BENİ DE AFFEDER Mİ?

BENİ DE AFFEDER Mİ?[1]

 

1980’li yıllardı. Kütahya’da, bir akşam vaktiydi. Elindeki kitaptan ders yapan zat “Konuşan Yalnız Hakikattir” başlıklı yazıyı okuyordu. Okurken sıra  “…bana zulmedenlerin, beni kasaba kasaba dolaştıranların, hakaret edenlerin türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek isteyenlerin, zindanlarda bana yer hazırlayanların hepsine hakkımı helal ettim.” cümlelerine gelmişti.

 

 

 

Koltuğun birisinde yarı dinler, yarı uyur vaziyette duran elli yaşlarında gösteren bir kişi bu cümlelerin okunmasıyla dikkat kesildi. Ders bitince yanındakilere sordu:

 

—Bu zat hapis yatarken zehirlenmiş midir?

 

Evet, dediler.

 

—Afyon Hapishanesi’nde mi yatmıştır?

 

Evet, dediler.

 

Bu cevapları alan kişi, üzgün ve mahcup bir vaziyette der ki: “O zatı zehirleyen sağlık memuru bendim.”

 

Emekli sağlık memuru olan bu kişi, zehirleme olayını bakın nasıl anlattı:

 

1947–1948 yıllarıydı. Afyon Hapishanesi’nde yatmakta olan bu zat için, görevli kişi, hükümet tabibini çağırmış. Elinde tuttuğu zehirli iğneyi göstererek: Bu iğneyi şu kişiye yapacaksın.” demiş. O da ancak yazılı emirle yapabileceğini söylemiş. Görevli kişi: “O zaman bir memurunu gönder.” demiş. Hükümet tabibi de beni gönderdi. Beni hapishanede karşıladılar. Önce: “Bu doğulu hoca, bir Kürt devleti kurmak istiyor. Bu kişi devletimiz için çok tehlikelidir. Gizli gizli kitaplar yazarak halkı zehirliyor. Daha neler yapıyor neler. Sen şu iğneyi bu kişiye zerk edeceksin.” dediler. Gizli güçlerin görevlendirdiği bu kişiler, ayak ayaküstüne atarak kahvelerini içerken ben de oraya çağırılan zatın hazırlanmasını bekliyordum. Kendisine iğne yapılacağını anlayan zat dedi ki:

 

—Ben hasta değilim, benim vücudum iğneyi kaldırmaz, bir haşarat salgını da yoktur. Niçin iğne vurulmak icap ediyor? Yoksa siz iğneyi yapmak mecburiyetinde misiniz?

 

Evet, dedim. “Bu iğneyi yapmak mecburiyetindeyim.”

 

“O zaman yap, dedi.

 

Ağzına kadar zehir dolu olan enjeksiyonun bir miktarı bile insanı öldürmeye yetecekken bana hepsini zerk etmem emredilmişti. Ben iki dizyem yaptım. Bu zat zehirlendiğini çok iyi anlamıştı. Koğuşuna götürüldü. Her an bayılması ve ölmesi bekleniyordu. Bir iki dakika içinde netice alınacaktı.

 

Gizli komitenin görevli kişileri, birkaç dakikada bir kendilerini arayan telefona cevap veriyorlar: “Hepsini zerk ettik, sonucu bekliyoruz.”

 

diyorlardı. Koğuşa gidip gelenler, bu zatın acılar içinde kıvrandığını söylüyorlar, fakat öldüğünü bir türlü söylemiyorlardı.

 

Telefon defalarca çalıyor, görevliler ise hep aynı cevabı tekrarlıyorlardı. Tam bu sırada ezan okunduğunu hatırlıyorum. Dışarı da “Tanrı uludur, Tanrı uludur” sesleri duyulurken içeride “Allahuekber Allahuekber” sedaları yükseliyordu.

 

Bu hatırayı anlatan Şerafeddin Kartal Ağabey, hem içini çekiyor hem de üstadın acılarını paylaşıyordu.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=VFp9JBuUwQQ

Loading

No ResponsesMart 25th, 2024

İNSANLAR MADENLER GİBİDİR

İNSANLAR MADENLER GİBİDİR[1]


Hadiste, insanlar madenler gibidir, buyuruluyor.
Böylece dünyanın ateş potasında eriyen ve eritilen insanlar aslında, aslı olan ne ise ona dönüşür.

@@@@@@@@

“Evet, “İnsanlar madenler gibidir” sözü çok anlamlı bir benzetmedir. Bu benzetmeyi farklı açılardan yorumlayabiliriz:

**1. Potansiyel ve Değer: **

Her maden, işlenerek ortaya çıkarılabilecek bir potansiyele ve değere sahiptir. Aynı şekilde, her insan da içinde benzersiz yetenekler, bilgiler ve beceriler barındırır. Bu potansiyelin doğru şekilde eğitilmesi ve geliştirilmesiyle, tıpkı madenlerden değerli ürünler elde edildiği gibi, insanlar da topluma büyük katkılar sağlayabilirler.

**2. Çeşitlilik: **

Dünyada her türden maden olduğu gibi, her insan da kendine özgü bir karaktere, mizaca ve yeteneğe sahiptir. Bu çeşitlilik, tıpkı doğadaki çeşitlilik gibi, dünyayı zenginleştirir ve farklı bakış açılarıyla renklendirir.

**3. İşlenme ve Geliştirme: **

Bir madenin değerini ortaya çıkarmak için onu işlemek ve rafine etmek gerekir. Aynı şekilde, insanların da potansiyellerini gerçekleştirmeleri için eğitim, deneyim ve rehberliğe ihtiyaçları vardır. Doğru eğitim ve rehberlikle, her insan kendi potansiyelini açığa çıkarabilir ve topluma faydalı bir birey haline gelebilir.

**4. Emek ve Sabır: **

Bir madenin işlemesi ve değerli bir ürüne dönüşmesi emek ve sabır gerektirir. Aynı şekilde, insanların da potansiyellerini gerçekleştirmeleri için emek vermeleri ve sabırlı olmaları gerekir. Başarı ve mutluluğa giden yol, çalışmadan ve pes etmeden çabalamakla geçer.

**5. Farklı Katmanlar: **

Her madenin farklı katmanları olduğu gibi, her insanın da farklı yönleri ve kişilik katmanları vardır. Bu katmanları keşfetmek ve anlamak, insan ilişkilerini ve iletişimi geliştirmek için önemlidir.

**Sonuç olarak: **

“İnsanlar madenler gibidir” sözü, insan potansiyelinin ve çeşitliliğinin değerini vurgulayan anlamlı bir benzetmedir. Her insan, içinde bir hazine barındıran bir maden gibidir. Doğru eğitim, rehberlik ve emek ile bu hazine ortaya çıkarılabilir ve topluma faydalı bir şekilde kullanılabilir.

**Ek olarak:**

Bu benzetmenin, Hz. Muhammed’in bir hadisinden de kaynaklandığını belirtmek isterim. Hadiste, “İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibidir. Câhiliye devrinde hayırlı olanlar, İslâm’da da hayırlı olanlardır. Yeter ki, İslâm’ı iyi kavrasınlar” buyrulmuştur.

Bu hadis, insanların özünde iyi olduğunu ve doğru eğitimle daha da iyi hale gelebileceğini vurgulamaktadır.”
Mehmet Özçelik. 23.03.2024

 

**************    

İnsanın akibeti.
https://tesbitler.com/2015/01/03/imtihan/
Kaderle ilgili.
https://tesbitler.com/index.php?s=Kader
Ebu Lehep ölmeden 8 sene önce Tebbet Suresi indi ve kâfir olarak öldü.
https://www.google.com/amp/s/m.yeniakit.com.tr/amp/haber/209749/o-sureyi-okuyan-papaz-musluman-oldu
Münafık gel git yaşayıp, samimi olmayan kimsedir.
https://tesbitler.com/2023/12/11/munafik-kafirden-esettir/
Allah imhal eder, ihmal etmez.
https://tesbitler.com/2024/03/21/allahin-sabbar-ismi-hakkinda/
Yani son nefese kadar müsaade eder ancak göz ardı etmez.
https://tesbitler.com/2022/04/08/silik-para/
Allahın en değer verdiği şey, insan iradesidir.
https://tesbitler.com/index.php?s=%C4%B0rade

[1] https://www.youtube.com/watch?v=To05WrW6lA0&t=6s

Loading

No ResponsesMart 25th, 2024

BEŞİNCİ HALİFE

“BEŞİNCİ HALİFE”

Misbah Eratilla
Bediüzzaman’ın Darü’l Hikmetü’l-İslamiye’de iken dostu olan
Seyyid Sadeddin Paşa’nın ifadesiyle “Kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi” bazı planlar yapar.

Bu planlardan biri de zındıkayı (dinsizliği) Anadolu’ya yerleştirmek istemeleridir. Bu maksatlarının önünde en büyük engel olarak Bediüzzaman’ı görürler.

Bediüzzaman’ın vücudunu
ortadan kaldırmak için her türlü şeytani desiseye başvurmuşlardır. Hatta bu konuda resmî hükümetin nüfuzunu da kullanmışlardır.

Bu komite ilk günden itibaren Bediüzzaman’ın neler yapabileceğini keşfetmiş, onu ortadan kaldırmak için çeşitli yollar denemişlerdir.

Refet Barutçu, Bediüzzaman’ın vefatından yaklaşık iki buçuk ay önce onu Emirdağ’da ziyaret eder. Bu ziyaret esnasında Bediüzzaman, “Ben çok hastayım. Bana 21 defa zehir verdiler” demiştir.

Üstada değişik tarihlerde değişik vesilelerle bu zınkıka komitesi tarafından zehir verilmiştir.
Bu zehirlenmenin ilki Ankara’da aşı kampanyası adı altında mecliste olurken son zehirlenme ise 1956 yılında olmuştur.

Bediüzzaman bir hatırasında “Kardeşim Osman, o zehri
yemem lâzımdı. Çünkü ben
Hasan ve Hüseyin’in neslinden geliyorum. Beni onlar gibi şehit etmek istiyorlar, fakat muvaffak olamıyorlar.” demiştir.

Tarihî kaynaklar Hz. Hasan’ın (ra) 46 yaşında hanımı Ca’de binti Eş’as tarafından zehirlenerek şehit edildiğini rivayet etmektedir. Hz. Hasan’ın (ra) saltanatı sadece altı ay sürmüştür. Hazret-i Hasan, (ra) manevî saltanatı maddî saltanata, yani saltanata dönüşen halifeliğe tercih etmiştir. Risale-i Nur’un temel gayesi de âhir zamandaki Müslümanların kalplerindeki imanlarını takviye ederek manevî kurtuluşa ermelerine vesile olmaktır.

Bediüzzaman, Risale-i Nur’un Hz. Hasan’ın (ra) altı aylık saltanatını uzun bir zamana çevirmesinden ötürü ona “5. Halife” nazarıyla bakılabileceğini şu sözlerle ifade etmektedir: “Ezcümle, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilâfetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenü’l-Kebîrden ve Celcelûtiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz.

Çünkü, adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı mânevîsi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın bir muavini, bir mütemmimi, bir manevi veledi hükmündedir diye senin mektubunu tâdil ettim.”
(Emirdağ lahikası -1, 40. Mektup).

Bediüzzaman Risale-i Nur’a beşinci halife nazarıyla bakılabileceğini şu üç temele dayandırmaktadır:

1. Cevşenü’l-Kebir’den aldığı kuvvet ve feyiz.

2. Celcelutiye’den aldığı kuvvet ve feyiz.

3. Hilafet vazifesinin en önemlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye yönelik yaptığı vazife.

Bediüzzaman Risale-i Nur’a “beşinci halife” nazarıyla bakılabileceğini ayrıca Risale-i Nur’un adalet-i hakikiye ile bu asırda (ahir zamanda) insanları mesud edecek istidatta bulunmasına bağlıyor.
Ayrıca Risale-i Nur şahs-ı manevisinin Hz. Hasan’ın (ra.)
bir muavini, bir mütemmimi, bir manevi veledi hükmünde olduğunu belirtiyor.

Bediüzzaman 1923 yılından 1956 yılına kadar toplamda yirmi bir defa zehirlenmiştir. Bunlar genellikle hapishanelerde ilaç ve yemeklerle vuku bulmuştur. Bediüzzaman da atası Hz. Hasan gibi zehir verilmek suretiyle öldürülmek istenmiştir. Fakat Allah’ın inayetiyle bu zehir, onun vefatına sebebiyet vermemiştir.

#Kaynak:
Said Nursi
1-Tarihçe-i Hayat 2- Emirdağ Lahikası
O Meraklı YOLCU
Bak. 
https://tesbitler.com/2024/03/06/hilafet-siyaset-ulul-emr/
https://tesbitler.com/index.php?s=Bedi%C3%BCzzaman+

@@@@@@@@

1980’li yıllardı. Kütahya’da, bir akşam vaktiydi. Elindeki kitaptan ders yapan zat “Konuşan Yalnız Hakikattir” başlıklı yazıyı okuyordu. Okurken sıra “…bana zulmedenlerin, beni kasaba kasaba dolaştıranların, hakaret edenlerin türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek isteyenlerin, zindanlarda bana yer hazırlayanların hepsine hakkımı helal ettim.” cümlelerine gelmişti.

Koltuğun birisinde yarı dinler, yarı uyur vaziyette duran elli yaşlarında gösteren bir kişi bu cümlelerin okunmasıyla dikkat kesildi. Ders bitince yanındakilere sordu:

—Bu zat hapis yatarken zehirlenmiş midir?

Evet, dediler.

—Afyon Hapishanesi’nde mi yatmıştır?

Evet, dediler.

Bu cevapları alan kişi, üzgün ve mahcup bir vaziyette der ki: “O zatı zehirleyen sağlık memuru bendim.”

Emekli sağlık memuru olan bu kişi, zehirleme olayını bakın nasıl anlattı:

1947–1948 yıllarıydı. Afyon Hapishanesi’nde yatmakta olan bu zat için, görevli kişi, hükümet tabibini çağırmış. Elinde tuttuğu zehirli iğneyi göstererek: Bu iğneyi şu kişiye yapacaksın.” demiş. O da ancak yazılı emirle yapabileceğini söylemiş. Görevli kişi: “O zaman bir memurunu gönder.” demiş. Hükümet tabibi de beni gönderdi. Beni hapishanede karşıladılar. Önce: “Bu doğulu hoca, bir Kürt devleti kurmak istiyor. Bu kişi devletimiz için çok tehlikelidir. Gizli gizli kitaplar yazarak halkı zehirliyor. Daha neler yapıyor neler. Sen şu iğneyi bu kişiye zerk edeceksin.” dediler. Gizli güçlerin görevlendirdiği bu kişiler, ayak ayaküstüne atarak kahvelerini içerken ben de oraya çağırılan zatın hazırlanmasını bekliyordum. Kendisine iğne yapılacağını anlayan zat dedi ki:

—Ben hasta değilim, benim vücudum iğneyi kaldırmaz, bir haşarat salgını da yoktur. Niçin iğne vurulmak icap ediyor? Yoksa siz iğneyi yapmak mecburiyetinde misiniz?

Evet, dedim. “Bu iğneyi yapmak mecburiyetindeyim.”

“O zaman yap, dedi.

