İSRAİLOĞULLARINA HİTAP

“Biz kitapta İsrail oğullarına şu hükmü de bildirdik: ‘Siz ülkede iki defa fesat çıkaracak ve açık zorbalıklar yapacaksınız. Onlardan birincisinin vâdesi geldiğinde, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ederiz. Onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırırlar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdür.” (İsra Suresi, 17/4-5).ayetler tefsirlerde nasıl yorumlanmaktadır


Bu ayetler İsra Suresi’nin 4-5. ayetleridir ve tefsirlerde farklı yorumlar alabilecek kompleks bir konuyu işaret eder. İşte bu ayetlerin genelde nasıl yorumlandığına dair bazı görüşler:

1. **Tarihsel Yorumlar**: Bu ayetler, tarih boyunca Yahudilerin toplumda iki kez fesat çıkaracakları ve bunun sonucunda da birinci kez Babil sürgünü, ikinci kez ise Romalılar tarafından cezalandırılacakları şeklinde yorumlanmıştır. İlk fesat dönemi, Babillilerin Kudüs’ü ele geçirip Babil sürgününün gerçekleştiği döneme işaret ederken, ikinci fesat dönemi Romalıların Kudüs’ü işgal etmesi ve Yahudilere yönelik baskılara işaret edebilir.

2. **Genel Toplumsal Düzensizlikler**: Bazı yorumcular ise bu ayetleri, Yahudilerin toplumsal düzeni bozan davranışları temsil eden genel bir ifade olarak yorumlarlar. Bu bakış açısına göre, Yahudilerin toplumda fesat çıkarıcı veya zorba davranışlar sergileyebileceği ve bu tür davranışların sonucunda cezalandırılacakları vurgulanır.

3. **Simgesel ve Ahirete Yönelik Yorumlar**: Bazı tefsirlerde ise bu ayetler, Yahudilerin sadece tarihsel olaylarla sınırlı olmayan, insanlık tarihindeki çeşitli dönemlerde meydana gelebilecek fesat ve zorba davranışlarına işaret ettiği yorumlanır. Aynı zamanda, bu ayetlerin ahiret yönü de düşünülerek, insanların dünyada yaptıklarının karşılığını hesap gününde alacaklarına dair bir hatırlatma olarak görülebilir.

Yukarıdaki yorumlar, farklı tefsir geleneği ve alimlerin görüşlerine dayanır. Hangi yorumun kabul edildiği, kişisel inançlar ve tefsirsel tercihlere bağlı olarak değişebilir. Detaylı bir anlayış için dinî otoritelerin veya alanında uzmanlaşmış alimlerin görüşlerine başvurmanız tavsiye edilir.

Bak. https://sorularlaislamiyet.com/isra-suresi-4-7-ayetlerinde-israil-ogullarinin-yahudilerin-iki-defa-kargas-cikaracaklari-ve

*******

Bu ayetlerin tefsiri hakkında farklı görüşler vardır. Bazı tefsirciler, bu ayetlerin İsrailoğulları’nın Bâbil ve Roma tarafından iki defa yıkılmalarını ve sürgün edilmelerini haber verdiğini söylerler. Bu görüşe göre, bu ayetler geçmişte gerçekleşmiş bir olayı anlatmaktadır. Bu görüşü savunan tefsirciler arasında Taberî1, Kurtubî2, İbn Kesîr3 ve Elmalılı Hamdi Yazır gibi isimler vardır.

Diğer bir görüşe göre, bu ayetler gelecekte gerçekleşecek bir olayı haber vermektedir. Bu görüşe göre, bu ayetler İsrailoğulları’nın son peygamber Hz. Muhammed’i (s.a.v.) inkâr etmeleri ve ona karşı düşmanlık göstermeleri sebebiyle iki defa cezalandırılacaklarını bildirmektedir. Bu cezalandırmaların ilki Hz. Ömer zamanında Kudüs’ün fethedilmesi, ikincisi ise kıyamet yaklaştığında Mehdi ve İsa (a.s.) tarafından gerçekleştirilecektir. Bu görüşü savunan tefsirciler arasında Râzî, Zemahşerî, Fahreddin er-Râzî ve Seyyid Kutub gibi isimler vardır.

Her iki görüş de Kur’an’ın lafzına ve tarihi kaynaklara dayanmaktadır. Hangi görüşün daha doğru olduğu konusunda kesin bir hüküm vermek zordur. Ancak her iki görüş de İsrailoğulları’nın Allah’ın emirlerine karşı geldikleri ve peygamberlere zulmettikleri için ilâhî azaba uğradıklarını veya uğrayacaklarını ortaya koymaktadır. Bu da bizlere Allah’ın adaletinin ve hikmetinin bir örneği olarak sunulmaktadır.

#####₺₺

Başka hangi ayetlerde İsrailoğulları hakkında bahsediliyor?

İsrailoğulları hakkında Kur’an’da pek çok ayet vardır. Bu ayetler onların Allah’ın seçkin kulları olduğunu, peygamberler gönderildiğini, nimetler verildiğini, ancak onların çoğunun nankörlük ve isyan ettiğini, peygamberlere karşı geldiğini, yahudilik ve hristiyanlık gibi sapkın dinlere girdiğini, Allah’ın emirlerini bozduğunu ve değiştirdiğini, bazılarının da hidayete erdiğini anlatmaktadır. İsrailoğulları ile ilgili bazı ayetler şunlardır:

Bakara Suresi, 40. ayet: Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, ki Ben de ahdinize bağlı kalayım. Ve yalnızca Benden korkun.1
Bakara Suresi, 47. ayet: Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.1
Bakara Suresi, 83. ayet: Hani İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin” diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz.1
Bakara Suresi, 122. ayet: Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere muhakkak üstün kıldığımı hatırlayın.1
Bakara Suresi, 211. ayet: İsrailoğulları’na sor, onlara nice açık ayet (ler) verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek şiddetli olandır.1
Bakara Suresi, 246. ayet: Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: “Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi, O: “Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?” demişti. “Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)” demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.1
Al-i İmran Suresi, 49. ayet: İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) “Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır.”1
Al-i İmran Suresi, 93. ayet: Tevrat indirilmeden evvel, İsrail’in kendine haram kıldıklarından başka, İsrailoğulları’na bütün yiyecekler helal idi. De ki: “Şu halde eğer doğruysanız, Tevrat’ı getirin de onu okuyun”.1
Maide Suresi, 12. ayet: Andolsun, Allah İsrailoğulları’ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: “Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.”1
Maide Suresi, 32. ayet: Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur.1
Araf Suresi, 138. ayet: İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa’ya dediler ki: “Ey Musa, onların ilahları (var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap.” O: “Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz” dedi.2
Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi, İsrailoğulları Allah’ın pek çok nimetine mazhar olmuşlar, ancak bunun karşılığında Allah’a itaat etmek yerine isyan etmişlerdir. Bu yüzden Allah onlara hem dünyada hem de ahirette azap edecektir. Ancak aralarında iman eden ve salih amel işleyenler de vardır ki onlar da Allah’ın rahmetine nail olacaklardır.

@@@@@@

İsrailoğulları’nın tarihi hakkında bilgi verir misiniz?

İsrailoğullarının tarihi, çok uzun ve karmaşık bir konudur. İsrailoğulları, İbrahim’in torunu olan Yakup’un 12 oğlundan türeyen bir kavimdir. Yakup, Tanrı tarafından İsrail adını almıştır. İsrailoğulları, Mısır’da kölelikten kurtulduktan sonra, Musa önderliğinde Kenan topraklarına göç etmişlerdir. Burada kabileler halinde yaşamışlar, peygamberler gönderilmiş, krallıklar kurulmuş ve yıkılmıştır. İsrailoğulları, hem kendi içlerinde hem de dış düşmanlarla savaşmış, sürgün ve esaret yaşamış, farklı dinlere ve kültürlere maruz kalmıştır. Ancak aralarında iman eden ve salih amel işleyenler de olmuştur. İsrailoğullarının tarihi, hem Kur’an’da hem de Tevrat’ta anlatılmaktadır. Ayrıca tarihi kaynaklar ve arkeolojik bulgular da bu konuda bize bilgi vermektedir.

İsrailoğullarının tarihi hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, size şu kaynakları tavsiye ederim:

İsrailoğulları – İsrailoğullarının kökeni, kabileleri, krallıkları ve dinleri hakkında genel bir bilgi vermektedir.
İsrail tarihi – Bu kaynak, antik İsrail’den modern İsrail’e kadar olan süreçte yaşanan olayları, savaşları, barışları ve siyasi gelişmeleri anlatmaktadır.
İsrailoğullarının Tarihi: Çöllerden Vaat Edilmiş Topraklara – UNGO: Bu kaynak, İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışından Kudüs’ün fethine kadar olan dönemi detaylı bir şekilde anlatmaktadır.

#####₺

İsrailoğulları’nın dinleri hakkında bilgi verir misiniz?

İsrailoğullarının dinleri hakkında bilgi vermek için, web arama sonuçlarını kullanacağım. İsrailoğulları, Hz. İbrahim’in torunu olan Yakup’un 12 oğlundan türeyen bir kavimdir. Yakup, Allah tarafından İsrail adını almıştır. İsrailoğulları, Mısır’da kölelikten kurtulduktan sonra, Hz. Musa önderliğinde Kenan topraklarına göç etmişlerdir. Burada kabileler halinde yaşamışlar, peygamberler gönderilmiş, krallıklar kurulmuş ve yıkılmıştır. İsrailoğulları, hem kendi içlerinde hem de dış düşmanlarla savaşmış, sürgün ve esaret yaşamış, farklı dinlere ve kültürlere maruz kalmıştır.

İsrailoğullarının dinleri, zaman içinde değişiklik göstermiştir. Başlangıçta, Hz. İbrahim’in tevhid inancına sahip olan İsrailoğulları, daha sonra Kenan topraklarında etkilendikleri putperestlik ve şirk eğilimleri göstermişlerdir. Bu yüzden Allah onlara peygamberler göndererek onları doğru yola çağırmıştır. Hz. Musa ile birlikte Tevrat’ı indiren Allah, onlara birçok nimet vermiş ve onlardan kendisine ibadet etmelerini istemiştir. Ancak İsrailoğulları, çoğu zaman Allah’ın emirlerine karşı gelmiş, peygamberlere zulmetmiş, Tevrat’ı bozmuş ve değiştirmişlerdir.

İsrailoğullarının tarihi boyunca farklı mezhep ve gruplar ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Sadukiler: Kudüs Tapınağı’nın baş rahiplerinden Saduk’un takipçileri olan bu grup, Tevrat’ın yazılı metninden başka hiçbir kaynağı kabul etmeyen, melekleri, ruhları ve ahireti inkar eden bir mezhepti.
Ferisiler: Tevrat’ın yanında sözlü gelenekleri de kabul eden, melekleri, ruhları ve ahireti tasdik eden bir mezhepti. Hz. İsa zamanında en etkili gruplardan biriydi.
Eseniler: Kenan topraklarının çeşitli yerlerinde yaşayan, kendilerini dünyadan soyutlayan, sade ve zahit bir hayat süren bir tarikattı. Ölü Deniz Yazmaları’nın sahipleri oldukları düşünülmektedir.
Zelotlar: Roma işgaline karşı direnen, silahlı mücadele veren radikal bir grup idi. Hz. İsa’nın havarilerinden Yahuda İskariot’un bu gruba mensup olduğu iddia edilmektedir.
Hristiyanlık: Hz. İsa’nın peygamberliğine inanan ve onu Mesih olarak kabul eden bir din idi. Hz. İsa’nın havarileri tarafından yayılmaya başlanan bu din, daha sonra Yahudilikten ayrılarak farklı mezheplere bölündü.
İslam dini ise, Hz. Muhammed’i son peygamber olarak gönderen Allah’ın son dinidir. Kur’an-ı Kerim’de İsrailoğulları’na çokça yer verilmiştir. Kur’an-ı Kerim onlara hem Allah’ın nimetlerini hatırlatmakta hem de yaptıkları hataları ve isyanları kınamaktadır. Kur’an-ı Kerim ayrıca onlara son peygamber Hz. Muhammed’e inanmalarını ve Kur’an’a tabi olmalarını emretmektedir.

İsrailoğulları’nın dinleri hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, size şu kaynakları tavsiye ederim:

İsrailoğulları – İsrailoğullarının kökeni, kabileleri, krallıkları ve dinleri hakkında genel bir bilgi vermektedir.
İSRAİLOĞULLARI | Sorularla İslamiyet: Bu kaynak, İsrailoğullarının tarihi, peygamberleri, nimetleri ve isyanları hakkında detaylı bir bilgi vermektedir.
İsrail tarihi -Bu kaynak, antik İsrail’den modern İsrail’e kadar olan süreçte yaşanan olayları, savaşları, barışları ve siyasi gelişmeleri anlatmaktadır.

####₺₺#

İsrailoğulları’nın peygamberleri kimlerdir?

İsrailoğulları’nın peygamberleri, Allah’ın onlara gönderdiği elçilerdir. İsrailoğulları, Hz. İbrahim’in torunu olan Hz. Yakup’un 12 oğlundan türeyen bir kavimdir. Hz. Yakup, Allah tarafından İsrail adını almıştır. İsrailoğulları, Mısır’da kölelikten kurtulduktan sonra, Hz. Musa önderliğinde Kenan topraklarına göç etmişlerdir. Burada kabileler halinde yaşamışlar, peygamberler gönderilmiş, krallıklar kurulmuş ve yıkılmıştır.

İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerin sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen peygamberler şunlardır:

Hz. Yakup (İsrail): Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak’ın oğlu ve Hz. Yusuf’un babasıdır. Allah ona İsrail adını vermiştir. Onun 12 oğlundan İsrailoğulları kavmi oluşmuştur.
Hz. Yusuf: Hz. Yakup’un oğlu ve Hz. Musa’nın büyük dedesidir. Rüyaları yorumlama yeteneği vardır. Kardeşleri tarafından kuyuya atılmış, sonra Mısır’a satılmıştır. Mısır’da zindana girmiş, sonra firavunun veziri olmuştur.
Hz. Musa: Allah’ın Tevrat’ı indirdiği peygamberdir. Firavun’un zulmünden kaçarak Medyen’e gitmiş, orada Allah ile konuşmuştur. Sonra Mısır’a dönerek İsrailoğullarını firavunun elinden kurtarmıştır.
Hz. Harun: Hz. Musa’nın kardeşi ve yardımcısıdır. Konuşması güzel olduğu için Allah onu Hz. Musa’ya vekil yapmıştır.
Hz. Davud: Allah’ın Zebur’u indirdiği peygamberdir. Çobanken tanrısal bir kral olmuştur. Câlût’u taşla öldürmüştür.
Hz. Süleyman: Hz. Davud’un oğlu ve varisi olan peygamberdir. Allah ona büyük bir mülk ve hikmet vermiştir. Rüzgarı, cinleri ve hayvanları kontrol edebilmiştir.
Hz. İlyas: Kenan topraklarında yaşayan bir peygamberdir. İsrailoğullarını putperestlikten vazgeçirmeye çalışmıştır.
Hz. Elyesa: Hz. İlyas’ın talebesi ve halefi olan bir peygamberdir.
Hz. Zekeriyya: Kudüs Tapınağı’nın baş rahibi ve Meryem’in himayecisi olan bir peygamberdir.
Hz. Yahya: Hz. Zekeriyya’nın oğlu ve Hz. İsa’nın amcası olan bir peygamberdir.
Hz. İsa: Allah’ın İncil’i indirdiği peygamberdir. Meryem’in oğludur.
Hz Muhammed: Allah’ın Kur’an’ı indirdiği son peygamberdir.
Bu peygamberlerin hayatları hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, size şu kaynakları tavsiye ederim:

İsrailoğullarına Gönderilen Peygamberler Hangileridir? Sonuncusu Kimdir?: Bu kaynak, İsrailoğullarının tarihini ve onlara gönderilen peygamberleri özet olarak anlatmaktadır.
İsrailoğulları -Bu kaynak, İsrailoğullarının kökeni, kabileleri, krallıkları ve dinleri hakkında genel bir bilgi vermektedir.
Yahudiliğin Kısa Tarihi | İslam ve İhsan: Bu kaynak, Yahudiliğin ortaya çıkışı, gelişimi ve İslam ile ilişkisi hakkında detaylı bir bilgi vermektedir.

&&&&&&&&

Loading

No ResponsesAğustos 29th, 2023

Allah’ın bu ümmete verdiği ve vereceği musibet ve imtihanlar nelerdir

Allah’ın bu ümmete verdiği ve vereceği musibet ve imtihanlar nelerdir


Allah’ın bu ümmete verdiği ve vereceği musibetler ve imtihanlar çeşitli olabilir. İmtihanlar, insanların inançlarını, sabır ve şükürlerini, sadakatlerini ve kararlılıklarını test etmek amacıyla verilir. Kur’an-ı Kerim’de de bu konuyla ilgili pek çok ayet bulunmaktadır. İmtihanlar, kişinin dünya hayatında karşılaştığı zorluklar, hastalıklar, maddi sıkıntılar, aile ve sosyal ilişkilerde yaşanan sıkıntılar gibi farklı şekillerde ortaya çıkabilir.

