İttihadın Zamanı: Gazze’den Yükselen Çığlık Gazze’de çocuklar ölürken, zalimler birleşmişken, Müslümanların hâlâ ayrı düşmesi hangi vicdana sığar? Netanyahu ve çetesi bugün ne yapıyorsa, Firavun da, Nemrud da aynısını yapmıştı. Zulmün adı değişir, ama akıbeti değişmez. Firavun denizde boğuldu, Hitler intihar etti, Moğol kılıcı sonunda İslam’a secde etti. Netanyahu’nun sonu da farklı olmayacak. Ama unutmayalım: Zalimlerin […]
Gazze’de İnsanlık Dramı: Zorunlu Göç ve Vicdanların Sessizliği Gazze Şeridi’nde yaşanan dram, sadece bir bölgenin değil, tüm dünyanın vicdanının sınavıdır. İsrail ordusunun Gazze’nin kuzeyine yönelik yoğun saldırıları ve zorunlu tahliye çağrıları, yüz binlerce Filistinliyi evlerini terk etmeye zorluyor. “Gazze’de zorunlu göç sürüyor” ifadesi, bu büyük insanlık dramının en trajik yansımasıdır. Yaşlı, genç, kadın ve çocuk […]
Yaratıcının Katındaki İnsanın Değeri > Metin: “Bütün dünya dest-i itaat ve teshirine verilen insanın, elbette Hâlıkının yanında büyük bir mevkii vardır.” > (İşârât-ül İ’caz 190.sh – Risale-i Nur) > Bu veciz ifade, insanı evrenin merkezine yerleştiren, ona sonsuz bir değer atfeden derin bir hakikati dile getirir. Bediüzzaman, modern dünyanın gözden kaçırdığı, insanın yaratılışındaki eşsiz konumu […]
Zalimlerin Sonu ve Müslümanların İttihadı Gazze’de akan kan, sadece İsrail’in zulmünü değil, aynı zamanda İslam dünyasının dağınıklığını da gözler önüne seriyor. Tarih tekerrürden ibarettir: Dün Firavun, Nemrud, Moğol ve Haçlı vardı; bugün Netanyahu ve arkasındaki Batı. Zulmün yüzü değişti ama karakteri değişmedi. Kur’an’ın tasviri nettir: “O, iş başına geçti mi, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekinleri tahrip […]
Yaratıcının Tezahürleri ve İnsanın Sorumluluğu > “Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar…” > (Asâ-yı Mûsâ – 103) > Bu derin ve düşündürücü ifade, modern dünyanın en temel yanılmalarından birine meydan okuyor: başıboşluk ve tesadüf inancı. Bediüzzaman, insana adeta bir […]
İslam Dünyasının Dağınıklığı, Zalimlerin Cesareti ve Tarihin Tekerrürü Tarih, mazlumların gözyaşıyla zalimlerin kanlı zulmünün satır aralarında ilerler. Firavun’un Nil kıyısında çocukları boğazlattığı dönemden, Nemrud’un ateş çukurları kurdurmasına; Moğol istilalarından, Haçlı seferlerine kadar hep aynı manzara ile karşılaşılır: Zalim birleşmiş, mazlum dağınık. Bugün Gazze’de yaşananlar yeni değildir. Sadece aktörler ve araçlar değişmiştir. Dün Roma zulmediyordu, bugün […]
Anglikan Kilisesine Cevap Bir zaman bîaman İslâm’ın düşmanı, siyasî bir dessas, yüksekte kendini göstermek isteyen vesvas bir papaz, desise niyetiyle hem inkâr suretinde Hem de boğazımızı pençesiyle sıktığı bir zaman-ı elîmde pek şematetkârane bir istifham ile dört şey sordu bizden. Altı yüz kelime istedi. Şematetine karşı yüzüne “Tuh!” demek, desisesine karşı küsmekle […]
