YÜZ YILLIK ÖRÜLEN ÖRÜMCEK AĞI 

YÜZ YILLIK ÖRÜLEN ÖRÜMCEK AĞI 

1960 darbesiyle darbe anayasası oluştu.

1970 terör odakları harekete geçirilip, bir sonraki darbeye zemin hazırlandı.
1980 darbesiyle ahtapotun iki kolu oluşturuldu.
Solda PKK, sağda Fetö.
Bunlarla da 1997 28 şubat ile de irtica yaygaraları koparıp post modern darbe yapıldı.
624 yıldır Kur’an’ın bayraktarlığını yapan orduya, Kur’an’a darbe yaptırıldı.
Zayıflayan darbe gücü bu seferde, E-muhtıra ya da 27 Nisan Bildirisi, Türk Silahlı Kuvvetleri adına Genelkurmay Başkanlığının cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısı ile 27 Nisan 2007 tarihinde gece saat 23.20’de yaptığı, laiklikle ilgili açıklama ile muhtıra verildi.
Bir sonuç alınamayınca bütün planlar devreye konularak, içte ve dıştaki piyonlar aktif hale getirilerek Fetö çatısı altında 15 Temmuz 2016 işgal hareketine geçildi.
1950 den sonra ikinci defa millet, söz milletindir, dedi.
İşgale dur dedi.
Ordu dizgini eline aldı.
Ordudaki bin yıllık ruh ile, hapsolan ceset tekrar buluştu.
Ordu baltayı ayağına değil, düşmanına vurdu.
Bu sefer ABD ve özellikle 50 yıldır birikimi ve senaryolarıyla baş rolde oynayan Biden içteki muhalefeti destekleme kararı aldı.
Millet üçüncü seferde tokadını hem iç ve hem de dıştakilere vurarak kenetlendi.
Ambargolar, ekonomik yaptırımlar, terör, muhalefeti desteklemeler, irtica ve şeriat geliyor senaryoları, sağ sol kavgası, alevi Sünni fitnesi, bir asır boyunca bu milletin başına örülen ve vücuduna geçirilen senaryolardandı.
Bir kaç nesil mahvedilip yok edildi.
Maddi manevi kayıplar ve en önemlisi de yıllar kayboldu.
Biten ve kaybolan ve de kaybedilen nesiller olarak anıldı, Osmanlıdan sonraki bu yüz yıl.
Şimdi ise kendi kaybını telafiye çalışan bu millet, yüz yıl ihmal ettiği ancak eli, kolu, dili, ruhu ve aklı bağlı olup gidemediği kardeşlerinin imdadına koşmaya başladı.
Dikleşmeden dik durmaya başladı.
Artık dünyaya el uzatmaya, ses ve ümit olmaya başladı.
İnşallah dizginleri geçmişte olduğu gibi, gelecekte de eline almaya başladı.
İslam dünyasına ve insanlığa bir ışık ve bir parıltı oldu.
Kararan dünyayı aydınlatmaya aday oldu.
Kaybeden nesli ve asırları kazanacak yeni nesillerle hızla telafiye konuldu.
Çünkü artık asır teknolojik asır ve nur asrı idi.
Madde kırılmış ve aşılmış oldu.
Her şey online oldu.
Sürat peyda etti.
İslam güneşinin önündeki perdeler birer birer zevale mahkum oldu.
“Evet, hakaik-i İslâmiyetin mâzi kıt’asını tamamen istilâsına sekiz dehşetli mânialar mümanaat ettiler.”[1]
İnşallah bu engeller kalktı ve kalkacak. Sonuç olarak:
“Her halde iki harb-i umumî ile ettiği ve kâinatı ağlattıran cinayetleri ve yuttuğu zakkum şerleri hazmetmediği için kustuğu ve zeminin bütün yüzünü pislendirdiği vaziyetiyle, beşeriyeti en berbat bir dereceye düşürüp bin senelik terakkiyatını zîr ü zeber etmek cinayetini beşer hazmetmeyecek. Her halde çabuk başında bir kıyamet kopmazsa, hakaik-i İslâmiye beşeri esfel-i sâfilîn derece-i sukutundan kurtarmaya ve ru-yi zemini temizlemeye ve sulh-u umumiyi temin etmeye vesile olmasını Rahmân-ı Rahîmin rahmetinden niyaz ediyoruz ve ümid ediyoruz ve bekliyoruz.”[2]

-” Teğmen cuntasını Tuzla Piyade Okulu’nda yürütülen soruşturma ortaya çıkardı.

Tuzla Piyade Okulu’nda bazı askerlerin namaz kıldıkları için fişlenmeleri ve darp edilmelerinin ardından başlayan idari ve adli soruşturma bir “teğmen cuntası”nın varlığını ortaya çıkardı. Darbe dönemlerini hatırlatacak bir bildiri yayınlamayı da planlayan cuntacı teğmenler yargılanmaktan çekindikleri için vazgeçti.”[3]

-Hastalıklı ur bir türlü gitmedi ve bitmedi, bu millet bundan kurtulamadı. İçten içe büyüdü, büyütüldü. Sinek üreten bataklıklar bir türlü kurumadı ve kurutulmadı. Birileri sürekli bundan nemalandı. 

-“Âyâ, zanneder misin, bu milletin fakr-ı hali dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tembellikten neş’et ediyor? Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hintteki Mecusî ve Berâhime ve Afrika’daki zenciler gibi, Avrupa’nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler? Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade Müslümanların elinde bırakılmıyor? Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasp ediyor.”

Bir sırdan fazla bu milletin fakru hali, hazine üzerine oturan bu milletin ve İslam ülkelerinin mallarına Avrupa zalimleriyle ortaklık yapan Asya’daki münafıkların cebir veya hile el koyup almaları sebebiyledir.
Yüz sene önce petrol yok denilip ABD’nin aldatmacasıyla kapatılmış olan kuyulardan bugün petrol fışkırıyor.
PKK’nın yıllarca çöreklendiği Gabar’da petrol fışkırıyor.

-Kim kaybetti, kim kazandı?

Gazze’de canlarımızı, dindaşlarımızı ve masumları kaybettik.Gerçekte onlar şehit olarak kazandılar.İsrailli Yahudiler Cehennem odunu oldular, kaybettiler.Asker olarakta kaybettiler.Maddi kayba gelince, PKK’yı destekleyip bize o zaman itibarıyla 300 milyar kaybettiren İsrail ve Batı, bugün maddi olarak da kaybetti.İsrail’in maddi kaybı 700 milyar, Batı İsrail ve Ukrayna’ya silah yardımıyla depolarını boşaltmış, kendi ifadeleriyle sapanla ve okla savaşacak hale gelmiş.

Biz ölsek de bir ölür, bin diriliriz. Tıpkı şunun gibi;

-Deprem bölgesinde 50 bin civarında kayıp verirken, Deprem bölgesinde 10 ayda 196 bin bebek doğdu.[4]

– Bu memlekette ve de dünyada örülen Yahudi ağı geç ve kayıplı da olsa bozuldu. 

” Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!”[5]

MEHMET ÖZÇELİK

16-12-2023

[1] https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/hutbe-i-samiye/13

[2] https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/hutbe-i-samiye/20

[3] https://www.yenisafak.com/gundem/tegmen-cuntasini-tuzla-piyade-okulunda-yurutulen-sorusturma-ortaya-cikardi-4581363

[4] https://www.yenisafak.com/gundem/deprem-bolgesinde-10-ayda-196-bin-bebek-dogdu-4581909

[5] Ankebût Suresi 41. Ayet.

Loading

No ResponsesAralık 16th, 2023

Dünyada ne kadar dil var?

Dünyada ne kadar dil var?


Dünyada kaç dil olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, yapılan araştırmalara göre 7 bin ila 10 bin arasında dil olduğu tahmin edilmektedir. Bu dillerin büyük bir kısmı, sadece birkaç bin veya hatta birkaç yüz kişi tarafından konuşulan küçük dillerdir.

Dünyada en çok konuşulan diller Çince, İngilizce, Hintçe, İspanyolca, Arapça ve Portekizcedir. Bu diller, dünyanın toplam nüfusunun yaklaşık %50’si tarafından konuşulmaktadır.

Dillerin sayısı, zaman içinde değişmektedir. Bazı diller yok olurken, bazıları da yeni ortaya çıkmaktadır. Dillerin yok olmasının en yaygın nedeni, o dili konuşan kişilerin sayısının azalmasıdır. Örneğin, Avustralya’da yerli halk tarafından konuşulan birçok dil, son yıllarda yok olmuştur.

Dillerin ortaya çıkmasının en yaygın nedeni ise, insanların birbirleriyle iletişim kurabilmek için yeni bir dil geliştirmesidir. Örneğin, Amerika’da konuşulan İngilizce dili, İngiltere’den gelen göçmenlerin, yerli halkla iletişim kurabilmek için geliştirdikleri bir dildir.

Dil, insan kültürünün önemli bir parçasıdır. Dil, insanların birbirleriyle iletişim kurmasını, fikirlerini paylaşmasını ve kültürlerini korumasını sağlar.

@@@@@@@@

Ses nasıl oluşmaktadır?

Ses, bir maddenin titreşimi sonucunda oluşan bir enerjidir. Bu titreşim, maddedeki moleküllerin ileri geri hareketi ile oluşur. Ses, katı, sıvı veya gaz ortamlarda yayılabilir.

Ses, ses kaynağından çıkan titreşimler sonucunda oluşur. Ses kaynağı, bir nesnenin titreşmesi ile ses üretebilir. Örneğin, bir davulun vurulması, bir gitarın telinin çalınıp titretilmesi, bir insanın konuşması veya bir hayvanın ses çıkarması, ses kaynağına örnektir.

Ses, ses kaynağından çıkan titreşimler, çevredeki havayı titreştirir. Havadaki bu titreşimler, ses dalgaları olarak adlandırılır. Ses dalgaları, havada ilerlerken, havadaki moleküllerin ileri geri hareketine neden olur.

Ses dalgaları, bir ortamdan diğer bir ortama geçerken, hızları değişebilir. Örneğin, ses dalgaları, havadan suya geçerken hızları yaklaşık olarak yarı yarıya azalır.

Ses dalgaları, kulak tarafından algılanır. Kulak, ses dalgalarını titreşimlere dönüştürür. Bu titreşimler, beyine iletilir ve beyinde ses olarak yorumlanır.

