HUTBE-İ ŞAMİYE: İSLAM ALEMİNİN KURTULUŞ REÇETESİ VE GELECEĞİ Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bir tabib-i manevi (manevi doktor) hassasiyetiyle İslam dünyasının nabzını tutmuş ve bizi ortaçağ karanlığına düşüren hastalıkları “Teşhis” etmiş, ardından Kur’an eczahanesinden aldığı ilaçlarla “Tedavi” yöntemlerini sıralamıştır. Bu hutbe, İslam’ın istikbalde yeniden dünyaya hâkim olacağının “akli ve mantıki” isbatıdır. 1. Teşhis: Bizi Durduran Altı […]
UHUVVET RİSALESİ: İSLAM BİRLİĞİNİN HARCI VE KARDEŞLİK HUKUKU Cenab-ı Hak, müminleri birbirine “Kardeş” (Hucurat, 49/10) olarak ilan etmiştir. Ancak nefis ve şeytan; kıskançlık, tarafgirlik ve menfi milliyetçilik (ırkçılık) damarlarını tahrik ederek bu kardeşliği bozmak ister. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Uhuvvet Risalesinde bu manevi hastalığı üç ana başlık altında tedavi eder. 1. Birlik Bağları: Işık Zincirlerine […]
KADER VE CÜZ-İ İRADE: İLAHİ PROGRAM VE İNSANIN HÜRRİYETİ İnsan, vicdanen hisseder ki; elinde bir tercih yetkisi (İrade) vardır. İyiyi veya kötüyü seçebilir. Fakat aynı zamanda aklıyla görür ki; kâinatta her şey muazzam bir plan ve program (Kader) dahilinde işlemektedir. İşte bu iki hakikat (İrade ve Kader), zahiri nazarda zıt ve aykırı gibi görünse de, […]
MUCİZAT-I AHMEDİYE: NÜBÜVVETİN PARLAYAN BURHANLARI Kâinat kitabını okuyan bir insan için, en mühim sual şudur: “Bu muazzam nizamın sahibi kimdir ve bizden ne istiyor?” İşte bu suale cevap veren, kâinatın manasını ders veren ve Yaratıcının maksatlarını bildiren “Burhan-ı Natık” (Konuşan Delil), Hz. Muhammed’dir (a.s.m.). O’nun davasının doğruluğuna en büyük şahit ise, bizzat kâinatın Yaratıcısı’nın, O’nun […]
MEYVE RİSALESİ VE DÖRDÜNCÜ MESELE: HAYATIN EN BÜYÜK DAVASI İnsan, yapısı gereği meraklıdır. Ancak bu merak duygusu, doğru yönetilmezse insanı kendi aslî vazifesinden uzaklaştırıp, hiç alakası olmayan meselelerde boğulmasına sebep olur. Dördüncü Mesele, tam da bu “odak kayması” sorununu tedavi eder. O dönemde herkes radyoların başında “Almanlar ne yaptı, İngilizler ne etti?” diye savaş haberlerini […]
ESMA-İ HÜSNA: KÂİNAT YÜZÜNDEKİ İLAHİ İMZALAR Bir resim, ressamını kabiliyetiyle tanıttırır. Kâinat da binbir çeşit sanatıyla, Sâni-i Zülcelal’in binbir ismini tanıttırır. Biz tabiat perdesini kaldırdığımızda, arkada işleyen bu “Esma” (İsimler) çarklarını görürüz. Otuzuncu Lem’a’da tafsilatıyla anlatılan bu isimlerden, kâinatın işleyişini en net tasvir eden üç mühim tecelliyi (Kuddüs, Adl/Hakem ve Kayyum) inceleyelim: 1. İsm-i Kuddüs: […]
TABİAT RİSALESİ: KÖR TESADÜFTEN İLAHİ SANATA İnsan, gaflet veya yanlış inanç sebebiyle, gözünün önünde cereyan eden harika sanatları ve muntazam işleyişi; şuursuz, kör ve sağır olan sebeplere veya “Tabiat” (Doğa) denilen meçhul bir kavrama verir. Tabiat Risalesi, bu yanlış inancı üç temel “muhal” (imkânsız yol) üzerinden analiz eder ve her birinin aklen imkânsız olduğunu isbat […]