Hakikatiyle inanan bir mümine verilen musibetler, onun imanını pekiştirebilir ve Allah’a daha sıkı bir şekilde bağlanmasını sağlayabilir. Aynı zamanda, bu imtihanlar vesilesiyle Allah’ın rızasını kazanma fırsatı elde eder ve günahlarının affedilmesini de sağlayabilir.

Ancak imtihanlar sadece zorluklardan ibaret olmayabilir. Kişiye verilen nimetler ve başarılar da birer imtihandır. Allah, kişilerin bu nimetlerini nasıl kullandıklarını görmek için test eder. Bu nedenle, kişinin maddi veya manevi başarıları ve nimetleri üzerinde de şükür ve sorumluluk bilinciyle hareket etmek önemlidir.

Her ne zorlukla karşılaşırsak karşılaşalım, Allah’ın rahmeti ve sabrı yanında olduğunu bilmeli ve O’na sığınmalıyız. İmtihanlara sabırla karşılık vermek, dua etmek, ibadetlerimizi aksatmamak ve yardımlaşma, sadaka gibi hayır işlerinde bulunmak bizi imtihanlardan daha güçlü çıkmamızı sağlayabilir.

Sonuç olarak, Allah’ın bu ümmete verdiği ve vereceği musibetler ve imtihanlar hayatın doğal bir parçasıdır. Bizim görevimiz, bu imtihanlara sabırla karşılık vermek, Allah’a sığınmak ve O’nun rızasını kazanmaya çalışmaktır.

########

Allah, müminlere çeşitli musibetler ve imtihanlar verir. Bu musibetler ve imtihanlar insanların imanlarını sınayarak, sabır, şükür ve güçlü bir karakter geliştirmelerini sağlar. İslam geleneğinde de birçok musibetle karşılaşan peygamber ve sahabilerin örnekleri vardır. İşte Allah’ın bu ümmete verdiği ve vereceği musibet ve imtihanların bazıları:

Hastalık ve sağlık sorunları: Allah, bazen insanların sağlık sorunlarıyla imtihan eder. Bu imtihanlar, insanların sabır ve şükrünü sınar.

Mülk ve servetin kaybı: Allah, insanlara zenginlik ve mülk verirken bazen bunları da bir imtihan aracı olarak kullanır. Kişinin malının kaybedilmesi, Allah’a olan teslimiyetini ve rızasını sınar.

Sosyal imtihanlar: İnsanlar, aileleriyle ve toplumlarıyla çeşitli problemler yaşayabilirler. Bu problemler, sabır, şükür ve affedicilik gibi erdemlerin gelişmesini sağlar.

Savaşlar ve zulümler: Müminler, tarih boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşmışlardır. İslam tarihindeki savaşlar, müminlerin inançlarını güçlendirmiş ve sabırlarını sınamıştır.

Doğal afetler: Allah, bazen doğal afetlerle insanları imtihan eder. Depremler, seller, fırtınalar vb. olaylar, insanların kendilerini ve imanlarını sınar.

İçsel imtihanlar: İnsanlar, içsel savaşlar ve sıkıntılar yaşayabilirler. Nefisleriyle mücadele etmek, kötü alışkanlıkları bırakmak, günahlara direnmek gibi imtihanlar da Allah’ın bir lütfudur.

Allah’ın bu ümmete vereceği musibet ve imtihanlar çeşitli olabilir, ancak önemli olan bu imtihanlara sabırla, şükürle ve güçlü bir imanla karşılık vermek ve Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmaktır.

####₺₺₺

Kuranı Kerim’de anlatılan hangi peygamber ne ile imtihan edilmiştir

Kur’an-ı Kerim’de anlatılan İbrahim (aleyhisselam) peygamber, çeşitli imtihanlarla test edilmiştir. Bu imtihanların arasında putları kırması, ateşe atılması, çocuğunu Allah’a kurban etme emri gibi olaylar yer almaktadır. İbrahim Peygamber, Allah’a olan teslimiyeti ve sınırsız güveniyle tüm bu imtihanları başarıyla geçmiştir.

######

Peygamberler ne ile imtihan edilmişlerdir. En büyük imtihanları ne olmuştur

Peygamberler, çeşitli şekillerde imtihan edilmişlerdir. En büyük imtihanları ise şunlar olmuştur:

1. İmanlarının sınanması: Peygamberler, inandıkları mesajları insanlara iletirken, çoğu zaman inkar, alay ve eleştiriyle karşılaşmışlardır. İmanları sorgulanmış, insanlar tarafından test edilmişlerdir.

2. Zulüm ve direniş: Peygamberler, peygamberlik görevlerini yerine getirirken düşmanlık ve zulümle karşılaşmışlardır. Toplumun güçlü ve zalim kesimleri tarafından baskıya uğramışlar, kendileri ve takipçileri açısından zorlu koşullarla mücadele etmişlerdir.

3. İnsanların istekleri ve talepleri: Peygamberler, genellikle insanların beklentilerini karşılamak zorunda kalmışlardır. İnsanlar, peygamberlere çeşitli taleplerde bulunmuş, mucizeler göstermelerini istemişlerdir. Peygamberler, bazen bu taleplerle imtihan edilmişlerdir.

4. Aileleri ve yakın çevreleriyle sınavlar: Peygamberler, aileleri ve yakın çevreleri aracılığıyla da imtihan edilmişlerdir. Bazı peygamberler, aileleri tarafından reddedilmiş veya sorgulanmıştır. Ayrıca bazı peygamberlerin çevresi tarafından da düşmanlık ve direnişle karşılaşmışlardır.

5. Sabır ve tahammül: Peygamberler, imtihanlar karşısında sabır göstermek, tahammül etmek ve direnmek zorunda kalmışlardır. Bazı peygamberler, uzun yıllar boyunca insanlar tarafından reddedilmiş olmalarına rağmen, görevlerinden sapmadan sabretmişlerdir.

Bu imtihanların amacı, peygamberlerin gerçekten Allah tarafından gönderildiklerini, mesajlarının hak olduğunu kanıtlamaktır. Peygamberler, bu imtihanlara dayanıklılık ve tevekkül ile karşılık vererek insanlara örnek olmuşlardır.

@@@###

Peygamberler, çeşitli şekillerde imtihan edilmişlerdir. En büyük imtihanları ise aşağıdaki şekillerde olmuştur:

İman imtihanları: Peygamberler, toplumdaki putperest inançlara ve diğer yanlış inançlara karşı doğru İslam inancını yaymakla görevlendirilmişlerdir. Bu süreçte, insanların inançlarını değiştirmeye çalışmak zorunda kalmışlar ve bu durum onların inanç sistemlerine karşı olan direnişiyle imtihan olmuşlardır.

Sabır imtihanları: Peygamberler, çeşitli zorluklarla karşılaşmışlardır. Örneğin, Hz. Nuh’un kavmi tarafından alay edilmesi, Hz. İbrahim’in ateşe atılması, Hz. Yusuf’un zindana atılması gibi durumlar onların sabırlarını test etmiştir.

İtaat imtihanları: Peygamberler, Tanrı’nın emirlerini yerine getirmek ve insanlara doğru yolu göstermekle görevlendirilmişlerdir. Bu süreçte, insanların itaat etmemesi veya isyan etmeleri, peygamberlerin sabrını ve sadakatini sınayan imtihanlardır.

Sosyal imtihanlar: Peygamberler, toplumlarında çeşitli sorunlarla karşılaşmışlardır. İnsanların onlara karşı kin ve düşmanlık beslemeleri, hakaret etmeleri, tehdit etmeleri gibi durumlar peygamberlerin sabrını test etmiştir.

Maddi imtihanlar: Peygamberler, maddi zorluklarla da karşılaşmışlardır. Örneğin, Hz. Muhammed (sav) hicret döneminde açlık ve yokluk yaşamış, Hz. İsa çarmıha gerilmiş gibi durumlar bu imtihanlara örnek olarak verilebilir.

Peygamberler, bu imtihanlarda davranışlarıyla inançlarını, sabırlarını, itaatlerini ve sadakatlerini kanıtlamışlardır. Bu imtihanlar, onların peygamberlik görevlerini yerine getirmelerine yardımcı olmuş ve insanlara örnek olmalarını sağlamıştır.

@@@@@#

Peygamberlerin ümmetleri peygamberlerinden ne istemişlerdir

Peygamberlerin ümmetleri, genellikle çeşitli taleplerde bulunmuşlardır. Bu talepler arasında şunlar bulunabilir:

İşaret ve mucize isteme: Peygamberlerin ümmetleri, Allah’ın varlığını, peygamberlerin Allah tarafından gönderildiğini ve mesajlarının gerçek olduğunu göstermesi için işaret ve mucizeler talep etmiştir.

Daha fazla bilgi talebi: Bazı ümmetler, peygamberlerden Allah’ın dinine daha fazla ayrıntı ve açıklama talep etmiştir. Özellikle hükümler ve ahlaki prensiplerle ilgili konularda daha fazla bilgi talep edilmiştir.

İsteklerin yerine getirilmesi: Peygamberlerin ümmetleri, Allah’a yakarmış ve dualarında isteklerde bulunmuştur. Bu istekler arasında hastalıklardan kurtulma, zafer kazanma, bereket ve bolluk gibi dünyevi talepler de yer almıştır.

Kötülüklerin önlenmesi: Ümmetler, kötülüklerin ve bozgunculukların önlenmesi için peygamberlerden yardım talep etmiştir. Özellikle zulüm, adaletsizlik ve ahlaki çöküşle mücadele etmek için peygamberlerden yardım istenmiştir.

Pişmanlık ve af talepleri: Ümmetler, günahlarının affedilmesi ve doğru yola dönme için peygamberlerden yardım talep etmiştir. Peygamberlerin ümmetleri, pişmanlık göstermiş ve Allah’tan af dilemiştir.

Bu talepler, peygamberlerin ümmetlerinin insan doğası gereği karşılaştığı sorunlar ve isteklerdir. Peygamberler, her durumda Allah’ın emirlerini tebliğ etmiş ve ümmetlerin taleplerini Allah’ın takdirine bırakmışlardır.

######

Peygamberlerin ümmetleri peygamberlerinden ne istemişlerdir sorusunun kesin bir cevabı yoktur. Çünkü her peygamberin ümmeti farklı zamanlarda, farklı şartlarda ve farklı ihtiyaçlarda yaşamıştır. Ancak genel olarak, peygamberlerin ümmetleri peygamberlerinden şunları istemişlerdir:

Allah’ın emir ve yasaklarını öğrenmek ve onlara uygun bir şekilde yaşamak.
Allah’ın rahmet, mağfiret ve cennetini kazanmak için yapılması gereken ibadet, dua ve zikirleri öğrenmek ve uygulamak.
Allah’ın gazabından, azabından ve cehenneminden korunmak için kaçınılması gereken günah, isyan ve küfürleri öğrenmek ve uzak durmak.
Peygamberlerin sünnet, ahlak ve hikmetlerini öğrenmek ve onlara benzemeye çalışmak.
Peygamberlerin mucize, keramet ve tebşiratlarını görmek ve onlara şahit olmak.
Peygamberlerin şefaat, himaye ve yardımlarını talep etmek ve onlara güvenmek.
Bu isteklerin hepsi, peygamberlerin ümmetleri için hayırlı, faydalı ve kurtuluşa vesile olan isteklerdir. Ancak bazı peygamberlerin ümmetleri, peygamberlerinden bunların dışında da bazı isteklerde bulunmuşlardır. Bunlar ise ya zararlı, yersiz veya imkansız olan isteklerdir. Mesela:

Nuh aleyhisselamın ümmeti, ondan kendilerine bir bahçe kurmasını, ırmağın kenarına bir saray yapmasını ve melekleri kendisine indirmesini istemişlerdir. Bu istekleri reddedilince de ona inanmamışlar ve alay etmişlerdir1.
İbrahim aleyhisselamın ümmeti, ondan kendilerine putlar yapmasını istemişlerdir. Bu isteği reddedince de onu ateşe atmışlardır2.
Musa aleyhisselamın ümmeti, ondan kendilerine bir tanrı yapmasını veya Allah’ı açıkça görmesini istemişlerdir. Bu istekleri reddedilince de isyan etmiş ve altın buzağıya tapmışlardır3.
İsa aleyhisselamın ümmeti, ondan kendilerine gökten sofra indirmesini veya kendisini öldürüp diriltmesini istemişlerdir. Bu istekleri kabul edilince de ona sihirbaz veya Allah’ın oğlu demeye başlamışlardır.
Bu isteklerin hepsi, peygamberlerin ümmetleri için zararlı, yersiz veya imkansız olan isteklerdir. Çünkü bunlar ya Allah’ın birliğine aykırıdır, ya peygamberlerin görevine uygun değildir, ya da insanların akıl ve mantığına sığmaz.

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın ümmeti ise, diğer peygamberlerin ümmetlerinden daha şanslıdır. Çünkü Allah Teala, ona en mükemmel kitap olan Kur’an-ı Kerim’i indirmiş, en güzel sünneti göstermiş, en büyük mucizeleri vermiş ve en yüksek makamları vaad etmiştir. Bu yüzden Peygamberimizin ümmeti, ondan başka bir şey istemeye ihtiyaç duymaz. Onun getirdiği her şeyi kabul eder, onun söylediği her şeye inanır ve onun emrettiği her şeye itaat ederse kurtuluşa erer.

Kaynaklar:

1: Nuh Suresi 23-24 2: Enbiya Suresi 51-70 3: Bakara Suresi 51-55 : [Maide Suresi 112-120]

@@@@@##

Peygamberlerin ümmetleri arasında ne gibi farklılıklar vardır?

Peygamberlerin ümmetleri arasında ne gibi farklılıklar vardır sorusuna verilebilecek bir cevap şöyledir:

Peygamberlerin ümmetleri, peygamberlerin gönderildikleri toplumların tarihî, kültürel, coğrafî ve dînî özelliklerine göre farklılık göstermiştir. Bu farklılıklar şu şekilde özetlenebilir:

Peygamberlere inanma ve itaat etme derecesi: Bazı peygamberlerin ümmetleri onlara tam bir inanç ve bağlılık göstermiş, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir şekilde yaşamışlardır. Mesela Hz. İbrahim’in ümmetinin çoğu, onun çağrısına icabet ederek tevhid dînine girmiş ve Allah yolunda hicret etmiştir1. Bazı peygamberlerin ümmetleri ise onlara kısmen inanmış, ancak bazı emirleri yerine getirmekte zorlanmış veya tereddüt etmişlerdir. Mesela Hz. Musa’nın ümmetinin bir kısmı, ona inandıkları halde Firavun’un zulmünden korkmuş, Mısır’dan çıkarken sabırsızlık göstermiş, Tûr dağından dönmesini bekleyemeyip altın buzağıya tapmışlardır2. Bazı peygamberlerin ümmetleri ise onlara hiç inanmamış, hatta onları yalanlamış, alay etmiş, işkence etmiş veya öldürmeye çalışmışlardır. Mesela Hz. Nuh’un ümmetinin çoğu, onun uyarılarını dinlememiş ve tufanda helâk olmuştur3.
Peygamberlere verilen kitap ve mucizeler: Bazı peygamberlere Allah tarafından kitaplar indirilmiş, bunlar arasında Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim gibi büyük kitaplar olduğu gibi sahifeler halinde indirilen küçük kitaplar da vardır. Bazı peygamberlere ise kitap indirilmemiş, ancak onlara mucize olarak çeşitli olaylar ve haller verilmiştir. Mesela Hz. İsa’ya ölüleri diriltmek, körleri iyileştirmek, kuş şeklinde yaptığı çamurdan canlı yapmak gibi mucizeler verilmiştir. Bazı peygamberlere ise hem kitap hem de mucize verilmiştir. Mesela Hz. Muhammed’e Kur’an-ı Kerim indirilmiş, ayrıca Kamer’in yarılması, Mirac gibi mucizeler gösterilmiştir.
Peygamberlerin getirdikleri şeriat ve hükümler: Bazı peygamberler kendilerinden önceki peygamberlerin getirdiği şeriat ve hükümleri tekrarlamış veya yenilemişlerdir. Mesela Hz. Musa’nın getirdiği Tevrat’taki hükümler Hz. Davut ve Hz. Süleyman tarafından uygulanmıştır. Bazı peygamberler ise kendilerinden önceki peygamberlerin getirdiği şeriat ve hükümleri değiştirmiş veya neshetmişlerdir. Mesela Hz. İsa’nın getirdiği İncil’de Tevrat’taki bazı hükümler neshedilmiş veya yumuşatılmıştır. Bazı peygamberler ise kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri müjdelemiş ve onların getireceği şeriat ve hükümlere uyulmasını istemişlerdir. Mesela Hz. Musa ve Hz. İsa’nın getirdikleri kitaplarda Hz. Muhammed’in geleceği müjdelenmiş ve ona iman edilmesi emredilmiştir.
Kaynaklar:

1: Bakara Suresi 124-141 2: Bakara Suresi 49-54 3: Nuh Suresi 1-28 : [En’am Suresi 83-90] : [Maide Suresi 110] : [Kamer Suresi 1-2] : [Enbiya Suresi 105] : [Maide Suresi 15-16] : [Araf Suresi 157]

#######

Loading

No ResponsesAğustos 29th, 2023

Geçmiş ümmetlerden hangi kavim hangi günahından dolayı helak edilmiştir

Geçmiş ümmetlerden hangi kavim hangi günahından dolayı helak edilmiştir


İslam inancında, geçmiş ümmetlerden bazıları, çeşitli günahlarından dolayı helak edilmiştir. İşte bazı örnekler:

Nuh Kavmi – Şirk (Allah’a ortak koşmak) ve ahlaksızlık.
Âd Kavmi – Allah’a isyan etmek, peygamberlerini inkar etmek ve aralarında zulüm yapmak.
Semûd Kavmi – Allah’ın emirlerine isyan etmek, peygamberlerini inkar etmek ve aralarında zulüm yapmak.
Lut Kavmi – Homoseksüellik, ahlaksızlık ve Allah’ın emirlerine isyan etmek.
Madyan Kavmi – Allah’ın emirlerine isyan etmek, tüccarlıkta hile yapmak ve ahlaksızlık.
Firavun ve ordusu – Allah’ın emirlerine isyan etmek, Musa’ya ve İsrailoğulları’na zulmetmek.
Şuayb Kavmi – Haksızlık yapmak, Allah’ın emirlerine isyan etmek, hile yapmak ve zina.
Hristiyanlar – Allah’ın birliğini reddetmek, İsa’yı tanrılaştırmak ve şirk.
Bu kavimler, günahlarını sürekli olarak işledikleri ve peygamberlerin uyarılarını dikkate almadıkları için helak edilmiştir.

