Dest gâh kelimesinin geldiği manalar ve kullanıldığı yerler nerelerdir?
Dest gâh kelimesi, köken olarak Farsçadır ve “tezgâh, dokuma makinesi, müzik aleti” gibi anlamlara gelir. Zaman içinde Türkçeye geçerek farklı alanlarda kullanılmıştır. Müzik: * Türk Klasik Müziği: Belli bir makam ve usul üzerine kurulu bestelerin icra edildiği müzik aletlerinin genel adıdır. * Diğer Müziğe Genel Bir İsim: Bazı durumlarda, özellikle geleneksel müziklerde, müzik yapma eylemi veya ortamı için genel bir terim olarak kullanılır. Dokuma: * Dokuma Tezgâhı: Kumaş üretmek için kullanılan bir alettir. * Dokuma İşlemi: Kumaşın üretim süreci için kullanılır. Diğer: * Metaforik Anlam: Bazı durumlarda, bir işin veya yapının temelini ifade etmek için mecazi olarak kullanılır. Örneğin, “bir düşüncenin destgahı” gibi. Özetle, dest gâh kelimesi müzik, dokuma ve daha genel anlamda bir işin temelini ifade etmek için kullanılan çok yönlü bir kelimedir. Ek Bilgi: * Destgahın Farklı Kültürlerdeki Kullanımı: Dest gâh kelimesi, sadece Türk kültüründe değil, Farsça kökenli olduğu için birçok Orta Asya ve Ortadoğu kültüründe de benzer anlamlarda kullanılır. * Destgahın Türkçedeki Eş Anlamlıları: Tezgâh, dokuma makinesi, müzik aleti gibi kelimeler destgahın eş anlamlıları arasında sayılabilir. Umarım bu açıklama destgah kelimesi hakkında size yeterli bilgiyi vermiştir. Başka sorularınız olursa çekinmeden sorabilirsiniz.
@@@@@@@
Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur’da Destgah kelimesini hangi mana ve makamlarda kullanmıştır?
Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur’da “Destgah” Kelimesi Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur külliyatında “destgah” kelimesini genellikle ilim, irfan, marifet ve hakikat alemlerine atfen kullanmıştır. Bu kelime, onun eserlerinde şu anlamlara gelebilir: * İlim ve irfanın öğrenildiği bir ortam: Kur’an dersleri, sohbet meclisleri gibi ilim ve irfanın tahsil edildiği yerler, Nursi’ye göre birer destgahtır. * İnsan nefsinin terbiye edildiği bir yer: İnsan, bu destgahlarda nefsini terbiye ederek, kemale doğru yükselir. * Hakikatlerin tecelli ettiği bir mekân: Kainat, Nursi’ye göre en büyük destgahtır. Burada Allah’ın isimleri ve sıfatları tecelli eder. Destgahın Makamları: Nursi, destgahı bir müzik aletinin farklı makamlarına benzeterek, ilim ve irfan yolunda farklı mertebelerin olduğunu ifade eder. Bu makamlar, kişinin ilim ve irfan seviyesine göre değişir. Her bir makam, insanı daha yüksek bir mertebeye ulaştırmak için bir basamak görevi görür. Özetle, Bediüzzaman Said Nursi için “destgah” kelimesi, sadece fiziksel bir mekanı değil, aynı zamanda ilim, irfan ve hakikat alemlerini de ifade eder. Bu kelime, onun eserlerinde, insanın kendini yetiştirmesi, Allah’ı tanıması ve hakikate ulaşması için önemli bir kavramdır. Not: Risale-i Nur külliyatının derinliği ve genişliği göz önüne alındığında, “destgah” kelimesinin geçtiği tüm yerleri ve bu bağlamda kullanılan diğer kavramları daha detaylı bir şekilde incelemek için ilgili eserlere başvurmanız önerilir. Bu konuda daha fazla bilgi almak ister misiniz? * Belirli bir risaledeki kullanımı: Hangi risalede bu kelimeyi daha detaylı incelemek istersiniz? * Destgahın diğer anlamları: İslam tasavvufunda destgahın farklı anlamları var mıdır? * Destgahın önemi: Nursi’nin düşünce sisteminde destgahın ne kadar önemli bir yeri vardır?
***************
Bediüzzaman Dest gâh kelimesini Risale-i Nurlarda şu yer ve anlamlarda kullanmaktadır:
-Azamet-i kudretin destgâhı.
-Evet, meselâ haftalık bizim saatimizin sâniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan çarklarına benzeyen, Allah’ın, dünya denilen büyük saatindeki yevm, sene, ömr-ü beşer, deverân-ı dünya, birbirine mukaddeme olarak, birbirinden haber veriyor; döner, işlerler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi; mevtten sonra subh-u Kıyâmet, o destgâhtan, o saat-i uzmâdan çıkacağını remzen haber veriyorlar.
-Ve şu meydan-ı tecrübe ve şu destgâh-ı imtihandan sonra, onların Rabb-i Kerîmi, onları, imânlarına mükâfat olarak saadet-i ebediyeye ve İslâmiyetlerine ücret olarak Dârü’s-Selâma dâvet ederek, öyle bir ikram etti ve eder ki, hiç göz görmemiş ve kulak işitmemiş ve kalb-i beşere hutûr etmemiş derecede parlak bir tarzda rahmetine mazhar etti; ve onlara ebediyet ve bekà verdi.
–Destgâh-ı mânevîyi tahkîmen
-Demek muhakkak oldu ki, âyâtın delâil-i i’câzının miftahı ve esrar-ı belâgatın keşşafı, yalnız belâgat-ı Arabiyenin madenindendir. Yoksa, felsefe-i Yunaniyenin destgâhından değildir.
-Ya dikkat-i nazar veya tevaggul veya mübaşeret veya san’atın telâkkuhuyla hayalde tevellüd eden temayülâtın hususiyatından teşekkül eden suretlerden terekküp eden istiare-i temsiliyenin parçaları telâhuk ettiklerinden tenevvür ve teşerrüb ve teşekkül eden üslûp, kelâmın kalıbı olduğu gibi, cemalin mâdeni ve hulel-i fâhirenin destgâhıdır.
-Cehl-i mürekkebi intaç eden, nazar-ı sathîyi tevlid eden ülfetten tecrid-i nazar etsen ve akla karşı sedd-i turuk eden evhamın âşiyânı olan mümâresât-ı ilzamiyattan nefsini tahliye etsen, hurdebinî bir hayvanın sureti altında olan makine-i dakika-i bedia-i İlâhiyenin şuursuz, mecrâ ve mahrekleri tahdit olunmayan ve imkânâtında evleviyet olmayan esbab-ı basita-i camide-i tabiiyeden husulpezir ve o destgâhın masnuu olduğunu, kendi nefsini kandırıp mutmain ve ikna edemezsin.
-Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir-i hakikiden.
-Evet, Hàlık-ı Mevt ve Hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle, hayatı öyle bir kanun-u emriye-i mu’ciznümâ ile idare ediyor ki, o kanunu tatbik ve icrâ etmek, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir Zâta mahsustur.[1]
ABD’nin Ortadoğu’daki ve dünyada bulunan üstleri ve asker sayıları ne kadardır?
ABD’nin Askeri Varlığı: Genel Bakış
ABD, dünyanın en büyük askeri gücüne sahip ülkelerden biridir ve bu gücü dünya genelinde, özellikle Orta Doğu’da geniş bir askeri üs ağına yayarak sürdürmektedir.
Orta Doğu’daki ABD Askeri Varlığı:
* Neden Orta Doğu: Bölgenin jeopolitik önemi, enerji kaynakları ve güvenlik endişeleri, ABD’yi buraya büyük bir askeri güç konuşlandırmaya itmektedir.
* Üslerin Sayısı ve Konumu: ABD’nin Orta Doğu’da yüzlerce askeri üssü bulunmaktadır. Bu üsler, Körfez ülkelerinden İsrail’e kadar geniş bir coğrafyada dağılmıştır.
* Asker Sayısı: Orta Doğu’daki ABD asker sayısı, dönemsel olarak değişmekle birlikte on binlerce civarındadır. Bu sayı, bölgedeki gerginliklere ve misyonlara göre artıp azalabilmektedir.
Dünya Genelindeki ABD Askeri Varlığı:
* Küresel Erişim: ABD, dünyanın hemen her kıtasında askeri üs ve birliklere sahiptir.
* Amaçlar: Bu geniş coğrafyadaki varlık, ittifakları güçlendirmek, bölgesel istikrarı sağlamak ve ABD’nin küresel çıkarlarını korumak gibi çeşitli amaçlara hizmet etmektedir.
* Asker Sayısı: Dünya genelindeki toplam ABD asker sayısı milyonlarca civarındadır. Ancak bu sayı, sürekli değişkenlik göstermektedir.
Neden Tam Sayılar Yok?
* Gizlilik: Askeri stratejiler ve güvenlik gerekçeleriyle, ABD tam olarak kaç askeri olduğu ve bu askerlerin nerede konuşlandığı hakkında detaylı bilgi vermemektedir.
* Değişkenlik: Asker sayıları, görevlendirmeler ve geri çekilmeler nedeniyle sürekli olarak değişmektedir.
Daha Fazla Bilgi İçin:
* Resmi Kaynaklar: En güncel ve doğru bilgi için ABD Savunma Bakanlığı’nın resmi web sitesini takip edebilirsiniz.
* Haber Kaynakları: Güvenilir haber kaynakları, ABD’nin askeri hareketleri hakkında düzenli olarak haberler yapmaktadır.
Özetle:
ABD’nin Orta Doğu ve dünya genelindeki askeri varlığı, karmaşık bir konudur ve sürekli olarak değişmektedir. Bu nedenle, kesin rakamlar vermek yerine genel bir çerçeve çizmek daha doğru olacaktır.
@@@@@@@@
ABD’nin Türkiye’de nerede kaç Üssü ve kaç askeri var?
ABD’nin Türkiye’de toplam **altı** askeri üssü bulunmaktadır. İşte bu üsler ve yerleri:
1. **İncirlik Üssü**: Adana iline 10 km uzaklıkta bulunan İncirlik Hava Üssü, NATO’nun önemli bölgesel askeri üslerinden biridir. Burada savaş uçakları ve depolar bulunmaktadır.
2. **İzmir Hava Üssü**: İzmir’in 17 km kuzeybatısında Çiğli’de bulunan Avrupa’daki ABD Hava Kuvvetleri’ne (USAFE) bağlı üssüdür. I-HAWK ve Roland füze sistemleri burada konuşlandırılmıştır.
3. **Diyarbakır Hava Üssü**: Diyarbakır’da bulunan hava üssü, NATO askeri varlığına sahiptir.
4. **Şırnak-Silopi Üssü**: Lojistik depolama yeri olarak kullanılan bir üstür.
5. **Mardin Üssü**: İncirlik Üssü’ne ve İskenderun’a gelen ABD asker ve teçhizatları için geçiş yeri olarak kullanılır.
6. **Şile Üssü**: Şile’de bulunan bir diğer lojistik depolama alanıdır .
Toplamda, Türkiye’de ABD’nin askeri üsleri, radar tesisleri ve depoları İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Adana, Malatya ve Ankara illerinde yer almaktadır. Karadeniz Bölgesi dışında Türkiye’nin diğer bölgelerinde ABD ve NATO’ya bağlı askeri üsler bulunmaktadır .
*******************
ABD’nin Ortadoğu’daki suikastlar planı.
ABD tarihinde başkanlara yönelik suikastlar ve saldırılar sıkça yaşanmıştır. Şimdiye kadar 4 başkan suikast sonucu öldürülürken, 5’i bu saldırılardan kurtulmayı başarmıştır¹. İşte ABD’nin siyasi suikastlar tarihi:
1. **Abraham Lincoln (Başkan)**: 14 Nisan 1865’te John Wilkes Booth’un kurşunlarına hedef oldu ve ertesi gün hayatını kaybetti.
2. **James Garfield (Başkan)**: 2 Temmuz 1881’de saldırıya uğradı ve 19 Eylül’de öldü.
3. **William McKinley (Başkan)**: 6 Eylül 1901’de Buffalo’da kurşunlandı ve 14 Eylül’de yaşamını yitirdi.
4. **Theodore Roosevelt (Başkan)**: Beyaz Saray’da görev yaptıktan sonra, 14 Ekim 1912’de bir kampanya sırasında kurşunlandı, ancak ölmedi.
5. **Franklin D. Roosevelt (Başkan)**: Miami’de 15 Şubat 1933’te uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu. Olayda saldırgan Giuseppe Zangara’nın kurşunlarına hedef olan Chicago Belediye Başkanı Anton Cermak öldü.
6. **Harry Truman (Başkan)**: 1 Kasım 1950’de iki Porto Riko milliyetçisinin saldırısından yara almadan kurtuldu.
7. **John F. Kennedy (Başkan)**: 22 Kasım 1963’te Dallas’ta makam arabasında öldürüldü. Yanındaki Texas Valisi John Connaly de yaralandı.
8. **Gerald Ford (Başkan)**: 5 Eylül 1975’te ve 22 Eylül 1975’te iki kez suikast girişimine uğradı. İki olayda da saldırganlar kadındı.
9. **Ronald Reagan (Başkan)**: 30 Mart 1981’de Washington’daki bir otelin girişinde aktrist Jodie Foster’a aşkını kanıtlamak isteyen John Hinckley’nin kurşunlarına hedef oldu. Yaralandı ve uzun bir süre hastanede kaldı.
10. **Donald Trump (Eski ABD Başkanı)**: 14 Temmuz 2024’te Pensilvanya’da düzenlediği seçim mitingi sırasında kulağından vurularak yaralandı ve suikast girişiminden kurtuldu¹.
ABD’nin İsrail, Almanya, İngiltere, Fransa ile beraber Ortadoğu’daki suikastlar planı.
