İSTİDAT VE KABİLİYETLERE YAPILAN İLAHİ YATIRIMLAR

İSTİDAT VE KABİLİYETLERE YAPILAN İLAHİ YATIRIMLAR

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=oxrIuVQyqsU

Bunca ilahi yatırımlar ve meydana gelen olaylar şu kısa hayat için olmamalı, insanın ebede uzanan ruh, istidat, kabiliyet ve latifelerinin gelişimiyle ilgili olmalıdır.

Evet, bu düşünce insanın varoluş amacına ve yaratılış hikmetine derin bir vurgu yapıyor. Hayatın yalnızca geçici, maddi kazançlarla sınırlı olmadığı; insanın ruhu, potansiyeli ve manevi yeteneklerinin gelişimi için bir fırsat olduğu ifade ediliyor. İlahi yatırımlar, insanın ebedi hayat yolculuğunda hakikati, güzelliği ve anlamı bulmasına rehberlik eden bir süreç olarak düşünülebilir. Bu perspektifle bakıldığında, dünya hayatı, insanın ahirete hazırlanması için bir imtihan, eğitim ve tekâmül alanı haline geliyor.
-Bu bir demircinin soğuk demiri eğemeyip, sıcak vererek eritmesi gibi.

@@@@@

Bu ifadede derin bir hakikat gizli. Gerçekten de bu dünya hayatı, insanın ruhunun ve manevi yönlerinin gelişmesi için bir araç olarak görülebilir. İlahi yatırımlar, evrendeki düzen, yaratılıştaki hikmet ve insana bahşedilen potansiyeller, yalnızca bu kısa dünya hayatına yönelik olamaz. İnsan, sonsuzluk yolculuğunun bir yolcusu olarak, bu dünyada kendisine verilen ruh, istidat (yetenek), kabiliyet ve latifeleri (manevi duyular) geliştirerek ebedi hayat için hazırlanmalıdır. Çünkü insanın yaratılış gayesi ve değerleri, sadece fani dünyanın sınırlarıyla açıklanamayacak kadar büyüktür.

@@@@@@@

Bu söz, insanın yaratılışındaki derin hikmete ve varlık amacına işaret eden bir anlam taşımaktadır. Gerçekten de, evrendeki bu mükemmel düzen, insana verilen sayısız nimet ve meydana gelen olaylar, yalnızca bu kısa dünya hayatıyla sınırlı olamaz. İnsan, ruhuyla, yetenekleriyle ve manevi donanımlarıyla ebedi bir yolculuğa hazırlanmaktadır. Bu dünya, ruhun ve insanın diğer latifelerinin tekâmül ettiği, ahiret için bir hazırlık yeri olarak görülebilir. İlahi hikmet, insanın bu gelişim sürecinde hakikati bulmasını ve sonsuz hayatına değer katmasını hedefler. Dolayısıyla, dünya hayatı bir nihayet değil, bir başlangıçtır; ebedi hayatın provasıdır.

@@@@@@@

Evet, bu cümle insanın varlık gayesini ve yaratılış hikmetini anlamada derin bir bakış açısı sunuyor. Evrenin kusursuz düzeni, insanın akıl almaz yetenekleri ve her an tecelli eden olaylar, yalnızca bu kısa dünya hayatı için olamaz. İnsan, sadece maddi varlığıyla değil, ruhuyla ve manevi yönleriyle de ebediyete uzanan bir yolculuğun yolcusudur. Bu süreçte, insana verilen ruh, istidat, kabiliyet ve latifeler; ahiret yurdunda hakiki meyvelerini verebilmek için bu dünyada işlenip geliştirilmelidir. Dolayısıyla, hayat, insanın sonsuzluğa uzanan potansiyelini keşfetme ve bu potansiyeli maksadına uygun şekilde gerçekleştirme sürecidir.

@@@@@@@

Başa gelen ağır olaylar, savaşlar, musibetler, hastalıklar ve de zorluklar İnsan yapısı, karakteri, vücuduna ekilen duygu tohumlarının gelişimiyle bir ilgisi olmalı.

Kesinlikle, başa gelen ağır olaylar, savaşlar, musibetler, hastalıklar ve zorluklar insanın sadece dış dünyasına değil, iç dünyasına da derin etkiler bırakır. Bu olaylar, insanın yaratılışında var olan duygu, düşünce ve karakter tohumlarının yeşermesi ve gelişmesi için bir vesile olabilir.

Zorluklar, insanı düşündürür, sabretmeyi öğretir, empati duygusunu artırır ve insanı kendi sınırlarını keşfetmeye iter. İnsan, bu süreçlerde dayanıklılık, azim, şefkat, tevazu ve anlayış gibi özelliklerini geliştirir. Tıpkı bir tohumun filizlenmesi için toprağın altında karanlık ve baskı şartlarına ihtiyaç duyması gibi, insan ruhunun da olgunlaşması için zorluklara ihtiyacı vardır.

Bunlar birer sınav olduğu kadar, insanın potansiyelini ortaya çıkaran birer fırsat olarak da görülebilir. Bu bakımdan, hayatın çetin yönleri, insanın hem ruhsal hem de karakter gelişimiyle doğrudan ilişkilidir.

@@@@@@@

Başa gelen ağır olaylar, savaşlar, musibetler, hastalıklar ve de zorluklar İnsan yapısı, karakteri, vücuduna ekilen duygu tohumlarının gelişimine vesile olmasını nasıl fırsata ve ebedi kazanca dönüştürebiliriz.

Başa gelen ağır olaylar ve zorluklar, insanın ruhsal, zihinsel ve ahlaki açıdan gelişimi için birer fırsat olabilir. Bu zorlukları ebedi kazanca dönüştürmek için bazı temel yaklaşımlar benimsenebilir:

1. Bakış Açısını Değiştirmek

Zorlukları bir ceza veya anlamsız bir tesadüf olarak görmek yerine, birer ilahi eğitim ve terbiye süreci olarak kabul etmek, insanın sabrını ve şükrünü artırır.

Her olayın insanın olgunlaşması için bir fırsat taşıdığına inanmak, yaşanan sıkıntılara daha güçlü ve pozitif bir şekilde yaklaşmayı sağlar.

2. Sabrı ve Şükrü Öğrenmek

Sabır, zorluklarla baş etmenin en önemli manevi aracıdır. İmtihan sürecinde sabrederek insan, hem iç huzurunu koruyabilir hem de ruhunu güçlendirebilir.

Şükretmek, insanın elindekilerin değerini anlamasını ve musibetlerin içinde dahi hikmetleri görmesini sağlar.

3. Empati ve Yardımseverliği Artırmak

Yaşanan acılar, başkalarının acılarını anlamaya kapı aralar. Empati duygusu gelişir ve birey, başkalarına yardım ederek kendi zorluklarını aşma gücü bulur.

Yardımseverlik, hem dünyada hem de ahirette ebedi bir kazanç kapısıdır.

4. Ders Çıkarmak

Olayların neden yaşandığını sorgulamak ve bu sorgulamalar sonucunda hayata dair dersler çıkarmak, kişinin hem kendini hem de çevresini daha iyi anlamasına yol açar.

Hatalardan ders alarak daha bilinçli bir yaşam sürmek, insanın ruhsal gelişimini hızlandırır.

5. Maneviyata Yönelmek

Zorluklar, insanı daha derin düşünmeye ve Yaradan’a sığınmaya teşvik edebilir. Dua ve ibadetler, ruhu yatıştırır ve kişinin yaşananları anlamlandırmasına yardımcı olur.

İlahi hikmeti anlamaya çalışmak, insanı derin bir huzura ve sabra ulaştırır.

6. Kabiliyetleri Geliştirmek

Zorluklar, insanın güçlü yönlerini keşfetmesine ve bunları geliştirmesine vesile olabilir. Örneğin, bir musibet dayanıklılığı artırır, bir hastalık sabrı öğretir.

Yaşanan süreçler, insanın içindeki gizli potansiyelleri ortaya çıkarır.

7. Ebedi Hayatı Hedeflemek

Dünya hayatındaki sıkıntıları, ebedi hayat için bir hazırlık ve arınma süreci olarak görmek, insanın manevi huzurunu artırır.

Zorlukları ahiret bilinciyle değerlendirmek, onların geçici olduğunu hatırlatarak sabrı kolaylaştırır.

Sonuç olarak, her zorluk bir kayıp gibi görünse de, doğru bir perspektifle bakıldığında insanın manevi yolculuğu için eşsiz fırsatlar sunar. Bu fırsatları değerlendirerek, insan hem dünyasında huzura kavuşabilir hem de ahiret yurdunda ebedi bir kazanç elde edebilir.

 

Loading

No ResponsesKasım 27th, 2024

HAMDIM-PİŞTİM-YANDIM

HAMDIM-PİŞTİM-YANDIM

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=4Z2GDHynOzo

Mevla’nın, Hamdım-Piştim-Yandım sözünün, insanın ruhunun, istidat ve kabiliyetlerinin, latife ve duygularının gelişimiyle olan ilgisi nedir?

Mevlâna’nın “Hamdım, piştim, yandım” sözü, insanın ruhsal, zihinsel ve manevi gelişim sürecini özetleyen derin bir semboldür. Bu ifade, insanın yaradılışından itibaren olgunlaşma, dönüşüm ve kemale erme yolculuğunu anlatır. Ruh, istidat, kabiliyet, latife ve duyguların bu süreçle olan ilişkisini şu şekilde açıklayabiliriz:

1. Hamdım (Hamlık – Potansiyel ve Başlangıç Aşaması)

Bu aşama, insanın yaratılıştan itibaren taşıdığı ham potansiyelleri ve işlenmemiş kabiliyetlerini simgeler.

İnsanın doğasında bulunan istidatlar ve kabiliyetler, henüz işlenmemiş bir maden gibidir.

Latifeler ve duygular, bu aşamada keşfedilmeyi ve olgunlaştırılmayı bekler.

“Hamlık” dönemi, insanın kendisini ve varlığını tam anlamıyla anlamadığı, öğrenmeye ve değişime açık olduğu bir dönemdir.

2. Piştim (Olgunlaşma – Eğitim ve Dönüşüm Aşaması)

Bu aşama, insanın tecrübeler, zorluklar ve içsel sorgulamalar yoluyla olgunlaşmaya başladığı süreçtir.

Zorluklar, musibetler ve imtihanlar, ruhun ve latifelerin gelişmesi için birer araçtır. Tıpkı bir hamurun ateşte pişmesi gibi, insan da tecrübelerle olgunlaşır.

Eğitim, öğrenme ve irade ile insan, sahip olduğu potansiyelleri açığa çıkarır ve yeteneklerini geliştirir.

Bu aşama, kişinin kendisini tanımaya ve içsel yolculuğunu derinleştirmeye başladığı süreçtir.

