GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN PROFİLİ

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İNSAN PROFİLİ
Sene 1987 28 Ekim ilk göreve başladığım Afyon Sultandağı Karapınar ortaokuluydu. Konya üzerinden Akşehir’den Sultandağı’na vardım, Milli Eğitim müdürlüğünde çok ilgi ve alakayla karşılandım. Milli eğitim müdürü Cemil bey kısa sohbetten sonra pencereden gösterdi “hocam şu Karapınar dolmuşu bunu kaçırırsan bir daha yok” dedi. Hemen müsaade istedim dolmuşa vardım, kendimi takdim ettim, dolmuştaki bütün insanlar fırladı ayağa kalkıp 23 yaşındaki bana hepsi yer vermeye kalkıştı. Ben çok mahcup oldum:” kapı ağzındaki tabureye otururum” dedim,kesinlikle kabul etmediler. Nihayet bir koltuğa oturdum. 27 km çoğu toprak yol. Nihayet okulun önüne vardık. Teneffüse çıkmışlardı aynı şekilde öğretmenler büyük ilgi ve alakayla karşıladı. Akşam için proğram yaptılar Mehmet beyin evinde yemek yedik, Doğan bey evini açtı, Adanalı Mehmet bey yatak yorgan getirdi. Bir hafta içinde büyük seferberlikle ev buldular, evin tamirat ve tadilatını beraber öğrencilerin ve velilerinde yardımıyla yaptık. Özellikle bu aşamada Din Kültürü dersine giren Fransızca öğretmeni Abdullah Çelik beyi ve Kâtibimiz Mustafa Cevizin desteğini unutamam. 9 Kasımda Kamyonet tuttlar 11 Kasımda evi getirdim indirilmesi ve yerleşmesinde büyük bir dayanışma ve yardım vardı. Hemen kömür odun tedariki yapıldı. Beni hiçbir işimde yalnız bırakmadılar. Okul içinde ve dışında müthiş bir dayanışma duru bir arkadaşlık ve dostluk örneği vardı. Sadece ilerleyen zamanlarda okul müdürü siyasi ve dini bazı zorluklar çıkardı lakin onun da üstesinden dayanışma ile geldik.
Diyeceğim şu ki eskiden sadece benim için değil herkes için insanlar samimi yardımlaşma ve dostluk gösterirdi. Birinin evi mi taşınacak, kömür odun aldı taşınacak herkes birbirine yardıma giderdi. İş bittikten sonra yenen yemeğin içilen çayın hele tatlı samimi sohbetin tadına doyulmazdı. Şefaatlide ki komşum Yılmazın evi taşınacak diye tatilde köyümdeki işi bırakıp yardıma gitmiştim. ( Maalesef yakın zamanda insani özelliklerin kaybolduğu bu devirde Şefaatliye gittiğimde o Yılmazı bir resmi dairede gördüm tanınamazlıktan geliyor) O yıllarda insanlar zor şartlarda yaşadığı için bir de ecdattan aldığı İman temeller sağlam olduğu için birbirine muhtaç ve yardıma mecbur hissederdi.
Köyde büyüdüğüm için aklımdan çıkmıyor, birinin işi geri kaldı mı hemen diğer komşular yardıma koşardı. Çalışanın yanından ellerinde sepet torba çanta ile meyve sebze götürenler kesinlikle ikram etmeden geçmezdi. Düğünler bütün komşuların katkısı ve seferberliği ile yapılırdı.3-4 gün süren düğünlerde takıların dışında herkes “okuntu” adında yiyecek içecek yardımı yapar yakın akrabalar koyun, dana getirirdi. ( 1982 de benim düğünümde bütün dayılarım koyun kesmişlerdi) Bu yapılan yardımlarda takılarda kesinlikle karşılık gözetildiğini ödünç yapıldığını düşünmüyorum. Düğün boyunca dışarıdan gelen misafirler komşular tarafından taksim edilir geceleri ağırlanır, kahvaltı orada verilirdi. Arabası olanlar ve traktörü olanlar karşılıksız araçlarını düğünde kullanırdı. Şaka ve espriler bazen ağırdı ama samimiyetten dokunmazdı, uhuvvete leke ve zeval getirmezdi. Cenazelerde aynı şekilde sünnet üzere 3 gün cenaze evinde yemek pişirttirilmez, cenaze evine yemek götürülür dışarıdan gelen misafirler günlerce komşular tarafından ağırlanırdı. 2002 yılında dahi Kahramanmaraş Göksun’a komşumuzun babasının cenazesini götürdük, otobüs parası ve misafirler ahali arasında paylaşıldı. Eski insan profilinde daha nice güzellikleri paylaşabiliriz
Ama ne olduysa zamanla ferdilik, neme lazımcılık, umursamazlık, enaniyet girdi. Bunların temelinde de insanları birbirine minneten soğutan krediler ve kredi kartları, refah seviyesinin artması, internet ve televizyonun dostlukların arasına girmesi her şeyden önce ve önemlisi İslami kültürün azalması okumamak veya okuyanların okuduklarını lisan-ı haline yansıtamaması gelmektedir. Bazen bakıyoruz adam derin İslam bilgisine sahip ama diğer faktörlerin etkisiyle ilmiyle amel edemiyor. Cenazelerde çoğu insan gelecek kıymalıyı bekliyor iştahla yiyor. Yakın akrabalar bile artık takıları karşılık gözeterek takıyor, kendi düğününde gelmezse istiyor, “ben sana şunu takmıştım “ diyor. Demekki Allah rızası için değil görsünler diye şan şeref için takılır olmuş. Her Cuma hutbede farz olarak dinliyoruz. “Şübhesiz ki Allah adaleti, iyiliği, (hususiyle) akrabaya (muhtâc oldukları şeyleri) vermeyi emr eder. Taşkın kötülük (ler) den, münkerden, zulm ve tecebbürden nehyeder. Size (bu suretle) öğüd verir ki iyice dinleyib ve anlayıb tutasınız.” Lakin bunu uygulamakta ilimle amel etmekte sıkıntılar çekiyoruz. Bu yüzden de eski erdemlerimize, hayatımıza özlemle bakıyoruz. Dünyayı ebedi zannedip dünyevi menfaatler İhlası bozuyor.
Tabii ki bütün bunlara rağmen ümitsiz değiliz. inşallah gelecekte en büyük sada İslamın olacak. İslam ve Ahkam-ı kuran halimize ve hayatımıza yansıtılıp Rabbimizin müjdelediği gibi kalplerimiz ve gönlümüz mütmain olacak, huzur haliyle huzur bulacağız.Bu konu da Öğretmenlere, İmamlara, bütün analara babalara büyük vazifeler ve rol model olmak düşüyor.Yaşarken, çalışırken,Muhammedi ahlakı muhabbetle aktarmak lazım. Önce bilgi haznemizi Kur’an ahkamıyla doldurup sonra bunu yaşantımıza dökeceğiz, Sorunlu değil sorumlu yaşayacağız. Mehmet Akif’in dediği gibi, “İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.” Anne babanın yaşantı tarzı, işyeri, sokak, Pazar,çarşı buna göre şekillendikçe inşallah özlemle beklediğimiz o günlerdeki erdemler yeniden yaşanacak en önemlisi Rabbimiz katındaki mesuliyetten kurtulup Rızasına ereceğiz.
Mustafa GÜNEŞ 13 Ağustos 2023- 23.38