ABD’nin Orta Doğu politikası tarih boyunca çeşitli dönemlerde şekillenmiştir. İşte bazı önemli noktalar:
1. **Soğuk Savaş Dönemi**: Soğuk Savaş sırasında ABD’nin Orta Doğu politikası, başkanlarının adlarıyla anılan doktrinler çerçevesinde gerçekleşti. Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele ve enerji kaynaklarına hâkim olma amacıyla bölgeye odaklandı.
2. **11 Eylül Saldırıları**: 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin politikaları değişti. Terörle mücadele ve enerji güvenliği ön planda oldu.
3. **Irak ve Afganistan İşgalleri**: ABD, Irak ve Afganistan’da askeri müdahalelerde bulundu. Bu olaylar, bölgedeki güç dengesini etkiledi.
4. **İran İle İlişkiler**: ABD, İran’ın nükleer programı konusunda tereddütlü. Bu durum gelecekteki politikaları etkileyebilir.
İsrail, Almanya, İngiltere ve Fransa ile ABD arasındaki ilişkiler nasıldır?
Bu ülkeler arasındaki ilişkiler, farklı alanlarda şekillenmiştir. İşte bazı önemli noktalar:
1. **ABD ve İsrail**: ABD, İsrail ile güçlü bir askeri, ekonomik ve politik ilişkiye sahiptir. İsrail, ABD’nin Orta Doğu’daki en önemli müttefiklerinden biridir. İki ülke arasındaki iş birliği, savunma, istihbarat paylaşımı ve teknoloji alanlarını içerir.
2. **ABD ve Almanya**: Nazi Almanya’sının uygulamalarının sonucu olarak ortaya çıkan İsrail ile savaştan sonra kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti arasında çok yönlü bir ilişki vardır. Almanya, Avrupa’da İsrail’in en önemli partneri ve ekonomik ilişkilerde ABD’den sonra ikinci sırada gelmektedir³.
3. **ABD ve İngiltere**: İngiltere ile ABD arasındaki ilişki, tarihsel, kültürel ve askeri bağlarla güçlüdür. İki ülke, NATO üyeliği ve istihbarat paylaşımı gibi alanlarda yakın iş birliği yapmaktadır.
4. **ABD ve Fransa**: Fransa ile ABD arasındaki ilişkiler karmaşıktır. Tarih boyunca hem iş birliği hem de rekabet içinde olmuşlardır. Özellikle savunma, sanayi ve kültürel alanlarda iş birliği yapmaktadırlar. Ancak bazen anlaşmazlıklar da yaşanmıştır. Örneğin, AUKUS Paktı’nın imzalanması sonrası Fransa, Avustralya ile denizaltı anlaşmasını iptal etmiş ve ilişkiler gerilmiştir¹⁴.
İzak Rabin kimler tarafından ve barış yanlısı olduğu için mi öldürüldü?
İzak Rabin, İsrail’in barış sürecine önemli katkılarda bulunan ve 1994 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanan bir liderdi. Ancak, 4 Kasım 1995’te aşırı sağcı bir İsrailli olan Yigal Amir tarafından suikasta uğrayarak hayatını kaybetti.
Kimler tarafından öldürüldü?
* Yigal Amir: Suikasti gerçekleştiren kişi, aşırı sağcı görüşlere sahip olan ve Oslo Anlaşmaları’na şiddetle karşı çıkan Yigal Amir’dir. Amir, Rabin’in Filistinlilerle yaptığı barış anlaşmalarını İsrail’in güvenliği için bir tehdit olarak görüyordu.
Neden öldürüldü?
* Oslo Anlaşmaları: Rabin’in en büyük başarısı olarak kabul edilen Oslo Anlaşmaları, İsrail-Filistin çatışmasında barışçıl bir çözüm arayışını temsil ediyordu. Ancak bu anlaşmalar, İsrail’in aşırı sağcı kesimleri tarafından şiddetle karşılandı. Amir gibi birçok kişi, bu anlaşmaların İsrail’in güvenliğini tehlikeye atacağını düşünüyordu.
* Barış yanlısı olması: Rabin, İsrail’in geleceği için barışın kaçınılmaz olduğunu savunuyordu. Bu nedenle, barış sürecinde aktif rol alması ve Oslo Anlaşmaları’nı imzalaması, aşırı sağcıların hedefinde olmasına neden oldu.
Suikastın sonuçları:
* İsrail siyasetinde derin yaralar: Suikast, İsrail siyasetinde derin yaralar açtı ve ülkeyi uzun süreli bir kutuplaşmaya sürükledi.
* Barış sürecinin sekteye uğraması: Rabin’in ölümü, İsrail-Filistin barış sürecinin sekteye uğramasına neden oldu.
* Aşırı sağcılığın yükselişi: Suikast, İsrail’de aşırı sağcı görüşlerin güçlenmesine ve yükselmesine yol açtı.
Özetle, İzak Rabin, barış yanlısı duruşu ve Oslo Anlaşmaları’nı imzalaması nedeniyle aşırı sağcı bir İsrailli olan Yigal Amir tarafından öldürüldü. Suikast, İsrail’in siyasi ve sosyal yapısında önemli değişimlere yol açtı ve barış sürecinin sekteye uğramasına neden oldu.
Ek Bilgiler:
* Rabin’in suikasti, İsrail tarihindeki en önemli siyasi cinayetlerden biri olarak kabul edilir.
* Suikastın ardından, İsrail’de barış ve hoşgörü mesajları yaygınlaştı ve Rabin’in mirası, barışçıl çözümlerin önemini vurgulamak için sıkça hatırlanır.
* Yigal Amir, suikasttan sonra tutuklandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.
********************
ABD özellikle Biden daha başkan olmadan önce yıkamadıkları Sayın Erdoğan’ı yıkmak için muhalefeti destekleyeceklerini söylemişti.
Aynı taktiği İran’da da uygulamaktadır.
Onu da başaramayınca savaş dahil, Rusya da olduğu gibi yıpratmaktır.
Bugün ABD İsrail’e tehdit oluşturacak Türkiye , İran ve Rusya başta olmak üzere, yayılmacılığını sağlamak amacıyla yıpratma politikası izlemektedir.
@@@@@@@@@
İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, “Erdoğan, bilimsel, kültürel, teknolojik ve ekonomik kabiliyetlere sahip bir Türk devletini alıp yok ediyor, ilerici ve müreffeh bir Türkiye inşa eden Atatürk’ün mirasını ortadan kaldırıyor.”
Bu İsrailli Yahudi birilerine mesaj vererek, yüz yıldır bu memlekette aynı İsrail bakış ve zihniyeti çerçevesinde Atatürk kullanılarak darbe yapıldığının ve yapılacağının mesajını veriyor. https://tesbitler.com/index.php?s=SABETAY%C4%B0STLER+
@@@@@@@
ABD Irak’a girdiğinde herkes, Irak İran’a teslim mi edilecek, diyordu.
Elbette, bu tür endişeler o dönemde oldukça yaygındı. ABD’nin Irak’a müdahalesi, Ortadoğu’daki siyasi ve askeri dengeleri derinden etkileyen karmaşık bir süreçti. Bu süreçte ortaya çıkan belirsizlikler ve bölgedeki güç mücadeleleri, “Irak İran’a mı teslim olacak?” sorusunu gündeme getiren önemli bir faktördü.
Bu endişelerin temel nedenleri arasında şunlar sayılabilir:
* İran’ın bölgedeki yükselişi: İran İslam Devrimi’nden sonra bölgede giderek güçlenen bir aktör haline gelmişti. Irak Savaşı öncesinde de İran, Şii ağırlıklı olan Irak’ta önemli bir nüfuz sahibiydi.
* Sünni-Şii çatışması: Irak’ta Sünni ve Şii mezhepleri arasındaki tarihsel rekabet, savaş sonrası dönemde daha da belirginleşmişti. İran’ın Şiilere verdiği destek, bu çatışmayı derinleştireceği endişesini doğuruyordu.
* Bölgesel güç mücadelesi: ABD’nin Irak’taki varlığı, İran ve diğer bölgesel güçler arasında yeni bir güç mücadelesine zemin hazırlamıştı. Bu mücadelede İran’ın Irak üzerindeki etkisini artırma ihtimali, bölgedeki dengeyi değiştirebileceği endişesini yaratıyordu.
Ancak, bu endişelerin ne kadar gerçekçi olduğu, zaman içinde farklı şekillerde değerlendirildi. Irak Savaşı sonrası dönemde yaşanan gelişmeler, bu endişelerin bir kısmının abartılı olduğunu gösterse de, bölgedeki gerginliklerin tamamen ortadan kalkmadığı da bir gerçektir.
Bugün bakıldığında, Irak’ın İran’a teslim olma ihtimali, o dönemde düşünülenden daha düşük görünmektedir. Ancak, İran’ın Irak siyaseti üzerindeki etkisi hala devam etmektedir.
@@@@@@@@@
İran devrim muhafızları komutanı Kasım Süleyman inin Suriye’de öldürülen Sünni Müslümanlar üzerindeki rolü ve etkileri nelerdir?
Kasım Süleymani ve Suriye’deki Sünni Müslümanlar Üzerindeki Etkiler
Kasım Süleymani’nin Suriye İç Savaşı’ndaki rolü ve özellikle Sünni Müslümanlar üzerindeki etkileri oldukça karmaşık ve tartışmalı bir konu.
Süleymani’nin Genel Rolü:
* İran’ın Suriye’deki askeri stratejisinin mimarı: Beşar Esad rejimine askeri destek sağlamak ve bölgedeki Şiî grupları birleştirmek gibi önemli görevleri üstlendi.
* Şii milislerin desteklenmesi: Suriye’de savaşan Şii milisleri örgütleyerek ve eğiterek, Beşar Esad rejimine önemli bir askeri güç sağladı.
* Rusya ile işbirliği: Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi ile birlikte, Süleymani Rusya ile yakın işbirliği içinde çalıştı.
Sünni Müslümanlar Üzerindeki Etkileri:
Süleymani’nin politikaları, doğrudan ve dolaylı olarak Suriye’deki Sünni Müslümanları etkiledi:
* Sünni muhalefetin zayıflatılması: Süleymani’nin desteklediği Şii milisler, Sünni muhalif gruplara karşı yoğun çatışmalar içindeydi. Bu durum, Sünni muhalefetin zayıflamasına ve bölünmesine neden oldu.
* İnsan hakları ihlalleri: Savaşın her iki tarafında da ciddi insan hakları ihlalleri yaşandı. Süleymani’nin desteklediği Şii milisler de bu ihlallere karıştığı iddia edildi.
* Sünni nüfusun yerinden edilmesi: Savaşın sonucu olarak, milyonlarca Suriyeli yerinden edildi. Bu durum, özellikle Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde büyük bir insani krize yol açtı.
* Sünniler arasındaki bölünme: Sünni muhalefet içindeki farklı gruplar arasındaki anlaşmazlıklar, Süleymani’nin politikaları nedeniyle daha da derinleşti.
* Sünni-Şii çatışmasının alevlenmesi: Süleymani’nin bölgedeki Şiî milisleri desteklemesi, Sünni-Şii çatışmasını daha da alevlendirdi ve mezhepsel gerilimleri artırdı.
Özetle, Kasım Süleymani’nin Suriye’deki politikaları, doğrudan ve dolaylı olarak Sünni Müslümanların hayatlarını olumsuz etkiledi. Sünni muhalefetin zayıflatılması, insan hakları ihlalleri, yerinden edilmeler ve mezhepsel gerilimlerin artması, Süleymani’nin politikalarının en önemli sonuçları arasında sayılabilir.
Bu konuda daha detaylı bilgi almak için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Bağımsız araştırma kuruluşlarının raporları: Human Rights Watch, Amnesty International gibi kuruluşların Suriye’deki insan hakları ihlalleri hakkındaki raporlarını inceleyebilirsiniz.
* Akademik çalışmalar: Suriye İç Savaşı üzerine yapılan akademik çalışmalarda, bu konuyla ilgili daha derinlemesine analizler bulabilirsiniz.
* Uluslararası haber kaynakları: Güvenilir uluslararası haber kaynaklarının Suriye’deki gelişmeleri takip ederek, bu konuda daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Unutmayın ki, savaş gibi karmaşık bir olayda, tek bir kişinin tüm suçlamalardan sorumlu tutulması etik değildir. Savaşın tüm tarafları, savaş suçlarına karışmış olabilir. Bu nedenle, bu konuda yapılacak her türlü değerlendirme, çok yönlü ve objektif bir yaklaşımla yapılmalıdır.
Kuranı kerimin Rum suresinde ne gibi mesajlar verilmektedir?
Elbette! Kuran-ı Kerim’in Rum Suresi, birçok önemli mesaj içerir. İşte bazıları:
1. **Zafer Müjdesi (Rumlar’ın Yenilgisi ve Sonrası):** Surenin başında, Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğratıldıkları ancak birkaç yıl içinde galip gelecekleri bildirilir. Bu, Allah’ın kontrolünde olan olayların dönüşümlü olduğunu vurgular. Zafer, Allah’ın takdirine bağlıdır ve müminler bu zaferle sevinirler ².
2. **Allah’ın Vaadi:** Surenin sonunda, Allah’ın vaadini hatırlatır. Allah, dilediğine yardım eder ve mutlak güç sahibidir. Ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmez ⁴.
3. **İman ve Küfür:** Surenin ortasında, Allah’ın vahdaniyetini inkar edenlerin kalplerinin mühürlendiği ifade edilir. Peygamber (s.a.v.)’e getirilen ayetlerin bile bazı insanlar tarafından yalan uydurma olarak görüldüğü anlatılır ¹.
Bu mesajlar, insanlara Allah’ın gücünü, vaadini ve döngüsel doğasını hatırlatırken, imanın önemini vurgular. Daha fazla detay için Kuran’ın Rum Suresi’ni okumanızı öneririm.
Rum Suresi’nin Ana Mesajları
* İnananların Ümitvar Olması: Müminlere, zorluklar karşısında sabırlı olmaları ve Allah’a güvenmeleri gerektiği vurgulanır. Geçmişte güçlenen düşmanların da zayıfladığına dikkat çekilerek, inananlara umut verilir.