Ses, frekansı ve şiddeti gibi iki temel özelliği ile tanımlanır. Frekans, ses dalgalarının bir saniyede yaptığı titreşim sayısıdır. Şiddet, ses dalgalarının taşıdığı enerji miktarıdır. Frekans, sesin tonunu belirler. Şiddet ise sesin yüksekliğini belirler.

İnsan sesi, gırtlakta bulunan ses tellerinin titreşmesi sonucunda oluşur. Ses tellerinin kalınlığı ve uzunluğu, sesin tonunu belirler. Ses tellerinin gerginliği ise sesin şiddetini belirler.

İnsan sesi, iki temel ses grubuna ayrılır:

* Konuşma sesi: İnsanların konuşması sonucunda oluşan sestir. Konuşma sesi, frekansı 100-5000 Hz arasında değişen seslerdir.
* Müzik sesi: Müzik aletlerinin çalınması sonucunda oluşan seslerdir. Müzik sesi, frekansı 10-20000 Hz arasında değişen seslerdir.

Ses, insan yaşamında önemli bir rol oynar. Ses, insanların birbirleriyle iletişim kurmasını, müzik dinlemesini ve çevresini anlamasını sağlar.

@@@@@@@@

Loading

No ResponsesAralık 15th, 2023

KAN AYNI KAN

KAN AYNI KAN

Evet bu kan aynı kandır.

Terörde olup, terörde ittifak edenler aynı kanı taşımaktadırlar.

Genetik yapı aynı.

Kan depreşiyor ve çekiyor.

Evet İsrail neyse PKK’da odur. İsrail’in yaptığını PKK yapmıştı. PKK’nın dün yaptığını, bugün İsrail yapıyor.

Çocukları öldüren Pkk Kürtleri savunuyorum derken maalesef Kürtler öldü, Kürtleri öldürdü.

PKK’yla bugün İsrail kendi halkını öldürüyor. Kendi halkını vuruyor. Çünkü kan aynı kandır.

-” Türkiye’den terör örgütü PKK ile tatbikat yapan ABD’ye net mesaj: Takip ediyoruz!”[1]

-” Bakan Fidan Bakü’de: Gazze’de ateşkes ve katliam arasında sadece ABD duruyor.”[2]

-” Sen bombaların hesabını ver.

ABD Başkanı Biden, “Netanyahu bu hükümeti değiştirmek zorunda” diyerek katliamları İsrail’in Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ile diğer aşırı sağcılara yüklemek ve ellerini temizlemek istiyor. Ancak ABD’nin istihbarat raporlarına göre İsrail, saldırıların ilk 6 haftasında Gazze’yi ABD’den tedarik ettiği 22 bin güdümlü ve güdümsüz bombayla vurdu. Biden, ayrıca Kongre’yi bypass ederek İsrail’e 14 bin tank mermisi daha gönderecek.”[3]

-Cumhurbaşkanının ifadesiyle ABD ve İsrail dünyada yalnızlaşıyor. 

Asıl savaştan sonra İsrail’in ve Yahudilerin işi zor. Geçmişin kir ve lekesine yenileri eklenmiş oldu. 

Hangi yüzle yaşayacaklar! 

-Şimdiye kadar hep Yahudilerin tarihte yaptıklarından bahsediliyordu, değil mi? Tarihte şöyle soykırım yaptılar, şöyle işkenceler yaptılar, diye.

Artık günümüzde yapmış oldukları o vahşet, en az şimdiki ifade ile 9 bine yakın çocuk, 19.000 insan, en az 10 binde yıkıntıların altında, 50.000’i aşkın yaralı mevcut.

Artık Yahudiler tarihte yaptıklarıyla değil, günümüzde yaptıklarıyla ve lanetle anılacak onlar.

Hangi yüzle, nasıl bir şekilde insanlar içerisinde, toplumlar içerisinde gezecekler? Hayvanlar içerisinde gezmek için bile maske kullanmaları lazım. Hayvanlar bile onlara müsaade etmez.

Nitekim bu durum kendisini göstermekte ve İsrail’den kaçışlar başlamaktadır.[4]

İsrail’in planı geri tepti.

Şimdiye kadar hatta son Ukrayna savaşında olduğu gibi, dünya Yahudilerin İsrail’e çekme oyunları tersine göçe sebep oldu. 

-İsrail vahşeti.

Çığlık sesleri yükseliyor.

Filistin STK’ları Ofer Hapishanesi’nde korkunç suçlar işlendiğini tespit etti. Serbest kalanların verdiği bilgiye göre yemek için Filistinli esirlerden “Havlamaları” isteniyor. İşkenceler nedeniyle günün her saatinde çığlık sesleri yükseliyor.[5]

Gazze bugün dehşeti yaşıyor.[6]

-Bu zulmün kalkması Arapların intibahı yani uyanışı ve İttihad-ı İslam ile mümkündür.[7]

Ancak Araplar boyunduruklarından kurtulmuş değil.

İsrail Başbakanı Netanyahu basın toplantısında Gazze’ye yönelik saldırılara tepki gösteren Arap liderleri tehdit etti. “Çıkarınızı korumak istiyorsanız, sessiz kalın” dedi.

Ancak İsrail’deki Firavunlar hem Gazze’de hem de dünyada Musaları çıkarmaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

14-12-2023

 

 

 

 

 

 

-“Kim bir zulmü görür de onu değiştirmezse, Allah onun başına umumî bir belâ gönderir.”

Hadisin anlamı, zulmü engellemek için elden geleni yapmanın hem bireysel hem de toplumsal sorumluluk olduğudur. Zira zulmün yaygınlaşması hem zulmedenlerin hem de zulme sessiz kalanların cezalandırılmasına sebep olabilir. Bu yüzden, müminler zulme karşı sabırlı, cesur ve adaletli olmalıdır. Zulme karşı mücadele etmenin yolları ise, duruma göre el ile, dil ile veya kalp ile olabilir. [8]

 

[1] https://www.yenisafak.com/gundem/turkiyeden-pkk-ile-tatbikat-yapan-abdye-net-mesaj-takip-ediyoruz-4581496

[2] https://www.yenisafak.com/gundem/bakan-fidan-bakude-gazzede-ateskes-ve-katliam-arasinda-sadece-abd-duruyor-4581531

[3] https://www.yenisafak.com/gundem/sen-bombalarin-hesabini-ver-4581358

[4] https://www.haber7.com/dunya/haber/3373409-israil-basini-duyurdu-israilliler-kaciyor

[5] https://www.yenisafak.com/dunya/ciglik-sesleri-yukseliyor-4580314

[6] https://www.facebook.com/mohamad.yahya.5/videos/1024004895522290

https://www.facebook.com/mohamad.yahya.5/videos/888137376195363

[7] https://tesbitler.com/index.php?s=ittihad

[8] Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 7.

https://sorularlarisale.com/bazi-eshasin-hatasindan-gelen-bu-musibet-bir-derece-memlekette-umumi-sekle-girmesinin-sebebi-nedir-zulme-veya-isyana.
https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/musibet.
https://sorularlaislamiyet.com/bela-ve-musibetleri-nasil-degerlendirmeliyiz-cocuklarin-basina-gelen-musibetlere-allah-neden-engel.

 

Loading

No ResponsesAralık 14th, 2023

SİYONİST YAHUDİ AKLI

SİYONİST YAHUDİ AKLI

 

İsrail ve destekçileri yani siyonist Yahudilerin bu dünyada da, ahirette de çok çekecekleri var.

Sadece Filistin ve Gazze’lilerde yaptıklarıyla değil, tüm dünyaya yaptıklarıyla…
Komünizmi Kuranda onlar, materyalizmi kuranlar da.
Bir yandan şeytan icat edip, diğer yandan melek görünümlü maskelerle insanları çarpıştırmış, yüz milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştur.

@@@@@@@@@

Komünizminin Yahudi ile ilişkisi nedir?

Komünizmin Yahudi ile ilişkisi, tarih boyunca farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bazıları, komünizmin Yahudi bir komplosu olduğunu iddia ederken, diğerleri komünizmin Yahudilerin geleneksel değerleriyle uyumlu olduğunu savunmuştur.

Komünizmin Yahudi bir komplosu olduğu iddiası, 19. yüzyılda ortaya çıktı ve 20. yüzyılda özellikle Nazi Almanyası’nda yaygınlaştı. Bu iddiaya göre, komünizm, Yahudilerin dünyayı ele geçirme planlarının bir parçasıdır. Bu iddia, antisemitik propagandanın bir parçası olarak kullanılmış ve milyonlarca Yahudi’nin ölümünden sorumlu olmuştur.

Komünizmin Yahudilerin geleneksel değerleriyle uyumlu olduğu iddiası, ise daha az yaygındır. Bu iddiaya göre, komünizm, Yahudilerin eşitlik ve kardeşlik gibi değerlerini yansıtır. Bu iddiayı savunanlar, komünizmin ortaya çıkışında Yahudilerin önemli rol oynadığını, ancak komünizmin bir Yahudi dini veya siyasi hareketi olmadığını savunurlar.

Tarihsel olarak, komünizme ilgi duyan Yahudilerin sayısı, genel nüfusa kıyasla nispeten yüksek olmuştur. Bunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi, Yahudiler, tarihsel olarak baskı altında yaşamış ve eşitlik arayışı içinde olmuşlardır. Komünizm, eşitlik ve kardeşlik gibi değerleri savunduğu için, Yahudiler için çekici bir ideoloji olmuştur. İkincisi, Yahudiler, eğitime ve entelektüel hayata önem veren bir topluluktur. Komünizm, bilimsel ve akılcı bir ideoloji olarak kabul edildiği için, Yahudiler için cazip olmuştur.

Günümüzde, komünizme ilgi duyan Yahudilerin sayısı, geçmişe kıyasla daha azdır. Bunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi, komünizmin başarısızlıkları, birçok Yahudi’nin bu ideolojiye olan inancını sarsmıştır. İkincisi, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, komünizmin küresel önemini azaltmıştır.

Sonuç olarak, komünizmin Yahudi ile ilişkisi, karmaşık ve tartışmalı bir konudur. Bu ilişkiye dair farklı yorumlar vardır ve bu yorumlar, tarihsel, siyasi ve sosyal faktörlerden etkilenmiştir.