@@@@@##

Geçmiş kavimler nasıl ve ne şekilde helak edilmiştir

Geçmiş kavimlerin nasıl ve ne şekilde helak edildiği tarih boyunca farklı şekillerde gerçekleşmiştir. Bu helak olayları genellikle doğal afetler, savaşlar, salgın hastalıklar veya toplum içindeki çöküş gibi çeşitli sebeplerden kaynaklanmaktadır. Aşağıda bazı örnekler verilmiştir:

Tufan: Birçok eski kültürde yer alan ve Nuh’un Gemisi ile ilişkilendirilen bir hikaye olan Tufan, büyük bir sel felaketini anlatır. Bu felakete göre, Tanrı insanlığı doğal kötülüklerinden dolayı cezalandırmak amacıyla dünyayı su basarak helak etmiştir.

Pompeii Yanardağı Patlaması: Romalılar döneminde, M.S. 79 yılında Pompeii Antik Kenti, Vesuvius Yanardağı’nın patlaması sonucu helak oldu. Yanardağın lav, kül ve gazlarla dolması sonucu Pompeii tamamen yok oldu ve binlerce kişi öldü.

Hunlar ve Göktürklerin Göçleri: Orta Asya’da yaşayan Hunlar ve Göktürkler gibi kavimlerin göçleri, çevresindeki uygarlıkları etkileyerek çöküşlerine sebep oldu. Bu göçler savaşlar, yağmalar ve etnik çatışmalara yol açarak yerleşik toplulukları helak etti veya zayıflattı.

Karanlık Çağlar: Doğu Roma İmparatorluğu’nun batması ve Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışıyla sonuçlanan dönem olan Karanlık Çağlar, Avrupa’da büyük bir toplumsal çöküş ve gerileme dönemidir. İmparatorlukların dağılması, istilalar, savaşlar ve salgın hastalıklar gibi faktörlerle birlikte bu dönemde birçok kavim ve toplum helak oldu.

Şamanizm ve Politeizmin Yerine Monotheizm Geçişi: İbrahimî dinlerin (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam) yayılması sonucunda birçok yerli inanç sistemi helak oldu veya harap oldu. Özellikle Orta Doğu ve Güney Amerika’da şamanizm veya politeizm yerini tek tanrılı dinlere bıraktı ve bu yeni dinlerin inanç sistemleri diğer inançları bastırdı.

Bu örnekler dışında da birçok kavim ve toplum farklı sebeplerle helak olmuştur. Ancak her helak olayı kendi dönemine ve şartlarına bağlı olarak farklı nedenlerden kaynaklanmıştır. Modern dünyada ise teknolojik, ekonomik veya sosyal krizler gibi faktörler, birçok toplumu zayıflatma veya yok etme potansiyeline sahiptir.

#@@#№#

Kuranı Kerim’de helak edilen kavimler ve helak ediliş şekli nasıl anlatılmaktadır

Kur’an-ı Kerim, birçok kavmin helak edilişini anlatmaktadır. Bu helak edilen kavimlerin çoğu, peygamberlerin uyarılarını dinlemeyerek Allah’ın emirlerine isyan etmiş veya putlara tapmış olan kavimlerdir. Helak ediliş şekilleri ise birçok farklı şekilde anlatılmaktadır. Bazı kavimler için sert bir şekilde helak edildikleri belirtilirken, bazılarının ise felaketlerle yavaş yavaş helak olduğu anlatılır.

Örneğin, Ad kavmi, helak edildiği zaman şiddetli bir rüzgarla yerle bir olmuş; Semud kavmi ise Allah’ın azabı olan bir depremle helak olmuştur. Nuh’un kavmi ise tufanla helak edilmiş, Lut kavmi ise üzerlerine gönderilen bir yağmur ve volkanik patlamalarla helak edilmiştir. Firavun ve kavmi ise denize girdikleri sırada denizin suyunun üzerlerine kapanmasıyla helak olmuştur.

Kur’an’da bu kavimlerin helak edilişleri anlatılırken, aynı zamanda Allah’ın azabından kurtulan, doğru yolu bulan toplumlar da örnek olarak gösterilir. Bu örnekler, insanlara Allah’a olan imanın ve Allah’ın emirlerine uymalarının önemini anlatmayı amaçlar.

Ancak, helak edilen kavimlerin hikayeleri sadece Allah’ın azabının anlatılması için değil, aynı zamanda insanlara öğüt vermek, onları doğru yola yönlendirmek ve tekrar iman etmeleri için bir uyarı da niteliği taşır.

₺₺₺₺

Kuranı Kerim’de helak edilen kavimler ve helak ediliş şekilleri çeşitli surelerde anlatılmaktadır. İşte bazı örnekler:

Nuh Kavmi: Nuh Süresi’nde anlatılan Nuh kavmi, Tufan felaketiyle helak edilmiştir. Bu surede Nuh’un, kendi kavmini uyararak gemi yapmalarını söylemesi ve sadece iman edenlerin gemiye binerek kurtulması anlatılmaktadır.

Ad Kavmi: A’raf Süresi’nde anlatılan Ad kavmi, rüzgar ile helak edilmiştir. Bu surede Ad kavminin peygamberleri olan Hud’un uyarılarına rağmen inanmayıp kötülüklerine devam etmesi ve sonunda şiddetli bir fırtına ile helak edilmeleri anlatılmaktadır.

Semud Kavmi: Hac Süresi’nde ve A’raf Süresi’nde anlatılan Semud kavmi, deprem ile helak edilmiştir. Bu surelerde Semud kavminin peygamberleri olan Salih’in uyarılarına rağmen inanmayıp putperestliklerine devam etmeleri ve sonunda korkunç bir deprem ile helak edilmeleri anlatılmaktadır.

Lut Kavmi: A’raf Süresi, Hud Süresi ve Şuara Süresi’nde anlatılan Lut kavmi, ateş ve deprem felaketiyle helak edilmiştir. Bu surelerde Lut’un kavmini uyararak kötülüklerinden vazgeçirmeye çalışması, ancak kavminin kötü davranışlarına devam etmesi ve sonunda mahvolmaları anlatılmaktadır.

Bunlar sadece bazı örneklerdir. Kuranı Kerim’de daha birçok helak edilen kavim ve helak ediliş şekli anlatılmaktadır. Bu örneklerde görüldüğü gibi, kavimler genellikle peygamberler tarafından uyarılıp tevbeye çağrılmış, ancak uyarılara kulak asmamış ve kötülüklerine devam etmişlerdir. Sonunda ise Allah’ın azabıyla helak olmuşlardır.

₺₺₺₺₺₺₺₺

Kur’an-ı Kerim’de helak edilen kavimler ve helak ediliş şekli, çeşitli surelerde detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Bu kavimler, Allah’a ve peygamberlerine karşı gelmiş, putlara tapmış, zulüm ve sapkınlıkta ileri gitmiş ve Allah’a isyan etmişlerdir. Kendilerine tebliğ edilen hak dini ve peygamberi inkâr etmişler, kötü alışkanlıklarından ve küfürden vazgeçmemişler, peygamberlerini öldürme teşebbüsüne dahi girişmişlerdir. Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de de adı geçen bu kavimler, farklı azaplarla cezalandırılarak yok edilmişlerdir.

Örneğin, Nuh kavmi, peygamberleri Nuh’u yalanlamış, haşri ve neşri inkâr etmiş, putlara tapmış ve şirki teşvik etmiştir. Nuh kavmi, tufanla helak edilmiştir. Ankebut Suresi’nin 14-15’inci ayetlerinde şöyle buyrulur:

“Andolsun ki biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik de o 950 yıl onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi. Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.”1

Bir başka örnek olarak, Lut kavmi, peygamberleri Lut’a inanmamış, cinsel sapkınlıklara düşmüş, yol kesicilik yapmış ve Allah’ın emirlerine karşı gelmiştir. Lut kavmi, gökten yağan taşlarla helak edilmiştir. Hicr Suresi’nin 72-74’üncü ayetlerinde şöyle buyrulur:

“Andolsun ki onların çoğu bizim ayetlerimize iman etmediler. Biz de onları günahlarıyla yakalayıp helak ettik. Şehir halkına sabahleyin bir azap indirdik. Gerçekten bizim indirdiğimiz azap apaçık bir gerçekti.”2

Bu iki örneğin dışında Kur’an-ı Kerim’de adı geçen diğer helak edilen kavimler şunlardır:

Âd kavmi: Peygamberleri Hud’a inanmamış, putlara tapmış, zorbalık yapmış ve Allah’ın nimetlerine nankörlük etmiştir. Âd kavmi, şiddetli bir kasırga ile helak edilmiştir.
Semud kavmi: Peygamberleri Salih’e inanmamış, putlara tapmış, Allah’ın kendilerine verdiği mucizeyi yani dişi deveyi öldürmüştür. Semud kavmi, şiddetli bir ses ile helak edilmiştir.
Firavun ve adamları: Peygamberleri Musa’ya inanmamış, kendilerini ilah ilan etmiş, İsrailoğullarına zulmetmiştir. Firavun ve adamları, denizin yarılmasıyla helak edilmiştir.
Medyen kavmi: Peygamberleri Şuayb’a inanmamış, putlara tapmış, alışverişte hile yapmış ve yolları kesmiştir. Medyen kavmi, şiddetli bir deprem ile helak edilmiştir.
Nemrud ve adamları: Peygamberleri İbrahim’e inanmamış, kendilerini ilah ilan etmiş, Allah’a meydan okumuştur. Nemrud ve adamları, gökten yağan sivrisineklerle helak edilmiştir.
Ashab-ül Karye: Kendilerine gönderilen üç peygambere inanmamış, putlara tapmış ve zulüm yapmıştır. Ashab-ül Karye, şiddetli bir ses ile helak edilmiştir.
Bu kavimlerin helak ediliş şekilleri ve sebepleri hakkında daha fazla bilgi için, Kur’an-ı Kerim’de geçen ilgili ayetleri okuyabilirsiniz.

########₺

Loading

No ResponsesAğustos 29th, 2023

VAHDETTEN KESRETE

VAHDETTEN KESRETE

Hayat marifet ve marifetullah ile başladı.Tıpkı dünyaya bir olarak gelen insanın, zamanla bir kesret ve çoğunluğu oluşturması gibi.Çıplak olarak gelen insan, hayatına bir çok şeyi giydirdikten sonra, yine çıplaklığın yanında bir kefenle gidiyor, ayıp olmasın diye.İnsan oğlu bir ömür yığar, biriktirir, kamyonlar almaz.Hayatın belli dönemleri hep almakla geçer.Bunun adı da ihtiyaçtır.Ancak zamanda yaşlandıkça, taşındıkça, ihtiyaç hissetmedikçe topladıklarını dağıtmaya başlar.Bu kesret yani toplayıp biriktirmek aslında insanı boğmakta ve yormaktadır.Zamanla yaşlanıp dinlenme ihtiyacı duyunca bu fazlalıkları terk eder ve o arzu kendisinde gelişmeye başlar.Bir ömür vahdeti terk edip kesrette oyalanıp durur.Ömür biriktirmeyle geçmektedir.                                                       KESRETTEN VAHDETE[1]


Artık hayatın kendisini yorduğu bu insan, her şeyden tecrit edip, tecerrüt ve mücerret yaşamaya, kendi ifadesiyle kafa dinlemeye yönelir.Aldığı eşyalarla değil, kendisiyle baş başa kalmaya başlar.Vahdete yönelir.Kesretten uzaklaşır.Aslında aslına döner.Aslında bulur kendini.Oysa bir ömür aslını faslında ve fasılalarda aramıştı.İnsan silkelendikçe ve üzerindeki tozlarla beraber, fazlalıkları da atacaktır.Sade ve sadelik ruhun yapısına daha uygun ve uyumludur.Zira kesretin bir de sorgusu var.Vahdet ise tek bir kalemde neticeye ulaşır.Dünyada yükünü kamyona yükleyen insan, ahiret yolunda neye yükleyecektir?Belki kendi yüklenecektir.Günah yüküyle birlikte.

**********

İnsanlar mutluluğu vahdetten kesrete gitmekte ve vahdetten uzaklaşmada aradılar.

Tıpkı mutsuz olduğunu söyleyen krala, mutlu birisinin gömleğini giymesi halinde mutlu olacağını bir bilgenin söylemesi üzerine…

Kral adamlarını tüm şehre salarak mutlu kişiyi bulup, onun gömleğini getirmelerini söyler.

Memleketin her tarafını dolaşır ve sonunda bir çıkmaz sokağa girerler.

Evin birinde yüksek sesle dua eden birisinin;

Allahım, ben çok mutluyum, şükürler olsun sana, sesini duyarak hızla içeriye girerler.

Ancak mutlu olup yalvarmakta olan adamın gömleği yok, göbekten yukarısı çıplaktır.

Demek mutluluk gömlek ve mal zenginliğinde değilmiş.
Ancak bulunamayan bu mutluluk tekrar kesretten dönüp vahdete müteveccih olmakla elde edildi.
İşte vahiyler nazarları hep kesretten vahdete çevirmek için geldi.
-Kendisi mutsuz ancak hizmetçisinin neden mutlu olduğunu vezirine soran padişah ondan şu cevabı alır;
Efendim, o hizmetçinin kapısının önüne, üzerine bu kesede 100 altın var yazısını yazıp, keseye de 99 altın koyup bırakın.
O zaman onu görün.

Ve burum yapılır.

Kapısının önünde keseyi ve üzerindeki yazıyı okuyan hizmetçi eşiyle birlikte altınları sayarlar.

Altınlar 99 çıkar. Bir tane eksiktir. Yanlış mı saydık diye birçok defa sayar aynı çıkınca, her halde yolda düşmüştür, haydi aramaya çıkalım, deyip sabaha kadar ararlar.

Nafile, bir şey çıkmaz ve de uykuda kaçmış, uykusuz kalmışlardır.

O bitkin halde hizmetçi saraya gelir.

Onun bu bitkin halini gören padişah mesajı almıştır.
-İnsanın uykularını kaçıran zenginliğin olmaması değil, malın bulunmasıdır.
O halde, “Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.”
“Demek, imân tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktizâ eder. Fakat, yanlış anlama! Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbâbı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek; esbâba teşebbüs ise, bir nevi duâ-i fiilî telâkkî ederek; müsebbebâtı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibârettir.”