* Dünya Hayatının Geçiciliği: Dünya hayatının geçici olduğu, asıl hayatın ahiret olduğu hatırlatılır. İnsanların dünya hayatına fazla bağlanmamaları ve ahirete hazırlanmaları gerektiği belirtilir.
* İnananların Birliği: Müminlerin birlik ve beraberlik içinde olmaları, birbirlerine yardım etmeleri gerektiği vurgulanır. İnananlar arasındaki ayrılıkların zararları ve birliğin önemi üzerinde durulur.
* Allah’ın Gücü ve Kudreti: Allah’ın her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen olduğu vurgulanır. O’nun takdirine razı olmak ve O’na güvenmenin önemi belirtilir.
* Tarihi Olaylar ve İnanç: Geçmişte yaşanan olaylar üzerinden ibret alınması gerektiği vurgulanır. Tarihi olayların, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret ettiği belirtilir.
Kısaca, Rum Suresi, müminlere umut, birlik, sabır ve Allah’a güvenme mesajları verir. Aynı zamanda dünya hayatının geçiciliği ve Allah’ın gücü gibi önemli konulara da değinir.
Daha detaylı bilgi için ilgili tefsir kaynaklarını inceleyebilirsiniz.
Not: Bu sadece genel bir özettir. Suredeki her ayetin derin anlamları ve farklı tefsirlerde farklı yorumları olabilir.
GELDİN DE MEMNUN KALMADIN MI? Ey usta, ey bilge! Beni niye bu hale getirdin? Niye bir tablet, cep telefonu, elektronik bir alet ve bir sanat eseri yaptın? Ne güzel yerin altında, dağın kuytu bir yerinde, denizin dibinde, uzayın derinliklerinde vasıfsız, değersiz bir madde, bir eşya idim! Ben herşeyden, Herşey ve herkeste benden habersiz idi! Şimdi herkes beni konuşuyor. Değerimin üzerinde değer biçiyor. Bozulduğumda beni tamir ediyor. İşe yaramaz hale geldiğimde bile, bazen 2. el fiyatı diyorlar, kilo hesabı alıyorlar. Bazen antika değeri kazanıyor. Eskiye göre güzel olan bütün bu kazanımlarla birlikte yüküm çok arttı. Bir sorumluluk, bakış ve değerlendirme ve onu kaybetme korkusu oluştu. Önceden kaybedecek bir şeyim yoktu. Çünkü bir şeyim ve değerim yoktu. Şimdi ise değerim arttı ve o nisbette de kaybım, kayıp korkum ve riskim arttı. Belki kaba davranıp, size hesap sorar gibi, beni niye yaptın, diyorum. Elbette sen de ustalığını, sanatkarlığını, maharetini göstereceksin. O senin vasıf ve sıfatının bir gereğidir. Elbette senin kudret elinle biçimlendim, bir değer alıp değerlendim. Değerim bilindi. Beş para etmezken, baha biçilmez oldum. Doğrusu, oldum kötü mü oldu? Ama korkuyorum. Artık önceden kendimi bilmez ve önümü görmezken, şimdilerde gelecek korkusu, irtibatta olduklarımın korkusu, benimle irtibatı olduklarımın gelecek ve sahip olacaklarının telaşı beni de telaşlandırıyor. Hele bir de çevremdekilerde gördüğüm telaş ve korku da beni tedirgin ediyor. Ey bilge kişi. Aslında seni tenkit etmek değilde, anlamaya mı çalışmalıyım? Seni bildikçe bu telaş ve korkum gider mi? Seni bilip tanıdıkça kendimi daha iyi mi bilir ve tanıyabilirim? En azından bir denesem mi? İçimdeki o his ve duyguyu harekete geçirsem mi? Öyle ya! Ne kaybım olur ki? Zira ben senle ve seninle var oldum, varlığı buldum, varlığa kavuştum. Kıymetim arttı. Kıymet buldum. Meğer kıymetim yokmuş. Seninle kıymet bulmuşum. Kıymetlilerle beraber olmuşum. Kıymetini bilememişim. Ne olduğumu ve ne bulduğumu, nelerle karşılaşıp ve neleri bulacağımın bilincine ulaşamamışım. O halde sabretmeliyim. Beni yapan ustamın ne amaçla yaptığı doğrultusunda varlığımı sürdürmeliyim. Var olmalıyım, varlıkta kalmalıyım. Varlığımın tadını çıkarmalıyım. Anlamını bilip, anlamlandırmalıyım. Öyle ya, geldimde memnun kalmadım mı? Memnun olanların memnuniyetinden memnun kalmadım mı? Çok şükür. Aaaa, anlıyor gibiyim. Bir gelişme oluyor mu ne? Hamdolsun. Farkı fark ediyor, farkına varıyor ve en önemlisi fark ediliyorum. Güncellemeler ve gelişmeler beni geliştiriyor gibi. Nokta idim, birden kendimi deniz görünce bu ağır yükü taşıyamadım. İsyanım birazda ondan. Anladıkça ve anlamlandırdıkça yüküm hafifliyor. Bir de okyanusa dönüşeceğim söyleniyor. Çok heyecanlanıyorum. Acaba o nasıl bir şey? Onun ise, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan kalbine doğmayan şeyler olduğu müjdeleniyor. Çevre ve herşey çok güzel görünüyor. Çok da büyükmüş. Yumurtadan çıkanın yer yüzünde yürüyüp, göklerde uçması, damla olanın denizlerde yüzmesi, kabukta olanın kabuğunu kırıp boy atması az bir şey değil. Fakat yine de beni korkutan bir tedirginlik içimi kaplıyor. Ya sahip olduğum ve kazandığım bunca değerleri kaybedersem! Ne kaybederim? Belki çok şey ama en kötü ihtimalle eski maden ve madde halime dönmüş olurum. Ama ya kazanırsam? Düşünmesi bile heyecan veriyor. O halde kaybetmeye değil, kazanmaya odaklanmalıyım. Sahibimin isteği doğrultusunda çalışıp gayret gösterirsem, kaybetmeyeceğimi umuyorum. Zira ben kaybetmek ve kaybolmak için değil, var olmak ve varlığımı sürdürmek için yapılmışım. Sahibime ve ustama güvenmeliyim. İman etmeliyim. O da benden bunu istiyor ve bekliyor. Android sistemimi güncel tutmalıyım. Güncel kalmalıyım. Terakki edip tedenni de bulunmamalıyım. Ah o beni yapan bilge ustamı çok iyi anlayıp tanımak, tanıdıkça sevmek, sevdikçede bir an evvel buluşup görüşmek istiyorum. Çünkü gerçek güven ve huzuru ancak o zaman bulacağıma inanıyorum. Artık kendimi tam bir güvende hissetmeye başladım. Geldiğime sevindim. Varlığıma bağlandım. Sizde öyle olun. Hoşça kalın. Mehmet Özçelik 04-08-2024
“Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?”[2]
فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا
âyetinin bir nüktesi, bu zamanda akide-i avam-ı mü’minîni vikaye ve şübehattan muhafaza için yazılmış. Âhir zamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’aniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.
وَمَا يَعْلَمُ تَاْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُ وَ الرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ sırrıyla, vukuundan sonra tevilleri anlaşılır ve murad ne olduğu bilinir ki ilimde râsih olanlar اٰمَنَّا بِهٖ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا “[3]
@@@@@@
Şehitlerin ölmeyi diri olduklarını kabul eden bir insan, neden onlardan daha üstün mertebede ve hayatın 5 farklı mertebesinde bulunan Hz. İsa’nın hayatta olduğunu kabul etmiyor?[4]
******
KONUYU KURAN-I KERİM-İ VE HADİSLERLE BERABER ELE ALARAK BİR BÜTÜNLÜK İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRMEK GEREKİR.[5]
“Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.”
“Şu mühim sır pek uzundur. Başka yerlerde bir nebze bahsettiğimizden, burada bu kısa işaretle iktifâ ediyoruz.”29.Mektup.Bediüzzaman.
@@@@@@
İhtilaf gibi görünen ve yoruma dayalı delil getirilen ayette ise;
“Allah buyurmuştu ki: “Ey Îsâ! Ben seni vefat ettireceğim, seni katıma yükselteceğim, seni o inkârcılardan arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte, ayrılığa düşüp durduğunuz hususlarda aranızda hükmü o zaman ben vereceğim.”[6]
-Burada geçen ve üzerinde ihtilaf edilen ‘Müteveffike’ nin birkaç manası vardır;
Ölmek, almak, tamamlamak, vefa manalarına gelmektedir.
Mesela; başkasından alacaklı olan kimse, alacağını tamamen alırsa buna Arap dilinde “teveffa deynehü (borcunu aldı)” derler.[7]
-“Evet, her vakit semâvâttan melâikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dıhye suretine girmesi gibi)[8] ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsâ aleyhisselâmı, İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek.
Hazret-i İsâ aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.”[9]
[3]Şualar.5.Şua.Bediüzzaman. “Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” Al-i İmran.7.
Şimdiye kadar İran’ın gerek Şam’da gerekse de kendi içerisinde iç karışıklıklarının, üst düzey komutanların, Süleymani’nin hatta Cumhurbaşkanı Reisi’nin öldürülmesinde İsrail parmağı ve ABD kolu bulunmaktadır.
Birde ateşi alevlendirecek kendi evinde, yeni Cumhurbaşkanının yemin töreninde davet edilen Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahranda öldürülmesi akla şu tesbiti getiriyor:
1993 yılında Tv’de Genel kurmay başkanı Doğan Güreş şu müşahedesini dile getirmişti,
NATO’ya gittiğimde büyük masanın üzerinde dünya haritası bulunuyordu.
Dünya sekize bölünmüştü.
ABD’ye Suriye, Irak ve İran verilmişti.
Suriye ve Irak’ın durumu ortada.
Hedef ülke İran.
Hedefte İran var.[1]
@@@@@@@@
ABD İran’ı vurur mu?
İşine yaradığı belki de ortaklık kurup anlaşmalar yaptığı halde?
ABD tuttuğu eli kopardığığı gibi, beslediği piyonu da çok kolay harcar.
Bunu Afganistan da gösterdi.
İran dağılırsa ilk zararı görecek Türkiye’dir.
Adeta büyük barajın patlaması gibi bir etki yapacaktır.
İran’ın dağılması Suriye gibi olmayacaktır.
25 milyona yakın Türk var.
İran’ın destek alacağı ülkeler var.
Kullandığı vesayet güçleri var.
Bu kıyamet gibi büyük bir deprem etkisi yapacaktır.
Rusya ve Çini bile içine çekeceği büyük bir çekim alanı oluşturacaktır.
İsrail bunu biliyor.
Abisini ve dayılarını da arkasına alarak nabız yoklaması yapıyor.
*************
MÜMKÜN (MÜ)
11 Eylül saldırılarını bizzat abd. İsrail ortaklığı yola gerçekleşti.[2]
Amaç başta Usame Bin Ladin bahane edilerek Afganistan’da ve arkasından Ortadoğu projesi kapsamında İslam ülkelerine saldırmak, yıkıp işgal ve kaosu oluşturmaktı.
Devamında ise, başta hedef Türkiye olmak üzere Suriye, Irak ve Gazze’yi aynen bugün Suriye’nin geldiği duruma düşürmek.
Aynı şekilde İsrail Galan tepelerinde kendi halkına Hizbullah’ın saldırdığını bahane ederek savaşı tüm Ortadoğu’yu yaymak.
Oysa herkesçe ilk dillendirilen İsrailin Yahudi olmayan kendi vatandaşları olan Yezidileri öldürmek olmuştur.
Nitekim İran’la girdiği dalaşmada da bunu denemişti.
ABD’de Irakta kimyasal silah var bahanesiyle saldırmış, 1,5 milyona yakın insanın ölmesine sebep olmuştu.
PKK’yı bize karşı teçhiz edip saldırması da bu amaca matuftur.
Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek.
Haçlı ortaklığının İslam dünyasına toplu saldırısını gerçekleştirmek.
“(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınınında Hristiyanlar olduğunu görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar.”[3]
*************
ABD. İsrail. Batı ve Haçlı zihniyeti yalan üzerine bina edilmiştir.
“Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden dostlarına “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz.” dediklerini görmedin mi? Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
Andolsun, eğer (kardeşleri Medine’den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.”[4]
-Kıyamet savaşını Yahudiler mi çıkaracak?
Hz. Ademi cennetten Şeytan çıkardı.
Çocuklarını da dünyadan Yahudiler çıkaracak!
-Şimdiye kadar gerek devletlerin içinde ve gerekse de dünya genelinde yürütülen vesayet savaşları artık yerini devletler savaşına götürmektedir.
Bunun adı ise 3.dünya savaşıdır.
@@@@@@##
Firavun taktiği.
Doğmadan öldür. Doğunca öldür. Büyümeden öldür.
Ta ki Musalar doğmasın.
Meydan firavunlara kalsın.
Zalim zulmüne devam etsin.
Yer yüzüne zalim hakim olsun.
@@@@@##
Vahşet alkış aldı.
Dünya dehşeti yaşadı.
Batıdan hala umut bekleyenler, daha batının zulme alkış tutmasından, zulmün ve zalimin arkasında olduğunu açık ve net gördükten sonra neyi beklemekte ve görmek istemektedir?
Belli olan ABD, İsrail, İngiltere, Almanya gibi Haçlı güruhu hiç değişmedi, zulmünü birde alkışla belgeledi.
İsrail’i 500 sene öncesinde İspanyadan sürülerken Osmanlı tarafından sahiplenmeyi hak etmiyormuş.
İsrail, ABD, İngiltere kötü akıbetini belirliyor.
@@@######
Her savaşta mutlaka çocukların, kadınların, yaşlıların ağır zayiat verdiği bir gerçektir.
Firavun binlerce erkek çocuğu gördüğü rüya üzerine öldürtmüş, cahiliyede de binlerce kız çocuğu diri diri gömülmüştür.
Ancak İsrail’in yaptığı bütün bunların ötesinde on binlerce çocuğu, on binlerce kadın ve sivili vahşice öldürmüştür.
