Fare”ye Benzetilenler ve Gerçek Mağaraya Sığınanlar

Fare”ye Benzetilenler ve Gerçek Mağaraya Sığınanlar
Bir Zilletin Aynasında Kudretin Tecellisi

Tarih boyunca zulüm, kendine güvenle değil, korkuyla yaşadı. Mazlumlar yere bastıkça zalimler göğe bakamaz oldu. İsrail’in Filistin topraklarında yürüttüğü işgal ve vahşet politikası bugün bizzat kendi milletini yerin altına sürüklemiş durumda. Hani Hamas mücahidlerini tünellerde yaşamakla aşağılıyorlardı ya; şimdi o tüneller bir izzet, bir direniş şeridi iken, İsrail’in modern şehirleri birer yer altı mezarlığına dönüşüyor.

Netanyahu’nun, Gazze’de tünellerde mücadele eden Yahya Sinvar’a “fare” demesiyle alay edercesine, kader o ifadeyi ters yüz etti. Şimdi kendisi, korkudan yer altında saklanmakta. Kabine toplantıları bile yer altı sığınaklarında yapılıyor. Tel Aviv sokakları değil, otoparkları ve bodrum katları İsrail halkının yeni ikametgâhı olmuş durumda.

Aslında bu, sadece fiziki bir sığınış değil; psikolojik, siyasî ve askerî bir çöküşün sembolüdür. Kudüs’e ihanetin, Mescid-i Aksa’ya saldırmanın, masum çocukları ve kadınları hedef almanın bir bedeli vardır. O bedel, en modern orduların bile korkuya yenilmesi, en gelişmiş şehirlerin bile karanlık sığınaklara hapsolmasıdır.

Dedem derdi: “Evlat, eşkıya dağdaydı. Şimdi şehre indi.” Evet, şimdi eşkıya sadece şehre inmedi, göklere çıktı. Uçakla, füzeyle, drone ile vuruyor. Ama unuttukları bir şey var: Mazlumun ahı, arşı titreten bir füzedir. Onun menzili hesapla ölçülmez, tesiri zamanla sınırlanmaz. Zulümle abat olanın, sonu berbat olur.

Hamas mücahidlerinin tünelleri birer korkaklık değil, sabır, iman ve strateji mekânıdır. O tüneller, ümmetin izzetle yükselişine açılan kapılardır. Bugün orada mücadele edenler, yalnızca Filistin’in değil, insanlığın da haysiyetini müdafaa ediyor. Ve ne gariptir ki, “fare” benzetmesi yapanların kendisi, sığınaklarda fare gibi yaşar hale geldi.

İsrail’in bugünkü hali, Kur’an’ın zalimler hakkındaki şu ayetini hatırlatıyor:
“Zalimler, yaptıklarıyla başa baş bir cezaya çarpılacaklardır.”
(Şuarâ, 227)

Özet:

Bu makalede, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında Hamas direnişini “tünellere hapsolmuş fareler” olarak küçümseyen söylemin nasıl ters teptiği anlatılıyor. İsrail, bugün kendi şehirlerinde yer altı sığınaklarına mahkûm olmuş durumda. Bu çelişki, zalimlerin zulmüyle değil, mazlumların duası ve direnişiyle yüzleştiğini gözler önüne seriyor. Mazlumun sükûtu, zalimin korkusundan daha derin bir tesir oluşturuyor.

 




Perde Arkasındaki İmtihan: Görmek mi, İman mı?

Perde Arkasındaki İmtihan: Görmek mi, İman mı?

“İman ve teklif; ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki mu’cizeler seyrek ve nadir verilir.

   Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur’aniye gibi kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, güneşin mağribden çıkması, bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden tövbe kapısı kapanır, daha tövbe ve iman makbul olmaz. Çünkü Ebubekirler, Ebucehiller ile tasdikte beraber olurlar. Hattâ Hazret-i İsa aleyhisselâmın nüzulü dahi ve kendisi İsa aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ Deccal ve Süfyan gibi eşhas-ı müthişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar. ”
Şualar

Dünya bir imtihan salonudur. Bu salonun düzeni, hikmet ve adaletle kurulmuştur. Bu imtihanda, her şeyin açık seçik, herkesin zorunlu olarak iman edeceği şekilde olması; imtihanı anlamsız ve teklif kanununu geçersiz kılar. İşte bu yüzden, Kur’ân-ı Hakîm ve peygamberlerin beyanları, apaçık değil, perdeli ve nazarîdir; yani tefekkürle, inceleme ile, irade ve ihtiyarla kabul edilebilecek şekilde sunulmuştur. Zira imtihanın sırrı, ihtiyarı gerektirir.

Bu ilahi imtihanda, sırlar perdelenmiş, hakikatler bazı emaresiz zırhlarla örtülmüştür. Herkesin tasdike mecbur kalacağı bir durum olursa, artık ne iman kalır ne de tercih. Çünkü iman, iradeyle seçilen bir teslimiyettir; zorunlu bir kabul değil. Ebubekir ile Ebucehil arasındaki fark, tam da bu perdelenmiş hakikatleri iman gözüyle fark etmekle ortaya çıkar.

İman, akıl ve kalbin ortak bir gayretiyle doğar. Kimi zaman akıl hakikatin eşiğine kadar gelir, kalp ise orada teslim olur. İşte bu yüzden, mucizeler çokça ve her an göz önünde sergilenmez. Zira mucize, perdeyi yırtar, iradeyi zorlar, seçimi mecburiyete çevirir. Halbuki bu dünya, mecburiyetin değil, tercihin yeridir.

Aynı sır, kıyamet alâmetlerinde de gizlidir. Kur’ân’ın müteşabih ayetleri gibi, kıyamet alâmetleri de açık değil, yorum ve dikkat isteyen işaretlerle bezenmiştir. Deccal, Süfyan, Ye’cüc-Me’cüc gibi eşhas-ı müthişe (dehşetli şahıslar), öyle perde arkasında bir tarzda ortaya çıkarlar ki, kendileri bile kendi kimliklerinin farkında olmazlar. Ta ki bu imtihan devam etsin, insanlar tercihlerini hakikatleri zorla değil, imanla fark ederek yapsınlar.

Ancak bir istisna vardır: Güneşin batıdan doğması. Bu hadise, bedahet derecesinde bir alamet-i kıyamettir. Öyle ki herkes, artık imanın hakikatini görecek ama iş işten geçecektir. Çünkü irade devre dışı kalır. Herkesin iman ettiği bir vasatta, iman bir imtihan olmaktan çıkar. Bu yüzden de o an, artık tövbe ve iman kabul olunmaz. Çünkü Ebubekir ile Ebucehil eşitlenmiştir; hakikate teslimiyet iradeyle değil, zorunlu bir tasdikle olur.

Hazret-i İsa’nın nüzulü dahi, bu sır çerçevesinde gerçekleşir. O’nun kimliğini bile, ancak nur-u iman ile kalbi gözü açık olanlar fark eder. Yani akide, yine ihtiyar süzgecinden geçerek korunur. Çünkü her hakikatin bir zahiri, bir de batını vardır. Göz zahiri görür; kalp ise batını.

O halde soru şudur: Hakikati görmek mi, yoksa imanın nuru ile anlamak mı daha kıymetlidir?

Cevap açıktır: İmanla fark edilen hakikat, iradeyi kıymetli kılar; görerek inanmak ise, tercihi ortadan kaldırır. Bu yüzden, perdeler rahmettir, zahmet değildir. Çünkü o perde, imtihanın asaletini korur.

📌 Özet:

Bu makale, dünya hayatının bir imtihan oluşunu ve bu imtihanın sırrının, hakikatlerin perde arkasında sunulmasında gizli olduğunu işler. Mucizelerin ve kıyamet alâmetlerinin nadir ve kapalı gelmesi, insanların iradelerini kullanarak imanı seçmeleri içindir. Açık ve mecburi hakikatler imtihanı anlamsızlaştırır. Deccal ve Süfyan gibi şahıslar da kendilerini bilmeyecek kadar gizli vazifelidirler. Güneşin batıdan doğması ise bu perdenin kalktığı, tercihin sona erdiği andır. İman, irade ile yapılan bir tercih olduğundan, perdeler hakikatin değil, imtihanın lüzumudur.

 




Takoz Zihniyet: Azgın Azınlığın Türkiye’ye Kurduğu Tuzak

Takoz Zihniyet: Azgın Azınlığın Türkiye’ye Kurduğu Tuzak

Tarih boyunca her milletin, kendi içinden türeyen ve düşmanlardan daha tehlikeli olan bir “azgın azınlık” ile mücadele ettiği görülmüştür. Bu azınlık, milletin diliyle konuşur ama kalbi başka yerlerde atar. Görünüşte bu topraklara ait gibidir, ama fikir ve fıtrat olarak milletin ruh köküne yabancıdır. Türkiye’nin bugünkü temel problemlerinden biri de tam olarak budur: Ülkenin yükselişinden rahatsız olan, gelişmesinden huzursuz olan, milletin öz değerleriyle çatışan kısır ve düşmanca bir zihniyetin hâlâ aktif olması.

Asıl Sorun: Dış Düşman Değil, İçteki Fitne

Dışarıdan gelen tehditler elbette vardır; ancak asıl yıkım içeriden gelir. Türkiye, maddi kalkınma yolunda barajlar, yollar, sanayi yatırımları, savunma sanayi projeleri yapar; bu kısır zihniyet hemen karalama, küçümseme ve engelleme kampanyası başlatır.