Ağzına kadar zehir dolu olan enjeksiyonun bir miktarı bile insanı öldürmeye yetecekken bana hepsini zerk etmem emredilmişti. Ben iki dizyem yaptım. Bu zat zehirlendiğini çok iyi anlamıştı. Koğuşuna götürüldü. Her an bayılması ve ölmesi bekleniyordu. Bir iki dakika içinde netice alınacaktı.

Gizli komitenin görevli kişileri, birkaç dakikada bir kendilerini arayan telefona cevap veriyorlar: “Hepsini zerk ettik, sonucu bekliyoruz.”

diyorlardı. Koğuşa gidip gelenler, bu zatın acılar içinde kıvrandığını söylüyorlar, fakat öldüğünü bir türlü söylemiyorlardı.

Telefon defalarca çalıyor, görevliler ise hep aynı cevabı tekrarlıyorlardı. Tam bu sırada ezan okunduğunu hatırlıyorum. Dışarı da “Tanrı uludur, Tanrı uludur” sesleri duyulurken içeride “Allahuekber Allahuekber” sedaları yükseliyordu.

Bu hatırayı anlatan Şerafeddin Kartal Ağabey, hem içini çekiyor hem de üstadın acılarını paylaşıyordu.
https://www.saidnursi.de/emekli-saglik-memuru-bediuzzamani-ben-zehirledim/

Loading

No ResponsesMart 24th, 2024

Dünyadaki terör şirket ve teşkilatları.

Dünyadaki terör şirket ve teşkilatları.

Chatgpt de dünyadaki terör şirketlerini soruşturduğunuzda karşınıza şunlar çıkıyor.

Ancak buna rağmen benim teröristim, terörist değil, iyi, kullanışlı deyip terör beslenmekte ve palazlandırılmaktadır.
Ancak ne garip değil mi, vatanını müdafaa eden Hamas terör örgütleri içinde sayılırken, terör ve işgal devleti İsrail ve ona babalık yapan Abd ve destekçileri Batı yok.
PKK terör örgütü içerisinde kabul edilirken ancak ona yardım edip destekleyen 20 civarındaki İsrail, Abd ve batı ülkeleri yok.

Dünyadaki terör şirket ve teşkilatları.

Dünyadaki terör şirketleri ve teşkilatları karmaşık ve sürekli değişen bir gruptur. En tehlikeli ve aktif olanlardan bazıları şunlardır:

**IŞİD:** Irak ve Şam İslam Devleti, dünyanın en büyük ve en güçlü terör örgütlerinden biridir. Suriye ve Irak’ın geniş bölgelerini kontrol ediyor ve dünya çapında saldırılar düzenliyor.

**El Kaide:** Usame bin Ladin tarafından kurulan El Kaide, küresel cihadın öncü örgütüdür. 11 Eylül saldırılarını düzenledi ve dünya çapında birçok başka saldırıdan sorumlu tutuluyor.

**Hizbullah:** Lübnan merkezli bir Şii milis ve siyasi partidir. İsrail’e karşı saldırılar düzenledi ve Suriye İç Savaşı’nda Esed rejimini destekledi.

**Hamas:** Filistinli bir militan ve siyasi örgüttür. Gazze Şeridi’ni kontrol ediyor ve İsrail’e karşı birçok saldırı düzenledi.

**Ebu Sayyaf:** Filipinler’de مستقر bir İslamcı terör örgütüdür. Kaçırma, bombalama ve cinayet gibi birçok saldırı düzenledi.

**El Nusra Cephesi:** Suriye İç Savaşı’nda aktif olan bir cihatçı örgüt. El Kaide ile bağlantılıdır ve birçok saldırı düzenledi.

** Boko Haram:** Nijerya’da مستقر bir İslamcı terör örgütüdür. Kaçırma, bombalama ve cinayet gibi birçok saldırı düzenledi.

** Taliban:** Afganistan’da مستقر bir İslamcı militan örgüt. 1996’dan 2001’e kadar Afganistan’ı yönetti ve şu anda Afgan hükümetiyle barış görüşmeleri yapıyor.

** LTTE:** Sri Lanka’da مستقر bir Tamil ayrılıkçı örgütüdür. 2009’da yenilgiye uğrayana kadar Sri Lanka’da bir iç savaş yürüttü.

** PKK:** Türkiye’de مستقر bir Kürt ayrılıkçı örgütüdür. 1984’ten beri Türkiye’de bir silahlı mücadele yürütüyor.

Bu sadece dünyadaki birçok terör şirketi ve teşkilatından birkaçıdır. Bu gruplar, masum sivillere karşı şiddet ve korku kullanarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar.

Terörle mücadele, küresel bir sorundur ve tüm ülkelerin birlikte çalışmasını gerektirir. Hükümetler, istihbarat paylaşımı, sınır güvenliği ve terör örgütlerine finansal desteğin engellenmesi gibi alanlarda iş birliği yapmalıdır. Ayrıca, sivil toplum ve özel sektör de terörle mücadelede rol oynayabilir.

Terörle mücadele kolay bir görev değildir, ancak masum sivilleri korumak için gereklidir.

@@@@@@@

1. IŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti)
2. El Kaide
3. Boko Haram
4. PKK (Kürdistan İşçi Partisi)
5. ETA (Bask Ülkesi ve Özgürlük)
6. Al-Shabaab
7. Taliban
8. Hamas
9. FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri)
10. Hizbullah

Loading

No ResponsesMart 23rd, 2024

Allahın SABUR ismi hakkında.

Allah’ın SABUR ismi hakkında.[1]

 

Allah’ın inkar olarak, nankörlere, küfreden kafirlere karşı sabrı düşündürücüdür.
Unutmamalıdır ki, Allah imhal eder, ihmal etmez.

Kötülüğe Allah’ın sabrı, iyiliği netice vermesi sebebiyledir.
Gübreye katlanmak tohumun sümbül vermesi içindir.
Şeytana olan müsaade peygamber ve Salih kimselerin zuhuruna sebep olmasından dolayıdır.
Şeytanın yaratılışında ve müsaade edilmesinde sayısız hikmetler vardır.

Sabırla koruk üzüm olur.
Demek ki, üzümün hatırına, koruğa, ekşiliğine ve rahatsız ediciliğine sabır gerekiyor.
Üzüm elde etmek, Sonuç almak için.

Sanatkar tahtadan mermerden, kayadan kumdan bir eser ortaya koymak istiyorsa, sabretmesi gerekiyor.
Kızıp kırar, sabır göstermezse o hayırlı ve güzel neticeyi alamaz.

@@@@@

## Allah’ın Sabbar İsmi Hakkında

**Sabbar isminin anlamı:**

* Çok sabırlı olan
* Zorluklara karşı metanet gösteren
* Affedici
* Gazabı geciktiren
* İntikamını erteleyen

**Sabbar isminin Kur’an’da geçişi:**

Sabbar ismi Kur’an’da 70’ten fazla ayette geçmektedir.

**Bazı örnekler:**

* **”Allah çok sabırlıdır, çok bağışlayandır.” (A’raf Suresi, 106)**
* **”Ey iman edenler! Sabredin, birbirinize sabır tavsiye edin, Allah’tan korkun ki umduğunuza eresiniz.” (Al-i İmran Suresi, 200)**
* **”Andolsun ki biz, elçilerimizi ve iman edenleri, hem dünya hayatında hem de şahitlerin getirileceği o gün sabırla mükafatlandırırız.” (Fussilet Suresi, 31)**

**Sabbar isminin faziletleri:**

* Sabırlı olmayı teşvik eder.
* Zorluklara karşı metanet göstermeyi sağlar.
* Allah’ın rızasını kazanmaya yardımcı olur.
* Cennete girmeye vesile olur.

**Sabbar isminin zikrinin faydaları:**

* Sabırlı olmayı sağlar.
* Zorluklara karşı metanet göstermeyi sağlar.
* Allah’ın rızasını kazanmaya yardımcı olur.
* Cennete girmeye vesile olur.

**Sabbar ismiyle dua etmek:**

* Allah’tan sabır dilemek için kullanılabilir.
* Zorluklara karşı metanet göstermek için dua edilebilir.
* Allah’ın rızasını kazanmak için dua edilebilir.
* Cennete girmek için dua edilebilir.

**Örnek dua:**

“Ya Sabbar! Bana sabır ihsan et. Zorluklara karşı metanet göstermeyi bana nasip et. Beni rızana erdir. Cennete girmeyi bana nasip et.”

**Sabbar ismiyle ilgili hadisler:**

* Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “**Sabırlı olana Allah’tan başka bir yardımcı yoktur.**” (Tirmizi)
* Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur: “**Sabır cennetin anahtarıdır.**” (Beyhaki)

**Sonuç:**

Sabbar ismi, Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Bu ismi zikretmek ve bu isimle dua etmek birçok faydaya sahiptir. Sabırlı olmayı ve zorluklara karşı metanet göstermeyi sağlar. Allah’ın rızasını kazanmaya ve cennete girmeye vesile olur.

@@@@####

Allah neden şeytana ve kötülere hatta kötülüklere sabredip, müsaade etmektedir?

Allah’ın şeytana ve kötülere sabredip müsaade etmesine dair birçok hikmet ve sebep vardır. Bunlardan birkaçı şunlardır:

**1. İmtihan: **

Dünya hayatı bir imtihan yeridir. Allah, insanların iyilik ve kötülük arasında seçim yapmalarını ve bu şekilde irade ve ahlaklarını geliştirmelerini istemektedir. Şeytan ve kötülüklerin varlığı bu imtihanın bir parçasıdır.

**2. Hür İrade: **

Allah, insanlara hür irade vermiştir. Bu irade, iyilik ve kötülük arasında seçim yapma özgürlüğüdür. Şeytan ve kötülüklerin varlığı, insanların bu özgür iradelerini kullanmalarını ve sorumluluklarını almalarını sağlar.

**3. Adalet: **

Allah adildir. Herkese yaptığının karşılığını verecektir. Şeytan ve kötülüklerin varlığı, ahirette adil bir şekilde hesap görülmesine imkan sağlar.

**4. Rahmet: **

Allah rahmetlidir. Şeytan ve kötülüklere bir süreliğine müsaade etmesi, insanların tövbe etmelerine ve günahlarından dönmelerine imkan tanıması içindir.

**5. Hikmet: **

Allah’ın her şeyi bir sebebi ve hikmeti vardır. Şeytan ve kötülüklerin varlığının da bizim aklımızın ermediği birçok hikmeti vardır.

**Bazı ayetler: **

* **”Andolsun ki biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, ama onunla kavrayamazlar; onların gözleri vardır, ama onunla göremezler; onların kulakları vardır, ama onunla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, belki daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerdir.” (A’raf Suresi, 179)**
* **”Allah, içinizden iman edip salih ameller işleyenlere vaad etti ki, onları yeryüzünde halifeler kılacak, tıpkı onlardan öncekileri halifeler kıldığı gibi; dinlerini, kendisine hoşnut olduğu bir şekilde sağlamlaştıracak, korkularını emniyete çevirecek. Onlar bana kulluk ederler, bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim inkar ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Nur Suresi, 55)**

**Sonuç:**

Allah’ın şeytana ve kötülere sabredip müsaade etmesinin birçok hikmeti vardır. Bu hikmetlerin bazılarını anlayabiliyorken, bazılarını aklımız ermediği için anlayamıyoruz. Önemli olan Allah’a güvenmek ve her şeyin bir sebebi ve hikmeti olduğuna inanmaktır.

 

*******************  

Allah’ın sabırla ilgili Kuranda geçen isimleri.


## Allah’ın Sabırla İlgili Kur’an’da Geçen İsimleri

Allah’ın sabırla ilgili Kur’an’da geçen birçok ismi vardır. Bunlardan birkaçı şunlardır:

* **Es-Sabur:** Çok sabırlı olan
* **El-Halim:** Hilimli, yumuşak huylu olan
* **El-Ğafur:** Çok bağışlayıcı olan
* **El-Afuv:** Affedici olan
* **El-Latif:** Lütfu bol olan
* **Er-Rahim:** Rahmetli olan

**Bu isimlerin anlamları ve Kur’an’da geçişleri:**

* **Es-Sabur:** Allah, her şeye gücü yetmesine rağmen, kullarının hatalarına ve isyanlarına karşı sabırlı olandır. Kur’an’da 70’ten fazla ayette geçmektedir.

* **El-Halim:** Allah, öfkesini tutan ve kullarına karşı yumuşak davranandır. Kur’an’da 10’dan fazla ayette geçmektedir.

* **El-Ğafur:** Allah, kullarının günahlarını affedendir. Kur’an’da 70’ten fazla ayette geçmektedir.

* **El-Afuv:** Allah, affı çok olan ve kullarına merhamet edendir. Kur’an’da 30’dan fazla ayette geçmektedir.

* **El-Latif: ** Allah, kullarına lütfeden ve ihsanda bulunan olandır. Kur’an’da 10’dan fazla ayette geçmektedir.

* **Er-Rahim: ** Allah, kullarına sonsuz merhamet eden olandır. Kur’an’da 100’den fazla ayette geçmektedir.

**Sabırla ilgili ayetler: **

* **”Allah çok sabırlıdır, çok bağışlayandır.” (A’raf Suresi, 106)**
* **”Ey iman edenler! Sabredin, birbirinize sabır tavsiye edin, Allah’tan korkun ki umduğunuza eresiniz.” (Al-i İmran Suresi, 200)**
* **”Andolsun ki biz, elçilerimizi ve iman edenleri, hem dünya hayatında hem de şahitlerin getirileceği o gün sabırla mükafatlandırırız.” (Fussilet Suresi, 31)**

**Sonuç:**

Allah’ın sabırla ilgili isimleri, O’nun kullarına karşı olan merhametini ve şefkatini gösterir. Allah’a sığınan ve sabreden kullar, O’nun rahmetine ve lütfune nail olacaklardır.

************  

 

İslam’da sebat ve örnekleri.


## İslam’da Sebat ve Örnekleri

Sebat, zorluklar karşısında yılmadan, kararlılıkla bir hedefe doğru ilerlemek anlamına gelir. İslam’da sebat çok önemli bir erdemdir ve birçok ayette ve hadiste sebat etmenin önemi vurgulanır.

**Sebatın Önemi: **

* **Allah’ın rızasını kazanmak için:** Allah, sabredenleri sever ve onları mükafatlandırır. (Ali İmran Suresi, 146)
* **Zorluklara karşı koymak için:** Hayat zorluklarla doludur ve sebat etmeden bu zorlukları aşmak mümkün değildir. (Bakara Suresi, 155)
* **Hedeflere ulaşmak için:** Başarıya ulaşmak için sabır ve azim gerekir. (Hucurat Suresi, 10)

**Sebat Örnekleri: **

* **Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatı: ** Hz. Muhammed (s.a.v.), peygamberlik görevini tebliğ ederken birçok zorlukla karşılaştı. Fakat o, Allah’a olan tevekkülü ve sebatı sayesinde bu zorlukları aştı ve İslam’ı yaymayı başardı.
* **Hz. İbrahim (a.s.)’in ateşe atılması: ** Hz. İbrahim (a.s.), Allah’a olan inancından dolayı ateşe atıldı. Fakat o, Allah’a olan tevekkülü ve sebatı sayesinde ateşten sağ salim çıktı.
* **Ashab-ı Kehf’in hikayesi: ** Ashab-ı Kehf, dinlerinden dolayı zulüm gören bir grup gençtir. Onlar, Allah’a olan tevekkülleri ve sebatları sayesinde yıllarca bir mağarada saklandılar ve sonunda zulümden kurtuldular.