-Eğer dünyada cinleri temsil eden şeytan ve insanları temsil eden Yahudiler olmasaydı dünya bu kadar vahşet ve dehşetli yaşamazdı.
-Evet gerçekten Kıyamet savaşını Yahudiler mi çıkaracak?
Hz. Ademi cennetten Şeytan çıkardı.
Çocuklarını da dünyadan Yahudiler çıkaracak!
@@@@@@@##
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! …
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
@@@@@@@
SULH ESASTIR
Esas olan barıştır.
Ayette, “(Size düşmanlık yapanları, birlik ve dirliğinizi bozmaya çalışanları, saldırıya ve isyana kalkışanları) Onları bulduğunuz yerde öldürün ve sizi (yurdunuzdan, huzur ve hürriyet ortamınızdan) çıkardıkları gibi siz de onları (etkili ve yetkili konumdan ve işgal ettikleri makam ve topraklardan) çıkarın! (Çünkü;) Fitne, katl’den eşeddir! (Yani zalimlere ve hainlere fitne ve fesatlık imkânı ve iktidarı vermek, hayırlı bir hizmet ve hareketi bölmek ve engellemek “Katl”den-öldürmek için savaşmaktan daha şiddetli-tehlikeli sonuçlar doğuracaktır!..) Ancak, hatta ki onlar, size karşı savaş açmadıkça, siz Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. (Ama) Sizinle savaşırlarsa, siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
Eğer onlar savaştan vazgeçerlerse, siz de bırakın. Unutmayın ki, Allah çok affeden ve çok acıyandır.”[5]
İran için bir onur meselesidir.
Bir namus durumudur.
Kendi evinde uğradığı onca saldırı ve öldürmeleri birde evindeki önemli bir misafirin, önemli bir günde öldürülmüş olması hazmı zor, kabulü kabul edilmez bir illet ve zillet durumudur.
İstanbul’un fethi Hadisi ve tahakkuk ne kadar hakikatse, ĞARKAD ağacı Hadisi ve vukuu da o kadar hakikattir
ĞARKAD ağacının arkasına sığınan İsrail mukadder akıbetinin yol haritasını çiziyor.
Ömer ibn-i Hamza (ra) bildirmiştir: “Resulullah Aleyhissalâtu Vesselâm buyurdular ki:
“Sizler Yahûdîlerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hattâ taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahûdî’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.”(Müslim, Fiten, 80)
Abdullah bin Ömer (ra) bildirdi: “Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurdu:
“Yahûdîler sizinle savaşacaktır! Fakat netîcede siz onlara musallat kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki, bir kaya parçası: ‘Ey Müslüman! Şu arkamda duran kişi bir Yahûdî’dir. Onu öldür!’ diye haber verecektir.”
-Ebû Hüreyre (ra) bildirmiştir: “Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurdu:
“Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”
Evet, Ahir zaman Peygamberi (asv) buyuruyor:
“Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, ‘Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür.’ diyecek. Sadece arkad ağacı haber vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.”
-İsrail Devleti’nin o günkü başbakanı Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor.” diye hatırlattıklarında, Perez şu cevabı vermişti:
Hadiste adı geçen arkad ağacı, Kâmus’ta “Sincan dikeni” veya “Yahudi ağacı” olarak belirtilir. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde ise Karaçalı, Karadiken, Kunar, Çalıtohumu, Çalıdikeni, Çeşmizen ve Hz. İsa (as) dikeni gibi çeşitli isimler altında tanınır. Boyu iki-üç metre olan bu ağacın Lâtince ismi “PALIURUS SPINA CHRISTI”dir.
Tehlikeli dikenlere sahip olan bu ağaç, Filistin havalisinde Yahudiler tarafından hâlen çok yaygın bir şekilde dikilmektedir…
-Abd hadiste haber verilen Ğarkad ağacının manevi ve mecazi himaye edici ağacını temsil etmektedir.[6]
***************
İsrail ve MOSSAD’ın su-i kast ve öldürme yöntemleri nelerdir?
MOSSAD, İsrail’in istihbarat ajansı olarak bilinir ve tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. İşte bazı önemli noktalar:
1. **”Kalk ve Önce Sen Öldür” Kitabı**: İsrailli araştırmacı gazeteci Ronen Bergman’ın “Kalk ve Önce Sen Öldür” adlı kitabı, MOSSAD’ın gün yüzüne çıkmamış hedefli öldürme programlarını ayrıntılarıyla anlatır. İran’ın nükleer programından Suriye’deki hedeflere kadar birçok eylemi içerir¹.
2. **Sabra ve Şatilla Katliamları**: 1982’de Beyrut’taki Filistin mülteci kamplarında İsrail yanlısı Hıristiyan milisler tarafından gerçekleştirilen bu katliamda yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Mossad’ın bu olayla ilgili gizli belgeleri ortaya çıkarıldı¹.
3. **İran’a Karşı Operasyonlar**: Mossad, İran’ın nükleer programındaki bilim insanlarına yönelik suikast girişimlerini engellemiş ve İran istihbaratının İsrailli turistlere yönelik suikast planlarını deşifre etmiştir.
@@@@@@@@
İsrail ve MOSSAD’ın su-i kast ve zehirlendirmek yoluyla öldürdüğü önemli kişiler.
İsrail ve Mossad, tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. İşte bazı önemli örnekler:
1. **Salih el-Aruri**: Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Aruri, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta insansız hava aracıyla düzenlenen bir suikastle öldürüldü¹.
2. **Fahrizade**: İranlı nükleer fizikçi Fahrizade, yapay zeka yardımıyla uzaktan kontrol edilen bir makinalı tüfekten açılan ateşle öldürüldü³.
İsrail, uluslararası hukuka aykırı “sınır ötesi suikast” yöntemine on yıllardır başvuruyor. Bu suikastlerin çoğunu üstlenmese de, İsrail’in bu tür operasyonları gerçekleştirdiği biliniyor.
@@@@@@@
Mossad’ın diğer suikastları nelerdir?
Mossad, tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. İşte bazı önemli örnekler:
1. **Ghassan Kanafani**: Filistinli yazar ve PFLP’nin önde gelen üyelerinden biri olan Kanafani, PFLP adına Lod Havalimanı katliamını üstlenmişti. Arabasına yerleştirilen bir bomba ile öldürüldü.
2. **Bassam Abu Sharif**: Dawson’s Field uçak kaçırma olayları sırasında Ghassan Kanafani ile basın toplantısı düzenleyen PFLP Bilgi Ofisi’nin sözcüsü. Bir kitap içine gizlenmiş bir bomba, elinde patladı ve dört parmağını kaybetti, bir kulağı sağır, bir gözü kör oldu.
3. **Abdel Wael Zwaiter**: Libya büyükelçiliği çalışanı, Yaser Arafat’ın kuzeni, PLO temsilcisi ve Mossad tarafından Münih Olimpiyat Oyunları katliamının arkasındaki terörist olarak görülen Zwaiter, Piazza Avellino yakınındaki apartmanına çıkarken iki Mossad tetikçisi tarafından 12 kez vurularak öldürüldü.
Bu olaylar, Mossad’ın faaliyetlerine dair genel bir bakış sunmaktadır.
@@@@@@@@
İsrail’in bu tür operasyonları nelerdir?
İsrail, tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. Bu operasyonlar genellikle Mossad tarafından yürütülür ve çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilir. İşte bazı örnekler:
1. **Sui Kast (Suikast)**: İsrailli ajanlar, hedef kişiyi doğrudan öldürmek için gizli operasyonlar düzenler. Bu, silahla vurarak, bomba kullanarak veya diğer yöntemlerle gerçekleştirilebilir.
2. **Zehirleme**: Mossad, hedef kişinin yiyeceğine veya içeceğine zehir ekleyerek öldürme yöntemini kullanmıştır. Bu, sessiz ve iz bırakmayan bir yol olabilir.
3. **Araba Bombaları**: İsrailli ajanlar, hedef kişinin aracına bomba yerleştirerek suikast düzenler. Bu yöntem, hedefin seyahat ettiği sırada kullanılır.
4. **İntihar Bombacıları**: Mossad, hedef kişinin yakınına intihar bombacısı yerleştirerek suikast yapabilir. Bu, hedefin güvendiği bir kişi tarafından gerçekleştirilir.
Bu operasyonlar, İsrail’in güvenlik politikalarının bir parçası olarak gerçekleştirilir ve uluslararası hukuka aykırıdır.
86 yıl boyunca müze olarak hizmet veren Ayasofya,[2] Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi ismiyle kılınan cuma namazı ile 24 Temmuz 2020 tarihinde resmen ibadete açıldı.
Baki kalan şu kubbede hoş bir sâdâ bıraktı.
*Belağa’l-ûlâ bi-kemâlihi
Keşefe’d-ducâ bi-cemâlihi
Hasunet cemî’i hısâlihi
Sallû aleyhi ve âlihi
Türkçesi:
Kemali ile yüksek derecelere ulaştı
Cemali le karanlıkları açtı
Bütün huyları güzeldi
Ona ve a’line salat edin
@@@@@@@
Ya Resûlallah cemâlin “keşefe’d-dücâ” değil mi
Habîbâ senin kemâlin “belağa’l-‘ulâ” değil mi
İki bergüzîde adın senin ey Habîbi’r-Rahmân
Biri Ahmed ü Muhammed biri Mustafâ değil mi
Eşiğinin taşına baş koyan Âdem ü melâik
Ayağın türâbı ey şâh tâc-ı enbiyâ değil mi
Gir anın yoluna Sâdî seri kıl fedâ safâ bul
Sen anın safâsını gör ne aceb safâ değil mi
@@@@@@@@
“N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl’ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün”
-Sultan I. Ahmed Han
-Günümüz Türkçesi:
“Ne olur o Peygamberler Şahı’nın ayak izini (Kadem-i Şerîf)
Tacım gibi başımda taşıyabilsem her zaman.
Peygamberlik bahçesinin gülüdür o ayağın sahibi.
Öyleyse ey Ahmet, durma sen de yüzünü sür ayağına o gülün.”
@@@@@@@@
Haz ve hız.
Câhiliye de haz, bizde hız.
Asrı saadette Şair Aşa ve haz.
Müslüman olmayı ister, arkadaşı Muhammed’in zinayı yasakladığını söyler. Önemli değil der.
İçkiyi yasakladığını söyleyince;
O zaman o başka, o halde ben bir yıl iyice içeyim, sonra gider tövbe eder, inanırım der.
Bir yıl dolmadan ölür.
Üç H ile hayatımız devam eder;
Haz
Hız
Huzur
İlk ikisini esas alanlar kaybetti, huzuru bulamadı.
Huzur O’nda, O’nun ve O’nun emredip sevdiklerinin Huzurunda.
1666 yıllarında İngiltere de başlayan yangın üzerine devreye konulan baca temizliği yöntemleri.
1666 Büyük Londra Yangını ve Çocuk İşçiliğiyle Bağlantısı
1666’da Londra’yı yerle bir eden büyük yangın, İngiltere’de önemli bir dönüm noktası olmuş ve yangın güvenliği konusunda yeni düzenlemelerin yapılmasına yol açmıştır. Bu düzenlemelerden biri de periyodik baca temizliği zorunluluğuydu. Ancak bu önlem, ne yazık ki, tarihin en karanlık sayfalarından birine dönüşecek bir çocuk işçiliği sorununu beraberinde getirdi.
Neden Baca Temizliği Zorunlu Hale Geldi?
* Yangın Riskini Azaltmak: Büyük Londra Yangını’ndan sonra, ahşap evlerin ve dar sokakların oluşturduğu şehir yapısının yangına ne kadar açık olduğu bir kez daha anlaşılmıştı. Bacaların düzenli olarak temizlenmesi, yangın riskini azaltmak için önemli bir önlem olarak görülüyordu.
* Yeni İnşaat Yönetmelikleri: Yangından sonra çıkarılan yeni inşaat yönetmelikleriyle, bacaların daha dar ve belirli özelliklerde inşa edilmesi zorunlu hale geldi. Bu da bacaların daha sık tıkanmasına ve düzenli temizlik gerekmesine neden oldu.
Çocuk İşçiliğinin Başlaması
* Dar Bacalar ve Küçük Vücutlar: Yeni inşa edilen bacalar, yetişkin bir insanın rahatlıkla giremeyeceği kadar dardı. Bu nedenle, bacaları temizlemek için küçük ve zayıf vücutlara sahip çocuklar kullanılmaya başlandı.
* Ucuz İş Gücü: Fakir ailelerin çocukları, işverenler tarafından ucuz iş gücü olarak görüldü ve bacaları temizlemek için satın alındılar veya kiralandılar.
* Zorlu Çalışma Koşulları: Bu çocuklar, karanlık ve dumanlı bacalarda günlerce çalıştırıldılar. Sırtlarını, dirseklerini ve dizlerini kullanarak bacaları tırmanmak zorundaydılar ve bu sırada ciddi yaralanmalar alıyorlardı. Bazı işverenler, çocukları daha hızlı çalıştırabilmek için bacaların altına ateş yakıyorlardı.
Çocuk İşçiliğinin Sonuçları
* Sağlık Sorunları: Çocuklar, sürekli duman solumak, dar alanlarda çalışmak ve kötü beslenmek nedeniyle ciddi sağlık sorunları yaşıyorlardı. Çoğu, akciğer hastalıklarına, kemik erimesine ve gelişim bozukluklarına yakalanıyordu.
* Kısa Ömür: Bu zorlu çalışma koşulları nedeniyle, birçok çocuk genç yaşta hayatını kaybediyordu.
* Sosyal Sorunlar: Çocuk işçiliği, toplumda büyük bir sorun haline geldi ve çocukların hakları konusunda farkındalığın artmasına neden oldu.
Çocuk İşçiliğinin Bitişi
* yüzyıl boyunca, çocuk işçiliğiyle mücadele eden çeşitli sivil toplum örgütleri ve aktivistler ortaya çıktı. Kamuoyunda oluşan baskı ve yasaların değişmesiyle birlikte, çocuk işçiliği yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Bugün, İngiltere’de ve diğer birçok ülkede çocuk işçiliği yasaktır.