@@@@@@@@

Kominizmi kuran kişi kimdir ve o bir Yahudi midir?

Kominizmi kuran kişi, Karl Marx olarak kabul edilir. Marx, 19. yüzyılda yaşamış bir Alman filozof, ekonomist, sosyolog ve devrimcidir. Marx, kapitalizmin eleştirisini yapmış ve sınıfsız, eşitlikçi bir toplum idealini savunmuştur. Marx’ın fikirleri, daha sonra Lenin, Stalin, Mao, Castro gibi liderler tarafından uygulanmış ve çeşitli ülkelerde komünist rejimler kurulmuştur.

Marx, Yahudi bir aileden gelmektedir. Ancak Marx, kendisi Yahudi olmadığını ve Yahudiliği reddettiğini söylemiştir. Marx, dinin insanları aldatan bir uyuşturucu olduğunu ve tarihsel olarak Yahudilerin kapitalist sömürüye katkıda bulunduğunu iddia etmiştir. Marx, Yahudiliği ve diğer dinleri eleştiren birçok yazı kaleme almıştır.

 

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

MÜNAFIK KAFİRDEN EŞETTİR

MÜNAFIK KAFİRDEN EŞETTİR

İnsanoğlu bir şeyler arıyor.

O bir şeyler içerisinde aslında kendisini, kendisinde olanı ağrıyor. Kendisinde derinlik derinleştikçe, kendisini çözdükçe, kendisine ait olan şeylerle iletişimini sağlıklı sürdürdükçe kendisinin Rabbisini bilmeye, Rabbisini anlamaya, Rabbisini tanımaya kadar ve de tanıdıkça da sevmeye kadar götürdü.

Her şey ilim zinciri içerisinde hakikate varacak, insanı hakikate ulaştıran en kısa yol marifettir. Marifet ilimden geçer.

Münafık ise yanlış yerde arıyor, araması gerekeni.

 

-Münâfıklar hakkında. Bakara Suresi. 8-20. Ayetler.

  1. Öyle insanlar da vardır ki “Allah’a ve âhiret gününe inandık.” derler; Oysa iman etmemişlerdir.

    9. Akılları sıra Allah’ı ve iman edenleri aldatmayı kurarlar. Kendilerinden başkasını aldatamazlar da farkında değiller.

    10. Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını daha da ilerletti. Bu yalancılıkları, bu samimiyetsizlikleri sebebiyle bunlara gayet acı bir ceza vardır.

    11. Ne zaman onlara: “Yeryüzüne fesat saçmayın!” denilse “Biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok!” derler.

    12. Gözünüzü açın, bunlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin şuurları yok, farkında değiller.

    13. Ne zaman onlara: “Şu güzel insanların iman ettiği gibi siz de iman edin.” denilse “Yani o beyinsizlerin inandıkları gibi mi inanalım?” derler. Asıl beyinsizler kendileridir de farkında değiller.

    14. Bunlar iman edenlerle karşılaştıkları vakit “Biz de müminiz.” derler. Fakat şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında da: “Emin olun biz sizinle beraberiz, biz onlarla alay ediyoruz.” derler.

    15. Allah da kendileriyle alay eder ve azgınlıklarında onlara mühlet verir; böylece onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.

    16. İşte onlar hidâyeti alacaklarına, dalâlete müşteri oldular. Ama bu, kârlı bir ticaret olmadı. Çünkü kâr yolunu tutmadılar.

    17. Bunların hali, o kimsenin haline benzer ki aydınlanmak için bir ateş yakar. Ateş çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların gözlerinin nurunu giderir ve karanlıklar içinde bırakır, onlar da göremez olurlar.

    18. Sağır, dilsiz ve kördürler onlar. Onun için hakka dönmezler.

    19. Yahut onların durumu gökten sağnak halinde boşanan ve içinde yoğun karanlıklar, gök gürlemeleri ve şimşekler bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumuna benzer. Yıldırımların verdiği dehşetle, ölüm korkusundan, parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Fakat Allah kâfirleri çepeçevre kuşatır.

    20. Şimşek nerdeyse gözlerini köreltecek. Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, karanlık çökünce de dikilir kalırlar. Allah dileseydi kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah gerçekten her şeye kadirdir.

    Sual: Kâfirlerin zemmi hakkında yalnız iki âyetle iktifa edilmiştir. On iki âyetin hülâsasıyla, münafıklar hakkında yapılan itnab neye binaendir?

    Cevap: Münafıklar hakkında itnabı, tatvili icab ettiren birkaç nükte vardır:

    1 – Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habîs olur. Aldatıcı olursa fesadı daha şedit olur. Dâhilî olursa zararı daha azîm olur. Çünkü dâhilî düşman; kuvveti dağıtıyor, cesareti azaltıyor. Haricî düşman ise bilakis asabiyeti şiddetlendirir, salabeti artırır.

    Nifakın cinayeti, İslâm üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslâm’ı zelzeleye maruz bırakan nifaktır. Bunun içindir ki Kur’an-ı Azîmüşşan, fazlaca onlara teşniat ve takbihatta bulunmuştur.

    2 – Münafığın mü’minler ile ihtilatı dolayısıyla yavaş yavaş ünsiyet kesbeder, iman ile ülfet peyda eder. Gerek Kur’an’dan, gerek mü’minlerden nifakın kötülüğü hakkındaki sözleri işite işite pis halinden nefret eder. En-nihaye lisanından kelime-i tevhid kalbine damlamaya zemin hazırlamak için itnab yapılmıştır.

    3 – İstihza, hud’a, ikiyüzlülük, hile, kizb, riya gibi kötü ahlâk münafıkta var; kâfirde o derece yoktur. Bu cihetten münafıklar hakkında itnab yapılmıştır.

    4 – Ale’l-ekser münafıklar, ehl-i kitaptan oldukları için şeytanî bir zekâ sahibleri olup daha hilekâr, desiseci olurlar. İşte bu durumdaki münafıklar hakkında itnab yani tatvil-i kelâm, ayn-ı belâgattır.(İşarat-ül İ’caz)

-Münafık cehennemin en aşağı derekesindedir.

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

MÜSLÜMAN İLİM ÖNCÜLERİ

MÜSLÜMAN İLİM ÖNCÜLERİ


İbni Sina kimdir, bilime katkıları nelerdir?

İbni Sina, 980 yılında Buhara’da doğmuş, 1037 yılında Hamadan’da ölmüş, İslam dünyasının en büyük bilim adamlarından biridir. Tıp, felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, biyoloji, müzik, edebiyat ve dil alanındaki çalışmalarıyla tanınmaktadır.

İbni Sina, tıp alanındaki çalışmalarıyla özellikle öne çıkmıştır. Yazdığı “El-Kanun fi’t-Tıp” adlı eser, 17. yüzyıla kadar Avrupa’da tıp eğitiminin temel kaynağı olarak kullanılmıştır. Bu eserde, tıp teorisi ve pratiğindeki birçok yeniliği ortaya koymuştur. Ayrıca, anestezi, ameliyat ve travma tedavisi gibi alanlarda önemli gelişmelere imza atmıştır.

Felsefe alanındaki çalışmalarıyla da önemli bir yere sahiptir. Yazdığı “El-İşarat ve’t-Tenbihat” adlı eser, İslam felsefesinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu eserde, akıl, varlık, bilgi ve metafizik gibi konulardaki görüşlerini ortaya koymuştur. Ayrıca, Aristoteles felsefesini İslami bir perspektifle yorumlamıştır.

Matematik, astronomi, fizik, kimya, biyoloji, müzik, edebiyat ve dil alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

İbni Sina’nın bilime yaptığı katkılar şu şekilde sıralanabilir:

* **Tıp alanında:**
* Anestezi, ameliyat ve travma tedavisi gibi alanlarda önemli gelişmelere imza atmıştır.
* “El-Kanun fi’t-Tıp” adlı eseri, 17. yüzyıla kadar Avrupa’da tıp eğitiminin temel kaynağı olarak kullanılmıştır.
* **Felsefe alanında:**
* “El-İşarat ve’t-Tenbihat” adlı eser, İslam felsefesinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
* Akıl, varlık, bilgi ve metafizik gibi konulardaki görüşlerini ortaya koymuştur.
* Aristoteles felsefesini İslami bir perspektifle yorumlamıştır.
* **Diğer alanlarda:**
* Matematik, astronomi, fizik, kimya, biyoloji, müzik, edebiyat ve dil alanındaki çalışmalarıyla İslam dünyasının biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

İbni Sina, İslam dünyasının en büyük bilim adamlarından biri olarak kabul edilmektedir. Çalışmaları, Orta Çağ Avrupa’sında da büyük bir etki yaratmış ve Batı biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

@@@@@@@@@@

İbni Sina’nın el Kanun fit Tıb adlı eseri özetle nelerden bahsetmektedir?

İbni Sina’nın “El-Kanun fi’t-Tıp” adlı eseri, tıp alanında yazılmış en kapsamlı eserlerden biridir. Eser, 5 ciltten oluşmaktadır ve tıp teorisi ve pratiğinin tüm yönlerini ele almaktadır.

Eserin ilk cildi, tıp teorisine ayrılmıştır. Bu ciltte, İbni Sina, insan vücudunun yapısı ve işleyişi, hastalıklar ve tedavi yöntemleri gibi konulardaki görüşlerini ortaya koymuştur.

Eserin ikinci cildi, tıbbi belirtilere ayrılmıştır. Bu ciltte, İbni Sina, çeşitli hastalıkların belirtilerini ve bunların teşhis yöntemlerini açıklamıştır.

Eserin üçüncü cildi, tıbbi tedavilere ayrılmıştır. Bu ciltte, İbni Sina, çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaç ve tedavi yöntemlerini anlatmıştır.

Eserin dördüncü cildi, tıbbi müdahalelere ayrılmıştır. Bu ciltte, İbni Sina, ameliyat, pansuman ve diğer tıbbi müdahaleleri açıklamıştır.

Eserin beşinci cildi, tıbbi beslenmeye ayrılmıştır. Bu ciltte, İbni Sina, sağlıklı beslenme ve hastalıklarda beslenmenin önemini vurgulamıştır.

