Zerre Nasıl ki “Ene”, insanın manevi mahiyetinin anahtarıdır; “Zerre” de kâinatın maddi yapısının ve yaratılışındaki faaliyetin en mühim anahtarıdır. Bediüzzaman Hazretleri, Otuzuncu Söz’ün “İkinci Maksat”ında bu konuyu; maddeci felsefenin “tesadüf” zannettiği hareketliliğin, aslında ilahi bir kalem ve bir dokuma olduğunu isbat eder. 1. Kur’an-ı Kerim’de “Zerre” Hakikati Cenab-ı Hak, ilminin ve kudretinin her yere nüfuz […]
Tefekkür yolculuğu – Kâinatı ve İnsanı anlama. Bu yeni ufukta, Âfâk (dış âlem) ve Enfüs (iç âlem) dengesi üzerine bina edilen tefekkür ile ilgili Âyet-i Kerime, Kur’an-ı Kerim’in muhtevasındaki hakikatin, hem dış dünyada (kâinat) hem de insanın derûnî dünyasında (vicdan/ene) tasdik edildiğini beyan eder. 1. Âyet-i Kerime’nin Meali Fussilet Suresi 53. Ayet şöyledir: > “Varlığımızın […]
SON DERS VE VASİYET: VEDA DEĞİL, DEVAM EMRİ Bediüzzaman Hazretleri, 1960 yılının Mart ayında, ağır hastalığına rağmen yanındaki talebelerine “Beni Urfa’ya götürün” demiştir. Urfa’ya vardığında, vefatından birkaç gün önce, talebelerine son bir ders vermiş ve bu dersi kaleme aldırmıştır. Bu ders, Risale-i Nur hizmetinin kıyamete kadar sürecek olan “Hareket Metodu”nu belirler. 1. Son Dersin Özü: […]
RUH VE BEDEN DENGESİ Bu, mahlukatın en câmi (kapsamlı) numunesi olan insanın aslı ve fıtratını (yapısını) teşkil eden gayet mühim bir husustur. Ruh ve beden, birbirine hem muhtaç hem de bazen zıt görünen, fakat küllî bir hikmetle bir araya getirilmiş iki ayrı hakikattir. Bu izahı, sırasına göre ve hikmet zaviyesinden ele alalım: 1. Bedenin Ruha […]
ESMA’NIN FARKLI YANSIMALARI “ÜÇÜNCÜ NÜKTE Cenab-ı Hakk’ın esmasına karşı olan muhabbetin tabakatı var: Sâbıkan beyan ettiğimiz gibi; bazen âsâra muhabbet suretiyle esmayı sever. Bazen esmayı, kemalât-ı İlahiyenin unvanları olduğu cihetle sever. Bazen insan, câmiiyet-i mahiyet cihetiyle hadsiz ihtiyacat noktasında esmaya muhtaç ve müştak olur ve o ihtiyaçla sever. Mesela, sen bütün şefkat ettiğin akraba ve […]
LAHİKALAR: NUR MESLEĞİNİN ANAYASASI VE MÜSBET HAREKET Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, sürgün edildiği beldelerde (Barla, Kastamonu, Emirdağ) talebeleriyle sürekli mektuplaşmıştır. Bu mektuplar, sadece hal-hatır sormak için değil; hizmetin rotasını çizmek, talebelerin şevkini artırmak, onları siyasetten ve şiddetten uzak tutup “İhlas” ve “Sadakat” çizgisinde birleştirmek için yazılmıştır. 1. Şahs-ı Manevi ve Tesanüd (Dayanışma) Sırrı Lahikaların en […]
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ: HİZMETİN MANEVİ BERATI VE İŞARETLER Zahirde bakıldığında Risale-i Nur, bir âlimin yazdığı tefsir kitabıdır. Ancak Sikke-i Tasdik-i Gaybî penceresinden bakıldığında; bu eserlerin yüzyıllar öncesinden Hz. Ali (r.a.) ve Abdülkadir Geylani (k.s.) gibi manevi kutuplar tarafından müjdelendiği, Kur’an ayetlerinin “Cifir” ve “Ebced” ilmiyle bu asra ve bu eserlere işaret ettiği görülür. Bu, hizmetin […]
TARİHÇE-İ HAYAT: ESKİ SAİD’DEN YENİ SAİD’E MANEVİ İNKILAB Bediüzzaman Said Nursi’nin (1877-1960) hayatı, asrın en büyük manevi buhranları ve sosyal çalkantıları içinde cereyan etmiştir. Kendisi, hayatını siyasetle iç içe, aksiyon dolu bir “Eski Said” dönemi ve siyasetten tamamen çekilip sadece iman hizmetine adadığı bir “Yeni Said” dönemi olarak ikiye ayırır. 1. Eski Said Dönemi (Doğum […]
KÜÇÜK SÖZLER: HAKİKATİN ALFABESİ VE TEMSİLÎ HİKAYELER Risale-i Nur’un eğitim metodu, “akla yaklaştırmak” üzerine kuruludur. Küçük Sözler, soyut olan iman hakikatlerini, somut örneklerle (askerlik, bilet, yolculuk gibi) zihinlere nakşeder. Bu risalelerin özü şudur: İman ve ibadet, insan için bir “yük” değil, bilakis dünyada dahi peşin bir “saadet” ve “emniyet”tir. 1. Birinci Söz: Bismillah’ın Sırrı (Çöl […]
GENÇLİK REHBERİ: FANİ GENÇLİĞİ EBEDİLEŞTİRME TİCARETİ Gençlik, insana verilmiş en kıymetli emanetlerden biridir. Güç, kuvvet, heyecan ve akıl bu dönemde zirvededir. Ancak bu zirve kalıcı değildir. Risale-i Nur, gençlere haykırır: “Gençliğiniz hiç şüphe yok ki gidecek!” Bu gidişi durdurmak mümkün değildir, fakat o gidişin yönünü “yokluk”tan “ebediyete” çevirmek mümkündür. 1. Kesin Olan Gidiş: İffetle mi, […]
HASTALAR RİSALESİ: MUSİBET DEĞİL, HEDİYE-İ RABBANİYE Modern tıp, hastalığı vücudun bir arızası ve yok edilmesi gereken bir düşman olarak görür. Elbette tedavi olmak gerekir; fakat Risale-i Nur, hastalığın “manevi boyutunu” ve “hikmetini” nazara verir. Eğer hastalık olmasaydı, insan sıhhatin verdiği gafletle Allah’ı unutacak, dünyayı ebedi zannedecek ve kalbini taştan daha katı bir hale getirecekti. Hastalık, […]