Bu olay, bize çocuk işçiliğinin ne kadar acımasız ve insanlık dışı bir uygulama olduğunu bir kez daha göstermektedir. Çocukların korunması ve eğitim görme hakkı, evrensel bir değerdir.
Not: Bu konu hakkında daha detaylı bilgi almak için “İngiltere’de Baca Temizliği Uğruna Hayatlarından Olan Çocuk İşçiler” başlıklı Ekşi Sözlük yazısını okuyabilirsiniz.
Ek Bilgiler:
* Charles Dickens: Bu dönemde yaşamış olan ünlü İngiliz yazar Charles Dickens, romanlarında çocuk işçiliğinin olumsuz etkilerini gözler önüne sermiştir.
* Fabrika Yasaları: Çocuk işçiliğiyle mücadele amacıyla, 19. yüzyılda birçok ülkede fabrika yasaları çıkarılmıştır. Bu yasalar, çocukların çalışma saatlerini sınırlamış ve çalışma koşullarını iyileştirmiştir.
@@@@@@@@@
İngiltere’de ki müstemleket nazırlığı.
İngiltere’deki Sömürge Bakanlığı: Tarihi Bir Bakış
İngiltere’de, “Müstamleke Nazırlığı” olarak tam olarak adlandırılan bir bakanlık olmasa da, bu terim, İngiliz İmparatorluğu döneminde sömürgelerin yönetimiyle ilgilenen çeşitli bakanlık ve departmanları kapsayan genel bir ifade olarak kullanılabilir.
Tarihsel Gelişim
İngiliz İmparatorluğu, dünyanın en geniş imparatorluklarından biriydi ve bu geniş coğrafyadaki sömürgelerin yönetimi, farklı dönemlerde farklı bakanlıklar tarafından yürütülmüştür.
* Koloni ve Ticaret Bakanlığı: 17. yüzyıldan itibaren, İngiltere’nin Amerika ve Karayipler’deki kolonileri bu bakanlık tarafından yönetilmiştir.
* Savaş Bakanlığı: Savaş zamanlarında, sömürgelerdeki askeri işler Savaş Bakanlığı tarafından yürütülmüştür.
* Hindistan Ofisi: 1858’de Hindistan’ın doğrudan İngiliz tacı yönetimine alınmasıyla, Hindistan Ofisi kurulmuştur. Bu ofis, Hindistan’ın yönetimiyle özel olarak ilgilenmiştir.
* Dövllet Bakanlığı: 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında, sömürge işleri genellikle Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki bir devlet bakanlığı tarafından yürütülmüştür.
* Sömürgeler Bakanlığı: Bazı dönemlerde, “Sömürgeler Bakanlığı” adında özel bir bakanlık kurulmuş olsa da, bu bakanlığın varlığı sürekli olmamıştır.
Sorumluluk Alanları
Bu bakanlık ve departmanlar, genel olarak aşağıdaki konularda yetkili olmuşlardır:
* Sömürgelerin yönetimi: Yerel yönetimlerin kurulması, yasaların çıkarılması, vergi toplanması gibi konular.
* Ticaret: Sömürgelerle yapılan ticaretin düzenlenmesi, gümrük vergilerinin belirlenmesi.
* Askeri işler: Sömürgelerdeki askeri birliklerin konuşlandırılması, güvenliğin sağlanması.
* Diplomasi: Sömürgelerle ilgili uluslararası ilişkiler.
İngiliz İmparatorluğunun Çöküşü ve Bakanlıkların Değişimi
İkinci Dünya Savaşı sonrası, İngiliz İmparatorluğu’nun sömürgeleri bağımsızlıklarını kazanmaya başlamıştır. Bu süreçte, sömürge işleriyle ilgilenen bakanlıkların yetki ve sorumlulukları da değişmiştir. Bugün, İngiltere’de sömürge işleriyle ilgilenen özel bir bakanlık bulunmamaktadır.
Özetle, “Müstamleke Nazırlığı” terimi, İngiliz İmparatorluğu döneminde sömürgelerin yönetimiyle ilgilenen çeşitli bakanlık ve departmanları kapsayan genel bir ifadedir. Bu bakanlıkların yapısı ve yetkileri, tarihsel süreç içinde değişmiştir.
Not: İngiliz İmparatorluğu’nun sömürgecilik politikaları, günümüzde hala tartışılan ve eleştirilen konulardandır. Bu dönemde yaşanan birçok insan hakları ihlali ve sömürü, tarih kitaplarında önemli bir yer tutmaktadır.
Daha fazla bilgi için şu konuları araştırabilirsiniz:
* İngiliz İmparatorluğu: İmparatorluğun genişliği, sömürgeleri, siyasi yapısı gibi konular.
* Sömürgecilik: Tarih boyunca farklı devletlerin uyguladığı sömürgecilik politikaları, etkileri.
* Hindistan’ın Bağımsızlığı: İngiliz sömürgesi altındaki Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi.
@@@@@@@
Tarih boyunca İngiliz sömürgeciliği, sömürdüğü ülkeler ve siyasetteki yeri.
İngiliz Sömürgeciliği: Tarih Boyunca Bir İz
İngiliz sömürgeciliği, 16. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar dünya tarihinde önemli bir yer tutmuş ve birçok ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısını derinden etkilemiştir. İngiliz İmparatorluğu, bir dönem dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olmuş ve “Güneşin Batmadığı İmparatorluk” olarak anılmıştır.
Sömürgeciliğin Başlangıcı ve Genişlemesi
İngiliz sömürgeciliği, 16. yüzyılın sonlarında Kuzey Amerika’da küçük koloniler kurulmasıyla başlamıştır. Zamanla, Asya, Afrika, Okyanusya ve Amerika’da geniş toprakları ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurmuştur.
Sömürgeciliğin temel nedenleri arasında:
* Ticaret: Yeni ticaret yolları ve pazarlar bulma isteği
* Zenginlik: Doğal kaynaklara sahip topraklara sahip olma arzusu
* Siyasi güç: Dünya siyasetinde söz sahibi olma ve rakip devletleri geride bırakma çabası
* Din: Hristiyanlığı yayma isteği
Sömürülen Ülkeler
İngiliz sömürgeciliği, dünyanın hemen her kıtasında iz bırakmıştır. Bazı önemli sömürge bölgeleri şunlardır:
* Kuzey Amerika: 13 koloni (ABD), Kanada
* Karayipler: Jamaika, Barbados, Trinidad
* Afrika: Mısır, Nijerya, Güney Afrika, Kenya
* Asya: Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Singapur, Hong Kong
* Okyanusya: Avustralya, Yeni Zelanda
Siyasetteki Yeri
İngiliz sömürgeciliği, dünya siyasetini derinlemesine etkilemiştir.
* Dünya dengelerini değiştirdi: İngiliz İmparatorluğu, yüzyıllar boyunca dünya siyasetinde önemli bir güç olmuş ve diğer devletlerin politikalarını etkilemiştir.
* Sömürgecilik yarışını tetikledi: İngiltere’nin başarısı, diğer Avrupa devletlerini de sömürgecilik yarışına itmiştir.
* Soğuk Savaş’a zemin hazırladı: İngiliz sömürgeciliğinin yarattığı siyasi ve ekonomik dengeler, Soğuk Savaş döneminde dünya düzenini şekillendirmiştir.
Sömürgeciliğin Sonuçları
İngiliz sömürgeciliği, sömürülen ülkeler için hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
* Olumlu sonuçlar:
* Altyapı gelişimi
* Eğitim sistemlerinin kurulması
* Ticaretin canlanması
* Olumsuz sonuçlar:
* Doğal kaynakların sömürülmesi
* Yerel kültürlerin yok edilmesi
* Siyasi ve ekonomik bağımlılık
* Sömürü ve eşitsizlik
Günümüzde İngiliz Sömürgeciliğinin Etkileri
İngiliz sömürgeciliğinin etkileri, günümüzde bile birçok ülkede hissedilmektedir. Sömürge döneminde yaşanan sömürü ve eşitsizlik, bazı ülkelerde siyasi istikrarsızlık, ekonomik sorunlar ve toplumsal gerilimlere yol açmıştır.
Kuranı kerimde ekseri ve çoğu ifadeleriyle geçen ayetler.
Kuran’da “ekseri” ve “çoğu” ifadeleriyle geçen ayetler:
Kuran’da sıklıkla insanların genel eğilimleri, toplulukların büyük bir kısmının davranışları veya belirli bir olayın çoğunlukla yaşandığı durumlar hakkında bilgi verirken “ekseri” veya “çoğu” gibi ifadeler kullanılır. Bu ifadeler, insan doğası, toplumsal olaylar ve ilahi hükümler hakkında önemli mesajlar içerir.
Neden bu ifadeler kullanılır?
* Genelleme: İnsanların genel eğilimlerini veya toplumsal olayların çoğunlukla nasıl gerçekleştiğini ifade etmek için kullanılır.
* İstisnaların varlığı: Herkesin aynı olmadığını, her olayın her zaman aynı şekilde gerçekleşmediğini vurgular.
* İlahi hükümlerin evrenselliği: İlahi hükümlerin tüm insanlara ve tüm zamanlara hitap ettiğini gösterir.
Bu ifadelerin geçtiği bazı örnekler:
* İnsanların genel eğilimleri: İnsanların mal sevgisi, şöhret düşkünlüğü gibi genel eğilimlerini ifade etmek için kullanılır.
* Toplumsal olaylar: Toplumların çoğunlukla belirli hatalara düşmesi, doğru yoldan sapması gibi durumları anlatmak için kullanılır.
* İlahi hükümler: İnsanların çoğunlukla ahiret hayatını unutması, dünya hayatına fazla bağlanması gibi durumları hatırlatmak için kullanılır.
Bu ayetlerin önemi:
Bu ayetler, insanlara kendi davranışlarını ve toplumdaki yerlerini sorgulamaları için bir fırsat sunar. Ayrıca, insanların genel eğilimlerinden sıyrılıp doğru yola yönelmeleri için bir teşviktir.
Not: Kuran’da “ekseri” ve “çoğu” ifadeleriyle geçen ayetlerin tamamını burada listelemek mümkün değildir. Bu konuda daha detaylı bilgi almak için ilgili tefsir kaynaklarına başvurabilirsiniz.
Anahtar kelimeler: Kuran, ekseri, çoğu, ayet, genel eğilim, toplumsal olay, ilahi hüküm, tefsir
Bu bilgiyi nasıl kullanabilirsin?
* Kuran’ı daha iyi anlamana yardımcı olabilir.
* Kendi hayatın ve toplum hakkında daha derin düşünmene katkı sağlayabilir.
* İnsan doğası ve ilahi hükümler hakkında daha geniş bir perspektif kazanmana yardımcı olabilir.
@@@@@##
Çoğu ile ilgili ayetler…
Kuran Bilgisi: Çoğunluğa değil hakka uyarlar
Kuran Bilgisi: Çoğunluğa göre hareket etmemek
Kuran Bilgisi: Çoğunluğa göre hareket edenler
Kuran Fihristi: Çoğunluk
Bakara Suresi, 100. ayet: Ne zaman bir ahidde bulundularsa, içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Hayır, onların çoğu iman etmezler.
Bakara Suresi, 109. ayet: Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkara döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah’ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.
Bakara Suresi, 243. ayet: Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: “Ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez.
Al-i İmran Suresi, 110. ayet: Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.
Nisa Suresi, 7. ayet: Anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir pay vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir pay vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir pay vardır.
Maide Suresi, 15. ayet: Ey Kitap Ehli, kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve birçoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.
Maide Suresi, 49. ayet: Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır.
Maide Suresi, 62. ayet: Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta ve haram yiyicilikte çabalarına hız kattıklarını görürsün. Yapmakta oldukları ne kötüdür
Nisa Suresi, 114. ayet: Onların ‘gizlice söyleşmelerinin’ çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah’ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz.
Maide Suresi, 66. ayet: Ve eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur’an’ı) ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür!
Maide Suresi, 81. ayet: Eğer Allah’a, peygambere ve ona indirilene iman etselerdi, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır.
Maide Suresi, 71. ayet: Bir fitne olmayacak sandılar, körleştiler, sağırlaştılar. Sonra Allah, tevbelerini kabul etti, (yine) onlardan çoğunluğu körleştiler, sağırlaştılar. Allah yapmakta olduklarını görendir.
Maide Suresi, 80. ayet: Onlardan çoğunun inkara sapanlarla dostluklar kurduklarını görürsün. Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah onlara gazablandı ve onlar azapta ebedi kalacaklardır.
Maide Suresi, 64. ayet: Yahudiler: “Allah’ın eli sıkıdır” dediler. Onların elleri bağlandı ve söylediklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır; O’nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak eder. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun taşkınlıklarını ve inkarlarını artıracaktır. Biz de onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez.
Maide Suresi, 68. ayet: De ki: “Ey Kitap Ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz.” Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkarlarını artıracaktır. Sen de kafirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.
En’am Suresi, 37. ayet: “Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: Şüphesiz Allah, ayet indirmeye güç yetirendir.” Ama onların çoğu bilmezler.
Maide Suresi, 59. ayet: De ki: “Ey Kitap Ehli, yalnızca Allah’a, bize indirilene ve önceden indirilene inanmamız ve sizin çoğunuzun fasıklar olmanız nedeniyle mi bizden hoşlanmıyorsunuz?”
En’am Suresi, 111. ayet: Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık, -Allah’ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar.
Maide Suresi, 103. ayet: Allah Bahriye’den, Saibe’den, Vasiyle’den ve Ham’dan hiçbirini (meşru) kılmamıştır. Ancak inkar edenler, Allah’a karşı yalan düzüp-uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmezler.
En’am Suresi, 137. ayet: Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak.
En’am Suresi, 91. ayet: Onlar: “Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir” demekle Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: “Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir.” De ki: “Allah.” Sonra onları bırak, içine ‘daldıkları saçma uğraşılarında’ oyalanıp-dursunlar.
En’am Suresi, 119. ayet: Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah’ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.