“El-Kanun fi’t-Tıp” adlı eser, tıp alanındaki birçok yeniliği ortaya koymuştur. Bu eser sayesinde, tıp teorisi ve pratiğinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Eser, Orta Çağ Avrupa’sında da büyük bir etki yaratmış ve Batı tıp biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Eserin öne çıkan bazı özellikleri şunlardır:

* **Tıp teorisi ve pratiğinin tüm yönlerini ele alan kapsamlı bir eserdir.**
* **İbni Sina’nın tıp alanındaki derin bilgisini ve deneyimini yansıtmaktadır.**
* **Tıp alanındaki birçok yeniliği ortaya koymaktadır.**
* **Orta Çağ Avrupa’sında da büyük bir etki yaratmıştır.**

“El-Kanun fi’t-Tıp” adlı eser, tıp alanında yazılmış en önemli eserlerden biridir ve günümüzde de tıp öğrencilerinin ve bilim insanlarının ilgisini çekmektedir.

@@@@@@@@@@@@

Harezmi kimdir, bilime katkıları nelerdir?

Harezmi, 780 yılında Harezm’de (bugünkü Özbekistan) doğmuş, 850 yılında Bağdat’ta ölmüş, İslam dünyasının en önemli matematikçilerinden ve bilim adamlarından biridir. Matematik, astronomi, coğrafya, tarih ve dilbilim alanlarında çalışmalarıyla tanınmaktadır.

Harezmi, matematik alanındaki çalışmalarıyla özellikle öne çıkmıştır. Yazdığı “Kitab al-Muhtasar fi Hisab al-Jabr wa’l-Muqabala” adlı eser, cebirin temellerini oluşturan eser olarak kabul edilmektedir. Bu eserde, cebirsel denklemlerin çözümünde kullanılan çeşitli yöntemler anlatılmıştır.

Harezmi, cebirin yanı sıra, aritmetik, trigonometri ve geometri alanlarında da önemli çalışmalar yapmıştır. Yazdığı “Kitab al-Jam’ wa’l-Tafriq fi Hisab al-Hind” adlı eser, Hint rakamlarının İslam dünyasında yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur.

Astronomi alanındaki çalışmalarıyla da önemli bir yere sahiptir. Yazdığı “Kitab al-Sindhind” adlı eser, Arap dünyasında en önemli astronomi eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu eserde, Hint astronomisinin temellerini anlatmıştır.

Coğrafya alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının coğrafyasının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Yazdığı “Kitab Surat al-Arz” adlı eser, İslam dünyasında yazılmış ilk coğrafya eserlerinden biridir. Bu eserde, dünya haritası ve çeşitli bölgelerin coğrafi özellikleri anlatılmıştır.

Tarih ve dilbilim alanındaki çalışmalarıyla da İslam biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Yazdığı “Kitab al-Tarihim” adlı eser, İslam dünyasında yazılmış ilk tarih eserlerinden biridir. Bu eserde, İslam öncesi ve sonrası tarihin önemli olayları anlatılmıştır.

Harezmi’nin bilime yaptığı katkılar şu şekilde sıralanabilir:

* **Matematik alanında:**
* Cebirin temellerini atmıştır.
* Hint rakamlarının İslam dünyasında yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur.
* **Astronomi alanında:**
* Hint astronomisinin temellerini Arap dünyasına tanıtmıştır.
* **Coğrafya alanında:**
* İslam dünyasında yazılmış ilk coğrafya eserlerinden birini yazmıştır.
* **Tarih ve dilbilim alanında:**
* İslam dünyasında yazılmış ilk tarih ve dilbilim eserlerinden birini yazmıştır.

Harezmi, İslam dünyasının en önemli bilim adamlarından biri olarak kabul edilmektedir. Çalışmaları, Orta Çağ Avrupa’sında da büyük bir etki yaratmış ve Batı biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Harezmi’nin bilime yaptığı en önemli katkılardan biri, cebirin temellerini atmasıdır. Yazdığı “Kitab al-Muhtasar fi Hisab al-Jabr wa’l-Muqabala” adlı eser, cebirsel denklemlerin çözümünde kullanılan çeşitli yöntemler anlatmaktadır. Bu eser, Avrupa’da da büyük bir ilgi görmüş ve Batı’da cebirin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Harezmi’nin bilime yaptığı bir diğer önemli katkı, Hint rakamlarının İslam dünyasında yaygınlaşmasına katkıda bulunmasıdır. Yazdığı “Kitab al-Jam’ wa’l-Tafriq fi Hisab al-Hind” adlı eser, Hint rakamlarının İslam dünyasında yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur. Bu eser sayesinde, Hint rakamları, İslam dünyasında matematik ve astronomi gibi alanlarda kullanılmaya başlanmıştır.

Harezmi’nin bilime yaptığı diğer katkıları arasında, astronomi, coğrafya, tarih ve dilbilim alanındaki çalışmaları yer almaktadır. Bu çalışmalarıyla İslam dünyasının biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

@@@@@@@@@@#

Ali Kuşçu kimdir, bilime katkıları nelerdir?

Ali Kuşçu, 1403 yılında Semerkand’da doğmuş, 16 Aralık 1474 yılında İstanbul’da ölmüş, Timur İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde yaşamış matematikçi, astronom ve dil bilimcidir.

Ali Kuşçu, matematik ve astronomi alanındaki çalışmalarıyla özellikle öne çıkmıştır. Yazdığı “Risale-i Zic-i Uluğ Bey”, “Miftah-ul-Hisab” ve “Şamila” adlı eserler, bu alanlarda yazılmış en önemli eserlerden biri olarak kabul edilmektedir.

“Risale-i Zic-i Uluğ Bey” adlı eser, Uluğ Bey Zici olarak da bilinir. Bu eser, Uluğ Bey’in yaptırdığı rasathanede yapılan gözlemlere dayanarak hazırlanmıştır. Eser, astronomi alanındaki birçok yeniliği ortaya koymaktadır.

“Miftah-ul-Hisab” adlı eser, cebir alanında yazılmış en önemli eserlerden biridir. Eser, cebirsel denklemlerin çözümünde kullanılan çeşitli yöntemleri anlatmaktadır.

“Şamila” adlı eser, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp, felsefe ve dil bilimi gibi çeşitli alanlarda yazılmış eserlerin özetlerini içermektedir.

Ali Kuşçu’nun bilime yaptığı katkılar şu şekilde sıralanabilir:

* **Matematik alanında:**
* Cebir alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Astronomi alanında:**
* Uluğ Bey Zici’ni hazırlamıştır.
* **Dil bilimi alanında:**
* Türkçe ve Arapça dilleri üzerine çalışmalar yapmıştır.

Ali Kuşçu, İslam dünyasının en önemli bilim adamlarından biri olarak kabul edilmektedir. Çalışmaları, Orta Çağ Avrupa’sında da büyük bir etki yaratmış ve Batı biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Ali Kuşçu’nun bilime yaptığı en önemli katkılardan biri, Uluğ Bey Zici’ni hazırlamasıdır. Bu eser, astronomi alanındaki birçok yeniliği ortaya koymaktadır. Eser, Avrupa’da da büyük bir ilgi görmüş ve Batı’da astronominin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Ali Kuşçu’nun bilime yaptığı diğer katkıları arasında, cebir alanındaki çalışmaları ve Türkçe ve Arapça dilleri üzerine yaptığı çalışmalar yer almaktadır. Bu çalışmalarıyla İslam dünyasının biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

@@@@@@@@@

Biruni kimdir, bilime katkıları nelerdir?

Biruni, 973 yılında Harezm’de (bugünkü Özbekistan) doğmuş, 1048 yılında Gazne’de ölmüş, İslam dünyasının en önemli bilim adamlarından biridir. Astronomi, matematik, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, coğrafya, tarih, dilbilim, dinler tarihi ve felsefe alanlarında çalışmalarıyla tanınmaktadır.

Biruni, astronomi alanındaki çalışmalarıyla özellikle öne çıkmıştır. Dünyanın çapını, bugünkü değere çok yakın olarak hesaplamıştır. Ayrıca, güneş ve ay tutulmalarının nedenlerini açıklamıştır.

Matematik alanındaki çalışmalarıyla da önemli bir yere sahiptir. Cebir, trigonometri, geometri ve astronomi alanında önemli çalışmalar yapmıştır.

Fizik alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Optik, akustik, termodinamik ve mekanik alanında önemli çalışmalar yapmıştır.

Kimya alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Mineraloji, metalurji ve kimya alanında önemli çalışmalar yapmıştır.

Biyoloji alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bitki ve hayvan biyolojisi alanında önemli çalışmalar yapmıştır.

Jeoloji alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Mineraloji, jeoloji ve madencilik alanında önemli çalışmalar yapmıştır.

Coğrafya alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Dünya haritası ve çeşitli bölgelerin coğrafi özellikleri hakkında önemli çalışmalar yapmıştır.

Tarih alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. İslam öncesi ve sonrası tarihin önemli olayları hakkında önemli çalışmalar yapmıştır.

Dilbilim alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Farsça, Arapça, Hintçe ve diğer dillerin gramerini incelemiştir.

Dinler tarihi alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Hinduizm, Budizm ve diğer dinlerin inanç ve ibadetlerini incelemiştir.

Felsefe alanındaki çalışmalarıyla da İslam dünyasının biliminin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Felsefenin temel kavramlarını incelemiştir.

Biruni’nin bilime yaptığı katkılar şu şekilde sıralanabilir:

* **Astronomi alanında:**
* Dünyanın çapını, bugünkü değere çok yakın olarak hesaplamıştır.
* Güneş ve ay tutulmalarının nedenlerini açıklamıştır.
* **Matematik alanında:**
* Cebir, trigonometri, geometri ve astronomi alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Fizik alanında:**
* Optik, akustik, termodinamik ve mekanik alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Kimya alanında:**
* Mineraloji, metalurji ve kimya alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Biyoloji alanında:**
* Bitki ve hayvan biyolojisi alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Jeoloji alanında:**
* Mineraloji, jeoloji ve madencilik alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Coğrafya alanında:**
* Dünya haritası ve çeşitli bölgelerin coğrafi özellikleri hakkında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Tarih alanında:**
* İslam öncesi ve sonrası tarihin önemli olayları hakkında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Dilbilim alanında:**
* Farsça, Arapça, Hintçe ve diğer dillerin gramerini incelemiştir.
* **Dinler tarihi alanında:**
* Hinduizm, Budizm ve diğer dinlerin inanç ve ibadetlerini incelemiştir.
* **Felsefe alanında:**
* Felsefenin temel kavramlarını incelemiştir.