Manevî alanda Kur’an’a, ezana, İslam’a sahip çıkan bir irade güçlendiğinde; aynı zihniyet hemen laiklik ve özgürlük soslu maskelerle sahne alır. Ne zaman Türkiye bir mesafe kat etse, bu zümre adeta düğmeye basılmış gibi karşı çıkar. Çünkü bunların derdi Türkiye’nin yücelmesi değil, Türkiye’nin küçük ve dışa bağımlı kalmasıdır.

Suriyeliler Üzerinden Yürütülen Nifak Operasyonu

“Suriyeliler gitsin!” sloganıyla yola çıkanların bir kısmı; aslında sadece bir göç sorununu değil, toplumsal huzuru ve birliği hedef almaktadır. Oysa bu çığırtkanların pek çoğu kendileri de göçmen asıllıdır. Ama mesele göçmenlik değil, içlerinde taşıdıkları ideolojik kin ve asırlık kuyruk acısıdır.

Bu zümrenin ataları, Osmanlı’nın son döneminde Abdülhamid Han’a muhalefet eden, Meşrutiyet’i İngilizlerle kol kola getiren zihniyetin bugünkü yansımalarıdır. O gün “İstibdat” dedikleri şeye karşı çıkıyorlardı; bugün ise “özgürlük” maskesiyle aynı ihanet çizgisinde ilerlemektedirler.

Kim Kimdir, Nifak Perdesi Kalkmalı

Artık Türkiye’nin önündeki perde kalkmalıdır. Kim milletin yanında, kim milletin karşısında; bu açık seçik bilinmelidir. Her seferinde halktan tokat yiyen bu zihniyet, yine de halkı aşağılamaya, milleti küçümsemeye devam etmektedir. Belediyeleri bile yönetemeyen, sosyal projelerde çuvallayan bu kısır anlayış, devleti yönetmeye kalkışmakta ve devleti iflasa götürecek kadar basiret körlüğü yaşamaktadır.

Bunların ruh dünyası, yüz yıl önceki İngiliz Muhipler Cemiyeti üyeleriyle birebir aynıdır. Türkiye’yi Batı’ya teslim etmekten çekinmeyen, içten içe “Türkiye büyümesin” duası eden bir zümre vardır ve bu zümre, milletin kanını değil, ancak düşmanın planını taşır.

Mesele Erdoğan değil, Türkiye’dir

Bu zihniyetin düşmanlığı şahıslara değildir. Onlar Erdoğan olmasa başka bir isme aynı düşmanlığı göstereceklerdir. Çünkü dertleri şahıs değil, Türkiye’nin millî ve bağımsız istikametidir. Her kalkınma adımında “yandaş” derler, her manevî adıma “gericilik” yaftası yapıştırırlar. Halbuki asıl gericilik, hâlâ mandacı zihniyeti taşıyanların, bir asır sonra hâlâ emperyalizme hayranlık duyanların içinde yaşamaktadır.

Birlik, Feraset ve Deşifre Zamanı

Bugün Türkiye, bir yol ayrımında değil; varlık-yokluk mücadelesi içerisindedir. Bu mücadelede en büyük destek basiretli halk, en büyük engel ise azgın azınlıktır. Artık bu zihin yapısı net bir şekilde deşifre edilmeli; “kim kimdir?” sorusu cevapsız kalmamalıdır. Bu milletin içine sızmış, ama bu milletin ruhunu taşımayanlara karşı uyanık olmak farzdır.

Özet:

Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri; halktan kopuk, düşmanca ve kısır düşünen azgın bir azınlığın hâlâ etkin olmasıdır. Bu zümre, hem geçmişte Abdülhamid Han’a karşı durarak, hem de günümüzde millet iradesine düşmanlık ederek aynı ihanet çizgisini sürdürmektedir. Suriyeliler bahanesiyle nifak üretmekte, Türkiye’nin millî kalkınmasını durdurmak istemektedirler. Devleti iflasa götürecek kadar vizyonsuz olan bu zihniyetin kökleri tarihî olarak emperyal odaklara bağlıdır. Artık perde kalkmalı ve bu kişiler kimlikleriyle tanınmalıdır. Mesele bir şahıs değil, Türkiye’nin geleceğidir.

 




Takoz Zihniyet: Azgın Azınlığın Türkiye’ye Kurduğu Tuzak

Takoz Zihniyet: Azgın Azınlığın Türkiye’ye Kurduğu Tuzak

Tarih boyunca her milletin, kendi içinden türeyen ve düşmanlardan daha tehlikeli olan bir “azgın azınlık” ile mücadele ettiği görülmüştür. Bu azınlık, milletin diliyle konuşur ama kalbi başka yerlerde atar. Görünüşte bu topraklara ait gibidir, ama fikir ve fıtrat olarak milletin ruh köküne yabancıdır. Türkiye’nin bugünkü temel problemlerinden biri de tam olarak budur: Ülkenin yükselişinden rahatsız olan, gelişmesinden huzursuz olan, milletin öz değerleriyle çatışan kısır ve düşmanca bir zihniyetin hâlâ aktif olması.

Asıl Sorun: Dış Düşman Değil, İçteki Fitne

Dışarıdan gelen tehditler elbette vardır; ancak asıl yıkım içeriden gelir. Türkiye, maddi kalkınma yolunda barajlar, yollar, sanayi yatırımları, savunma sanayi projeleri yapar; bu kısır zihniyet hemen karalama, küçümseme ve engelleme kampanyası başlatır.

Manevî alanda Kur’an’a, ezana, İslam’a sahip çıkan bir irade güçlendiğinde; aynı zihniyet hemen laiklik ve özgürlük soslu maskelerle sahne alır. Ne zaman Türkiye bir mesafe kat etse, bu zümre adeta düğmeye basılmış gibi karşı çıkar. Çünkü bunların derdi Türkiye’nin yücelmesi değil, Türkiye’nin küçük ve dışa bağımlı kalmasıdır.

Suriyeliler Üzerinden Yürütülen Nifak Operasyonu

“Suriyeliler gitsin!” sloganıyla yola çıkanların bir kısmı; aslında sadece bir göç sorununu değil, toplumsal huzuru ve birliği hedef almaktadır. Oysa bu çığırtkanların pek çoğu kendileri de göçmen asıllıdır. Ama mesele göçmenlik değil, içlerinde taşıdıkları ideolojik kin ve asırlık kuyruk acısıdır.

Bu zümrenin ataları, Osmanlı’nın son döneminde Abdülhamid Han’a muhalefet eden, Meşrutiyet’i İngilizlerle kol kola getiren zihniyetin bugünkü yansımalarıdır. O gün “İstibdat” dedikleri şeye karşı çıkıyorlardı; bugün ise “özgürlük” maskesiyle aynı ihanet çizgisinde ilerlemektedirler.

Kim Kimdir, Nifak Perdesi Kalkmalı

Artık Türkiye’nin önündeki perde kalkmalıdır. Kim milletin yanında, kim milletin karşısında; bu açık seçik bilinmelidir. Her seferinde halktan tokat yiyen bu zihniyet, yine de halkı aşağılamaya, milleti küçümsemeye devam etmektedir. Belediyeleri bile yönetemeyen, sosyal projelerde çuvallayan bu kısır anlayış, devleti yönetmeye kalkışmakta ve devleti iflasa götürecek kadar basiret körlüğü yaşamaktadır.

Bunların ruh dünyası, yüz yıl önceki İngiliz Muhipler Cemiyeti üyeleriyle birebir aynıdır. Türkiye’yi Batı’ya teslim etmekten çekinmeyen, içten içe “Türkiye büyümesin” duası eden bir zümre vardır ve bu zümre, milletin kanını değil, ancak düşmanın planını taşır.

Mesele Erdoğan değil, Türkiye’dir

Bu zihniyetin düşmanlığı şahıslara değildir. Onlar Erdoğan olmasa başka bir isme aynı düşmanlığı göstereceklerdir. Çünkü dertleri şahıs değil, Türkiye’nin millî ve bağımsız istikametidir. Her kalkınma adımında “yandaş” derler, her manevî adıma “gericilik” yaftası yapıştırırlar. Halbuki asıl gericilik, hâlâ mandacı zihniyeti taşıyanların, bir asır sonra hâlâ emperyalizme hayranlık duyanların içinde yaşamaktadır.

Birlik, Feraset ve Deşifre Zamanı

Bugün Türkiye, bir yol ayrımında değil; varlık-yokluk mücadelesi içerisindedir. Bu mücadelede en büyük destek basiretli halk, en büyük engel ise azgın azınlıktır. Artık bu zihin yapısı net bir şekilde deşifre edilmeli; “kim kimdir?” sorusu cevapsız kalmamalıdır. Bu milletin içine sızmış, ama bu milletin ruhunu taşımayanlara karşı uyanık olmak farzdır.

Özet:

Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri; halktan kopuk, düşmanca ve kısır düşünen azgın bir azınlığın hâlâ etkin olmasıdır. Bu zümre, hem geçmişte Abdülhamid Han’a karşı durarak, hem de günümüzde millet iradesine düşmanlık ederek aynı ihanet çizgisini sürdürmektedir. Suriyeliler bahanesiyle nifak üretmekte, Türkiye’nin millî kalkınmasını durdurmak istemektedirler. Devleti iflasa götürecek kadar vizyonsuz olan bu zihniyetin kökleri tarihî olarak emperyal odaklara bağlıdır. Artık perde kalkmalı ve bu kişiler kimlikleriyle tanınmalıdır. Mesele bir şahıs değil, Türkiye’nin geleceğidir.

 




Zamanın Te’vili ve Akideyi Muhafaza

Zamanın Te’vili ve Akideyi Muhafaza


فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا

âyetinin bir nüktesi, bu zamanda akide-i avam-ı mü’minîni vikaye ve şübehattan muhafaza için yazılmış. Âhir zamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’aniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.