Loading

No ResponsesAğustos 14th, 2023

EĞİTİMDE DOĞRU HEDEFLER VE KALICI REFAHA ETKİLERİ

           EĞİTİMDE DOĞRU HEDEFLER VE KALICI REFAHA ETKİLERİ

             EĞİTİM: Kişilerin gerçek huzuru yakalaması amacıyla davranışların geliştirilmesi, güzelleştirilmesi ve bozuk davranışların düzeltilmesi amacıyla yapılan çalışmalardır. Osmanlıda; “Terbiye” olarak ifade edilen eğitimde maddi- manevi sahip olunan varlıkların toplum ve kişi yararına tahdit ve itaat altına alınması esastı. Bunlar yapılırken de esas olan rabbimizin marziyatını dikkate almak onun rızasını esas maksat yapmaktır.

             Eğitim- Öğretim birlikte zikredilir ancak öncelikli olan Eğitim olup zikredilirken de zaten Eğitim öncedir. Öğretim: Kişiye hayatta lazım olacak hayatını idame ettirecek bilgi ve becerilerin verilmesi faaliyetleridir. İkisi de diğeri olmadan olamaz. Lakin öncelik her zaman eğitime verilmelidir. Çünkü davranışları geliştirilmemiş toplum menfaatine o davranışları güzelleştirilmemiş insanlar, edindiği bilgileri insan ve toplum menfaatinden çok egoları ve nefsi için kullanır, belki çok bilgili olur ama terbiye edilmediği için topluma zararlı bir varlık haline gelir.

            Bütün nimetleri Rabbimiz bize rızasına ulaşmamız için vermiştir, verilen nimetler amaç değil araç olmalıdır. Bu da ancak eğitimle mümkün olabilir. Üstad Bediüzzaman’ın 6. Sözde mükemmel izah ettiği gibi İki dünya saadeti ancak verilen nimetlerin Rabbimizin rızası dairesinde kullanılmasıyla mümkündür, bu da ancak ve ancak doğru eğitimle mümkündür. Bizim öğrencilik yıllarımızda velilerimiz okula geldiklerinde kaç neti var, notları nasıl, sınava hazırlanıyor mu? Gibi sorulardan ziyade; ahlakı nasıl, bir yaramazlığı var mı, saygısızlığı var mı gibi sorular sorar, “eti senin kemiği benim” der öğretmene emanet eder, Öğretmen de emanet alır toplum yararına maddi manevi şekillendirir, önce eğitim sonra öğretimi mükemmel verirdi. Zaten itaat altına alınan terbiye edilen çocuğu şekillendirmek, toplum yararına hazırlamak da kolay olurdu.

            Son zamanlarda maalesef öğretim- eğitimin önüne geçmiş, çocukları zihin ve bedenen terbiye altına almadan, itaatkâr bir kişilik oluşturmadan bilgi depolanan ahreti bir tarafa bırakıp maneviyattan yoksun belki çok şey bilen fakat dünyevi maksat ve kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen bir gençlik ortaya çıkmış. Eğitim olmayınca veya ikinci plana atılınca Rızayı ilahiden çok dünyevi menfaatini düşünen “ben” merkezli bir nesil oluşmuş. Ailelerin de öğretmenlerin de öğretimi öne çıkartan duygu, maneviyat, din, devlet vatan sevgisinden yoksun eserleri olan nesille toplumumuz günümüzde ne hale gelmiş bunun örneklerini sıralamaya gerek yok, sokakların evlerin ailelerin hali hepimizin malumudur.

               Eğer ki yetişen hayata atılan bir genç; ana-babaya büyüklere asi, sevk ve sefahat esas maksadı, Giyim kuşam isyanlarda, insan sevgisinin yerini “hayvan sevgisi” almışsa, terör- hırsızlık- suçlar ayyuka çıkmışsa, büyük-küçük arasında sevgi-saygı bozulmuşsa, karı-koca kavgaları hat safhada ise, eğlence mekânları dolu ibadethaneler boş ise, çoğu insan birbirini aldatmaya çalışıyor, haramlar artmış helal unutulmuşsa bunun esas sebebini, Eğitimin geri plana atılıp öğretimin dolayısıyla dünya sevgisi menfaati aşılayan öğretimin öne çıkarılıp amaç haline getirilmesinde aramak lazım.

        Bütün bu olumsuzlukların, sıkıntıların çözümü Eğitimin ön plana çıkartılıp, doğru ve manevi bir eğitimin uygulanmasından geçmektedir. Koskoca Osmanlıyı Eğitimi, peşinden diğer kurumları bozarak yıktılar. Bu Milletin devletin yeniden ihyası da Doğru eğitimden geçmektedir. Eğitimi bozulan bir toplumu yıkmak çok kolay. Çünkü bütün kurumların sorumluları Analar- babalar eğitimden geçmektedir. Doğru ve manevi eğitimi alan asker daha iyi görev yapacak, ekonomi sorumluları helali haramı bilip ona göre hizmet edecek, analar- babalar çocukların emanet olduğunu bilip emaneti sahibinin istediği şekilde yetiştirecek Milletimiz yine hak ettiği ve vaad edilen yere ulaşacak inşallah. Tarihimiz eğitimin doğru verildiği ve kullanıldığı zamanlarda zirve yaptığımız, ferdi ve içtimai alanda nasıl huzuru yakaladığımız ve geliştiğimizin örnekleriyle doludur. Yeter ki bize verilen imkanları, nimetleri verenin rızasına uygun kullanalım emaneti bilip hıyanet etmeyelim.

          Doğru ve Milli eğitimin uygulandığı günleri görmek, Rabbimizin rızasının maksat yapıldığı uygulamalarla gelişen -kalkınan Türkiye’ye kavuşmak dileklerimle.

 

Mustafa GÜNEŞ                                                                                                      

05/08/2023

 

Loading

No ResponsesAğustos 5th, 2023

HATALAR MUSİBETLERİN CELBİNE VESİLEDİR

HATALAR MUSİBETLERİN CELBİNE VESİLEDİR

Hatalar musibetlerin cebine vesiledir.

