SEKİZİNCİ SÖZ – SENARYO
SEKİZİNCİ SÖZ – SENARYO
Şu dünya ve dünya içindeki ruh-u insanî ve insanda dinin mahiyet ve kıymetlerini ve eğer din-i hak olmazsa dünya bir zindan olması ve dinsiz insan, en bedbaht mahluk olduğunu ve şu âlemin tılsımını açan, ruh-u beşerîyi zulümattan kurtaran يَا اَللّٰهُ ve لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ olduğunu anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle:
Eski zamanda iki kardeş, uzun bir seyahate beraber gidiyorlar. Gitgide tâ yol ikileşti. O iki yol başında ciddi bir adamı gördüler. Ondan sordular: “Hangi yol iyidir?” O dahi onlara dedi ki: “Sağ yolda kanun ve nizama tebaiyet mecburiyeti vardır. Fakat o külfet içinde bir emniyet ve saadet vardır. Sol yolda ise serbestiyet ve hürriyet vardır. Fakat o serbestiyet içinde bir tehlike ve şakavet vardır. Şimdi intihabdaki ihtiyar sizdedir.”
Bunu dinledikten sonra güzel huylu kardeş sağ yola تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ deyip gitti ve nizam ve intizama tebaiyeti kabul etti. Ahlâksız ve serseri olan diğer kardeş, sırf serbestlik için sol yolu tercih etti. Zahiren hafif, manen ağır vaziyette giden bu adamı hayalen takip ediyoruz:
İşte bu adam, dereden tepeden aşıp gitgide tâ hâlî bir sahraya girdi. Birden müthiş bir sadâ işitti. Baktı ki dehşetli bir arslan, meşelikten çıkıp ona hücum ediyor. O da kaçtı. Tâ altmış arşın derinliğinde susuz bir kuyuya rast geldi. Korkusundan kendini içine attı. Yarısına kadar düşüp elleri bir ağaca rast geldi, yapıştı. Kuyunun duvarında göğermiş olan o ağacın iki kökü var. İki fare, biri beyaz biri siyah, o iki köke musallat olup kesiyorlar. Yukarıya baktı, gördü ki arslan, nöbetçi gibi kuyunun başında bekliyor. Aşağıya baktı, gördü ki dehşetli bir ejderha, içindedir. Başını kaldırmış, otuz arşın yukarıdaki ayağına takarrub etmiş. Ağzı kuyu ağzı gibi geniştir. Kuyunun duvarına baktı, gördü ki ısırıcı muzır haşerat, etrafını sarmışlar. Ağacın başına baktı, gördü ki bir incir ağacıdır. Fakat hârika olarak muhtelif çok ağaçların meyveleri, cevizden nara kadar başında yemişleri var.
İşte şu adam, sû-i fehminden, akılsızlığından anlamıyor ki bu âdi bir iş değildir. Bu işler tesadüfî olamaz. Bu acib işler içinde garib esrar var. Ve pek büyük bir işleyici var olduğunu intikal etmedi. Şimdi bunun kalbi ve ruh ve aklı, şu elîm vaziyetten gizli feryad u figan ettikleri halde; nefs-i emmaresi, güya bir şey yokmuş gibi tecahül edip ruh ve kalbin ağlamasından kulağını kapayıp kendi kendini aldatarak bir bahçede bulunuyor gibi o ağacın meyvelerini yemeye başladı. Halbuki o meyvelerin bir kısmı zehirli ve muzır idi.
Bir hadîs-i kudsîde Cenab-ı Hak buyurmuş: اَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدٖى بٖى Yani “Kulum beni nasıl tanırsa onunla öyle muamele ederim.” İşte bu bedbaht adam, sû-i zan ile ve akılsızlığı ile, gördüğünü âdi ve ayn-ı hakikat telakki etti ve öyle de muamele gördü ve görüyor ve görecek. Ne ölüyor ki kurtulsun, ne de yaşıyor, böylece azap çekiyor. Biz de şu meş’umu, bu azapta bırakıp döneceğiz tâ öteki kardeşin halini anlayacağız.
İşte şu mübarek akıllı zat gidiyor. Fakat biraderi gibi sıkıntı çekmiyor. Çünkü güzel ahlâklı olduğundan güzel şeyleri düşünür, güzel hülyalar eder. Kendi kendine ünsiyet eder. Hem biraderi gibi zahmet ve meşakkat çekmiyor. Çünkü nizamı bilir, tebaiyet eder, teshilat görür. Asayiş ve emniyet içinde serbest gidiyor. İşte bir bahçeye rast geldi. İçinde hem güzel çiçek ve meyveler var. Hem bakılmadığı için murdar şeyler de bulunuyor. Kardeşi dahi böyle birisine girmişti. Fakat murdar şeylere dikkat edip meşgul olmuş,
midesini bulandırmış. Hiç istirahat etmeden çıkıp gitmişti. Bu zat ise “Her şeyin iyisine bak.” kaidesiyle amel edip murdar şeylere hiç bakmadı. İyi şeylerden iyi istifade etti. Güzelce istirahat ederek çıkıp gidiyor.