وَمَا يَعْلَمُ تَاْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُ وَ الرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ

sırrıyla, vukuundan sonra tevilleri anlaşılır ve murad ne olduğu bilinir ki ilimde râsih olanlar

اٰمَنَّا بِهٖ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا

deyip o gizli hakikatleri izhar ederler.”
Şualar

Kur’ân-ı Hakîm’in “فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا – Artık onun alâmetleri gelmiştir” (Muhammed, 18) ayeti, kıyametin yaklaştığına ve onun işaretlerinin zuhur ettiğine dair bir ihtar taşır. Bu ayetle bağlantılı olarak, Şuâlar’da geçen nükte, sadece bir tefsir değil; zamanın ruhunu kavrama, akaidi muhafaza ve fitnelere karşı manevi bir zırh mesabesindedir.

Âhirzamanın karmaşık hadiseleri, zahiren birer habermiş gibi görünse de, gerçekte onlar birer sembol, birer temsil ve ilahi sırlarla örtülü hakikatlerdir. Peygamber Efendimiz’in (sav) kıyamete dair verdiği haberlerin çoğu, tıpkı Kur’ân’daki müteşabih ayetler gibidir. Bunlar lafzen değil, manen tevil ve tefekkürle anlaşılır.

Kur’ân şöyle buyurur:

وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ

“Onun (müteşabih ayetlerin) tevilini ancak Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir.” (Âl-i İmrân, 7)

Bu ayet, bizlere iki şeyi öğretir: Biri, her hakikatin anında anlaşılmayabileceği; diğeri, zamanla zuhur eden hadiselerle birlikte bazı gizli manaların tecelli edeceğidir. Râsihûne fi’l-ilm – yani ilimde derinleşmiş âlimler – olaylar gerçekleştikçe bu sırları yorumlar, perde arkasındaki muradı keşfeder ve insanlara hakikati gösterir.

İşte burada Bediüzzaman’ın mühim bir teşhisi devreye girer: “Âhir zamanda vukua gelecek hadisata dair hadislerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’âniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.” Bu tesbit, zahirperestliğe karşı bir uyarıdır. Yani sadece yüzeysel okuyan, hakikatin derinliklerine inemeyen kimseler, bu hadisleri yanlış anlayabilir, hatta inkâra sapabilir.

Günümüz insanının karşı karşıya olduğu akidevi tehditlerin bir kısmı da buradan kaynaklanır. Mesela bazı kişiler, “Bu kadar alamet geldi, kıyamet neden kopmadı?” diyerek ya inkâra sapar ya da imanını zedeler. Oysa bu hadislerin bir kısmı semboliktir; zamanla tecelli eder ve her biri bir yönüyle hakikate işaret eder. Mühim olan, bu hadislerin esas amacını kavramaktır: İnsanı gafletten uyandırmak, kalbi tedip etmek ve ahirete yönlendirmektir.

Kıyametin “eşiğe kadar geldiği” ama vaktinin gizli tutulduğu hakikati, her an uyanık olmayı gerektirir. Her gelen işaret, müminin imanını tazeleyen bir hatırlatmadır. Ve her geçen an, “yaklaştı” ifadesinin doğrulandığı bir hakikat olur.

Yani zaman, bu tevilatın müfessiridir. Hadisler ve ayetler zamanla konuşur, gizli manalar vukuatla zuhur eder. Bu sırra mazhar olanlar da “آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا – Hepsi Rabbimiz katındandır, iman ettik.” (Âl-i İmrân, 7) diyerek teslimiyetle hakikate sarılırlar.

📌 Özet:

Bu makale, “فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا” ayetinin ve Şuâlar’daki tefekkürün ışığında, ahir zamanda gelen hadiselerin anlamını ve müteşabih hükmündeki hadislerin nasıl anlaşılması gerektiğini ele alır. Müteşabih hadislerin zahirine takılmak yerine, onların zamanla anlaşılacağını; hakikate ulaşmak için ise ilimde derinleşmiş âlimlerin rehberliğine ve teslimiyete ihtiyaç olduğunu anlatır. Zira hakikat çoğu zaman vuku bulduğunda tecelli eder, zaman onun en büyük müfessiridir.

 




Kürsüde Yükselen Sesler, Gönüllerde Neden Kalıcı Olmuyor?”

Kürsüde Yükselen Sesler, Gönüllerde Neden Kalıcı Olmuyor?”
Vaazların Tesir Kaybı Üzerine Derinlikli Bir Tahlil

Vaaz, İslâm geleneğinde sadece bir konuşma değil, bir kalpten diğer kalbe akan rahmetli bir nehir gibidir.
Peygamberler vaizdi, sahabeler nasihatle coştu, nice gönüller bir sözle dirildi.

Ama bugün çoğu zaman kürsülerde:

Yüksek ses var ama derinlik az,

Bilgi var ama tesir yok,

Cümle var ama iz bırakmıyor.

Soru şudur:
Neden vaazlar kalıcı bir iz, köklü bir dönüşüm ve devamlı bir bağ kuramıyor?
Nerede yanlış yapılıyor? Ne yapılmalı?

  1. KONUŞMAK VAR, TEBLİĞ YOK: “Lisan Konuşuyor, Kalp Susuyor”

Çoğu vaiz, bilgi yüklü bir metni aktarıyor.
Fakat cemaat:

Bilgi değil, his bekliyor.

Hitabet değil, muhabbet arıyor.

Kuru cümle değil, yaşanmışlık istiyor.

Vaaz metinle değil, yürekle yapılır.
Kur’ân’ın tebliğ metodunda “hikmet” vardır, “güzel öğüt” vardır, “lütufla yönlendirme” vardır.
Bugün bu üç sacayağı eksikse, vaaz havada kalır, kalbe inemez.

  1. YAŞAMAYANIN ANLATMASI: “Temsilde Eksiklik, Tesirde Kırılma”

Eskiler şöyle derdi:

> “Söz uçar, yaşanmışlık kalır.”

Bir vaizin en güçlü cümlesi, hayatında tecelli ediyorsa tesir eder.
Ama eğer:

Vaiz namazdan bahsediyor ama camide görülmüyorsa,

Tevazuu anlatıyor ama kibirle yürüyorsa,

Takvayı öğütlüyor ama dünyaya meyletmişse,
cemaat bu farkı sezer.

Ve o zaman söz “yukarıdan gelen emir” gibi olur; “gönülden dökülen çağrı” değil.

Temsil yoksa, tesir yoktur.

  1. ŞEKİLDE KALMAK: “Yöntemler Değişiyor, Yürekler Yerinde Sayıyor”

Bugün vaazlar genellikle:

Hazır kalıplarla sunuluyor,

Yüzeysel anlatımlarla geçiştiriliyor,

Gündemin gerisinde kalıyor.

Halbuki cemaat:

Çağın problemlerini bilerek konuşan,

Gençlerin dilinden anlayan,

Ayeti günün insanına tercüme eden bir vaiz bekliyor.

Kürsü, sadece geçmişin örneklerini anlatan bir zaman kapsülü değil; bugünün problemlerini kuşatan bir hayat kürsüsü olmalı.

  1. TEKRARLARIN YORGUNLUĞU: “Yine Aynı Şeyler”

Cemaatte sık duyulan bir cümle:

> “Hocam yine aynı vaaz, aynı konu.”

Bazı vaizler yıllardır aynı örneklerle, aynı kıssalarla, aynı üslupla konuşuyor.
Bu tekrar;

Dinleyicide yorgunluk,

Anlattıklarında sıradanlık,

Ve nihayetinde kayıtsızlık oluşturuyor.

Söz tazelenmezse, dinleyici tükenir.

  1. VAİZ, DİNLEYİCİYİ TANIYOR MU?

Bir doktor hastasını tanımazsa yanlış tedavi yapar.
Bir vaiz de cemaatin:

Hangi yaş grubunda,

Hangi kültür seviyesinde,

Hangi sorunlarla boğuştuğunu bilmezse,
ilaç veremez.

Cemaatin ruh halini bilmeden yapılan vaaz, hedefi şaşıran bir ok gibidir.
Hedefe varmayan söz, sadece gürültüdür.

ÇÖZÜM YOLLARI:

  1. Vaazlar bilgi aktarımı değil, gönül telkini olmalı:
    Hitabet değil, his ve hal taşımalı.
  2. Vaiz, anlattığını önce kendi hayatında yaşamalı:
    Söz temsille beslenirse tesirli olur.
  3. Gündeme dokunan, hayata değen içerikler hazırlanmalı:
    Çağdaş meseleler Kur’ân ve sünnet ışığında işlenmeli.
  4. Yeni yöntemler ve anlatım biçimleri kullanılmalı:
    Görsel anlatım, edebî unsurlar, hikâyeler ve canlandırmalarla zenginleştirilmiş vaazlar tercih edilmeli.
  5. Dinleyici profili analiz edilmeli:
    Kime konuştuğunu bilen bir vaiz, kime ilaç verdiğini bilen bir tabip gibidir.
  6. Daimî geri bildirim alınmalı:
    Cemaatin ihtiyaçları, beklentileri ve istifade düzeyleri zaman zaman ölçülmeli.

SONUÇ VE İBRET:

Bir vaaz, sadece sözden ibaret değil, bir gönül hareketidir.
Bir vaiz, sadece konuşan değil, bir ruh aktarıcısıdır.
Kalpten gelmeyen söz, kalpte yankılanmaz.

Bugün kürsülerden yükselen her söz, ya bir dirilişe, ya da bir sıradanlaşmaya sebep oluyor.

