması,

Uyuşturucu operasyonlarının olması, bütün bunların Adıyaman’a özel operasyon yapıldığının ve karıştırılmaya çalışıldığının bir alametidir.

Adıyaman’a ders mi verilmeye çalışılıyor?[14]

Nitekim bir asrı aşkın süre öncesinde İshak Baba isyanı gibi bir çıkışın alt yapısı mı oluşturuluyor?[15]

MEHMET ÖZÇELİK

21-09-2024

 

[1]https://www.facebook.com/story.php?story_fbid=10228300579554046&id=1065558615&mibextid=oFDknk&rdid=uHTaiB3MpLqoStcv

https://tesbitler.com/…/adiyamanli-sehidimizi-ugurladik/

[2] https://tesbitler.com/index.php?s=Ad%C4%B1yaman+

[3] https://tesbitler.com/2019/09/06/15-temmuz-yolunda-dosenen-taslar/

[4] https://tesbitler.com/2016/10/15/iste-gulen/
https://tesbitler.com/index.php?s=G%C3%BClen+mason

[5] https://tesbitler.com/index.php?s=Mason

[6] https://rotary2430.org.tr/mobile/haber-ADIYAMANDA-6-ROTARY-KUL%C3%9CB%C3%9C-KARDE%C5%9E-KUL%C3%9CP-OLDU-7821

[7] https://tesbitler.com/index.php?s=Pkk

[8] https://tesbitler.com/2015/01/02/bereketli-adiyaman/

[9] https://tesbitler.com/2023/02/15/depremle-imtihanimiz-devam-ediyor/

[10] https://tesbitler.com/2024/04/06/adiyaman-ders-verdi-simdi-ders-alma-zamani/

[11] https://www.facebook.com/share/p/oH6At5WUiuUkifPQ/?mibextid=oFDknk

[12] https://tesbitler.com/2024/04/01/istanbul-kendine-yazik-etti/

[13] https://www.instagram.com/reel/DAFxJooPr38/?igsh=aWxjZmo2Y3J5M29t

[14] https://tesbitler.com/2024/04/06/adiyaman-ders-verdi-simdi-ders-alma-zamani/ 

[15] https://tesbitler.com/2023/12/23/babai-bahai-ishak-baba/

https://tesbitler.com/2023/09/01/adiyamana-ishak-baba-isyanini-sebep-ve-sonuclari-nelerdir/

 

Loading

No ResponsesEylül 21st, 2024

CÂHİLİYE DEVRİ KALINTILARINDAN HEYKEL VE İÇKİ

CÂHİLİYE DEVRİ KALINTILARINDAN
HEYKEL VE İÇKİ

Cahiliye döneminin iki özelliği nedir denilse, çok rahatlıkla şu iki şeyi söyleyebilirim;

Heykel-perestlik ve içki kullanımı.

Dine olan düşmanlıkları ve de Peygamber Efendimizi kabul etmemelerinin ana sebebi de bunun yasaklanmasıdır.

Maalesef bir zihniyet aynı cehalet adetini günümüzde de devam ettirmeye çalışmaktadır.

En büyük proje anlamı olmayan heykellerle öne çıkmaya çalışmakta ve içkinin yaygınlaşması için her türlü engelleri kaldırmaktır.

Putlaşan düşünceler, putlaşan bir hayatı getirmektedir.

-İşte bunun örnek ve delilleri;

CHP lideri Özgür Özel, “4-6 yaş Kur’an Kursları için “Orta çağ zihniyetinin ürünü “dedi.