Araf Suresi, 17. ayet: “Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”
En’am Suresi, 116. ayet: Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’
En’am Suresi, 128. ayet: Onların tümünü toplayacağı gün: “Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz” (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: “Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık.” (Allah) Diyecek ki: “Allah’ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir.” Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.
Araf Suresi, 102. ayet: Onların çoğunda ‘verdikleri söze bağlılık’ görmedik, ama onların çoğunu fasıklar (yoldan çıkanlar) olarak gördük.
Enfal Suresi, 34. ayet: Onlar, Mescid-i Haram’dan (insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) koruyucuları değilken Allah, ne diye onları azaplandırmasın? Onun (asıl) koruyucularıyalnızca korkup-sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.
Araf Suresi, 187. ayet: Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: “Onun ilmi yalnızca Rabbimin Katındadır. Onun süresini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir.” Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: “Onun ilmi yalnızca Allah’ın Katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.”
Araf Suresi, 131. ayet: Onlara bir iyilik geldiği zaman “Bu bizim için” dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
Tevbe Suresi, 34. ayet: Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) bilginlerinden ve (Hıristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele.
Yunus Suresi, 55. ayet: Haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin tümü gerçekten Allah’ındır. Haberin olsun; şüphesiz Allah’ın va’di haktır; ancak onların çoğu bilmezler.
Yunus Suresi, 36. ayet: Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.
Yunus Suresi, 60. ayet: Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü zanları nedir? Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ihsan (Fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler.
Tevbe Suresi, 8. ayet: Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne ‘akrabalık bağlarını’, ne de ‘sözleşme hükümlerini’ gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.
Yunus Suresi, 92. ayet: Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.
Hud Suresi, 17. ayet: Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahid izleyen ve ondan önce bir önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı (kendisini doğrulamakta) bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar, buna (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan biri onu inkar ederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma, çünkü o, Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar.
Hud Suresi, 91. ayet: “Ey Şuayb” dediler. “Senin söylediklerinin çoğunu biz ‘kavrayıp anlamıyoruz’. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.”
Yusuf Suresi, 21. ayet: Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına: “Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz” dedi. Böylelikle Biz, Yusuf’u yeryüzünde (Mısır’da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler.
Yusuf Suresi, 38. ayet: “Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler.”
Yusuf Suresi, 68. ayet: Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır’a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub’un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.
Ra’d Suresi, 1. ayet: Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitab’ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.
Yusuf Suresi, 106. ayet: Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar.
Yusuf Suresi, 40. ayet: “Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”
Yusuf Suresi, 103. ayet: Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.
Nahl Suresi, 83. ayet: Onlar, Allah’ın nimetini biliyorlar, sonra da inkar ediyorlar; onların çoğu inkar edenlerdir.
Nahl Suresi, 101. ayet: Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- “Sen yalnızca iftira edicisin” dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.
Nahl Suresi, 75. ayet: Allah, (Kendisi’ne ortak koştuğunuz ilahlar konusunda) hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan ile, tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz, böylelikle ondan gizli ve açık infak eden kimseyi örnek olarak gösterdi; bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’ındır; fakat onların çoğu bilmezler.
Nahl Suresi, 38. ayet: Olanca yeminleriyle: “Öleni Allah diriltmez” diye yemin ettiler. Hayır; bu, O’nun üzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların çoğu bilmezler.
İsra Suresi, 89. ayet: Andolsun, bu Kur’an’da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkarda ayak direttiler.
İsra Suresi, 70. ayet: Andolsun, Biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.
Enbiya Suresi, 24. ayet: Yoksa O’ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: “Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (kitabı) ve benden öncekilerin de zikri.” Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.
Furkan Suresi, 44. ayet: Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
Furkan Suresi, 50. ayet: Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.
Şuara Suresi, 121. ayet: Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Mü’minun Suresi, 70. ayet: Yahut: “Onda bir delilik var” mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.
Şuara Suresi, 67. ayet: Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Şuara Suresi, 158. ayet: Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Şuara Suresi, 174. ayet: Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Şuara Suresi, 139. ayet: Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Şuara Suresi, 190. ayet: Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Şuara Suresi, 8. ayet: Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü’min değildirler.
Neml Suresi, 76. ayet: Gerçek şu ki, bu Kur’an, İsrailoğulları’na hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin bir çoğunu aktarıp anlatıyor.
Şuara Suresi, 223. ayet: Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.
Kasas Suresi, 13. ayet: Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
Şuara Suresi, 103. ayet: Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
Neml Suresi, 61. ayet: Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
Ankebut Suresi, 63. ayet: Andolsun onlara: “Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?” diye soracak olursan, şüphesiz: “Allah” diyecekler. De ki: “Hamd Allah’ındır.” Hayır, onların çoğu akletmiyorlar.
Neml Suresi, 73. ayet: Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
Rum Suresi, 42. ayet: De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi.”
Lokman Suresi, 25. ayet: Andolsun onlara; “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, tartışmasız; “Allah” diyecekler. De ki; “Hamd Allah’ındır.” Hayır, onların çoğu bilmezler.
Kasas Suresi, 57. ayet: Dediler ki: “Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız.” Oysa Biz onları, Kendi Katımız’dan bir rızık olarak herşeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir haremde yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
Rum Suresi, 30. ayet: Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
Rum Suresi, 6. ayet: (Bu,) Allah’ın va’didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.
Rum Suresi, 8. ayet: Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar.
Sebe Suresi, 35. ayet: Ve: “Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir azaba uğratılacak da değiliz” de demişlerdir.
Sebe Suresi, 28. ayet: Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.
Sebe Suresi, 41. ayet: (Melekler) Derler ki: “Sen Yücesin, bizim velimiz Sensin, onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapıyordu ve çoğu onlara iman etmişlerdi.”
Sebe Suresi, 36. ayet: De ki: “Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”
Yasin Suresi, 7. ayet: Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık inanmazlar.
Saffat Suresi, 71. ayet: Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
Zümer Suresi, 29. ayet: Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
Sad Suresi, 24. ayet: (Davud) Dedi ki: “Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.” Davud, gerçekten Bizim onu imtihan ettiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rüku ederek yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
Mü’min Suresi, 57. ayet: Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler.
Mü’min Suresi, 59. ayet: Şüphesiz kıyamet-saati, yaklaşarak gelmektedir; bunda hiçbir kuşku yok. Ancak insanların çoğu iman etmiyorlar.
Zümer Suresi, 49. ayet: İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: “Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi.” Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.
Fussilet Suresi, 4. ayet: Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Ama çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
Zuhruf Suresi, 78. ayet: “Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz.”
Duhan Suresi, 39. ayet: Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.
Mü’min Suresi, 61. ayet: Allah, kendisinde sükun bulmanız için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
Şura Suresi, 30. ayet: Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.
Şura Suresi, 34. ayet: Ya da kazandıkları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.
Hucurat Suresi, 4. ayet: Şüphesiz, hücrelerin ardından sana seslenenler de, onların çoğu aklını kullanmıyor.
Casiye Suresi, 26. ayet: De ki: “Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi biraraya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler.”
Tur Suresi, 47. ayet: Şüphesiz zulmedenlere bundan önce de bir azap vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar.
Hadid Suresi, 16. ayet: İman edenlerin, Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin ‘saygı ve korku ile yumuşaması’ zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı.
Nuh Suresi, 24. ayet: “Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp-saptırdılar. Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma.” https://www.kuranfihristi.net/ayetleri/%C3%87o%C4%9Fu
Zulmü asla alkışlayamam, alkışçıları ise; tarihin affetmeyeceği, bozacı ve şıracıların, şerefsizlik sirki, tarihe kara bir leke olan insanlığın dibe vurduğu, utanç verici ABD. İsrail zulüm ortaklığı bizzat dünyanın gözü önünde tescillenmiş oldu.
Sicili kirli devletler, kirliliklerini bir kere daha tescil ettirdiler.[1]
Elleriniz ve dilleriniz kurusun.
Soyunuz batsın.
-3. Dünya Savaşını kaşıyan ABD, yayan İsrail ve Yahudi lobisi ve silah tüccarlarıdır.
“Nuh dedi ki: “Rabbim! Yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bile bırakma!”
“Bırakacak olursan, onlar senin kullarını yoldan çıkarırlar ve ancak kendileri gibi ahlâksız, günahkâr ve azılı kâfir nesiller yetiştirirler.”
“Rabbim! Beni, anne-babamı, mü’min olarak evime girenleri, bütün mü’min erkeklerle mü’min kadınları bağışla! Zâlimlerin ise ancak helâkini artır! Köklerini kurut!”[2]
-” Üstâdımızın Hutuvât-ı Sitte’yi neşri münâsebetiyle taltif için Ankara’ya çağrıldığında, Ankara’da İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neşe alan ehl-i îmânın kuvvetli efkân içine gâyet müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasâne çalıştığını gördüğü hengâmda…
….. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar, ilâ âhir…”[3]
-Başta ABD, İngiltere ve İsrail olmak üzere Batı siyaseti yalan ve menfaat üzerine bina edilmiştir.
– “Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine göre İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda en az 16 bin 172’si çocuk, 10 bin 798’si kadın olmak üzere 39 bin 145 Filistinlinin hayatını kaybettiği, 90 bin 257 kişinin yaralandığı belirtilmiş ve aynı vahşet artarak devam etmektedir.[4]
-Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! …
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
-Zulüm devam etmez, bu bir hakikattir.
Zulmün leşkerleri birer birer devriliyor ve de devrilecek.[5]
İlahi tecelli eseri olarak, görünmez ordular tarafından silinecekler.[6]
Hz. Musa döneminde Yahudilerin başına gelen ve Kuranı Kerimde anlatılan 9 bela.
– Hz. Musa döneminde Mısır’da yaşayan İsrailoğulları’nın maruz kaldığı ve Kuran-ı Kerim’de de detaylı bir şekilde anlatılan 9 bela şunlardır:
Kan: Firavun’un zulmü ve İsrailoğulları’na olan baskısı karşısında Hz. Musa, Allah’ın emriyle asasını Nil Nehri’ne vurdu. Nehirdeki suyun rengi kana dönüştü ve Mısır’da balık ölümleri yaşandı (Kasas, 29). Bu olay, Firavun’un kibir ve zulmünü kırmak için bir uyarı niteliğindeydi.
Kurbağalar: Firavun, Hz. Musa’nın mucizelerini görmezden gelmeye ve İsrailoğulları’nı esaretten azat etmeye yanaşmayınca, Nil Nehri’nde ve tüm Mısır’da kurbağalar türedi. Bu kurbağalar evleri, yiyecekleri ve her yeri istila etti (Kasas, 31). Bu bela, Firavun’un inatçılığına ve Allah ‘ın kudretine bir işaret olarak yorumlanır.
Sivrisinekler: Firavun, kurbağalardan kurtulmak için Hz. Musa’ya yalvardı ve onu serbest bıraktı. Fakat sözünden dönerek İsrailoğulları’nı tekrar köleleştirmeye kalktı. Bunun üzerine Mısır’ı sivrisinekler bastı. Bu sivrisinekler insanları ve hayvanları rahatsız etti ve büyük bir sıkıntı yarattı (Kasas, 33). Bu bela, Firavun’un yalancılığını ve Allah ‘ın gazabını gösteriyordu.
Sinekler: Firavun, Hz. Musa’ya tekrar yalvardı ve onu serbest bıraktı. Fakat esaretten kurtulan İsrailoğulları’nı takip etmeye kalktı. Bunun üzerine Mısır’da sinekler türedi ve Firavun’un sarayını da istila etti. Bu sinekler çok rahatsız ediciydi ve Firavun’un ve adamlarının rahatça yaşamasını engelliyordu (Kasas, 35). Bu bela, Firavun’un kibir ve zulmünün bedelini ödemesi gerektiğini gösteriyordu.
Hayvanların Ölümü: Allah ‘ın emriyle Hz. Musa, asasını yere vurdu ve Mısır’daki tüm atlar, eşekler, develer, sığırlar ve koyunlar telef oldu (Kasas, 38). Bu bela, Firavun’un geçim kaynağına ve ordusuna bir darbe vurdu ve Allah ‘ın gücünü bir kez daha gösterdi.
Hastalıklar: Mısır’da insanlar ve hayvanlar arasında salgın hastalıklar yayıldı. Bu hastalıklar birçok kişinin ölümüne ve büyük bir sıkıntıya yol açtı (Kasas, 39). Bu bela, Firavun’un inatçılığının ve İsrailoğulları’na zulmünün bir sonucu olarak yorumlanır.
Dolular: Mısır’a gökten iri iri dolu taneleri yağmaya başladı. Bu dolu taneleri tarlaları, evleri ve her yeri tahrip etti (Kasas, 40). Bu bela, Firavun’un tarımına ve ekonomisine büyük zarar verdi ve Allah ‘ın gücünü bir kez daha gösterdi.
Çekirgeler: Mısır’ı çekirge sürüsü bastı. Bu çekirgeler tarlaları ve ekinleri yiyip bitirdi ve Mısır’da büyük bir kıtlık yaşanmasına neden oldu (Kasas, 42). Bu bela, Firavun’un halkını açlığa mahkum etti ve Allah ‘ın gazabını gösteriyordu.
Karanlık: Mısır’ı üç gün boyunca kaplayan koyu bir karanlık bastı. Bu karanlık o kadar yoğundu ki insanlar birbirlerini bile göremiyordu (Kasas, 47). Bu bela, Firavun’un ve halkının korkmasına ve çaresiz kalmasına neden oldu.
Bu 9 bela, Firavun’un kibir ve zulmünü kırmak, İsrailoğulları’nı esaretten kurtarmak ve Tanrı’nın kudretini göstermek için gönderilmiştir. Her bir bela, Firavun’a ve halkına bir ders niteliğindeydi ve onları Allah ‘a teslim ol.
Türkiye’nin problemi son üç yüz yıllık problem olup, son yüz yılda kangrenleşip, kanser haline dönüşmüştür.
Her yerde yapılan iyileştirilme faaliyetleri, yüz yıllık birikmiş, gittikçe de büyüyen problemlerdir.