**Sebat Etmenin Faydaları:**

* **Allah’ın rızasını kazanmak:** Sebat edenler, Allah’ın rızasını kazanır ve cennetle mükafatlandırılır.
* **Zorluklara karşı direnç kazanmak:** Sebat edenler, zorluklar karşısında daha dirençli hale gelirler.
* **Hedeflere ulaşmak:** Sebat edenler, hedeflerine ulaşmada daha başarılı olurlar.

**Sebat Etmek İçin Tavsiyeler:**

* **Allah’a dua etmek:** Allah’tan sabır ve sebat dilemeyi ihmal etmemek gerekir.
* **Zorluklar karşısında yılmamak:** Zorluklar karşısında yılmadan, Allah’a tevekkül ederek yola devam etmek gerekir.
* **Sabırlı insanların hikayelerini okumak:** Sabırlı insanların hikayelerini okumak, insana ilham verebilir ve sebat etmesine yardımcı olabilir.

**Sonuç:**

Sebat, İslam’da çok önemli bir erdemdir. Zorluklar karşısında yılmadan, kararlılıkla bir hedefe doğru ilerlemek için sebat etmek gerekir. Sebat edenler, Allah’ın rızasını kazanır ve birçok faydaya erişir.

[1] Bak. https://www.youtube.com/watch?v=rozHn9WlMQY&t=3s

Loading

No ResponsesMart 21st, 2024

IRKÇILIKLA MÜCADELEDE

IRKÇILIKLA MÜCADELEDE

 

Nelson Mandela’nın mücadelesi.


## Nelson Mandela’nın Mücadelesi

Nelson Mandela, 20. yüzyılın en önemli insan hakları simgelerinden biridir. Güney Afrika’da ırkçı apartheid rejimine karşı verdiği uzun ve zorlu mücadeleyle tanınır.

**Mücadelenin Başlangıcı: **

Mandela, 1918 yılında Güney Afrika’da doğdu. Gençliğinde ırk ayrımcılığına maruz kaldı ve bu durum onu adaletsizliklere karşı savaşmaya itti. 1942 yılında Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) katıldı ve apartheid rejimine karşı barışçıl protestolar düzenledi.

**Hapis Yılları: **

1961’de Mandela, ANC’nin silahlı kanadının lideri oldu. 1962’de tutuklandı ve hükûmeti devirmeye teşebbüs etmek ve sabotaj gibi suçlamalarla ömür boyu hapse mahkum edildi. 27 yılını Robben Adası ve Pollsmoor Hapishaneleri’nde geçirdi.

**Uluslararası Destek ve Özgürlük: **

Mandela hapisteyken, apartheid rejimine karşı uluslararası bir kampanya düzenlendi. 1990 yılında, 27 yıl sonra serbest bırakıldı.

**Özgürlük Sonrası: **

Mandela, özgürlüğünden sonra ANC’nin lideri oldu ve 1994 yılında Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçildi. Görev süresi boyunca apartheid rejiminin mirasını ortadan kaldırmaya, ırkçılığı engellemeye, fakirlik ve eşitsizlikle mücadele etmeye odaklandı.

**Mandela’nın Mirası: **

Mandela, barış ve uzlaşmanın simgesi olarak kabul edilir. Irkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadeleye ilham kaynağı olmuştur. 2013 yılında 95 yaşında vefat etmiştir.

**Mücadelenin Önemi: **

Mandela’nın mücadelesi sadece Güney Afrika için değil, tüm dünya için önemlidir. Irkçılık ve ayrımcılığa karşı verilen mücadelenin sembolüdür. Bize barışçıl yollarla değişimin mümkün olduğunu göstermiştir.

**@@@@@@@

Afrika’daki imam Harun mücadelesi.

## Afrika’daki İmam Harun

**Abdullah Harun**, Güney Afrika’da ırkçı apartheid rejimine karşı mücadele eden önemli bir din adamı, gazeteci ve aktivistti. 1924 yılında Cape Town’da doğdu.

**Mücadelesi: **

Harun, 1955 yılında Cape Town’daki El-Camia camisine imam olarak atandı. Kısa sürede siyasi meseleleri de ele alan hutbeleriyle ün kazandı. Özellikle ırkçılığın İslami açıdan yasak olduğunu vurguladı ve apartheid rejimine karşı sesini yükseltti.

**Gazetecilik ve Aktivizm: **

Harun, sadece imam olarak değil, aynı zamanda gazeteci ve aktivist olarak da mücadelesini sürdürdü. Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığını ve zulmü belgeleyen yazılar yazdı. “Muslim News” gazetesinde editörlük yaptı ve “Voice of Islam” adlı bir dergiyi kurdu.

**Gözaltına Alınması ve Ölümü: **

Harun, 1969 yılında apartheid rejimi tarafından gözaltına alındı. Caledon Meydanı Karakolu’nda 123 gün hücrede tutuldu ve işkence gördü. 27 Eylül 1969’da hayatını kaybetti.

**Mirası: **

Harun, ırkçılık karşıtı mücadelenin önemli bir sembolü haline geldi. Ölümü, apartheid rejiminin zulmünü ve adaletsizliğini tüm dünyaya gösterdi. Onun mücadelesi, Güney Afrika’daki ırkçılığın sona ermesine katkıda bulundu.

**@@@@@@@@@#

Çiçek hastalıklı battaniyeler.

Çiçek hastalığı battaniyeleri, çiçek hastalığı virüsüyle kasıtlı olarak enfekte edilmiş battaniyelerdi. 18. yüzyılda Avrupa sömürgecileri tarafından Kızılderili halklarını yok etmek için biyolojik silah olarak kullanıldılar.

Battaniyeler genellikle hastalıklı hastanelerden veya askeri karakollardan alınırdı ve daha sonra Kızılderili kabilelerine hediye edilir veya ticaret yapılırdı. Virüse maruz kalan insanlar genellikle birkaç hafta içinde ölen korkunç bir hastalığa yakalanırdı.

Çiçek hastalıklı battaniyelerin kullanımı, Kızılderili nüfusunda yıkıcı bir etkiye sahipti. Bazı tahminlere göre, Kuzey Amerika’daki Kızılderili nüfusunun %90’ı çiçek hastalığından öldü.

Çiçek hastalıklı battaniyelerin kullanımı bir savaş suçu olarak kabul edilir ve eylemlerinden sorumlu olanlar asla adalete teslim edilmedi.

Çiçek hastalıklı battaniyelerin kullanımıyla ilgili en ünlü örneklerden biri, 1763’te Pontiac Ayaklanması sırasında gerçekleşti. İngiliz komutanı Sir Jeffrey Amherst, Fort Pitt’teki Kızılderili kabilelerine çiçek hastalığıyla bulaşmış battaniyeler göndermeyi emretti. Battaniyeler kabul edildi ve virüs hızla kabileler arasında yayıldı. Sonuç olarak, ayaklanmaya katılan tahmini Kızılderililerin yarısı öldü.

Çiçek hastalıklı battaniyelerin kullanımı, Kızılderili halklarına karşı işlenen birçok vahşetten sadece biridir. Bu olaylar, Avrupa sömürgeciliğinin karanlık mirasının bir hatırlatıcısıdır.

Loading

No ResponsesMart 20th, 2024

Peygamberlerin Kuran’da anlatılan öne çıkan özellikleri nelerdir?

Peygamberlerin Kuran’da anlatılan öne çıkan özellikleri nelerdir?


## Kur’an’da Anlatılan Peygamberlerin Öne Çıkan Özellikleri

Kur’an’da birçok peygamberin hikayesi ve vasıfları anlatılır. Bu peygamberlerin hepsinde ortak olan bazı önemli özellikler şunlardır:

**1. Tevhid:** Peygamberlerin en önemli özelliği Allah’a (c.c.) olan inançları ve tevhid inancını tebliğ etmeleridir. Hepsi tek bir Allah’a inandıkları ve O’na kulluk etmeleri gerektiğini insanlara tebliğ etmişlerdir.

**2. Risalet: ** Peygamberler, Allah’ın (c.c.) vahiylerini insanlara ulaştırmakla görevlendirilmişlerdir. Bu vahiyler, Allah’ın (c.c.) emirlerini, yasaklarını ve insanlığın nasıl yaşaması gerektiğine dair öğretilerini içerir.

**3. Nübüvvet: ** Peygamberler, Allah’ın (c.c.) seçkin kullarıdır ve O’na (c.c.) yakınlıklarıyla bilinirler. Allah (c.c.) onlara vahiy yoluyla bilgi ve rehberlik gönderir.

**4. Doğruluk ve Güvenilirlik: ** Peygamberler, her zaman doğru sözlü ve güvenilir kişiler olarak bilinirler. Yalan söylemezler ve her zaman doğruyu söylerler.

**5. Adalet: ** Peygamberler, adil ve dürüst davranmalarıyla bilinirler. Hiçbir zaman zulmetmezler ve her zaman adaleti gözetirler.

**6. Sabır ve Metanet: ** Peygamberler, Allah’ın (c.c.) yolunda birçok zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmışlardır. Fakat her zaman sabırlı ve metanetli davranmışlardır.

**7. Merhamet ve Sevgi: ** Peygamberler, insanlara karşı merhametli ve sevgi dolu davranmalarıyla bilinirler. Herkese karşı nazik ve saygılı davranırlar.

**8. Affedicilik: ** Peygamberler, insanları affetmeleriyle bilinirler. Kin ve nefret duymazlar ve her zaman affedici davranırlar.

**9. İffet ve Temizlik: ** Peygamberler, iffetli ve temiz kişiler olarak bilinirler. Her zaman ahlaki açıdan doğru davranırlar ve günahlardan uzak dururlar.

**10. Fedakarlık: ** Peygamberler, Allah’ın (c.c.) yolunda birçok fedakarlık yapmışlardır. Canlarını, mallarını ve ailelerini Allah’ın (c.c.) rızası için feda etmişlerdir.

Bu saydıklarımızın yanında, her peygamberin kendine özgü bazı özellikleri de vardır. Kur’an’da peygamberlerin hikayelerini okuyarak bu özellikleri daha iyi öğrenebiliriz.

**Not: ** Yukarıda sayılan özellikler, Kur’an’da anlatılan peygamberlerin genel özelliklerini yansıtmaktadır. Her peygamberin kendine özgü bazı farklı özellikleri de olabilir.

@@@@@@@@@

Her peygamberin kendine özgü bazı farklı olan özellikleri nelerdir?

## Her Peygamberin Kendine Özgü Bazı Farklı Özellikleri

Kur’an’da birçok peygamberin hikayesi ve vasıfları anlatılır. Bu peygamberlerin hepsinde ortak olan bazı önemli özellikler olsa da, her birinin kendine özgü bazı farklı özellikleri de vardır.

**Bazı örnekler: **

* **Hz. Adem: ** İlk insan ve peygamberdir. Allah’ın (c.c.) ahlâkını ve isimlerini öğrenen ilk kişidir.
* **Hz. Nuh: ** Gemi yaparak kavmini tufandan kurtarmıştır. Sabır ve metanet timsali olarak bilinir.
* **Hz. İbrahim: ** Tek tanrılı dinin babası olarak kabul edilir. Putlara karşı mücadelesiyle bilinir.
* **Hz. Musa: ** Firavun’a karşı mücadele ederek İsrailoğullarını esaretten kurtarmıştır. On Emir’i almıştır.
* **Hz. İsa: ** Mucizeleriyle tanınır. Ölüleri diriltmiş, körlerin gözünü açmış ve hastaları iyileştirmiştir.
* **Hz. Muhammed: ** Son peygamberdir. Kur’an’ı indirmiş ve İslam dinini tebliğ etmiştir.

**Bu peygamberlerin kendine özgü bazı farklı özellikleri şunlardır:**

* **Hz. Adem:** Allah’ın (c.c.) eliyle yaratılmıştır.
* **Hz. Nuh:** 950 yıl boyunca kavmini tebliğ etmiştir.
* **Hz. İbrahim:** Ateşe atılmış fakat Allah (c.c.) onu korumuştur.
* **Hz. Musa:** Allah (c.c.) ile Tur Dağı’nda konuşmuştur.
* **Hz. İsa:** Göğe yükseltilmiştir.
* **Hz. Muhammed:** Mi’rac’a yükselmiştir.

**Bunların dışında:**

* **Hz. Davut:** Zebur’u indirmiş ve güzel sesiyle bilinir.
* **Hz. Süleyman:** Cinlere ve hayvanlara hükmetmiştir.
* **Hz. Yunus:** Balığın karnında Allah’a (c.c.) dua etmiştir.

**Her peygamberin kendine özgü hikayesi ve vasıfları vardır. Kur’an’ı ve peygamberlerin hayatlarını okuyarak bu özellikleri daha iyi öğrenebiliriz.**

@@@@@@@@@

Her peygamberin kendine özgü olan hikayesi ve vasıfları nelerdir?

## Her Peygamberin Kendine Özgü Hikayesi ve Vasıfları

Kur’an’da birçok peygamberin hikayesi ve vasıfları anlatılır. Her peygamberin kendine özgü bir hikayesi ve onu diğer peygamberlerden ayıran özel vasıfları vardır.

**Bazı örnekler: **

**Hz. Adem:** İlk insan ve peygamberdir. Allah’ın (c.c.) ahlâkını ve isimlerini öğrenen ilk kişidir. Cennetten çıkarılması ve yeryüzüne indirilmesi, tevbe etmesi ve Allah’ın (c.c.) onu affetmesi gibi önemli hikayeleri vardır.

**Hz. Nuh: ** Gemi yaparak kavmini tufandan kurtarmıştır. Sabır ve metanet timsali olarak bilinir. 950 yıl boyunca kavmini tebliğ etmesi ve tufan mucizesi hikayesi öne çıkar.

**Hz. İbrahim: ** Tek tanrılı dinin babası olarak kabul edilir. Putlara karşı mücadelesiyle bilinir. Ateşe atılması ve Allah’ın (c.c.) onu koruması, Kabe’yi inşa etmesi gibi önemli hikayeleri vardır.

**Hz. Musa: ** Firavun’a karşı mücadele ederek İsrailoğullarını esaretten kurtarmıştır. On Emir’i almıştır. Tur Dağı’nda Allah (c.c.) ile konuşması, Kızıldeniz’in açılması ve asasının ejderhaya dönüşmesi gibi mucizeleri ile bilinir.

**Hz. İsa: ** Mucizeleriyle tanınır. Ölüleri diriltmiş, körlerin gözünü açmış ve hastaları iyileştirmiştir. Göğe yükseltilmesi ve Mesih inancı ile öne çıkar.

**Hz. Muhammed: ** Son peygamberdir. Kur’an’ı indirmiş ve İslam dinini tebliğ etmiştir. Mi’rac’a yükselmesi, Veda Hutbesi ve birçok mucizesi ile bilinir.

**Bunlara ek olarak:**

* **Hz. Davut:** Zebur’u indirmiş ve güzel sesiyle bilinir.
* **Hz. Süleyman:** Cinlere ve hayvanlara hükmetmiştir.
* **Hz. Yunus:** Balığın karnında Allah’a (c.c.) dua etmesiyle bilinir.