3. Yandım (Aşk ve Teslimiyet – Kemale Eriş Aşaması)

Bu aşama, insanın olgunluğun zirvesine ulaştığı, ruhunun hakikati bulduğu ve Yaratıcı’ya teslim olduğu noktadır.

“Yanma” burada ilahi aşkla yanmayı, nefsin arınmasını ve insanın yaratılış gayesine uygun bir şekilde kemale ermesini simgeler.

Latifeler ve duygular bu aşamada en yüksek potansiyeline ulaşır; insan, sevgide, şefkatte ve merhamette kemale erer.

Kendi benliğinden sıyrılarak, tüm varlığı ve olayları ilahi bir perspektifle anlamaya başlar.

Mevlâna’nın Sözünün Ruhsal Gelişimle İlgisi

İnsan, başlangıçta ham bir varlıktır. Ancak zamanla yaşadığı tecrübeler, karşılaştığı zorluklar ve içsel sorgulamaları sayesinde ruhu, kabiliyetleri ve duyguları gelişir.

“Pişmek,” insanın zorlukları sabır ve hikmetle karşılayarak dönüşmesi, manevi olgunluğa adım atmasıdır.

“Yanmak” ise, bu olgunlaşmanın zirvesi, insanın içindeki ilahi aşkın alevlenmesi ve Yaradan’la bütünleşmesidir.

Bu üç aşama, insanın yaratılış gayesine ulaşmak için geçirdiği birer eğitim safhasıdır. Mevlâna’nın bu sözü, insana hayatın bir dönüşüm yolculuğu olduğunu ve her aşamanın bir sonraki için gerekli olduğunu hatırlatır. Ruhun ve kabiliyetlerin gelişimi, bu yolculukta sabır, şükür, sevgi ve teslimiyetle mümkün olur.

@@@@@@@@

Var oluş süreci içerisindeki bunca evrilip çevrilmeler, zahmet ve zorluklar ne için?

Var oluş sürecindeki tüm evrilip çevrilmeler, zahmet ve zorluklar, insanın yaratılış hikmetine, varlık gayesine ve manevi tekâmülüne hizmet eder. Bu zorlukların ve değişimlerin hikmeti, insanın sadece maddi bir varlık değil, aynı zamanda ebediyete yönelik bir yolcu olduğunu anlamasında gizlidir. Bu süreçleri şu şekilde anlamlandırabiliriz:

1. İnsanın Kendini Keşfi ve Potansiyelinin Ortaya Çıkması

İnsan, doğuştan birçok istidat ve kabiliyete sahiptir; ancak bu potansiyeller genellikle zahmet, mücadele ve zorluklarla açığa çıkar.

Tıpkı bir elmasın, ham halinden kesilip parlatılarak değerli hale gelmesi gibi, insan da zorluklarla olgunlaşır ve kendini keşfeder.

2. İmtihan ve Manevi Olgunluk

Bu dünya, insanın ahiret yurdu için hazırlık yaptığı bir imtihan meydanıdır. Zahmetler ve zorluklar, insanın sabrını, şükrünü ve teslimiyetini sınar.

Zorluklarla karşılaşan insan, acziyetini fark eder ve Yaradan’a yönelir. Bu süreç, insanın ruhen ve ahlaken olgunlaşmasını sağlar.

3. Ruhun Arınması ve Latifelerin Gelişimi

Zorluklar ve sıkıntılar, insanın ruhunu arındırır ve kalbini olgunlaştırır. İnsan, nefsini terbiye ederek içindeki güzellikleri ve manevi latifeleri geliştirir.

Her zahmet, insanın duygu ve düşünce dünyasında yeni bir kapı açar, daha derin bir anlayış kazandırır.

4. İlahi Hikmeti ve Yaratılış Gayesini Anlama

Evrende hiçbir şey sebepsiz değildir; her olay, insanı bir adım daha hakikate ve yaratılış gayesine yaklaştırır.

İnsan, bu zorluklar vasıtasıyla hem kendini hem de Allah’ın kudret ve hikmetini tanımaya başlar. Bu, insanın ebedi saadet yolculuğunda önemli bir aşamadır.

5. Ebedi Hayata Hazırlık

Dünya hayatı, insanın ebedi hayatına hazırlık sürecidir. Zorluklar, insanın ahiret için manevi bir birikim oluşturmasına ve sabrının karşılığını ebediyette almasına vesile olur.

Her zahmet, sabırla karşılandığında ebedi bir kazanca dönüşür.

6. Tevhidi ve Birliği Fark Etmek

İnsan, bu süreçler sayesinde kendi varlığının sınırlı olduğunu, fakat Allah’ın sınırsız kudret ve merhametiyle her şeyin bir anlam kazandığını idrak eder.

Zorluklar, insanı Yaradan’a daha yakın kılar ve hayatın geçici olduğunu hatırlatarak asıl hedefe yönlendirir.

Sonuç olarak, var oluş sürecindeki tüm zahmet ve zorluklar, insanın manevi ve ahlaki gelişimi, yaratılış gayesini gerçekleştirmesi ve ebedi saadete ulaşması içindir. Bu süreç, insanın olgunlaşması ve hakikati bulması için bir yolculuktur. Zahmetin arkasındaki rahmet, insanı ahlaken yüceltmek ve ebediyete hazırlamaktır.

@@@@@@

Loading

No ResponsesKasım 27th, 2024

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDA İSTİDAT-KABİLİYET VE DUYGULAR.

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDA İSTİDAT-KABİLİYET VE DUYGULAR.

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=W5yxu76U8iQ

Risale-i Nur Külliyatı’nda istidat,kabiliyet ve duygular konusu hakkında.

Risale-i Nur Külliyatı’nda istidat (yetenek), kabiliyet (beceri) ve duygular, insanın yaratılış gayesi ve onun varlık âlemindeki yerini anlamada önemli kavramlar olarak ele alınır. Bu kavramlar, insanın Allah’ın (C.C.) isim ve sıfatlarını anlaması, tanıması ve kulluk vazifesini yerine getirmesi için verilen donanımlardır.

1. İstidat ve Kabiliyet

İstidat, insanın yaratılıştan sahip olduğu potansiyel ve yatkınlıkları ifade eder. Risale-i Nur’da insanın istidatları, Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarını anlamaya yönlendirilmiş araçlar olarak anlatılır. Her insanın istidatları farklıdır ve bu farklılık, ilahi hikmetin bir yansımasıdır.

Kabiliyet, insanın istidatlarını geliştirme ve onları hayata geçirme sürecinde ortaya çıkan becerilerdir. İnsanın kabiliyetlerini doğru yönde kullanması, Allah’a yaklaşmasına ve yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşamasına vesile olur.

Örneğin:
Bediüzzaman Said Nursi, insanın istidat ve kabiliyetlerini, “çekirdek” ve “ağaç” metaforuyla açıklar. İnsan, yaratılış itibarıyla bir çekirdeğe benzer. O çekirdekte saklı olan kabiliyetler, ilim, hikmet ve marifetle geliştirilirse bir “manevi ağaç” hâline gelir.

2. Duyguların Rolü

Duygular, insanın istidat ve kabiliyetlerini harekete geçiren, onları belirli hedeflere yönlendiren ilahi birer araçtır. Risale-i Nur’da duyguların doğru yönetimi üzerinde önemle durulur. Yanlış kullanılan duygular insanı dalalete sürüklerken, Allah rızası doğrultusunda kullanılan duygular, insanı marifetullaha (Allah’ı tanıma) ulaştırır.

Duyguların hikmetli kullanımı:
Bediüzzaman, insanın sahip olduğu aşk, sevgi, korku, ümit gibi duyguları yaratıcıya yönlendirmesi gerektiğini belirtir. Mesela:

Sevgi, Allah’ı ve O’nun yarattıklarını sevmeye;

Korku, Allah’ın azametini idrak etmeye;

Ümit, Allah’ın rahmetine güvenmeye yönlendirilmelidir.

3. İstidat ve Duyguların Nihai Gayesi

Risale-i Nur’da bu kavramlar, insanın yaratılışındaki asıl amacını gerçekleştirme bağlamında değerlendirilir:

İnsan, istidat ve kabiliyetleriyle Allah’ın sanat eserlerini tefekkür eder.

Duygularıyla Allah’a yakınlık hisseder ve O’na kulluk eder.

Alakalı Risaleler:

“23. Söz”: İnsanın yaratılışındaki hikmet ve duyguların doğru kullanımı.

“İkinci Lem’a”: İstidat ve kabiliyetlerin nasıl geliştirileceği.

“13. Söz”: İnsan çekirdeğinin maneviyat ağacı hâline gelmesi.

Özetle, Risale-i Nur’da insanın istidat, kabiliyet ve duyguları, yaratılış gayesi çerçevesinde değerlendirilir ve bunların doğru şekilde yönlendirilmesi gerektiği vurgulanır. Bu yönlendirme ise ancak iman, tefekkür ve ibadetle mümkündür.

 

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

KABİLİYETLERİN GELİŞMESİNDE MEŞRU VE HELAL DAİRE

KABİLİYETLERİN GELİŞMESİNDE MEŞRU VE HELAL DAİRE

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=TAI6-O4Kz3k

Meşru ve helal dairede ruh ve kabiliyetlerin gelişimine sebep olan faktörler.
İnsanın ruhunu, kabiliyetlerini ve duygularını meşru ve helal dairede geliştiren faktörler, onun yaratılış amacına uygun olarak manevi kemal yolunda ilerlemesini sağlar. Bu faktörler, hem bireysel hem toplumsal hayatın anlam kazanmasına katkıda bulunur. Ruh ve kabiliyetlerin gelişimi, insanın Allah’a yakınlaşmasına ve yeryüzündeki halifelik görevini yerine getirmesine vesile olur.

1. İman ve Allah’a Yakınlık

a. İmanın Güçlendirilmesi:

İman, insanın ruhunu besleyen en temel kaynaktır. İmanın güçlenmesi, kabiliyetlerin ve duyguların Allah rızası için kullanılmasını sağlar.

İmanın Ruha Tesiri:

> “Allah, iman edenleri sabit bir sözle hem dünya hayatında hem ahirette sağlamlaştırır.”
(İbrahim, 14:27)
İman, insanın manevi duygularını harekete geçirir ve ruhunu kararlılıkla besler.

b. Allah’a Olan Sevgi ve Korku:

Allah’a duyulan sevgi, insanın duygularını ve kabiliyetlerini doğru yolda yönlendirmesine yardımcı olur. Korku ise yanlış yollardan uzak durmayı sağlar:

> “İman edenlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlüdür.”
(Bakara, 2:165)

2. İbadetler ve Zikir

İbadetler, ruhun saflaşmasına ve kabiliyetlerin doğru yönde gelişmesine büyük katkıda bulunur.

a. Namaz ve Dua:

Namaz: Ruhun gıdasıdır ve insanı her türlü kötülükten uzaklaştırır. Namaz, Allah’a yönelişi artırarak insanın manevi kabiliyetlerini geliştirir.