Sonra gitgide bu dahi evvelki biraderi gibi bir sahra-i azîmeye girdi. Birden hücum eden bir arslanın sesini işitti. Korktu fakat biraderi kadar korkmadı. Çünkü hüsn-ü zannıyla ve güzel fikriyle “Şu sahranın bir hâkimi var. Ve bu arslan, o hâkimin taht-ı emrinde bir hizmetkâr olması ihtimali var.” diye düşünüp teselli buldu. Fakat yine kaçtı. Tâ altmış arşın derinliğinde bir susuz kuyuya rast geldi, kendini içine attı. Biraderi gibi ortasında bir ağaca eli yapıştı, havada muallak kaldı. Baktı iki hayvan, o ağacın iki kökünü kesiyorlar. Yukarıya baktı arslan, aşağıya baktı, bir ejderha gördü. Aynı kardeşi gibi bir acib vaziyet gördü. Bu dahi tedehhüş etti. Fakat kardeşinin dehşetinden bin derece hafif. Çünkü güzel ahlâkı, ona güzel fikir vermiş ve güzel fikir ise ona her şeyin güzel cihetini gösteriyor.
İşte bu sebepten şöyle düşündü ki: Bu acib işler, birbiriyle alâkadardır. Hem bir emir ile hareket ederler gibi görünüyor. Öyle ise bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar, bir gizli hâkimin emriyle dönerler. Öyle ise ben yalnız değilim, o gizli hâkim bana bakıyor; beni tecrübe ediyor, bir maksat için beni bir yere sevk edip davet ediyor.
Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir merak neş’et eder ki: Acaba beni tecrübe edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acib yol ile bir maksada sevk eden kimdir? Sonra, tanımak merakından tılsım sahibinin muhabbeti neş’et etti ve şu muhabbetten, tılsımı açmak arzusu neş’et etti ve o arzudan, tılsım sahibini razı edecek ve hoşuna gidecek bir güzel vaziyet almak iradesi neş’et etti.
Sonra ağacın başına baktı, gördü ki incir ağacıdır. Fakat başında, binlerle ağacın meyveleri vardır. O vakit bütün bütün korkusu gitti. Çünkü kat’î anladı ki bu incir ağacı, bir listedir, bir fihristedir, bir sergidir. O mahfî hâkim, bağ ve bostanındaki meyvelerin numunelerini, bir tılsım ve bir mu’cize ile o ağaca takmış ve kendi misafirlerine ihzar ettiği et’imeye birer işaret suretinde o ağacı tezyin etmiş olmalı. Yoksa bir tek ağaç, binler ağaçların meyvelerini vermez.
Sonra niyaza başladı. Tâ tılsımın anahtarı ona ilham oldu. Bağırdı ki: “Ey bu yerlerin hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum.” Ve bu niyazdan sonra, birden kuyunun duvarı yarılıp şahane, nezih ve güzel bir bahçeye bir kapı açıldı. Belki ejderha ağzı, o kapıya inkılab etti ve arslan ve ejderha, iki hizmetkâr suretini giydiler ve onu içeriye davet ediyorlar. Hattâ o arslan, kendisine musahhar bir at şekline girdi.
@@@@@@@
Senaryo: Tılsım ve Yol Ayrımı
[Giriş Sahnesi]
(Fon: Hafif mistik ve düşündürücü bir müzik. Bulutların arasından sızan ışıklar, sonsuz bir yola uzanan iki genç adam.)
Anlatıcı (fon ses):
> “Ey insan! Şu dünya ve içindeki ruhun, insandaki dinin kıymetini anlamak istersen, bak şu hikmet dolu temsile…”
[Sahne 1: Yol Ayrımı]
İki kardeş uzun bir yolculukta ilerlerler. Önlerinde iki yol belirir: Sağ ve sol.
Yolların başında yaşlı, vakur bir adam beklemektedir.
Yüzünde bilgelik izi vardır.
Bilge Adam (ciddi bir sesle):
> “Ey yolcular! Sağ yol nizama bağlı, külfetli ama emniyet ve saadet doludur.
Sol yol ise serbest ve kolay görünür. Fakat tehlike ve felaket içerir.