**Her peygamberin kendine özgü hikayesi ve vasıfları hakkında detaylı bilgi edinmek için:**

* **Kur’an’ı okuyabilirsiniz.**
* **Peygamberlerin hayatlarını anlatan kitapları okuyabilirsiniz.**
* **İslami kaynaklara ve tefsirlere bakabilirsiniz.**

**Peygamberlerin hikayelerini ve vasıflarını öğrenmek, bize birçok ders verir. Onların sabırlarını, metanetlerini, Allah’a (c.c.) olan bağlılıklarını ve insanlara olan sevgilerini örnek alarak daha iyi insanlar olabiliriz. **

 

Loading

No ResponsesMart 17th, 2024

RİSALE-İ NURLARIN DİLİ

RİSALE-İ NURLARIN DİLİ


Hatem, tuğra, sikke kelimelerinin anlamı ve farkı nedir?

## Hatem, Tuğra ve Sikke Kelimelerinin Anlamı ve Farkı

**Hatem:**

* Üzerinde sahibine ait yazı veya motif bulunan ve mühür niyetine kullanılan yüzük.
* Genellikle değerli taşlardan yapılmış ve kabartma motiflere sahip olur.
* Mühürleme işlevinin yanı sıra, statü ve prestij sembolü olarak da kullanılır.

**Tuğra:**

* Osmanlı padişahlarının imzası olarak kullanılan, stilize edilmiş ve karmaşık bir yazı biçimidir.
* Padişahın adını, babasının adını ve unvanlarını içerir.
* Resmi belgelerin ve fermanların onaylanması için kullanılır.
* Güç ve otoritenin sembolüdür.

**Sikke:**

* Madeni paranın üzerine basılan ve paranın değerini, basıldığı yeri ve tarihini gösteren damga.
* Devletin resmi mührü olarak da kabul edilir.
* Ekonomik sistemin işleyişinde önemli rol oynar.

**Farklılıkları:**

* **Hatem:** Kişisel bir nesnedir, genellikle mücevher olarak kullanılır.
* **Tuğra:** Resmi bir imzadır, devlet otoritesini temsil eder.
* **Sikke:** Para biriminin bir parçasıdır, ekonomik değeri vardır.

**Örnekler:**

* Bir padişah, tuğrasını bir fermana basmak için kullanabilir.
* Bir vezir, hatemini resmi bir belgeyi onaylamak için kullanabilir.
* Bir tüccar, sikke ile mal satın alabilir.

**Not:** Bu kelimelerin anlamları ve kullanımları zamanla ve farklı kültürlerde değişiklik gösterebilir.

@@@@@@@@@@

RİSALE-İ Nurlarda geçen kelimelerin zenginliği.

Risale-i Nurlar ‘da kullanılan kelimelerin zenginliği, Bediüzzaman Said Nursi’nin dil ve üslup ustalığının önemli bir göstergesidir. Bu kelimeler, sadece Arapça ve Farsçadan kelimeler değil, Türkçe’nin eski ve yeni kelimelerinden, ağızlardan ve lehçelerden de kelimeler içerir. Risale-i Nurlar ‘da kullanılan kelimelerin zenginliği, bu eserlerin sadece dini değil, aynı zamanda edebi ve felsefi açıdan da değerli olmasının nedenlerinden biridir.

Risale-i Nurlar ‘da kullanılan kelimelerin bazı önemli özellikleri şunlardır:

* **Kelimelerin anlamları:** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin anlamları çok derin ve kapsamlıdır. Bediüzzaman Said Nursi, kelimelerin sadece zahiri anlamlarını değil, aynı zamanda batıni anlamlarını da kullanır. Bu kelimelerin anlamları, Risale-i Nurlar’ın derinliğini ve zenginliğini artırır.
* **Kelimelerin kullanımı:** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimeler çok ustaca kullanılmıştır. Bediüzzaman Said Nursi, kelimelerin anlamlarını ve çağrışımlarını çok iyi bilir ve kelimeleri en uygun şekilde kullanır. Bu kelimelerin kullanımı, Risale-i Nurlar’ın üslubunu ve etkisini artırır.
* **Kelimelerin çeşitliliği:** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin çeşitliliği çok fazladır. Bediüzzaman Said Nursi, Arapça, Farsça ve Türkçe’nin yanı sıra, Osmanlıca, Arapça ve Farsça lehçelerinden de kelimeler kullanır. Bu kelimelerin çeşitliliği, Risale-i Nurlar’ın dilini ve üslubunu zenginleştirir.

Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin zenginliği, bu eserlerin sadece dini değil, aynı zamanda edebi ve felsefi açıdan da değerli olmasının nedenlerinden biridir. Risale-i Nurlar’ı okumak, Türkçe’nin zenginliğini ve güzelliğini keşfetmek için de bir fırsattır.

@@@@@@@@@

Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin özelliği, derinliği, zenginliği ve dini cihetidir nedir?

## Risale-i Nurlar’da Kullanılan Kelimelerin Özellikleri:

**Derinlik: ** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimeler, sadece zahiri anlamları değil, aynı zamanda batıni anlamları da içeren derin bir yoruma sahiptir. Bediüzzaman Said Nursi, kelimelerin anlamları arasındaki ince bağlantıları ustalıkla kullanarak, okuyuculara imani ve felsefi konularda derin düşüncelere sevk eder.

**Zenginlik: ** Risale-i Nurlar’da Arapça, Farsça ve Türkçe’nin yanı sıra Osmanlıca, Arapça ve Farsça lehçelerinden de kelimeler kullanılmıştır. Bu kelimelerin çeşitliliği, Risale-i Nurlar’ın dilini ve üslubunu zenginleştirir ve farklı kültürlerden okuyuculara hitap etmesini sağlar.

**Dini Cihet: ** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimeler, İslami terimlere ve kavramlara hakim bir yazar tarafından seçilmiştir. Bu kelimeler, Risale-i Nurlar’ın imani ve ahlaki mesajlarını açık ve net bir şekilde ifade eder.

**Özellikleri: **

* **Kelimelerin anlamları:** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin anlamları çok derin ve kapsamlıdır. Bediüzzaman Said Nursi, kelimelerin sadece zahiri anlamlarını değil, aynı zamanda batıni anlamlarını da kullanır. Bu kelimelerin anlamları, Risale-i Nurlar’ın derinliğini ve zenginliğini artırır.
* **Kelimelerin kullanımı: ** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimeler çok ustaca kullanılmıştır. Bediüzzaman Said Nursi, kelimelerin anlamlarını ve çağrışımlarını çok iyi bilir ve kelimeleri en uygun şekilde kullanır. Bu kelimelerin kullanımı, Risale-i Nurlar’ın üslubunu ve etkisini artırır.
* **Kelimelerin çeşitliliği: ** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin çeşitliliği çok fazladır. Bediüzzaman Said Nursi, Arapça, Farsça ve Türkçe’nin yanı sıra, Osmanlıca, Arapça ve Farsça lehçelerinden de kelimeler kullanır. Bu kelimelerin çeşitliliği, Risale-i Nurlar’ın dilini ve üslubunu zenginleştirir.

**Özetle: ** Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin derinliği, zenginliği ve dini ciheti, bu eserlerin sadece dini değil, aynı zamanda edebi ve felsefi açıdan da değerli olmasının nedenlerinden biridir. Risale-i Nurlar’ı okumak, Türkçe’nin zenginliğini ve güzelliğini keşfetmek ve imani ve ahlaki konularda derin düşüncelere dalmak için de bir fırsattır.

@@@@@@@@@@

Risale-i Nurlar’da örnek olarak ne kadar farklı kelimeler kullanılmaktadır?

Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin tam sayısını ve farklı kelimelerin oranını kesin olarak belirlemek zordur. Bunun nedeni, Risale-i Nurlar’ın farklı baskılarının ve nüshalarının mevcut olması ve kelimelerin farklı şekillerde yazılmış olabilmesidir.

Ancak, yapılan bazı araştırmalara göre Risale-i Nurlar’da yaklaşık **25.000** farklı kelimenin kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bu sayı, Türkçe’nin en zengin kelime hazinelerinden biri olan Osmanlıca’da kullanılan kelime sayısına yakın bir sayıdır.

Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin farklılık oranı da oldukça yüksektir. Yapılan bir araştırmaya göre, Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin **%80’i** sadece Risale-i Nurlar’da kullanılmaktadır. Bu da, Risale-i Nurlar’ın dilinin özgün olduğunu göstermektedir.

Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin farklı olmasının bazı nedenleri şunlardır:

* **Bediüzzaman Said Nursi’nin kelime hazinesi:** Bediüzzaman Said Nursi, Arapça, Farsça ve Türkçe’ye hakim bir alimdi. Bu dillerden kelimeleri ustalıkla kullanarak, Risale-i Nurlar’a özgün bir dil kazandırmıştır.
* **Risale-i Nurlar’ın konuları:** Risale-i Nurlar, imani, felsefi, ahlaki ve sosyal konularda yazılmış eserlerdir. Bu geniş yelpazedeki konuları anlatmak için, farklı kelimelerin kullanılması gerekmiştir.
* **Bediüzzaman Said Nursi’nin üslubu:** Bediüzzaman Said Nursi’nin üslubu, açık ve net bir dil kullanımıyla birlikte, Arapça ve Farsça’dan kelimeler ve tamlamalar kullanımıyla da karakterize edilir.

Risale-i Nurlar’da kullanılan kelimelerin farklılığı, bu eserlerin sadece dini değil, aynı zamanda edebi ve felsefi açıdan da değerli olmasının nedenlerinden biridir. Risale-i Nurlar’ı okumak, Türkçe’nin zenginliğini ve güzelliğini keşfetmek ve imani ve ahlaki konularda derin düşüncelere dalmak için de bir fırsattır.

@@@@@@@@@

Risale-i Nurlar’ın Dil üslubu, kullanılışı ve yöntem ve de tarzı nedir?

## Risale-i Nurlar’ın Dil Üslubu, Kullanılışı, Yöntem ve Tarzı:

**Dil Üslubu: **

* **Açık ve Net:** Risale-i Nurlar’ın dili, her seviyeden okuyucunun anlayabileceği şekilde açık ve nettir. Bediüzzaman Said Nursi, karmaşık terimlerden ve felsefi jargondan kaçınarak, herkesin anlayabileceği bir dil kullanmıştır.
* **Ahenkli ve Edebi:** Risale-i Nurlar’ın dili, Türkçe’nin en güzel örneklerinden biridir. Bediüzzaman Said Nursi, kelimelerin seslerini ve anlamlarını ustalıkla kullanarak, ahenkli ve edebi bir dil oluşturmuştur.
* **İkna Edici:** Risale-i Nurlar’ın dili, okuyucuyu ikna etmeye yöneliktir. Bediüzzaman Said Nursi, mantıki deliller ve örnekler kullanarak, okuyucuları imani ve ahlaki konularda ikna etmeye çalışmıştır.

**Kullanılışı: **

* **Arapça ve Farsça kelimeler: ** Risale-i Nurlar’da Arapça ve Farsça’dan kelimeler de kullanılmıştır. Bu kelimeler, Türkçe’de tam karşılığı olmayan kavramları ifade etmek için kullanılmıştır.
* **Ayet ve Hadisler: ** Risale-i Nurlar’da ayet ve hadisler sıkça kullanılmıştır. Bu ayet ve hadisler, Risale-i Nurlar’ın imani ve ahlaki mesajlarını desteklemek için kullanılmıştır.
* **Örnek ve Hikaye: ** Risale-i Nurlar’da örnek ve hikayeler sıkça kullanılmıştır. Bu örnek ve hikayeler, Risale-i Nurlar’ın mesajlarını daha anlaşılır hale getirmek için kullanılmıştır.

**Yöntem: **

* **Burhanî:** Risale-i Nurlar’da burhanî yöntem kullanılmıştır. Bu yöntemde, mantıki deliller ve örnekler kullanarak bir konu ispatlanır.
* **İrşadî:** Risale-i Nurlar’da irşadî yöntem kullanılmıştır. Bu yöntemde, okuyucu imani ve ahlaki konularda doğruyu bulmaya yönlendirilir.
* **Terbiyevî:** Risale-i Nurlar’da terbiyevî yöntem kullanılmıştır. Bu yöntemde, okuyucu imani ve ahlaki açıdan terbiye edilir.

**Tarz: **

* **Polemik:** Risale-i Nurlar’da polemik tarzı kullanılmıştır. Bu tarzda, yanlış inançlar ve fikirler çürütülür ve doğru inançlar savunulur.
* **Tenkit: ** Risale-i Nurlar’da tenkit tarzı kullanılmıştır. Bu tarzda, yanlış inançlar ve fikirler eleştirilir.
* **Diyalog: ** Risale-i Nurlar’da diyalog tarzı kullanılmıştır. Bu tarzda, farklı görüşler arasında diyalog kurularak doğruya ulaşılmaya çalışılır.

**Özetle: ** Risale-i Nurlar’ın dil üslubu, kullanılışı, yöntem ve tarzı, bu eserlerin sadece dini değil, aynı zamanda edebi ve felsefi açıdan da değerli olmasının nedenlerinden biridir. Risale-i Nurlar’ı okumak, Türkçe’nin zenginliğini ve güzelliğini keşfetmek ve imani ve ahlaki konularda derin düşüncelere dalmak için de bir fırsattır.

Loading

No ResponsesMart 17th, 2024

Osmanlıda Ramazan uygulamaları.

Osmanlıda Ramazan uygulamaları.


## Osmanlı’da Ramazan Uygulamaları

Osmanlı Devleti’nde Ramazan ayı, manevi atmosferi ve coşkusuyla, yılın en önemli ayı olarak kabul edilirdi. Bu ayda, birçok özel uygulama ve gelenek ile maneviyatın zirveye ulaşması sağlanırdı.

**Ramazan’ın Başlangıcı:**

* Hilalin gözlemlenmesiyle Ramazan ayının başlangıcı belirlenirdi.
* Hilalin görülmesiyle birlikte, padişah tarafından “Berat-ı Ramazan” adında bir ferman yayınlanır ve bu ferman tüm ülkeye duyurulurdu.
* Şehirlerde top atışları ve minarelerden mahyaların asılmasıyla Ramazan’ın gelişi kutlanırdı.

**Oruç:**

* Ramazan ayının en önemli ibadeti olan oruç, tüm Müslümanlar tarafından tutulurdu.
* Oruç tutmak için imsak ve iftar vakitleri takip edilirdi.
* Sahur ve iftar sofraları hazırlanır, misafirler ağırlanırdı.
* Fakir ve ihtiyaç sahiplerine iftar yemeği dağıtılırdı.

**Teravih Namazı:**

* Teravih namazı, her akşam yatsı namazından sonra camilerde cemaatle kılınırdı.
* Teravih namazı, farklı kıraatlerde ve uzun namazlar şeklinde kılınırdı.
* Teravih namazı sonrası camilerde sohbetler ve mevlid okumaları yapılırdı.

**Diğer Uygulamalar:**

* Ramazan ayında, camilerde ve tekkenin düzenlenen mukabelelerde Kur’an-ı Kerim hatmedilirdi.
* Kadir Gecesi’nde özel ibadetler ve kutlamalar yapılırdı.
* Ramazan ayı boyunca, sadaka ve zekat verme teşvik edilirdi.
* Ramazan Bayramı’nda ise, bayramlaşma, ziyaretler ve çeşitli eğlenceler ile kutlamalar yapılırdı.