Tercih, sözü söyleyende:
Ya kendini tekrar eden bir gelenek,
Ya da kalpleri dirilten bir rehber…

ÖZET:

Vaazların etkisizliğinin sebebi; içeriklerin güncellenmemesi, temsilde zaaf, kalpten konuşulmaması, tekrarların yorgunluğu ve cemaatin ruh halinin dikkate alınmamasıdır.
Çözüm, samimi temsil, çağdaş dil, hedefe uygun anlatım ve gönülden gönüle akan bir üsluptur.
Vaiz, sadece konuşan değil; yaşayan, hissettiren, yaşatandır.

*******

Bu konuda Bediüzzaman;
“Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum:
Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için ispat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati iknâ lâzım iken, ihmal ediyorlar.
İkincisi: Birşeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar.
Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan, hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.
Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ ispat ve iknâ etsin.”
Divan-ı Harb-i Örfi

 




EVRAD – EZKAR-7-

EVRAD – EZKAR-7-

İslâm tarihinde manevî terakki, kalbî arınma ve Hakk’a yakınlaşma yolunda birçok büyük zatın “evrad” olarak isimlendirdiği özel zikir, dua ve tesbih tertipleri vardır. Bu evradlar hem korunma hem de ruhen yükselme vesilesi olmuş, bazıları İsm-i Âzam gibi yüce isimlere mazhar olmuştur. İşte bu çerçevede, önemli, tavsiye edilen ve büyük zatların okuduğu evradlardan bazıları:

🌟 1. Evrâd-ı Kudsiye (İmam Rabbânî – Müceddid-i Elf-i Sânî)

Günde bir veya üç defa okunması tavsiye edilir.

Zikir, istiğfar, salavat ve duaların bir terkibidir.

Nefisle mücadelede çok tesirli olup, ruhu arındırır ve kalbi tasfiye eder.

İmam Rabbânî Hazretleri bu evradı nefsi emmâreyi öldürmek ve rızâ-i ilâhîyi kazanmak için tertiplemiştir.

🌟 2. Evrâd-ı Kudsiyye (Abdülkadir Geylânî – Gavs-ı Azam)

Salavat, istiğfar ve esmâ-i hüsnâdan oluşur.

Her sabah ve akşam okunması tavsiye edilir.

Kalp temizliği ve manevî himayeye vesiledir.

İçinde İsm-i Âzam olduğu düşünülür.

“Yâ Hayy, Yâ Kayyûm, bi rahmetike esteğîs” sıkça tekrar edilir.

🌟 3. Cevşenü’l-Kebîr (Hz. Peygamber’in (sav) duası)

İmam Zeynelâbidîn vasıtasıyla gelen sahih bir duadır.

1000 isim ve sıfat-ı İlâhiyeyi ihtiva eder.

Bediüzzaman Said Nursî’nin en çok okuduğu evraddandır.

Korunma, şifa, felaha erişme ve ismi âzama mazhariyet içindir.

🌟 4. Hizb-i Azam (İmam Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî)

7 gün boyunca farklı bölümleri okunur.

Duanın tamamı Kur’an ayetleri ve Esmaü’l-Hüsnâ’dan oluşur.

Büyük veliler arasında çok kıymetlidir.

Günlük düzenli olarak okunması büyük manevî fütuhatlara sebep olur.

🌟 5. Delâilü’l-Hayrât (İmam el-Cezûlî)

Tamamı salavatlardan oluşur.

Resulullah’a (sav) duyulan sevgiyle kalbi doldurur.

Her gün okunabilecek şekilde tertiplenmiştir.

Çokça salavat getirmek, kalbi nurla doldurur ve kalbin pasını siler.

🌟 6. Hizbü’l-Bahr (İmam Şâzelî)

Deniz gibi geniş bela ve fitnelerden korunmak için tertiplenmiştir.

Seyahat edenler, devlet görevlileri, savaşanlar ve tehlikeye maruz kalanlar için okunması çok tesirli görülür.

İçinde sırlı dualar ve Allah’a ilticayı ifade eden pek çok isim vardır.

🌟 7. Esmaü’l-Hüsnâ’dan İsm-i Âzam’a Mazhar Olanlar

Bediüzzaman’a göre İsm-i Âzam, herkesin istidadına göre farklı olabilir.

Bazı zatlara göre:

“Yâ Hayy Yâ Kayyûm” — İmam-ı Gazâlî

“Yâ Allah, Yâ Rahmân, Yâ Rahîm” — Abdülkadir Geylânî

“Yâ Vedûd, Yâ Latîf, Yâ Kâfî” — Ahmed Rifâî

İsm-i Âzam duası olarak kabul edilen:

> اللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنَّ لَكَ الْحَمْدَ، لَا إِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ، الْمَنَّانُ، بَدِيعُ السَّمٰوَاتِ وَالْأَرْضِ، يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ، يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ

🕌 Önemli Tavsiyeler:

Evrad Ne zaman? Kaç defa? Tesiri

Cevşenü’l-Kebîr Gece veya sabah Günde 1 Koruma, şifa

Delâilü’l-Hayrât Her gün 1 veya 3 Muhabbet, salavat bereketi

Evrâd-ı Kudsiyye Sabah-akşam 1 Kalp safiyeti, nefis terbiyesi

Esmaü’l-Hüsnâ Sabah veya gece 66, 100, 313 Zikirle huzur, ihtiyaçların kabulü

Hizbü’l-Bahr Tehlike zamanında 1 Koruma ve fütuhat
Yâ Hayy Yâ Kayyûm Her gün 100 – 1000  Kalp diriliği, himaye

💡 Not:

Bu evradları çekmeden önce abdestli olmak, ihlâs, tezellül (alçak gönüllülük) ve tazarru ile dua etmek çok önemlidir. Zikir ve dua bir yük değil, bir lütuf olarak görülmelidir.

 




Sadece Namaz Kıldırmak mı, Yoksa Kalpleri Diriltmek mi?”

Sadece Namaz Kıldırmak mı, Yoksa Kalpleri Diriltmek mi?”
İmam ve Cemaat Arasında Eksik Kalan Manevî Bağ Üzerine Düşündürücü Bir Tahlil

İmam, sadece ön safta duran bir memur değil, bir mahallenin, bir beldenin kalp atışıdır.
Cemaat ise onun ardında saf tutan sadece insanlar değil, bir manevî yolculuk arayan gönüllerdir.

Fakat bugün camilerde, çoğu zaman bu derin bağın zayıf olduğu, imamla cemaat arasında gönül alışverişinin sınırlı kaldığı, caminin yalnızca namaz kılınan bir yer haline geldiği müşâhede ediliyor.

Soru açık:
İmam niçin sadece “namaz kıldıran” biri olarak kalıyor?
Cemaat niçin imamla birlikte manevî bir terakki yaşayamıyor?
Nerede yanlış yapılıyor? Nasıl düzeltilir?

  1. GÖREVİN MANASINI KAYBETMEK: “İmamlık mı, memurluk mu?”

İmam, kelime kökü itibariyle önder, rehber, kılavuz demektir.
Ama bugün çoğu imam, bu yüce manadan çok, sadece:

Vakit geldiğinde ezanı bekleyen,

Namaz kıldıran,

Diyanetten gelen hutbeyi okuyan,

Sonra köşesine çekilen bir “vazife memuru” haline gelmemelidir.

Oysa gerçek imam, bir mahallede gözyaşı döküldüğünde ilk bilen, bir genç sapmaya başladığında ilk ulaşan, bir gönül Allah’ı ararken ilk rehber olan kişidir.
Yanlış burada başlıyor: Görev ruhsuz, temsil zayıf, iletişim kopuk.

  1. HİTAP EKSİKLİĞİ: “Cemaatin Gönlüne Konuşmamak”

Birçok imam, hutbeyi kağıttan okuyor, vaazı taklit yapıyor, diliyle konuşuyor ama kalbiyle konuşamayabiliyor.

Cemaat ise:

Hayatın yükünü camiye taşıyor,

Gönül açlığıyla saf tutuyor,

Dertlerini dinleyecek bir yürek arıyor…

Ama karşısında çoğu zaman:

Tane tane hutbe okuyan ama yürek yakmayan,

Cennet ve cehennemden bahseden ama gözleri yaşarmayan,

Allah’tan bahseden ama heyecanı olmayan bir profil görüyor.

Bu anlatım değil, aktarımdır. Bu irşat değil, sadece bilgi sunmaktır.

  1. CEMAATLE GÖNÜL BAĞI KURMAMAK

Bir imamın cemaatle olan münasebeti sadece:

“Esselâmu aleyküm ve rahmetullah”la sınırlıysa,

Bayramdan bayrama mahalleye uğruyorsa,

Gençlerin adını bilmiyor, yaşlıların hâlini sormuyorsa,
o imam o cemaate değil, sadece görev yerine atanmış sayılır.

Halbuki imam, her çocuğun duasında yer etmeli, her yaşlının sırtını dayadığı kişi olmalı.

  1. CAMİNİN İÇİNDE KALMAK: “Hayata Açılmayan Mabetler”

Bugün camiler çoğu yerde:

Sadece namaz vakitlerinde açılıyor,

Sonra tekrar kilitleniyor,

Cami dersleri seyrek yapılıyor,

Gençlere hitap edecek etkinlik, sohbet, muhabbet ortamı oluşmuyor.

Cami sadece “namaz kılınan” bir yer olmamalı, Allah’ı arayan gönüllerin buluşma yeri olmalı.
Ama cemaat camide sadece bir görev yapılmasını izliyor, manevî bir heyecan duymuyor.