> “Şüphesiz ki namaz, insanı her türlü kötülükten ve fahşadan alıkoyar.”
(Ankebut, 29:45)

Dua: İnsan, dua yoluyla Allah’a yakınlaşır ve ruhunu tatmin eder. Dua, insanın fıtratında var olan güçsüzlüğünü kabul ederek Allah’tan yardım dilemesiyle kabiliyetlerini yüceltir.

b. Zikir:

Allah’ı anmak, ruhun huzur bulmasını ve kabiliyetlerin berraklaşmasını sağlar:

> “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”
(Rad, 13:28)

3. Helal ve Meşru Çalışmalar

a. İlme ve Marifete Yönelmek:

İnsan, fıtratında var olan öğrenme ve bilme arzusu sayesinde kabiliyetlerini geliştirebilir. İlim, insanın aklını ve ruhunu nurlandırır.

Tefekkür ve İlmin Önemi:

> “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
(Zümer, 39:9)
Tefekkür, insanın yaratılış amacını anlamasına ve kabiliyetlerini bu yönde kullanmasına vesile olur.

b. Meslek ve Sanatta Çalışkanlık:

Helal yoldan kazanç sağlamak, insanın kabiliyetlerini geliştirmesi için önemli bir yoldur. Meslek sahibi olmak, insanın fıtratındaki üretkenliği ve sorumluluğu ortaya çıkarır:

> “Hiçbir kimse, kendi el emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.”
(Hadis-i Şerif, Buhari)

4. Salih Amel ve Güzel Ahlak

a. Salih Ameller:

Salih ameller, insanın ruhunu güçlendirir ve Allah’ın rızasına uygun bir hayat sürmesine vesile olur. Salih amel işlemek, insanın yaratılışındaki kabiliyetleri meşru dairede kullanmasına yardımcı olur.

Amelin Ruh ve Kabiliyetlere Tesiri:

> “Erkek veya kadın, kim salih bir amel işlerse, ona hoş bir hayat yaşatırız.”
(Nahl, 16:97)

b. Güzel Ahlak:

Ahlak, insanın manevi kemaline ulaşmasında temel taşlardan biridir. Sabır, merhamet, tevazu gibi ahlaki değerler, duyguların meşru dairede yönlendirilmesine katkı sağlar.

5. İnsani İlişkiler ve Sosyal Çevre

a. Salih İnsanlarla Birlikte Olmak:

İnsan, çevresindeki kişilerin etkisi altındadır. Salih bir çevrede bulunmak, kişinin ruh ve kabiliyetlerini olumlu yönde etkiler.

Salihlerle Birlikte Olmanın Önemi:

> “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru kimselerle birlikte olun.”
(Tevbe, 9:119)

b. Yardımlaşma ve İyilik:

Başkalarına yardım etmek ve iyilik yapmak, insanın hem duygularını hem de kabiliyetlerini geliştiren bir eylemdir. İyilik, insanın kalbinde manevi bir huzur oluşturur.

6. Haramdan Sakınma

Meşru ve helal dairede gelişimin en önemli unsurlarından biri, haramlardan sakınmaktır. İnsan, ruhunu ve kabiliyetlerini günahlardan koruduğu ölçüde geliştirebilir.

a. Takva:

Takva, insanın Allah’a yakınlaşmasını ve ruhunu kemale erdirmesini sağlar:

> “Şüphesiz ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.”
(Nahl, 16:128)

b. Haramdan Kaçınmanın Ruh Üzerindeki Etkisi:

Bediüzzaman Said Nursî, haramların insanın kalbini ve kabiliyetlerini körelttiğini, meşru dairenin ise insan için yeterli ve huzurlu olduğunu belirtir:

> “Meşru daire keyfe kafidir. Harama girmeye lüzum yoktur.”
(Lem’alar, 17. Lem’a)

7. İstikamet ve İtidal

Helal dairede ruh ve kabiliyetlerin gelişiminde istikamet ve itidal önemlidir. Her şeyin ölçülü kullanılması, insanın manevi dengede kalmasını sağlar.

İtidalin Önemi:

> “Her işte orta yolu tutun. İfrat ve tefrite düşmeyin.”
(Hadis-i Şerif)

Sonuç:

İnsanın ruhunu ve kabiliyetlerini geliştiren faktörler, meşru ve helal dairede ilahi emir ve yasaklara uygun bir yaşam sürmekle mümkündür. İman, ibadet, ilim, güzel ahlak ve salih çevre gibi unsurlar, insanın yaratılışındaki potansiyeli açığa çıkarır ve Allah’a yakınlaştırır. Haramdan sakınmak, helal rızıkla yaşamak ve sürekli tefekkür halinde olmak, bu gelişimin devamlılığını sağlar. İnsanın yaratılış gayesine uygun hareket etmesi, hem dünya hem de ahiret saadetini kazanmasına vesile olur.

 

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

KURAN-I KERİM’DE İSTİDAT VE KABİLİYETLER

KURAN-I KERİM’DE İSTİDAT VE KABİLİYETLER

BAK: https://www.youtube.com/watch?v=wcPNrT5Vwgk 

Kuran-ı Kerim’de insan istidat, kabiliyet ve sahip olduğu duygular.

Kur’an-ı Kerim, insanın istidat, kabiliyet ve duygularını Allah’ın bir emaneti ve insanın yaratılışındaki hikmetin tezahürü olarak ele alır. Bu kavramlar, insanın Allah’a kulluk etmek, dünya ve ahiret dengesini kurmak için verilmiş önemli donanımlar olarak değerlendirilir. Kur’an’da bu özelliklerin nasıl yönlendirilmesi gerektiği sıkça vurgulanır.

1. İstidat (Yetenek ve Potansiyel):

Kur’an-ı Kerim, insanın Allah tarafından üstün bir yetenek ve potansiyele sahip kılındığını ifade eder. İnsan, diğer varlıkların üstünde bir donanımla yaratılmıştır ve bu istidatları Allah’ın emir ve yasaklarına göre kullanmakla mükelleftir.

İnsanın Şerefli Yaratılışı:

> “Andolsun ki, Biz insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık…”
(İsra, 17:70)
Bu ayet, insanın sahip olduğu istidatlarla meleklerden bile üstün bir mertebeye ulaşabileceğini ifade eder.

Hilafet Vazifesi:

> “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi…”
(Bakara, 2:30)
İnsan, istidat ve kabiliyetleriyle yeryüzünde Allah’ın temsilcisi olma görevini üstlenmiştir.

Cevher Niteliği:
İnsanın mahiyetine yerleştirilen istidatlar, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıyıp anlamaya yönelik bir “emanet” olarak ifade edilir:

> “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik, onlar bunu yüklenmekten çekindiler; insan ise onu yüklendi.”
(Ahzab, 33:72)

2. Kabiliyet (Yeteneklerin Gelişimi):

Kur’an, insanın sahip olduğu istidatları geliştirmesi ve kabiliyete dönüştürmesi gerektiğini sıkça belirtir. İnsana verilen akıl, irade ve diğer yetenekler, dünya ve ahiret saadetini kazandırmak için verilmiştir.

Öğrenme ve Anlama Kabiliyeti:
İnsan, öğrenme ve anlamaya yönelik kabiliyeti sayesinde ilahi hakikatlere ulaşabilir:

> “Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti…”
(Bakara, 2:31)
Bu ayet, insanın öğrenme kapasitesinin bir göstergesi olarak kabul edilir.

Akıl ve Fikir Kullanımı:

> “Hiç düşünmez misiniz?”
(Bakara, 2:44)
“Hiç akletmez misiniz?”
(En’am, 6:32)
İnsan, sahip olduğu akıl ve düşünce yeteneğiyle Allah’ın ayetlerini anlamaya davet edilir.

Kabiliyetlerin Sınanması:
İnsan, kabiliyetleriyle sınanır ve bu sınav sonucunda ahiretteki yerini belirler:

> “Sonra o gün, size verilmiş olan her nimetten mutlaka hesaba çekileceksiniz.”
(Tekasür, 102:8)

3. Duygular:

Kur’an’da insanın duyguları, hem dünya hayatında başarıyı hem de ahiret saadetini kazandırabilecek yönlendirici güçler olarak ele alınır. Ancak bu duyguların kontrol edilmesi ve fıtrata uygun bir şekilde kullanılması gerekir.

Sevgi ve Şefkat:
Sevgi, Allah’a, Peygamber’e ve müminlere yöneltilmesi gereken bir duygudur:

> “İman edenler ise Allah’ı her şeyden daha çok severler.”
(Bakara, 2:165)

Korku ve Ümit:
Allah’tan korkma ve rahmetini umma arasında bir denge, insanın kulluğunu anlamlı kılar:

> “Rabbinizin rahmetinden ümit kesmeyin.”
(Zümer, 39:53)
“Onlar, Rablerinden korkarak ve rahmetini umarak dua ederler.”
(Secde, 32:16)

Nefis ve Şehvet:
İnsan, şehvet ve arzularını kontrol etmekle mükelleftir. Bu duygular doğru yönlendirilmediğinde insanı kötülüğe sürükler:

> “Kim nefsini arındırırsa felaha ermiştir. Kim de onu kötülüklere gömerse, ziyan etmiştir.”
(Şems, 91:9-10)

Hırs ve Haset:
Kur’an, hırs ve hasedin kontrol edilmesi gerektiğini vurgular:

> “Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri kıskanmayın.”
(Nisa, 4:32)

İnsanın Bu Özelliklerle İmtihanı:

Kur’an’a göre insanın istidatları, kabiliyetleri ve duyguları birer imtihan vesilesidir. Allah, bu nimetleri doğru şekilde kullanmayı insandan istemektedir:

İmtihanın Gerekliliği:

> “Hanginizin daha güzel iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı.”
(Mülk, 67:2)

Duyguların Terbiyesi:
İnsan duygularını ve yeteneklerini vahye uygun olarak yönlendirdiğinde, cennet gibi ebedi saadetlere ulaşır.

Sonuç:

Kur’an-ı Kerim, insanın istidat, kabiliyet ve duygularını, Allah’a kulluk için verilmiş birer emanet olarak görür. Bu emanetlerin doğru kullanımı, insanı hem dünya hem de ahiret saadetine ulaştırır. Ancak, bu özelliklerin kötüye kullanımı insanı felakete sürükler. Kur’an, insanın bu duyguları, aklı ve iradesiyle dengeleyip doğru bir şekilde yönlendirmesini öğütler.

@@@@@@@

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

Kuran-ı Kerim’de anlatılan ‘Kısasta sizin için hayat vardır ‘ ayetiyle kısasın tarihi serüveni, hikmeti ve sosyal hayata katkıları.