**Osmanlı’da Ramazan’ın Önemi:**

* Ramazan ayı, sadece dini bir ay olmanın ötesinde, birlik ve beraberlik ayı olarak da kabul edilirdi.
* Bu ayda, zengin ve fakir arasındaki farklar azalır, yardımlaşma ve dayanışma artardı.
* Ramazan ayı, manevi bir arınma ve tazelenme imkanı sunardı.
* Osmanlı’da Ramazan ayı, gelenek ve göreneklerin yaşatıldığı ve gelecek nesillere aktarıldığı bir ay olarak da önemli bir yere sahipti.

**Ramazan Ayına Ait Bazı Terimler:**

* **Berat-ı Ramazan:** Ramazan ayının başlangıcını ilan eden padişah fermanı.
* **İmsak:** Sahur vaktinin bitişi ve orucun başlangıcı.
* **İftar:** Orucun açılması.
* **Teravih:** Ramazan ayına özgü, yatsı namazından sonra kılınan namaz.
* **Kadir Gecesi:** Bin aydan daha hayırlı olduğu kabul edilen gece.
* **Ramazan Bayramı:** Ramazan ayının bitimini kutlayan bayram.

*@@@@@@@@@

Osmanlıda evlerde ve mahallelerde Ramazan yaşantıları ve farklılıkları.

## Osmanlı’da Evlerde ve Mahallelerde Ramazan Yaşantıları ve Farklılıkları

Osmanlı Devleti’nde Ramazan ayı, sadece dini bir ay olmanın ötesinde, toplumsal hayatın da merkezini oluştururdu. Bu ayda, evlerde ve mahallelerde farklı gelenekler ve uygulamalar ile Ramazan’ın manevi atmosferi yaşanırdı.

**Evlerde:**

* **Sahur:** Sahur vakti, davulcuların sokaklarda dolaşması ve “sahur vaktidir” diye seslenmesiyle haber verilirdi.
* Sahur sofralarında genellikle çorba, peynir, zeytin, ekmek ve hurma gibi besinler yer alırdı.
* Oruca başlamadan önce niyet edilir ve dua okunurdu.
* Gün boyunca evlerde Kur’an-ı Kerim okunur, zikir ve tefekkür edilirdi.
* İftar vakti yaklaştığında, evlerde iftar hazırlıkları başlardı.
* İftar sofraları, zengin ve çeşitli yemeklerle donatılırdı.
* Aile fertleri ve komşular bir araya gelerek iftar yemeği yerdi.
* Yemekten sonra sohbet edilir, dua edilir ve teravih namazına gidilirdi.

**Mahallelerde:**

* Mahallelerde, Ramazan’ın coşkusu daha da belirgin şekilde hissedil
* Camilerde teravih namazları cemaatle kılınır, mukabeleler düzenlenirdi.
* Ramazan boyunca mahallelerde çeşitli etkinlikler düzenlenirdi.
* Karagöz-Hacivat gösterileri, gölge oyunları, kukla gösterileri gibi eğlenceler halk tarafından ilgiyle izlenirdi.
* Ramazan’ın son on gününde, Kadir Gecesi’ni ihya etmek için camilerde daha uzun süre ibadet edilirdi.
* Ramazan Bayramı’nda ise, mahallelerde bayramlaşma ve kutlamalar yapılırdı.

**Farklılıklar:**

* Osmanlı’da Ramazan yaşantıları, bölgelere ve sosyoekonomik koşullara göre farklılık gösterebiliyordu.
* Büyük şehirlerde Ramazan daha yoğun bir şekilde yaşanırken, küçük kasabalarda ve köylerde daha sade bir şekilde kutlanırdı.
* Zengin ailelerin Ramazan sofraları daha zengin ve çeşitli olurken, fakir ailelerin sofraları daha sade olurdu.

**Genel Olarak:**

* Osmanlı’da Ramazan ayı, birlik ve beraberlik ayı olarak kabul edilirdi.
* Bu ayda, zengin ve fakir arasındaki farklar azalır, yardımlaşma ve dayanışma artardı.
* Ramazan ayı, manevi bir arınma ve tazelenme imkanı sunardı.
* Osmanlı’da Ramazan ayı, gelenek ve göreneklerin yaşatıldığı ve gelecek nesillere aktarıldığı bir ay olarak da önemli bir yere sahipti.

**@@@@@@

Osmanlıda Ramazanda camilerde, tekke, zaviye ve medreselerde uygulanan uygulama ve faaliyetleri.

## Osmanlı’da Ramazanda Camilerde, Tekke, Zaviye ve Medreselerde Uygulanan Uygulamalar ve Faaliyetler

Osmanlı Devleti’nde Ramazan ayı, sadece dini bir ay olmanın ötesinde, toplumsal hayatın da merkezini oluştururdu. Bu ayda, camilerde, tekke, zaviye ve medreselerde de farklı uygulamalar ve faaliyetler ile Ramazan’ın manevi atmosferi yaşanırdı.

**Camilerde:**

* **Teravih Namazı:** Ramazan ayına özgü, yatsı namazından sonra kılınan namaz, camilerde cemaatle kılınırdı.
* **Mukabele:** Kur’an-ı Kerim’in hatmedilmesi için camilerde düzenlenen mukabelelere halk yoğun ilgi gösterirdi.
* **Vaaz ve Sohbetler:** Ramazan boyunca camilerde vaaz ve sohbetler düzenlenir, din alimleri tarafından dini bilgiler aktarılırdı.
* **İftar Yemekleri:** Bazı camilerde, ihtiyaç sahibi insanlar için iftar yemekleri verilirdi.

**Tekke, Zaviye ve Medreselerde:**

* **Zikir ve Tefekkür:** Ramazan ayı boyunca tekke, zaviye ve medreselerde zikir ve tefekkür toplantıları düzenlenirdi.
* **Sema Gösterileri:** Mevlevi tekke ve zaviyelerinde Ramazan boyunca sema gösterileri düzenlenirdi.
* **Tasavvuf Sohbetleri:** Tekke ve zaviyelerde şeyhler tarafından tasavvuf sohbetleri yapılırdı.
* **İlim Tahsili:** Medreselerde Ramazan ayı boyunca da ilim tahsili devam ederdi.

**Ayrıca:**

* Osmanlı’da Ramazan ayında camiler, tekke, zaviye ve medreseler, sadece dini mekanlar olmanın ötesinde, toplumsal hayatın da önemli merkezleri haline gelirdi.
* Bu mekanlarda düzenlenen faaliyetler, insanların manevi yönden gelişmesine ve birbirleriyle olan ilişkilerini güçlendirmesine katkıda bulunurdu.
* Ramazan ayı, Osmanlı toplumunda birlik ve beraberlik duygusunu pekiştiren bir ay olarak da önemli bir yere sahipti.

**Bazı Örnekler:**

* **Yavuz Sultan Selim Camii:** Ramazan ayında Yavuz Sultan Selim Camii’nde 200’den fazla hafız tarafından mukabele okunurdu.
* **Süleymaniye Camii:** Süleymaniye Camii’nde Ramazan boyunca her akşam iftar yemeği verilirdi.
* **Mevlana Türbesi:** Mevlana Türbesi’nde Ramazan boyunca sema gösterileri düzenlenirdi.
* **Sahn-ı Seman Medresesi:** Sahn-ı Seman Medresesi’nde Ramazan boyunca ilim tahsili devam ederdi ve her akşam tefsir dersleri yapılırdı.

**@@@@@@@

Osmanlı saraylarında Ramazan uygulamaları.

## Osmanlı Saraylarında Ramazan Uygulamaları

Osmanlı saraylarında Ramazan ayı, özel bir önem taşır ve birçok özel uygulama ve gelenek ile kutlanırdı. Bu uygulamaların bazıları şunlardır:

**Zaman Tutma:**

* Ramazan ayının başlangıcı, sarayda hilalin gözlemlenmesiyle belirlenirdi.
* Hilalin görülmesiyle birlikte, padişah tarafından “Berat-ı Ramazan” adında bir ferman yayınlanır ve bu ferman tüm ülkeye duyurulurdu.
* Sarayda Ramazan ayının başlangıcını müjdeleyen “Ramazan geldi, hoş geldi” ilahisi okunurdu.

**Sahur ve İftar:**

* Sahur ve iftar vakitleri, sarayda top atışları ile belirlenirdi.
* Sahurda padişaha ve saray halkına özel bir sofra hazırlanırdı.
* İftar vakti geldiğinde ise, padişah ve saray halkı birlikte iftar açardı.
* İftar sofraları, padişahın ve saray halkının statülerine göre zengin ve çeşitli yemeklerle donatılırdı.

**Teravih Namazı:**

* Teravih namazı, padişah ve saray halkı tarafından saray camisinde cemaatle kılınırdı.
* Teravih namazından sonra padişah tarafından saray halkına bahşiş dağıtılırdı.

**Diğer Uygulamalar:**

* Ramazan ayı boyunca sarayda her akşam mukabele okunurdu.
* Kadir Gecesi’nde özel bir tören düzenlenir ve padişah tarafından fakirlere sadaka dağıtılırdı.
* Ramazan Bayramı’nda ise sarayda büyük kutlamalar yapılırdı. Padişah, vezirler ve diğer devlet erkânı bayramlaşma törenine katılırdı.
* Bayram boyunca sarayda çeşitli eğlenceler düzenlenir, halka da çeşitli ikramlarda bulunulurdu.

**Bazı Örnekler:**

* Osmanlı padişahları Ramazan ayında her gün bir camiye giderek teravih namazı kılarlardı.
* Kanuni Sultan Süleyman döneminde Ramazan ayında sarayda her akşam 300 hafız tarafından mukabele okunurdu.
* II. Abdülhamid döneminde Ramazan ayında sarayda fakirlere her gün 3000 kişilik iftar yemeği verilirdi.

**Ayrıca:**

* Osmanlı saraylarında Ramazan uygulamaları, padişahın şahsi tercihlerine göre de değişiklik gösterebiliyordu.
* Bu uygulamalar, Osmanlı’nın zengin kültürel mirasının bir parçası olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

**Not:** Yukarıda verilen bilgiler genel bilgilerdir ve padişahlara ve dönemlere göre farklılık gösterebilir.

**@@@@@@@

Osmanlıda gayri Müslimlerin Ramazandaki durum ve uygulamaları.

## Osmanlı’da Gayri Müslimlerin Ramazandaki Durum ve Uygulamaları

Osmanlı Devleti’nde gayri Müslimler, Ramazan ayına saygı gösterir ve bazı uygulamalara uymak zorundaydı. Bu uygulamalar şunlardır:

**Oruç:**

* Gayri Müslimlerin oruç tutması zorunlu değildi.
* Ancak, Ramazan ayı boyunca gündüzleri halka açık yerlerde yemek yeme ve içki içme konusunda bazı kısıtlamalar vardı.
* Gayri Müslimler, oruç tutan Müslümanlara saygı göstermek zorundaydı.

**Giyim:**

* Ramazan ayı boyunca gayri Müslimlerin daha mütevazı giyinmesi teşvik edilirdi.
* Özellikle kadınların açıklayıcı giysilerden kaçınması beklenirdi.

**Eğlence:**

* Ramazan ayı boyunca halka açık eğlence mekanları kapatılırdı.
* Gayri Müslimler de bu kurala uymak zorundaydı.

**Çalışma:**

* Ramazan ayı boyunca çalışma saatleri kısaltılabilirdi.
* Gayri Müslimler de bu kurala uymak zorundaydı.

**Diğer Uygulamalar:**

* Gayri Müslimler, Ramazan ayı boyunca camilere giremezdi.
* Zekat vergisi sadece Müslümanlardan alınırdı.

**Bazı Örnekler:**

* Osmanlı döneminde gayri Müslimlerin Ramazan ayında oruç tutmadıkları için cezalandırıldığına dair bir kayıt bulunmamaktadır.
* Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra gayri Müslimlerin Ramazan ayına saygı göstermesini emretmiştir.
* Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Ramazan ayında gündüzleri halka açık yerlerde içki içenlere para cezası verilirdi.

**Ayrıca:**

* Osmanlı’da gayri Müslimlerin Ramazandaki durumu ve uygulamaları, yaşadıkları bölgeye ve dönemin yöneticilerine göre değişiklik gösterebiliyordu.
* Bu uygulamalar, Osmanlı’nın hoşgörülü ve çoğulcu yapısının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

**Not:** Yukarıda verilen bilgiler genel bilgilerdir ve dönemlere göre farklılık gösterebilir.

**@@@@@@

Osmanlıda diğer zamanlara göre sofralarda ne gibi çeşitlilik ve farklılıklar olurdu?

## Osmanlı’da Ramazan Sofralarının Çeşitliliği ve Farklılıkları

Osmanlı Devleti’nde Ramazan ayı, sadece manevi bir ay olmanın ötesinde, sofraların da bereketlendiği ve zenginleştiği bir ay olarak kabul edilirdi. Bu ayda, iftar sofraları her zamankinden daha çeşitli ve lezzetli olurdu.

**Çeşitlilik: **

* Ramazan sofralarında çorbalar, zeytinyağlılar, etli yemekler, sebzeler, salatalar, tatlılar ve meyveler yer alırdı.
* Her bölgenin kendine özgü yöresel yemekleri de Ramazan sofralarını süslerdi.
* Saray mutfağında ise Ramazan sofraları çok daha zengin ve çeşitli olurdu. Padişaha ve saray halkına her gün yüzlerce çeşit yemek sunulurdu.

**Farklılıklar: **

* Ramazan sofraları, ailenin sosyoekonomik durumuna göre de değişiklik gösterebilirdi.
* Zengin ailelerin sofraları daha zengin ve çeşitli olurken, fakir ailelerin sofraları daha sade olurdu.
* Ayrıca, şehirlerde ve köylerde Ramazan sofraları da farklılık gösterirdi. Şehirlerde sofralar daha çeşitli ve lezzetli olurken, köylerde sofralar daha sade ve geleneksel olurdu.

**Bazı Örnekler: **

* Ramazan sofralarının vazgeçilmezleri arasında çorbalar, zeytinyağlılar, etli yemekler, pilav, börek ve tatlılar yer alırdı.
* Saray mutfağında Ramazan sofralarında padişaha ve saray halkına her gün yüzlerce çeşit yemek sunulurdu. Bu yemekler arasında kebaplar, dolmalar, yahniler, güveçler, börekler, tatlılar ve meyveler yer alırdı.
* Köylerde Ramazan sofraları daha sade ve geleneksel olurdu. Bu sofralarda genellikle çorba, zeytinyağlılar, etli yemekler, pilav ve ekmek yer alırdı.

**Ayrıca:**

* Osmanlı’da Ramazan sofraları, sadece yemeklerin çeşitliliği ile değil, sofra adabı ve gelenekleri ile de dikkat çekerdi.
* Ramazan sofralarında aile büyüklerine saygı gösterilir, dua edilir ve birlikte yemek yenirdi.

**Not:** Yukarıda verilen bilgiler genel bilgilerdir ve bölgelere, dönemlere ve sosyoekonomik duruma göre farklılık gösterebilir.

**@@@@@@@@

Osmanlıda Ramazan bayramı kutlamaları nasıl olurdu?

## Osmanlı’da Ramazan Bayramı Kutlamaları

Osmanlı Devleti’nde Ramazan Bayramı, bir ay süren manevi coşkunun zirveye ulaştığı bir kutlama ayıydı. Bayram boyunca saraydan halka kadar her yerde çeşitli etkinlikler düzenlenirdi.