Alemde hiçbir şey tesadüfi değildir.
Başa gelen her şeyde öyledir.
Bir yaprak bile bir kaderle düşerse, başa gelenlerin onaylanmadan, ilahi kader ve karardan çıkmadan gelmesi düşünülemez.

Bu konuyu Chatgpt’ye sordum. Aldığım cevaplar:

Yaptıklarından dolayı başlarına gelenlerin ibretlik olayları


  1. İnsan haklarına saygısızlık yapmaları nedeniyle bir şirketin itibarının zedelenmesi ve müşteri kaybı yaşaması.

    2. Suistimal, yolsuzluk veya dolandırıcılık gibi etik dışı uygulamalar sonucu hukuki sorunlarla karşılaşma ve ceza alması.

    3. Çalışanlar arasında oluşan mobbing veya ayrımcılık nedeniyle hukuki ve mali sonuçlarla karşılaşma.

    4. İş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymama sonucu iş kazası veya işçi sakatlanması yaşanması ve bunun sonucunda maddi ve manevi tazminat ödemeleri yapmak zorunda kalınması.

    5. Kalite kontrol önlemlerine uyulmaması sonucu ürünün hatalı veya zararlı çıkması ve bunun sonucunda müşteri şikayetleri ve geri çağırma maliyetleriyle karşılaşma.

    6. Rekabet kurallarını çiğnemek veya başkalarının fikri mülkiyet haklarını ihlal etmek nedeniyle hukuki sorunlar yaşama ve ürünlerin satışının durdurulması veya mali tazminat ödemeleri yapmak zorunda kalma.

    7. İş ahlakı dışında davranışlar sergilemek veya etik normlara aykırı hareket etmek nedeniyle itibar kaybı ve şirketin isminin lekelendiği durumlarla karşılaşma.

    %%%%%%

    Yaptıklarından dolayı dünya ve ahirette başlarına gelenlerin ve geleceklerin ibretlik hikayeleri

    1. Bir kişinin hırsızlık yapması ve yakalanması sonucu hapse girmesi. Bu durum hem dünyada cezalandırılmasını sağlar hem de ahirette hesap vermesine sebep olur.

    2. Bir kişinin yalan söyleyerek bir suçu üstlenmesi ve sonrasında gerçek suçlunun ortaya çıkması. Hem dünyada itibar kaybına uğrar hem de ahirette yalan söylemenin günahıyla yüzleşir.

    3. Bir şirketin çevreye zararlı atıklarını doğaya salması ve çevre kirliliğine sebep olması. Dünyada çevre yasaları tarafından cezalandırılırken, ahirette de doğanın korunması gerektiğinden dolayı hesap vermesi beklenir.

    4. Bir insanın başka birine karşı kin ve nefret besleyerek ona zarar vermesi. Bu durum hem dünyada hukuki sorunları beraberinde getirir hem de ahirette bu kötü niyetin günahlarıyla karşılaşır.

    5. İnsanların hayatını tehlikeye atacak şekilde trafik kurallarını ihlal etmek nedeniyle bir trafik kazasına sebep olmak. Burada dünyada ceza alırken, ahirette de insanların can güvenliğine dikkat etmemenin sonuçlarıyla yüzleşir.

    6. Bir kişinin başkasının haklarını gasp etmesi veya haksız bir şekilde mal edinmesi sonucu mali kayıplara uğraması. Dünyada hukuki yaptırımlarla karşılaşırken, ahirette de haksız kazancın günahlarıyla hesaplaşır.

    7. Bir kişinin başkasını iftira atarak itibarını zedeleme çabası. Hem dünyada itibar kaybına uğrar hem de ahirette iftira atanın günahlarıyla yüzleşir.

    ٪%%%%%%%

    Yaptıkları kötülükler yanlarına kar kalmayanların ibretlik hadiseleri

    1. Bir kişinin yıllarca yalan söyleyerek başarı elde etmesi ve sonunda gerçeklerin ortaya çıkmasıyla tüm itibarını kaybetmesi.

    2. Bir işadamının hileli yollarla servet edinmesi ve daha sonra yaptıklarının açığa çıkmasıyla tüm mal varlığını kaybetmesi.

    3. Bir insanoğlunun çevreye zarar vermek amacıyla orman yangını çıkarması ve sonucunda doğal afetlere sebebiyet vererek kendi evinin de zarar görmesi.

    4. Bir kişinin intikam duygusuyla başkasına zarar vermek amacıyla yaptığı planların ters teptiği ve sonunda kendisinin zarar gördüğü durumlar.

    5. Bir şirketin kâr elde etmek amacıyla etik kuralları hiçe sayarak insan sağlığına zararlı ürünler üretmesi ve sonrasında tüm itibarını kaybederek iflas etmesi.

    6. Bir kişinin sürekli hırsızlık yaparak kısa vadeli kazançlar elde etmesi ve sonunda yakalanmasıyla hem hapse girmesi hem de toplumda rezil olması.

    7. Bir kişinin bir başkasına düşmanlık besleyip sürekli kötülük yapması ve sonunda insanlar tarafından dışlanarak yalnız kalması ve sosyal ilişkilerinin tamamen bozulması.

    8. Bir kişinin alkol ve uyuşturucuya olan bağımlılığından dolayı hayatının tamamen rayından çıkması ve sonunda sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalması.

    9. Bir kişinin dinsel veya etnik ayrımcılık yaparak başkasını ötekileştirmesi ve sonunda insanlar tarafından dışlanması ve yalnız kalması.

    10. Bir kişinin sürekli yalan söyleyerek çevresindeki insanların güvenini kaybetmesi ve sonunda yalancılığının açığa çıkmasıyla toplum tarafından dışlanması.

&&&&&&&&&&&&  

Geçti ömrüm bir ah ile

İçi dolu günah ile. Yunus Emre.

 

-Bir günah işleyen

Bin gün ah çeker.