Biruni, İslam dünyasının en önemli bilim adamlarından biri olarak kabul edilmektedir. Çalışmaları, Orta Çağ Avrupa’sında da büyük bir etki yaratmış ve Batı biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Biruni’nin bilime yaptığı en önemli katkılardan biri, dünyanın çapını, bugünkü değere çok yakın olarak hesaplamasıdır. Bu hesaplama, astronomi alanındaki önemli bir gelişme olarak kabul edilmektedir.

Biruni’nin bilime yaptığı diğer katkıları arasında, matematik, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, coğrafya, tarih, dilbilim, dinler tarihi ve felsefe alanındaki çalışmaları yer almaktadır. Bu çalışmalarıyla İslam dünyasının biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

@@@@@@@@@

Mimar Sinan kimdir, bilime katkıları nelerdir?

Mimar Sinan, 1489 yılında Kayseri’nin Ağırnaz köyünde doğmuş, 17 Temmuz 1588 yılında İstanbul’da ölmüş, Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılda görev yapmış başmimarı ve inşaat mühendisidir.

Kariyerinde önemli eserler veren ve Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde başmimarlık görevini üstlenen Mimar Sinan, yapıtlarıyla geçmişte ve günümüzde dünyaca tanınmıştır. Başyapıtı, “ustalık eserim” olarak tanımladığı, Edirne’deki Selimiye Camii’dir.

Mimar Sinan, bilime yaptığı katkılar şu şekilde sıralanabilir:

* **Mühendislik alanında:**
* Statik sistemler üzerine önemli çalışmalar yapmıştır.
* Akustik alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* Jeoloji alanında önemli çalışmalar yapmıştır.
* **Mimarlık alanında:**
* Osmanlı mimarisinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur.
* Mimaride yenilikler yapmıştır.

Mimar Sinan, mühendislik alanındaki çalışmalarıyla özellikle öne çıkmıştır. Statik sistemler üzerine yaptığı çalışmalar, Osmanlı mimarisinin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, akustik alanında yaptığı çalışmalar, cami ve diğer dini yapıların akustik özelliklerinin iyileştirilmesine yardımcı olmuştur. Jeoloji alanında yaptığı çalışmalar, yapıların inşasında kullanılacak malzemelerin seçimi ve yer seçimi konusunda önemli bilgiler sağlamıştır.

Mimar Sinan, mimarlık alanındaki çalışmalarıyla da önemli bir yere sahiptir. Osmanlı mimarisinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, mimaride yenilikler yapmıştır. Örneğin, Selimiye Camii’nde kullandığı çifte minare sistemi, Osmanlı mimarisinde ilk kez kullanılmıştır.

Mimar Sinan, bilime yaptığı katkılarıyla, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve İslam dünyasının biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Çalışmaları, günümüzde de mimarlık ve mühendislik alanında önemli bir referans olarak kabul edilmektedir.

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

Batıda köle ticaretleri.

Batıda köle ticaretleri.


**Batı’da köle ticareti, Afrika’dan Amerika’ya ve Karayipler’e kölelerin sistematik olarak taşınması ve satılmasıydı.** Bu ticaret, 15. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar sürdü ve milyonlarca Afrikalının yakalanması, köleleştirilmesi ve Amerika kıtasına taşınmasına neden oldu.

**Batı’da köle ticareti, üç ana aşamaya ayrılabilir:**

1. **Yakalama ve köleleştirme:** Afrika’da, köle tüccarları, savaşlar, köle avı ve diğer yollarla Afrikalıları yakalar ve köleleştirirdi. Köleler, genellikle zincirlere bağlanarak ve yüzlerce kilometrelik yürüyüşlere zorlanarak köle pazarlarına götürülürdü.
2. **Kargo ve nakliye:** Köleler, genellikle aşırı kalabalık ve hijyenik olmayan gemilerde, Amerika’ya ve Karayipler’e taşınırdı. Bu yolculuklar, genellikle hastalık ve ölümle sonuçlanırdı.
3. **Amerika’da satış ve çalışma:** Köleler, Amerika’da ve Karayipler’de genellikle çiftliklerde, tarlalarda ve madenlerde çalıştırılırdı. Köleler, genellikle ağır işlerde çalıştırılır ve çok az hakka sahipti.

**Batı’da köle ticareti, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biridir.** Bu ticaret, milyonlarca insanın acı çekmesine ve ölmesine neden oldu ve Afrika’nın gelişimini önemli ölçüde etkiledi.

**Batı’da köle ticaretinin sona ermesi için yapılan birçok çaba oldu.** Bu çabalardan biri, İngiltere’nin 1807 yılında köle ticaretini yasaklamasıydı. Bu yasak, diğer ülkeler tarafından da takip edildi ve 19. yüzyılın sonlarında Batı’da köle ticareti sona erdi.

**Batı’da köle ticaretinin mirası, günümüzde hala hissedilmektedir.** Bu ticaret, Afrika’da ırksal gerilimi ve ayrımcılığın yaygınlaşmasına neden oldu. Ayrıca, köleliğin mirası, Amerika’da ve Karayipler’de devam eden adaletsizlik ve eşitsizlik sorunlarının temelini oluşturmaktadır.

@@@@@@@@#

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

Çiçek virüslü battaniyeler.

Çiçek virüslü battaniyeler.


**Çiçek virüslü battaniyeler**, 18. yüzyılda Kuzey Amerika’daki Fransız-Kızılderili Savaşları sırasında, İngilizler tarafından Fransızlara yardım eden Kızılderililere karşı biyolojik silah olarak kullanılmıştır.

İngiliz general Sir Jeffrey Amherst, Fransızlara yardım eden Kızılderilileri zayıflatmak ve yok etmek için bir plan yapmıştır. Bu planın bir parçası olarak, Amherst, çiçek virüslü battaniyeleri Kızılderililere hediye olarak göndermeyi planlamıştır.

Amherst, bu planı 1763 yılında, Ohio Nehri’nde konuşlu bir İngiliz garnizonundaki komutanlardan biri olan John Bouquet’e yazdığı bir mektupta açıklamıştır. Amherst, mektubunda, “Bu Kızılderililere çiçek hastalığı virüsü bulaştıracak battaniyeler gönderebilir misiniz? Bu, onları hastalandırabilecek ve hatta öldürebilecek bir yöntem olacaktır.” demiştir.

Bouquet, Amherst’in isteğini yerine getirmiş ve çiçek virüslü battaniyeleri Kızılderililere göndermiştir. Bu battaniyeler, Kızılderililer arasında hızla yayılan çiçek hastalığı salgınına neden olmuştur.

Çiçek hastalığı salgını, Kızılderililer arasında büyük bir yıkıma neden olmuştur. Bu salgın sonucunda, Kızılderili nüfusunun büyük bir kısmı ölmüştür. Bu salgın, Kızılderililerin Amerika’daki nüfusunu önemli ölçüde azaltmıştır.

Çiçek virüslü battaniyelerin kullanımı, kitlesel biyolojik silah kullanımına bir örnek olarak tarihe geçmiştir. Bu olay, kitlesel biyolojik silahların insanlık için ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteren bir örnektir.

**Çiçek virüslü battaniyelerin kullanımının hukuki boyutu**

Çiçek virüslü battaniyelerin kullanımı, 18. yüzyılda uluslararası hukuk tarafından yasaklanmamıştı. Ancak, günümüzde kitlesel biyolojik silah kullanımı, uluslararası hukuk tarafından yasaklanmıştır.

1972 Biyolojik Silahlar Konvansiyonu, kitlesel biyolojik silahların geliştirilmesini, üretimini, stoklanmasını, depolanmasını ve kullanılmasını yasaklamaktadır. Bu konvansiyon, 1975 yılında 100’den fazla ülke tarafından imzalanmıştır.

Türkiye, 1972 Biyolojik Silahlar Konvansiyonu’na 1975 yılında taraf olmuştur. Bu konvansiyona göre, Türkiye, kitlesel biyolojik silahların geliştirilmesini, üretimini, stoklanmasını, depolanmasını ve kullanılmasını yasaklamaktadır.

Çiçek virüslü battaniyelerin kullanımı, günümüzde uluslararası hukuka aykırı bir eylem olarak kabul edilmektedir.

@@@@@@@@@

 

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

Mum tarikatı nedir, Türkiye’deki faaliyetleri ve temsilcileri kimlerdir?

Mum tarikatı nedir, Türkiye’deki faaliyetleri ve temsilcileri kimlerdir?


**Mum tarikatı**, Güney Koreli Moon Sun-myung tarafından kurulan ve **Birleşme Hareketi** olarak da bilinen Yeni Dünya Düzenini savunan bir dinî harekettir. 1954 yılında kurulan hareket, Hristiyanlık, Budizm ve Konfüçyüsçülük gibi çeşitli dinlerden unsurlar içermektedir.

Hareketin temel öğretisi, **Birleşmiş Milletler**’in 1948 yılında kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin temel ilkelerine dayanır. Bu ilkeler arasında barış, sevgi, anlayış ve hoşgörü yer almaktadır. Hareket, bu ilkelerin tüm insanlığın ortak değeri olduğuna inanır.

Hareket, **ailenin kutsallığı**na da büyük önem verir. Hareket, ailenin birleşme ve sevginin temeli olduğuna inanır. Bu nedenle, hareketin üyeleri evlilik ve aile hayatına büyük önem verirler.

Hareket, **toplu düğün** törenleri ile de tanınır. Hareketin düzenlediği toplu düğün törenlerinde, farklı din, dil ve ırktan gelen çiftler evlenirler. Bu törenler, hareketin birliği ve sevginin önemini vurgulamak için düzenlenmektedir.

**Türkiye’de Mum tarikatının faaliyetleri**, 1970’li yıllarda başlamıştır. Hareket, Türkiye’de **Birleşme Hareketi Derneği** adı altında faaliyet göstermektedir. Derneğin merkezi İstanbul’dadır. Derneğin Türkiye genelinde çeşitli şubeleri bulunmaktadır.

Hareketin Türkiye’deki temsilcileri arasında **Moon Sun-myung’un oğlu Moon Hyung-jin** de bulunmaktadır. Moon Hyung-jin, Birleşme Hareketi’nin **Dünya Başkanı**dır. Moon Hyung-jin, Türkiye’yi sık sık ziyaret etmektedir.