Kuran-ı Kerim’de anlatılan ‘Kısasta sizin için hayat vardır ‘ ayetiyle kısasın tarihi serüveni, hikmeti ve sosyal hayata katkıları.

Kur’an-ı Kerim’de, Bakara Suresi 179. Ayet şu şekilde ifade edilir:

> “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.”

Bu ayet, kısas hükmünün hikmetini ve topluma kazandırdığı faydaları özetleyen önemli bir mesaj taşır. Ayette, adaletin sağlanması için kısasın uygulanmasının sadece ceza vermek amacı taşımadığı, aynı zamanda bireysel ve toplumsal hayata yönelik derin bir hikmet barındırdığı belirtilir.

1. Kısasın Tarihi Serüveni

Kısas, insanlık tarihinin erken dönemlerinden itibaren adaletin tesisi için uygulanan ceza yöntemlerinden biridir. Ancak kısasın İslam’dan önceki ve İslam’daki uygulanışı arasında belirgin farklar vardır:

a. Cahiliye Döneminde Kısas

İslam öncesi Arap toplumunda kısas, intikam odaklı ve aşırı bir şekilde uygulanıyordu.

Suçlunun statüsü, cinsiyeti veya kabilesine göre adalet ölçüleri değişebiliyordu.

Bazen bir kişinin öldürülmesine karşılık, saldırgan tarafın birçok üyesi öldürülüyor ve bu durum kan davalarına yol açıyordu.

b. İslam’la Gelen Düzenleme

İslam, kısas hükmünü adalet ve denge ilkesi çerçevesinde düzenlemiştir.

Kur’an, suç ve ceza arasında dengeyi sağlamış, aşırı intikam duygularını törpülemiştir.

Kısasın uygulanmasını yargı makamlarına bırakmış, bireysel adalet anlayışını ortadan kaldırmıştır.

c. Kısasın Alternatifleri

Kur’an, kısası farz kılarken, mağdur tarafın affetme hakkını ve diyeti (kan bedeli) kabul ederek, barış ve uzlaşma için fırsatlar sunmuştur:

> “Kim affedip bağışlarsa, onun mükafatı Allah’a aittir.” (Şura Suresi, 40)

 

d. İslam Tarihindeki Uygulamalar

Dört Halife döneminde kısas, dikkatli soruşturmalarla ve adil yargılama süreçleriyle uygulanmıştır.

Kısas cezaları, caydırıcılık sağlamış, suçların azalmasında etkili olmuştur.

Osmanlı’da ise kısas, İslam hukukunun temel cezai düzenlemelerinden biri olarak varlığını sürdürmüştür.

2. Kısasın Hikmeti

Kısas hükmü, sadece suçluya ceza vermekle sınırlı kalmaz; aynı zamanda derin hikmetlere dayanır:

a. Adaletin Sağlanması

Kısas, bireysel adalet anlayışını toplum adına devletin kontrolüne bırakır. Suç ile ceza arasında denge kurarak, adaleti tesis eder.

b. Caydırıcılık

Kısas, suçun tekrar işlenmesini önleyici bir mekanizma olarak işlev görür.

İnsanlar, bir başkasına zarar verdiklerinde aynı cezayla karşılaşacaklarını bilerek hareket ederler.

Bu, bireylerin suç işleme eğilimini azaltır.

c. Hayatı ve Toplumu Koruma

Ayette geçen “Kısasta sizin için hayat vardır” ifadesi, bu ceza sisteminin toplumun genel güvenliği için hayati önem taşıdığını belirtir.

Kısas, intikam ve kan davasını engelleyerek toplumsal barışı korur.

d. Affetme ve Merhamet Teşviki

Kur’an, kısası bir hak olarak belirlerken affetmeyi ve uzlaşmayı teşvik eder.
Bu, mağdur tarafı merhametli olmaya yönlendirirken, suçluya da ıslah olma fırsatı tanır.

3. Kısasın Sosyal Hayata Katkıları

a. Adaletin Yerleşmesi

Kısas, toplumda adalet duygusunun kökleşmesine katkıda bulunur. Her bireyin hakkının korunacağını bilmesi, toplumda güven ortamı oluşturur.

b. Kan Davalarının Önlenmesi

İslam, bireysel veya toplumsal intikam anlayışını kaldırarak kan davalarını önlemiştir. Kısas, intikam yerine adalet mekanizmasını işletmiştir.

c. Toplumsal Barışın Korunması

Kısasın uygulanması ve affetme mekanizması, toplumda kin ve düşmanlık duygularını azaltır. Diyet gibi uzlaşma yolları, taraflar arasında barışı teşvik eder.

d. Caydırıcı Etki

Kısasın varlığı, suç işlemeye yönelik caydırıcı bir etki sağlar. Bu, hem bireysel suçların hem de toplumsal huzuru tehdit eden büyük suçların azalmasına katkı sunar.

e. İnsan Hayatına Değer Verilmesi

Ayette vurgulanan “hayat”, bireysel ve toplumsal anlamda güvenli yaşamı ifade eder.

Kısas, adil cezalandırmayla hem mağduru hem de toplumun diğer üyelerini korur.

Sonuç

“Kısasta sizin için hayat vardır” ayeti, İslam’ın adalet anlayışını ve toplumsal düzeni sağlama ilkesini derin bir şekilde özetler. Kısas, bireysel intikamı önleyerek toplumsal barışa katkı sunar, suçun caydırıcılığını artırır ve hayatın korunmasını hedefler. Kur’an’ın bu ilkesine dayanan ceza sistemi, geçmişte olduğu gibi bugün de adaletin sağlanması ve toplumsal huzurun korunması açısından önemli bir rehberdir.

 

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

Kuran-ı Kerim’de anlatılan ‘Hırsızlık yapan kadın ve erkeğin ellerini kesin ‘ayetiyle el kesmenin tarihi serüveni, hikmeti ve sosyal hayata katkıları nelerdir?

Kuran-ı Kerim’de anlatılan ‘Hırsızlık yapan kadın ve erkeğin ellerini kesin ‘ayetiyle el kesmenin tarihi serüveni, hikmeti ve sosyal hayata katkıları nelerdir?

Kur’an-ı Kerim’de hırsızlık suçu ve bunun cezası hakkında, Maide Suresi 38. ayette şöyle buyrulmaktadır:

> “Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan bir ibret cezası olarak ellerini kesin. Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.”

Bu ayet, İslam ceza hukukunda önemli bir ceza türü olan el kesme cezası ile hırsızlık suçu arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Ancak, bu hüküm uygulanmadan önce belirli şartlar ve sınırlamalar getirilmiş, adalet ve merhamet ilkesi gözetilmiştir.

1. Tarihi Serüveni

a. İslam Öncesi Dönem

Hırsızlık Suçu ve Cezası: İslam öncesi Arap toplumunda hırsızlık suçlarına karşı ağır cezalar uygulanıyordu. Bazen ölüm cezası, bazen ise işkence gibi uygulamalar söz konusuydu.

Ceza, genellikle suçu işleyen kişinin toplumdaki statüsüne göre değişiyordu. Fakirler ve güçsüzler ağır cezalandırılırken, zenginler ve kabile reisleri korunuyordu.

b. İslam’la Gelen Düzenleme

Kur’an, hırsızlık suçuna sabit ve caydırıcı bir ceza getirmiştir. Ancak bu cezanın uygulanması için belirli şartlar öngörülmüştür.

Hz. Peygamber (sav), bu cezanın ancak suçu ispatlayan güçlü delillerin ve belirli ekonomik-sosyal şartların yerine getirilmesi durumunda uygulanacağını belirtmiştir.

c. İslam Tarihinde Uygulama

Hz. Muhammed Dönemi: Hırsızlık cezası, yalnızca suçun açıkça ispatlandığı durumlarda uygulanmıştır. Peygamber Efendimiz, hırsızlık yapan kişinin tövbe etmesini ve malın iadesini teşvik etmiştir.

Hz. Ömer Dönemi: Hz. Ömer, kıtlık yıllarında (açlık ve zorunluluk durumlarında) hırsızlık yapanların cezalandırılmaması gerektiğini belirtmiştir. Bu, cezanın adalet ve hikmet çerçevesinde değerlendirildiğini gösterir.

Osmanlı Dönemi: Hırsızlık cezaları genellikle diyet (malın tazmini) veya uzlaşma yoluyla çözüme kavuşturulmuş, el kesme cezası istisnai durumlarda uygulanmıştır.

2. Hırsızlık Cezasının Hikmeti

a. Caydırıcılık

El kesme cezası, hırsızlık suçunu işleme eğiliminde olan kişiler üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yapar. Bu cezanın uygulanma ihtimali bile, toplumu suçtan uzaklaştırır.

Toplumsal huzurun korunması için bu tür caydırıcı cezalar, bireylerin haklarına saygıyı artırır.

b. Adaletin Tesisi

Hırsızlık, bireysel haklara ve toplumsal düzene doğrudan bir saldırıdır. Bu nedenle Kur’an, adaletin sağlanması için belirli bir sınır cezası (hudud) öngörmüştür.

El kesme cezası, suça orantılı bir karşılık olarak görülür ve mağdurun hakkını korur.

c. Toplumun Haklarının Korunması

Kur’an, bu cezayı uygulamadan önce hırsızlığın gerçekleştiği sosyal ve ekonomik koşulları dikkate alır. Açlık, yoksulluk veya zorunluluk gibi durumlarda bu cezanın uygulanmaması gerektiği ifade edilmiştir.

Bu, toplumun bireylerine karşı adil bir şekilde davranması gerektiğini gösterir.

d. Tövbeye ve Islah Olmaya Teşvik

Kur’an’da el kesme cezasının ardından tövbe eden ve kendisini düzelten kişilerin Allah tarafından bağışlanacağı belirtilir:

> “Kim zulüm yaptıktan sonra tövbe eder ve ıslah olursa, Allah onun tövbesini kabul eder.” (Maide, 39)

Bu, cezanın sadece caydırıcılık değil, aynı zamanda toplumsal ıslah amacını taşıdığını gösterir.

3. Sosyal Hayata Katkıları

a. Mal Güvenliğinin Sağlanması

El kesme cezası, bireylerin mal varlığını güvence altına alır. Hırsızlık suçunun azalması, toplumda güven ortamını güçlendirir.

İnsanlar, mal ve mülklerine zarar gelmeyeceğinden emin olarak yaşarlar.

b. Toplumda Adaletin Yayılması

Cezanın uygulanması, toplumun her kesimine adaletin eşit şekilde işlediğini gösterir. Bu, sosyal barışı ve birlik duygusunu pekiştirir.