Bir harf devrimiyle 1300 yıllık birikim büyük bir deprem etkisi yapmış, sadece insanlar değil, inanç, kültür, örf, adet, kitap gibi eserler enkazın altında kalmıştır.
– İnkılaplarla başlayan süreçte geçmişe ait tüm değerler kaldırılmış ve engellenmiş. Bu da toplumda bataklığın ürettiği ve üreteceği ortamları oluşturmuştur.
Bu bataklığın ürettikleri aparatlar sadece Kemalizm de değil, sol, sağ, gibi birçok alanlarda gizlide olsa kendisine yer bulmuştur.
Kendi ecdadının kitabını okuyamayan, kabir taşındaki kimliğini bilmeyen, dilinden anlamayan, inancına yabancı, örf ve adetine uzak bir toplum türedi.
Dahada kötüsü tüm bunlara düşman kesildi.
Sorgulamakla kalmadı, yasaklamalarla toplumunda uzaklaşmasına sebep oldu.
Ezan kulağını tırmaladı. Tesettür gözüne battı. Kuranı Kerime yabancıdan daha çok yabancılaştı, yabanileşti.
Düşmanlaştı.
Elin gavuruna ihtiyaç bırakmadı, gavurlaştı.
******************
FRENK İLLETİ
-“Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır. “[1]
-“Ey mülhid! Senin gibi ahmaklar lâzım ki, Macar kâfirleri veyahut dinsiz olmuş ve frenkleşmiş birkaç Türkleri muvakkaten, dünyaca dahi faydasız uhuvvetini kazanmak için, üç yüz elli milyon hakikî, nuranî menfaattar bir cemaatin bâki uhuvvetlerini terk etsin.
…Senden soruyorum: Birinci kısım olan ehl-i iman ve ehl-i takvânın en büyük menfaati, frenkmeşrebâne bir medeniyette midir? Yoksa hakaik-i imaniyenin nurlarıyla saadet-i ebediyeyi düşünüp, müştak ve âşık oldukları tarik-i hakta sülûk etmek ve hakikî teselli bulmakta mıdır?”[2]
-“Hasmınız ve İslâmiyet düşmanı olan frenkler, dindeki lâkaytlığınızdan pek fazla istifade ettiler ve ediyorlar. Hattâ diyebilirim ki, hasmınız kadar İslâma zarar veren, dinde ihmalinizden istifade eden insanlardır. Maslahat-ı İslâmiye ve selâmet-i millet namına, bu ihmali a’mâle tebdil etmeniz gerektir. Görülmüyor mu ki, İttihatçılar o kadar harika azim ve sebat ve fedakârlıklarıyla, hattâ İslâmın şu intibâhına da bir sebep oldukları halde, bir derece dinde lâübâlilik tavrını gösterdikleri için, dahildeki milletten nefret ve tezyif gördüler. Hariçteki İslâmlar dindeki ihmallerini görmedikleri için hürmeti verdiler.
….İslâmiyetten tecerrüt eden, bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu frenk mukallitleri avâm-ı Müslimîne tercih etmek maslahat-ı İslâma münâfi olduğundan, âlem-i İslâm nazarını başka tarafa çevirecek ve başkasından istimdat edecek.”[3]
***************
Evvelden bir Gladiston vardı, şimdi ise onun türemiş türevleri üredi.
Güneşe havlayanlar gibi, peygambere, kitaba, namaza, hutbeye, ezana, dine saldıranlar üredi, türedi.
Yüz yıl önce Kuranı kaldırmaya ve toplumu ondan uzaklaştırmaya çalışan bir İngiliz kölelik Bakanı Gladistona bedel, içimizden nice Gladistonlar üreyip türedi.
Bir ur gibi.
Tam bir zül ve zillet.
Tefessüh etmiş, kokmuş ve kokuşmuş insanlar ortaya çıktı.
Bu kendisini hem itikatta hem de yaşantıda gösterdi.
Teşhircilik arttı, ar kalktı.
Arsız insanlar ortaya saçıldı.
Hırçın ve pervasız.
Ahiretini bilmediği gibi, dünyasını da bilmedi ve bilemedi.
Kendini yaftalar ve yaftalamalarla savundu.
Etikette kaldı.
Kalitesini değil, etiketini yükseltmeye çalıştı.
-Bu millet bir asırdır münafık bir yapının içine çekildi, itildi, dinden uzaklaştırıldı.
“Gülen, talimatlarında şunları söyledi: “Dünyada satın alınmayacak adam yoktur. Sadece fiyatları farklıdır. Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın. Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden, sistemin ana damarlarında ilerleyin. Türkiye’deki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım, erken sayılır. Her şey bir oyundur. Kungfu, tekvando, judo gibi bir oyun… Her zaman insanın hasmını yenmesi öyle yumruk vurup yere sermesi gibi bir şey değildir, Bazen hasımdan kaçmak, bile çok önemli bir manevradır.”[4]
******************
“Bediüzzaman tesettür taraftarıdır. Kadınların yarı çıplak, açık dolaşmalarına, İslâmiyete karşı muharebede şeytan kumandasına verilen fırkalar olarak tasvir etmekte, kadınların bugünkü içtimaî hayatta açık bacak ve yarım çıplak giyinmelerini günah saymakta, Bediüzzaman halihazır bu açık, yarım çıplak giyinişleri evlenmelere mâni olup fuhşa teşvik edici mahiyetinde görmektedir. Ve yine Bediüzzaman’a göre, kadını güzelleştiren şey ve kadının hakikî ve daimî güzelliği içtimaî hayatta yer alan süslenmek, vücutlarını teşhir etmek olmayıp, terbiye-i İslâmiye dairesinde âdâb-ı Kur’âniye ziynetidir. Bediüzzaman dinî tedrisat taraftarıdır. Risale-i Nur adı verdiği dinî tedrisat sayesinde mahkûmların on beş haftada ıslah olacaklarını-ki, Denizli ve Afyon hapishaneleri, adliyenin, gardiyan ve müdürlerin şehadetiyle sabittir-söylemektedir. Bediüzzaman, câzibedar bir fitneye esir olan gençlerin din hakikatleriyle ve Nurun imanî dersleriyle kurtulacaklarına kanidir.”[5]
-“Eğer istersen hayâlinle Nurşin kaıyesindeki Seydânın meclisine git, bak. Orada fukarâ kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localanna gir. Göreceksin ki, akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar, ilâ âhir…”[6]
–“Eskiden büyük şehirlerde açık saçık, çıplaklık derecesinde, hususan yarım çıplak Hıristiyan kızları, şeytan kumandasında ahlâk-ı İslâmiyeye zarar veriyorlar.”[7]
## İslam Hukukunda Cezanın Uygulamama Halleri ve Sedd-i Zerâi Nedir?
İslam hukukunda genel olarak cezaların caydırıcılık ve adaleti sağlama amacıyla uygulanması esastır.
Ancak, bazı durumlarda cezanın uygulanmaması da mümkündür. Bu durumlar genel olarak şu şekilde sıralanabilir:
**1. Pişmanlık ve Tövbe: ** Suçlu, işlediği suçtan pişmanlık duyduğunu ve tövbe ettiğini samimi bir şekilde ifade ederse, cezası affedilebilir. Bu durum, özellikle hafif suçlar için geçerlidir.
**2. Zorunluluk: ** Suçlu, zorunluluk altında kalarak suç işlemişse cezası affedilebilir. Örneğin, açlıktan ölmek üzere olan birinin hırsızlık yapması gibi.
**3. Hata: ** Suçlu, hatayla suç işlemişse, cezası affedilebilir. Hata, kasıtlı olarak değil, bilgisizlik veya dikkatsizlik sonucu meydana gelen bir suçtur.
**4. Cüret: ** Suçlu, cüretle suç işlemişse, cezası hafifletilebilir. Cüret, cesaret ve gözü peklik göstererek suç işlemeyi ifade eder.
**5. Af: ** Suçlu, mağdur tarafından affedilirse, cezası düşürülebilir veya tamamen affedilebilir. Af, mağdurun suçu affetmesi ve cezalandırılmasını istememesi anlamına gelir.
**6. Delinin Suçu: ** Akıl hastası bir kişi suç işlemişse, cezası affedilebilir. Akıl hastalığı, kişinin iradesini kontrol etme yeteneğini ortadan kaldırdığı için, bu tür kişiler sorumlu tutulamazlar.
**7. Küçük Çocuk Suçu: ** Reşit olmayan bir çocuk suç işlemişse, cezası hafifletilebilir veya tamamen affedilebilir. Küçük çocuklar, eylemlerinin sonuçlarını tam olarak kavrayamayabilirler ve bu nedenle yetişkinlere göre daha az sorumlu tutulurlar.
**8. Islah Olan Suçlu: ** Suçlu, cezaevinde veya başka bir şekilde ıslah olmuşsa, cezası hafifletilebilir veya tamamen affedilebilir. Islah olma, kişinin suç işlemeye meyilli olmaktan vazgeçmesi ve tekrar suç işlemeyeceğini göstermesi anlamına gelir.
**9. Devlet Menfaati: ** Cezanın infazı, devletin menfaatlerine aykırıysa, ceza affedilebilir. Örneğin, savaş zamanında, bir askerin işlediği suçun cezası, savaşın kazanılması için gerekliyse affedilebilir.
**10. Şüphe: ** Suçlunun suçlu olduğuna dair kesin bir delil yoksa, ceza affedilebilir. Ceza hukukunda, kişinin masumiyeti ispat edilene kadar suçlu olduğu kabul edilir (suçsuzluk karinesi).
**Not: ** Bu bilgiler genel bir çerçeve sunmaktadır ve her bir durum özel olarak değerlendirilmelidir. Cezanın affedilip affedilmeyeceğine dair karar, yetkili makam tarafından verilir.
***************
**Sedd-i Zerâi Nedir? **
Sedd-i zerâi, fıkıh usulünde **”zararlı ve haram bir sonuca yol açması muhtemel olan mubah bir fiilin yasaklanması”** anlamına gelen bir terimdir.
Başka bir deyişle, **yasak olmayan bir şeyin, o şeyin zararlı bir sonuca yol açma ihtimalinden dolayı yasaklanması** sedd-i zerâi olarak adlandırılır.
**Sedd-i Zerâi’nin Gerekçesi:**
Sedd-i zerâi’nin uygulanmasının temel gerekçesi, **müslümanları günaha ve zarara düşmekten korumak** ve **İslam’ın genel ahlakını korumak** amacıyla şer’î hükümlerin belirlenmesinde bir araç olarak kullanılmasıdır.
**Sedd-i Zerâi’ye Örnekler:**
* **Kumar oynamak:** Kumar oynamak haramdır. Kumar oynamaya teşvik eden veya kumar oynamayı kolaylaştıran fiiller de sedd-i zerâi kapsamında yasaklanabilir. Örneğin, kumarhanelere gitmek, kumar oynamak için para vermek veya kumar oynayanlara yardım etmek yasaklanabilir.
* **Alkol içmek:** Alkol içmek haramdır. Alkol içmeyi teşvik eden veya alkol içmeyi kolaylaştıran fiiller de sedd-i zerâi kapsamında yasaklanabilir. Örneğin, alkollü içki satan yerlere gitmek, alkollü içki satın almak veya alkollü içki içenlere yardım etmek yasaklanabilir.
* **Zina:** Zina haramdır. Zinaya teşvik eden veya zinayı kolaylaştıran fiiller de sedd-i zerâi kapsamında yasaklanabilir. Örneğin, zina yapılabilecek ortamlar oluşturmak, zinaya teşvik eden konuşmalar yapmak veya zina yapanlara yardım etmek yasaklanabilir.
**Sedd-i Zerâi’nin Uygulamada Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar:**
* Sedd-i zerâi, ancak **zararlı sonucun kesin veya kuvvetle muhtemel olması** durumunda uygulanabilir.
* Sedd-i zerâi uygulaması, **zararın önlenmesine yönelik en son çare** olmalıdır.
* Sedd-i zerâi uygulaması, **şer’i delillere ve genel ahlaka uygun** bir şekilde yapılmalıdır.
* Sedd-i zerâi uygulaması, **toplumda genel bir zarara yol açmamalıdır.**
**Sedd-i Zerâi’nin Fıkıh Mezheplerindeki Yeri:**
Sedd-i zerâi, fıkıh mezheplerinin çoğunda kabul görmüş bir usul kaidesidir. Ancak, sedd-i zerâi’nin uygulama alanının genişliği ve hangi fiillerin sedd-i zerâi kapsamında yasaklanacağına dair mezhepler arasında farklı görüşler bulunmaktadır.
**Sedd-i Zerâi’nin Günümüzdeki Önemi:**
Sedd-i zerâi, günümüzde de geçerliliğini korumakta ve **toplumda yaygınlaşan zararlı davranışlarla mücadelede** önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Özellikle **uyuşturucu kullanımı, fuhuş, kumar ve internet üzerinden işlenen suçlar** gibi konularda sedd-i zerâi ilkesi rehber olarak kabul edilebilir.
Hatem, sikke, tuğra kelimelerinin birbirinden fark ve farklılıkları nelerdir?