MEHMET ÖZÇELİK

29-08-2023

[1] https://tesbitler.com/2015/01/03/kesretten-vahdete/

Loading

No ResponsesAğustos 29th, 2023

İKRAMI İLAHİ

İKRAMI İLAHİ

 

Her şey kader ile takdir edilmiştir.
6 Şubat 2023 depremlerini bir çok yazımda ele almış,[1]
Ve de önceki Van Depreminin düşündürdüklerini dile getirmiştim.[2]

İnanınız yıllar geçtikçe, insanlar kendilerine geldikçe, depremde yaşadıkları Allah’ın himayesini ve ikramını dile getirecek, hayretimizi mucib olayları anlatacaklardır.
Nitekim bir kısmını anlatmıştım.

Bu şahitlerden biride Malatyalı Halil Demir hocamdır.
Gelin onun ifadesinden o deprem anını dinleyelim.
Depremin şiddeti üzerine evde bulunan hanım ve ben kapının pervazlarına sıkı sıkıya tutunduk.
Depremin şiddeti bizi bir sağa bir sola iyice salladı. Zor tutunduk.
Arkasından alttan alıp yukarıya kaldırarak, bir güreşçinin rakibini yere çalması gibi, bizi yere savurdu.
O arada dolabın ağır olan takma kapağı on santim yanımıza düştü.
Eğer üzerimize düşseydi kurtulma imkanımız olmayacaktı.
Allah’ın bu himayesini görerek, evde büyük hasarla birlikte, çok şükür can kaybı yaşamadık.
Ancak beni en çok düşündüren ikramı ilahi ise şu olaydı;
2 yıl önce emekli olmuş, bu emekli parasıyla bir evimiz olmasını arzu etmiştik.
Paraya ihtiyacı olan bir müteahhit 550 bin TL. olan evi 480 TL.ye veriyordu.
Ev güzeldi de. Almayı çok arzu ediyordum.
Tüm işlemleri yaptık.
Sadece parayı teslim etmeye geldi sıra.
Hanımların adetidir ya, Allah eksikliklerini vermesin, hanım evin şurası şöyle, burası böyle diyerek önemsiz denilecek kusurlarını söylemesi üzerine evi almaktan vaz geçtik.
Hanıma çok kızmış ve de çok üzülmüştüm.
Güzelim ve uygun fiyatlı evi kaçırdık, demiştim.
Ancak ayette buyurulduğu üzere;
“Nice hoşunuza gitmeyen şeyler var ki; o sizin için daha hayırlıdır. Bazen de bir şey seversiniz, o sizin için şerdir. Allah’ın ilmi sonsuzdur. Sizinki ise sınırlıdır.”[3]

Artık tevekkül etmekten başka çarem yoktu.
Daha sonra oturduğumuz bu evi aldık.
6 Şubat depreminde önceki alacağımız ev tamamen yıkıldı ve hiç kurtulan olmadı.
Bu evimiz hasar görse de, canımız kurtulmuştu.
İkramı ilahiyi bizzat yaşayarak müşahede ettik.
Not: Halil hocamı belki de en iyi ben anlarım.
Çünkü bende Adıyaman merkezde 20 yıldır oturduğum evimi, başta hanım ve çocuklarım hatta enkaz altında kalıp şehit olan annemde dahil, çocuğun okul değiştirip başka vilayete gitmek istemesiyle evden ayrılmıştım.
Tarihte neredeyse ilk defa Eylül’ün başında tayin açılmasıyla naklim gerçekleşmişti.
20 yıl oturduğum evde, 6 yıl daha oturabilirdim.
Bizim 13 dairelik ve 4 katlı binada iki kişiden fazla kurtulan olmadı.
Tamamen çöktü, bizim birinci kattaki evde.
Tıpkı önümüzdeki blokta bulunan annem- gilinki gibi, 2 blok 56 daireden ancak 5,6 kişi kurtulmuştu.
“Her şey kaderle takdir edilmiştir. Kısmetine râzı ol ki, rahat edesin.” Bediüzzaman.
“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”[4]

**********

İ’lem eyyühe’l-aziz! Senin önünde çok korkunç, büyük meseleler vardır ki insanı ihtiyata, ihtimama mecbur eder.

Birisi: Ölümdür ki insanı dünyadan ve bütün sevgililerinden ayıran bir ayrılmaktır.

İkincisi: Dehşetli, korkulu ebed memleketine yolculuktur.

Üçüncüsü: Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, acz-i mutlak gibi elîm elemlere maruz kalmaktır.

Öyle ise bu gaflet, nisyan nedir? Deve kuşu gibi başını nisyan kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki Allah seni görmesin veya sen onu görmeyesin. Ne vakte kadar zâilat-ı fâniyeye ihtimam ve bâkiyat-ı daimeden tegafül edeceksin?”[5]

*******”

“Zâhirde zararlı gibi görünen şeyler, hakikatte nimettir. Zahmette rahmet vardır. İman hizmeti uğrunda başımıza ne gelse hayırdır. Biz başımıza geleceği düşünmekle mükellef değiliz, hizmet-i Kur’âniye ile mükellefiz.
Biz, Rabb-i Rahîmimizin daima inayeti altındayız. Ölsek şehidiz, kalırsak Kur’ân’ın hizmetkârıyız.”[6]

*****”””

Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, (Ahirette)onlar için saklanan göz aydınlıklarını, (mujdeyi, sayısız hangi nimetlerin olduğunu)bilemez.”[7]
Felâ ta’lemu nefsun mâ uḣfiye lehum min kurrati a’yunin cezâen bimâ kânû ya’melûn(e)

*Muğîre bin Şu‘be şöyle demiştir: Peygamber (asm)’ı minberde şöyle derken işittim: “Mûsâ (as)Rabbine: ‘Yâ Rab! Cennete girecek olanlardan, derecesi en aşağı olan kimdir?’ diye sordu. Allah-ü Teâlâ: ‘Cennetliklerin Cennete girmesinden sonra Cennete giren kişidir.’ Orada kendisine: ‘Cennete gir’, denilecektir. O da: ‘Nasıl gireyim ki, herkes yerine yerleşmiş ve (ni‘metlerden) aldıklarını almışlar’ diyecektir. Bunun üzerine kendisine: ‘Dünya hükümdarlarından birinin (dünyada) olan ni‘metleri kadar ni‘metin sana verilmesine râzı olur musun?’ denilecektir. O da: ‘Evet yâ Rab, râzı olurum’ diyecektir. Bu sefer kendisine: ‘İşte sana bu ve bunun bir, iki ve üç misli!’ denilecek. O da: ‘Râzı oldum ey Rabbim!’ diyecektir. Yine kendisine: ‘İşte sana bu ve bunun on misli daha!’ denilecek. O da: ‘Râzı oldum, ey Rabbim!’ diyecektir. Nihâyet kendisine: ‘İşte sana bunlarla birlikte, gönlünün istediği ve gözünün hoşlandığı herşey!’ denilecektir.” (İbn-i Kesîr, c. 1, 75)

*Hz. Peygamber’in sahih bir Hadisi’nde şöyle anlatılmıştır: “Allah buyurur ki: Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kalbin kavramadığı şeyler hazırladım.” (Buhârî ve Müslim’in Ebû Hureyre’den rivayetleri ve Tirmizî).

*İbn Abbas’ın dediği gibi, bu dünyada, cennete dair bileceğimiz şeyler, sadece birtakım isimlerden ibarettir. Onların gerçek mahiyetleri dünyadaki hallerinden farklıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

26-08-2023

[1] https://tesbitler.com/2023/02/15/depremle-imtihanimiz-devam-ediyor/
https://tesbitler.com/2023/03/08/deprem-hatiralari/
https://tesbitler.com/2023/03/15/tanriyi-kizdiracak-ne-yaptiniz-ki/

[2] https://tesbitler.com/2015/01/02/van-depremin-dusundurdukleri/

[3] Bakara Suresi 216. Ayet.

[4] En’am.59.

[5] Mesnevî-i Nuriye 214.sh – Risale-i Nur.

[6] Bediüzzaman. Tarihçe- i Hayat. 543.

[7] Secde Suresi 17. Ayet

Loading

No ResponsesAğustos 27th, 2023

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN PROFİLİ

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN PROFİLİ
Sene 1987 28 Ekim ilk göreve başladığım Afyon Sultandağı Karapınar ortaokuluydu. Konya üzerinden Akşehir’den Sultandağı’na vardım, Milli Eğitim müdürlüğünde çok ilgi ve alakayla karşılandım. Milli eğitim müdürü Cemil bey kısa sohbetten sonra pencereden gösterdi “hocam şu Karapınar dolmuşu bunu kaçırırsan bir daha yok” dedi. Hemen müsaade istedim dolmuşa vardım, kendimi takdim ettim, dolmuştaki bütün insanlar fırladı ayağa kalkıp 23 yaşındaki bana hepsi yer vermeye kalkıştı. Ben çok mahcup oldum:” kapı ağzındaki tabureye otururum” dedim,kesinlikle kabul etmediler. Nihayet bir koltuğa oturdum. 27 km çoğu toprak yol. Nihayet okulun önüne vardık. Teneffüse çıkmışlardı aynı şekilde öğretmenler büyük ilgi ve alakayla karşıladı. Akşam için proğram yaptılar Mehmet beyin evinde yemek yedik, Doğan bey evini açtı, Adanalı Mehmet bey yatak yorgan getirdi. Bir hafta içinde büyük seferberlikle ev buldular, evin tamirat ve tadilatını beraber öğrencilerin ve velilerinde yardımıyla yaptık. Özellikle bu aşamada Din Kültürü dersine giren Fransızca öğretmeni Abdullah Çelik beyi ve Kâtibimiz Mustafa Cevizin desteğini unutamam. 9 Kasımda Kamyonet tuttlar 11 Kasımda evi getirdim indirilmesi ve yerleşmesinde büyük bir dayanışma ve yardım vardı. Hemen kömür odun tedariki yapıldı. Beni hiçbir işimde yalnız bırakmadılar. Okul içinde ve dışında müthiş bir dayanışma duru bir arkadaşlık ve dostluk örneği vardı. Sadece ilerleyen zamanlarda okul müdürü siyasi ve dini bazı zorluklar çıkardı lakin onun da üstesinden dayanışma ile geldik.
Diyeceğim şu ki eskiden sadece benim için değil herkes için insanlar samimi yardımlaşma ve dostluk gösterirdi. Birinin evi mi taşınacak, kömür odun aldı taşınacak herkes birbirine yardıma giderdi. İş bittikten sonra yenen yemeğin içilen çayın hele tatlı samimi sohbetin tadına doyulmazdı. Şefaatlide ki komşum Yılmazın evi taşınacak diye tatilde köyümdeki işi bırakıp yardıma gitmiştim. ( Maalesef yakın zamanda insani özelliklerin kaybolduğu bu devirde Şefaatliye gittiğimde o Yılmazı bir resmi dairede gördüm tanınamazlıktan geliyor) O yıllarda insanlar zor şartlarda yaşadığı için bir de ecdattan aldığı İman temeller sağlam olduğu için birbirine muhtaç ve yardıma mecbur hissederdi.
Köyde büyüdüğüm için aklımdan çıkmıyor, birinin işi geri kaldı mı hemen diğer komşular yardıma koşardı. Çalışanın yanından ellerinde sepet torba çanta ile meyve sebze götürenler kesinlikle ikram etmeden geçmezdi. Düğünler bütün komşuların katkısı ve seferberliği ile yapılırdı.3-4 gün süren düğünlerde takıların dışında herkes “okuntu” adında yiyecek içecek yardımı yapar yakın akrabalar koyun, dana getirirdi. ( 1982 de benim düğünümde bütün dayılarım koyun kesmişlerdi) Bu yapılan yardımlarda takılarda kesinlikle karşılık gözetildiğini ödünç yapıldığını düşünmüyorum. Düğün boyunca dışarıdan gelen misafirler komşular tarafından taksim edilir geceleri ağırlanır, kahvaltı orada verilirdi. Arabası olanlar ve traktörü olanlar karşılıksız araçlarını düğünde kullanırdı. Şaka ve espriler bazen ağırdı ama samimiyetten dokunmazdı, uhuvvete leke ve zeval getirmezdi. Cenazelerde aynı şekilde sünnet üzere 3 gün cenaze evinde yemek pişirttirilmez, cenaze evine yemek götürülür dışarıdan gelen misafirler günlerce komşular tarafından ağırlanırdı. 2002 yılında dahi Kahramanmaraş Göksun’a komşumuzun babasının cenazesini götürdük, otobüs parası ve misafirler ahali arasında paylaşıldı. Eski insan profilinde daha nice güzellikleri paylaşabiliriz
Ama ne olduysa zamanla ferdilik, neme lazımcılık, umursamazlık, enaniyet girdi. Bunların temelinde de insanları birbirine minneten soğutan krediler ve kredi kartları, refah seviyesinin artması, internet ve televizyonun dostlukların arasına girmesi her şeyden önce ve önemlisi İslami kültürün azalması okumamak veya okuyanların okuduklarını lisan-ı haline yansıtamaması gelmektedir. Bazen bakıyoruz adam derin İslam bilgisine sahip ama diğer faktörlerin etkisiyle ilmiyle amel edemiyor. Cenazelerde çoğu insan gelecek kıymalıyı bekliyor iştahla yiyor. Yakın akrabalar bile artık takıları karşılık gözeterek takıyor, kendi düğününde gelmezse istiyor, “ben sana şunu takmıştım “ diyor. Demekki Allah rızası için değil görsünler diye şan şeref için takılır olmuş. Her Cuma hutbede farz olarak dinliyoruz. “Şübhesiz ki Allah adaleti, iyiliği, (hususiyle) akrabaya (muhtâc oldukları şeyleri) vermeyi emr eder. Taşkın kötülük (ler) den, münkerden, zulm ve tecebbürden nehyeder. Size (bu suretle) öğüd verir ki iyice dinleyib ve anlayıb tutasınız.” Lakin bunu uygulamakta ilimle amel etmekte sıkıntılar çekiyoruz. Bu yüzden de eski erdemlerimize, hayatımıza özlemle bakıyoruz. Dünyayı ebedi zannedip dünyevi menfaatler İhlası bozuyor.
Tabii ki bütün bunlara rağmen ümitsiz değiliz. inşallah gelecekte en büyük sada İslamın olacak. İslam ve Ahkam-ı kuran halimize ve hayatımıza yansıtılıp Rabbimizin müjdelediği gibi kalplerimiz ve gönlümüz mütmain olacak, huzur haliyle huzur bulacağız.Bu konu da Öğretmenlere, İmamlara, bütün analara babalara büyük vazifeler ve rol model olmak düşüyor.Yaşarken, çalışırken,Muhammedi ahlakı muhabbetle aktarmak lazım. Önce bilgi haznemizi Kur’an ahkamıyla doldurup sonra bunu yaşantımıza dökeceğiz, Sorunlu değil sorumlu yaşayacağız. Mehmet Akif’in dediği gibi, “İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.” Anne babanın yaşantı tarzı, işyeri, sokak, Pazar,çarşı buna göre şekillendikçe inşallah özlemle beklediğimiz o günlerdeki erdemler yeniden yaşanacak en önemlisi Rabbimiz katındaki mesuliyetten kurtulup Rızasına ereceğiz.
Mustafa GÜNEŞ 13 Ağustos 2023- 23.38

Loading

No ResponsesAğustos 14th, 2023

EĞİTİMDE DOĞRU HEDEFLER VE KALICI REFAHA ETKİLERİ

           EĞİTİMDE DOĞRU HEDEFLER VE KALICI REFAHA ETKİLERİ

             EĞİTİM: Kişilerin gerçek huzuru yakalaması amacıyla davranışların geliştirilmesi, güzelleştirilmesi ve bozuk davranışların düzeltilmesi amacıyla yapılan çalışmalardır. Osmanlıda; “Terbiye” olarak ifade edilen eğitimde maddi- manevi sahip olunan varlıkların toplum ve kişi yararına tahdit ve itaat altına alınması esastı. Bunlar yapılırken de esas olan rabbimizin marziyatını dikkate almak onun rızasını esas maksat yapmaktır.

             Eğitim- Öğretim birlikte zikredilir ancak öncelikli olan Eğitim olup zikredilirken de zaten Eğitim öncedir. Öğretim: Kişiye hayatta lazım olacak hayatını idame ettirecek bilgi ve becerilerin verilmesi faaliyetleridir. İkisi de diğeri olmadan olamaz. Lakin öncelik her zaman eğitime verilmelidir. Çünkü davranışları geliştirilmemiş toplum menfaatine o davranışları güzelleştirilmemiş insanlar, edindiği bilgileri insan ve toplum menfaatinden çok egoları ve nefsi için kullanır, belki çok bilgili olur ama terbiye edilmediği için topluma zararlı bir varlık haline gelir.