18 Temmuz 1932 tarihinde CHP tarafından yasaklanan Ezan-ı Şerif, 16 Haziran 1950’de Adnan Menderes dönemine kadar 18 yıl boyunca sürdü.
CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, Meclis’te yaptığı konuşmada, “Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı hatta Sultanahmet de müze olmalı çünkü bunlar artık bizim kendi şeyimiz değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mirasıdır bunlar” ifadelerini kullandı.
CHP eski Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, Kur’an ile ezanın Arapça okunmasından rahatsız olduğunu belirterek, “Ezan Türkçe okusun ben anlıyım. Kur’an okunsun. Benim dilim her tarafta konuşulsun” diye konuştu.
Geçtiğimiz belediye seçimlerinde CHP’nin Sancaktepe Belediye Başkanı olarak seçilen Alper Yeğin, 2014’te attığı bir tweette İslam’ı hedef aldı.

Yeğin, “Yaradanın adını ağzına alıp bağırıp sonra da insan öldüren başka bir din var mı acaba” ifadesini kullandı.
CHP, İslam’a dil uzatan ve Diamond Tema adlı mülteciye de sahip çıkmayı unutmadı. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e iftiralar atan Diamon Tema için CHP Gençlik Kolları ve CHP Grup Başkanvekili Murat Emir açıklamada bulundu.

CHP Bursa eski il kadın kolları başkanı Fatoş Birinç,2021 yılında sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Allah’a dl uzattı mukaddes değerlere hakaret eden Birinç şu ifadeleri kullandı:

“Bu Allah nasıl Allah ki Türkiye’nin içine etmeyi and etmiş, elçi olarak da AKP görevlendirilmiş”[1]

Nasıl bir parti zihniyetiyse adeta partiye girince hiç bir maharet sergilemeden İslam’a, dine, Kurana, ezana saldırmak ve aleyhinde konuşmak bir Marifet ve parti politikası olarak uygulanıyor.
Belli ki bin yılda geçse, zamanda değişse bu zihniyetin içinden geçenler değişmeyecek.

Bu zihniyet iki şeyi itibarsızlaştırmayı hedef almışlardır.
Biri din ve dine ait ne varsa.
İki dini savunan kim varsa.[2]

 

-CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den akıllara durgunluk veren vaat! Marmara Adalar Belediyesi’ni ziyaret eden Özel, CHP döneminde 1 litre rakının 140 lira olacağını söyledi.

İşte CHP’nin marifeti.

Asrın projesi.[3]

 

– “TEK PARTİ DÖNEMİ CHP’SİNDE YAPILANLAR:

  • Eski Başbakan Şükrü Saraçoğlu: Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene lazım.
  • Eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt: İslam 14 asırlık sakat bir inançtır. İslamiyet ilerlemeye engeldir. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz.
  • Eski Ankara Milletvekili Falih Rıfkı Atay: İslamiyet denince aklıma çorap kokusu gelir.
  • Eski Tokat Milletvekili Refik Ahmet Sevengil: Allah’ı da Sultan’la birlikte tahtından indirdik. Bizim mabetlerimiz fabrikalardır. Eski Erzurum Milletvekili Kemalettin Kamu: Kâbe Arap’ın olsun, bize Çankaya yeter.

 

-“28 Şubat soruşturması kapsamında Sincan’da tutuklu bulunan emekli Korgeneral Teoman Koman, kendisini ziyaret eden MHP’li Lütfü Türkkan’a “Şimdiki aklım olsa 50 Euro verip, poşuyu takar, PKK’ya katılırdım. Dağa çıkardım, gelip barış elçisi olurdum. 80 yaşında vatan haini oldum” serzenişinde bulundu. Türkkan, Koman’ın sağlık durumunun da çok kötü olduğunu söyledi.”[4]

 

 

-CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yurt dışı temaslarında yer alan eski CHP Genel Sekreter Yardımcısı Şule Erten Bucak,

Sosyalist Enternasyonal’ın ilk Yerel Yönetimler Komitesi Toplantısı’nın Türkiye’de yapılacağını bildirdi.
1970 yılları ve o dönemin terör kestiren sosyalist ve kominist zihniyeti ve hedefi ne ise, bugünde ve gelecekte de aynen devam edecektir.
Bizdeki genelde sol ve sosyalist zihniyet, eski Rus sosyalist ve kominist zihniyetle aynıdır.
Hatta Rusya bile 1990 yılında Kominizmden vaz geçmişken, Bizdeki sosyalist zihniyet aynı düşüncesini devam ettirmektedir.
Batıdaki sosyalistler gibi bile değil, Bizdeki sol ve sosyalist zihniyetler.
Zira, “bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez.”
“Malûmdur ki, âlâ bir şey bozulsa, ednâ bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenilmez, bazan zehir gibi olur.”