## Hatem, Sikke ve Tuğra Kelimelerinin Farkları
**Hatem, sikke ve tuğra** kelimeleri, Farsça kökenli olup Arapçada da yaygın olarak kullanılan ve birbirleriyle yakın anlamlara sahip kelimelerdir. Fakat her birinin kendine özgü nüansları ve kullanımları vardır:
**Hatem:**
* **Mühür, damga** anlamına gelir. * **Genellikle yüzüklerde kullanılan ve sahibinin kimliğini gösteren mührü** ifade eder. * **Hatem, mecazi olarak da kullanılabilir ve bir şeyin tamamlanmasını, sonunu veya zirvesini temsil edebilir.** * **Örneğin, “Kur’an’ın hatemi” ifadesi, Kur’an’ın en son ayeti veya suresi anlamına gelebilir.**
**Sikke:**
* **Para** anlamına gelir. * **Üzerinde devlet veya hükümetin damgası bulunan ve belirli bir değeri olan madeni parayı** ifade eder. * **Sikke, mecazi olarak da kullanılabilir ve bir şeyin değerini, itibarını veya geçerliliğini temsil edebilir.** * **Örneğin, “bir fikrin sikkesi geçmek” ifadesi, o fikrin kabul görmesi ve yaygınlaşması anlamına gelebilir.**
**Tuğra:**
* **Padişahın imzası** anlamına gelir. * **Padişahın adını, unvanını ve sülalesini içeren stilize bir yazı veya sembolü** ifade eder. * **Tuğra, padişahın otoritesini ve gücünü temsil eder.** * **Meczup olarak da kullanılabilir ve bir şeyin en üstünü, en mükemmelini veya en değerlisini temsil edebilir.** * **Örneğin, “Kuran’ın tuğrası” ifadesi, Kur’an’ın en önemli veya en güzel ayeti veya suresi anlamına gelebilir.**
**Özetle:**
* Hatem, mühür veya damga anlamına gelir ve genellikle yüzüklerde kullanılır. * Sikke, para anlamına gelir ve devlet veya hükümet tarafından basılan madeni parayı ifade eder. * Tuğra, padişahın imzası anlamına gelir ve padişahın otoritesini ve gücünü temsil eder.
**Bu üç kelime arasındaki farkı şu şekilde de özetleyebiliriz:**
| Özellik | Hatem | Sikke | Tuğra | |—|—|—|—| | Anlam | Mühür, damga | Para | Padişahın imzası | | Kullanım | Yüzüklerde | Devlet veya hükümet tarafından basılan madeni para | Padişah belgelerinde | | Mecazi anlam | Tamamlanma, son, zirve | Değer, itibar, geçerlilik | En üstün, en mükemmel, en değerli | | Örnek | Kur’an’ın hatemi | Bir fikrin sikkesi geçmek | Kuran’ın tuğrası |
**Not:** Bu bilgiler genel bir çerçeve çizmektedir. Her bir kelimenin farklı kullanım alanları ve nüansları da mevcuttur.
@@@@@@@
Dini olarak kullanılan birbirine benzer kelimeler ve bunların farklılıkları nelerdir?
Dini metinlerde ve günlük hayatta sıklıkla kullanılan, birbirine yakın anlamlara sahip birçok kelime bulunmaktadır. Bu kelimelerin her birinin kendine özgü nüansları ve kullanımları vardır. Aşağıda, dini bağlamda yaygın olarak kullanılan ve birbirleriyle karıştırılabilen bazı kelime çiftlerini ve aralarındaki farkları inceleyelim:
**1. İman ve İslam:**
* **İman:** Allah’a, meleklere, peygamberlere, kutsal kitaplara, kaza ve kadere ve ahiret gününe kalben inanmak ve tasdik etmek anlamına gelir. İman, içsel bir inanç ve kabullenmeyi ifade eder. * **İslam:** Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiğine ve getirdiği dinin Allah’ın yegane dini olduğuna inanarak bu dine teslim olmak ve onun emirlerine uymak anlamına gelir. İslam, imanın gerektirdiği dışa dönük eylemleri ve davranışları ifade eder.
**Özetle:** İman, kalben inanmayı ve tasdik etmeyi, İslam ise bu inancın gereği olarak dine teslim olmayı ve onun emirlerine uymayı ifade eder.
**2. İbadet ve Tâat:**
* **İbadet:** Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her türlü söz, fiil ve davranış anlamına gelir. Namaz, oruç, zekat, hac gibi farz ibadetlerin yanı sıra dua, zikir, sadaka gibi nafile ibadetler de bu kapsamdadır. * **Tâat:** Allah’ın emirlerine ve yasaklarına uymak anlamına gelir. Tâat, sadece ibadetlerle sınırlı değildir, günlük hayattaki tüm davranışlarda Allah’ın rızasını gözetmeyi ve emirlerine uymayı da kapsar.
**Özetle:** İbadet, Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her türlü eylemi, tâat ise Allah’ın emirlerine ve yasaklarına uymayı ifade eder.
**3. Takva ve Salih:**
* **Takva:** Allah’tan korkmak, O’na karşı saygılı olmak ve haramdan kaçınmak anlamına gelir. Takva sahibi bir insan, Allah’ın emirlerine ve yasaklarına titizlikle uyar ve her zaman O’nun rızasını gözetmeye çalışır. * **Salih:** Doğru, iyi ve faydalı olan anlamına gelir. Salih bir insan, Allah’a ve insanlara karşı dürüst ve adil davranır, iyilik yapar ve kötülüklerden uzak durur.
**Özetle:** Takva, Allah’tan korkma ve haramdan kaçınma duygusunu, salih ise doğru, iyi ve faydalı olanı ifade eder.
**4. Zülüm ve Zulüm:**
* **Zulüm:** Hakkın ihlal edilmesi, haksızlık yapılması anlamına gelir. Zulüm, hem Allah’ın haklarına karşı işlenebileceği gibi (küfür, şirk) kul hakkına karşı da işlenebilir (hırsızlık, gasp, iftira). * **Zulüm:** Allah’ın yarattığı varlıklara zulüm etmek, onlara eziyet etmek ve haksızlık yapmak anlamına gelir. Zulüm, hem insanlara hem de hayvanlara karşı işlenebilir.
**Özetle:** Zulüm, hakkın ihlal edilmesini ve haksızlık yapılmasını, zulüm ise Allah’ın yarattığı varlıklara eziyet edilmesini ve haksızlık yapılmasını ifade eder.
**5. Hidayet ve Dalalet:**
* **Hidayet:** Doğru yolu bulmak, şaşkınlıktan kurtulmak anlamına gelir. Hidayet, Allah’ın bir lütfudur ve kulun kendi çabasıyla da elde edebileceği bir şeydir. * **Dalalet:** Doğru yoldan sapmak, şaşırmak anlamına gelir. Dalalet, şeytanın vesveselerine uymak ve nefsin arzularına yenilmek sonucu ortaya çıkar.
**Özetle:** Hidayet, doğru yolu bulmayı ve şaşkınlıktan kurtulmayı, dalalet ise doğru yoldan sapmayı ve şaşırmayı ifade eder.
**Not:** Bu bilgiler genel bir çerçeve çizmektedir. Her bir kelimenin farklı kullanım alanları ve nüansları da mevcuttur.
@@@@@@@
Arapçada kullanılan birbirine eş kelimeler ve farklılıkları nelerdir?
## Arapçada Eş Anlamlı Kelimeler ve Farklılıkları
Arapça, oldukça zengin bir kelime hazinesine sahip bir dildir ve birçok kelime farklı anlamlara gelebilir veya birbirine yakın anlamlara sahip olabilir. Bu durum, Arapçayı öğrenenler için kafa karıştırıcı olabilir.
Arapçada eş anlamlı kelimeler (**مُتَرَادِفَات** / mutarâdifât) üç ana gruba ayrılabilir:
**1. Tam Eş Anlamlılar:**
Bu kelimeler, tüm anlamları ve kullanımları bakımından tamamen aynıdır. Örneğin:
* **رَجُلٌ** (raculun): Erkek * **مَرْأَةٌ** (mar’ah): Kadın * **شَمْسٌ** (şamsun): Güneş
**2. Yakın Eş Anlamlılar:**
Bu kelimeler, anlamları ve kullanımları bakımından çok benzerdir, ancak bazı nüans farkları olabilir. Örneğin:
Bu kelimeler, zıt anlamlara sahip olsa da bazı bağlamlarda eş anlamlı olarak kullanılabilir. Örneğin:
* **حَرْبٌ** (ḥarb): Savaş * **سَلَامٌ** (salâm): Barış
Eş anlamlı kelimeleri kullanırken, hangi kelimenin daha uygun olduğunu belirlemek için cümlenin anlamını ve bağlamını göz önünde bulundurmak önemlidir.
Eş anlamlı kelimelerin farklılıklarını anlamak için şu yöntemlere başvurabilirsiniz:
* **Sözlükleri kullanın:** Arapça sözlükler, kelimelerin anlamlarını, kullanımlarını ve örnek cümlelerini verir. Bu bilgiler, eş anlamlı kelimelerin arasındaki farkları anlamanıza yardımcı olabilir. * **Arapça metinler okuyun:** Arapça metinler okumak, kelimelerin farklı bağlamlarda nasıl kullanıldığını görmenizi sağlar. Bu da eş anlamlı kelimelerin arasındaki farkları daha iyi anlamanıza yardımcı olur. * **Arapça konuşan kişilerle pratik yapın:** Arapça konuşan kişilerle pratik yapmak, kelimelerin nüanslarını ve hangi kelimelerin hangi durumlarda kullanıldığını daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir.
Eş anlamlı kelimeleri öğrenmek, Arapça dil becerilerinizi geliştirmenin ve dili daha akıcı bir şekilde kullanabilmenizin önemli bir parçasıdır.
Haşyet ve havf, her ikisi de korku ve endişe ile ilişkili olsa da, İslam’da farklı anlamlara gelen iki önemli kavramdır.
**Havf:**
* **Korku ve endişenin daha genel bir tanımıdır.** * **Dünyevi veya uhrevi herhangi bir şeyden korkmak anlamına gelebilir.** * **Örneğin, bir insan hastalanmaktan korkabilir, bir sınavda başarısız olmaktan korkabilir veya bir suçlunun saldırısına uğramaktan korkabilir.** * **Havf, genellikle ani ve geçicidir.** * **Korku kaynağı ortadan kalktığında havf da ortadan kalkar.**
**Haşyet:**
* **Allah’a karşı saygı ve hürmet duygusundan doğan bir korku ve endişedir.** * **Allah’ın kudretini, azabını ve hesabını bilerek O’ndan korkmak ve O’nun rızasına uygun yaşamaya çalışmak anlamına gelir.** * **Haşyet, kalıcı bir duygudur.** * **Dünyevi korkuların aksine, haşyet her zaman insanın kalbinde varlığını sürdürür.** * **Haşyet, kulun Allah’a karşı sevgi ve saygısını artırır, günahlardan kaçınmasına ve iyilikler yapmasına teşvik eder.**
**Haşyet ve havf arasındaki farkları şu şekilde özetleyebiliriz:**
| Özellik | Havf | Haşyet | |—|—|—| | Tanım | Genel korku ve endişe | Allah’a karşı saygı ve hürmet duygusundan doğan korku ve endişe | | Korku kaynağı | Dünyevi veya uhrevi herhangi bir şey | Allah’ın kudreti, azabı ve hesabı | | Süre | Ani ve geçici | Kalıcı | | Etki | Günahlardan kaçınmaya teşvik etmez | Günahlardan kaçınmaya ve iyilikler yapmaya teşvik eder | | Sonuç | Allah’a karşı sevgi ve saygıyı artırmaz | Allah’a karşı sevgi ve saygıyı artırır |
**Özetle:** Havf, dünyevi korkulara odaklanırken, haşyet uhrevi korkuya ve Allah’a karşı saygıya odaklanır. Havf geçici bir duygudur, haşyet ise kalıcı bir duygudur. Havf, kulun Allah’a karşı sevgisini ve saygısını artırmazken, haşyet artırır.
Haşyet, bir Müslüman’ın imanını tamamlayan ve onu Allah’a daha yakınlaştıran önemli bir duygudur. Hadislerde de haşyetin önemi vurgulanmıştır. Hz. Muhammed (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Müminin kalbinde kırk kat haşyet olmalıdır. Bir kat gitse, diğeri artar.” (Tirmizi, Riyazü’s-sâlihîn, 2560)
@@@@@@@@@@
Sırat, tarik ve sebil arasında ne gibi farklılıklar vardır?
Arapça’da “sırât”, “tarik” ve “sebil” kelimeleri de yol anlamına gelse de, nüans bakımından bazı önemli farklılıklar barındırırlar:
**Sırat:**
* En çok dini metinlerde kullanılan kelimedir ve **ahret yolunu, kıyamet gününde hesap verilecek köprüyü** temsil eder. * Sırat, **çok ince ve kaygan bir köprü** olarak tasvir edilir ve onu geçmek oldukça zordur. * Sadece imanlı ve salih kulların sıratı geçebileceğine inanılır. * Sırat, **Allah’ın adaletinin ve kullarının amellerinin tecelli edeceği yer** olarak da görülür.
**Tarik:**
* Daha genel bir kullanıma sahip olan bu kelime, **yol, iz, yöntem, usul** gibi anlamlara gelir. * Tarik, **bir yerden bir yere gitmek için kullanılan güzergahı** ifade eder. * Tarik, **doğal veya insan yapımı olabilir.** * Tarik kelimesi, **Kuran’da da sıklıkla kullanılır ve Allah’ın yolunu, İslam’ı temsil etmek için kullanılır.**
**Sebil:**
* **Geniş ve işlek yol** anlamına gelir. * Sebil, **birçok insanın kullandığı anayol veya caddeyi** ifade eder. * Sebil kelimesi, **Kuran’da da hayır ve iyilik yolunu, Allah’ın rızasına uygun yolu temsil etmek için kullanılır.**
**Özetle:**
* Sırat, ahret yoludur ve sırat köprüsünü temsil eder. * Tarik, daha genel bir yol anlamına gelir ve güzergahı ifade eder. * Sebil, geniş ve işlek yol anlamına gelir ve anayol veya caddeyi ifade eder.
**Bu üç kelime arasındaki farkı şu şekilde de özetleyebiliriz:**
| Özellik | Sırat | Tarik | Sebil | |—|—|—|—| | Kullanım alanı | Dini metinler | Daha genel | Daha genel | | Anlam | Ahret yolu, hesap köprüsü | Yol, iz, yöntem | Geniş ve işlek yol | | Örnek | Kıyamet gününde geçilecek köprü | Bir yerden bir yere gitmek için kullanılan güzergah | Anayol, cadde | | Kuran’daki kullanım | Allah’ın adaletinin tecelli ettiği yer | Allah’ın yolunu, İslam’ı temsil etmek için | Hayır ve iyilik yolunu, Allah’ın rızasına uygun yolu temsil etmek için |