            Bütün nimetleri Rabbimiz bize rızasına ulaşmamız için vermiştir, verilen nimetler amaç değil araç olmalıdır. Bu da ancak eğitimle mümkün olabilir. Üstad Bediüzzaman’ın 6. Sözde mükemmel izah ettiği gibi İki dünya saadeti ancak verilen nimetlerin Rabbimizin rızası dairesinde kullanılmasıyla mümkündür, bu da ancak ve ancak doğru eğitimle mümkündür. Bizim öğrencilik yıllarımızda velilerimiz okula geldiklerinde kaç neti var, notları nasıl, sınava hazırlanıyor mu? Gibi sorulardan ziyade; ahlakı nasıl, bir yaramazlığı var mı, saygısızlığı var mı gibi sorular sorar, “eti senin kemiği benim” der öğretmene emanet eder, Öğretmen de emanet alır toplum yararına maddi manevi şekillendirir, önce eğitim sonra öğretimi mükemmel verirdi. Zaten itaat altına alınan terbiye edilen çocuğu şekillendirmek, toplum yararına hazırlamak da kolay olurdu.

            Son zamanlarda maalesef öğretim- eğitimin önüne geçmiş, çocukları zihin ve bedenen terbiye altına almadan, itaatkâr bir kişilik oluşturmadan bilgi depolanan ahreti bir tarafa bırakıp maneviyattan yoksun belki çok şey bilen fakat dünyevi maksat ve kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen bir gençlik ortaya çıkmış. Eğitim olmayınca veya ikinci plana atılınca Rızayı ilahiden çok dünyevi menfaatini düşünen “ben” merkezli bir nesil oluşmuş. Ailelerin de öğretmenlerin de öğretimi öne çıkartan duygu, maneviyat, din, devlet vatan sevgisinden yoksun eserleri olan nesille toplumumuz günümüzde ne hale gelmiş bunun örneklerini sıralamaya gerek yok, sokakların evlerin ailelerin hali hepimizin malumudur.

               Eğer ki yetişen hayata atılan bir genç; ana-babaya büyüklere asi, sevk ve sefahat esas maksadı, Giyim kuşam isyanlarda, insan sevgisinin yerini “hayvan sevgisi” almışsa, terör- hırsızlık- suçlar ayyuka çıkmışsa, büyük-küçük arasında sevgi-saygı bozulmuşsa, karı-koca kavgaları hat safhada ise, eğlence mekânları dolu ibadethaneler boş ise, çoğu insan birbirini aldatmaya çalışıyor, haramlar artmış helal unutulmuşsa bunun esas sebebini, Eğitimin geri plana atılıp öğretimin dolayısıyla dünya sevgisi menfaati aşılayan öğretimin öne çıkarılıp amaç haline getirilmesinde aramak lazım.

        Bütün bu olumsuzlukların, sıkıntıların çözümü Eğitimin ön plana çıkartılıp, doğru ve manevi bir eğitimin uygulanmasından geçmektedir. Koskoca Osmanlıyı Eğitimi, peşinden diğer kurumları bozarak yıktılar. Bu Milletin devletin yeniden ihyası da Doğru eğitimden geçmektedir. Eğitimi bozulan bir toplumu yıkmak çok kolay. Çünkü bütün kurumların sorumluları Analar- babalar eğitimden geçmektedir. Doğru ve manevi eğitimi alan asker daha iyi görev yapacak, ekonomi sorumluları helali haramı bilip ona göre hizmet edecek, analar- babalar çocukların emanet olduğunu bilip emaneti sahibinin istediği şekilde yetiştirecek Milletimiz yine hak ettiği ve vaad edilen yere ulaşacak inşallah. Tarihimiz eğitimin doğru verildiği ve kullanıldığı zamanlarda zirve yaptığımız, ferdi ve içtimai alanda nasıl huzuru yakaladığımız ve geliştiğimizin örnekleriyle doludur. Yeter ki bize verilen imkanları, nimetleri verenin rızasına uygun kullanalım emaneti bilip hıyanet etmeyelim.

          Doğru ve Milli eğitimin uygulandığı günleri görmek, Rabbimizin rızasının maksat yapıldığı uygulamalarla gelişen -kalkınan Türkiye’ye kavuşmak dileklerimle.

 

Mustafa GÜNEŞ                                                                                                      

05/08/2023

 

Loading

No ResponsesAğustos 5th, 2023

HATALAR MUSİBETLERİN CELBİNE VESİLEDİR

HATALAR MUSİBETLERİN CELBİNE VESİLEDİR

Hatalar musibetlerin cebine vesiledir.

Alemde hiçbir şey tesadüfi değildir.
Başa gelen her şeyde öyledir.
Bir yaprak bile bir kaderle düşerse, başa gelenlerin onaylanmadan, ilahi kader ve karardan çıkmadan gelmesi düşünülemez.

Bu konuyu Chatgpt’ye sordum. Aldığım cevaplar:

Yaptıklarından dolayı başlarına gelenlerin ibretlik olayları


  1. İnsan haklarına saygısızlık yapmaları nedeniyle bir şirketin itibarının zedelenmesi ve müşteri kaybı yaşaması.

    2. Suistimal, yolsuzluk veya dolandırıcılık gibi etik dışı uygulamalar sonucu hukuki sorunlarla karşılaşma ve ceza alması.

    3. Çalışanlar arasında oluşan mobbing veya ayrımcılık nedeniyle hukuki ve mali sonuçlarla karşılaşma.

    4. İş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymama sonucu iş kazası veya işçi sakatlanması yaşanması ve bunun sonucunda maddi ve manevi tazminat ödemeleri yapmak zorunda kalınması.

    5. Kalite kontrol önlemlerine uyulmaması sonucu ürünün hatalı veya zararlı çıkması ve bunun sonucunda müşteri şikayetleri ve geri çağırma maliyetleriyle karşılaşma.

    6. Rekabet kurallarını çiğnemek veya başkalarının fikri mülkiyet haklarını ihlal etmek nedeniyle hukuki sorunlar yaşama ve ürünlerin satışının durdurulması veya mali tazminat ödemeleri yapmak zorunda kalma.

    7. İş ahlakı dışında davranışlar sergilemek veya etik normlara aykırı hareket etmek nedeniyle itibar kaybı ve şirketin isminin lekelendiği durumlarla karşılaşma.

    %%%%%%

    Yaptıklarından dolayı dünya ve ahirette başlarına gelenlerin ve geleceklerin ibretlik hikayeleri

    1. Bir kişinin hırsızlık yapması ve yakalanması sonucu hapse girmesi. Bu durum hem dünyada cezalandırılmasını sağlar hem de ahirette hesap vermesine sebep olur.

    2. Bir kişinin yalan söyleyerek bir suçu üstlenmesi ve sonrasında gerçek suçlunun ortaya çıkması. Hem dünyada itibar kaybına uğrar hem de ahirette yalan söylemenin günahıyla yüzleşir.

    3. Bir şirketin çevreye zararlı atıklarını doğaya salması ve çevre kirliliğine sebep olması. Dünyada çevre yasaları tarafından cezalandırılırken, ahirette de doğanın korunması gerektiğinden dolayı hesap vermesi beklenir.

    4. Bir insanın başka birine karşı kin ve nefret besleyerek ona zarar vermesi. Bu durum hem dünyada hukuki sorunları beraberinde getirir hem de ahirette bu kötü niyetin günahlarıyla karşılaşır.

    5. İnsanların hayatını tehlikeye atacak şekilde trafik kurallarını ihlal etmek nedeniyle bir trafik kazasına sebep olmak. Burada dünyada ceza alırken, ahirette de insanların can güvenliğine dikkat etmemenin sonuçlarıyla yüzleşir.

    6. Bir kişinin başkasının haklarını gasp etmesi veya haksız bir şekilde mal edinmesi sonucu mali kayıplara uğraması. Dünyada hukuki yaptırımlarla karşılaşırken, ahirette de haksız kazancın günahlarıyla hesaplaşır.

    7. Bir kişinin başkasını iftira atarak itibarını zedeleme çabası. Hem dünyada itibar kaybına uğrar hem de ahirette iftira atanın günahlarıyla yüzleşir.

    ٪%%%%%%%

    Yaptıkları kötülükler yanlarına kar kalmayanların ibretlik hadiseleri

    1. Bir kişinin yıllarca yalan söyleyerek başarı elde etmesi ve sonunda gerçeklerin ortaya çıkmasıyla tüm itibarını kaybetmesi.

    2. Bir işadamının hileli yollarla servet edinmesi ve daha sonra yaptıklarının açığa çıkmasıyla tüm mal varlığını kaybetmesi.

    3. Bir insanoğlunun çevreye zarar vermek amacıyla orman yangını çıkarması ve sonucunda doğal afetlere sebebiyet vererek kendi evinin de zarar görmesi.

    4. Bir kişinin intikam duygusuyla başkasına zarar vermek amacıyla yaptığı planların ters teptiği ve sonunda kendisinin zarar gördüğü durumlar.

    5. Bir şirketin kâr elde etmek amacıyla etik kuralları hiçe sayarak insan sağlığına zararlı ürünler üretmesi ve sonrasında tüm itibarını kaybederek iflas etmesi.

    6. Bir kişinin sürekli hırsızlık yaparak kısa vadeli kazançlar elde etmesi ve sonunda yakalanmasıyla hem hapse girmesi hem de toplumda rezil olması.

    7. Bir kişinin bir başkasına düşmanlık besleyip sürekli kötülük yapması ve sonunda insanlar tarafından dışlanarak yalnız kalması ve sosyal ilişkilerinin tamamen bozulması.

    8. Bir kişinin alkol ve uyuşturucuya olan bağımlılığından dolayı hayatının tamamen rayından çıkması ve sonunda sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalması.

    9. Bir kişinin dinsel veya etnik ayrımcılık yaparak başkasını ötekileştirmesi ve sonunda insanlar tarafından dışlanması ve yalnız kalması.

    10. Bir kişinin sürekli yalan söyleyerek çevresindeki insanların güvenini kaybetmesi ve sonunda yalancılığının açığa çıkmasıyla toplum tarafından dışlanması.

&&&&&&&&&&&&  

Geçti ömrüm bir ah ile

İçi dolu günah ile. Yunus Emre.

 

-Bir günah işleyen

Bin gün ah çeker.

 

Loading

No ResponsesAğustos 5th, 2023

Oruç İbadetinin Faydaları

Oruç İbadetinin FaydalarıOruç ibadetinin manevi faydalarıOruç ibadetinin manevi faydaları birçok yönden değerlidir. Oruç, bir Müslüman için ibadetler arasında önemli bir yere sahiptir ve manevi olarak bir dizi fayda sağlar. Bazıları şunlardır:Takva ve Allah’a yakınlık duygusu: Oruç, nefisleri terbiye etmeye yardımcı olarak takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) duygusunu geliştirir ve Allah’a daha yakın hissetmeyi sağlar.Sabır ve özdenetim: Oruç tutmak, açlık ve susuzlukla sabırla başa çıkmayı öğretir ve kişinin özdenetimini güçlendirir.Empati ve dayanışma: Oruç, açlık ve yoksullukla empati kurmayı teşvik eder, böylece daha yardımsever ve merhametli bir insan olmayı destekler.Kendini keşif ve ibadet bilinci: Oruç, kişinin iç dünyasını anlamasına ve kendini keşfetmesine yardımcı olurken, ibadet bilincini artırır.Ruhani temizlik ve günahların affı: Oruç, günahlarından arınma ve ruhani temizlik sağlar; dolayısıyla, Allah’ın rahmetiyle günahların affedilmesine vesile olabilir.İbadet ve şükran duygusu: Oruç, kişiyi Allah’a ibadete daha yoğunlaşmaya teşvik eder ve nimetlere şükran duygusunu pekiştirir.Ancak unutmayın ki ibadetin manevi faydaları, samimiyet ve ihlasla yerine getirilmesi durumunda daha etkili olur. Her Müslüman’ın oruç tutması, kişisel tercih ve durumuna bağlı olabilir.%%%%%%%%Oruç İbadetinin FaydalarıOruç ibadetinin maddi ve bedensel faydalarıOruç ibadetinin maddi ve bedensel faydaları arasında açıklanan bazı önemli noktalar şunlardır:Maddi Faydalar:Tasarruf ve iktisat: Oruç tutmak, maddi harcamaların azalmasına ve tasarruf sağlamaya yardımcı olabilir.Denge ve düzen: Oruç ibadeti, günlük hayatta düzenli ve disiplinli bir yaşam tarzı geliştirilmesine katkı sağlayabilir.Paylaşım ve yardımlaşma: Oruç, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye teşvik ederek toplumsal dayanışmayı artırabilir.Bedensel Faydalar:Sindirim sistemi: Oruç tutmak, sindirim sistemini dinlendirerek metabolizmayı düzenlemeye yardımcı olabilir.Toksinlerin atılması: Vücut, oruç sırasında toksinlerden arınabilir ve temizlenme sürecine girer.İnsülin düzenlemesi: Oruç, kan şekeri düzeylerini kontrol altında tutarak diyabet riskini azaltmaya yardımcı olabilir.Kalp sağlığı: Araştırmalara göre, düzenli oruç tutma, kalp sağlığını korumaya ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltmaya katkı sağlayabilir.Oruç tutmak sadece maddi ve bedensel faydalarıyla sınırlı değildir; aynı zamanda ruhsal ve manevi bir boyutu da vardır, ki bu da insanların iç huzurunu ve ruhsal dengeyi artırabilir. Ancak, herkesin sağlık durumu ve kişisel ihtiyaçları farklı olduğundan, oruç tutmaya başlamadan önce bir uzmana danışmak önemlidir.%%%%%%%%%%%%%
Oruç ibadetinin toplumsal faydalarıOruç ibadetinin toplumsal faydaları oldukça çeşitlidir ve toplumun birçok farklı alanına olumlu etkileri vardır:Toplumsal dayanışma ve empati: Oruç, insanları açlık ve susuzluğun ne demek olduğunu anlamaya teşvik eder, bu da insanlar arasında daha fazla empati ve yardımlaşma duygusu oluşturabilir.Sosyal adalet: Oruç, toplumda gelir eşitsizliklerinin farkına varmayı teşvik ederek daha adil bir sosyal yapıya katkıda bulunabilir.Yardımlaşma ve paylaşma: Oruç tutan kişiler, fakirlerle ve ihtiyaç sahipleriyle daha fazla ilgilenme eğiliminde olabilir ve hayır işleri için daha fazla bağış yapma eğiliminde olabilir.Sağlıklı yaşam tarzını teşvik etme: Oruç, sağlıklı bir yaşam tarzını teşvik edebilir; sigara ve alkol tüketiminin azaltılmasına, dengeli beslenmeye ve düzenli egzersiz yapmaya yönlendirebilir.Hoşgörü ve saygı: Oruç tutmak, insanların birbirlerine daha hoşgörülü ve saygılı davranmasına yardımcı olabilir.Ruhsal gelişim ve maneviyat: Oruç, bireylerin iç huzura ve maneviyata ulaşmalarına yardımcı olabilir, bu da toplumda daha dingin ve olumlu bir atmosfer yaratabilir.Toplumda sorumluluk duygusu: Oruç, kişilere sorumluluk duygusunu geliştirme ve toplumsal görevlerine daha aktif şekilde katılma fırsatı sunabilir.Ancak, unutulmamalıdır ki her bireyin oruç tutma tercihi kişisel ve manevi bir karardır ve dinî inançlarını ve değerlerini yansıtır. Toplumsal faydalar, genel eğilimleri ifade ederken, herkesin farklı yaşam tarzı ve inançları olduğunu göz önünde bulundurmak önemlidir.%%%%%%