 

Loading

No ResponsesAğustos 5th, 2023

Oruç İbadetinin Faydaları

Oruç İbadetinin FaydalarıOruç ibadetinin manevi faydalarıOruç ibadetinin manevi faydaları birçok yönden değerlidir. Oruç, bir Müslüman için ibadetler arasında önemli bir yere sahiptir ve manevi olarak bir dizi fayda sağlar. Bazıları şunlardır:Takva ve Allah’a yakınlık duygusu: Oruç, nefisleri terbiye etmeye yardımcı olarak takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) duygusunu geliştirir ve Allah’a daha yakın hissetmeyi sağlar.Sabır ve özdenetim: Oruç tutmak, açlık ve susuzlukla sabırla başa çıkmayı öğretir ve kişinin özdenetimini güçlendirir.Empati ve dayanışma: Oruç, açlık ve yoksullukla empati kurmayı teşvik eder, böylece daha yardımsever ve merhametli bir insan olmayı destekler.Kendini keşif ve ibadet bilinci: Oruç, kişinin iç dünyasını anlamasına ve kendini keşfetmesine yardımcı olurken, ibadet bilincini artırır.Ruhani temizlik ve günahların affı: Oruç, günahlarından arınma ve ruhani temizlik sağlar; dolayısıyla, Allah’ın rahmetiyle günahların affedilmesine vesile olabilir.İbadet ve şükran duygusu: Oruç, kişiyi Allah’a ibadete daha yoğunlaşmaya teşvik eder ve nimetlere şükran duygusunu pekiştirir.Ancak unutmayın ki ibadetin manevi faydaları, samimiyet ve ihlasla yerine getirilmesi durumunda daha etkili olur. Her Müslüman’ın oruç tutması, kişisel tercih ve durumuna bağlı olabilir.%%%%%%%%Oruç İbadetinin FaydalarıOruç ibadetinin maddi ve bedensel faydalarıOruç ibadetinin maddi ve bedensel faydaları arasında açıklanan bazı önemli noktalar şunlardır:Maddi Faydalar:Tasarruf ve iktisat: Oruç tutmak, maddi harcamaların azalmasına ve tasarruf sağlamaya yardımcı olabilir.Denge ve düzen: Oruç ibadeti, günlük hayatta düzenli ve disiplinli bir yaşam tarzı geliştirilmesine katkı sağlayabilir.Paylaşım ve yardımlaşma: Oruç, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye teşvik ederek toplumsal dayanışmayı artırabilir.Bedensel Faydalar:Sindirim sistemi: Oruç tutmak, sindirim sistemini dinlendirerek metabolizmayı düzenlemeye yardımcı olabilir.Toksinlerin atılması: Vücut, oruç sırasında toksinlerden arınabilir ve temizlenme sürecine girer.İnsülin düzenlemesi: Oruç, kan şekeri düzeylerini kontrol altında tutarak diyabet riskini azaltmaya yardımcı olabilir.Kalp sağlığı: Araştırmalara göre, düzenli oruç tutma, kalp sağlığını korumaya ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltmaya katkı sağlayabilir.Oruç tutmak sadece maddi ve bedensel faydalarıyla sınırlı değildir; aynı zamanda ruhsal ve manevi bir boyutu da vardır, ki bu da insanların iç huzurunu ve ruhsal dengeyi artırabilir. Ancak, herkesin sağlık durumu ve kişisel ihtiyaçları farklı olduğundan, oruç tutmaya başlamadan önce bir uzmana danışmak önemlidir.%%%%%%%%%%%%%
Oruç ibadetinin toplumsal faydalarıOruç ibadetinin toplumsal faydaları oldukça çeşitlidir ve toplumun birçok farklı alanına olumlu etkileri vardır:Toplumsal dayanışma ve empati: Oruç, insanları açlık ve susuzluğun ne demek olduğunu anlamaya teşvik eder, bu da insanlar arasında daha fazla empati ve yardımlaşma duygusu oluşturabilir.Sosyal adalet: Oruç, toplumda gelir eşitsizliklerinin farkına varmayı teşvik ederek daha adil bir sosyal yapıya katkıda bulunabilir.Yardımlaşma ve paylaşma: Oruç tutan kişiler, fakirlerle ve ihtiyaç sahipleriyle daha fazla ilgilenme eğiliminde olabilir ve hayır işleri için daha fazla bağış yapma eğiliminde olabilir.Sağlıklı yaşam tarzını teşvik etme: Oruç, sağlıklı bir yaşam tarzını teşvik edebilir; sigara ve alkol tüketiminin azaltılmasına, dengeli beslenmeye ve düzenli egzersiz yapmaya yönlendirebilir.Hoşgörü ve saygı: Oruç tutmak, insanların birbirlerine daha hoşgörülü ve saygılı davranmasına yardımcı olabilir.Ruhsal gelişim ve maneviyat: Oruç, bireylerin iç huzura ve maneviyata ulaşmalarına yardımcı olabilir, bu da toplumda daha dingin ve olumlu bir atmosfer yaratabilir.Toplumda sorumluluk duygusu: Oruç, kişilere sorumluluk duygusunu geliştirme ve toplumsal görevlerine daha aktif şekilde katılma fırsatı sunabilir.Ancak, unutulmamalıdır ki her bireyin oruç tutma tercihi kişisel ve manevi bir karardır ve dinî inançlarını ve değerlerini yansıtır. Toplumsal faydalar, genel eğilimleri ifade ederken, herkesin farklı yaşam tarzı ve inançları olduğunu göz önünde bulundurmak önemlidir.%%%%%%

Oruç ibadetinin bilimsel izahıOruç ibadeti, bilimsel olarak birçok faydası olan bir pratiktir. Bu uygulama, fizyolojik ve psikolojik açıdan birçok etkiye sahiptir. Örneğin, vücuttaki metabolizmayı düzenleyerek kan şekerini kontrol etmeye yardımcı olabilir ve insülin hassasiyetini artırabilir. Aynı zamanda, oruç sırasında vücut enerji depolarını kullanarak toksinlerin atılmasını sağlayabilir.Psikolojik olarak da oruç, kişilerin disiplinini geliştirmeye ve öz denetimi artırmaya yardımcı olabilir. Sabrın ve dayanıklılığın artması, stresle başa çıkmada daha etkili olmayı sağlayabilir.Ancak unutulmaması gereken, orucun dini bir ibadet olduğu ve bilimsel açıklamaların yanı sıra manevi bir boyutu da olduğudur. İnsanların inançları doğrultusunda oruç tutmaları, kişisel ve toplumsal açıdan önemli bir değere sahip olabilir.@@@@@@@Oruç İbadetinin KökenleriOruç ibadetinin bütün dinlerde emredilmiş olmasının izah ve delilleriOruç ibadeti, birçok dinde önemli bir ritüeldir ve farklı inanç sistemlerinde bulunur. Bu nedenle, orucun bütün dinlerde emredilmiş olmasının izahı ve delilleri, her bir dinin kendi kutsal metinlerine ve inançlarına dayanır. Bazı ana dinlerde oruçla ilgili bazı örnekleri şu şekilde verebilirim:İslam: Müslümanlar için Ramazan ayında oruç tutmak, Kur’an-ı Kerim’de emredilmiştir (Bakara 2:183-185). Ayrıca, diğer zamanlarda da gönüllü oruçlar tutmak önerilmiştir.Hristiyanlık: Hristiyanlıkta oruç, özellikle Kutsal Kitap’ta sıkça görülen bir uygulamadır. İsa Mesih’in çölde 40 gün oruç tuttuğu anlatılır (Matta 4:1-11).Yahudilik: Yahudilikte Yom Kippur (Kefaret Günü) gibi özel günlerde oruç tutmak, Kutsal Kitap’ta yer alır (Levililer 23:26-32).Hinduizm: Hinduizmde, bazı dini festival ve özel günlerde oruç tutmak yaygındır. Bu uygulamalar, çeşitli Hindu kutsal metinlerinde desteklenir.Oruç ibadetinin bütün dinlerde yer almasının izahı, dinlerin insanların ruhsal gelişimini ve disiplinini sağlamak amacıyla benzer ritüellere ihtiyaç duymasıdır. Her dinin kendine özgü nedenleri, inançları ve tarihleri vardır ve bu nedenler, oruç gibi ibadetlerin farklı dinlerde ortaya çıkmasını sağlar.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Manevi Tedavi Yöntemleri

