Kâinat Kadar Genişleyen Akıl ve Kalp: İnsan Fıtratının Sonsuz Ufku “Mânen kâinat kadar inbisat edebilen müstakim ve münevver akılların, selim ve nuranî kalblerin…” Bu ifade, insanın hakikat yolculuğundaki kapasitesini ve mahiyetini tarif eden en parlak hakikatlerden biridir. Zira insan, zâhirde bir avuç et ve kemik parçasıdır; fakat bâtında, ebedi âlemleri tartabilecek derinlikte bir ruh ve […]
Rabbimizi Elçilerine Sorduğumuzda Aldığımız Cevaplar İnsan, dünyaya gözünü açtığı andan itibaren bir arayış içindedir. En derin, en yakıcı ve en asli sorusu şudur: “Ben kimim, beni kim yarattı?” Bu soru, sadece bir felsefi arayış değil, aynı zamanda bir kulluk başlangıcıdır. Ve insan bu soruyu sorduğunda, Cenab-ı Hak onu cevapsız bırakmamış; elçileriyle, peygamberleriyle bu soruya bizzat […]
Rabbimizi Gönderdiği Kitaplara Sorduğumuzda Aldığımız ve Alacağımız Cevaplar İnsanlık tarihi boyunca kul ile Rabbi arasında kurulan en büyük köprü, ilahi kitaplar olmuştur. Allah (c.c.), kulunun nefsin dar kalıplarına sıkışmaması, aklın şaşkınlığında kaybolmaması, kalbin susuzluktan çatlamaması için kelâmını indirmiştir. Bu kitaplar, gökten inen rahmet mektupları, karanlıkları delen nur fenerleri ve hayata mana kazandıran ilahi hitaplardır. Bir […]
Rabbimizi Mahlukat ve Mevcudata Sorduğumuzda Aldığımız ve Alacağımız Cevaplar İnsan, sonsuz bir sorunun sahibidir. En büyük sorusu da şudur: “Benim Rabbim kimdir?” Bu soruyu yalnızca kitaplara değil; göğe, yere, denizlere, dağlara, rüzgâra, kuşa, çiçeğe ve hücreye sormak da mümkündür. Zira Rabbimiz, sadece kitaplarla değil, mahlukat diliyle de konuşur. Çünkü O, her şeyi konuşturandır. Her bir […]
Rabbimizi Rabbimize Sorduğumuzda Aldığımız ve Alacağımız Cevaplar İnsan, her şeyin kaynağını sormaya meyilli bir varlıktır. Sorar: “Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Ve beni kim yarattı?” Bu soruların en büyüğü ise şudur: “Rabbim kimdir?” Bu soruyu önce mahlukata sorduk, sonra peygamberlere, kitaplara… Her biri ayrı ayrı Rabbimizi gösterdi. Peki ya en doğrudan kaynak olan Rabbimize […]
Dünyayı Ahiret İçin İstemeli İnsan, iki âlem arasında yolculuk eden bir misafirdir. Bu dünyada geçici bir süreliğine konaklamakta, asıl yurdu olan ahirete doğru adım adım ilerlemektedir. Ne var ki, zaman zaman bu geçici durak, ebedi yurdu unutturur. Dünya, bir imtihan yeri olduğu kadar, ahiretin tarlasıdır da. Bu sebeple dünya hayatına bakışımızı doğru belirlemek, hem dünyada […]
Kudret Elinde Canı Olan: Bir Yemin, Bir Teslimiyet Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hayatı boyunca pek çok hakikati bize bildirirken bazen yeminle sözlerine kuvvet verirdi. Ancak O’nun en sık kullandığı yemin şekli sıradan bir yemin değil, derin bir teslimiyetin ve kulluk şuurunun ifadesidir: “Vellezî nefsu Muhammedin biyedihî” – Muhammed’in canı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki… […]