İhtiyar sizdedir. Seçin!”
(Kardeşlerin yüzüne yakın çekim yapılır. İkisinin de gözlerinde kararsızlık parıltısı var.)
[Sahne 2: Seçim]
Akıllı Kardeş (iç sesi, net ve imanlı bir tonda):
> “تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ… Allah’a tevekkül ettim.”
Sağ yola girer.
Yüzünde huzur, adımlarında güven vardır.
Serseri Kardeş (alaycı bir tonda):
> “Serbestlik varken neden zorluk çekeyim?”
(Gülerek sol yola yönelir.)
[Sahne 3: Serseri Kardeşin Azap Dolu Yolu]
(Mekan: Çorak, karanlık bir saha.)
Serseri kardeş dere tepe aşarken birden bir arslan ona saldırır.
Panikle kaçar, bir kuyunun içine düşer.
Ellerine bir ağaç dalı geçer.
İki fare (biri siyah, biri beyaz) dalı kemirmeye başlar.
Kuyunun ağzında bekleyen arslan, aşağıda ağzını açmış bekleyen ejderha, duvarlarda sinsi haşerat…
(Sıkışan nefesler, kalp atışı sesleri.)
Kardeş, yukarı bakar:
Bir incir ağacı, ama üzerinde her meyveden var.
Anlatıcı (acı bir tonla):
> “Sû-i zanla her şeyi tesadüf sandı.
Ruhunun feryadına kulak tıkadı.
Zehirli meyveleri yedi.
Ne öldü, ne yaşadı. Azap içinde kıvranmaya başladı.”
(Kamera uzaklaşır, karanlığa doğru kaybolur.)
[Sahne 4: Akıllı Kardeşin Bereketli Yolu]
(Mekan: Geniş, aydınlık bir saha.)
Akıllı kardeş, asayiş ve huzur içinde yürür.
Bahçelere rastlar. Güzelliklere odaklanır, çirkinliklere yüz çevirir.
Gül kokuları, berrak sular, meyve dalları…
Sonra bir sahra:
Arslan sesi. Fakat bu kardeş korkuya kapılmaz.
Akıllı Kardeş (iç sesi, sakin bir tonda):
> “Bu sahanın bir sahibi vardır. Arslan, o hâkimin emrindedir.”
Bir kuyuya düşer. Ağaca tutunur.
İki fare burada da kökü kemirir.
Fakat kardeş, bu işlerin bir sahibinin olduğunu hisseder.
Yukarıdaki arslana, aşağıdaki ejderhaya ve her şeye hüsn-ü zan ile bakar.
İnci gibi bir merak doğar:
> “Bu tılsımı kim yaptı?”
[Sahne 5: Tılsımın Anahtarı]
Akıllı Kardeş (ellerini açarak dua eder, gözyaşları içinde):
> “Ey bu yerlerin hâkimi! Sana sığındım. Seni istiyorum. Rızanı arıyorum.”
(Fon: Kudsi bir ışık yayılır. Kuyunun duvarı çatlar, ardında şahane bir bahçe görünür.)
Kapılar açılır, arslan hizmetkâr olur, ejderha bir kapı bekçisi gibi eğilir.
(Beyazlar içinde muhteşem bir bahçeye doğru yürür.)
Anlatıcı (sevinçli ve derin bir tonla):
> “İşte iman budur. İşte hakiki saadet budur.
يَا اَللّٰهُ ve لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ile her tılsım açılır, her zulmet nur olur.”
Son
Ekranda beliren son söz:
> “Dünya, imanla bir cennet bahçesidir. İmansız ise bir zindan olur. Seçim senindir…”
@@@@@@@
Seslendirme metni + görsel storyboard (sahne sahne açıklamalı)
Tılsım ve Yol Ayrımı
(Seslendirme Metni + Görsel Storyboard)
[Sahne 1: Sonsuz Yol ve Yol Ayrımı]
Görsel:
Sonsuzluğa uzanan iki yol.
Hafif sisler, güneş ışığı bulutların arasından sızıyor.
İki genç (kardeşler) omuzlarında azık torbaları ile yürüyor.
Seslendirme:
> (Düşündürücü ve derin bir ses tonu)
“İnsanın dünya yolculuğu da böyledir. İki kardeş gibi, herkes bir seçim yapmak zorundadır:
Emniyetli fakat zahmetli bir yol mu?
Yoksa serbest ama tehlikeli bir yol mu?”
[Sahne 2: Bilge Adamla Karşılaşma]
Görsel:
Yol ayrımında beyaz sakallı, heybetli bir Bilge Adam duruyor.
Sağ yol: ışıklı ve düzenli.