**Sarayda Kutlamalar:**

* Bayramın ilk günü padişah, sarayda toplanan vezirleri, devlet adamlarını ve ilmiye sınıfını kabul ederdi.
* Padişah, bayram namazı için Ayasofya’ya gider ve namazdan sonra hutbe okunurdu.
* Namazdan sonra padişah, saraya döner ve burada “bayramlaşma” töreni yapılırdı.
* Törende padişah, vezirler ve diğer devlet adamları birbirleriyle kucaklaşırdı.
* Padişah, bayram boyunca sarayda çeşitli eğlenceler düzenlerdi.
* Bu eğlenceler arasında cirit oyunları, güreşler, kukla gösterileri ve konserler yer alırdı.

**Halk Arasında Kutlamalar:**

* Halk arasında bayram namazı camilerde kılınırdı.
* Namazdan sonra insanlar birbirleriyle bayramlaşırdı.
* Bayram boyunca evlerde ve sokaklarda çeşitli eğlenceler düzenlenirdi.
* Bu eğlenceler arasında salıncaklar, gölge oyunları, halk oyunları ve konserler yer alırdı.
* Çocuklar bayram harçlığı alır ve yeni elbiseler giyerlerdi.
* Büyükler, küçükleri ziyaret eder ve onlara hediyeler verirdi.
* Bayramın son günü “arefe günü” olarak kabul edilir ve mezarlıklar ziyaret edilirdi.

**Bazı Örnekler:**

* Osmanlı padişahları Ramazan Bayramı’nda fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine sadaka dağıtırdı.
* Kanuni Sultan Süleyman döneminde Ramazan Bayramı’nda sarayda 7 gün boyunca eğlenceler düzenlenirdi.
* II. Abdülhamid döneminde Ramazan Bayramı’nda sarayda halk için özel gösteriler düzenlenirdi.

**Ayrıca:**

* Osmanlı’da Ramazan Bayramı, sadece dini bir kutlama olmanın ötesinde, toplumsal birlik ve beraberlik duygusunu pekiştiren bir ay olarak da önemli bir yere sahipti.
* Bayram boyunca insanlar birbirleriyle sevgi ve saygı gösterir, yardımlaşma ve dayanışma duyguları artardı.

**@@@@@@@@@

Osmanlıda çocuk, genç ve büyüklerin oruç tutma oranı ne idi?

Osmanlı Devleti’nde oruç tutmak, dini bir emir olduğu için teşvik edilirdi. Ancak, oruç tutmanın zorunlu olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardı.

**Çocuklar:**

* Çocukların ne zaman oruç tutmaya başlayacağına dair net bir kural yoktu.
* Genellikle, buluğa erdiklerinde oruç tutmaya başlarlardı.
* Ancak, bazı çocuklar daha küçük yaşta da oruç tutmaya başlardı.
* Çocukların oruç tutması, ailelerinin ve hocalarının teşvikiyle olurdu.

**Gençler:**

* Gençlerin oruç tutması teşvik edilirdi.
* Oruç tutmanın, gençlerin disiplinli ve sorumlu bireyler olmasına yardımcı olacağına inanılırdı.
* Gençler, oruç tutarken zorluk yaşarlarsa, iftar saatine kadar su içmelerine izin verilirdi.

**Büyükler:**

* Büyüklerin oruç tutması farzdı.
* Oruç tutamayan yaşlı ve hasta kişiler için fidye vermeleri gerekiyordu.
* Oruç tutamayanlar, fakirlere yemek yedirerek veya sadaka vererek fidye verebilirlerdi.

**Oruç Tutma Oranı:**

* Osmanlı Devleti’nde oruç tutma oranının tam olarak ne olduğunu bilmek zordur.
* Ancak, kaynaklardan yola çıkarak oruç tutma oranının oldukça yüksek olduğunu söylemek mümkündür.
* Özellikle şehirlerde oruç tutma oranının daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.

**Bazı Örnekler:**

* Osmanlı padişahları ve aileleri oruç tutardı.
* Kanuni Sultan Süleyman, oruç tutmayanlara ceza vermesiyle bilinirdi.
* II. Abdülhamid döneminde, oruç tutmayanlara para cezası verilirdi.

**Ayrıca:**

* Osmanlı’da oruç tutmak, sadece dini bir ibadet olmanın ötesinde, toplumsal bir dayanışma vesilesi olarak da görülüyordu.
* Oruç tutanlar, iftar saatinde komşularıyla ve akrabalarıyla birlikte yemek yerlerdi.

**@@@@@@@

Osmanlıda Ramazan ile ilgili yazılan Eser, şiir ve Ramazaniyeler.

## Osmanlı’da Ramazan ile İlgili Eserler, Şiirler ve Ramazaniyeler

Osmanlı Devleti’nde Ramazan ayı, sadece dini bir ay olmanın ötesinde, edebiyat ve sanatın da etkilendiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde Ramazan’ı konu alan birçok eser, şiir ve Ramazaniye yazılmıştır.

**Eserler:**

* **”Menâkıb-ı Mevlana Celâleddin-i Rûmî”** (Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî): Mesnevi’nin Ramazan ayı ile ilgili bölümleri.
* **”Lâmiî’nin Ramazaniyesi”** (Lâmiî Çelebi): Ramazan ayının faziletlerini anlatan bir eser.
* **”Ramazan-ı Şerif’e Dair Nasihatnâme”** (Bâkî): Ramazan ayında yapılması gerekenlerle ilgili nasihatler içeren bir eser.
* **”Ramazaniyeler”** (Şeyhülislam Ebussuud Efendi): Ramazan ayının her günü için yazılmış şiirler.

**Şiirler:**

* **”Ramazan geldi hoş geldi”** (Anonim): Ramazan ayının gelişini müjdeleyen bir şiir.
* **”Gel ey Ramazan ayı”** (Necip Fazıl Kısakürek): Ramazan ayına özlem duyan bir şiir.
* **”Ramazan şehridir rahmet ayı”** (Mehmet Akif Ersoy): Ramazan ayının faziletlerini anlatan bir şiir.

**Ramazaniyeler:**

* Ramazaniyeler, Ramazan ayının her günü için yazılmış ve bestelenmiş kasidelerdir.
* Ramazaniyelerde genellikle Ramazan ayının faziletleri, orucun önemi ve Allah’a şükür gibi temalar işlenir.
* Osmanlı döneminde Ramazaniyeler camilerde ve kahvehanelerde okunurdu.

**Bazı Örnekler:**

* Lâmiî’nin Ramazaniyesi’nde Ramazan ayının her günü için bir kaside yer alır. Bu kasidelerde Ramazan ayının faziletleri, orucun önemi ve Allah’a şükür gibi temalar işlenir.
* Baki’nin Ramazan-ı Şerif’e Dair Nasihatnâme’sinde Ramazan ayında yapılması gerekenlerle ilgili nasihatler yer alır.
* Necip Fazıl Kısakürek’in “Gel ey Ramazan ayı” şiiri Ramazan ayına özlem duyan bir şiirdir.

**Ayrıca:**

* Osmanlı’da Ramazan ile ilgili yazılan eserler, şiirler ve Ramazaniyeler, bu ayın manevi atmosferini ve önemini anlatan önemli kaynaklardır.
* Bu eserler, Ramazan ayının Osmanlı toplumundaki yerini ve önemini de göstermektedir.

**@@@@@@@@

Peygamberimiz zamanında sahabeler Ramazanı nasıl geçirir, nasıl yaşarlardı?

## Peygamber Efendimiz Zamanında Sahabelerin Ramazan Yaşamı

Peygamber Efendimiz zamanında Ramazan ayı, manevi coşkunun ve bereketin zirveye ulaştığı bir aydı. Sahabeler bu ayı ibadet, dua ve tefekkür ile geçirirlerdi.

**İbadet:**

* Sahabeler, Ramazan ayında daha fazla namaz kılar, Kur’an okur ve dua ederlerdi.
* Teravih namazı, Peygamber Efendimiz zamanında cemaatle kılınmaya başlanmıştır.
* Sahabeler, gece boyunca teravih namazı kılar ve dua ederlerdi.
* Kadir Gecesi’ni ibadet ve dua ile geçirirlerdi.

**Oruç:**

* Sahabeler, Ramazan ayında büyük bir titizlikle oruç tutarlardı.
* Sahur ve iftarlarını birlikte yaparlar ve ihtiyaç sahiplerini de sofralarına ortak ederlerdi.
* Oruç tutmanın hem bedenen hem de ruhen faydalarına inanırlardı.

**Diğer Uygulamalar:**

* Sahabeler, Ramazan ayında daha fazla sadaka ve zekat verirlerdi.
* Fakirleri ve ihtiyaç sahiplerini ziyaret eder, onlara yardım ederlerdi.
* Ramazan ayını bir fırsat olarak değerlendirerek, nefsi terbiye etmeye ve günahlardan uzak durmaya çalışırlardı.

**Bazı Örnekler:**

* Hz. Ömer, Ramazan ayında her gece Medine sokaklarını dolaşarak ihtiyaç sahiplerini arardı.
* Hz. Ali, Ramazan ayında her gün bir köleyi azat ederdi.
* Hz. Ebu Bekir, Ramazan ayında daha fazla Kur’an okur ve dua ederdi.

**Ayrıca:**

* Peygamber Efendimiz zamanında Ramazan ayı, sadece dini bir ay olmanın ötesinde, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmanın da arttığı bir aydı.
* Ramazan ayı boyunca insanlar birbirleriyle sevgi ve saygı gösterir, yardımlaşma ve dayanışma duyguları artardı.

Loading

No ResponsesMart 17th, 2024

EN BÜYÜK HESAP ALLAH’IN HESABIDIR

EN BÜYÜK HESAP ALLAH’IN HESABIDIR

 

İnsanlar günlük, gündelik, bilemedin yıllık ve ömürlük hesaplar yaparlar.
Allah’ın hesabı ise ezelden başlayıp ebede uzanır.
Allah bunu kitabında asırlık veya berat gecelerinde yıllık olarak devreye koyar.
Zira bir yaprak bile bir kaderle düşer.
Allah’ın hesabı ebedi boyutludur.

Allah’ın hesabı gibi projesi de ebedi boyutludur.
Kullarını yaratan hiç onların hal ve ahvalini ve de geleceklerini bilmez mi?
Zaten her bir mahlukun ana rahmine düştüğü andan itibaren her şeyi yazılıdır.
Levh-i mahfuzda genel yazıldığı gibi, her bir spermde de mukadderat kayıtlıdır.
Tıpkı fiziki özellikleri gibi.
Allah zalimi de bilir, mazlumu da.
Allah imhal eder ancak ihmal eder.
İçindeki gerçek niyet ve yapının ortaya çıkması için müsaade edip süre verir ancak göz ardı etmez.
Hesabını toplu ve topluca görür.
Musa’yı Nil Nehri’nden çıkarıp firavunun sarayında büyüttüğü gibi, firavunu da kızıl denizde ordusuyla toptan boğar.
Ne garip değil mi?
“İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da; “Çürümüş kemikleri kim yaratacak” diyerek, Bize misal vermeye kalkar?”[1]
Oysa o;
” O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi?”[2]
İnsan bir baksın neden yaratıldığına;
” Dökülen bir sıvıdan yaratıldı;”[3] 

****************

 

Kumanda zahiri, cisim ve madde olarak kanalları kontrol ediyor.

Yani sadece bir araçtır.
Bedende ruh için bir kumanda mesabesindedir.
Alemlerde gezinti yapan ruhtur. Beden ise onun kumandasında bir araçtır.

-Zalimler kahramanları çıkarır.

Firavun varsa, Musa olacak ve çıkacaktır.

-Gerçekten de salahat ayrı maharet ayrıdır.

Her alanda.
Nitekim siyasette de.
Adam Salih gibi görünüyor ancak sadece maharetli değil, basiret de kaybetmiş.
Hırs ve hayal, alkış ve şişirmeler gözünü kör etmiş.
Hayalle hakikati birbirine karıştırıyor
Hayal dünyasında geziyor.
Hezimeti hizmet sanıyor.
Yanındaki dolmuşçuların dolduruşuna geliyor.
Bir hayal uğruna memleketi tehlikeye atıyor.
Ne diyelim, Allah akıl şuur versin.
Kaybetmesine daha ziyade, kaybettirmesiyle bir ömür hatırlanılacaktır.

Sayın Erdoğan konuşmasında;

“Bize kaybettirmek için çalışıp, bizim gölgemizde yürümeye kalkanlara müsaade etmeyiz. Bunun adı siyasi şantajcılıktır.
MİLLETİMİZ ZÜBÜK SİYASETÇİLERE İTİBAR ETMEZ: Sadece öteki ne veriyorsa 5 fazlası benden diyerek ülkede güven ve istikrarı bozmaktan başka işi olmayanlara acıyarak bakıyoruz. Son dönemde bu habis siyaset tarzının yeniden hortlamaya başladığını görüyoruz. Milletimizin şantajcılara ve zübük siyasetçilere itibar etmeyeceğine inanıyorum.” dedi.

-Dün Saadet Partili Hasan Damar partililere yaptığı konuşmada ‘AK Parti’ye İstanbul’u kaybettiren biziz ve kaybettireceğiz hiç başka şansları yok’ dedi.[4]

Maalesef bugün de aynı hata tekrar edilmektedir.

İnsanlar unutsa da tarih unutmayacaktır.

 

***************

 

DAĞDAN İNMİŞ ŞEHİRE

 

– Benim için önemli olan kime oy verdiğin değil, Kime kazandırdığındır.

Sen kime kazandırdığın-sın, kazancında odur.
Günahına da sevabına da…

-Önceleri Kahramanmaraş, Çorum, Sivas ve Adıyaman gibi yerlerde oynanan oyun, bugün PKK tarafından Hatay ve Mersin’de zemini oluşturulmaya, küçük bir Suriye ortamının hazırlanmasına ve kaosun merkezi kılınmaya çalışılıyor.

-Kirli bir siyaset ortaklığı sürmekte ve basiretsiz yaklaşımlar sergilenmektedir.

-Başarımızın sırrı, beyin göçünün geriye dönüşü olmuştur.

İşte buna hazmedilmemektedir.

Adeta tahsile gidenler geri dönmüşlerdir.
Ancak onları buradan çeşitli sebeplerle gönderip başarımızı engelleyenler bu dönüşten hoşnut olmamış, huysuzlukları depreşmiştir.

İnşallah bu İslam dünyası çapında da gerçekleşecektir. [5]

-Firavun ve firavunlar Gazze’de Musaların peşinde.

Musaları öldürmek ve durdurmak için her ismi ve cismi ortadan kaldırıyorlar.

-Şehirlerde uyuşturucu tacirleri neden arttı?

Çünkü dağdaki eşkıya şehre indi ve de şehirden ortaklar buldu.

-Ya Rabbi! O nasıl bir maya ki, tüm sütleri dönüştürüp mayasıyla mayalamış, tüm yabanileri aşısıyla ehil ve ehlileştirmiştir?

Südü bozuklar hariç.

Kendi olmayan ve aşı tutmayan yabanilerin dışında.

-Rahmetli dedem 1980 yıllarında şöyle demişti;

Evlat, evvelden eşkıya dağ da idi, şimdi şehre indi.