  1. GÖNÜLDEN VAZGEÇMEK: “Müezzinlik Yetiştiremeyen İmamlık”

Bir imam, arkasında:

Birkaç genci Kur’an okur hale getirememişse,

Gençleri müezzin yapacak heyecanı aşılayamamışsa,

Hiçbir gencin “ben de imam olayım” demesine vesile olamamışsa,
o zaman o imam sadece namaz kıldırmıştır, bir nesli diriltememiştir.

Gerçek imam, arkasında yürüyen izler bırakandır.

ÇÖZÜM YOLLARI:

  1. İmam, yeniden “manevî rehber” olduğunu hatırlamalı:
    Sadece görev yapmak değil, cemaatin kalbine hitap eden bir önderlik ruhuna bürünmeli.
  2. Camiyi bir eğitim ve gönül merkezi hâline getirmeli:
    Namaz sonrası kısa sohbetler, gençlerle hasbihal, yaşlılarla dua halkaları kurmalı.
  3. Mahalleye inip gönülleri fethetmeli:
    İmam mahallelinin “abisi, evladı, rehberi, dostu” olmalı. Her cenazede, düğünde, hastalıkta orada olmalı.
  4. Yeni nesli içine çekmeli:
    Cemaat içinden müezzinlik yapan çocuklar, imamlık hayali kuran gençler yetiştirilmeli. Onlara sorumluluk verilerek bağ kurulmalı.
  5. Kendi ruhunu da sürekli yenilemeli:
    Namazı sadece başkalarına değil, önce kendine diriltici bir ibadet olarak görmeli. Samimiyet, tesirin sırrıdır.

SONUÇ VE İBRET:

Bir camide kaç kişi namaz kılıyor değil; kaç kişi imanla, huşu ile, cemaatle Allah’a yöneliyor diye bakmak gerekir.

Namazı kıldırmak kolaydır. Asıl mesele, o namazla bir kalbi Allah’a bağlamaktır.
İmamlık, sadece “önde durmak” değil, arkadaki gönülleri Allah’a yürütmek demektir.

Bugünün dünyasında insanlar dinî bilgiye değil, dinî temsil ve ruha aç.
İmam, bu açlığı doyurabildiği ölçüde gerçek bir rehber olur.

ÖZET:

İmam ve cemaat arasındaki bağın zayıflamasının temel sebepleri; imamların sadece görev odaklı kalması, cemaatle gönül bağını ihmal etmeleri, caminin hayattan kopuk bir mekâna dönüşmesi ve manevi önderlik vizyonunun eksikliğidir. Bu kopukluk, gençlerin camiye ve maneviyata bağlanamamasına neden olur. Çözüm ise; gönül veren imamlar, açık ve faaliyetli camiler, temsil gücü yüksek konuşmalar ve samimi, aktif bir hizmet anlayışıdır. İmam, sadece namaz kıldırmaz; kalpleri de Allah’a kavuşturur.

 




Soykırımın Sessiz Tanıkları ve Vicdanını Yitirenler

Soykırımın Sessiz Tanıkları ve Vicdanını Yitirenler

İnsanlık tarihinin karanlık sayfalarına bir yenisi daha ekleniyor. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü vahşet, sadece bir savaşın değil; aynı zamanda ahlâkın, vicdanın, merhametin ve insanlığın da toprağa gömüldüğünün açık göstergesidir. Bu artık bir çatışma değil; silahsız, aç ve yardıma muhtaç çocuklara yönelmiş, sistematik bir soykırım harekâtıdır.

Dünyanın gözleri önünde, çocukların un için sıraya girdiği yerde bombalar patlıyor. Kum yemeğe çalışan minik bedenler, toprağın altında kalıyor. Bu, bir milletin değil; bütün bir insanlığın iflasıdır.

İsrail’in Vahşeti ve Gazze’de Kuruyan Vicdan

İsrail, artık sadece askeri bir saldırgan değil; aynı zamanda insanlık dışı bir ambargo rejimiyle açlığı bir silah olarak kullanan, yardımları hedef alan, çocukları top mermileriyle “susturan” bir terör devletine dönüşmüştür.

Bölgede yaşanan son saldırı bunu bir kez daha göstermiştir: Un, pirinç, su gibi temel ihtiyaçlar için toplanan çocukların üzerine kurşun yağdırılmıştır. Bu bir “kaza” değildir; bu bir “strateji”dir. Açlığı yaymak, umudu kırmak ve çaresizliği sabitlemek isteyen bir zihniyetin ürünüdür. Bu, İsrail’in aklını yitirmesi değil; aklını şeytani bir şekilde kullanarak vicdanını yitirmiş olmasıdır.

Yardımı Engelle, Sonra Açları Vur

Yüzlerce yardım tırı sınır kapılarında bekletilirken, içeride açlıktan ölen çocuklar, yerden un toplamaya çalışırken vurulan kadınlar, uluslararası sistemin çürümüşlüğüne de ayna tutmaktadır. Bu suskunluk, aslında bir ortaklık suçudur.

İnsan hakları kuruluşlarının, batılı devletlerin ve medyanın bu zulme gözlerini kapaması; emperyal çıkarların, masum çocuklardan daha değerli olduğunu ortaya koymuştur. Bu artık basit bir “iki taraflı çatışma” sözleriyle geçiştirilemez.

İsrail’in İran’a Saldırısı: Bölgesel Kaosu Derinleştirme Planı

İsrail’in son dönemde İran’a doğrudan saldırması, yalnızca bir “dış tehdit” meselesi değildir. Bu, bölgesel denklemi bozma ve kaosu genişletme planının bir parçasıdır. Aynı zamanda Türkiye’de atılan olumlu adımları da hedef almaktadır.

Türkiye’de terörsüz bir gelecek inşa etme çabaları, PKK’nın silah bırakma ihtimalleri, bölgede yeni bir umut doğururken; bu süreci baltalamak isteyen iç ve dış odaklar hemen harekete geçmiştir. İsrail’in İran’ı vurması bu anlamda, sadece bir İran-İsrail gerilimi değil; Türkiye’nin iç barışına da bir sabotajdır.

Çünkü terörsüz bir Türkiye; emperyal projelerin önünde en büyük engeldir. Sol-sosyalist ideolojiye yaslanarak “Kürt devleti” hayali kuran iç odaklar ise bu kaostan beslenmekte, Erdoğan düşmanlığı üzerinden ülkeyi uçuruma sürüklemeye çalışmaktadır.

İçimizdeki İsrail Zihniyeti

İsrail sadece Gazze’de değil, içeride de bir zihin inşa ediyor. Vicdanını yitirmiş, değerlerini kaybetmiş, kaostan medet uman zihinler, bir milleti içten içe çürütür. İsrail’in kurşunu çocuklara isabet ederken; içimizdeki bazı kalemler, bazı ekranlar, bazı sözde aydınlar, o kurşunları meşrulaştırıyor, görmezden geliyor ya da perdelemeye çalışıyor. Bu, en az kurşun kadar tehlikeli bir ihanettir.

Ne Yapmalı?

Her şeyden önce hakikati dile getirmekten vazgeçmemeliyiz.

Türkiye’nin iç barışını ve dirliğini korumak, sadece bir siyaset meselesi değil, bir medeniyet görevidir.

İsrail’in bölgeyi kana bulamasına ve içerideki taşeronlarının oyunlarına karşı, basiretle, ferasetle ve imanla durmalıyız.

Özet:

İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği saldırılar artık savaş değil; açık bir soykırımdır. Açlığa mahkûm edilen çocuklar, yardım için kuyrukta beklerken kurşunların hedefi olmuştur. Bu vahşet, hem insanlığın vicdanını hem de uluslararası hukukun iflasını göstermektedir. İsrail’in İran’a saldırısı ise sadece bölgesel değil, Türkiye’nin iç barışını da hedef alan bir kaos planıdır. İçimizdeki kaostan medet uman zihniyetler de bu saldırganlığın zımni ortaklarıdır. Hakikate sahip çıkmak, bugün her şeyden daha büyük bir sorumluluktur.

 




EVRAD VE EZKAR-8-

EVRAD VE EZKAR-8-

Hayırların Fethi ve Kıymetlerin Husulü İçin Kur’ân’dan Hikmetli Kapılar

Hayat, kimi zaman düğümlenir; işler sarpa sarar, muratlar gecikir. Gönüller kırılır, kapılar kapanır. İşte tam da böyle zamanlarda insanın kalbi Rabbine yönelir. Zira Allah, “dilediğine yolları açan”, “dilediği kulunun duasını kabul eden”dir. Kur’ân-ı Kerîm ise, bu açılışların en nurlu anahtarıdır. Rabbimizin kelamı olan Kur’an, sadece okunmak için değil; hayata yön vermek, ruhu diriltmek ve kader kapılarını aralamak için gönderilmiştir.

  1. Feth Suresi – “Fetih Kapısı”

> “Biz sana apaçık bir fetih verdik.” (Feth, 1)

Fetih Suresi, hem maddi hem manevi engellerin kaldırılması, kalp huzurunun artması, rızık kapılarının açılması ve düşman şerrinden korunmak için mühimdir. Özellikle yeni bir işe başlamadan önce veya bir muradın önündeki engellerin kalkması için:

Sabah namazından sonra 7 defa okunması tavsiye edilir.

  1. İnşirah Suresi – “Sıkıntıdan Ferahlığa”

> “Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah, 6)

İnşirah Suresi, sıkıntıların ardından gelecek ferahlıkların müjdesidir. Dua öncesinde veya gönül darlığı anında:

Günde 3, 7 veya 11 defa okunabilir.