ENE VE ZERRE: KÂİNATIN TILSIMLI İKİ ANAHTARI Cenab-ı Hak, kâinat hazinesini iki mühim anahtarla insana açtırmıştır. Biri, insanın kendi nefsinde (dahilî) bulunan “Ene” (Benlik); diğeri ise kâinatın maddesinde (haricî) cevelan eden “Zerre” (Atom) hakikatidir. İnsan “Ene” ile kendini ve Rabbini tanır; “Zerre” ile de kâinatın faaliyetini ve yaratılışın hikmetini okur. 1. Ene: Hazine-i İlahiye’nin Anahtarı […]
İHLAS VE MAHİYETİ: AMELLERİN RUHU VE EN BÜYÜK KUVVET İbadetler ve hayırlı ameller, zahiri şekilleri itibarıyla birer bedendir; o bedene hayat veren ruh ise “İhlas”tır. İhlansız amel, ruhsuz bir ceset gibidir; ne yaşar ne de yükselir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu dehşetli asırda insanı manevi tehlikelerden kurtaracak ve az bir amelle çok netice aldıracak tek […]
ŞÜKÜR VE KANAAT: NİMETİN LEZZETİ VE HUZURUN ANAHTARI Kâinatın yaratılış ağacına dikkatle bakıldığında, o ağacın en uçtaki ve en tatlı meyvesinin “Şükür” olduğu görülür. Cenab-ı Hak, yarattığı hadsiz nimetlerle kendini tanıttırmak ve sevdirmek ister; mukabilinde ise kulundan sadece “Şükür” bekler. Şükürsüzlük, nimetin kıymetini bilmemek; kanaatsizlik ise o nimete hürmetsizlik etmektir. 1. Kâinatın Fabrikası Şükür Üretir […]
DUA: KULUN ACZİYET İTİRAFI VE KÂİNATIN SESİ İnsan, mahiyeti itibarıyla son derece aciz ve fakirdir; ancak arzuları ve ihtiyaçları kâinatı kuşatacak kadar geniştir. Eli kısa, ama emelleri uzundur. İşte bu tezat, insanı “Dua” kapısına mecbur bırakır. Dua, insanın kendi gücünün bittiği yerde, Allah’ın kudretinin başladığını ilan etmesidir. 1. Duanın Sırrı: Bir Sırr-ı Azîm-i Ubudiyet Bediüzzaman […]
İMANIN İKİ KANADI: SABIR VE TEVEKKÜL İnsan, fıtratı gereği aciz ve fakirdir; bela ve musibetlere karşı zayıftır, ihtiyaçları ise sınırsızdır. Hayat yolculuğunda karşılaştığı zorluklar, hastalıklar ve düşmanlar onu sarsar. İşte bu noktada, Kur’an-ı Kerim’in ve iman hakikatlerinin ders verdiği iki manevi silah devreye girer: Musibetlere karşı Sabır, hadiselerin ağırlığına karşı Tevekkül. 1. Sabır: Üç Farklı […]
NETİCE VE HATİME: İMANIN İNSANA KAZANDIRDIĞI EBEDİ TESELLİ Kâinat kitabının sayfalarını çevirdiğimizde ve “Burhan-ı İnnî” (eserden müessire giden delil) metoduyla baktığımızda gördük ki; her şey “Ebed! Ebed!” diye haykırmakta ve bir “Dâr-ı Saadet”i göstermektedir. Peki, bu hakikate iman etmek, insanın şu anki dünya hayatını nasıl değiştirir? “Yokluk” korkusundan kurtulan bir ruh, nasıl bir huzura kavuşur? […]
BAB-I RİSALET VE VAHİY: AHİRETİN EN SADIK ŞAHİTLERİ Şimdiye kadar incelediğimiz delillerde (nizam, rahmet, adalet), kâinatın işleyişine bakarak “Bu muazzam sistem ahireti gerektirir” demiştik. Şimdi ise bizzat bu sistemin Sahibinin (Celle Celalühü) sözüne ve O’nun en has hizmetkarının şehadetine kulak veriyoruz. Bir sarayın varlığını binlerce kilometre uzaktan dumanına bakarak anlamak başkadır; o saraydan gelen sadık […]