Manevi Tedavi YöntemleriManevi olarak psikolojik tedavi yöntemleri nelerdirManevi olarak psikolojik tedavi yöntemleri, kişilerin içsel bağlantılarını ve ruhsal sağlıklarını geliştirmeye odaklanır. Bazı yaygın manevi tedavi yöntemleri şunları içerebilir:Meditasyon ve Mindfulness (Farkındalık): Zihinsel dinginlik ve odaklanma için kullanılır.Dini Danışmanlık: Din ve inanç temelli danışmanlık, manevi konuları ele alabilir.Ritüeller ve Dualar: Kişilerin iç huzurunu sağlayabilecek ritüeller ve dualar kullanılabilir.Sanat Terapisi: Resim, müzik veya yazma gibi sanat yöntemleri, manevi açıdan keşif ve ifadeyi destekleyebilir.Doğa Terapisi: Doğayla bağlantı kurarak, iç huzuru ve ruhsal dengeyi teşvik edebilir.Grup Terapileri: Kişilerin benzer inançlara sahip gruplarla bir araya gelerek destek ve paylaşım sağlayabilir.beden ve zihin uyumunu sağlayan tekniklerle stres azaltma ve manevi bağlantıyı güçlendirme amaçlanabilir.Unutmayın, manevi tedavi yöntemlerini kullanırken herkesin ihtiyaçları farklı olabilir. Uzman bir sağlık profesyoneline danışarak en uygun tedavi yaklaşımını belirlemek önemlidir.####₺₺₺Dini Psikolojik Tedavi YöntemleriDini olarak psikolojik tedavi yöntemleri nelerdirDini olarak psikolojik tedavi yöntemleri, bir kişinin dini inançları ve değerleriyle ilişkilendirilen psikolojik destek teknikleridir. Bu yöntemler, dinin sağladığı moral ve manevi güçten yararlanarak ruh sağlığını desteklemeyi amaçlar. Bazı dini psikolojik tedavi yöntemleri şunları içerebilir:Dini Danışmanlık: Dini liderler veya danışmanlar aracılığıyla psikolojik destek ve rehberlik sağlanması.Dini İbadet: Kişinin dini ritüeller ve ibadetler yoluyla iç huzuru ve manevi bağlantıyı güçlendirmesi.Dini Terapi: Din ve psikoterapiyi birleştiren yöntemlerle sorunların ele alınması.Dini Kaynaklı Meditasyon: Dini metinler veya dualar üzerinden meditasyon ve içsel odaklanma tekniklerinin kullanılması.Dini Topluluklarla Etkileşim: Dini toplulukların desteği ve dayanışmasından faydalanma.Dini psikolojik tedavi yöntemleri, kişinin inançlarına uygunluğu ve profesyonel bir psikolog veya danışmanla işbirliği yapılmasını gerektirebilir. Her durum farklı olabilir, bu yüzden ihtiyaçlarınıza en uygun yöntemi belirlemek için uzman bir görüş almanız önemlidir.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Muhammed: Hristiyanların İslam’a Geçişi