Şimdi ise mecliste.

O da avukat gibi savunarak, arabasına alıp serbestçe istenilen yere götürerek.
Ya onları savunanlar?
Ya onlara meşruluk kazandıranlar?
Ya onları meclise, belediyelere ve devlet kurumlarına taşıyanlar?
En önemlisi de kör olup bunları görmeyenler…

İşimi ve buna onay verenleri Allah’a havale ediyorum.

 

MEHMET ÖZÇELİK

16-03-2024

[1] Yasin. 77-78.

[2] Kıyame. 37.

[3] Tarık Suresi.6.

[4] https://tesbitler.com/2024/02/21/kim-kimi-temsil-ediyor/

[5] https://tesbitler.com/2024/02/13/bitlis-tiflis/

 

Loading

No ResponsesMart 16th, 2024

GÖLGE-TECELLİ-AYNA

GÖLGE-TECELLİ-AYNA

GÖLGE

Mevlâna’nın alemi gölge ile tanımlaması, tasavvufi bakış açısının bir yansımasıdır. Bu bakış açısına göre, maddi dünya gerçek varlığın sadece bir gölgesi gibidir. Gerçek varlık ise Allah’tır ve O’nun nuru her şeyi kuşatmaktadır.

Mevlâna, Mesnevi’de bu durumu şu şekilde anlatır:

> **”Gölge ile avlanan avcı gibi, **
> **Gölge sermaye olur mu? **
> **Varlık gölgedir, gölgenin aslı ise,**
> **Varlığın canı, cananıdır.”**

Bu dizelerde Mevlana, maddi dünyayı gölgeye benzetir. Gölge, bir nesnenin ışığa karşı oluşturduğu karanlık alandır. Gerçekte var değildir, sadece bir izlenimdir. Aynı şekilde, maddi dünya da Allah’ın nurunun bir gölgesidir. Gerçek varlık ise Allah’tır ve O’nun nurudur.

Mevlâna’nın gölge benzetmesi, maddi dünyanın geçici ve aldatıcı olduğunu da vurgulamaktadır. Gölge gibi, maddi dünya da sürekli değişmekte ve yok olmaktadır. Gerçek ve kalıcı olan ise Allah’tır.

Mevlâna’nın gölge benzetmesi, tasavvuftaki “fenafillâh” ve “bekâbillâh” kavramlarıyla da bağlantılıdır. Fenafillah, kişinin nefsini ve benliğini Allah’ta yok etmesi anlamına gelir. Bekâbillâh ise Allah’ın varlığında var olması anlamına gelir. Gölge benzetmesi, kişinin nefsini ve benliğini yok ederek Allah’ın nurunda var olması gerektiğini gösterir.

Mevlâna’nın gölge benzetmesi, tasavvufi bakış açısının önemli bir unsurudur. Bu benzetme, maddi dünyanın gerçek varlık olmadığını, gerçek varlığın Allah olduğunu ve kişinin nefsini ve benliğini yok ederek Allah’ın nurunda var olması gerektiğini gösterir.

**Mevlana’nın gölge benzetmesiyle ilgili bazı önemli noktalar:**

* Gölge, maddi dünyayı temsil eder.
* Gerçek varlık Allah’tır ve O’nun nurudur.
* Maddi dünya geçici ve aldatıcıdır.
* Kişi nefsini ve benliğini yok ederek Allah’ın nurunda var olması gerekir.

**Mevlana’nın gölge benzetmesiyle ilgili kaynaklar:**

* Mesnevi
* Fihi Ma Fih
* Divan-ı Kebir
* Mevlana Celaleddin Rumi’nin Hayatı ve Eserleri
* Tasavvuf Terimleri Sözlüğü

@@@@@@@@

“Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, membalarını göster ve bizi makarr-ı saltanatına celb et. Bizi bu çöllerde mahvettirme; bizi huzûruna al, bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zevâl ve teb’îd ile tâzib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu mutî raiyyetini başıboş bırakıp idâm etme”[1]

“Evet, mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal, umumiyetle Bâkî-i Hakikînin hüsün ve ihsan ve kemâlâtının işârâtı ve çok perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir, belki cilve-i Esmâ-i Hüsnânın gölgelerinin gölgeleridir.”[2]

@@@@@@@

Tasavvufta her şeyin gölge olması, varlığın Hakk’ın bir tecellisi ve zuhuru olduğunu, varlığın asıl sahibinin Hak olduğunu ve her şeyin O’nun gölgesi gibi geçici ve fani olduğunu ifade eder. Bu bakış açısına göre, maddi alem bir perde gibidir ve bu perdenin arkasında gerçek varlık olan Hak gizlenmektedir.

Tasavvufta gölge benzetmesi, varlığın üç mertebesini anlatmak için kullanılır:

**1. Zati gölge: ** Hakk’ın zatının gölgesidir. Varlığın asıl kaynağı ve esasıdır. Bu mertebede varlık Hak’tan ayrı değildir.

**2. Sıfatı gölge: ** Hakk’ın sıfatlarının gölgesidir. Varlığın çeşitli şekilleri ve isimleri bu mertebede ortaya çıkar.

**3. Fiili gölge: ** Hakk’ın fiillerinin gölgesidir. Varlığın tüm hareketleri ve değişimleri bu mertebede gerçekleşir.

Gölge benzetmesi, varlığın hakikatini anlamak için kullanılan bir araçtır. Bu benzetmeyle, varlığın asıl sahibinin Hak olduğunu ve her şeyin O’nun bir tecellisi olduğunu hatırlatmak istenir.

Tasavvufta gölge benzetmesiyle ilgili bazı önemli noktalar şunlardır:

* Gölge, asıl varlığın yokluğunu değil, onun bir tecellisini gösterir.
* Gölge, asıl varlıktan ayrı değildir.
* Gölge, asıl varlığın güzelliğini ve mükemmelliğini gösterir.

Tasavvufta her şeyin gölge olması fikri, bazı felsefi ve dini görüşlerle paralellik gösterir. Örneğin, Platon’un mağara benzetmesi ve Vedanta felsefesindeki Maya kavramı da varlığın gerçekliğiyle ilgili benzer bir bakış açısı sunar.

Tasavvufta her şeyin gölge olması fikrinin bazı pratik sonuçları da vardır. Bu fikir, tasavvuf yolunda ilerleyenlere şu mesajları verir:

* Varlığa aldanmamak ve her şeyin Hakk’ın bir tecellisi olduğunu bilmek gerekir.
* Maddi dünyaya bağlı kalmamak ve Hakk’a yönelmek gerekir.
* Hakk’ın sevgisini ve yakınlığını kazanmak için çaba göstermek gerekir.

Tasavvufta her şeyin gölge olması fikri, varlığın hakikatine dair derin bir bakış açısı sunar. Bu fikir, tasavvuf yolunda ilerleyenlerin Hakk’a ulaşma yolunda önemli bir rehber olabilir.

*******************  

Risale-i Nur’da Tecelli konusu nedir?


## Risale-i Nur’da Tecelli Konusu.

Risale-i Nur’da tecelli konusu, Allah’ın isim ve sıfatlarının kâinatta ve varlıklarda nasıl zuhur ettiğini anlatan önemli bir temadır. Tecelli, Arapça ‘da “görünmek, ortaya çıkmak” anlamına gelen “tecelli” kelimesinden gelir. Tasavvufta ise Allah’ın zatının, isim ve sıfatlarının kâinatta ve varlıklarda gözle görülebilir bir şekilde zuhur etmesi anlamına kullanılır.

Risale-i Nur’da tecelli konusu, çeşitli açılardan ele alınır:

**1. Esma-i Hüsna’nın Tecellisi: ** Allah’ın güzel isimleri, kâinatta ve varlıklarda farklı şekillerde tecelli eder. Örneğin, “Rahman” ismi rahmet ve şefkatin, “Rahim” ismi merhametin, “Hâkim” ismi ise hikmet ve adaletin tecellisidir.

**2. Kâinatın Tecellisi: ** Kâinat, Allah’ın kudretinin, azamet ve ihtişamının bir tecellisidir. Kainattaki her varlık, Allah’ın bir sanat eseridir ve O’nun varlığını ve birliğini gösterir.

**3. Varlıkların Tecellisi: ** Varlıklar, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli mahalleridir. Her varlık, Allah’ın bir isminin tecellisini farklı bir şekilde gösterir.

**4. İnsan ve Tecelli: ** İnsan, Allah’ın en mükemmel tecelli mahallidir. İnsanda Allah’ın tüm isim ve sıfatları tecelli eder.

Risale-i Nur’da tecelli konusu, iman ve tevhidin temellerini oluşturur. Allah’ın isim ve sıfatlarının kainatta ve varlıklarda nasıl tecelli ettiğini anlamak, Allah’ı daha iyi tanımaya ve O’na olan imanımızı güçlendirmeye yardımcı olur.

Tecelli konusuyla ilgili Risale-i Nur’dan bazı örnekler:

* **Sözler, 25. Söz:** “Kâinat bir kelime-i kudrettir, bir nakş-ı rahmettir. Her zerresi bir nükte-i hikmettir.”
* **Mektubat, 23. Mektup:** “Esma-i Hüsna’nın cilveleri ve tecellileri, kâinatın her köşesinde, her zerresinde görünüyor.”
* **Lem’alar, 27. Lem’a:** “İnsan, kâinatın hülâsası ve küçük bir âlemdir. Nasıl ki kâinat, esma-i hüsnanın bir mazharı ve tecelligahı ise, insan dahi esma-i hüsnanın bir aynası ve müşahhas bir nüshasıdır.”

Tecelli konusu, Risale-i Nur’da derinlemesine ele alınan ve üzerinde çokça tefekkür edilmesi gereken önemli bir temadır. Bu konuyu anlamak, Allah’ı daha iyi tanımaya ve O’na olan imanımızı güçlendirmeye yardımcı olacaktır.

@@@@@@@

Risale-i Nur’da âlemlerin ve varlıkların bir ayna oluşu konusu nedir?

## Risale-i Nur’da Âlemlerin ve Varlıkların Bir Ayna Oluşu Konusu

Risale-i Nur’da âlemlerin ve varlıkların bir ayna oluşu konusu, Allah’ın isim ve sıfatlarının kâinatta ve varlıklarda nasıl tecelli ettiğini anlatan önemli bir temadır. Ayna benzetmesi, varlıkların Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren birer ayna gibi olduğunu ifade eder.

**Ayna Benzetmesinin Anlamı: **

Ayna, önüne konulan cismin görüntüsünü yansıtır. Aynadan baktığımızda, cismin kendisini değil, aynadaki görüntüsünü görürüz. Varlıklar da Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini gösteren aynalar gibidir. Varlıklara baktığımızda, Allah’ın varlığını ve birliğini görürüz.

**Ayna Benzetmesinin Önemi: **

Ayna benzetmesi, Allah’ı tanımanın ve O’na iman etmenin önemli bir yoludur. Varlıklardaki mükemmellik ve güzellik, Allah’ın isim ve sıfatlarının mükemmelliğini ve güzelliğini gösterir. Bu da Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlar.

**Risale-i Nur’da Ayna Benzetmesine Örnekler: **

* **Sözler, 25. Söz:** “Kâinat bir kelime-i kudrettir, bir nakş-ı rahmettir. Her zerresi bir nükte-i hikmettir. Her zerre, bir ayna-i esma-i Hüsnadır.”
* **Mektubat, 23. Mektup:** “Esma-i Hüsna’nın cilveleri ve tecellileri, kâinatın her köşesinde, her zerresinde görünüyor. Her şey, bir ayna gibi bir ismi gösteriyor.”
* **Lem’alar, 27. Lem’a:** “İnsan, kâinatın hülâsası ve küçük bir âlemdir. Nasıl ki kâinat, esma-i hüsnanın bir mazharı ve tecelligahı ise, insan dahi esma-i hüsnanın bir aynası ve müşahhas bir nüshasıdır.”

**Sonuç: **

Risale-i Nur’da âlemlerin ve varlıkların bir ayna oluşu konusu, Allah’ı tanımanın ve O’na iman etmenin önemli bir yoludur. Varlıklardaki mükemmellik ve güzellik, Allah’ın isim ve sıfatlarının mükemmelliğini ve güzelliğini gösterir. Bu da Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlar.

 

******************  

 

[1] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/As%c4%b1llar%c4%b1na

[2] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/G%c3%b6lge

Loading

No ResponsesMart 16th, 2024

MALAYANİ

MALAYANİ[1]

**Malayanî** kelimesinin aslı **Arapça**’dır. Arapça’da “**la yanfa’u**” (لا ينفع) fiilinden türemiştir. Bu fiil “**fayda sağlamamak**” anlamına gelir. Malayanî kelimesi de “**faydasız, boş, yararsız**” anlamlarında kullanılır.


Malayanî kelimesi Türkçeye Arapça’dan geçmiştir. Türkçe’de de aynı anlamlarda kullanılır.

**Malayanî kelimesinin eş anlamlıları:**

* Faydasız
* Boş
* Yararsız
* Gereksiz
* Anlamsız
* Lüzumsuz
* Abes
* Saçma

**Malayanî kelimesinin zıt anlamlıları:**

* Faydalı
* Yararlı
* Gerekli
* Anlamlı
* Lüzumlu
* Doğru
* Makul

**Malayanî kelimesinin örnek cümleleri:**

* “**Boş ve malayani sözlerden uzak durun.**” (Kur’an-ı Kerim, Mü’minûn 3)
* “**Çok konuşmaktan sakın! Zira çok konuşmanın çoğu malayani (faydasız)dir.**” (Hadis-i Şerif)
* “**Malayanî işlerle uğraşmak zaman israfıdır.**”
* “**İnsan malayani sözlerden ve davranışlardan kaçınmalıdır.**”

***********

 

**Malayanî**, dinî ve dünyevi hayat bakımından fayda sağlamayan gereksiz söz ve davranışları ifade eden bir tabirdir. Dünya ve âhirette bir işe yaramayan, maddi ve manevi bir fayda sağlamayan söz, iş ve davranışlar malayanî olarak nitelendirilir.

**Din**, malayanîyi hoş karşılamaz ve bundan kaçınmayı teşvik eder. Bunun birkaç sebebi vardır:

* **Zaman israfı:** Malayanî, insanın ömrünü boşa harcamasına ve kıymetli zamanını heba etmesine neden olur.
* **Dikkat dağıtıcı:** Malayanî, insanın zihnini meşgul ederek önemli konulardan uzaklaşmasına ve asıl odaklanması gereken şeylere konsantre olamamasına sebep olur.
* **Günah:** Bazı malayanî sözler ve davranışlar günah kapsamında değerlendirilir ve ahirette hesaba çekilecektir.
* **Manevi zarar:** Malayanî, insanın manevi gelişimini engeller ve kalbini katılaştırır.

**Din**, malayaniye karşı şu şekilde korunmayı tavsiye eder:

* **Zamanı iyi değerlendirmek:** Zamanın kıymetini bilerek faydalı ve anlamlı işlerle meşgul olmak.
* **Dikkatli olmak:** Söze ve işe başlamadan önce düşünmek ve malayani olma ihtimali olan şeylerden kaçınmak.
* **Faydalı bilgi ve eylemlere yönelmek:** İlim öğrenmek, ibadet etmek, iyilik yapmak gibi faydalı ve sevaplı işlerle meşgul olmak.
* **Nefsi terbiye etmek:** Nefsin malayaniye meyleden isteklerini kontrol altına almak ve onu güzel ahlaka yönlendirmek.

