Sınırsız Kudretin Sade Tecellisi: Ne Cüz’ü Zorlar Ne Küll’ü Zorlanır “Evet Kudret, hem basit, hem nâmütenahî, hem zâtî… Mahall-i taalluk-u kudret, hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Büyük küçüğe tekebbürü yok, cemaat ferde rüchânı yok. Küll cüz’e nisbeten kudrete karşı fazla nazlanması olamaz. ” Âsâr-ı Bediiye İnsan kudreti sınırlıdır. Elini uzatabildiği yere kadar ulaşır, aklı […]
“KÜN” Emrine İtaat: Kemâlin Çağrısı ve Kâinatın Secdesi “Her şeyin bir nokta-i kemâli var. Ve o noktaya bir meyli var. Muzaaf meyil ihtiyaçtır. Muzaaf ihtiyaç iştiyaktır. Muzaaf iştiyak incizabdır. Bunlar emr-i tekvinînin mahiyyât tarafından birer habb ve nüve-i imtisalidir. Mahiyat-ı mümkinatın mutlak kemâli, mutlak vücûddur. Hususî kemâli, isti’dadatını bilfiile çıkaran ona mahsus vücûddur. Bütün kâinatın […]
İçten Vurulan Millet: Hayim Naum Planı ve İslâmiyet’e Tuzak Kurulmuş Bir Asır “Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak planın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde –yani Mustafa Kemal yanında– emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu tesir, ma’hud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına […]
Ruhsuz Zafer: Satveti Yitiren Bir Milletin Hikâyesi “Lozan Muahedesi’nden sonra, İngiltere Avam Kamarasında “Türklerin istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap: “İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk […]
Ceset Dağılır, Ruh Dağılmaz: Mevtin Gölgesinde Bir Hakikat “Gayet kat’î bir hads ile sabittir ki; cesed ruhla kaimdir. Ruh, binefsihi kaim ve hâkim olduğundan; cesed istediği gibi dağılsın, toplansın istiklâliyetine sebep vermez. Belki cesed, hanesi ve yuvasıdır. Libası ise bir derece sabit ve letafetçe ona münasib bir gılaf-ı latîfi var. Öyle ise mevtte bütün bütün […]
Akıl, Varlık ve Sonsuzluk Arasında İnsan: Fani Dünyanın Ötesi İnsanın akıl ve fikir meydanı, gerçekten de tarifi imkânsız bir muamma. Bazen “zerre içinde dönüyor, katre içerisinde yüzüyor, bir noktada hapsoluyor.” dedirten bir darlığa sahipken, bazen de “âlemi bir karpuz gibi eline alır ve kâinatı misafireten getirir, akıl odasında misafir eder.” Mesnevi-i Nuriye’den süzülen bu hikmetli […]
Fıtrat Yalan Söylemez: Varlığın Sessiz Sadakati “Fıtrat yalan söylemez. Meselâ, bir çekirdekdeki meyelan-ı nümuv der ki: “Sünbülleneceğim, meyve vereceğim.” Doğru söyler. Meselâ, yumurtada bir meyelan-ı hayat var, der: “Piliç olacağım.” Biiznillah olur. Doğru söyler. Meselâ bir avuç su, incimad ile meyelan-ı inbisatı der: “Fazla yer tutacağım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz. Sözünün doğruluğu demiri parçalar. […]
Duyuların Ötesinde: Gönlün Gayba Açılan Pencereleri “Beşerin havass-ül hams-ı zahire ve bâtınadan başka, âlem-i gayba karşı açılan pek çok pencereleri var. Gayr-ı meş’ur pek çok hisleri var. Hiss-i sâmia, bâsıra, zaika olduğu gibi, bir hiss-i sâdise-i sadıka-i sâika var. Hem bir hiss-i sâbia-i bârika-i şaika var. O şevk ve sevk yalan söyleyemez, yanlış gidemez. ” […]
Mülk ve Melekût: Eşyanın İki Yüzü ve Kudretin Tecellisi “Bir şeyde iki cihet var: Biri mülk, âyinenin mülevven vechi gibi. Ezdad ona vârid oluyor. Çirkin olur, şer olur, hakir olur, azîm olur… ilh. Esbab bu cihette vardır. İzhar-ı azamet ve izzet-i kudret öyle ister. İkinci cihet: Melekûtiyet cihetidir. Âyinenin şeffâf vechi gibi. Şu cihet […]
Ezeliyetin Akla Sığmayan Reddi ve Aklı Aşan Kabulü “Feya acaba! Vâcib-ül vücûd’un lâzime-i zaruriye-i beyyinesi olan ezeliyetini zihinlerine sığıştıramayan, nasıl oluyor da, her bir cihette ezeliyete münafî olan maddenin ezeliyetini zihinlerine sığıştırabilirler? Hem dest-i tasarruf-u kudrete karşı mukavemet edemeyen koca kâinat, nasıl oldu da küçücük ve nazik zerratların (öyle dehşetli salabet bulmuş ki) kudret-i ezeliyenin […]
Bir Şeyi Yaratan, Her Şeyi Yaratandır “Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halkeden her şeyi halketmiştir. Öyle ise, bir şeyi yapan Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed olmak zarurîdir. Şu ehl-i dalâletin gösterdikleri esbab-ı tabiiye, hem müteaddid, hem birbirinden haberi yok; hem kör, iki elinde iki kör olan tesadüf-ü a’mâ ve […]
Bir Şeyi Yaratan, Her Şeyi Yaratandır “Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halkeden her şeyi halketmiştir. Öyle ise, bir şeyi yapan Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed olmak zarurîdir. Şu ehl-i dalâletin gösterdikleri esbab-ı tabiiye, hem müteaddid, hem birbirinden haberi yok; hem kör, iki elinde iki kör olan tesadüf-ü a’mâ ve […]
Kainatın Ayineleri ve İnsanın Sorumluluğu: Müddessir Suresi Işığında Bir Tefekkür İnsanlık tarihi, varoluşun sırlarını çözme çabasıyla doludur. Semavi kitaplar ve hikmetli sözler, bu kadim arayışta bizlere yol gösteren işaretler olmuştur. Müddessir Suresi’nin 42-47. ayetleri ve Risale-i Nur Külliyatı’ndan gelen derin tefekkürler, hayatın anlamı, insanın sorumluluğu ve ölüm ötesi yaşam gerçeği üzerine düşündürücü bir panorama sunar. […]
Kâinat Kitabı ve Sessiz Ayetlerin Dili “Kâinat kitabıdır. Evet şu kitabın bütün hurufu ve bütün noktaları, ifrâden ve terekküben Zât-ı Zülcelal’in vücûd ve vahdetini, elsine-i mahsusaları kıraat ile; وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ yi tilavet ediyorlar. Cemi-i zerrat-ı kâinat birer birer zât ve sıfat vesair vücuh ile, hadsiz imkânat mabeyninde mütereddid iken; birdenbire […]