 

-“Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara İl Danışma Kurulu toplantısında konuştu. Özel, “Ömrü savaş meydanlarında geçen kurucumuz, kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün tüm bu süreçlerin sonunda 20 Nisan 1931’de ülkemize ve partimize, hatta dünya siyasetinde kendisini takip eden ve edecek herkese çizdiği istikamet şudur: Cumhuriyet Halk Fırkası’nın umumi siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kafidir zannederim. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi için çalışıyoruz. Parti olarak aynı istikamette yolumuza devam ediyoruz. CHP’nin Genel Başkanı seçildiğim günden sonra ilk iş Sosyalist Enternasyonal’in yapılacak seçimlerinde başkan yardımcılığına aday olmak oldu. Dünyadaki sol ve sosyal demokrat, sosyalist partilerin tümünün üye olduğu sosyalist enternasyonalde, Avrupa’daki sol ve sosyal demokrat partilerin çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partisi’nin toplantılarında, Alman Sosyal Demokratların kongresinde, nasip olursa eylül ayının sonunda BM marjında, New York’ta yapılacak Sosyalist Enternasyonal toplantısında tekrar edeceğim üzere, dünyadaki 24’ü ülkelerinde iktidarda olan 130 siyasi akrabamıza yazdığım mektupta olduğu üzere başta Filistin’deki İsrail zulmünün sona erdirilmesi, Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi, dünyanın neresinde kan akıyorsa, gözyaşı varsa buna en kuvvetli yerden itiraz edilmesiyle ilgili en güçlü inisiyatifi aldık. Almaya da devam edeceğiz” ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:”[5]

 

-“CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi Toplantısı’nda”[6]

******************   

1980 öncesi Atatürk’le kavgalı olan solcular, 1980 sonrasında dost oldular. 

Çünkü memleketin malı öyle talan edilip, kaymağı da öyle yenileyeceğini gördüler. 

-27 Mayıs 1960 Darbesi

  • 12 Mart 1971 Muhtırası
  • 12 Eylül 1980 Darbesi
  • 28 Şubat 1997 Darbesi
  • 27 Nisan 2007 E Muhtırası
  • 15 Temmuz 2016 Darbesi

Bu darbeyi yapanlar hep “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dediler.

-Uğur Mumcu’nun ifadesiyle;” Bu ülkede banka soyanlar kar maskesi, ülke soyarken de hep Atatürk maskesi taktılar. ” der.

-” Aracında yüzlerce kaçak elektronik sigara parçası çıkan CHP’li vekil: Atatürk ilkelerine bağlıyım.[7]

Ne alaka?

Bu ve benzeri hastalıklı tavrın benzeri binlerce mevcut.[8] 

-Devlet başta meclisten başlamak üzere, siyasetten medyasına, ordusundan milli eğitimine kadar kandilin temsilciliğini ve borazanlığını yapanlardan da bağırsaklarını temizlemelidir.

Ordudaki ruh bin yıllık ruhtur. 

Kafa tutandan kılıç çekene kadar affetmez. 

-Millete kılıç çekenler milletten olmayıp, milleti temsil etmeyenlerdir.