Muhammed: Hristiyanların İslam’a GeçişiHristiyanların Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul edip Müslüman olmalarının sebebi ve gerekçeleri nelerdir?Hristiyanların Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmeleri ve Müslüman olmalarının sebepleri ve gerekçeleri oldukça karmaşıktır ve farklı kişilere göre değişebilir. Ancak genel olarak bazı nedenler şunlar olabilir:İslam’ın tebliğine inanmak: Hz. Muhammed, İslam dinini tebliğ ettiği inancıyla Müslüman olanlar, onun getirdiği mesajı kabul ediyor olabilirler.İslam’ın öğretilerini değerli bulmak: Hz. Muhammed’in öğretileri, bazı Hristiyanlar için çekici ve değerli olabilir, onları etkileyip Müslüman olmalarına sebep olabilir.Dinler arası etkileşim: Bazı Hristiyanlar, İslam ile ilgili daha fazla bilgi edinerek ve Müslümanlarla iletişim kurarak İslam’a geçiş yapabilirler.Dini bir arayış: Kişiler, dini bir arayış içinde olup farklı dinlere yönelerek, İslam’ın inanç ve uygulamalarında tatmin bulabilirler.Aile ve çevresel etkiler: Aile, arkadaşlar veya toplumsal çevre, bir kişinin İslam’a geçişine etki edebilir.Her bir bireyin kişisel nedenleri farklı olabilir ve bu tür kararlar genellikle derin düşünce ve araştırmayı içeren bir süreç gerektirir.&&&&&&&&&&
Hristiyanların Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmemelerinin sebebi ve gerekçeleri nelerdir?Hristiyanlar, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmemelerinin sebepleri ve gerekçeleri şunlar olabilir:İsa’nın özel statüsü: Hristiyanlıkta İsa Mesih, Tanrı’nın Oğlu olarak kabul edilen özel bir konuma sahiptir. Bu nedenle, İsa’nın dışında başka bir peygamberin gelmesi ve onun peygamberlik iddiası, bazı Hristiyanlar için İsa’nın tanrısal statüsüne aykırı olabilir.Farklı inanç sistemi: Hristiyanlık ve İslam farklı inanç sistemlerine sahiptir. Hristiyanlar, İncil’i kutsal kitap olarak kabul ederken, İslam, Kuran’ı kutsal kitap olarak kabul eder. Bu farklılıklar, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmeyi zorlaştırabilir.Hristiyan teolojisi: Hristiyanlıkta, Tanrı’nın kurtuluş için İsa’yı gönderdiği ve peygamber olarak başka birine ihtiyaç olmadığına inanılır. Bu nedenle, Hz. Muhammed’in peygamberliği Hristiyan inanç sistemine uygun gelmeyebilir.Tarihsel ve kültürel etkiler: Hristiyanlık ve İslam, farklı tarihlerde ve coğrafi bölgelerde gelişmiştir. Bu nedenle, tarihsel ve kültürel faktörler, insanların inançlarını şekillendirmede etkili olabilir.Toplumsal kabul ve aidiyet: Birçok Hristiyan, aileleri ve toplumları içinde Hristiyan olarak büyüdükleri için, bu dini kimliğe bağlı kalmayı tercih edebilirler ve İslam’a geçmeyi düşünmeyebilirler.Her bireyin inançları ve dünya görüşleri farklıdır ve bu nedenle, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmeme gerekçeleri de kişisel ve karmaşık olabilir.%%%%%%%%%%%
Hristiyanların Hristiyanlığı kabul etmelerinin sebebi ve gerekçeleri nelerdir?Hristiyanların Hristiyanlığı kabul etmelerinin sebepleri ve gerekçeleri değişkenlik gösterebilir, ancak genel olarak bazı yaygın nedenler şunlar olabilir:İsa Mesih’in öğretileri: Hristiyanlık, İsa Mesih’in öğretilerine dayanır ve onun merhamet, sevgi, bağışlama ve adalet gibi değerleri vurgular. İsa’nın mesajı, bazı insanlar için etkileyici ve anlamlı olabilir.Kurtuluş inancı: Hristiyanlık, insanların günahlarından kurtuluşu ve ebedi yaşamı sağlamak için İsa Mesih’in ölümü ve dirilişi üzerine odaklanır. Bu inanç, insanların ruhsal bir amaç ve huzur arayışlarını tatmin edebilir.Kilise topluluğu: Hristiyanlık, bir kilise topluluğuna katılımı teşvik eder ve bu topluluklar, insanlar arasında dayanışma ve paylaşım sağlar. Kiliseye katılmak, sosyal ve duygusal açıdan insanlara destek olabilir.Aile ve kültürel bağlar: Ailelerin ve toplumların Hristiyanlık inancını nesilden nesile aktarması, bazı kişilerin Hristiyan olmalarının bir nedeni olabilir.Kişisel dönüşüm ve arayış: Bazı insanlar, kişisel krizler, zorluklar veya ruhsal arayışlar sonucunda Hristiyanlıkla bağ kurarak, anlam ve huzur bulma arayışına girebilirler.Tarihsel ve kültürel etkiler: Hristiyanlık, birçok ülkede ve tarihsel dönemde baskın bir din olmuştur. Bu nedenle, kişilerin çevresel etkileri ve kültürel bağları, Hristiyanlığı kabul etmelerine katkıda bulunabilir.Her bir bireyin inançları ve sebepleri farklı olabilir, bu nedenle Hristiyanlığı kabul etme gerekçeleri de kişisel ve çeşitlilik gösterebilir.%%%%%%%%%%%%
Hristiyanlar hz. İsa’yı neden Allah’ın oğlu olarak kabul etmektedirler?Hristiyanlar, Hz. İsa’yı Allah’ın Oğlu olarak kabul etmelerinin temel nedeni, Hristiyan inancının merkezinde yer alan öğreti ve inanç sistemine dayanır. İncil’e göre, Hristiyanlar, İsa Mesih’in Tanrı’nın Oğlu olduğuna inanırlar ve bu inanç, Hristiyanlığın temel doktrinlerinden biridir. İşte bazı ana gerekçeler:İncil öğretileri: Hristiyanlar, İncil olarak adlandırılan Kutsal Kitap’ta yer alan İsa Mesih’in öğretilerine ve hayatına dayanarak onun Tanrı’nın Oğlu olduğuna inanırlar. İncil’de, İsa’nın Tanrı’nın doğrudan gönderdiği özel bir varlık olduğu ve Tanrı’nın Oğlu olarak adlandırıldığı anlatılır.İsa’nın doğumu: Hristiyan inancına göre, İsa Mesih, Meryem adlı bakire bir kadından mucizevi bir şekilde doğmuştur. İsa’nın babası olarak Tanrı’ya atıfta bulunulması, onun Tanrı’nın Oğlu olduğu inancını güçlendirir.İsa’nın ölümü ve dirilişi: Hristiyanlıkta, İsa’nın insanlığın günahları için çarmıhta ölüme gittiği ve üç gün sonra dirildiği inancı önemli bir rol oynar. İsa’nın ölümü ve dirilişi, insanların günahlarından kurtuluşunu mümkün kılmış ve onun kutsal doğasına olan inancı pekiştirmiştir.Tanrı ile özel ilişki: Hristiyanlar, İsa’nın Tanrı ile özel bir ilişkisi olduğuna inanırlar ve onu Tanrı’nın kendi Oğlu olarak görmek, insanlık ve Tanrı arasındaki ilişkinin niteliğini vurgular.Teolojik ve tarihî tartışmalar: İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olarak nitelendirilmesi, Hristiyan teolojisinin ve tarih boyunca yapılan tartışmaların bir sonucudur. Bu inanç, Hristiyanlık tarihi boyunca merkezi bir rol oynamış ve birçok teolog ve düşünür tarafından açıklanmıştır.Hristiyanların İsa’yı Allah’ın Oğlu olarak kabul etme gerekçeleri, Hristiyan inancının temel prensiplerine dayanır ve bu inanç, Hristiyanlar için önemli bir ruhsal ve teolojik meseledir. Bu inanç, diğer dinlerin inanç sistemleriyle farklılık gösterir ve Hristiyanlığın özgün öğretilerinden birini oluşturur.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