Oruç ibadetinin bilimsel izahıOruç ibadeti, bilimsel olarak birçok faydası olan bir pratiktir. Bu uygulama, fizyolojik ve psikolojik açıdan birçok etkiye sahiptir. Örneğin, vücuttaki metabolizmayı düzenleyerek kan şekerini kontrol etmeye yardımcı olabilir ve insülin hassasiyetini artırabilir. Aynı zamanda, oruç sırasında vücut enerji depolarını kullanarak toksinlerin atılmasını sağlayabilir.Psikolojik olarak da oruç, kişilerin disiplinini geliştirmeye ve öz denetimi artırmaya yardımcı olabilir. Sabrın ve dayanıklılığın artması, stresle başa çıkmada daha etkili olmayı sağlayabilir.Ancak unutulmaması gereken, orucun dini bir ibadet olduğu ve bilimsel açıklamaların yanı sıra manevi bir boyutu da olduğudur. İnsanların inançları doğrultusunda oruç tutmaları, kişisel ve toplumsal açıdan önemli bir değere sahip olabilir.@@@@@@@Oruç İbadetinin KökenleriOruç ibadetinin bütün dinlerde emredilmiş olmasının izah ve delilleriOruç ibadeti, birçok dinde önemli bir ritüeldir ve farklı inanç sistemlerinde bulunur. Bu nedenle, orucun bütün dinlerde emredilmiş olmasının izahı ve delilleri, her bir dinin kendi kutsal metinlerine ve inançlarına dayanır. Bazı ana dinlerde oruçla ilgili bazı örnekleri şu şekilde verebilirim:İslam: Müslümanlar için Ramazan ayında oruç tutmak, Kur’an-ı Kerim’de emredilmiştir (Bakara 2:183-185). Ayrıca, diğer zamanlarda da gönüllü oruçlar tutmak önerilmiştir.Hristiyanlık: Hristiyanlıkta oruç, özellikle Kutsal Kitap’ta sıkça görülen bir uygulamadır. İsa Mesih’in çölde 40 gün oruç tuttuğu anlatılır (Matta 4:1-11).Yahudilik: Yahudilikte Yom Kippur (Kefaret Günü) gibi özel günlerde oruç tutmak, Kutsal Kitap’ta yer alır (Levililer 23:26-32).Hinduizm: Hinduizmde, bazı dini festival ve özel günlerde oruç tutmak yaygındır. Bu uygulamalar, çeşitli Hindu kutsal metinlerinde desteklenir.Oruç ibadetinin bütün dinlerde yer almasının izahı, dinlerin insanların ruhsal gelişimini ve disiplinini sağlamak amacıyla benzer ritüellere ihtiyaç duymasıdır. Her dinin kendine özgü nedenleri, inançları ve tarihleri vardır ve bu nedenler, oruç gibi ibadetlerin farklı dinlerde ortaya çıkmasını sağlar.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Manevi Tedavi Yöntemleri

Manevi Tedavi YöntemleriManevi olarak psikolojik tedavi yöntemleri nelerdirManevi olarak psikolojik tedavi yöntemleri, kişilerin içsel bağlantılarını ve ruhsal sağlıklarını geliştirmeye odaklanır. Bazı yaygın manevi tedavi yöntemleri şunları içerebilir:Meditasyon ve Mindfulness (Farkındalık): Zihinsel dinginlik ve odaklanma için kullanılır.Dini Danışmanlık: Din ve inanç temelli danışmanlık, manevi konuları ele alabilir.Ritüeller ve Dualar: Kişilerin iç huzurunu sağlayabilecek ritüeller ve dualar kullanılabilir.Sanat Terapisi: Resim, müzik veya yazma gibi sanat yöntemleri, manevi açıdan keşif ve ifadeyi destekleyebilir.Doğa Terapisi: Doğayla bağlantı kurarak, iç huzuru ve ruhsal dengeyi teşvik edebilir.Grup Terapileri: Kişilerin benzer inançlara sahip gruplarla bir araya gelerek destek ve paylaşım sağlayabilir.beden ve zihin uyumunu sağlayan tekniklerle stres azaltma ve manevi bağlantıyı güçlendirme amaçlanabilir.Unutmayın, manevi tedavi yöntemlerini kullanırken herkesin ihtiyaçları farklı olabilir. Uzman bir sağlık profesyoneline danışarak en uygun tedavi yaklaşımını belirlemek önemlidir.####₺₺₺Dini Psikolojik Tedavi YöntemleriDini olarak psikolojik tedavi yöntemleri nelerdirDini olarak psikolojik tedavi yöntemleri, bir kişinin dini inançları ve değerleriyle ilişkilendirilen psikolojik destek teknikleridir. Bu yöntemler, dinin sağladığı moral ve manevi güçten yararlanarak ruh sağlığını desteklemeyi amaçlar. Bazı dini psikolojik tedavi yöntemleri şunları içerebilir:Dini Danışmanlık: Dini liderler veya danışmanlar aracılığıyla psikolojik destek ve rehberlik sağlanması.Dini İbadet: Kişinin dini ritüeller ve ibadetler yoluyla iç huzuru ve manevi bağlantıyı güçlendirmesi.Dini Terapi: Din ve psikoterapiyi birleştiren yöntemlerle sorunların ele alınması.Dini Kaynaklı Meditasyon: Dini metinler veya dualar üzerinden meditasyon ve içsel odaklanma tekniklerinin kullanılması.Dini Topluluklarla Etkileşim: Dini toplulukların desteği ve dayanışmasından faydalanma.Dini psikolojik tedavi yöntemleri, kişinin inançlarına uygunluğu ve profesyonel bir psikolog veya danışmanla işbirliği yapılmasını gerektirebilir. Her durum farklı olabilir, bu yüzden ihtiyaçlarınıza en uygun yöntemi belirlemek için uzman bir görüş almanız önemlidir.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Muhammed: Hristiyanların İslam’a Geçişi

Muhammed: Hristiyanların İslam’a GeçişiHristiyanların Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul edip Müslüman olmalarının sebebi ve gerekçeleri nelerdir?Hristiyanların Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmeleri ve Müslüman olmalarının sebepleri ve gerekçeleri oldukça karmaşıktır ve farklı kişilere göre değişebilir. Ancak genel olarak bazı nedenler şunlar olabilir:İslam’ın tebliğine inanmak: Hz. Muhammed, İslam dinini tebliğ ettiği inancıyla Müslüman olanlar, onun getirdiği mesajı kabul ediyor olabilirler.İslam’ın öğretilerini değerli bulmak: Hz. Muhammed’in öğretileri, bazı Hristiyanlar için çekici ve değerli olabilir, onları etkileyip Müslüman olmalarına sebep olabilir.Dinler arası etkileşim: Bazı Hristiyanlar, İslam ile ilgili daha fazla bilgi edinerek ve Müslümanlarla iletişim kurarak İslam’a geçiş yapabilirler.Dini bir arayış: Kişiler, dini bir arayış içinde olup farklı dinlere yönelerek, İslam’ın inanç ve uygulamalarında tatmin bulabilirler.Aile ve çevresel etkiler: Aile, arkadaşlar veya toplumsal çevre, bir kişinin İslam’a geçişine etki edebilir.Her bir bireyin kişisel nedenleri farklı olabilir ve bu tür kararlar genellikle derin düşünce ve araştırmayı içeren bir süreç gerektirir.&&&&&&&&&&
Hristiyanların Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmemelerinin sebebi ve gerekçeleri nelerdir?Hristiyanlar, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmemelerinin sebepleri ve gerekçeleri şunlar olabilir:İsa’nın özel statüsü: Hristiyanlıkta İsa Mesih, Tanrı’nın Oğlu olarak kabul edilen özel bir konuma sahiptir. Bu nedenle, İsa’nın dışında başka bir peygamberin gelmesi ve onun peygamberlik iddiası, bazı Hristiyanlar için İsa’nın tanrısal statüsüne aykırı olabilir.Farklı inanç sistemi: Hristiyanlık ve İslam farklı inanç sistemlerine sahiptir. Hristiyanlar, İncil’i kutsal kitap olarak kabul ederken, İslam, Kuran’ı kutsal kitap olarak kabul eder. Bu farklılıklar, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmeyi zorlaştırabilir.Hristiyan teolojisi: Hristiyanlıkta, Tanrı’nın kurtuluş için İsa’yı gönderdiği ve peygamber olarak başka birine ihtiyaç olmadığına inanılır. Bu nedenle, Hz. Muhammed’in peygamberliği Hristiyan inanç sistemine uygun gelmeyebilir.Tarihsel ve kültürel etkiler: Hristiyanlık ve İslam, farklı tarihlerde ve coğrafi bölgelerde gelişmiştir. Bu nedenle, tarihsel ve kültürel faktörler, insanların inançlarını şekillendirmede etkili olabilir.Toplumsal kabul ve aidiyet: Birçok Hristiyan, aileleri ve toplumları içinde Hristiyan olarak büyüdükleri için, bu dini kimliğe bağlı kalmayı tercih edebilirler ve İslam’a geçmeyi düşünmeyebilirler.Her bireyin inançları ve dünya görüşleri farklıdır ve bu nedenle, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmeme gerekçeleri de kişisel ve karmaşık olabilir.%%%%%%%%%%%
Hristiyanların Hristiyanlığı kabul etmelerinin sebebi ve gerekçeleri nelerdir?Hristiyanların Hristiyanlığı kabul etmelerinin sebepleri ve gerekçeleri değişkenlik gösterebilir, ancak genel olarak bazı yaygın nedenler şunlar olabilir:İsa Mesih’in öğretileri: Hristiyanlık, İsa Mesih’in öğretilerine dayanır ve onun merhamet, sevgi, bağışlama ve adalet gibi değerleri vurgular. İsa’nın mesajı, bazı insanlar için etkileyici ve anlamlı olabilir.Kurtuluş inancı: Hristiyanlık, insanların günahlarından kurtuluşu ve ebedi yaşamı sağlamak için İsa Mesih’in ölümü ve dirilişi üzerine odaklanır. Bu inanç, insanların ruhsal bir amaç ve huzur arayışlarını tatmin edebilir.Kilise topluluğu: Hristiyanlık, bir kilise topluluğuna katılımı teşvik eder ve bu topluluklar, insanlar arasında dayanışma ve paylaşım sağlar. Kiliseye katılmak, sosyal ve duygusal açıdan insanlara destek olabilir.Aile ve kültürel bağlar: Ailelerin ve toplumların Hristiyanlık inancını nesilden nesile aktarması, bazı kişilerin Hristiyan olmalarının bir nedeni olabilir.Kişisel dönüşüm ve arayış: Bazı insanlar, kişisel krizler, zorluklar veya ruhsal arayışlar sonucunda Hristiyanlıkla bağ kurarak, anlam ve huzur bulma arayışına girebilirler.Tarihsel ve kültürel etkiler: Hristiyanlık, birçok ülkede ve tarihsel dönemde baskın bir din olmuştur. Bu nedenle, kişilerin çevresel etkileri ve kültürel bağları, Hristiyanlığı kabul etmelerine katkıda bulunabilir.Her bir bireyin inançları ve sebepleri farklı olabilir, bu nedenle Hristiyanlığı kabul etme gerekçeleri de kişisel ve çeşitlilik gösterebilir.%%%%%%%%%%%%
Hristiyanlar hz. İsa’yı neden Allah’ın oğlu olarak kabul etmektedirler?Hristiyanlar, Hz. İsa’yı Allah’ın Oğlu olarak kabul etmelerinin temel nedeni, Hristiyan inancının merkezinde yer alan öğreti ve inanç sistemine dayanır. İncil’e göre, Hristiyanlar, İsa Mesih’in Tanrı’nın Oğlu olduğuna inanırlar ve bu inanç, Hristiyanlığın temel doktrinlerinden biridir. İşte bazı ana gerekçeler:İncil öğretileri: Hristiyanlar, İncil olarak adlandırılan Kutsal Kitap’ta yer alan İsa Mesih’in öğretilerine ve hayatına dayanarak onun Tanrı’nın Oğlu olduğuna inanırlar. İncil’de, İsa’nın Tanrı’nın doğrudan gönderdiği özel bir varlık olduğu ve Tanrı’nın Oğlu olarak adlandırıldığı anlatılır.İsa’nın doğumu: Hristiyan inancına göre, İsa Mesih, Meryem adlı bakire bir kadından mucizevi bir şekilde doğmuştur. İsa’nın babası olarak Tanrı’ya atıfta bulunulması, onun Tanrı’nın Oğlu olduğu inancını güçlendirir.İsa’nın ölümü ve dirilişi: Hristiyanlıkta, İsa’nın insanlığın günahları için çarmıhta ölüme gittiği ve üç gün sonra dirildiği inancı önemli bir rol oynar. İsa’nın ölümü ve dirilişi, insanların günahlarından kurtuluşunu mümkün kılmış ve onun kutsal doğasına olan inancı pekiştirmiştir.Tanrı ile özel ilişki: Hristiyanlar, İsa’nın Tanrı ile özel bir ilişkisi olduğuna inanırlar ve onu Tanrı’nın kendi Oğlu olarak görmek, insanlık ve Tanrı arasındaki ilişkinin niteliğini vurgular.Teolojik ve tarihî tartışmalar: İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olarak nitelendirilmesi, Hristiyan teolojisinin ve tarih boyunca yapılan tartışmaların bir sonucudur. Bu inanç, Hristiyanlık tarihi boyunca merkezi bir rol oynamış ve birçok teolog ve düşünür tarafından açıklanmıştır.Hristiyanların İsa’yı Allah’ın Oğlu olarak kabul etme gerekçeleri, Hristiyan inancının temel prensiplerine dayanır ve bu inanç, Hristiyanlar için önemli bir ruhsal ve teolojik meseledir. Bu inanç, diğer dinlerin inanç sistemleriyle farklılık gösterir ve Hristiyanlığın özgün öğretilerinden birini oluşturur.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