**Mum tarikatının Türkiye’deki faaliyetleri**, zaman zaman tartışmalara neden olmuştur. Hareketin, **dini özgürlüğü engellediği**, **müritlerini zorladığı** ve **para topladığı** iddiaları gündeme gelmiştir. Ancak, hareket, bu iddiaları reddetmektedir.

@@@@@@@##

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

Siyonizm nedir ve hedefleri nelerdir?

Siyonizm nedir ve hedefleri nelerdir?


Yahudi milliyetçiliğini temel alan ve tarihi İsrail topraklarında bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan bir ideolojik harekettir. Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da antisemitizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır². Siyonizmin hedefleri arasında şunlar sayılabilir:

– Yahudilerin, diasporada yaşadıkları ayrımcılık ve zulümden kurtulmalarını sağlamak.
– Yahudilerin, dini ve kültürel kimliklerini koruyarak bir ulus oluşturmak.
– Yahudilerin, kutsal saydıkları Filistin topraklarında bağımsız ve güvenli bir devlet kurmak.
– Yahudilerin, İsrail devletini savunmak ve geliştirmek için uluslararası alanda destek bulmak.

@@@@@@@@@@@

Siyonizm ne zaman ortaya çıktı?

Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da Yahudi milliyetçiliği olarak ortaya çıkan bir ideolojik harekettir. Siyonizm terimi, ilk olarak 1890 yılında Avusturyalı Yahudi yayıncı Nathan Birnbaum tarafından kullanılmıştır². Siyonizm, Yahudilerin tarihi İsrail topraklarında bir Yahudi devleti kurmayı amaçlamıştır.

@@@@@@@@

Siyonizmin hedefleri nelerdir?

Siyonizmin hedefleri, Yahudi halkının milli ve kültürel kimliğini korumak, topraklarını yeniden kazanmak ve Yahudi devletini yeniden kurmak olarak özetlenebilir. Siyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da antisemitizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır². Siyonizm, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurmayı amaçlamıştır¹. 1948 yılında İsrail devleti kurulduğunda, Siyonistlerin hedefleri gerçekleşmişti. Ancak, Arap dünyası İsrail’in kurulmasını tanımadı ve İsrail-Arap savaşları başladı.

@@@@@@@@

Filistin toprakları neden önemlidir?
Filistin toprakları, Müslümanlar için hem dini hem de siyasi açıdan önemlidir. Dini açıdan, Filistin toprakları, İslam’ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’yı, peygamberlerin makamlarını ve kutsal emanetleri barındırmaktadır. Siyasi açıdan, Filistin toprakları, İsrail’in işgali ve zulmü altında yaşayan Filistin halkının haklarını savunmak için bir mücadele alanıdır. Filistin toprakları, aynı zamanda İslam dünyasının birliği ve dayanışması için bir sembol niteliği taşımaktadır.

@@@@@@@@@

Filistin toprakları hangi ülkeler tarafından işgal ediliyor?

Filistin toprakları, 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan beri İsrail tarafından işgal edilmektedir. İsrail, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ni kontrol etmektedir. Bu bölgeler, Filistin Devleti’nin de jure sınırlarını oluşturmaktadır. Filistin toprakları, aynı zamanda Mısır ve Ürdün tarafından da kısmen işgal edilmiştir. Mısır, Gazze Şeridi’nin güney sınırını, Ürdün ise Batı Şeria’nın doğu sınırını yönetmektedir.

@@@@@@@@

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

Çanakkale savaşlarında yaşanan ibretlik hikâyeler.

Çanakkale savaşlarında yaşanan ibretlik hikâyeler.


Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı’nın en kanlı ve en kahramanca mücadelelerinden biridir. Bu savaşta Türk askerleri, vatanlarını savunmak için büyük fedakârlıklar göstermiş ve düşmana geçit vermemiştir. Çanakkale Savaşı’nda yaşanan ibretlik hikâyelerden bazıları şunlardır:

– Seyit Onbaşı: Seyit Onbaşı, 18 Mart 1915’te düşman gemilerine karşı savaşan bir topçu eriydi. Topun mermisi bitince, Seyit Onbaşı 215 kiloluk bir mermiyi sırtlayarak topa yerleştirdi ve ateşledi. Bu atışla İngiliz zırhlısı Ocean’ı batırdı. Seyit Onbaşı’nın bu kahramanlığı, Çanakkale Savaşı’nın sembollerinden biri oldu.

– Yahya Çavuş: Yahya Çavuş, 25 Nisan 1915’te Anzakların Gelibolu’ya çıkarma yaptığı gün, Conkbayırı’nda savaşan bir çavuştu. Yahya Çavuş, düşmanın ilerlemesini durdurmak için bir grup askerle birlikte bir siper kazdı. Siperin içinde bir de bayrak dikti. Düşman askerleri, siperi fark edince ateş açtılar. Yahya Çavuş ve arkadaşları, siperde şehit oldular. Fakat bayrak, siperin üzerinde dalgalanmaya devam etti. Bu bayrak, Türk askerlerine moral verdi ve düşmanın geri püskürtülmesinde rol oynadı.

– Anafartalar Kahramanı: Anafartalar Kahramanı, 9-10 Ağustos 1915’te Anafartalar’da savaşan bir Türk askeriydi. Bu asker, düşmanın ilerleyişini durdurmak için tek başına bir makinalı tüfekle ateş açtı. Düşman askerleri, bu tüfeğin arkasında bir bölük olduğunu sanarak geri çekildiler. Fakat bu askerin kim olduğu bilinmiyordu. Bu yüzden ona Anafartalar Kahramanı denildi.

@@@@@@@@@@

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

ELİ KANLI SÖMÜRGE KATİL DEVLETİ FRANSA

ELİ KANLI SÖMÜRGE KATİL DEVLETİ FRANSA

 

Afrika ülkelerinden Fransa’ya karşı baş kaldırılar.

Afrika ülkeleri, Fransa’nın sömürgeci geçmişi ve günümüzdeki ekonomik ve siyasi nüfuzundan dolayı Fransa’ya karşı uzun bir süredir baş kaldırmaktadır. Bu baş kaldırmalar, genellikle Fransız yönetimine karşı direniş, bağımsızlık mücadelesi ve ekonomik bağımsızlık talepleri şeklinde gerçekleşmektedir.

Afrika’da Fransa’ya karşı gerçekleşen en önemli baş kaldırmalardan biri, 1954-1962 yılları arasında süren Cezayir Savaşı’dır. Bu savaş, Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığını kazanması ile sonuçlanmıştır. Cezayir Savaşı, Fransa’nın Afrika’daki sömürge imparatorluğunun sonunu işaret eden önemli bir olaydır.

Fransa’ya karşı gerçekleşen diğer önemli baş kaldırmalardan bazıları şunlardır:

* 1956-1960 yılları arasında süren Tunus ve Fas’ın bağımsızlık mücadeleleri
* 1960-1961 yılları arasında süren Kongo Barış Harekatı
* 1963-1964 yılları arasında süren Birinci Kongo Savaşı
* 1967-1970 yılları arasında süren Biafra Savaşı
* 1977-1978 yılları arasında süren Angola İç Savaşı
* 1980-1987 yılları arasında süren Mozambik İç Savaşı
* 1994-1996 yılları arasında süren Ruanda Soykırımı
* 2011-2012 yılları arasında süren Libya İç Savaşı
* 2012-2015 yılları arasında süren Mali İç Savaşı
* 2013-2014 yılları arasında süren Fildişi Sahili İç Savaşı

Bu baş kaldırmaların çoğu, Fransa’nın askeri müdahaleleri ile bastırılmıştır. Fransa, Afrika’daki nüfuzunu korumak için gerektiğinde askeri güç kullanmaktan çekinmemiştir.

Günümüzde de Afrika ülkeleri, Fransa’ya karşı çeşitli protesto ve eylemler düzenlemektedir. Bu eylemler, genellikle Fransız sömürgeciliğinin mirası, Fransa’nın ekonomik müdahaleleri ve Fransa’nın Afrika’daki siyasi baskıları gibi konulara tepki olarak gerçekleşmektedir.

Fransa’ya karşı gerçekleşen baş kaldırmalar, Afrika’nın Fransa ile olan ilişkilerinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu baş kaldırmalar, Fransa’nın Afrika’daki nüfuzunu sarsmakta ve Afrika’daki bağımsızlık hareketlerine güç vermektedir.

@@@@@@@@

Fransa’nın tarihte yaptığı soykırımlar.

Fransa, 19. ve 20. yüzyıllarda dünyanın en büyük ikinci sömürge imparatorluğunu kurmuştur¹. Fransız sömürge imparatorluğu, Afrika, Amerika, Asya ve Okyanusya’da birçok topluluğa zulmetmiş, katliam yapmış ve kültürel asimilasyona uğratmıştır. Fransa’nın sömürge ve soykırım tarihinin yaşayan sembolleri arasında şunlar sayılabilir:

– Cezayir: Fransa, 1830-1962 yılları arasında Cezayir’i sömürgeleştirmiş ve yaklaşık 1,5 milyon Cezayirliyi öldürmüştür. Cezayir bağımsızlık savaşı sırasında Fransa, kimyasal silahlar, işkence ve toplu infazlar kullanmıştır.
– Ruanda: Fransa, 1990-1994 yılları arasında Ruanda’da yaşanan soykırımda Hutu yönetimine destek vermiş ve Tutsi azınlığa karşı katliamlara göz yummuştur. Ruanda soykırımında yaklaşık 800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu öldürülmüştür.
– Madagaskar: Fransa, 1896-1960 yılları arasında Madagaskar’ı sömürgeleştirmiş ve yerli halka baskı uygulamıştır. 1947-1948 yıllarında Madagaskar bağımsızlık hareketini bastırmak için Fransa, yaklaşık 100 bin Madagaskarlıyı öldürmüştür.

@@@@@@@@@#

Fransa’nın sömürge imparatorluğu hangi ülkelerden oluşuyordu?