**Malayanîden kaçınmak**, insanın hem dünyevi hem de uhrevi hayatını güzelleştirmesine yardımcı olur. Daha huzurlu, mutlu ve bereketli bir hayat için malayaniye karşı dikkatli olmak ve ondan uzak durmak önemlidir.

**Malayanînin bazı örnekleri:**

* Dedikodu yapmak
* Gıybet etmek
* Yalan söylemek
* Boş yere vakit geçirmek
* Kumar oynamak
* Müstehcenlik içeren söz ve davranışlarda bulunmak

**Dinî kaynaklarda malayaniye karşı birçok uyarı ve tavsiye bulunmaktadır.** Örneğin, Kur’an-ı Kerim’de “**Boş ve faydasız sözlerden uzak durun**” (Mü’minûn 3) ve “**Lüzumsuz yere yemin etmeyin**” (Bakara 224) buyrulmaktadır.

**Hadis-i şeriflerde de malayaniye karşı uyarılarda bulunulmuştur.** Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde “**Çok konuşmaktan sakın! Zira çok konuşmanın çoğu malayani (faydasız)dir.**” buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd 62)

**Sonuç olarak**, malayani dinen hoş karşılanmayan bir davranıştır. Malayaniye karşı dikkatli olmak ve ondan uzak durmak, insanın hem dünyevi hem de uhrevi hayatını güzelleştirmesine yardımcı olur.

 

*****************   

## Risale-i Nur’da Malayani Konusu


**Malayanî**, Risale-i Nur’da sıkça geçen ve **”faydasız, boş, yararsız”** anlamlarına gelen bir kelimedir. Risale-i Nur’da malayani, insanın ömrünü boşa harcamasına ve ahiretini tehlikeye atmasına neden olan bir şey olarak nitelendirilir.

**Malayanînin Risale-i Nur’da ele alınış şekli:**

* **Malayanînin zararları:** Risale-i Nur’da malayani, insanın zamanını, zihnini ve maneviyatını olumsuz etkileyen bir şey olarak gösterilir. Malayani ile uğraşmanın insanı Allah’tan uzaklaştırdığı ve ahiret için çalışmasını engellediği belirtilir.
* **Malayanîden korunma yolları:** Risale-i Nur’da malayaniye karşı korunmak için imanın ve Kur’an’ın rehberliğinde bir hayat yaşamanın önemi vurgulanır. Faydalı bilgi edinmek, ibadet etmek ve iyilik yapmak gibi faydalı işlerle meşgul olmanın malayaniye karşı korunmada etkili bir yöntem olduğu belirtilir.
* **Malayanînin örnekleri:** Risale-i Nur’da malayaniye örnek olarak dedikodu, gıybet, yalan, boş yere vakit geçirmek ve kumar oynamak gibi şeyler verilir.

**Malayanî ile ilgili Risale-i Nur’dan bazı alıntılar:**

* “**Malâyânî, ne dünyaya ne de ahirete faydası olmayan şeylerdir.**” (Sözler, 23. Söz)
* “**Malâyânî, nefsin hoşuna giden, fakat neticesi olmayan şeylerdir.**” (Mektubat, 23. Mektup)
* “**Malâyânîden kurtulmak için, imanın ve Kur’an’ın rehberliğinde bir hayat yaşamak gerekir.**” (Lem’alar, 10. Lem’a)

**Sonuç olarak**, Risale-i Nur’da malayani, insanın ömrünü ve ahiretini tehlikeye atan bir şey olarak nitelendirilir. Malayaniye karşı korunmak için imanın ve Kur’an’ın rehberliğinde bir hayat yaşamanın önemi vurgulanır.

*@@@@@@@

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=MFn10CZrFnM&t=419s

Loading

No ResponsesMart 14th, 2024

Peygamberimizin Sünnetine Uygun Olarak Ramazan Ayını Nasıl Geçirmeliyiz?

## Peygamberimizin Sünnetine Uygun Olarak Ramazan Ayını Nasıl Geçirmeliyiz?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ramazan ayını ibadet, yardımseverlik ve cömertlik ayı olarak geçirirdi. Bu ayda Allah’a yakınlaşmaya ve günahlardan arınmaya çalışırdı. Biz de onun sünnetine uyarak Ramazan ayını en güzel şekilde geçirmeye çalışmalıyız.**İşte Peygamberimizin sünnetine uygun olarak Ramazan ayını geçirmek için bazı öneriler:****Oruç:*** Orucun farzlarını ve adabını titizlikle yerine getirin.* Sahur ve iftarda dengeli ve sağlıklı beslenin.* Oruç tutarken sabırlı olun ve öfkelenmekten kaçının.**Namaz:*** Namazlarınızı vaktinde ve cemaatle kılın.* Teravih namazını kılmaya özen gösterin.* Geceleri namaz kılmak ve dua etmek için zaman ayırın.**Kur’an:*** Her gün Kur’an okumaya ve anlamaya çalışın.* Hatim indirmeyi hedefleyin.* Tefsir kitaplarından faydalanarak Kur’an’ı daha iyi anlamaya çalışın.**Dua ve İbadet:*** Bol bol dua ve istiğfar edin.* Allah’a yakınlaşmak için çeşitli ibadetler yapın.* Zikir ve tefekkürle meşgul olun.**Yardımseverlik ve Cömertlik:*** Fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım edin.* Zekat ve fitrelerinizi verin.* Sadaka ve infakta bulunun.**Ahlak:*** Sabırlı ve affedici olun.* Günahlardan ve kötülüklerden uzak durun.* Dilinizi ve davranışlarınızı kontrol altında tutun.**Sosyal Faaliyetler:*** Aileniz ve yakınlarınızla vakit geçirin.* Dini ve ilmi konularda sohbetler yapın.* Ramazan’ın manevi atmosferini birlikte yaşayın.**Bunlara ek olarak:*** Ramazan ayının faziletlerini ve önemini öğrenin.* Ramazan ayı ile ilgili kitaplar okuyun.* Camilerde ve dini programlarda aktif rol alın.**Peygamber Efendimiz’in sünnetine uygun olarak Ramazan ayını geçirmek için en önemli şey samimi ve ihlaslı olmaktır. Allah’ın rızasını gözeterek ve onun sevgisini kazanmak için ibadet etmeliyiz.****Ayrıca:*** Ramazan ayına özel dua ve sureleri okuyabilirsiniz.* Kadir Gecesi’ni ihya edebilirsiniz.* Umre ve hac gibi ibadetleri yerine getirebilirsiniz.**Ramazan ayı bir fırsat ayıdır. Bu ayı en güzel şekilde değerlendirerek Allah’a yakınlaşmaya ve günahlardan arınmaya çalışmalıyız.****Dualarımız kabul olsun.**

Loading

No ResponsesMart 12th, 2024

Gazzede hamile sayısı, doğan çocuk sayısı, açlıktan ve bombalamadan dolayı ölen çocuk ve kadın sayısı.

Gazzede hamile sayısı, doğan çocuk sayısı, açlıktan ve bombalamadan dolayı ölen çocuk ve kadın sayısı.


Gazze’de yaşanan insani dramın acı gerçekleri yürekleri sızlatıyor. İşgal altındaki Gazze Şeridi’nde çocuklar ve kadınlar, açlık ve şiddet nedeniyle büyük bir zorlukla karşı karşıya. İşte bu trajik durumun bazı yönleri:

1. **Açlıktan Ölen Çocuk Sayısı**:
– Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü, yetersiz beslenme nedeniyle toplam **15 çocuğun açlıktan öldüğünü** açıkladı. Ayrıca, **6 çocuğun ise ölümün pençesinde olduğu** uyarısında bulundu. Bu utanç verici durum, tüm insanlığa derin bir yara açıyor¹.

2. **Bombalamadan Dolayı Ölen Çocuk Sayısı**:
– İsrail ordusu, 149 gündür sivil yerleşim yerleri, hastaneler, okullar ve yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı barınakları hedef alan saldırılarını sürdürüyor. Bu saldırılarda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı **30 bini aşmış durumda**. Enkaz altında binlerce kişi kayboldu ve yaralı sayısı 70 bini geçti¹³.

3. **Hamile Kadınlar ve Siviller**:
– Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Gazze Şeridi’ndeki çocuklar ile hamile ve emziren kadınlar arasındaki yetersiz beslenmedeki hızlı artışın, özellikle de açlık ve salgın hastalıktan ölen kişilerin sayısını artırdığını belirtiyor⁵.

Bu trajik durum, insanlık adına büyük bir utanç kaynağıdır. Umarım barış ve insan hakları için daha iyi bir gelecek mümkün olur.

Kaynak: Bing ile konuşma, 10.03.2024
(1) Gazze’de açlıktan ölen çocuk sayısı artıyor! 15 çocuk can verdi, 6’sı …. 
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/gazzede-acliktan-olen-cocuk-sayisi-artiyor-15-cocuk-can-verdi-6si-olumun-1025706.
(2) Gazze’de çocuklar hangi koşullar altında büyüyor? – BBC. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57253129.
(3) İsrail’in engeli nedeniyle Gazze’de açlıktan ölen çocuk sayısı artıyor …. https://www.haberler.com/guncel/israil-in-engeli-nedeniyle-gazze-de-acliktan-olen-cocuk-sayisi-artiyor-16907693-haberi/.
(4) Gazze’de çocuklar şimdi de açlıktan ölüyor! Kadın, çocuk ve sivillerin …. https://www.ahaber.com.tr/gundem/2024/01/25/gazzede-cocuklar-simdi-de-acliktan-oluyor-kadin-cocuk-ve-sivillerin-kacip-siginacagi-bir-yer-yok.
(5) Utancın kaydı: Gazze’de açlıktan ölen çocuk sayısı 10 oldu!. https://tr.al-ain.com/article/utancin-kaydi-gazzede-acliktan-olen-cocuk-sayisi-10-oldu.

@@@@@@@@@

Loading

No ResponsesMart 11th, 2024

  VEDA HUTBESİ İNSAN HAKLARI DEMOKRASİ VE YURTDAŞLIK BOYUTU

            VEDA HUTBESİ İNSAN HAKLARI DEMOKRASİ VE YURTDAŞLIK BOYUTU

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

لَقَدْ جَاۤءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ 1

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ 2

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللهُ

Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir.” Tevbe Sûresi, 9:128.
2 : “Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.
3 : “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmrân Sûresi, 

              VEDA HUTBESİ; Peygamber efendimizin Vedâ Haccında Arafat’ta, Mina’da ve bir gün  sonra yine Mina’da olmak üzere arife günü ile, bayramın 1 ve 2. Günlerinde parça parça Miladi takvime göre 6-9 Mart arası irad edilmiştir.124.000’den fazla Müslümana yaptıkları vaaz ve nasihatler. Peygamberimizin Allahü Teâlâ tarafından insanlara, doğru yolu göstermek için görevlendirilmelerinden sonra mübarek ağızlarından çıkan her söz, mânâ ve hakikatler yönünden beşeriyete birer rehberdir. Bunlardan “Vedâ Hutbesi” olarak bilinen son haclarında buyurdukları hususların ise ayrı bir ehemmiyeti vardır. “Vedâ Hutbesi” değişmez prensip, kânun ve nizamlar olarak on dört asırdır, bütün insanlığa ulaşabildiği seviyenin çok üstünde bir insan hakları, Demokratik esaslar ve iyi yurttaşlık anlayışı getirmiştir. 

          Mimsiz medeniyeti kuran Avrupa ve Amerika’nın 2 dünya savaşında birbirlerini ve 100 milyonu aşkın insanı katlettikten sonra 10 Aralık 1948 de BM lerde kâğıt üzerinde kabul ettiği ve asla uygulamaya koymadıkları İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİ İslam’ın özünde var olup efendimiz ASV tarafından 14 asır evvel ilan edilmiş ve İslam’ın doğuşundan beri uygulanmış kurallardır.    Bedir savaşıyla İslam savaş hukuku belirlenmiş ve bütün savaşlarda uygulanmıştır. Dinimize göre sivil halk, esirler savaş misafiri ve emanet olarak kabul edilmiş hayatı korunmaya alınmıştır. Mekke’nin fethindeki tanınan haklar ve korumacı siyaset asırlarca ecdadımız tarafından uygulanmıştır. İstanbul’un fethinden sonra bütün Gayrı Müslümler korumaya alınmış, öncesinden daha geniş haklar tanınmıştır.

      Bizim ecdadımız kazandığı en büyük zaferlerde bile İnsan haklarını kutsal bilmiş, esirleri emanet olarak görmüş, malı mülkü dinleri korumaya alınmıştır. Anadolu ve Balkanlar Türk Milletinin İstimalet politikası sayesinde eskisinden daha güvenli, rahat huzur ortamına kavuşmuşlardır. Asırlardır dünya siyasetine yön vermiş ecdadımız gittiği her yere örnek bir İslami hayat, adalet, eşitlik insanca yaşama şartları ve medeniyet götürmüş, Bütün hakları güvence altına almışlardır. İstanbul’un fethi öncesi Bizans İmparatorunun Katolik ve Ortodoks ittifakına karşı Bizans halkı ve kilisesi “İstanbul’da Katolik külahı görmektense TÜRK SARIĞI görmeyi tercih ederiz” demişler, Müslüman Türkün yönetimini tercih etmişlerdir.

             Kendilerini medeni zanneden Mimsiz medeniyeti kuran Avrupa’nın tarihi ise Sekülerizm ve Merkantilizmin ürünü olarak Kurduğu sömürgelerdeki katliam, köle ticareti ahlaksızlık, emperyalizm, kaçakçılık, Asimilasyon, nükleer silah, sürgünler gibi İNSAN HAKLARI İHLALERİYLE doludur. Günümüzde Filistin’de Gazze’de, Doğu Türkistan’da dünyanın dört bir yanı; Edeni batının İNSAN HAKLARI İHLALLERİYLE kan ağlıyor. Demek ki İnsan hakları kâğıt üzerinde verilecek göstermelik bir uygulama değil VİCDANİİ, AHLAKİİİ bir yaşam tarzıdır. Bunu da Hz. Muhammed’le İslam dini temin etmiş riyakârlıktan ziyade İHLASLI uygulamalar Türk-İslam tarihinde yaşam tarzı olmuştur. Zamanımızda İslamın düsturlarına ne kadar ihtiyaç olduğu Maddiyatta zirveye ulaşmış dünyadaki kargaşa, katliam, huzursuzluk delildir. Huzur ancak ve ancak İslam’dadır. KALPLER ANCAK ALLAHI ANMAKLA MÜTMAİN OLUR İNSANLIK HUZUR BULUR. Denenen Bütün ideolojilerin (Kapitalizm, Liberalizm, Sosyalizm) evrensel huzur getirmediği insan haklarını sağlayamadığı görülmüştür.

          Dünya düzenini değil kâinat düzenini sağlayacak olan yalnızca Rabbimizin İslami düzenidir. Bunun dışında hiçbir ideoloji hiçbir düzen insan haklarını temin edip insanlık huzurunu sağlamaya yeterli ve uygun değildir. Yaratılanın huzurunu ve mutlak adaleti ancak yaratan sağlayabilir.     

     Mustafa GÜNEŞ   6 Mart 2024

Loading

No ResponsesMart 10th, 2024