Emanete Hıyanet: Ene’nin Unutulan Vazifesi ve Kozmik Korku “Eğer o ene, hikmet-i hilkatini unutup vazife-i fıtriyesini terk ederek kendine mana-yı ismiyle baksa, kendini mâlik itikad etse o vakit emanette hıyanet eder وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا altında dâhil olur. İşte bütün şirkleri ve şerleri ve dalaletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki semavat ve arz […]
Taşeronluk Tuzakları: Hegemonya Oyununun Kürtler Üzerindeki Karanlık Gölgesi Giriş: Hakkı Terk Eden, Batılın Oyuncağı Olur Tarih boyunca hak dava taşımayan her hareket, bir süre sonra güçlülerin elinde taşeron bir araca, yönsüz bir fırtınaya dönüşmüştür. Din, akıl ve vicdan gibi asli referanslarını yitiren her oluşum; ya emperyal güçlerin oyununda bir piyon olur ya da kendi halkına […]
Allah’ı da Hal’ Ettik: Bir Asırlık Sessiz Devrim ve Dinle Siyaset Arasındaki Kopuş Bir asırdır dinden ve ahlaktan soyutlanan ve dinle siyaset yapanlar ise, dini siyasete alet yapma, suçlamasıyla suçlandı. Bu durumda din ve ahlak mı siyasetten çıkartılıp uzaklaştırıldı yoksa siyaset mı dine mesafeli durdu? Veya kim ve neden korunmaya çalışıldı? Yoksa dindar kesim yönetimden […]
Sanatı Görüp Sanatkârı İnkar Etmek: Bilim mi, Körlük mü? Bilim Adamı mı, Film Adamı mı? Bir bilim adamı düşünün… Mikroskopa eğiliyor, bir hücrenin içinde dönen müthiş sistemleri inceliyor. Teleskopla göğe bakıyor, galaksiler arası dengeyi ölçüyor. Matematiğe dalıyor, her şeyi kapsayan bir formül peşinde koşuyor… Ve sonra diyor ki: “Bu muhteşem düzen tesadüfen oluştu.” Bu söz, […]
Sessiz Alkışlar ve Kanlı Sahne: İdamlarla Kirlenen Vicdan Tarih, sadece yaşanmış olaylar silsilesi değil; insanlık onurunun sınandığı büyük bir vicdan terazisidir. 1960 darbesi sonrası yaşanan idamlar, bu terazinin ibresini kıracak kadar ağır bir lekedir. Menderes’in son sözleri, bir devlet adamının değil, bir milletin vicdanı adına konuşan mazlumun haykırışıdır: “Biliyorum bizi asacaksınız ama tarih bizi değil, […]
Semavatın Sessiz Sakinleri: Zîşuur Mahluklarla Dolu Bir Kâinat “Şu zeminimiz, semaya nisbeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zîşuur mahluklarla doldurulması, ara sıra boşaltıp yeniden yeni zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder belki tasrih eder ki: Şu muhteşem burçlar sahibi olan müzeyyen kasırlar misali olan semavat dahi nur-u vücudun nuru olan zîhayat ve zîhayatın ziyası olan zîşuur ve zevi’l-idrak […]
Görünmeyen Varlıklar: Nurun ve Hikmetin Sessiz Şahitleri “Şu kesafetli ve ruha münasebeti az olan topraktan ve şu küdûretli ve nur-u hayata münasebeti pek cüz’î olan sudan, mütemadiyen hummalı bir faaliyetle, letafetli hayatı ve nuraniyetli zevi’l-idraki halk eden Fâtır-ı Hakîm, elbette ruha çok lâyık ve hayata çok münasip, şu nur denizinden ve hattâ şu zulmet bahrinden, […]
Hayatın Işığında Varlığın Hakikati “Vücudun kemali, hayat iledir. Belki vücudun hakiki vücudu, hayat iledir. Hayat, vücudun nurudur. Şuur, hayatın ziyasıdır. Hayat, her şeyin başıdır ve esasıdır. Hayat, her şeyi her bir zîhayat olan şeye mal eder. Bir şeyi, bütün eşyaya mâlik hükmüne geçirir.” Sözler. 29. Söz Giriş: Görünene Değil, Canlıya Bak Kâinatın her köşesi eşya […]
Hayatın Sessiz Feryadı: Vahdetin Bürhanı, Rahmetin Tecellisi Hayat, öyle bir mucizedir ki, görünmeyen bir elin görünür lisanıdır. Göze görünmese de, etkisiyle dağı devirir, atomu konuşturur. Bediüzzaman Said Nursî’nin hikmetli ifadesiyle: > “Hayat, Zat-ı Zülcelal’in en parlak bir bürhan-ı vahdeti, en büyük bir maden-i nimeti, en latîf bir tecelli-i merhameti ve en hafî bir nakş-ı nezih-i […]
Ziyadan Nura: Hayatın ve Şuurun İlâhî Mertebesi Varlıklar içinde en büyük mucize hayattır. Varlığın canlanması, manâ kazanması, gayeye yönelmesi hayatla başlar. Fakat hayat da tek başına yeterli değildir; hayatın içindeki en latif cevher ise şuurdur. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: > “Hayat, ruhun ziyasıdır. Şuur, hayatın nurudur.” Bu kısa fakat hikmetli cümle, kâinatın derin anlam örgüsünü aydınlatır. Hayat […]
Boş Değil Semavat: Sessiz Göklerin Şuurlu Sakinleri “Madem şu bîçare perişan küremiz, sergerdan zeminimiz, bu kadar hadd ü hesaba gelmez zevi’l-hayat ile zevi’l-ervah ile ve zevi’l-idrak ile dolmuştur. Elbette sadık bir hads ile ve kat’î bir yakîn ile hükmolunur ki şu kusûr-u semaviye ve şu buruc-u sâmiyenin dahi kendilerine münasip zîhayat, zîşuur sekeneleri vardır. Balık […]
Ruhun Ebedî Yolculuğu: Emr Âleminden Gelen Misafir “Demek, nasıl ki sıfat-ı iradeden ve âlem-i emirden gelen şuursuz kavanin, daima veya ağleben bâki kalıyor. Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekaya mazhar olmak daha ziyade kat’îdir, lâyıktır. Çünkü zîvücuddur, hakikat-i hariciye sahibidir. Hem onlardan daha kavîdir, […]
Görünmeyenin Gerçeği: Ruhun Derinliklerine Bir Yolculuk Her şeyin maddeyle izah edildiği, insanın sadece biyolojik bir varlık olarak tanımlandığı bir çağda yaşıyoruz. Ancak, bedenin susmasıyla çöken sessizlikte duyulan en derin ses, ruhun varlığıdır. İşte Bediüzzaman Said Nursî, bu gerçeği kelimelerin en latifiyle şöyle ifade eder: > “Ruh; zîhayat, zîşuur, nurani, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi’, hakikattar, külliyet […]
Sessiz Zikir: Cansız Görünen Varlıkların Şuurlu Hizmeti İnsan bakar, ama çoğu zaman görmez. Gördüğü şeyleri de çoğu zaman anlamlandıramaz. Zira maddeyi sadece şekil ve kütleden ibaret zanneden bir nazar, onun ardındaki hikmeti göremez. Hâlbuki her şey konuşur, ama hak ehline… Her şey zikreder, ama anlayan kalbe… Bediüzzaman Said Nursî bu hakikati şu kelimelerle ifade eder: […]