  1. Ayetü’l-Kürsî – “Koruyucu Kudret”

> “Allah, O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, her şeyi ayakta tutandır…” (Bakara, 255)

Allah’ın kudretini ilan eden Ayetü’l-Kürsî, sadece şerlerden korunmak için değil; aynı zamanda muratların kabule mazhar olması, gönlün itminana ermesi için de okunur.

Her farz namazdan sonra 1 defa, önemli kararlar öncesi 7 defa okunması faydalıdır.

  1. Yâ-Sîn Suresi – “Kur’an’ın Kalbi”

> “Gerçekten sen dosdoğru bir yol üzerindesin.” (Yâ-Sîn, 4)

Resûlullah (sav), Yâ-Sîn Suresi için “her şeyin bir kalbi vardır, Kur’ân’ın kalbi de Yâ-Sîn’dir” buyurmuştur. Özellikle işlerin kolaylaşması, hasta birine şifa olması ve maddi-manevi fetihler için:

Sabah erken saatte 1 defa, ayrıca 41 defa kesintisiz okuma bazı âlimlerce önerilmiştir.

  1. “Hasbiyallahu La ilahe illa Hu” Ayeti – “Tevekkül Anahtarı”

> “Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hu, aleyhi tevekkeltu ve Huve Rabbü’l-Arşil-Azîm.”
(Tevbe, 129)

Bu ayet, tevekkül ve ilahi yardıma çağrıdır. Efendimiz (sav), bu ayetin sabah ve akşam 7 defa okunmasını tavsiye etmiştir. Muratların tahakkuku, kalbin sükûnu için düzenli okunması çok faydalıdır.

Zaman ve Usûl Üzerine Tavsiyeler:

Seher vakti, duaların en çok kabul gördüğü andır. Bu saatlerde 33 defa İnşirah veya Feth Suresi okunabilir.

Cuma günü, Yâ-Sîn veya Kehf Suresi’nin okunması hem nur hem de fetih getirir.

41, 100 ve 313 sayıları, evrad ve esma okumalarında geleneksel olarak kullanılmaktadır. Özellikle “Feth” ve “Nasr” surelerinin 41 defa okunması, muradın husulü için ehil âlimlerce tavsiye edilmiştir.

Sonuç ve Özet:

Kur’ân-ı Kerîm, hem okunacak bir kitap; yaşanacak ve kalbe şifa olacak bir rahmettir. Özellikle Feth, İnşirah, Yâ-Sîn, Ayetü’l-Kürsî ve Tevbe 129. Ayet gibi bölümleri; dua ile beraber, sabır ve tevekkül içerisinde okumak, hayırların fethine ve muratların kabulüne vesile olur.
Önemli olan sadece ayeti okumak değil; o ayetle kalbi buluşturmak, niyeti hâlis kılmak ve sabırla sebat etmektir.

Makale Özeti:

Kur’ân’da bazı ayetler ve sureler, hayırların kapısını açan anahtarlar gibidir. Feth Suresi, İnşirah, Ayetü’l-Kürsî, Yâ-Sîn ve “Hasbiyallah” ayeti, muratların gerçekleşmesi ve duanın kabulü için okunması tavsiye edilen ilahi kelamlardır. Bu ayetleri özellikle seher vaktinde, niyet ve tevekkül ile okumak ruhu ferahlatır, kaderdeki kilitli kapıları açar. Asıl gaye, Kur’an’ı hem okumak hem yaşamaktır.

 




EVRAD – EZKAR-7-

translator

Double-click

Select to translate

 

EVRAD – EZKAR-7-

İslâm tarihinde manevî terakki, kalbî arınma ve Hakk’a yakınlaşma yolunda birçok büyük zatın “evrad” olarak isimlendirdiği özel zikir, dua ve tesbih tertipleri vardır. Bu evradlar hem korunma hem de ruhen yükselme vesilesi olmuş, bazıları İsm-i Âzam gibi yüce isimlere mazhar olmuştur. İşte bu çerçevede, önemli, tavsiye edilen ve büyük zatların okuduğu evradlardan bazıları:

🌟 1. Evrâd-ı Kudsiye (İmam Rabbânî – Müceddid-i Elf-i Sânî)

Günde bir veya üç defa okunması tavsiye edilir.

Zikir, istiğfar, salavat ve duaların bir terkibidir.

Nefisle mücadelede çok tesirli olup, ruhu arındırır ve kalbi tasfiye eder.

İmam Rabbânî Hazretleri bu evradı nefsi emmâreyi öldürmek ve rızâ-i ilâhîyi kazanmak için tertiplemiştir.

🌟 2. Evrâd-ı Kudsiyye (Abdülkadir Geylânî – Gavs-ı Azam)

Salavat, istiğfar ve esmâ-i hüsnâdan oluşur.

Her sabah ve akşam okunması tavsiye edilir.

Kalp temizliği ve manevî himayeye vesiledir.

İçinde İsm-i Âzam olduğu düşünülür.

“Yâ Hayy, Yâ Kayyûm, bi rahmetike esteğîs” sıkça tekrar edilir.

🌟 3. Cevşenü’l-Kebîr (Hz. Peygamber’in (sav) duası)

İmam Zeynelâbidîn vasıtasıyla gelen sahih bir duadır.

1000 isim ve sıfat-ı İlâhiyeyi ihtiva eder.

Bediüzzaman Said Nursî’nin en çok okuduğu evraddandır.

Korunma, şifa, felaha erişme ve ismi âzama mazhariyet içindir.

🌟 4. Hizb-i Azam (İmam Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî)

7 gün boyunca farklı bölümleri okunur.

Duanın tamamı Kur’an ayetleri ve Esmaü’l-Hüsnâ’dan oluşur.

Büyük veliler arasında çok kıymetlidir.

Günlük düzenli olarak okunması büyük manevî fütuhatlara sebep olur.

🌟 5. Delâilü’l-Hayrât (İmam el-Cezûlî)

Tamamı salavatlardan oluşur.

Resulullah’a (sav) duyulan sevgiyle kalbi doldurur.

Her gün okunabilecek şekilde tertiplenmiştir.

Çokça salavat getirmek, kalbi nurla doldurur ve kalbin pasını siler.

🌟 6. Hizbü’l-Bahr (İmam Şâzelî)

Deniz gibi geniş bela ve fitnelerden korunmak için tertiplenmiştir.

Seyahat edenler, devlet görevlileri, savaşanlar ve tehlikeye maruz kalanlar için okunması çok tesirli görülür.

İçinde sırlı dualar ve Allah’a ilticayı ifade eden pek çok isim vardır.

🌟 7. Esmaü’l-Hüsnâ’dan İsm-i Âzam’a Mazhar Olanlar

Bediüzzaman’a göre İsm-i Âzam, herkesin istidadına göre farklı olabilir.

Bazı zatlara göre:

“Yâ Hayy Yâ Kayyûm” — İmam-ı Gazâlî

“Yâ Allah, Yâ Rahmân, Yâ Rahîm” — Abdülkadir Geylânî

“Yâ Vedûd, Yâ Latîf, Yâ Kâfî” — Ahmed Rifâî

İsm-i Âzam duası olarak kabul edilen:

> اللّٰهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنَّ لَكَ الْحَمْدَ، لَا إِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ، الْمَنَّانُ، بَدِيعُ السَّمٰوَاتِ وَالْأَرْضِ، يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ، يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ

🕌 Önemli Tavsiyeler:

Evrad Ne zaman? Kaç defa? Tesiri

Cevşenü’l-Kebîr Gece veya sabah Günde 1 Koruma, şifa

Delâilü’l-Hayrât Her gün 1 veya 3 Muhabbet, salavat bereketi

Evrâd-ı Kudsiyye Sabah-akşam 1 Kalp safiyeti, nefis terbiyesi

Esmaü’l-Hüsnâ Sabah veya gece 66, 100, 313 Zikirle huzur, ihtiyaçların kabulü

Hizbü’l-Bahr Tehlike zamanında 1 Koruma ve fütuhat
Yâ Hayy Yâ Kayyûm Her gün 100 – 1000  Kalp diriliği, himaye

💡 Not:

Bu evradları çekmeden önce abdestli olmak, ihlâs, tezellül (alçak gönüllülük) ve tazarru ile dua etmek çok önemlidir. Zikir ve dua bir yük değil, bir lütuf olarak görülmelidir.

 




EVRAD VE EZKAR -6-

EVRAD VE EZKAR -6-

Kur’ân-ı Kerîm’de ilim sahibi olmak, hikmetle anlamak, anlayışı açmak ve unutkanlıktan korunmak için birçok ayet ve dua vardır. Bunlar hem zihin açıklığı, hem hafıza kuvveti, hem de kalbî ilhama açık olma yönünde tesir eder. Aynı zamanda duanın sürekliliği, helal lokma, abdestli olma, ilim talebine sadakat gibi maddî-manevî şartlarla desteklenirse, bu ayetlerin tesiri Allah’ın izniyle daha da artar.

📖 Kur’an’da İlim Talebi ve Zihin Açılması İçin En Etkili Ayet ve Dualar:

  1. Tâhâ Suresi 114. Ayet – En Meşhur Dua

> رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا

Anlamı: “Rabbim! İlmimi artır!”

📿 Okuma adedi:
– Sabah-akşam 11 veya 41 kere
– Özellikle ders/çalışma öncesi ve sonrası

📆 Ne zaman: Her sabah namazından sonra ve derse başlamadan önce

📌 Faydası: İlim sevgisi, istikamet, zihinsel açılma

  1. Tâhâ Suresi 25-28. Ayetler – Hz. Mûsâ’nın Duası

> رَبِّ ٱشْرَحْ لِى صَدْرِى، وَيَسِّرْ لِىٓ أَمْرِى، وَٱحْلُلْ عُقْدَةًۭ مِّن لِّسَانِى، يَفْقَهُوا۟ قَوْلِى

Anlamı:
“Rabbim! Gönlümü aç, işimi kolaylaştır, dilimdeki düğümü çöz ki sözümü anlasınlar.”