SAVAŞLAR

Osmanlı İran Savaşları: Neden ve SonuçlarOsmanlı İran Savaşlarının nedenleri ve sonuçları nelerdir?Osmanlı İran Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi İranı arasında gerçekleşen çeşitli çatışmaları ifade eder. Bu savaşların nedenleri ve sonuçları çeşitli tarihi faktörlerle ilişkilidir.Nedenleri:Toprak ve Sınır Anlaşmazlıkları: İki güç arasında sınır bölgeleri üzerindeki hak iddiaları ve toprak anlaşmazlıkları sık sık çatışmalara yol açtı.Din ve İdeolojik Farklılıklar: Safeviler Şii İslam’ı benimsemişken, Osmanlılar Sünni İslam’a bağlıydı. Bu farklılıklar, iki devlet arasında dini rekabet ve çatışmaları tetikledi.Ticari Çıkarlar ve Hegemonya: Bölgedeki önemli ticari yollar ve zengin kaynaklar, her iki devletin de stratejik çıkarlarını etkiledi ve rekabete yol açtı.Güç Mücadelesi: İki imparatorluk da bölgede egemenlik ve güç dengesini sağlamak için çatışmalara girdi.Sonuçları:Sınır Değişiklikleri: Savaşlar sonucunda sınırlar değişti ve bazı topraklar el değiştirdi.Din ve Etnik Dengeler: Bölgedeki din ve etnik dengeler zamanla değişti ve bazı bölgelerin etnik yapısı farklılaştı.Ticaret ve Ekonomi: Savaşlar, bölgedeki ticaret ve ekonomi üzerinde olumsuz etkilere neden oldu, ancak aynı zamanda bazı dönemlerde ticari ittifaklar da meydana geldi.Sürekli Rekabet: Osmanlı İran Savaşları, iki güç arasında sürekli bir rekabet ve düşmanlık dönemine yol açtı ve uzun süreli istikrarsızlık yaşanmasına neden oldu.Unutmayın ki Osmanlı İran Savaşları, zaman içinde birkaç dönemde gerçekleşti ve her dönemin kendine özgü nedenleri ve sonuçları vardı. Bu nedenle, tüm detayları özetlemek zor olabilir, ancak genel olarak böyle bir çerçevede ele alınabilirler.%%%%%%%%%%%%
Osmanlı Rus Savaşlarının nedenleri ve sonuçları nelerdir?Osmanlı Rus Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya İmparatorluğu arasında gerçekleşen çeşitli savaşları ifade eder. Bu savaşların nedenleri ve sonuçları, tarihi dönemlere ve çatışmaların koşullarına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Ancak genel olarak şu nedenler ve sonuçlar belirtilir:Nedenleri:Toprak ve Sınır Anlaşmazlıkları: İki güç arasında sınır bölgeleri üzerindeki hak iddiaları ve toprak anlaşmazlıkları sık sık çatışmalara yol açtı.Stratejik Konum: Osmanlı İmparatorluğu, Karadeniz ve Balkanlar gibi stratejik öneme sahip bölgelerde hakimiyet kurmuştu. Rusya ise Karadeniz’e erişimi ve Karadeniz ticaret yollarını kontrol etmek istiyordu.Din ve Etnik Faktörler: Osmanlı İmparatorluğu, Sünni İslam’ın merkezi olarak kabul edilirken, Rusya, Ortodoks Hristiyanlığın savunucusu olarak görülmekteydi. Bu farklılıklar, çatışmaları dini ve etnik bir boyuta taşıyabilirdi.Geopolitik ve Ekonomik Rekabet: Her iki imparatorluk da Avrasya’daki güç dengesini etkilemeyi ve bölgedeki ticaret ve ekonomik çıkarları kontrol etmeyi amaçlıyordu.Sonuçları:Toprak Kayıpları ve Kazanımlar: Savaşların sonucunda topraklar el değiştirdi. Bazı savaşlarda Osmanlı İmparatorluğu toprak kaybetti, bazılarında ise Rusya toprak kazandı.Siyasi ve Diplomatik Etki: Savaşlar, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında siyasi ve diplomatik dengelerin değişmesine neden oldu. Bölgedeki güç dengeleri sürekli olarak değişiyordu.Etnik ve Dinî Sonuçlar: Bazı savaşlar, bölgedeki etnik ve dini dengeleri etkileyerek, bölgedeki demografik yapıda değişikliklere yol açtı.Güç Kaybı ve Zayıflama: Osmanlı İmparatorluğu, sürekli savaşlar ve toprak kayıpları nedeniyle zayıflarken, Rusya daha güçlü bir pozisyona yükseldi.Osmanlı Rus Savaşları, tarih boyunca birçok dönemde gerçekleşti ve her birinin kendine özgü nedenleri ve sonuçları vardı. Bu nedenle, tüm detayları kapsamlı bir şekilde ele almak mümkün değildir, ancak genel olarak bu çerçevede değerlendirilebilirler.%%%%%%%%%%%%%
1. Dünya Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları nelerdir?Dünya Savaşı’nın Nedenleri:İttifak Sistemleri: Avrupa’da oluşan ittifak sistemleri, büyük devletleri savaşa çekme potansiyeline sahipti. Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya, İttifak bloğunu oluştururken, İngiltere, Fransa ve Rusya ise İtilaf bloğunu oluşturmuştu.Milliyetçilik ve Etnik Çatışmalar: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi çok uluslu imparatorluklar, milliyetçilik ve etnik çatışmaların artmasına neden oldu. Bu, Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a yönelik saldırısının temel nedenlerinden biriydi.Yarışmacı Emperyalizm: Avrupa devletleri arasında sömürgecilik ve ekonomik kaynaklara ulaşma yarışı, gerilimleri artırdı ve emperyalist çıkarların korunması için savaşma isteğini güçlendirdi.Silahlanma Yarışı: Avrupa devletleri, sürekli olarak silahlanma yarışına girdi ve askeri güçlerini artırmak için büyük bütçeler ayırdı. Bu, savaşın patlak vermesini kolaylaştırdı.Suikast ve Krizler: Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın suikastı, Avusturya’nın Sırbistan’a karşı savaş ilan etmesine ve ardından ittifak sistemlerinin devreye girmesiyle savaşın patlak vermesine yol açtı.Dünya Savaşı’nın Sonuçları:Toprak Kayıpları ve Yeniden Sınırlandırma: Savaş sonucunda birçok ülke toprak kaybetti veya sınırları değiştirildi. Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarında büyük kayıplar yaşandı.Milletler Cemiyeti ve Uluslararası Düzen: Savaş sonrasında Milletler Cemiyeti (League of Nations) kuruldu ve bu, uluslararası işbirliğini teşvik ederek barışı koruma amacı güttü.Ekonomik ve Toplumsal Etkiler: Savaş, ekonomik yıkıma ve toplumsal değişimlere yol açtı. Savaş sonrası dönemde birçok ülke ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kaldı.Almanya’nın Savaş Suçları ve Versay Antlaşması: Almanya, savaş suçları ve sorumluluklarından dolayı ağır cezalara çarptırıldı ve Versay Antlaşması imzalanarak savaşın resmi olarak sonlandırıldı.Yeni Devletler ve Sınırlar: Savaş sonucunda birçok yeni ulus ve devlet kuruldu, özellikle Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla.İmparatorlukların Çöküşü: 1. Dünya Savaşı, Osmanlı, Avusturya-Macaristan, Alman ve Rus imparatorluklarının çöküşüne ve ardından yeni siyasi düzenlerin ortaya çıkmasına neden oldu.Dünya Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları, tarihi olayların karmaşıklığından dolayı kısa bir açıklama ile tam olarak kapsanamaz. Ancak yukarıda belirtilenler, temel sebepleri ve sonuçları özetlemektedir. Savaş, tarihi dönüşümlere ve uluslararası ilişkilerde önemli değişikliklere yol açmıştır.%%%%%%%%%%%%%
2. Dünya Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları nelerdir?Dünya Savaşı’nın Nedenleri:Versay Antlaşması ve İstikrarsızlık: 1. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Versay Antlaşması, Almanya’ya ağır ekonomik ve toprak kayıpları dayatmıştı. Bu durum, Almanya’da halk arasında hoşnutsuzluğa ve siyasi istikrarsızlığa neden oldu.Ekonomik Buhran: 1929 Büyük Buhranı, dünya ekonomisini etkileyerek işsizliği ve ekonomik zorlukları artırdı. Bu durum, ekonomik rekabet ve milliyetçilik duygularını körükledi.Faşizm ve Nazizm Yükselişi: İtalya’da Benito Mussolini ve Almanya’da Adolf Hitler gibi liderler, faşist ve totaliter ideolojileri benimseyerek iktidara geldiler. Bu liderler, genişlemeci politikalar ve savaş hazırlıkları yaptılar.İmparatorlukların Hırsları: Japonya, Almanya ve İtalya gibi devletler, toprak ve kaynak elde etmek amacıyla genişlemeci politikalara yöneldi. Japonya’nın Asya’da, Almanya’nın Avrupa’da ve İtalya’nın Akdeniz’de genişleme çabaları gerilimi artırdı.Çin-Japonya ve Sovyet-Alman Sınır Çatışmaları: 2. Dünya Savaşı’na doğru Çin ile Japonya arasında ve Sovyetler Birliği ile Almanya arasında sınır çatışmaları yaşandı, bu da savaşın patlak vermesinde rol oynadı.Dünya Savaşı’nın Sonuçları:Büyük İnsan Kayıpları: Savaş, tarihte görmüş olduğu en yüksek insan kaybına yol açarak milyonlarca asker ve sivilin hayatını kaybetmesine neden oldu.Atom Bombalarının Kullanımı: ABD, Japonya’nın Hiroshima ve Nagasaki kentlerine atom bombası attı, bu olay savaşın sonunda Japonya’nın teslim olmasına yol açtı ve aynı zamanda nükleer silahların korkunç etkileri konusunda dünya üzerinde derin etkiler bıraktı.İsrail’in Kuruluşu: Savaş sonucunda Yahudi Soykırımı’ndan etkilenen Yahudiler için bir toprak oluşturulması kararı alındı ve 1948’de İsrail devleti kuruldu.Soğuk Savaş: Savaş sonucunda zafer kazanan Müttefikler (ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği) arasında ideolojik ve politik çatışmaların yoğun olduğu Soğuk Savaş dönemi başladı.Uluslararası Kuruluşların Oluşumu: Savaş sonrası dönemde Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlar kuruldu ve uluslararası işbirliğini teşvik etmek amacı güttüler.Avrupa’da Yeniden İnşa: Savaşın ardından Avrupa’da büyük bir yıkım yaşandı ve Marshall Planı gibi yardım programları ile yeniden inşa süreci başlatıldı.Dünya Savaşı, tarihin en yıkıcı ve değiştirici savaşlarından biridir ve dünya siyasi haritasını ve küresel dengeleri kalıcı olarak değiştirmiştir. Savaşın nedenleri ve sonuçları, karmaşık ve çok katmanlıdır, bu nedenle tam kapsamlı bir açıklama için daha fazla inceleme ve araştırma gerekmektedir.%%%%%%%%%%%
1. ve 2. Dünya Savaşı’nda ne kadar insan ölmüştür?Dünya Savaşı’nda tahminen 15 milyon ila 20 milyon arasında asker ve 7 milyon ila 10 milyon arasında sivil olmak üzere toplamda yaklaşık 22 milyon ila 30 milyon insan hayatını kaybetti.Dünya Savaşı’nda ise tahminen 50 milyon ila 85 milyon arasında asker ve sivil olmak üzere toplamda yaklaşık 75 milyon ila 120 milyon insan hayatını kaybetti. Bu, tarihte kaydedilen en yüksek can kaybına yol açan savaştır ve 20. yüzyılın en yıkıcı çatışmasıdır.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

İsrail’in Kuruluş Serüveni

İsrail’in Kuruluş Serüveni

İsrailin kuruluş serüveni nasıl başlamış, gelişmiş ve gerçekleşmiştir?

İsrail’in kuruluş serüveni oldukça karmaşık ve uzun bir süreçtir. Kısaca anlatmak gerekirse, İsrail’in modern devlet olarak kuruluşu, Siyonist hareketin etkisiyle 19. yüzyılda başlamıştır. Siyonistler, Yahudi halkının tarihi vatanı olan Eretz İsrail’i yeniden kurma hedefiyle hareket etmişlerdir.

Bu hareket, Theodore Herzl gibi öncü liderlerin çabalarıyla destek bulmuş ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve Balfour Deklarasyonu gibi önemli gelişmelerle daha da güçlenmiştir.

1920’lerden itibaren Yahudi göçü artmış, çatışmalar ise Filistin’deki Araplarla artmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yahudi soykırımı ve Yahudi mültecilerin Filistin’e gelmesi, bağımsız bir Yahudi devleti fikrinin güçlenmesine neden olmuştur.

1947’de Birleşmiş Milletler, Filistin topraklarını Yahudilere ve Araplara bölerek iki devletli bir çözüm önermiştir. Arap ülkeleri bu planı kabul etmeyince, İsrail 1948’de bağımsızlığını ilan etmiş ve bir dizi savaş yaşanmıştır.

Bu süreçte İsrail’in bağımsızlık mücadelesi, önemli liderlerin, diplomatların ve uluslararası desteklerin etkisiyle gerçekleşmiştir. Ancak Filistinliler için de acı bir süreç olmuş ve halen çözümlenmemiş bir mesele olarak devam etmektedir.

qqqqqqqqqq%%%%%%%

İsrail devletinin kurulmasında önemli rol oynayan devletler hangileridir ve ne gibi katkıları olmuştur?

İsrail devletinin kurulmasında önemli rol oynayan devletler arasında şunlar bulunmaktadır:

Birleşik Krallık: 1917 yılında Balfour Deklarasyonu’nu yayınlayarak, Filistin topraklarında Yahudi halkının milli evini kurma düşüncesini desteklemiştir. Bu deklarasyon, Siyonist hareketin gelişimine ve İsrail’in kuruluşuna önemli bir ivme kazandırmıştır. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi mültecilere Filistin’e göç izni vererek kuruluş sürecine katkıda bulunmuştur.

Birleşmiş Milletler: İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Birleşmiş Milletler Filistin topraklarını Yahudilere ve Araplara bölerek iki devletli bir çözüm önermiştir. 1947’de kabul edilen bu planla, İsrail devletinin kurulmasının temelleri atılmıştır.

ABD: ABD, İsrail’in kuruluşu ve güvenliği konusunda Siyonist harekete ve İsrail devletine önemli diplomatik, ekonomik ve askeri destek sağlamıştır. ABD, İsrail’in bağımsızlığının tanınmasında ve süregelen müttefiklik ilişkisinde kritik bir rol oynamıştır.

SSCB (Sovyetler Birliği): Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği, İsrail’in kuruluşunu desteklemiş ve bağımsız bir devlet olarak tanımıştır. Sovyetler, İsrail’e askeri ve ekonomik yardımlar sağlamış ve bölgedeki dengeleri etkilemiştir.

Bu devletler, İsrail’in bağımsızlık mücadelesinde ve kuruluş sürecinde önemli roller oynamış ve çeşitli şekillerde katkıda bulunmuşlardır. Ancak bu süreç, aynı zamanda Filistinliler için de zorlu bir dönem olmuş ve devam eden çatışmaların temelini oluşturmuştur.

%%%%%%%%%%%

İsrail devletinin ana hedefi ve arz-ı mev’udla bağlantısı nedir?

İsrail devletinin ana hedefi, Yahudi halkının milli ve egemen bir devlet olarak var olmasını sağlamaktır. İsrail’in arz-ı mev’udu ise, modern İsrail devletinin toprakları olarak kabul edilen, tarihsel olarak Yahudi halkının vatanı olarak görülen toprakları ifade eder.

Arz-ı mev’ud terimi, İbranice’de “vaat edilmiş topraklar” anlamına gelir ve Yahudi geleneğinde Tanrı’nın Abraham’a ve soyundan gelenlere bu toprakları vaat etmesine atıfta bulunur. Bu topraklar, Eski Ahit’te de bahsedilen Kudüs ve çevresini içerir ve İsrail’in milli kimliğinin ve tarihi bağlantısının önemli bir parçasıdır.

Modern İsrail devleti, Siyonist hareketin etkisiyle, Yahudi halkının tarihi vatanı olan bu topraklarda yeniden kurulmuştur. İsrail’in kuruluşu, İsrail arz-ı mev’udunun gerçekleştirilmesi olarak kabul edilir ve Yahudi halkına milli özgürlük ve egemenlik sağlamak amacıyla yapılmış bir çabadır. Ancak bu durum, Filistinli Araplarla olan toprak anlaşmazlıkları ve çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle İsrail ve Filistin arasındaki bölgeyi paylaşma meselesi halen devam etmektedir ve barış çabaları devam etmektedir.

%%%%%%%%%

Kuran-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili ayetler

Kuran-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili pek çok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde Yahudilerin tarihinden, inançlarından, davranışlarından ve ilişkilerinden bahsedilmektedir. İşte bazı örnekler:

Al-i İmran Suresi, 113-115. ayetler:
“O, size kendinizden önceki ümmetlerin helâk ettirildiği şeyi yapmak istemiyor. Sizden azabı defetmek için size yol gösteren şeyleri seçti. İşte Rabb’iniz olan Allah, lütuf ve kerem sahibidir.”

Al-i İmran Suresi, 199. ayet:
“Allah’a kavuşma umuduyla sabredin, namazı dosdoğru kılın ve Allah’tan başkasını ibadet etmeksizin O’na yalvarın. Eğer bilginiz varsa, dîni yalnız Allah’a özgü kılarak böyle yapmanız daha iyidir.”

Al-i İmran Suresi, 52. ayet:
“Fakat Allah, o sapıklığa düşmeleri sebebiyle, kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar pek az inanırlar.”

Al-i İmran Suresi, 67. ayet:
“Allah size bir kitap, hikmet ve size öğrettiğinizden başka şeyler öğretir. Eğer bilirseniz, hikmet sahibi olarak ne büyük bir nimet sahibisiniz!”

Maide Suresi, 13. ayet:
“İşte Rabbiniz size meşru kıldığı şeyler bunlardır. O halde Allah’ın size yazdıklarına karşı gelmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın.”

Maide Suresi, 32. ayet:
“Bunun için İsrailoğulları’na şunu yazdık: “Bir kimseyi -cana can katan birini veya yeryüzünde bozgunculuğu önlemeye çalışanı- olmaksızın öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir.”

Maide Suresi, 82. ayet:
“Andolsun, onlardan (Yahudilerden) en taşkını her kimse onlara kavuşacaktır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir.”

Bu ayetler, Kuran-ı Kerim’de Yahudilerin önemine, öğütlerine ve ilişkilerine dair çeşitli konuları içermektedir. Kuran’da Yahudilik, İslam ve diğer semavi dinlerle ilgili pek çok ayet ve hikâye bulunmaktadır.

%%%%%%%%%%%%

Hadisi şeriflerde Yahudilerle ilgili hadisler

Hadislerde Yahudilerle ilgili çeşitli hadisler yer almaktadır. İslam peygamberi Hz. Muhammed (sav) dönemindeki olaylar, Yahudilerle yaşanan ilişkiler ve onların inançları hakkında bazı hadisler şunlardır:

Yahudi cenazesine selam verme:
“Bir cenaze geçtiği zaman siz de ona selam verin. Çünkü Yahudi olmasa bile o bir insanın cenazesidir.” (Buhari, Cenâiz, 100)

Yahudilere saygılı davranma:
“Bir Yahudi, Yahudi bir kadını hasta ederse o kadının yanına git de ona hizmet et. Çünkü Cennet senin annenin ayaklarının altındadır.” (Ebu Davud, Edeb, 141)

Yahudi komşuluk ilişkileri:
“Yahudi veya Hristiyan bir komşunuz açlıktan ölüyorsa ve siz ona (yardım etmemek için) elinizden geleni yapmıyorsanız, size benim komşuluk hakkımı da hatırlatmamın faydası olmaz.” (Buhari, Edeb, 28)

Yahudilerin dini uygulamaları:
“Yahudilerin sapıklığından, Hristiyanların da sapıklığından Allah’a sığınırım.” (Müslim, İmân, 11)

Yahudilerin değiştirdiği kitap:
“Yahudiler Tevrat’ı tahrif etmişlerdir.” (Buhari, Tefsir, 5)

Bu hadislerde Hz. Muhammed’in Yahudilerle ilişkileri ve onlara karşı tutumu hakkında bilgiler yer almaktadır. Hadisler, İslam toplumuna Yahudilerle nasıl ilişki kurulacağına ve onlarla nasıl geçinileceğine dair öğütler içermektedir. Ancak her hadisin ve konunun anlaşılması için hadislerin tefsiri ve dönemin sosyal ve siyasi bağlamının göz önünde bulundurulması önemlidir.

