Bir Ömürlük Film: Âlem-i Misal, Fotoğraf Makinesi ve Ebedî Seyir
Bir Ömürlük Film: Âlem-i Misal, Fotoğraf Makinesi ve Ebedî Seyir
“Gördüm ki âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisat-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temaşagâhlarda ve cennette saadet-i ebediye ashablarına dünya maceralarını ve eski hatıralarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim. ”
Emirdağ Lâhikası 1
Hayat, insana dışarıdan sıradan, içeriden karmaşık; dünya ise gelip geçici, ama içinde saklı anlamlarla yüklü bir imtihan salonudur. İnsanın yaptığı her iş, söylediği her söz, kalbinden geçen her niyet, bir yere kaydedilir. Ne unutulur, ne de yok olur. Fakat bu kayıt sadece maddî bir arşiv değil, aynı zamanda misal âleminde, yani manevî boyutta şekil kazanır, birer fotoğraf hâline gelir.
Bediüzzaman Said Nursî bu hakikati şu derin ifadeyle anlatır:
> “Gördüm ki âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisat-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor… fâni ve zâil hallerini… saadet-i ebediye ashablarına… levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim.”
Bu, sadece bir teşbih değil, aynı zamanda varlık düzenine dair bir hikmet penceresidir. Gelin birlikte bu pencereyi aralayalım.
Âlem-i Misal: Zamanın Ötesinde Bir Kayıt Alanı
İnsan, zamanın akışı içinde yaptığı eylemleri çoğu zaman unutur. Ama kader unutmuyor. Hafıza zayıflasa da, misal âlemi unutmuyor. Tüm ameller, davranışlar ve hatta kalpten geçen düşünceler; âlem-i misal adı verilen manevî kayıt sisteminde şekillenerek muhafaza altına alınıyor.
Bu kayıt, ne dijital bir bellek gibi mekanik, ne de sadece soyut bir düşünce gibi uçucudur. Bilakis hakiki, sabit ve ebedî âlemde seyredilecek gerçek manzaralar hâlinde oluşmaktadır. Her bir an, bir kare; her bir niyet, bir sahne; her bir davranış, bir perde olarak yansıyor.
Dünya: Bir Film Seti, Ahiret: Sonsuz Bir Sinema
Bediüzzaman’ın “sinema-i uhreviye” tabiri, hakikaten derin bir benzetmedir. Dünya hayatı bir film seti gibi; insanlar oyuncu, melekler kameraman, kader ise senaristtir. Bu film çekiliyor. Lakin film, dünyada gösterime girmiyor. Gösterim yeri ahirettir.
Cennet ehli, kendi hayat filmlerini seyredecek. Tıpkı çocukluk fotoğraflarına bakıp tebessüm etmek gibi, dünya hayatlarının inişli çıkışlı sahnelerini, sabırlarını, sevdiklerini, hüzünlerini, hizmetlerini; her şeyin derin anlamını orada temaşa edecekler.
Ve bu izleme sadece bir hatırlama değil, aynı zamanda ebedî lezzet ve saadetin bir parçası olacaktır. Çünkü cennette geçmişe ait her hatıra bile nimete dönüşür. Zahmet, rahmete inkılâp eder.
Fâni Hayat, Sermedî Seyrin Konusu Olur mu?
Dünya fânidir. Her şey geçer. Gençlik, sağlık, servet, makam… Hepsi geçer gider. Ama işin sırrı şuradadır: Geçen şeyin manası baki kalır.
Bir mü’minin Allah rızası için yaptığı en küçük iş, bir tebessüm, bir dua, bir sadaka; âlem-i misalde bir ışıklı kareye dönüşür. Bir inkârcının karanlıkta yaptığı gizli günah, orada bir karanlık leke olarak belirir. Ve her şey yerli yerinde, eksiksiz ve adil bir şekilde saklanır.
Yaşarken Bilin: Hayatınız Kayıtta!
Bu bakış açısı, insana hem bir umut hem de bir sorumluluk yükler. Umuttur, çünkü yaptığın hiçbir iyilik boşa gitmeyecek. Sorumluluktur, çünkü gizli hiçbir niyet saklı kalmayacak.
Her sözümüz bir satır, her adımımız bir kare, her tercihimizi belirleyen niyetimiz bir sahnedir. Ve biz bu filmin hem başrolüyüz hem seyircisi olacağız.
Özet
Hayat, âlem-i misalde manevî bir fotoğraf makinesiyle kaydedilir. Her insanın dünya macerası, ahirette “sinema-i uhreviye”de temaşa edilecek ebedî bir seyirlik hâline gelir. Bu kayıt sistemi, hem adaletin bir tezahürü hem de cennet ehline bir nimet vesilesidir. Fâni hayatın her hâli, âlem-i misalde şekil kazanır; geçici olan, ebediyet içinde manasını bulur. Bu yüzden insan, hayatının her anını kayıt altında olduğunu bilerek yaşamalı, manevî sorumluluğunu unutmamalıdır.