Kur’an, cezaların uygulanmasında kişilerin statüsüne, zenginlik durumuna veya kabilesine bakılmaksızın eşitlik ilkesini savunur.

c. Sosyal Yardımlaşma ve Ekonomik Adaletin Teşviki

Hırsızlık cezaları, suçun sosyal sebeplerini de dikkate alır. Kur’an, toplumda yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik ederek yoksulluğun giderilmesini hedefler. Zekat ve infak gibi ibadetler, fakirlerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlar.
Hırsızlığa neden olan ekonomik eşitsizlikler ortadan kaldırıldığında, suç oranları da azalır.

d. Toplumsal Barış ve Güvenlik

Hırsızlık, bireyler ve toplum arasında güvenin zedelenmesine yol açar. Kur’an’daki cezalandırma sistemi, bu güveni yeniden tesis etmeyi amaçlar.

Cezaların adil ve şartlara uygun uygulanması, toplumsal düzenin devamlılığını sağlar.

4. Cezanın Uygulanma Şartları

Kur’an’da yer alan el kesme cezasının uygulanması, belli kriterlere ve şartlara bağlanmıştır:

Suçun Sabitliği: Hırsızlık suçu, kesin delillerle ispatlanmalıdır.

Eşyaya Değer Biçilmesi: Çalınan malın, belirli bir değerden az olmaması gerekir.

Zorunluluk Hali: Açlık, sefalet veya yaşamı sürdürme zorunluluğu gibi nedenlerle yapılan hırsızlıklarda bu ceza uygulanmaz.

İhtiyatlı Yaklaşım: Hata veya şüphe durumlarında cezanın uygulanmaması gerektiği Hz. Peygamber’in (sav) hadislerinde belirtilmiştir:

> “Şüphe durumunda had cezalarını kaldırın.” (Tirmizî, Hudûd, 2)

Sonuç

Hırsızlık için öngörülen el kesme cezası, İslam hukukunda adaletin sağlanması ve suçun caydırılması açısından önemli bir yere sahiptir. Bu cezanın uygulanmasında gözetilen şartlar, İslam’ın adalet, merhamet ve toplumsal düzeni koruma ilkelerini yansıtır. Cezanın temel hedefi, bireylerin ve toplumun haklarını güvence altına almak, suçun kök sebeplerini ortadan kaldırmak ve toplumsal barışı sağlamaktır. Kur’an’ın bu hükmü, sadece bir cezalandırma yöntemi değil, aynı zamanda bir sosyal düzen mekanizmasıdır.

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

Kuran-ı Kerim’de anlatılan hukuki ceza-i müeyyidelerin tarihi serüveni, hikmeti ve sosyal hayata katkıları nelerdir?

Kuran-ı Kerim’de anlatılan hukuki ceza-i müeyyidelerin tarihi serüveni, hikmeti ve sosyal hayata katkıları nelerdir?

Kur’an-ı Kerim’de yer alan hukuki cezaî müeyyideler, bireysel ve toplumsal adaletin sağlanması, suçların caydırılması ve toplum düzeninin korunması amacıyla belirlenmiş ilkelerdir. Bu cezalar, suç ile ceza arasında denge kurarak, adaletin tesisini ve sosyal barışın devamlılığını hedefler. Kur’an-ı Kerim’deki cezaî hükümler; hadd cezaları, kısas, ta’zir cezaları ve uzlaşma mekanizmalarını kapsar.

1. Tarihi Serüveni

a. İslam Öncesi Dönem

İslam öncesi Arap toplumunda cezalar, genellikle bireysel ve kabile intikamı şeklinde uygulanıyordu. Kan davaları, adaletin sağlanmasında temel araçlardan biriydi.

Cezalar arasında haksızlıklar yaygındı. Sosyal statü, suçun ve cezanın ağırlığını belirleyen bir faktördü. Güçlü kabileler daha az ceza görürken, zayıf olanlar ağır şekilde cezalandırılabiliyordu.

Ceza sisteminde keyfilik hâkimdi. Adalet yerine kin, öfke ve intikam duyguları etkindi.

b. İslam’la Gelen Değişiklik

Kur’an-ı Kerim, hukuki cezalara ilişkin hükümleri düzenleyerek adalet ve merhamet ilkelerine dayalı bir sistem getirdi.

Hudud Cezaları: Allah’ın kesin olarak belirlediği sınırları ihlal eden suçlara karşı caydırıcı cezalar getirildi (hırsızlık, zina, içki içme gibi).

Kısas: Adam öldürme ve yaralamalarda, suç ile ceza arasında denge kurularak adalet sağlandı.

Uzlaşma ve Diyet: Kur’an, cezalandırma kadar affetmeyi ve uzlaşmayı da teşvik ederek toplumsal barışı ön planda tutmuştur.

Peygamber Efendimiz (sav), cezalarda delil ve ispat gerekliliği gibi şartları getirmiş, şüphe durumunda cezaların uygulanmaması gerektiğini vurgulamıştır:

> “Şüphe durumunda had cezalarını düşürün.” (Tirmizî, Hudûd, 2)

 

c. İslam Tarihindeki Uygulamalar

Dört Halife Dönemi: Kur’an’ın belirlediği ceza hükümleri, adil bir şekilde uygulanmıştır. Özellikle Hz. Ömer gibi liderler, ekonomik koşulları göz önünde bulundurarak cezaların uygulanmasında hassas davranmışlardır (örneğin, kıtlık yıllarında hırsızlık cezalarının uygulanmaması).

Osmanlı Dönemi: İslam hukuku, cezaî müeyyidelerde rehber alınmış, ancak birçok durumda uzlaşma, diyet ve tazminat gibi alternatif mekanizmalar tercih edilmiştir.

2. Kur’an’daki Hukuki Cezaî Hükümlerin Hikmeti

a. Adaletin Tesis Edilmesi

Kur’an, cezaları bireysel intikam yerine toplum adına devletin kontrolüne bırakmıştır. Bu, adaletin tarafsız ve eşit bir şekilde sağlanmasını hedefler.

b. Caydırıcılık

Kur’an’da yer alan cezalar, suçu önlemeye yönelik güçlü bir caydırıcı etkiye sahiptir.

Suç işleyen kişinin benzer bir cezaya maruz kalacağını bilmesi hem bireysel hem de toplumsal suçları azaltır.

c. Toplumun Haklarının Korunması

Hırsızlık, zina, içki içme gibi suçlar, bireylerin ve toplumun huzurunu bozan fiillerdir. Bu cezalar hem bireysel hakları hem de toplumsal düzeni korur.

d. Affetme ve Merhametin Teşviki

Kur’an, ceza hükmünün yanı sıra affetme ve uzlaşmayı teşvik eder:

> “Kim affedip bağışlarsa, onun mükafatı Allah’a aittir.” (Şura Suresi, 40)

Bu hem mağdur tarafın hem de toplumun barış içinde bir arada yaşamasını sağlar.

e. Toplumun Islahı

Kur’an’daki cezalar, sadece suçun karşılığını vermekle sınırlı değildir. Aynı zamanda suçluyu ıslah ederek topluma kazandırmayı hedefler.

3. Sosyal Hayata Katkıları

a. Toplumsal Düzenin Sağlanması

Kur’an’daki cezalar, toplumu tehdit eden suçların önlenmesi için caydırıcı bir rol oynar. Bu, bireylerin güven içinde yaşamasını sağlar.

b. Mal ve Can Güvenliğinin Korunması

Kısas ve hırsızlık cezaları, bireylerin mal ve can güvenliğini teminat altına alır.

İnsanlar, haklarının korunacağından emin olarak huzurlu bir yaşam sürer.

c. Adalet ve Eşitliğin Yerleşmesi

Kur’an, cezaların uygulanmasında toplumsal statüye ve zenginlik-fakirlik farkına bakılmaksızın adaleti savunur. Zengin ya da fakir herkes için aynı hükümler geçerlidir.

d. Toplumsal Barışın Korunması

Uzlaşma, diyet ve affetme gibi mekanizmalar, toplumsal barışın devamlılığını sağlar.

Ceza sisteminin adil ve dengeli bir şekilde uygulanması, toplumda kin ve düşmanlık duygularını azaltır.

e. Ekonomik ve Sosyal Adaletin Teşviki

Kur’an, suçları önlemek için bireylerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasına vurgu yapar.

Zekat, infak gibi ibadetler yoluyla yoksulluk azaltılır ve suça zemin hazırlayan sebepler ortadan kaldırılır.

4. Kur’an’daki Ceza Türleri ve Sosyal Katkıları

a. Hudud Cezaları

Hudud, Allah’ın kesin sınırlarını ihlal eden suçlara verilen cezalardır (zina, hırsızlık, içki içme gibi). Bu cezalar, suçların tekrarını engelleyerek toplumsal düzeni korur.

b. Kısas
Kısas, cana veya bedene yönelik suçlarda uygulanır. “Kısasta sizin için hayat vardır.” (Bakara, 179) ayeti, kısasın bireysel intikamı önleyerek toplumsal barışı nasıl sağladığını açıklar.

c. Ta’zir Cezaları

Ta’zir, suçun niteliğine göre hâkimin belirlediği cezalardır. Bu, ceza sisteminin esnekliğini ve adaletin yerine göre farklılık gösterebileceğini gösterir.

d. Uzlaşma ve Diyet

Uzlaşma, mağdur tarafın affetmesi veya malın tazmin edilmesi yoluyla adaletin sağlanmasını teşvik eder. Bu mekanizma, barışçıl çözümü önceler.

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de yer alan hukuki cezaî müeyyideler, bireysel ve toplumsal hakların korunmasını, suçların caydırılmasını ve adaletin sağlanmasını hedefler. Bu cezaların uygulanması, toplumda güven ve huzurun temin edilmesine katkı sağlar. Bununla birlikte Kur’an, cezaları bir intikam aracı olarak değil, toplumun ıslahını ve barışını hedefleyen bir mekanizma olarak sunar. İslam’ın bu adalet sistemi hem tarihi hem de güncel olarak sosyal hayata derin katkılar sağlamıştır.

 

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

Bana Kuran yeter diyenlerin tutarsızlıkları nelerdir?

Bana Kuran yeter diyenlerin tutarsızlıkları nelerdir?

“Bana Kur’an yeter” diyenler, sadece Kur’an’ı referans alarak dinî meselelerde hüküm çıkarmaya çalışırlar ve genellikle hadisleri ve sünneti ikinci plana atarlar. Ancak bu yaklaşım, İslam’ın temel prensipleri ve Kur’an’ın kendisiyle çelişir. İşte bu yaklaşımın temel tutarsızlıkları:

1. Kur’an’ın Sünneti Onaylaması

Kur’an, Hz. Muhammed’in (sav) sünnetini ve hadislerini dinde bir kaynak olarak kabul etmeyi emreder. Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:

“Peygamber size ne verdiyse onu alın, sizi neden sakındırdıysa ondan sakının.” (Haşr, 7)

“Kim Resûl’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80)
Bu ayetler, Peygamber Efendimizin getirdiği sünnetin, Allah’ın mesajını tamamladığını ve ona uymanın zorunlu olduğunu açıkça ortaya koyar. Hadis ve sünnet olmadan bu emirlerin nasıl uygulanacağı belirsizdir.