– Bediüzzaman Hazretleri 26 Mektubun 3. Mebhasında “Rahmet-i İlâhiyeden ümîd kesilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur’ânın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar ta’yin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemâatini, muvakkat ârızalarla inşâallâh perîşan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idâme ettirir…” denilen yere kırmızı kalemle kendi el yazısıyla şöyle bir ekleme yapmıştır:

“KILINCINI AYAĞINA VURDURMAZ, düşmanına vurdurur. Kur’an’a hizmetkâr eder, ağlayan Âlem-i İslâm’ı güldürür.”

MEHMET ÖZÇELİK

20-09-2024

[1] https://m.haber7.com/siyaset/haber/3460705-ozgur-ozelden-ezan-cikisi-peki-gercek-ne

[2] Bak. https://tesbitler.com/index.php?s=Chp

[3] https://video.haber7.com/video-galeri/292309-chp-lideri-ozgur-ozelden-akillara-durgunluk-veren-raki-vaadi

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/ozgur-ozel-turkce-ezani-unuttu-iste-chpnin-dinle-ilgili-vukuatlari-1063427

https://www.facebook.com/share/v/UXoxsPuAKjGDJSi9/?mibextid=xfxF2i

[4] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/50-euro-verip-pkkya-katilirdim-22915579#:~:text=28%20%C5%9Eubat%20soru%C5%9Fturmas%C4%B1,k%C3%B6t%C3%BC%20oldu%C4%9Funu%20s%C3%B6yledi

[5] https://chp.org.tr/haberler/cumhuriyet-halk-partisi-genel-baskani-ozgur-ozel-hedefimizde-yuzde-51-gelecek-secimde-alacagimiz-oy-var#:~:text=Cumhuriyet%20Halk%20Partisi%20Genel%20Ba%C5%9Fkan%C4%B1%20%C3%96zg%C3%BCr%20%C3%96zel%2C%20Ankara,da%20devam%20edece%C4%9Fiz%E2%80%9D%20ifadesini%20kulland%C4%B1.%20%C3%96zel%2C%20%C5%9Funlar%C4%B1%20kayde

[6]https://ankahaber.net/haber/detay/ozgur_ozel__sosyalist_enternasyonal_toplantisinda_konustu_turkiyenin_ab_tam_uyelik_hedefinin_kagit_ustunde_birakilmasini_kabul_edemeyiz_186750#:~:text=CHP%20Genel%20Ba%C5%9Fkan%C4%B1%20%C3%96zg%C3%BCr%20%C3%96zel%2C%20Romanya%E2%80%99n%C4%B1n%20ba%C5%9Fkenti%20B%C3%BCkre%C5%9F%E2%80%99te%20d%C3%BCzenlenen%20Sosyalist%20Enternasyonal%20Avrupa%20Komitesi%20Toplant%C4%B1s%C4%B1%E2%80%99nda

[7] https://www.yenisafak.com/gundem/aracinda-yuzlerce-kacak-elektronik-sigara-parcasi-cikan-chpli-vekil-ataturk-ilkelerine-bagliyim-4646310

[8] https://www.haber7.com/yazarlar/zekeriya-say/3462541-bunlar-da-mustafa-kemalin-istismarcilari

Loading

No ResponsesEylül 20th, 2024

GERİ DÖNEN ÖMÜR DAKİKALARI

GERİ DÖNEN ÖMÜR DAKİKALARI[1]

-İnsan cüzlerden oluşan bir kül, bir bütündür.

Tıpkı dünya, kâinat ve bir ağaç gibi.
Tüm eczasıyla bir insanı oluşturmaktadır.
Birini çekip aldığınızda eksik kalır.

-“Evet, rivayetlerde vardır ki insanın ömür dakikaları insana avdet ederler. Ya gafletle muzlim olarak gelirler veya hasenat-ı muzie ile avdet ederler.”[2]


-Ne ekersen onu biçersin, döktüğünü içersin.
İnsan ektiğidir.
İnsanın meyvesi ve neticesi, ekip biçtiğidir.
İnsan ameliyle ekmeye, duygularıyla ekilmeye gelmiştir.
Cennetteki makamı da o açılan duygularının ektiklerini yemesiyle ve o duygu ve amelin kendisine kazandıracağı makamda bulunmasıyla elde edecektir.