Sol yol: karanlık, çalılıklı.
Seslendirme:
> (Bilge Adam sesi, net ve tok)
“Ey yolcular!
Sağ yolda kanuna bağlılık var; zahmetli ama huzurludur.
Sol yolda ise serbestlik var; fakat tehlikelerle doludur.”
[Sahne 3: Seçim Anı]
Görsel:
Akıllı kardeş dua eder gibi sağa döner: (ışık parlaması.)
Serseri kardeş gülerek sola sapar: (hafif karartma efekti.)
Seslendirme:
> (Anlatıcı)
“Akıllı kardeş tevekkül etti:
تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ
Serseri kardeş ise serbestliğe kapıldı.”
[Sahne 4: Serseri Kardeşin Dehşeti]
Görsel:
Çorak sahra.
Aniden bir arslan saldırır.
Kardeş panik halinde koşar, bir kuyuya düşer.
Seslendirme:
> (Gerilimli müzik arka planda)
“Tehlikeden kaçtı, derin bir kuyuya düştü.
Tutunduğu ağacı ise siyah ve beyaz fareler kemiriyordu.
Üstte arslan, altta ejderha.
Duvarlarda haşerat.
Meyve dolu ağaç; ama bazıları zehirliydi.”
[Sahne 5: Serseri Kardeşin Aldanışı]
Görsel:
Kardeş ağacın meyvelerini yemeye başlar.
Yüzü acı çekerken, zorla gülmeye çalışır.
Seslendirme:
> “Sû-i zan etti, gaflete kapıldı.
Azap içinde ne ölüyor, ne yaşıyor.
Kendi kendini aldattı.”
[Sahne 6: Akıllı Kardeşin Bereketli Yolu]
Görsel:
Aydınlık yol.
Bahçeler, güller, berrak dereler.
Seslendirme:
> “Akıllı kardeş ise iyiliklere bakıyordu.
Zahmet yerine rahmeti buluyordu.
Ünsiyet ve huzur içinde ilerliyordu.”
[Sahne 7: Akıllı Kardeşin İmtihanı]
Görsel:
Sahra.
Arslan sesi.
Kuyuya düşüş.
Tutunduğu ağaç.
Seslendirme:
> “O da bir imtihana girdi.
Fakat güzel zanla baktı.
Her şeyde bir hikmet aradı.”
[Sahne 8: Tılsımın Çözülüşü]
Görsel:
Kardeş dua eder.
Işıklarla kuyunun duvarı çatlar.
Şahane bir bahçeye kapı açılır.
Seslendirme:
> (Coşkulu, aydınlık bir ses tonu)
“Ey bu yerlerin Hâkimi!
Sana sığındım, seni arıyorum, rızanı istiyorum!”
[Sahne 9: Kurtuluş ve Son]
Görsel:
Arslan bir ata dönüşür.
Ejderha kapıya dönüşür.
Kardeş gülümseyerek cennet gibi bir bahçeye girer.
Seslendirme:
> “İmanla her zindan bahçeye,
İmanla her korku hizmetkâra döner.
يَا اَللّٰهُ
لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ”
(Ekrana yazı belirir:)
> “İman, dünya yolculuğunun anahtarıdır.
Yolunu seç, ey insan…”
Storyboard Özeti:
Sahne 1: Mekan Sonsuz yol, Önemli Görsel Yol ayrımı.
Sahne 2: Mekan Bilge adam, Önemli Görsel İki yol.
Sahne 3: Mekan Seçim, Önemli Görsel Sağ-sol ayrım.
Sahne 4: Mekan Çorak saha, Önemli Görsel Arslan-kuyu.
Sahne 5: Mekan Kuyuda sıkışma, Önemli Görsel Meyveler.
Sahne 6: Mekan Aydınlık yol, Önemli Görsel Bahçeler.
Sahne 7: Mekan Sahrada imtihan, Önemli Görsel Kuyu.
Sahne 8: Mekan Duayla kurtuluş, Önemli Görsel Kapı açılması.
Sahne 9: Mekan Bahçeye giriş, Önemli Görsel At ve bahçe.
@@@@@@
Adım adım tam profesyonel seslendirme ve efekt detayına geçiyorum:
Tılsım ve Yol Ayrımı
Profesyonel Seslendirme Metni + Müzik ve Efekt Planı
Genel Anlatım Tarzı:
Anlatıcı: Ağır, hikmetli, derin ses tonu (belgesel tadında).
Bilge Adam: Tok ve güven verici bir ses.
Akıllı Kardeş: İmanlı, umutlu, tevekküllü.
Serseri Kardeş: İsyankâr, gaflet içinde ama içten içe korkulu.