2. Kur’an’ın Açıklanması Gerekliliği

Kur’an, kendisinin açıklanması gerektiğini ifade eder:

“Biz, insanlara indirileni açıklayasın diye sana bu Kur’an’ı indirdik.” (Nahl, 44)

Peygamber Efendimizin görevi sadece vahyi iletmek değil, aynı zamanda onu açıklamaktır. Eğer sadece Kur’an yeterli olsaydı, bu açıklama görevi gerekmezdi. Peygamber’in açıklamaları, hadis ve sünnet yoluyla bize ulaşmıştır.

3. Kur’an’da Detaylandırılmamış Hükümler

Kur’an’da bazı hükümler genel ifadelerle yer alırken, detayları sünnetle açıklanmıştır. Örneğin:

a. Namaz

Kur’an, namazın kılınmasını emreder (Bakara, 43), ancak namazın vakitleri, rekat sayıları ve kılınış şekli gibi detayları açıklamaz. Bu bilgiler, sünnet ve hadislerle öğrenilmiştir.

b. Zekat

Zekatın verilmesi gerektiği Kur’an’da belirtilir, ancak hangi mallardan, ne miktarda ve kimlere verileceği gibi detaylar sünnetle açıklanmıştır.

c. Hac ve Diğer İbadetler

Hac ibadetiyle ilgili genel emirler Kur’an’da yer alır, ancak tavafın nasıl yapılacağı, sa’y ve ihram gibi detaylar sünnetten öğrenilmiştir.

Eğer sadece Kur’an esas alınırsa, bu ibadetlerin nasıl uygulanacağı belirsiz kalır.

4. Peygamber’in Yetkisinin İnkarı

Kur’an’da Hz. Muhammed’in (sav) dinde hüküm koyma yetkisi olduğuna dair ifadeler vardır:

“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65)

Bu ayet, Peygamber’in hüküm koyma ve uyuşmazlıkları çözme yetkisini teyit eder. Sadece Kur’an’ı esas alanlar, Peygamber’in bu otoritesini göz ardı ederek Kur’an’ın bir emrini çiğnemiş olurlar.

5. Hadisler ve Sünnet Olmadan Kur’an Anlaşılmaz

Kısas, el kesme cezası, recm gibi hükümler, sünnet olmadan doğru bir şekilde uygulanamaz. Örneğin, hırsızlık cezasında çalınan malın değerine dair sınır sünnette belirtilmiştir. Sünnet olmadan bu sınır nasıl belirlenecektir?

Kur’an’da geçen genel kavramlar, sünnet ve hadis olmadan farklı yorumlara açık hale gelir. Bu, birden fazla ve çelişkili uygulamanın ortaya çıkmasına neden olabilir.

6. Tarihsel ve Sosyal Bağlamı Göz Ardı Etme

Kur’an, birçok ayetinde o dönemin sosyal ve kültürel yapısına uygun örnekler verir. Ancak bu örneklerin doğru anlaşılması, Peygamberimizin uygulamaları ve açıklamaları ile mümkün olur. Sadece Kur’an’a bağlı kalanlar, bu bağlamı göz ardı ederek eksik veya yanlış yorumlara varabilir.

7. Peygamberi Devre Dışı Bırakma Tehlikesi

Kur’an’ı yeterli görenler, Hz. Muhammed’in (sav) dinin inşasındaki rolünü küçümseme eğilimindedirler. Bu durum, Peygamber’in bir tebliğci olarak misyonunu tamamlamamış gibi göstermeye yol açar. Ancak Kur’an, Peygamberin örnekliğini şöyle vurgular:

“Andolsun ki, Allah’ın Resûlünde sizin için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)
Peygamber’in örnekliği, sadece Kur’an’ı okumaktan değil, onun uygulamalarını anlamaktan geçer.

8. Mezheplerin ve Âlimlerin Rolünü İnkâr

“Bana Kur’an yeter” diyenler, genellikle İslam tarihinde fıkıh, kelam ve hadis gibi alanlarda derinlemesine çalışma yapan âlimlerin birikimini de reddeder. Bu yaklaşım, dini anlama çabasında kişiyi yalnız bırakır ve bireysel, hatalı yorumlara açık hale getirir.

9. Uygulamada Çelişkiler

Kur’an’ın yeterli olduğunu savunanlar, günlük hayatlarında sünnetten faydalandıklarını fark etmezler:

Namaz kılarken sünnetin belirlediği vakit ve şekilleri takip ederler.

Zekat hesaplamasında sünnetin getirdiği ölçütleri uygularlar.
Bu durum, “Kur’an yeter” söyleminin pratikte uygulanamadığını ve sünnetin aslında hayatlarında ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Sonuç

“Bana Kur’an yeter” yaklaşımı, Kur’an’ın kendi hükümleriyle çelişir ve İslam’ın bütüncül yapısını zedeler. Hadisler ve sünnet olmadan Kur’an’ın birçok emri uygulanamaz veya doğru anlaşılamaz. Bu nedenle, İslam’da Kur’an, sünnet ve hadis birbirini tamamlayan kaynaklar olarak değerlendirilir. Peygamber Efendimizin sünneti ve açıklamaları, Kur’an’ın anlaşılmasında ve uygulanmasında vazgeçilmez bir rehberdir.

@@@@@@@@@

MAHMUT TOPTAŞ HOCAMIZDAN; BANA KUR’AN YETERCİLERİN ELLERİNİ KOLLARINI BAĞLAYAN SORU: SEN “ATEŞ MEZHEBİNDENMİSİN BRE ???

“Bana Kur’an yeter!”cilerden beni sevdiğini söyleyen biri, kendisi Hadisleri kabul etmeyerek doğru yolu bulduğundan, beni de çok sevdiğinden irşat etmek için yanıma geldi.
İkindi namazı okunmuştu. Biraz sohbetten sonra “Namazı kılalım” dedim ve kalktım. “Sünneti de kılalım” deyince o yerinden kalkmadı, ben Sünneti kıldım, ayağa kalkınca Kamet getirmeye niyetlendi ama ben ona “Kamet getirmek Sünnettir, senin prensiplerini bozmamak için ben Kamet getireyim” dedim ve hem Müezzinlik hem İmamlık yaptım.
Namazdan sonra “Farz namazları nasıl kılarsın?” deyince “Senin kıldığın gibi dört rekat kılarım” dedi.
– Ezana karşı değilsin değil mi?
– Değilim.
– Ama Ezan okumak sünnet.
– Kamete karşı değilsin?
– Değilim.
– Kamet de sünnet.
– Erkek çocukları sünnet etmeye karşı mısın?
– Değilim.
– Sünnet olmak da sünnet.
– Namaz kılmaya başlarken Tekbir getirirken elleri kaldırmak sünnet.
– Elleri bağlamak sünnet.
– Euzü besmele çekmek sünnet.
– Kıyamda iken “Fatiha okuyun” diye bir ayet yok.
– Namaz içindeki tekbirler, Rükûdaki ve secdedeki tesbihler sünnet. Ne yapacaksın şimdi? Oturuşlarda okuduğumuz Ettehiyyatü bir hadistir. Sübhaneke hadistir.
– Bütün bunları kaldırıverirsen ne yapacaksın?
– İkindi namazının farzının dört rekât olduğunu Sevgili peygamberimizden öğreniyoruz.
– Sevgili peygamberimiz:
– ﺻَﻠُّﻮﺍ ﻛَﻤَﺎ ﺭَﺃَﻳْﺘُﻤُﻮﻧِﻲ ﺃُﺻَﻠِّﻲ
– “Beni namaz kılarken gördüğünüz gibi kılınız” buyurmuş. (Buhari, Sahih, K. Ezan, Bab’ül-Ezan lil müsafir)
– Ya Allah’ın elçisine uyarak namaz kılacağız veya Nasrettin hocanın hindisi gibi sessiz ve hareketsiz duracağız.
– Sonra senin mezhebin var. dedim
– Hayır yok.
– Var.
– Vallahi yok
– Billahi var.
– Ben Kur’an’ı okuyup ona göre amel ediyorum. Dedi.
– Kur’an’ı Arapçasından okuyup anlayabiliyor musun?
– Hayır.
– Mealden okuyorsun?
– Evet.
– İşte mezhep odur. Ben Hanefi’yim. İmam Ebu Hanife (Allah ona rahmet eylesin) Kur’an’ı ve Sünneti okumuş, Tabiini görenlerden eğitim almış ve anladıklarını yazmış, ben de onun yazdıklarına göre amel ediyorum ve amelde mezhebim onun yazdıkları oluyor.
– Sen de bu mealini okuduğun kişinin yazdıklarına göre amel ettiğinden amelde mezhebin o kişi oluyor” dedim.
– Elindeki meal kimin? Diye sorduğumda Süleyman Ateş’in meali olduğunu söyledi.
– Bak, dedim, Süleyman Ateş Bey, anladığını sayfanın kenarına yazmış. Sen onu okuyup ona göre yaşamaya çalışıyorsun, sen “Ateş” mezhebindensin. Benim mealim de yayınlandı. Benim mealdekiler, benim anladıklarımdır. Ona uyarsan, “Toptaş” mezhebinden olursun. Kur’an-ı Kerim kime nazil olmuşsa onun anladığı, tebliğ ettiği, anlattığı, uyguladığı en doğrusudur” dediğimde aklına yattı ve gitti.
Mahmut Toptaş

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

Risale-i Nur Külliyatı’ndan Konularına Göre VECİZ SÖZLER

Risale-i Nur Külliyatı’ndan Konularına Göre VECİZ SÖZLER- Mehmet Özçelik adlı kitap ve muhteviyatı hakkında.

“Risale-i Nur Külliyatı’ndan Konularına Göre Veciz Sözler” adlı kitap, Mehmet Özçelik tarafından hazırlanmış bir eserdir. Bu kitap, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan seçilmiş veciz sözleri konularına göre tasnif ederek okuyuculara sunmayı amaçlamaktadır.

Kitabın İçeriği:

1. Tasnif ve Kolaylık: Risale-i Nur’un farklı yerlerinde geçen hikmetli ve veciz ifadeler, okuyucunun kolayca ulaşabilmesi için konularına göre sınıflandırılmıştır. Bu, özellikle Risale-i Nur külliyatını detaylı incelemek isteyenlerin işini kolaylaştırmaktadır.

2. Ana Konular: Kitap, iman, ibadet, ahlak, dua, insanın mahiyeti, kâinatın yaratılışı, Allah’ın varlığı ve birliği gibi temel dini ve felsefi meselelerde veciz sözleri içermektedir. Her bir bölümde, o konuyla ilgili kısa ve öz ifadeler yer alır.