%%%%%%%%%%%%

Kuran-ı Kerim’de Hristiyanlarla ilgili ayetler

Kuran-ı Kerim’de Hristiyanlarla ilgili çeşitli ayetler bulunmaktadır. Bu ayetlerde Hristiyanlarla olan ilişkiler, inançları ve davranışları hakkında bilgiler verilmektedir. İşte bazı örnekler:

Al-i İmran Suresi, 113-115. ayetler:
“O, size kendinizden önceki ümmetlerin helâk ettirildiği şeyi yapmak istemiyor. Sizden azabı defetmek için size yol gösteren şeyleri seçti. İşte Rabb’iniz olan Allah, lütuf ve kerem sahibidir.”

Al-i İmran Suresi, 52. ayet:
“Fakat Allah, o sapıklığa düşmeleri sebebiyle, kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar pek az inanırlar.”

Al-i İmran Suresi, 67. ayet:
“Allah size bir kitap, hikmet ve size öğrettiğinizden başka şeyler öğretir. Eğer bilirseniz, dîni yalnız Allah’a özgü kılarak böyle yapmanız daha iyidir.”

Nisa Suresi, 171. ayet:
“Ey Kitap Ehli, dininizde taşkınlık etmeyin, Allah’a karşı gerçekten doğru olan şeyi söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi ve kelimesidir; onu (bir peygamber olarak ve kelime olarak) Meryem’e ilham etmiştir. Fakat Allah katından bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin. “Allah üçtür” demeyin, (bu sözden) vazgeçin. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Şüphesiz Allah, tek olan Allah’tır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.”

Maide Suresi, 82. ayet:
“Andolsun, onlardan (Yahudilerden) en taşkını her kimse onlara kavuşacaktır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir.”

Bu ayetlerde, Hristiyanlara ve Hristiyanlıkla ilgili farklı konularda çeşitli öğütler ve bilgiler yer almaktadır. Bu ayetlerin anlaşılması ve tefsiri için Kuran’ın bütünlüğü ve dönemin sosyal, siyasi ve tarihsel bağlamının göz önünde bulundurulması önemlidir.

%%%%%%%%%%%%%%

İslam’ın ehli kitap ile ilgili hükümleri nelerdir?

İslam’ın “ehli kitap” olarak adlandırılan Yahudiler ve Hristiyanlarla ilgili hükümleri, Kuran-ı Kerim ve Hadislerde yer almaktadır. İslam, ehli kitabı, yani Tevrat ve İncil gibi semavi kitaplara inanan ve inançlarını kitaplara dayandıran Yahudiler ve Hristiyanları kapsayan bir kategori olarak tanır. İşte ehli kitapla ilgili bazı temel hükümler:

Tevhid: İslam inancında tek Allah’a inanılır. Bu, “La ilahe illallah” yani “Allah’tan başka ilah yoktur” ilkesidir.

Hristiyanlarda teslis, Yahudilikte Üzeyir’in Allah’ın oğlu, meleklerin ise Allah’ın kızları olduğu inancı vardır. 


Peygamberlere İman: Ehli kitap, Kendi peygamberlerine inanır. İslam’ın temel peygamberlerini (Hz. Muhammed hariç) kabul ederler, örneğin Hz. İsa ve Hz. Musa gibi.

İncil ve Tevrat: İslam’da, Tevrat ve İncil’in de Allah tarafından gönderilmiş kutsal kitaplar olduğu kabul edilir. Ancak zamanla değiştirildikleri düşünülerek Kuran’ın son ve muhafaza edilen kitap olduğuna inanılır.

Ortak Ahlaki İlkeler: Ehli kitapla birçok ahlaki prensip ve hükümde ortak paydaları vardır. Örneğin, hırsızlık, cinayet, zina gibi günahlar ortak olarak kabul edilir.

Hristiyanlıkta Teslis İnancı: İslam, Hristiyanların teslis inancını reddeder ve Allah’ın çocuğu olmak anlamında değil, peygamberi ve kulu olarak kabul edilen Hz. İsa’ya farklı bir anlam yükler.

Şeriat Kuralları: Müslüman toplumlar içinde yaşayan ehli kitap mensuplarına, kendi inançlarına göre yaşama özgürlüğü tanınır, ancak devlet tarafından uygulanan şeriat kuralları, İslam olmayanların kendi iç meselelerini düzenlemelerine izin verir.

Bu hükümler, İslam’ın ehli kitap ile ilişkilerini ve onlara verdiği önemi yansıtan temel prensiplerdir. Ancak İslam’ın içerdiği çeşitlilik ve farklı mezheplerin farklı yorumları, bu konuda detaylı incelemeleri gerektirebilir.

 

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Peygamberimizin Ümmi Oluşu

Peygamberimizin Ümmi OluşuPeygamberimizin ümmi oluşunun hikmetleri nelerdirPeygamberimizin ümmi oluşunun bazı hikmetleri şunlar olabilir:Teslimiyetin göstergesi: Peygamberimizin ümmi olması, Allah’ın kendisine vahiy gönderdiğini kabul ederek teslimiyetini ve alçakgönüllülüğünü gösterir.Mucizevî bir özellik: Ümmi olmasına rağmen, peygamberimizin getirdiği mesaj ve Kur’an, olağanüstü bir mucize olarak insanlara sunulmuştur.Öğrenmeyi teşvik eder: Ümmi bir peygamber olması, insanlara eğitim ve öğrenmenin önemini vurgular ve herkesin bilgi sahibi olabileceğini gösterir.Dürüstlüğün göstergesi: Ümmi olması, peygamberimizin bilgiyi kendi çabasıyla değil, Allah’ın vahyiyle aldığını göstererek onun dürüstlüğünü ortaya koyar.İnsanlarla bağ kurma: Peygamberimizin ümmi oluşu, insanlar arasında daha kolay bir iletişim ve empati kurmasına yardımcı olabilir.Allah’ın seçimi: Ümmi olmasının hikmetlerinden biri, Allah’ın peygamberini istediği şekilde seçmesidir ve bu da O’nun sonsuz hikmetine işaret eder.Peygamberimizin ümmi oluşu, İslam’ın temel öğretilerinden biridir ve onun yüce ahlakı ve hayatı, Müslümanlar için örnek bir rehberdir.@@@@@@@@Peygamberimizin ümmi oluşunun bazı hikmetleri şunlar olabilir:1. İlahi Mesajın Özel Olarak Verilmesi: Allah, peygamberlik görevini ümmi bir kişiye vererek, o kişinin okuma yazma gibi becerilere sahip olmadığı bir toplumda da ilahi mesajın doğruluğunu göstermiş olabilir.2. Teslimiyet ve Güvenin Vurgulanması: Ümmi bir peygamberin görevlendirilmesi, insanların Allah’a tam anlamıyla güvenip teslim olmalarının önemini vurgulayabilir.3. Alçakgönüllülük ve Tevazu: Peygamberimizin ümmi oluşu, onun alçakgönüllülüğünü ve tevazusunu gösterir. Bu, insanlara örnek olur ve kibir gibi olumsuz özelliklerden uzak durmayı öğretir.4. İlham ve Allah’ın Kudreti: Ümmi bir peygamberin, Allah’ın ilhamıyla görevini başarıyla yerine getirebilmesi, onun peygamberlik görevinin Allah’ın kudreti sayesinde gerçekleştiğini gösterir.5. Toplumsal Eşitlik ve Adalet: Ümmi bir peygamberin gönderilmesi, herhangi bir elitist kesimin ön plana çıkarılmasının önüne geçerek toplumsal eşitliği ve adaleti vurgular.6. İnsanların Potansiyeline Dikkat Çekme: Peygamberimizin ümmi oluşu, insanların potansiyelini sadece dünyevi bilgi ve becerilerle sınırlamamanın önemini gösterir.7. Mesajın Saf ve Arı Olması: Ümmi bir peygamberin gönderilmesi, Allah’ın mesajının saf ve arınmış bir şekilde iletilmesini sağlar, çünkü kişisel görüş ve düşüncelerden etkilenme ihtimali düşer.Ancak unutmayın, bu hikmetler İslam alimlerinin yorumları ve tefsirlerine dayanmaktadır. Herkesin bu konuda farklı görüşleri olabilir.%%%%%%%^Allah’ın seçimiyle Muhammed’in ümmi olması, ilahi vahiyin ona öğreten bir özellik olmasıdır. Bu sayede peygamberlik mesajı saf ve temiz bir şekilde insanlara iletilmiştir.Muhammed’in ümmi olması, halkın gözünde peygamberliğinin daha etkileyici ve mucizevi olmasını sağlamıştır. Zira okuma yazma bilmemesine rağmen Kur’an-ı Kerim’i okuyup insanlara tebliğ etmesi, onun gerçek bir peygamber olduğunu kanıtlamış ve insanların dikkatini çekmiştir.Ümmi oluş, Allah’ın dilediği kullarını peygamber olarak seçmesi ve onları insanlara hidayet etmek için kullanmasının bir göstergesidir. İlim ve okuma yazma gibi dünyevi bilgilere sahip olmadan da, Allah’ın izniyle peygamber olarak görev yapabileceği, bu görev için özel bir yetenek ve bilgi gerekmeyeceği anlaşılır.Ümmi oluş, Muhammed’in günlük yaşamında insanların mahiyetlerini ve problemlerini çok yakından gözlemlemesine ve bu durumun tebliğ ettiği mesajlara yansımasına olanak sağlamıştır. Bu sayede insanlara daha iyi bir şekilde rehberlik yapabilmiştir.Ümmi oluş, Muhammed’in öğrendiği herşeyin Allah’tan geldiğini ve kişisel çıkarları olmadığını ortaya koymuştur. Bu da insanların ona olan güvenini artırmış ve mesajının daha iyi kabul edilmesini sağlamıştır.Ümmi oluş, Muhammed’in öğrendiği ve tebliğ ettiği mesajın, tüm insanların dilini anlayabilecek basitlikte olmasını sağlamıştır. Bu sayede Kur’an-ı Kerim, herkes tarafından anlaşılır ve uygulanabilir hale gelmiştir.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Kur’an Dil ve Gramer Eserleri

Kur’an Dil ve Gramer Eserleri

Kuranın gramer ve dili üzerine yazılan eserler

Kur’an’ın dil ve gramerine yönelik birçok eser bulunmaktadır. Bu eserler, Kur’an’ın Arapça dil yapısı, stilistik özellikleri ve grameri üzerine yapılan çalışmaları içerir. İslam bilginleri, dilbilimciler ve tefsir uzmanları tarafından yazılan bu eserler, Kur’an’ın anlaşılmasına ve yorumlanmasına katkıda bulunur.

Kur’an’ın dil ve grameri üzerine yazılan eserlerin bazıları şunlardır:

“Al-Mu’jam al-Mufahras li Alfaz al-Qur’an” – Raghib Isfahani: Kur’an’daki terimlerin köklerini ve anlamlarını açıklamaya yönelik bir sözlük.

“Al-Itqan fi ‘Ulum al-Qur’an” – Suyuti: Kur’an ilimleri üzerine yazılmış önemli bir eser, dil, gramer ve tefsir konularını kapsar.

“Tafsir al-Jalalayn” – Jalal ad-Din al-Mahalli ve Jalal ad-Din as-Suyuti: Kur’an’ın anlamını ve gramerini açıklayan bir tefsir.

“Nuzhat al-Nazar fi Tawdih Nukhbat al-Fikr” – İbn Hacer al-Askalani: Dil ve gramer açısından Kur’an’a yapılan yaklaşımları içeren bir eser.

“Al-Burhan fi ‘Ulum al-Qur’an” – Zarqani: Kur’an’ın dil ve gramerini kapsayan bir ilmihal.

Bu liste sadece temel bir başlangıçtır ve daha birçok eser mevcuttur. Kur’an’ın dilini ve gramerini inceleyen bu eserler, İslam dünyasında ve dilbilim camiasında önemli kabul edilen çalışmalardır.

@@@@@##

Batılıların Kur’an’ı Kerim üzerine yaptıkları eserler

Batılılar, Kur’an-ı Kerim üzerine çeşitli eserler üretmiştir. Bu eserlerin bazıları Kur’an-ı Kerim’in çevirileri, bazıları ise Kur’an-ı Kerim’in tefsirleri veya analizleri şeklinde olmuştur. İşte Batılıların Kur’an-ı Kerim üzerine yaptıkları bazı eserlerden örnekler:

1. John Medows Rodwell – “The Koran” (Kur’an): İngiliz orientalist John Medows Rodwell tarafından çevrilen Kur’an’ın İngilizce versiyonudur. 1861 yılında yayımlanan bu çeviri, Batı dünyasında en yaygın kullanılan İngilizce çevirilerden biridir.

2. Edward William Lane – “An Arabic-English Lexicon” (Arapça-İngilizce Sözlük): İngiliz oryantalist Edward William Lane tarafından hazırlanan bu sözlük, Arapça kelimelerin anlamlarını ve kullanımlarını açıklamak amacıyla yazılmıştır. Sözlük, Kur’an-ı Kerim’de geçen kelimelerin anlamını anlamak için kullanılan önemli bir kaynaktır.

3. Richard Bell – “Introduction to the Qur’an” (Kur’an’a Giriş): İskoç İslam bilimci Richard Bell tarafından yazılan bu kitap, Kur’an-ı Kerim’in tarihi, yapısı, içeriği ve dilini ele alan bir incelemedir. Bell, Kur’an’ın yapısını ve içeriğini analiz ederek, Kur’an’ın nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bir giriş sunmaktadır.

4. Abdullah Yusuf Ali – “The Holy Qur’an” (Mübarek Kur’an): Hint Müslüman yazar ve çevirmen Abdullah Yusuf Ali tarafından İngilizce’ye çevrilen Kur’an’dır. Ali, Kur’an’ın hem metnini İngilizce’ye çevirerek hem de tefsir notları ekleyerek okuyuculara daha iyi bir anlayış sunmayı hedeflemiştir. Bu çeviri, Batı’da yaygın olarak kullanılan İngilizce çevirilerden biridir.

5. Karen Armstrong – “Muhammad: A Prophet for Our Time” (Muhammed: Zamanımızın Bir Peygamberi): İngiliz yazar Karen Armstrong tarafından yazılan bu kitap, Muhammed’in hayatını, öğretilerini ve etkisini anlatmaktadır. Armstrong, Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra, İslam’ın temel prensipleri ve Muhammed’in yaşam öyküsünü de ele alarak, Batılı okuyuculara Muhammed ve İslam hakkında genel bir bilgi sunmaktadır.

Bu sadece bazı örneklerdir ve Batılı yazarlar Kur’an-ı Kerim üzerine daha pek çok eser üretmiştir. Bu eserler, Kur’an’ın anlaşılması, çevirisi, tefsiri veya İslam’ın genel anlamı ve etkisi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyuculara yardımcı olmaktadır.

%%%%%%%%%

Doğu ve batı bilginlerinin Kur’an’ı Kerim üzerine yaptıkları araştırmalar nelerdir?

Doğu ve Batı bilginleri, Kur’an-ı Kerim üzerine çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın tarihi, dil ve metin analizi, içeriği, yorumlama yöntemleri ve etkisi gibi konuları kapsamaktadır. İşte Doğu ve Batı bilginlerinin yaptığı Kur’an araştırmalarından bazıları:

1. Tarihi Araştırmalar: Kur’an’ın tarihi kaynaklarının incelenmesi ve metnin nasıl oluştuğuna dair çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın ortaya çıkış süreci, hicret dönemi, yazılı kaynaklar, savaşlar ve İslam’ın yayılması gibi konuları içermektedir.

2. Dil ve Metin Analizi: Kur’an’ın Arapça dilinin yapısı, kelime anlamları, cümle yapısı ve kavramlarının analiz edildiği çalışmalardır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın dil özelliklerini ve üslubunu anlamak için yapılmaktadır.

3. İçerik Analizi: Kur’an’ın konuları, temaları, vahiy sırası ve kelime frekansları gibi içerik özelliklerinin analiz edildiği çalışmalardır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın öğretilerini ve mesajını anlamak için yapılmaktadır.

4. Tefsir Çalışmaları: Kur’an’ın farklı yorumlarının yapıldığı ve açıklandığı tefsir çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar, Kur’an ayetlerinin anlamını derinlemesine açıklamak ve yorumlamak için yapılmaktadır.

5. Etki ve İnceleme Çalışmaları: Kur’an’ın İslam toplumları üzerindeki etkileri, toplumsal değişime etkisi, İslam hukuku, felsefesi ve kültürü gibi konularda araştırmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar, Kur’an’ın İslam dünyasındaki rolünü ve etkisini anlamak için yapılmaktadır.

Bu araştırmalar, Kur’an’ın farklı yönlerini inceleyerek, tarihi ve kültürel bağlamda anlamını ve önemini anlamaya çalışır. Doğu ve Batı bilginleri, Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması, yorumlanması ve etkileri hakkında çok çeşitli çalışmalar yapmaya devam etmektedir.

%%%%%%%%%

 

 

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023