Hakiki bütün elem dalalette, bütün lezzet imandadır Hayal libasını giymiş muazzam bir hakikat Ey yoldaş-ı hüşdar! Sırat-ı müstakimin o meslek-i nurani, mağdub ve dâllînin o tarîk-i zulmanî, tam farklarını görmek eğer istersen ey aziz, Gel vehmini ele al, hayal üstüne de bin, şimdi seninle gideriz zulümat-ı ademe. O mezar-ı ekberi, o şehr-i […]
Dallar semeratı rahmet namına takdim ediyor Şecere-i hilkatin dalları her tarafta semerat-ı niamı zîruhun ellerine zâhiren uzatıyor. Hakikatte bir yed-i rahmet, bir dest-i kudrettir ki o semeratı, o dalları içinde sizlere uzatıyor. O yed-i rahmeti, siz de şükür ile öpünüz. O dest-i kudreti de minnetle takdis ediniz. * * * Fatiha’nın âhirinde […]
اُولَاشْمَازْ دَسْتِ أَدَبِ غَرْبِ هَوَسْبَارِ هَوَاكَارِ دَهَادَارْ دَأْبِ أَدَبْ أَبَدْ مُدَّتْ قُرْاٰنِ ضِيَابَارِ شِفَاكَارِ هُدَادَارْ Kâmilîn insanların zevk-i maâlîsini hoşnut eden bir halet, çocukça bir hevese, sefihçe bir tabiat sahibine hoş gelmez, Onları eğlendirmez. Bu hikmete binaen, bir zevk-i süflî, sefih hem nefsî ve şehvanî içinde tam beslenmiş, zevk-i ruhîyi bilmez. Avrupa’dan […]
Îcaz ile beyan i’caz-ı Kur’an Bir zaman rüyada gördüm ki Ağrı Dağı altındayım. Birden o dağ patladı, dağ gibi taşları âleme dağıttı, sarstı cihanı. Füc’eten bir adam yanımda peyda oldu. Dedi ki: Îcaz ile beyan et, icmal ile îcaz et, bildiğin enva-ı i’caz-ı Kur’an’ı! Daha rüyada iken tabirini düşündüm, dedim: Şuradaki infilak, […]
Talim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemata ihtiyaç var Zaruriyat-ı dinî, müsellemat-ı şer’î; kulûblerde hasıldır, ihtar ile huzuru, tezkir ile şuuru. Matlub da hasıl olur. İbare-i Arabî (*) daha ulvi ediyor tezkiri hem ihtarı. Onun için cumada hutbe-i Arabiye; zaruriyatı ihtar, müsellematı tezkir, maalkifaye olur onun tarz-ı tezkiri. Nazariyatı talim onda maksud değildir. Hem […]
Kur’an, kendi kendini himaye edip hâkimiyetini idame eder Bir zatı gördüm ki yeis ile müptela, bedbinlikle hasta idi. Dedi: Ulema azaldı, kemiyet keyfiyeti. Korkarız dinimiz sönecek de bir zaman Dedim: Nasıl kâinat söndürülmezse iman-ı İslâmî de sönemez. Öyle de zeminin yüzünde çakılmış mismarlar hükmünde her an Olan İslâmî şeair, dinî minarat, İlahî […]
Maddiyyunluk, bir taun-u manevîdir Maddiyyunluk bir taun-u manevî, beşere de tutturdu şu müthiş bir sıtmayı. (*) Hem de âni çarptırdı bir gazab-ı İlahî. Telkin hem de taklit, Tenkide kabiliyet-i tevessüü nisbeten, o taun da ediyor tevessü ve intişar. Telkini fenden almış, medeniyetten taklit. Hürriyet, tenkit vermiş, gururundan dalalet çıkmış. * * * […]
Melâike bir ümmettir, şeriat-ı fıtriye ile memurdur Şeriat-ı İlahî ikidir. Hem iki sıfattan gelmiş, iki insan muhatap hem de mükellef olmuş. Sıfat-ı iradeden gelen şer’-i tekvinî İnsan-ı ekber olan âlemin ahvalini hem de harekâtını ki ihtiyarî değil, tanzim eden şer’dir. O meşiet-i Rabbanî Yanlış bir ıstılahla tabiat da denilir. Sıfat-ı kelâmından gelen […]