3. Risale-i Nur’un Derinliği: Kitap, Risale-i Nur’un dil ve içerik olarak daha yoğun olan metinlerini özetler ve veciz bir şekilde sunar. Bu, özellikle Risale-i Nur’a yeni başlayanlar için bir rehber niteliği taşır.

4. Mehmet Özçelik’in Yorumu: Yazar, bu derlemeyi yaparken Risale-i Nur’un özüne sadık kalmış, metne herhangi bir yorum veya değişiklik katmadan, okuyucunun kolay anlayabileceği bir düzen sunmayı hedeflemiştir.

Kitabın Amacı:

Bu tür eserler, Risale-i Nur’un tamamını okuma imkânı bulamayan ya da zaman açısından sıkışıklık yaşayan okuyucular için bir özet ve rehber niteliği taşır. Aynı zamanda, Risale-i Nur’un temel kavramlarını öğrenmek ve üzerinde tefekkür etmek isteyenlere pratik bir araç sunar.

Eserin özellikle Risale-i Nur’un hikmetli ifadelerini daha geniş kitlelere ulaştırma ve anlaşılmasını kolaylaştırma gibi bir misyonu vardır. Yazarın, Risale-i Nur’a olan bağlılığı ve bu külliyatı tanıtma gayreti de kitabın önemli bir yönünü oluşturur.

BAK: VECİZ SÖZLER:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVX7YiHefQhkh2oF6gWTF7To

https://tesbitler.com/category/veciz-sozler/

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

SALAT-I TEFRİCİYE- 4444

SALAT-I TEFRİCİYE- 4444
SALATI TEFRİCİYE – 4444 KERE BU LİNKİ TIKLAYARAK DİNLEYİP, TAKİP EDEBİLİRSİNİZ.
SALAT-I TEFRİCİYE-4444:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVWNllvbq7w_UO0fP69lxXkz
SALATI TEFRİCİYE- 4444 KERE BU LİNKİ TIKLAYARAK DİNLEYİP, TAKİP EDEBİLİRSİNİZ.
SALAT-I TEFRİCİYE-4444-TEK PARÇA
https://t.me/c/2483578508/148 1-SALAT-I TEFRİCİYE-4444

1-SALAT-I TEFRİCİYE-
https://youtu.be/X3V4WwftuyY
https://t.me/c/2483578508/143
2-SALAT-I TEFRİCİYE-
4444 https://youtu.be/FYNE2mVuMTM
https://t.me/c/2483578508/144
3- https://youtu.be/eXiXTtuGwdM
Bak.
https://youtube.com/shorts/3wd9YAR2F8g?feature=share https://tesbitler.com/2024/11/25/salati-tefriciye-duasi/

SALATI TEFRİCİYE HAKKINDA:
Salât-ı Tefriciye (Salât-ı Nâriye olarak da bilinir), İslam dünyasında özellikle sıkıntılı zamanlarda, dileklerin kabulü ve hayırlı kapıların açılması için okunan bir salavattır. Bu salavat, Hz. Muhammed’e salat ve selam göndermenin faziletiyle birlikte, Allah’tan yardım ve kurtuluş istemek amacı taşır.
Salât-ı Tefriciye’nin Arapça Metni:
اللَّهُمَّ صَلِّ صَلاَةً كَامِلَةً وَسَلِّمْ سَلاَمًا تَامًّا عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الَّذِي تُنْحَلُّ بِهِ الْعُقَدُ وَتَنْفَرِجُ بِهِ الْكُرَبُ وَتُقْضَى بِهِ الْحَوَائِجُ وَتُنَالُ بِهِ الرَّغَائِبُ وَحُسْنُ الْخَوَاتِيمِ وَيُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْهِهِ الْكَرِيمِ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ فِي كُلِّ لَمْحَةٍ وَنَفَسٍ بِعَدَدِ كُلِّ مَعْلُومٍ لَكَ. Türkçe Okunuşu: Allahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezî tünhalu bihil ukadü ve tenfericü bihil kürabü ve tukdâ bihil havâicü ve tünâlü bihir rağâibü ve husnul havâtim ve yüsteska’l-ğamâmü bi vechihil kerîm. Ve alâ âlihi ve sahbihi fî külli lemhatin ve nefesin bi adedi külli ma’lûmin lek.
Türkçe Anlamı: “Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e, onun âline ve ashabına, kendisiyle düğümlerin çözüldüğü, sıkıntıların giderildiği, ihtiyaçların karşılandığı, arzuların elde edildiği, güzel sonların gerçekleştiği ve onun şerefli yüzü hürmetine yağmur talep edildiği tam bir salat ve eksiksiz bir selam eyle. (Bu salat ve selamı) her an, her nefes ve senin ilminin kapsadığı her şey adedince eyle.” Faziletleri: Sıkıntı ve kederlerin giderilmesi, Dua ve dileklerin kabul edilmesi, Bereket ve huzur getirmesi, Manevi sıkıntılardan kurtulmaya vesile olması beklenir. Genelde 4444 kere okunmasıyla meşhur olsa da önemli olan ihlas ve samimiyetle okumaktır.

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

CELALEYN TEFSİRİ VE ÖZELLİKLERİ.

CELALEYN TEFSİRİ VE ÖZELLİKLERİ.

Celâleyn Tefsiri, İslam dünyasında en çok okunan ve kullanılan tefsirlerden biridir. Adını, tefsirin iki müellifi olan Celâlüddin el-Mahallî (ö. 1459) ve Celâlüddin es-Suyûtî (ö. 1505) isimlerinden almıştır. Bu eser, kısa ve öz bir şekilde Kur’an-ı Kerim’in anlamını açıklayan, özellikle medreselerde ders kitabı olarak kullanılan klasik bir tefsirdir.

Celâleyn Tefsiri’nin Özellikleri

1. Tefsirin Yazılışı

Celâlüddin el-Mahallî, tefsirin ilk kısmını (18. cüzden sonuna kadar) yazmış, ancak tamamlayamadan vefat etmiştir.

Eseri, talebesi olan Celâlüddin es-Suyûtî tamamlamış ve 1. cüzden 18. cüze kadar olan kısmı yazmıştır.

Bu nedenle tefsir, iki âlimin ortak çalışmasıdır ve “Celâleyn” (iki Celâl) adı buradan gelir.

2. Tefsirin Kapsamı ve Üslubu

Kısa ve Özlü: Celâleyn Tefsiri, detaylı açıklamalar yerine kısa ve öz ifadelerle Kur’an ayetlerini açıklar.

Dil ve Üslup: Arapça yazılmış olan tefsir, kolay anlaşılabilir bir üsluba sahiptir. Bu nedenle, medrese öğrencileri için temel bir kaynak olarak kabul edilmiştir.

Ayeti Ayetle Tefsir: Celâleyn, ayetlerin açıklamasında mümkün olduğunca Kur’an’ın diğer ayetlerini kullanır. Bu, Kur’an’ın kendi kendini açıklama özelliğine dayanır.

3. Kelime ve Cümle Açıklamaları

Tefsir, Kur’an-ı Kerim’deki bazı kelimelerin ve ifadelerin anlamlarını açıklamak için yazılmıştır.

Ancak bu açıklamalar, geniş ayrıntılara girmeden doğrudan doğruya ana mesajı verir.

4. Fıkhi ve Mezhebi Tarafsızlık

Celâleyn Tefsiri, Şâfiî mezhebine mensup âlimler tarafından yazılmış olsa da mezhep farklılıklarını vurgulamaz. Genellikle İslam ümmetinin genel kabul ettiği yorumlara yer verir.

Tartışmalı konulara fazla girmeden genel İslami değerler üzerinde durur.

5. Kur’an’ın Dili ve Grameri

Tefsir, Kur’an’ın dil yapısını ve gramer özelliklerini açıklamada oldukça başarılıdır. Bu, özellikle Arapça öğrenen öğrenciler için çok faydalıdır.

Kur’an’ın nazmındaki güzellik ve edebi üslubu vurgular.

6. İlmî Derinlikten Uzak Olması

Celâleyn, kısa ve öz olduğu için derin felsefi, kelamî veya bilimsel tartışmalara girmez.

Daha çok Kur’an’ın doğrudan anlamını kavramaya yöneliktir ve bu nedenle bir öğretici tefsir niteliği taşır.

Celâleyn Tefsiri’nin Kullanımı ve Önemi

1. Eğitimdeki Yeri

Celâleyn Tefsiri, Osmanlı medreselerinde ve diğer İslam coğrafyalarında temel tefsir kaynaklarından biri olarak okutulmuştur.

Günümüzde de İslami ilimler eğitimi alan öğrenciler tarafından Arapça öğrenimi ve Kur’an tefsiri derslerinde tercih edilmektedir.

2. Anlaşılır ve Pratik Olması

Eser, kısa ve öz bir şekilde yazıldığı için hem akademisyenler hem de sıradan Müslümanlar tarafından kolayca anlaşılır.

İhtiyaç duyulan bilgiye çabucak ulaşmayı sağlar.

3. Diğer Tefsirlerden Farkı

Detaylı tefsirler (örneğin, Taberî, Kurtubî gibi) daha geniş açıklamalar ve mezhepsel görüşlere yer verirken, Celâleyn Tefsiri bu tür tartışmalara girmez.

Özellikle gramer açıklamalarıyla ön plana çıkar.

4. Eserin Etkisi
Celâleyn Tefsiri, daha geniş ve ayrıntılı tefsirlerin anlaşılması için bir giriş niteliği taşır.

İslam dünyasında özellikle klasik tefsir geleneğinin temsilcisi olarak görülür.

Celâleyn Tefsiri’nin Eleştirileri

Ayrıntı Eksikliği: Derinlemesine bilgi arayanlar için yetersiz kalabilir.

Tartışmalı Konular: Mezhepler arası ihtilaflı konulara fazla girmemesi, eleştiri konusu olabilir.

Modern Tartışmalara Uzaklık: Bilimsel ve modern konulara hiç değinmez.
Sonuç

Celâleyn Tefsiri, özellikle Arapça bilen ve Kur’an’ı anlamaya yeni başlayan kişiler için ideal bir eserdir. Hem kolay anlaşılır yapısı hem de sade açıklamalarıyla yüzyıllardır İslam dünyasında değerini koruyan bir tefsir olarak öne çıkmaktadır.
ARAPÇA CELALEYN TEFSİRİ:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVWSE4Wv7SC36FbTsfeJYQLL

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

RİYAZUS SALİHİN VE ÖZELLİKLERİ.

RİYAZUS SALİHİN VE ÖZELLİKLERİ.

Riyâzü’s-Sâlihîn, İmam Nevevî’nin (631-676 H/1234-1277 M) yazdığı en meşhur eserlerden biridir. Bu eser, Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerden seçilmiş örneklerle Müslümanların ahlaki ve ibadi yaşamlarına rehberlik eden bir hadis kitabıdır. İslam dünyasında en çok okunan ve faydalanılan eserlerden biri olan Riyâzü’s-Sâlihîn, her seviyeden okuyucuya hitap eden sade ve sistematik bir yapıya sahiptir.