-Bu söz, insan ömrünün her anının birer emanet olduğunu ve yapılan her işin, söylenen her sözün ahirette karşılığını bulacağını ifade eder.
* Gafletle Muzlim Olarak Gelirler: İnsan, ömrünü boş işlerle, günahlarla ve Allah’ı anmadan geçirirse, ömrünün sonu da mutsuz ve hüsranla dolu olur. Yani yaptığı hatalar, ahirette kendisine kötü olarak geri döner.
* Hasenat-ı Muzie ile Avdet Ederler: İnsan, ömrünü hayırlı işler yaparak, Allah’a ibadet ederek ve insanlara iyilik yaparak geçirirse, ömrünün sonu mutlu ve huzurlu olur. Yani yaptığı iyilikler, ahirette kendisine güzel olarak geri döner.
Kısacası, bu söz, insanın hayatını nasıl yaşadığının, ahiretteki durumunu belirleyeceğini vurgular. Her anımızın değerli olduğunu ve bu değerli zamanı en iyi şekilde değerlendirmemiz gerektiğini hatırlatır.
Daha açıklayıcı olması için bir örnek verelim: Bir öğrenci, sınavlarına çalışmak yerine oyun oynarsa, sınavda başarısız olur ve bu durum onu üzerek geri döner. Ancak aynı öğrenci, sınavlarına düzenli olarak çalışırsa, sınavda başarılı olur ve bu durum onu mutlu eder. Bu örnekte, öğrencinin zamanını nasıl kullandığı, sonucunun nasıl olacağını belirlemiştir.
Bu sözün önemi: Bu söz, insanlara hayatlarının sorumluluğunu almaları, yaptıklarının sonuçlarını düşünmeleri ve ahiret hayatına hazırlanmaları gerektiğini hatırlatır.

********  

“DÖRDÜNCÜ MESELE:

جَدِّدُوا اِيمَانَكُمْ بِلاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ  ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki:

İnsanın hem şahsı hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın her bir ferdinin mânen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âhar sayılır. Çünkü, zaman altına girdiği için, o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âhar şeklini giyer.

Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, her gün başka bir âlem kapısını açıyor.

İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ  ise, o nuru açar bir anahtardır.

Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.

Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, her gün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.”[3]

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=DZAfCLpKjsA

[2] Bediüzzaman. Mesnevî-i Nuriye. 217.

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-altinci-mektub/319

Loading

No ResponsesEylül 20th, 2024

TEKNOLOJİ KULLANIMINDA DENGE

TEKNOLOJİ KULLANIMINDA DENGE[1]

Çocukları teknolojiden uzaklaştırmayın.

Eğitim ve okuldan uzaklaştırıyor musunuz?
İletişim fakültesine bile okusun diye gönderiyorsunuz.
Hz. Ali ” Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin” der.
Hayata hazırlayın.
Zorluklarla baş etmeyi ve aşmayı öğretin.
Yeteneklerini ortaya çıkarıp, canlandırın.
Zayi olmasınlar.
Kötü örneklere bakıp, iyi örnek olmalarını engellemeyin.
Demek ki oluyormuş, dedirttirin.
Akıllı tahtayı açtığımda karşıma gelen cümle,
Yüz sene önce sanayi devrimini kaçırdık, yüz sene sonra teknoloji devrimini kaçırmayalım.
M. E. Bakanlığına yazdım, yapay zeka devrimini de kaçırmayalım.
-Kontrol etmeyi, yönetmeyi öğretin.
Teknolojinin mahkumu değil, hakimi olmayı öğretin.
Ölçülü olmayı öğretin.
Araba sürmenin ölümcül kazalarını her gün duyuyoruz.
Ama hiç bir zaman vaz geçmiyor ve de geçemiyoruz.
Hesapsız ekonomik yatırımlar ve hayaller kuruyoruz.