📿 Okuma adedi:
– 7, 11 veya 21 kere
– Özellikle sunum, ders, sınav, konuşma öncesinde

📌 Faydası: Hitabet, kolay anlama ve anlatma kabiliyeti, stresin gitmesi

  1. Bakara Suresi 269. Ayet

> يُؤْتِي ٱلْحِكْمَةَ مَن يَشَآءُۚ وَمَن يُؤْتَ ٱلْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِىَ خَيْرًۭا كَثِيرًۭاۗ

Anlamı:
“Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, ona çok hayır verilmiştir.”

📿 Okuma adedi:
– Günde 3 veya 7 kere
– Hikmetle anlama ve derin idrak için

  1. Al-i İmran Suresi 8. Ayet

> رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً

📿 Okuma adedi:
– 11 kere, özellikle sabahları
– Kalbî istikamet ve ilimde sebat için

📌 Faydası: Hakkı öğrenme, sapmadan korunma

  1. Kehf Suresi 10. Ayet

> رَبَّنَآ ءَاتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةًۭ وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًۭا

📿 Okuma adedi:
– Günde 3 veya 7 kere
– Özellikle ilim, karar ve yön tayini için

  1. Yusuf Suresi 22. Ayet

> وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥٓ ءَاتَيْنَـٰهُ حُكْمًۭا وَعِلْمًۭاۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ

📿 Okuma adedi:
– Günde 7 kere

📌 Faydası: Olgunluk, basiret, doğru hüküm verebilme

📘 Destekleyici Zikirler ve Esma’lar:

Zikir/İsim Anlamı
Okuma Sayısı Faydası

Yâ Alîm Her şeyi hakkıyla bilen 100–1000 İlim kapılarının açılması

Yâ Hakîm Hikmet sahibi 100–300

Derin anlayış, hikmetli düşünme
Yâ Fettâh Her kapıyı açan 70–313

Zihin ve kalp açılması
Yâ Nûr Nurlandıran 256 Kalbin aydınlanması

🕒 Ne Zaman Okunmalı?

Vakit Etki

Sabah namazı sonrası Günlük zihin açıklığı, ilme niyet
Derse başlamadan önce Anlama, kavrama, unutkanlıktan korunma
Gece teheccüd sonrası Hikmetli anlayışa ulaşmak
Her namaz sonrası 1-2 ayet Süreklilikle tesir artar

🧠 Hafıza Güçlendirmek İçin Ek Tavsiyeler:

Abdestli gezmek ve çalışmak

Helal lokma (ilme tesir eder)

Günahlardan sakınmak (kalp kararması ilmi engeller)

Namaz ve dua ile desteklemek

Risale-i Nur okumak (özellikle “İhlas”, “İman ve Küfür Muvazenesi”, “Muhakemat”, “Sözler”)

📌 Özet Tablo:

Ayet Okuma Sayısı Zaman Faydası

Tâhâ 114 11-41 Sabah/dersten önce İlim artışı
Tâhâ 25-28 7-21 Konuşma/sınav öncesi Zihin ve ifade açıklığı
Bakara 269 3-7 Günlük Hikmet ve derin kavrayış
Al-i İmran 8 11 Sabah Kalp istikameti
Yusuf 22 7 Günlük Olgunluk ve doğru hüküm
Zikirler (Yâ Alîm, Yâ Hakîm…) 100+ Sabah/ikindi sonrası Kalp ve zihin nurlanması

 




EVRAD VE EZKAR -5-

EVRAD VE EZKAR -5-

Kur’ân-ı Kerîm’de şerlerden korunmak, belaların def’i ve manevî-maddî musibetlerden muhafaza için okunabilecek birçok ayet vardır. Bunlar hem zırh gibi koruyucu dualar hem de şifa ayetleri mahiyetindedir. İslamî gelenekte bazı ayet ve sûrelerin belli vakitlerde, belli sayılarda ve niyetle okunması, Allah’ın izniyle koruyucu bir kalkan vazifesi görür.

🛡️ Şerlerden, Belalardan ve Kazalardan Koruyan Ayetler ve Sûreler

  1. Felak ve Nâs Sûreleri (Muavvizeteyn)

> “De ki: Sığınırım…”

📿 Okuma sayısı:
– Sabah ve akşam 3’er kere
– Yatarken 3 kere, eller yüze ve bedene mesh edilir.

📆 Ne zaman: Sabah ve akşam namazlarından sonra, yatmadan önce.

📌 Koruduğu: Büyü, nazar, haset, karanlık şerler, vesvese, cin ve şeytan şerleri.

  1. Ayetü’l-Kürsî (Bakara Suresi 255. Ayet)

> “Allah, O’ndan başka ilah yoktur, Hayy’dır, Kayyûm’dur…”

📿 Okuma sayısı:
– Her namazdan sonra 1 kere
– Yatmadan önce 1 kere

📆 Ne zaman: Namaz sonrası, gece yatarken, evden çıkarken.

📌 Koruduğu: Cin, şeytan, bela, kazâ, ani ölümler, ev ve aileye yönelik manevi tehditler.

  1. Bakara Suresi’nin Son 2 Ayeti (284-286)

> “Âmenerrasûlü bimâ unzile…”

📿 Okuma sayısı:
– Yatmadan önce 1 kere

📌 Koruduğu: Allah’ın koruması altına girilir; bela ve fitnelerden emin olunur.

  1. Yâsîn Suresi – Özellikle 9. Ayet

> وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّۭا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّۭا…

Anlamı:
“Önlerinden ve arkalarından set çektik, gözlerini perdeledik; artık görmezler.”

📿 Okuma sayısı:
– 3 veya 7 kere tehlike anında okunabilir.

📆 Ne zaman: Düşmandan, zulümden, takipten, görünmez belalardan korunmak için.

📌 Koruduğu: Düşman şerri, iftiradan korunma, görünmez bela ve nazardan sakınma.

  1. En’am Suresi 17. Ayet

> Ve in yemseskallahu bi durrin…

📿 Okuma sayısı:
– Günde 7 kere

📌 Koruduğu: Her türlü musibet ve zarar karşısında tevekkül ve korunma duası.

  1. Enbiyâ Suresi 83-84. Ayetler (Hz. Eyyub’un Duası)

> رَبِّ إِنِّي مَسَّنِيَ ٱلضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ ٱلرَّاحِمِينَ

📿 Okuma sayısı:
– 7, 11 veya 41 kere

📆 Ne zaman: Musibet, hastalık, bela anlarında veya korunmak niyetiyle.

📌 Koruduğu: Sıkıntı, hastalık, dert ve zorluklardan kurtulma.

  1. Tevbe Suresi 51. Ayet

> قُل لَّن يُصِيبَنَآ إِلَّا مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَنَا…

📿 Okuma sayısı:
– Sabah ve akşam 3’er kere

📌 Koruduğu: Bela karşısında sarsılmama, kaderi kabulle korunma bilinci.

  1. Feth Suresi 29. Ayet (Simâhum fî vucûhihim…)

> Kalplerdeki korkuyu giderip ruhî direnç kazandırır.

📿 Okuma sayısı:
– Günde 1 veya 3 kere, özellikle sabahları.

  1. Hasbiyallahu Lâ İlâhe İllâ Hû (Tevbe 129)

> “Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ hüve…”

📿 Okuma sayısı:
– Sabah-akşam 7, 11 veya 100 kere
– Tehlike anında 313 kere okunması meşhurdur.

📌 Koruduğu: Her türlü düşman şerri, bela, cin, büyü, haset, zalimlerin şerri.

  1. İhlas, Felak, Nâs (Üç Kul)

> Manevî zırh. Efendimiz (s.a.v.) bu sureleri sabah-akşam ve yatarken sürekli okurdu.

📿 Okuma sayısı:
– 3’er kere, sabah ve akşam.

🕒 Korunma İçin En Etkili Zamanlar:

Vakit Okunması Gerekenler Etki

Sabah Ayetü’l-Kürsî, Felak-Nâs, Tevbe 51, Hasbiyallah Gün boyu koruma
Akşam Ayetü’l-Kürsî, Bakara son 2 ayet, Felak-Nâs, İhlas Gece koruması
Yatarken Felak, Nâs, Ayetü’l-Kürsî, Bakara son ayetler Uyku boyunca koruma
Tehlike anında Yâsîn 9, Tevbe 129, En’am 17, Eyyûb duası Ani korunma
Her gün düzenli Vakıa, Tevbe, Enbiyâ, Felak-Nâs, Hasbiyallah Sürekli zırh etkisi

🧿 Ek Koruyucu Dualar:

“Bismillâhillezî lâ yedurru measmihî şey’un fil-ardi ve lâ fis-semâ’ ve hüves-semi’ul alîm”
📿 3 kere sabah-akşam
📌 Koruyucu dua (hadiste geçer): Zehir, düşman, büyü, nazar vs.

“Yâ Hafîz” → Günde 99 veya 1000 kere zikir
📌 Şerlerden korunmanın en kapsamlı esmasıdır.

 




EVRAD VE EZKAR -4-

EVRAD VE EZKAR -4-

Kur’ân-ı Kerîm’de maddî zenginlik (rızık, bereket, helâl kazanç, borçlardan kurtulma vs.) için okunabilecek ayetler, hem maddî hem de manevî boyutu olan dualardır. İslamî gelenekte, bu ayetleri belirli vakitlerde ve sayılarda ihlasla, huşû ile ve tevekkül ederek okumak, Allah’ın izniyle rızkın açılmasına vesile olur.