Fransa’nın sömürge imparatorluğu, 19. ve 20. yüzyıllarda Afrika, Amerika, Asya ve Okyanusya’da birçok ülkeyi kapsamıştır. Fransa’nın sömürgeleştirdiği ülkelerden bazıları şunlardır:

– Afrika: Cezayir, Gabon, Moritanya, Senegal, Gine, Fildişi Sahili, Kongo, Mali, Madagaskar, Benin, Burkina Faso, Togo, Çad, Nijer, Ruanda, Tunus, Fas, Cibuti, Komorlar, Seyşeller, Ekvator Ginesi, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Lesoto, Gana, Mısır, Sudan, Botsvana, Zimbabve, Zambiya, Uganda, Malavi, Svaziland, Güney Afrika, Namibya, Nijerya, Kenya, Tanzanya.
– Amerika: Kanada, Haiti, Fransız Guyanası, Guadeloupe, Martinik, Saint Pierre ve Miquelon, Saint Martin, Saint Barthélemy, Saint Lucia, Dominika, Grenada, Tobago, Louisiana, Florida, Illinois, Indiana, Ohio, Michigan, Wisconsin, Minnesota, Mississippi, Alabama, Arkansas, Missouri, Iowa, Dakota, Montana, Wyoming, Colorado, Kansas, Nebraska, Oklahoma, New Mexico, Texas, Arizona, Nevada, Utah, Kaliforniya, Oregon, Washington, Idaho.
– Asya: Fransız Hindistanı, Lübnan, Suriye, Vietnam, Laos, Kamboçya, Çin, Hindistan, Sri Lanka, Malezya, Singapur, Tayland, Endonezya, Filipinler, Yemen, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Irak, İran, Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Nepal, Butan, Myanmar, Tayvan, Japonya, Kore.
– Okyanusya: Fransız Polinezyası, Yeni Kaledonya, Wallis ve Futuna, Clipperton Adası, Yeni Zelanda, Avustralya, Vanuatu, Fiji, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Kiribati, Tuvalu, Nauru, Marshall Adaları, Mikronezya, Palau, Samoa, Tonga, Niue, Cook Adaları.

@@@@@@@@

Hangi ülkeler Fransızların sömürgesi olmadı?

Fransızların sömürgesi olmadı ülkeler, dünyanın farklı bölgelerinde bulunmaktadır. Örneğin, Avrupa’da Fransa’nın sömürgeleştiremediği ülkeler arasında İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz, İsveç, Norveç, Danimarka, İrlanda, İzlanda, Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Çekya, Slovakya, Macaristan, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Ukrayna, Belarus, Rusya, Türkiye, Kıbrıs, Malta, Andorra, Lihtenştayn, Lüksemburg, Belçika, Hollanda, İsviçre, Vatikan, Monako, San Marino gibi ülkeler sayılabilir.

Fransa’nın sömürgeleştiremediği diğer kıtalardaki ülkeler ise şunlardır:

– Asya: Afganistan, Bangladeş, Bhutan, Brunei, Çin, Endonezya, Filipinler, Güney Kore, Hindistan, Irak, İran, İsrail, Japonya, Kamboçya, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Kuveyt, Laos, Lübnan, Maldivler, Moğolistan, Myanmar, Nepal, Özbekistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Suriye, Tacikistan, Tayland, Türkmenistan, Umman, Ürdün, Vietnam, Yemen.
– Afrika: Angola, Botsvana, Burundi, Cezayir, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Fas, Gambiya, Gana, Gine-Bissau, Güney Afrika, Güney Sudan, Kenya, Lesoto, Liberya, Libya, Malavi, Mali, Moritanya, Mozambik, Namibya, Nijer, Nijerya, Ruanda, Somali, Sudan, Svaziland, Tanzanya, Tunus, Uganda, Zambiya, Zimbabve.
– Amerika: ABD, Arjantin, Bahamalar, Barbados, Belize, Bolivya, Brezilya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvador, El Salvador, Grenada, Guatemala, Guyana, Honduras, Jamaika, Kanada, Kolombiya, Kosta Rika, Küba, Meksika, Nikaragua, Panama, Paraguay, Peru, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Surinam, Trinidad ve Tobago, Uruguay, Venezuela.
– Okyanusya: Avustralya, Fiji, Kiribati, Marshall Adaları, Mikronezya, Nauru, Palau, Papua Yeni Gine, Samoa, Solomon Adaları, Tonga, Tuvalu, Vanuatu.

@@@@@@@@

Hangi ülkeler Fransızların en uzun süreli sömürgesi oldu?

Fransızların en uzun süreli sömürgesi olan ülkeler, Fransa’nın 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar sürdürdüğü birinci ve ikinci sömürge imparatorlukları arasında değişiklik göstermiştir¹. Genel olarak, Fransa’nın en uzun süreli sömürgeleri şunlardır:

– Kanada: Fransa, 1534’te Jacques Cartier’in keşfinden sonra Kanada’yı sömürgeleştirmeye başlamıştır. Fransa, 1763’te Yedi Yıl Savaşları’nın sonunda Kanada’nın büyük bir bölümünü İngiltere’ye bırakmak zorunda kalmıştır². Fransa’nın Kanada’daki sömürge dönemi yaklaşık 229 yıl sürmüştür.
– Cezayir: Fransa, 1830’da Cezayir’i işgal etmiş ve 1962’de Cezayir’in bağımsızlığını tanımıştır. Fransa’nın Cezayir’deki sömürge dönemi yaklaşık 132 yıl sürmüştür.
– Senegal: Fransa, 1659’da Senegal’in Saint-Louis kentini kurmuş ve 1960’ta Senegal’in bağımsızlığını tanımıştır³. Fransa’nın Senegal’deki sömürge dönemi yaklaşık 301 yıl sürmüştür.
– Vietnam: Fransa, 1858’de Vietnam’ı işgal etmeye başlamış ve 1954’te Cenevre Anlaşması ile Vietnam’ın bağımsızlığını kabul etmiştir³. Fransa’nın Vietnam’daki sömürge dönemi yaklaşık 96 yıl sürmüştür.

@@@@@@@@@

Hangi ülkeler Fransızların en kısa süreli sömürgesi oldu?

Fransızların en kısa süreli sömürgesi olan ülkeler, genellikle Fransa’nın I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında işgal ettiği veya geçici olarak yönettiği ülkelerdir. Bu ülkelerden bazıları şunlardır:

– Belçika: Fransa, 1795’te Belçika’yı işgal etmiş ve 1815’te Viyana Kongresi ile Belçika’nın bağımsızlığını tanımıştır. Fransa’nın Belçika’daki sömürge dönemi yaklaşık 20 yıl sürmüştür.
– Suriye: Fransa, 1920’de Suriye’yi işgal etmiş ve 1946’da Suriye’nin bağımsızlığını tanımıştır³. Fransa’nın Suriye’deki sömürge dönemi yaklaşık 26 yıl sürmüştür.
– Lübnan: Fransa, 1920’de Lübnan’ı işgal etmiş ve 1943’te Lübnan’ın bağımsızlığını tanımıştır³. Fransa’nın Lübnan’daki sömürge dönemi yaklaşık 23 yıl sürmüştür.
– Tunus: Fransa, 1881’de Tunus’u işgal etmiş ve 1956’da Tunus’un bağımsızlığını tanımıştır. Fransa’nın Tunus’taki sömürge dönemi yaklaşık 75 yıl sürmüştür.

@@@@@@@@

Daha geniş bilgi için bakınız:

https://tesbitler.com/index.php?s=Fransa

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

İLAÇ Firmaları.

İLAÇ Firmaları.

 

İlaç Firmaları için en iyi hasta, olmayan ve ölmeyen hastadır, sözü.

“İlaç firmalarına en iyi hasta, olmayan ve ölmeyen hastadır” sözü, ilaç firmalarının kâr odaklı bir anlayışa sahip olduğunu ve hastaların sağlığından ziyade, ilaç satışlarından elde ettikleri kârın önemsendiğini ifade eden bir sözdür. Bu söz, ilaç firmalarının hastaları iyileştirmekten ziyade, hastalıkları devam ettirmeye yönelik ilaç geliştirmeye odaklandığına dair bir eleştiridir.

Bu söz, ilk olarak 1960’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanıldığı bilinmektedir. Söz, o dönemde ilaç firmalarının antibiyotiklerin aşırı kullanımının yol açtığı antibiyotik direnci sorunundan sorumlu tutulduğu bir dönemde ortaya çıkmıştır. İlaç firmaları, antibiyotiklerin uzun süreli ve gereksiz kullanımının yol açtığı antibiyotik direncinin farkında olduklarını ancak bu sorunun, hastaların ilaçlara erişimini kısıtlayarak çözülemeyeceğini savunmuşlardır.

Bu söz, günümüzde de ilaç firmalarına yönelik eleştirilerde sıklıkla kullanılmaktadır. İlaç firmalarının, hastaların sağlığını iyileştirmek yerine, ilaç satışlarından elde ettikleri kârın önemsendiğinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Bu sözün doğruluk payı olduğu söylenebilir. İlaç firmaları, kâr odaklı bir anlayışa sahip oldukları için, hastaların sağlığını iyileştirmekten ziyade, ilaç satışlarından elde ettikleri kârın önemsendiği söylenebilir. Ancak bu sözün, ilaç firmalarının tümünü kapsadığını söylemek doğru değildir. İlaç firmaları arasında, hastaların sağlığını iyileştirmeyi öncelikli olarak gören firmalar da bulunmaktadır.

İlaç firmalarının kâr odaklı bir anlayışa sahip olmasının, hastaların sağlığını olumsuz etkilediğini söylemek mümkündür. İlaç firmaları, hastalıkları devam ettirmeye yönelik ilaç geliştirmeye odaklandıkları için, hastaların iyileşme şansı azalmaktadır. Ayrıca, ilaç firmalarının aşırı reklam ve pazarlama faaliyetleri, hastaların gereksiz yere ilaç kullanmalarına neden olmaktadır.

İlaç firmalarının kâr odaklı anlayışını değiştirmek için, hastaların sağlığını öncelikli olarak gören politikaların uygulanması gerekmektedir. İlaç firmalarının reklam ve pazarlama faaliyetlerinin kısıtlanması, ilaçların erişilebilirliğinin artırılması ve ilaçların etkinliğinin ve güvenliğinin daha sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gibi önlemler, ilaç firmalarının kâr odaklı anlayışını değiştirmeye yardımcı olabilir.