SAVAŞLAR

Osmanlı İran Savaşları: Neden ve SonuçlarOsmanlı İran Savaşlarının nedenleri ve sonuçları nelerdir?Osmanlı İran Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu ve Safevi İranı arasında gerçekleşen çeşitli çatışmaları ifade eder. Bu savaşların nedenleri ve sonuçları çeşitli tarihi faktörlerle ilişkilidir.Nedenleri:Toprak ve Sınır Anlaşmazlıkları: İki güç arasında sınır bölgeleri üzerindeki hak iddiaları ve toprak anlaşmazlıkları sık sık çatışmalara yol açtı.Din ve İdeolojik Farklılıklar: Safeviler Şii İslam’ı benimsemişken, Osmanlılar Sünni İslam’a bağlıydı. Bu farklılıklar, iki devlet arasında dini rekabet ve çatışmaları tetikledi.Ticari Çıkarlar ve Hegemonya: Bölgedeki önemli ticari yollar ve zengin kaynaklar, her iki devletin de stratejik çıkarlarını etkiledi ve rekabete yol açtı.Güç Mücadelesi: İki imparatorluk da bölgede egemenlik ve güç dengesini sağlamak için çatışmalara girdi.Sonuçları:Sınır Değişiklikleri: Savaşlar sonucunda sınırlar değişti ve bazı topraklar el değiştirdi.Din ve Etnik Dengeler: Bölgedeki din ve etnik dengeler zamanla değişti ve bazı bölgelerin etnik yapısı farklılaştı.Ticaret ve Ekonomi: Savaşlar, bölgedeki ticaret ve ekonomi üzerinde olumsuz etkilere neden oldu, ancak aynı zamanda bazı dönemlerde ticari ittifaklar da meydana geldi.Sürekli Rekabet: Osmanlı İran Savaşları, iki güç arasında sürekli bir rekabet ve düşmanlık dönemine yol açtı ve uzun süreli istikrarsızlık yaşanmasına neden oldu.Unutmayın ki Osmanlı İran Savaşları, zaman içinde birkaç dönemde gerçekleşti ve her dönemin kendine özgü nedenleri ve sonuçları vardı. Bu nedenle, tüm detayları özetlemek zor olabilir, ancak genel olarak böyle bir çerçevede ele alınabilirler.%%%%%%%%%%%%
Osmanlı Rus Savaşlarının nedenleri ve sonuçları nelerdir?Osmanlı Rus Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya İmparatorluğu arasında gerçekleşen çeşitli savaşları ifade eder. Bu savaşların nedenleri ve sonuçları, tarihi dönemlere ve çatışmaların koşullarına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Ancak genel olarak şu nedenler ve sonuçlar belirtilir:Nedenleri:Toprak ve Sınır Anlaşmazlıkları: İki güç arasında sınır bölgeleri üzerindeki hak iddiaları ve toprak anlaşmazlıkları sık sık çatışmalara yol açtı.Stratejik Konum: Osmanlı İmparatorluğu, Karadeniz ve Balkanlar gibi stratejik öneme sahip bölgelerde hakimiyet kurmuştu. Rusya ise Karadeniz’e erişimi ve Karadeniz ticaret yollarını kontrol etmek istiyordu.Din ve Etnik Faktörler: Osmanlı İmparatorluğu, Sünni İslam’ın merkezi olarak kabul edilirken, Rusya, Ortodoks Hristiyanlığın savunucusu olarak görülmekteydi. Bu farklılıklar, çatışmaları dini ve etnik bir boyuta taşıyabilirdi.Geopolitik ve Ekonomik Rekabet: Her iki imparatorluk da Avrasya’daki güç dengesini etkilemeyi ve bölgedeki ticaret ve ekonomik çıkarları kontrol etmeyi amaçlıyordu.Sonuçları:Toprak Kayıpları ve Kazanımlar: Savaşların sonucunda topraklar el değiştirdi. Bazı savaşlarda Osmanlı İmparatorluğu toprak kaybetti, bazılarında ise Rusya toprak kazandı.Siyasi ve Diplomatik Etki: Savaşlar, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasında siyasi ve diplomatik dengelerin değişmesine neden oldu. Bölgedeki güç dengeleri sürekli olarak değişiyordu.Etnik ve Dinî Sonuçlar: Bazı savaşlar, bölgedeki etnik ve dini dengeleri etkileyerek, bölgedeki demografik yapıda değişikliklere yol açtı.Güç Kaybı ve Zayıflama: Osmanlı İmparatorluğu, sürekli savaşlar ve toprak kayıpları nedeniyle zayıflarken, Rusya daha güçlü bir pozisyona yükseldi.Osmanlı Rus Savaşları, tarih boyunca birçok dönemde gerçekleşti ve her birinin kendine özgü nedenleri ve sonuçları vardı. Bu nedenle, tüm detayları kapsamlı bir şekilde ele almak mümkün değildir, ancak genel olarak bu çerçevede değerlendirilebilirler.%%%%%%%%%%%%%
1. Dünya Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları nelerdir?Dünya Savaşı’nın Nedenleri:İttifak Sistemleri: Avrupa’da oluşan ittifak sistemleri, büyük devletleri savaşa çekme potansiyeline sahipti. Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya, İttifak bloğunu oluştururken, İngiltere, Fransa ve Rusya ise İtilaf bloğunu oluşturmuştu.Milliyetçilik ve Etnik Çatışmalar: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi çok uluslu imparatorluklar, milliyetçilik ve etnik çatışmaların artmasına neden oldu. Bu, Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a yönelik saldırısının temel nedenlerinden biriydi.Yarışmacı Emperyalizm: Avrupa devletleri arasında sömürgecilik ve ekonomik kaynaklara ulaşma yarışı, gerilimleri artırdı ve emperyalist çıkarların korunması için savaşma isteğini güçlendirdi.Silahlanma Yarışı: Avrupa devletleri, sürekli olarak silahlanma yarışına girdi ve askeri güçlerini artırmak için büyük bütçeler ayırdı. Bu, savaşın patlak vermesini kolaylaştırdı.Suikast ve Krizler: Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın suikastı, Avusturya’nın Sırbistan’a karşı savaş ilan etmesine ve ardından ittifak sistemlerinin devreye girmesiyle savaşın patlak vermesine yol açtı.Dünya Savaşı’nın Sonuçları:Toprak Kayıpları ve Yeniden Sınırlandırma: Savaş sonucunda birçok ülke toprak kaybetti veya sınırları değiştirildi. Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarında büyük kayıplar yaşandı.Milletler Cemiyeti ve Uluslararası Düzen: Savaş sonrasında Milletler Cemiyeti (League of Nations) kuruldu ve bu, uluslararası işbirliğini teşvik ederek barışı koruma amacı güttü.Ekonomik ve Toplumsal Etkiler: Savaş, ekonomik yıkıma ve toplumsal değişimlere yol açtı. Savaş sonrası dönemde birçok ülke ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kaldı.Almanya’nın Savaş Suçları ve Versay Antlaşması: Almanya, savaş suçları ve sorumluluklarından dolayı ağır cezalara çarptırıldı ve Versay Antlaşması imzalanarak savaşın resmi olarak sonlandırıldı.Yeni Devletler ve Sınırlar: Savaş sonucunda birçok yeni ulus ve devlet kuruldu, özellikle Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla.İmparatorlukların Çöküşü: 1. Dünya Savaşı, Osmanlı, Avusturya-Macaristan, Alman ve Rus imparatorluklarının çöküşüne ve ardından yeni siyasi düzenlerin ortaya çıkmasına neden oldu.Dünya Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları, tarihi olayların karmaşıklığından dolayı kısa bir açıklama ile tam olarak kapsanamaz. Ancak yukarıda belirtilenler, temel sebepleri ve sonuçları özetlemektedir. Savaş, tarihi dönüşümlere ve uluslararası ilişkilerde önemli değişikliklere yol açmıştır.%%%%%%%%%%%%%
2. Dünya Savaşı’nın nedenleri ve sonuçları nelerdir?Dünya Savaşı’nın Nedenleri:Versay Antlaşması ve İstikrarsızlık: 1. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Versay Antlaşması, Almanya’ya ağır ekonomik ve toprak kayıpları dayatmıştı. Bu durum, Almanya’da halk arasında hoşnutsuzluğa ve siyasi istikrarsızlığa neden oldu.Ekonomik Buhran: 1929 Büyük Buhranı, dünya ekonomisini etkileyerek işsizliği ve ekonomik zorlukları artırdı. Bu durum, ekonomik rekabet ve milliyetçilik duygularını körükledi.Faşizm ve Nazizm Yükselişi: İtalya’da Benito Mussolini ve Almanya’da Adolf Hitler gibi liderler, faşist ve totaliter ideolojileri benimseyerek iktidara geldiler. Bu liderler, genişlemeci politikalar ve savaş hazırlıkları yaptılar.İmparatorlukların Hırsları: Japonya, Almanya ve İtalya gibi devletler, toprak ve kaynak elde etmek amacıyla genişlemeci politikalara yöneldi. Japonya’nın Asya’da, Almanya’nın Avrupa’da ve İtalya’nın Akdeniz’de genişleme çabaları gerilimi artırdı.Çin-Japonya ve Sovyet-Alman Sınır Çatışmaları: 2. Dünya Savaşı’na doğru Çin ile Japonya arasında ve Sovyetler Birliği ile Almanya arasında sınır çatışmaları yaşandı, bu da savaşın patlak vermesinde rol oynadı.Dünya Savaşı’nın Sonuçları:Büyük İnsan Kayıpları: Savaş, tarihte görmüş olduğu en yüksek insan kaybına yol açarak milyonlarca asker ve sivilin hayatını kaybetmesine neden oldu.Atom Bombalarının Kullanımı: ABD, Japonya’nın Hiroshima ve Nagasaki kentlerine atom bombası attı, bu olay savaşın sonunda Japonya’nın teslim olmasına yol açtı ve aynı zamanda nükleer silahların korkunç etkileri konusunda dünya üzerinde derin etkiler bıraktı.İsrail’in Kuruluşu: Savaş sonucunda Yahudi Soykırımı’ndan etkilenen Yahudiler için bir toprak oluşturulması kararı alındı ve 1948’de İsrail devleti kuruldu.Soğuk Savaş: Savaş sonucunda zafer kazanan Müttefikler (ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği) arasında ideolojik ve politik çatışmaların yoğun olduğu Soğuk Savaş dönemi başladı.Uluslararası Kuruluşların Oluşumu: Savaş sonrası dönemde Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşlar kuruldu ve uluslararası işbirliğini teşvik etmek amacı güttüler.Avrupa’da Yeniden İnşa: Savaşın ardından Avrupa’da büyük bir yıkım yaşandı ve Marshall Planı gibi yardım programları ile yeniden inşa süreci başlatıldı.Dünya Savaşı, tarihin en yıkıcı ve değiştirici savaşlarından biridir ve dünya siyasi haritasını ve küresel dengeleri kalıcı olarak değiştirmiştir. Savaşın nedenleri ve sonuçları, karmaşık ve çok katmanlıdır, bu nedenle tam kapsamlı bir açıklama için daha fazla inceleme ve araştırma gerekmektedir.%%%%%%%%%%%
1. ve 2. Dünya Savaşı’nda ne kadar insan ölmüştür?Dünya Savaşı’nda tahminen 15 milyon ila 20 milyon arasında asker ve 7 milyon ila 10 milyon arasında sivil olmak üzere toplamda yaklaşık 22 milyon ila 30 milyon insan hayatını kaybetti.Dünya Savaşı’nda ise tahminen 50 milyon ila 85 milyon arasında asker ve sivil olmak üzere toplamda yaklaşık 75 milyon ila 120 milyon insan hayatını kaybetti. Bu, tarihte kaydedilen en yüksek can kaybına yol açan savaştır ve 20. yüzyılın en yıkıcı çatışmasıdır.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