Riyâzü’s-Sâlihîn’in Genel Özellikleri

1. Yazılış Amacı:
İmam Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn’i Müslümanların Kur’an ve sünnete dayalı bir ahlak ve ibadet hayatı yaşamalarını teşvik etmek için yazmıştır. Eser hem bireysel hem toplumsal hayatı düzenleyen ahlaki ve dini ilkeleri kapsamlı bir şekilde sunar.

2. Eserin Kapsamı:

Eser, Kur’an ayetlerinden ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hadislerinden oluşur.

Toplamda 1900’den fazla hadis içerir.

Hadisler, 370 başlık altında toplanmıştır. Bu başlıklar, iman, ibadet, ahlak, sosyal ilişkiler, sabır, şükür, tevazu gibi konuları kapsar.

3. Sistematik Yapısı:
Riyâzü’s-Sâlihîn, konularına göre titizlikle düzenlenmiş bir eserdir. Her bölüm, ilgili Kur’an ayetleriyle başlar ve ardından Peygamberimizden aktarılan hadislerle devam eder. Bu yöntem, okuyucuların hem ayetlerin hem de hadislerin bağlamını anlamalarına yardımcı olur.

4. Sade ve Anlaşılır Dil:
Eser, herkesin kolayca anlayabileceği bir üslupla yazılmıştır. Hadislerdeki anlam karmaşıklığını azaltmak ve doğrudan mesajı vermek amaçlanmıştır. Bu yüzden Riyâzü’s-Sâlihîn, halk arasında büyük bir kabul görmüştür.

5. Hadislerin Güvenilirliği:
İmam Nevevî, eserine alıntıladığı hadislerin sahih olmasına dikkat etmiştir. Bu nedenle Riyâzü’s-Sâlihîn, hadislerin güvenilirliği açısından da önemli bir yere sahiptir.

6. Ahlak ve Maneviyat Odaklılık:

Eserin en belirgin özelliklerinden biri, bireylerin ahlaki gelişimine verdiği önemdir. Riyâzü’s-Sâlihîn, okuyucularına Kur’an ve sünnet ışığında ahlaklı bir yaşamı nasıl sürdürebileceklerini öğretir.

Ayrıca toplumsal huzur ve barışı teşvik eden ilkeleriyle hem bireysel hem de toplumsal düzeyde rehberlik eder.

7. Eğitim ve Öğretimde Kullanımı:

Riyâzü’s-Sâlihîn, medreselerde, İslami ilimlere giriş seviyesindeki derslerde temel hadis kaynağı olarak okutulmuştur.

Camilerde sohbetlerde, vaazlarda ve özel ders halkalarında sıkça başvurulan bir kitaptır.

8. Şerh Çalışmaları:
Riyâzü’s-Sâlihîn üzerine İslam dünyasında çok sayıda şerh (açıklama) yazılmıştır. Bu çalışmalar, eserin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Türkçe dahil birçok dile tercüme edilen eser, her coğrafyada okunmaya devam etmektedir.

Eserin Adı ve Anlamı

“Riyâzü’s-Sâlihîn”, “Salihlerin Bahçeleri” anlamına gelir. Bu isim, eserdeki hadislerin okuyucunun ruhunu güzelleştirip, onları manevi bir bahçede geziyor gibi hissettirmesi temennisiyle seçilmiştir.

Riyâzü’s-Sâlihîn’in Önemi

Riyâzü’s-Sâlihîn, İslam ahlakını ve değerlerini öğrenmek ve hayatına uygulamak isteyen her Müslüman için vazgeçilmez bir kaynaktır.

Günümüzde bireysel ve toplumsal problemlere çözüm arayanlar için de önemli bir rehberdir.

Müslümanlar arasında Kur’an ve sünnete dayalı bir hayatın yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunmuştur.

Eser, İmam Nevevî’nin samimiyeti, ilmi titizliği ve İslam’a olan hizmet aşkının bir meyvesi olarak asırlardır okunmaya ve istifade edilmeye devam etmektedir.
RİYAZUS SALİHİN:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVVgZtW3BTnCfnW5ldqbqTt-

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

HASAN BASRİ ÇANTAY MEALİ VE ÖZELLİKLERİ.

HASAN BASRİ ÇANTAY MEALİ VE ÖZELLİKLERİ.

Hasan Basri Çantay, Türk İslam edebiyatında önemli bir yere sahip olan bir yazar ve müfessirdir. Onun meali, Kur’ân-ı Hâkim ve Meâl-i Kerîm, Türkiye’deki ilk modern meal çalışmaları arasında yer alır. Bu mealin özelliklerini ve önemini şu şekilde özetleyebiliriz:

Hasan Basri Çantay’ın Meali ve Özellikleri

1. Tarihî Bağlam:
Hasan Basri Çantay’ın Kur’ân-ı Hâkim ve Meâl-i Kerîm adlı çalışması, 1940-1943 yılları arasında hazırlanmış ve Türkiye’de halkın Kur’an’ı anlaması amacıyla yapılan ilk kapsamlı meallerden biridir.

2. Dili ve Üslubu:

Çantay, meali Osmanlıca kelimelerle süslenmiş sade bir Türkçe ile kaleme almıştır. Bu, hem o dönemin diline uyum sağlamak hem de Kur’an’ın edebî üslubunu yansıtmak amacıyla yapılmıştır.

Kur’an’ın ayetlerini açıklarken, bire bir tercüme yerine anlamı doğru bir şekilde aktarmaya özen göstermiştir.

3. İlmî Yaklaşım:

Meal, dönemin tefsir çalışmalarından faydalanılarak hazırlanmıştır. Hasan Basri Çantay, İslam’ın temel kaynaklarına hâkim bir şekilde çalışmasını gerçekleştirmiştir.

Mealini yazarken klasik tefsir eserlerinden, özellikle Taberî, Beydâvî, Zemahşerî gibi âlimlerin eserlerinden istifade etmiştir. Aynı zamanda modern dönemde yazılmış bazı çalışmalardan da etkilenmiştir.

4. Dipnotlar ve Açıklamalar:
Çantay, mealine birçok dipnot ve açıklama eklemiştir. Bu dipnotlar, ayetlerin anlamını daha iyi kavramak ve tarihsel bağlamını açıklamak için kullanılmıştır. Bazı ayetlerde Arapça kelimelerin farklı anlamlarına da değinmiştir.

5. Felsefi ve Edebî Derinlik:
Çalışmada, Kur’an’ın sadece bir dini metin olarak değil, aynı zamanda bir edebî ve ahlaki eser olarak anlaşılması hedeflenmiştir. Hasan Basri Çantay, Kur’an’ın derin anlamlarını vurgulamaya çalışmıştır.

6. İlklerden Biri Olması:

Çantay’ın mealinin bir diğer önemli özelliği, Cumhuriyet döneminde hazırlanan ilk kapsamlı meal çalışması olmasıdır. Bu özelliğiyle daha sonra yazılan mealler üzerinde de etkili olmuştur.

Özellikle halk arasında Kur’an’ı anlamaya yönelik çalışmaların yaygınlaşmasına öncülük etmiştir.

Hasan Basri Çantay’ın Mealinin Önemi

Hasan Basri Çantay’ın meali, Türkiye’de Kur’an’ın anlaşılabilir bir Türkçe ile halkın önüne sunulması açısından devrim niteliğinde bir çalışmadır. Bu meal, Kur’an’ı yalnızca ezberleyen değil, aynı zamanda anlayarak yaşayan bir toplum oluşturma çabasının ürünüdür.

Eser, günümüzde hâlâ birçok araştırmacı, ilahiyatçı ve Kur’an okuyucusu tarafından temel başvuru kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir. Özgün dili ve yöntemleriyle de dikkat çekmeye devam etmektedir.
SESLİ ÇANTAY MEALİ : https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVU1guCMJYzeMrZKc2fxpcjj

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024

Risale-i Nur Külliyatı’ndan Konularına Göre VECİZ SÖZLER- Mehmet Özçelik adlı kitap ve muhteviyatı hakkında.

Risale-i Nur Külliyatı’ndan Konularına Göre VECİZ SÖZLER- Mehmet Özçelik adlı kitap ve muhteviyatı hakkında.

“Risale-i Nur Külliyatı’ndan Konularına Göre Veciz Sözler” adlı kitap, Mehmet Özçelik tarafından hazırlanmış bir eserdir. Bu kitap, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan seçilmiş veciz sözleri konularına göre tasnif ederek okuyuculara sunmayı amaçlamaktadır.

Kitabın İçeriği:

1. Tasnif ve Kolaylık: Risale-i Nur’un farklı yerlerinde geçen hikmetli ve veciz ifadeler, okuyucunun kolayca ulaşabilmesi için konularına göre sınıflandırılmıştır. Bu, özellikle Risale-i Nur külliyatını detaylı incelemek isteyenlerin işini kolaylaştırmaktadır.

2. Ana Konular: Kitap, iman, ibadet, ahlak, dua, insanın mahiyeti, kâinatın yaratılışı, Allah’ın varlığı ve birliği gibi temel dini ve felsefi meselelerde veciz sözleri içermektedir. Her bir bölümde, o konuyla ilgili kısa ve öz ifadeler yer alır.

3. Risale-i Nur’un Derinliği: Kitap, Risale-i Nur’un dil ve içerik olarak daha yoğun olan metinlerini özetler ve veciz bir şekilde sunar. Bu, özellikle Risale-i Nur’a yeni başlayanlar için bir rehber niteliği taşır.

4. Mehmet Özçelik’in Yorumu: Yazar, bu derlemeyi yaparken Risale-i Nur’un özüne sadık kalmış, metne herhangi bir yorum veya değişiklik katmadan, okuyucunun kolay anlayabileceği bir düzen sunmayı hedeflemiştir.

Kitabın Amacı:

Bu tür eserler, Risale-i Nur’un tamamını okuma imkânı bulamayan ya da zaman açısından sıkışıklık yaşayan okuyucular için bir özet ve rehber niteliği taşır. Aynı zamanda, Risale-i Nur’un temel kavramlarını öğrenmek ve üzerinde tefekkür etmek isteyenlere pratik bir araç sunar.

Eserin özellikle Risale-i Nur’un hikmetli ifadelerini daha geniş kitlelere ulaştırma ve anlaşılmasını kolaylaştırma gibi bir misyonu vardır. Yazarın, Risale-i Nur’a olan bağlılığı ve bu külliyatı tanıtma gayreti de kitabın önemli bir yönünü oluşturur.

BAK: VECİZ SÖZLER:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVX7YiHefQhkh2oF6gWTF7To

Loading

No ResponsesKasım 26th, 2024