@@@@@@@@@#

İlaç Firmaları için en iyi hasta, olmayan ve ölmeyen hastadır, sözünün uygulamadaki örnekleri nelerdir?

İlaç firmaları için en iyi hasta, olmayan ve ölmeyen hastadır sözünün uygulamadaki örnekleri şunlardır:

* **İlaç firmalarının, kronik hastalıkları tedavi eden ilaçlar geliştirmeye odaklanmaları:** İlaç firmaları, kronik hastalıkları tedavi eden ilaçlar geliştirerek, hastaların hayat boyu ilaç kullanmasını sağlayarak karlarını artırabilirler. Örneğin, diyabet, kanser ve kalp hastalığı gibi kronik hastalıklar için geliştirilen ilaçlar, hastaların yaşam kalitesini iyileştirmekle birlikte, ilaç firmalarına önemli bir gelir kaynağı sağlamaktadır.
* **İlaç firmalarının, aşırı reklam ve pazarlama faaliyetleri: ** İlaç firmaları, aşırı reklam ve pazarlama faaliyetleri ile hastaları gereksiz yere ilaç kullanmaya teşvik ederek karlarını artırabilirler. Örneğin, ağrı kesiciler, antibiyotik ve antidepresanlar gibi ilaçlar, gereksiz yere ve uzun süreli kullanıldığında, istenmeyen yan etkilere neden olabilir.
* **İlaç firmalarının, ilaçların etkinliğinin ve güvenliğinin yetersiz denetimi: ** İlaç firmaları, ilaçların etkinliğinin ve güvenliğinin yetersiz denetiminden yararlanarak, etkisiz veya güvenli olmayan ilaçları pazarlayarak karlarını artırabilirler. Örneğin, son yıllarda piyasaya sürülen birçok ilaç, daha sonra istenmeyen yan etkileri nedeniyle geri çekilmiştir.

Bu örnekler, ilaç firmalarının kâr odaklı bir anlayışa sahip olduğunu ve hastaların sağlığından ziyade, ilaç satışlarından elde ettikleri kârın önemsendiğini göstermektedir.

İlaç firmalarının kâr odaklı anlayışını değiştirmek için, hastaların sağlığını öncelikli olarak gören politikaların uygulanması gerekmektedir. Bu politikalar, ilaç firmalarının reklam ve pazarlama faaliyetlerinin kısıtlanması, ilaçların erişilebilirliğinin artırılması ve ilaçların etkinliğinin ve güvenliğinin daha sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gibi önlemleri içerebilir.

 

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

Dünyada bombalanıp harabeye dönmüş ülkeler ve son durumları.

Dünyada bombalanıp harabeye dönmüş ülkeler ve son durumları.


Dünyada bombalanıp harabeye dönmüş birçok ülke bulunmaktadır. Bu ülkelerden bazıları şunlardır:

* **Suriye:** Suriye, 2011 yılında başlayan iç savaş nedeniyle dünyanın en yıkık ülkelerinden biridir. Savaş, milyonlarca insanın ölümüne, yaralanmasına ve yerinden edilmesine neden olmuştur. Savaşın yıkıcı etkileri, ülkenin altyapısını, ekonomisini ve sosyal dokusunu derinden etkilemiştir.
*Suriye, 2011’den beri devam eden iç savaş nedeniyle büyük acı çekiyor. Savaşta 600 binden fazla insan hayatını kaybetti, 13 milyon insan yerinden edildi. Şam, Halep, Humus ve İdlib gibi şehirler bombalarla tahrip edildi. Suriye’nin ekonomisi, yaptırımlar, hiperenflasyon ve gıda kıtlığı nedeniyle çöktü.

* **Irak:** Irak, 2003 yılında ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından işgal edilmesinin ardından yıllarca süren şiddet ve çatışmalara sahne olmuştur. Savaş, milyonlarca insanın ölümüne, yaralanmasına ve yerinden edilmesine neden olmuştur. Savaşın yıkıcı etkileri, ülkenin altyapısını, ekonomisini ve sosyal dokusunu derinden etkilemiştir.

* **Yemen:** Yemen, 2015 yılında başlayan iç savaş nedeniyle dünyanın en yoksul ve en istikrarsız ülkelerinden biri haline gelmiştir. Savaş, milyonlarca insanın ölümüne, yaralanmasına ve yerinden edilmesine neden olmuştur. Savaşın yıkıcı etkileri, ülkenin altyapısını, ekonomisini ve sosyal dokusunu derinden etkilemiştir.

Yemen, 2015’ten beri devam eden iç savaş ve Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonun saldırıları nedeniyle dünyanın en büyük insani krizini yaşıyor. Savaşta 230 binden fazla insan öldü, 24 milyon insan insani yardıma muhtaç. Sana, Aden, Taiz ve Hudeyde gibi şehirler harabeye döndü. Yemen’in ekonomisi, enflasyon, akaryakıt sıkıntısı ve sağlık sisteminin çökmesi nedeniyle iflas etti.

* **Lübnan:** Lübnan, 1975-1990 yılları arasında süren iç savaş nedeniyle ağır hasar görmüştür. Savaş, yüz binlerce insanın ölümüne, yaralanmasına ve yerinden edilmesine neden olmuştur. Savaşın yıkıcı etkileri, ülkenin altyapısını, ekonomisini ve sosyal dokusunu derinden etkilemiştir.

* **Filistin:** Filistin, İsrail ile olan çatışmalar nedeniyle uzun yıllardır yıkıma ve şiddete maruz kalmaktadır. Filistinlilerin yaşadıkları topraklarda sık sık bombalama ve çatışmalar yaşanmaktadır. Bu durum, Filistinlilerin yaşam koşullarını ve güvenliğini olumsuz etkilemektedir.

*Ukrayna**: Rusya’nın işgali altında olan Ukrayna, bir ayda büyük yıkıma uğradı. Kiev, Harkov ve Donetsk gibi şehirlerde binalar, altyapı ve siviller ağır hasar gördü. Ukrayna’nın ekonomisi, enerji krizi, enflasyon ve üretim kaybı nedeniyle büyük darbe aldı.

Bu ülkelerdeki bombalama faaliyetleri, sivil kayıplara ve altyapı hasarlarına yol açmanın yanı sıra, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı da tetiklemektedir. Bu durum, bölgenin ve dünyanın genel güvenliğini tehdit etmektedir.

Bombalama faaliyetlerinin son durumu, her ülkenin kendine özgü koşullarına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Ancak, genel olarak bakıldığında, bu faaliyetlerin devam ettiği ve yıkıcı etkilerinin sürdüğü söylenebilir.

@@@@@@@@@

Suriye’nin iç savaşı neden başladı?

Suriye’nin iç savaşı, 2011 yılında Arap Baharı’nın etkisiyle ülkede demokrasi talep eden barışçıl gösterilerin başlamasıyla ortaya çıktı. Ancak Suriye rejimi, göstericilere şiddetle karşılık verdi ve bunun sonucunda silahlı muhalefet grupları oluştu. Suriye’de uzun süredir devam eden baskıcı yönetim, mezhepçilik, yolsuzluk, işsizlik ve sosyal eşitsizlik gibi sorunlar da iç savaşın nedenleri arasında sayılabilir.

Suriye’deki iç savaş 10 yıldan fazla sürdü ve 600 binden fazla insanın ölümüne, 13 milyon insanın yerinden edilmesine ve ülkenin büyük ölçüde harap olmasına neden oldu. Suriye’deki iç savaşa birçok bölgesel ve küresel güç de müdahil oldu ve çatışmanın çözümü için birçok girişimde bulunuldu. Ancak bugüne kadar hiçbir girişim kalıcı bir barış sağlayamadı.

@@@@@@@@@@

Suriye’deki iç savaşın son durumu nedir?

– Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş, 10 yıldan fazla sürdü ve 600 binden fazla insanın ölümüne, 13 milyon insanın yerinden edilmesine ve ülkenin büyük ölçüde harap olmasına neden oldu.
– Ülke fiilen bölünmüş durumda. Rejim, Rusya ve İran’ın desteğiyle ülkenin büyük kentlerinde kontrolü yeniden ele geçirdi³. Muhalifler ise Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu ve ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri ile birlikte ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda varlıklarını sürdürüyor.
– Suriye’deki iç savaşa birçok bölgesel ve küresel güç de müdahil oldu ve çatışmanın çözümü için birçok girişimde bulunuldu. Ancak bugüne kadar hiçbir girişim kalıcı bir barış sağlayamadı.
– Suriye’de insani durum da çok kötü. Savaş, yaptırımlar, enflasyon, gıda kıtlığı, sağlık sisteminin çökmesi ve Covid-19 salgını nedeniyle milyonlarca insan hayatta kalmak için mücadele ediyor.

@@@@@@@@@@

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023

Sırasıyla gelen peygamberler kimlerdir?

Sırasıyla gelen peygamberler kimlerdir?


İslam inancına göre, sırasıyla gelen peygamberler şunlardır:

* Adem
* İdris
* Nuh
* Hud
* Salih
* İbrahim
* Lut
* İsmail
* İshak
* Yakub
* Yusuf
* Eyüp
* Şuayb
* Musa
* Harun
* Zulkifli
* Davud
* Süleyman
* İlyas
* Elyesa
* Yunus
* Zekeriya
* Yahya
* İsa
* Muhammed

Bu peygamberlerin hepsi, Allah’ın insanlara gönderdiği elçilerdir. Onlar, Allah’ın emirlerini insanlara tebliğ etmek ve insanları doğru yola iletmekle görevlendirilmişlerdir.

Bu peygamberlerin arasında, ulu’l-azm peygamberler olarak adlandırılan dört peygamber vardır. Bunlar, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. Muhammed’dir. Ulu’l-azm peygamberler, Allah tarafından özel görevlerle görevlendirilmiş peygamberlerdir.

Peygamberlerin gönderilme amacı, insanları doğru yola iletmek ve onları Allah’a kulluğa çağırmaktır. Peygamberler, insanlara Allah’ın emirlerini ve yasaklarını bildirmişlerdir. Ayrıca, insanları iyiliğe ve doğruluğa yönlendirmeye çalışmışlardır.

Peygamberlerin gönderilmesi, insanlığın kurtuluşu için gereklidir. Peygamberler, insanlara Allah’ın yolunu göstererek, onların kurtuluşuna vesile olmuşlardır.

 

Loading

No ResponsesAralık 11th, 2023