@@@@@

Hz. Ali’nin bu sözünün yorumu ise;

* Değişen dünya: Çocukların yaşadığı dünya, ebeveynlerin gençliğindekinden farklı ve sürekli değişiyor. Teknoloji, sosyal yapılar, bilgiye erişim gibi birçok alanda büyük dönüşümler yaşanıyor.
* Geleceğe hazırlamak: Çocukları sadece bugünün değil, geleceğin de gerektirdiği becerilerle donatmak gerekiyor. Kritik düşünme, problem çözme, yaratıcılık gibi yetenekler, gelecekteki başarıları için önemli.
* Esneklik ve adaptasyon: Değişen koşullara uyum sağlayabilen, yeni durumlara açık olan bireyler yetiştirmek gerekiyor.
Bu ilkeyi hayata geçirmek için neler yapabiliriz?
* Teknolojiyi kullan: Çocukların teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurmasına yardımcı ol.
* Meraklarını destekle: Soru sormaya ve öğrenmeye teşvik et.
* Farklı bakış açılarını öğret: Çeşitli kültürleri ve düşünceleri tanımalarını sağla.
* Yaratıcılıklarını besle: Sanat, müzik gibi alanlarda kendilerini ifade etmelerine fırsat ver.
* Öğrenmeyi eğlenceli hale getir: Oyunlarla ve deneylerle öğrenmelerini sağla.
Bu sözün önemi:
Çocuklarımızı sadece bilgiyle değil, aynı zamanda değerlerle de yetiştirmek önemli. Hz. Ali’nin bu sözü, bize çocuklarımızın geleceği için sorumluluklarımızı hatırlatıyor.
Başka bir konuda da yardımcı olabilir miyim? Örneğin, çocuğunuzun yaşına uygun eğitim materyalleri veya etkinlikler hakkında bilgi verebilirim.

*Her bir farklı bilgi ve gelişim beni gerçekten heyecanlandırıyor.

************** 

İsrail’in iki defa Lübnan’da bulunan Hizbullah’ın Çağrı cihazlarına ve telsizlerine yaptığı siber saldırı teknolojinin kullanımının ve artık harp taktiği olarak kullanılmakta olduğunun önemini gösteriyor.

Bu saldırıda 4 binden fazla insan yaralandı, 400 kadar ağır yaralı ve onlarcası öldü.

-Olay öncesi bu tehlikeye dikkat çeken Selçuk Bayraktar, küresel konumlama sistemini oluşturmak üzere alçak yörünge uydu takımı fırlatılacağını söyleyerek, “Saatlerin, telefonların içine kadar giriyorlar. Kendi bağımsız küresel konumlama sistemimizin olması, egemenliğimiz açısından çok önemli ve stratejik. Bunu inşa edeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.

-Sky News Arabia’nın ismi paylaşılmayan kaynaklara dayandırdığı haberinde, MOSSAD’ın “Hizbullah’ın çağrı cihazlarına önceden ulaştığı ve pillerine patlayıcı madde yerleştirdiği” iddiasına yer verildi.

Haberde, MOSSAD’ın patlayıcılar yerleştirdiği pillerin sıcaklığını uzaktan yükselterek cihazları infilak ettirdiği de ileri sürüldü.

Bu, çağrı cihazının arızasıyla ilgili bir şey değil, çağrı cihazının içinde uygulanan ve bir frekansla, büyük ihtimalle radyo frekansıyla patlatılan bir şey.

Bu da bize göstermektedir ki; Geleceğin mesleği yapay zeka odaklı teknoloji ve güvenliktir.

 

MEHMET ÖZÇELİK

19-09-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=xUE58Ctf-0I

Loading

No ResponsesEylül 19th, 2024