Fe’sda’ Bimâ Tu’mer”: Hakkı Açıkça Söyleme Emri ve Davetçinin Cesareti Ayet: فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ “Öyleyse, sana emredilen şeyi kafa çatlatırcasına açıkça anlat! Müşriklere aldırma!” (Hicr Suresi, 94) Kur’ân-ı Kerim’in bu kısa ama sarsıcı ayeti, Risaletin dönüm noktalarından birine işaret eder. Söz, tebliğ ve davet sahasında bir kırılma anıdır bu emir. Gizli davetin yerini artık açık […]
Sığınaklar Kime Kar Eder? – Kalelere Saklanan İnsan ve Kaçınılmaz Hakikat “Eski ABD Başkanı George H. W. Bush dönemi İskan ve Kentsel Kalkınma Bakan Yardımcısı Catherine Fitts, ABD hükümetinin insan neslinin “neredeyse yok olma” durumunda zenginler için gizli yeraltı şehirleri inşa ettiği iddiasında bulundu. …1998-2015 yılları arasında Savunma ile İskan ve Kentsel Kalkınma Bakanlıklarında 21 […]
Bâtınî Tefsirlere Bazı Örnekler Bâtınî tefsir, Kur’ân âyetlerinin zahirî (görünür) anlamlarının ötesinde, derin ve gizli mânevî anlamlar taşıdığını kabul eden bir yorum tarzıdır. Bu yorumlar genellikle tasavvufî ve bazen felsefî boyutlar içerir. 1. Bakara Suresi 2/2: “Zâlikel kitâbu lâ raybe fîh…” Zahiri mana: Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Bâtınî mana: “Kitap” insanın kalbidir; eğer kalp […]
KALPLERİ TİTRETEN AYETLER: Âlimlerin Gönlünde Yankılanan İlâhî Kelam Kur’an bir okyanustur. Her dalgası, her kıyısı başka bir hikmetle parlar. Fakat bazı ayetler vardır ki, sanki kalbin merkezine iner, ruhun derinliklerinde bir sarsıntı yapar. Asırlar boyunca nice müfessir, arif ve alim, bu ayetlerle sarsılmış; kimisi ağlamış, kimisi secdeye kapanmış, kimisi dünyaya olan bakışını tümüyle değiştirmiştir. 1. […]
GİDENLER NEDEN DÖNMÜYORLAR GERİ? Sessizce ayrılırlar aramızdan… Bir sabah vakti, bir gece yarısı yahut bir hastane odasının soğuk yalnızlığında… “O gitti” denir; ardından bir yığın cümle söylenir, gözyaşları dökülür, ama içimizde derin bir soru kalır: Gidenler neden dönmüyorlar geri? İnsanoğlu, dünyaya gözünü açtığı andan itibaren bir yolculuğun içindedir. Bu yolculuk, ne kadar uzun görünse de […]
Hayatla Ölüm Arasında Bir Medeniyet: Osmanlı’da Doğumdan Mezara Hikmetli Bir Yolculuk” GİRİŞ Osmanlı medeniyeti, hayatı bir emanet, ölümü ise bir başlangıç kabul eden bir anlayış üzerine inşa edilmiştir. Doğum bir sevinç olduğu kadar sorumluluk, ölüm ise bir son değil, vuslat telakki edilmiştir. Bu bakış açısı, Osmanlı toplumunda doğumdan kabristana kadar her safhanın hem hukuki, hem […]
Osmanlı’da Alın Teriyle Yazılan Medeniyet: Çalışmanın Hukuku ve Hikmeti” GİRİŞ Osmanlı, üç kıtaya yayılan bir cihan devletiydi. Ancak bu kudretli yapının temeli ne yalnızca ordusuna, ne sarayına, ne de bürokrasisine dayanırdı. Asıl güç, sabah ezanıyla dükkânını açan esnafta, tarlasında saban süren köylüde, hanlarda çalışan ustada ve her biri işini ibadet sayan halkın alın terindeydi. “Rızkın […]
Osmanlı Sofrası: Nimetin Hikmeti, Kanaatin Şerefi” Giriş Osmanlı sofrası yalnızca karın doyurmak için kurulmazdı. Her yemek bir terbiyeyi, her lokma bir ahlakı, her sofra bir medeniyeti temsil ederdi. “Yemek yiyen değil, nimeti tanıyan doyar” anlayışıyla şekillenen Osmanlı mutfağı, hem sarayların görkeminde hem de fakirlerin tenceresinde aynı rûhî ölçülere sadık kalırdı. I. Osmanlı’da Yemek Kültürünün Temel […]