Aşağıda bu amaçla meşhur ve etkili görülen ayetleri, okuma adedi ve vaktiyle birlikte sunuyorum:

🌾 1. Vâkıa Suresi (56. Sure)

> Özellikle gecenin son üçte biri veya yatsıdan sonra okunması tavsiye edilir.
“Rızık Suresi” olarak da bilinir.

📿 Okuma adedi:
– Günde 1 kere (tercihen yatsı namazından sonra),
– 7 gün Veya 40 gün boyunca her gün düzenli okunursa, Allah’ın izniyle maddî ferahlık sağlanır.

📌 Etki: Bolluk, bereket, borçlardan kurtulma, helâl kazançta artış.

💸 2. Talâk Suresi 2-3. Ayet

> وَمَنْ يَتَّقِ ٱللَّهَ يَجْعَل لَّهُۥ مَخْرَجًۭا، وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ

Anlamı:
“Kim Allah’a karşı takvalı olursa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.”

📿 Okuma adedi:
– Günde 21 veya 41 kere, sabah ve akşam okunabilir.

📆 Ne zaman: Sabah namazı sonrası ve ikindi sonrası en etkili vakitlerdir.

📌 Etki: Beklenmedik yerlerden gelen maddî kolaylık ve rızık artışı.

💰 3. Hud Suresi 6. Ayet

> وَمَا مِن دَآبَّةٍۢ فِى ٱلْأَرْضِ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِ رِزْقُهَا

Anlamı:
“Yeryüzünde rızkı Allah’a bağlı olmayan hiçbir canlı yoktur.”

📿 Okuma adedi:
– Günde 7 veya 11 kere, özellikle rızık endişesi olanlar için.

📆 Ne zaman: Sabah namazından sonra veya gece uyanıldığında.

📌 Etki: Allah’a tevekkülü artırır, gönle maddî güven ve bereket hissi verir.

🌙 4. İsrâ Suresi 30. Ayet

> إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ ٱلرِّزْقَ لِمَن يَشَآءُ وَيَقْدِرُۚ

Anlamı:
“Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar…”

📿 Okuma adedi:
– Günde 7 kere, niyetle beraber okunur.

📆 Ne zaman: Sabah-akşam fark etmez, ama şükür duygusuyla okunmalı.

📌 Etki: Rızık konusunda Allah’a güveni güçlendirir, genişlik kapısı aralar.

🏡 5. Bakara Suresi 261. Ayet

> مَثَلُ ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَٰلَهُمْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ…

Anlamı:
“Allah yolunda mallarını harcayanların hâli, yedi başak verip her başakta yüz tane bulunan bir taneye benzer…”

📿 Okuma adedi:
– Günde 3 kere, sadaka vermeden önce veya sonra.

📌 Etki: Verenin malını artıran bir anlayışı destekler; infakla bereket kapısı açılır.

💎 6. Sad Suresi 35. Ayet – Hz. Süleyman’ın Zenginlik Duası

> رَبِّ ٱغْفِرْ لِى وَهَبْ لِى مُلْكًۭا لَّا يَنبَغِى لِأَحَدٍۢ مِّنۢ بَعْدِىٓ ۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْوَهَّابُ

Anlamı:
“Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye nasip olmayacak bir mülk (zenginlik) bağışla. Şüphesiz, Sen çok ihsan edensin.”

📿 Okuma adedi:
– Günde 3 veya 7 kere.
– En az 21 gün boyunca sürekli yapılırsa etkili olur.

📆 Ne zaman: Sabah ve yatsı sonrası önerilir.

📌 Etki: Helal, izzetli ve sürekli zenginlik için dua.

📖 7. Fetih Suresi 4. Ayet

> هُوَ ٱلَّذِىٓ أَنزَلَ ٱلسَّكِينَةَ فِى قُلُوبِ ٱلْمُؤْمِنِينَ…

📌 Faydası: Zenginliğe ulaşmada kalpte huzur, sabır ve istikamet sağlar. Çünkü zenginliğe götüren yolun manevî direnci de gereklidir.

📿 Okuma adedi: Günde 3 kere
📆 Ne zaman: Maddî girişimler öncesi.

📌 Zikirlerle Destek:

“Yâ Razzâk” → Rızık verici ismi.
📿 Günde 308 kere
📆 Sabah namazı sonrası, kıbleye yönelerek

“Yâ Ğaniyy, Yâ Mûğnî” → Zengin eden Allah.
📿 Günde 100 veya 1000 kere
📆 Özellikle perşembe ve cuma geceleri

 




EVRAD VE EZKAR-3-

EVRAD VE EZKAR-3-

Kur’ân-ı Kerîm’de manevî zenginlik (gönül zenginliği, huzur, Allah’a yakınlık, bereket ve Deruni tatmin) için tavsiye edilen bazı ayetler ve dualar, İslam alimlerinin tecrübelerine ve rivayetlere dayalı olarak belirli zaman ve sayı tavsiyeleriyle okunmuştur. Bu okumalar bir sihirli formül değil, samimi dua, tevekkül ve istikametli yaşantı ile desteklenirse inşaallah tesirli olur.

Aşağıda manevî zenginlik için okunabilecek bazı ayetler, dualar ve okunma adetleriyle birlikte verilmiştir:

🌿 1. Tâhâ Suresi 131. Ayet

> وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا…

Anlamı:
“Sakın gözlerini dünya hayatının geçici süsü olarak onlara verdiğimiz nimetlere dikme…”

📌 Faydası: Gönlü dünya malına meyletmekten korur. Gönül zenginliği için önemli bir terbiyedir.
📆 Ne zaman: Sabah namazından sonra 11 kere.
📿 Niyet: Kalben Allah’a rızaya odaklanmak ve kanaat sahibi olmak için.

🌿 2. İnşirah Suresi (94:1-8)

> “Elem neşrah leke sadrak…”

📌 Faydası: Gönül darlığını giderir, iç huzur ve manevî ferahlık verir.
📆 Ne zaman: Her namazdan sonra veya günde 7 ya da 11 kere.
📿 Niyet: Sıkıntılardan ferahlığa, darlıktan genişliğe çıkmak için.

🌿 3. Bakara Suresi 201. Ayet

> رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

📌 Faydası: Hem dünya hem ahiret saadetini istemekle, her yönden zenginlik duasıdır.
📆 Ne zaman: Sabah ve akşam 7 kere, ayrıca namaz sonrası tavsiye edilir.
📿 Niyet: Allah’tan hayırlı dünya nasibi ve manevî bereket istemek için.

🌿 4. Kasas Suresi 77. Ayet

> وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ ٱللَّهُ ٱلدَّارَ ٱلْآخِرَةَ…

Anlamı:
“Allah’ın sana verdiği şeylerle ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma…”

📌 Faydası: Dengeli dünya-ahiret bakışı ve ruhsal huzur sağlar.
📆 Ne zaman: Günde 3 veya 7 kere sabah-akşam okunabilir.
📿 Niyet: Ahireti unutmadan dünya nimetlerini değerlendirme duası.

🌿 5. Vakıa Suresi (56. Sure) – Özellikle 75–96. Ayetler

> “Fe-sebbih bismi rabbikel azîm…”

📌 Faydası: Bereket ve zenginlik suresi olarak bilinir. Kalpte huzur ve gönül zenginliği oluşturur.
📆 Ne zaman: Her gün sabah namazından sonra veya yatsıdan sonra 1 defa.
📿 Niyet: Rızıkta bereket, kalpte huzur, ruhen zenginleşme.

🌿 6. Tevbe Suresi 129. Ayet

> حَسْبِيَ اللَّهُ لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ…

📌 Faydası: Allah’a tam tevekkül duygusu kazandırır, gönül zenginliği sağlar.
📆 Ne zaman: Sabah ve akşam 7 veya 11 kere.
📿 Niyet: İç huzur, ruhsal güven ve manevî doygunluk için.

🌿 7. Duha Suresi (93:1-11)

> “Velleyli izâ secâ…”

📌 Faydası: Ruhsal sıkıntılar, değersizlik hissi ve iç boşluğu gidermek için çok tesirli bir suredir.
📆 Ne zaman: Sabah veya gece yalnızlıkta, 3 ya da 7 defa.
📿 Niyet: Manevî yalnızlıktan çıkış, içsel destek ve sükûnet.

🌟 Tavsiye Edilen Ek Dualar:

“اللّٰهُمَّ اكْفِنِي بِحَلَالِكَ عَنْ حَرَامِكَ وَأَغْنِنِي بِفَضْلِكَ عَمَّنْ سِوَاكَ”
“Allah’ım! Helâlinle haramına karşı beni koru. Fazlınla başkasına muhtaç etme.”
– (Günde 7 veya 11 kere)

“Ya Ğaniyy, Ya Ğaniyy, Ya Ğaniyy, Ya Allah”
– (Zikir olarak, özellikle sabah-akşam 100’er kere)

🔎 Özet:

Ayet/Sure Okuma Sayısı Zaman Etki

Tâhâ 131 Sabah Kanaat, gönül zenginliği
İnşirah 7-11 Namaz sonrası Ferahlık, huzur
Bakara 201 7 Sabah-akşam Hayırlı dünya ve ahiret
Kasas 77 3-7 Günlük Denge, rızık bilinci
Vakıa Suresi 1 Günlük Rızıkta bereket, ruh huzuru
Tevbe 129 7-11 Sabah-akşam Tevekkül, iç güven
Duha 3-7 Sabah-gece Manevî destek