Sahne Sahne Detaylı Plan
[Sahne 1: Sonsuz Yol ve Yol Ayrımı]
Seslendirme (Anlatıcı):
> “İnsan, dünya yolculuğunda, iki yolun başında durur.
Sağdaki yol: sabır ve itaatle dolu; sonunda selamet var.
Soldaki yol: serbestlik ve gaflet; sonunda felaket var.”
Müzik: Hafif mistik doğa müziği (kaval, ney gibi).
Efekt: Hafif rüzgar sesi.
[Sahne 2: Bilge Adamla Karşılaşma]
Seslendirme (Bilge Adam):
> “Ey yolcular!
Sağdaki yol zahmetlidir; fakat huzurla biter.
Soldaki yol kolaydır; fakat tehlike ile son bulur.”
Müzik: Hafif vurgulu, hafif tempo yükselir.
Efekt: Kuş sesleri, uzaktan bir şimşek efekti.
[Sahne 3: Seçim Anı]
Seslendirme (Anlatıcı):
> “Akıllı kardeş tevekkül etti:
‘تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ’
Serseri kardeş ise arzularına kapılarak sol yola saptı.”
Müzik: Sağ yolda hafif ışıklı tınılar, sol yolda karanlık alçalan müzik.
Efekt: Sağ yol için kuş cıvıltısı, sol yol için uğultulu rüzgar.
[Sahne 4: Serseri Kardeşin Dehşeti]
Seslendirme (Anlatıcı):
> “Karanlık yol, onu dehşete sürükledi.
Arslan hücum etti; kaçarken bir kuyuya düştü.
Kuyunun duvarlarında yılanlar, akrepler; ağacı ise siyah ve beyaz fareler kemiriyordu.”
Müzik: Gerilim müziği (yaylı çalgılarla tırmanan tonlar).
Efekt: Aslan kükremesi, kuyuya düşüş sesi, çıtırtılar.
[Sahne 5: Serseri Kardeşin Aldanışı]
Seslendirme (Anlatıcı):
> “Meyveleri yedi, kendini unutturmaya çalıştı.
Azap içinde ne yaşadı ne öldü.”
Müzik: Düşen, ağır, kasvetli melodiler.
Efekt: Damlayan su sesi, arada çığlık gibi uzak uğultular.
[Sahne 6: Akıllı Kardeşin Bereketli Yolu]
Seslendirme (Anlatıcı):
> “Akıllı kardeş, yolda çiçekler, dereler, cennet kokuları buldu.
Zahmeti rahmete çevirdi.
Kalbi her adımda huzurla doldu.”
Müzik: Tatlı ney ve su şırıltıları ile hafif bir mutluluk ezgisi.
Efekt: Hafif rüzgâr, kuş cıvıltıları.
[Sahne 7: Akıllı Kardeşin İmtihanı]
Seslendirme (Anlatıcı):
> “O da bir sahra kuyusuna düştü.
Fakat kötü zanla değil, sabırla baktı.
‘Burada da Rabbimin hikmeti vardır,’ dedi.”
Müzik: Hafif gerilim müziği (ancak serseri kardeşe göre daha yumuşak).
Efekt: Kuyuya düşme sesi, ancak kuş sesleri de devam eder (ümidin kaybolmadığını göstermek için).
[Sahne 8: Tılsımın Çözülüşü]
Seslendirme (Akıllı Kardeş):
> “Ey bu yerlerin Hâkimi!
Sana sığındım, seni arıyorum, rızanı istiyorum!”
Müzik: Duayla birlikte yükselen aydınlık melodiler.
Efekt: Kapı açılma sesi, kuşların coşkuyla ötüşü.
[Sahne 9: Kurtuluş ve Son]
Seslendirme (Anlatıcı):
> “İman, her zindanı bahçeye çevirir.
İman, her korkuyu rahmete döndürür.
‘يَا اَللّٰهُ’
‘لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ'”
Müzik: Zafer ve huzur melodisi (çok hafif orkestral destekli).
Efekt: Arka planda akan dere sesi, rüzgârla uçan yapraklar.
Müzik-efekt Temel Listesi:
| Bölüm | Müzik | Efekt |
|—|—|—|
| Yol ayrımı | Ney + Doğa sesleri | Rüzgar |
| Bilge Adam | Hafif vurmalı çalgı | Kuş sesleri |
| Tehlikeler | Yaylı gerilim | Aniden durma |
| Aldanış | Karanlık, düşen ritimler | Su damlası |
| Kurtuluş | Yükselen orkestral | Kanat çırpma |
İstersen sana ayrıca:
Herhangi bir şey sor.