İsrail’in Kuruluş Serüveni

İsrail’in Kuruluş Serüveni

İsrailin kuruluş serüveni nasıl başlamış, gelişmiş ve gerçekleşmiştir?

İsrail’in kuruluş serüveni oldukça karmaşık ve uzun bir süreçtir. Kısaca anlatmak gerekirse, İsrail’in modern devlet olarak kuruluşu, Siyonist hareketin etkisiyle 19. yüzyılda başlamıştır. Siyonistler, Yahudi halkının tarihi vatanı olan Eretz İsrail’i yeniden kurma hedefiyle hareket etmişlerdir.

Bu hareket, Theodore Herzl gibi öncü liderlerin çabalarıyla destek bulmuş ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve Balfour Deklarasyonu gibi önemli gelişmelerle daha da güçlenmiştir.

1920’lerden itibaren Yahudi göçü artmış, çatışmalar ise Filistin’deki Araplarla artmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yahudi soykırımı ve Yahudi mültecilerin Filistin’e gelmesi, bağımsız bir Yahudi devleti fikrinin güçlenmesine neden olmuştur.

1947’de Birleşmiş Milletler, Filistin topraklarını Yahudilere ve Araplara bölerek iki devletli bir çözüm önermiştir. Arap ülkeleri bu planı kabul etmeyince, İsrail 1948’de bağımsızlığını ilan etmiş ve bir dizi savaş yaşanmıştır.

Bu süreçte İsrail’in bağımsızlık mücadelesi, önemli liderlerin, diplomatların ve uluslararası desteklerin etkisiyle gerçekleşmiştir. Ancak Filistinliler için de acı bir süreç olmuş ve halen çözümlenmemiş bir mesele olarak devam etmektedir.

qqqqqqqqqq%%%%%%%

İsrail devletinin kurulmasında önemli rol oynayan devletler hangileridir ve ne gibi katkıları olmuştur?

İsrail devletinin kurulmasında önemli rol oynayan devletler arasında şunlar bulunmaktadır:

Birleşik Krallık: 1917 yılında Balfour Deklarasyonu’nu yayınlayarak, Filistin topraklarında Yahudi halkının milli evini kurma düşüncesini desteklemiştir. Bu deklarasyon, Siyonist hareketin gelişimine ve İsrail’in kuruluşuna önemli bir ivme kazandırmıştır. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi mültecilere Filistin’e göç izni vererek kuruluş sürecine katkıda bulunmuştur.

Birleşmiş Milletler: İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Birleşmiş Milletler Filistin topraklarını Yahudilere ve Araplara bölerek iki devletli bir çözüm önermiştir. 1947’de kabul edilen bu planla, İsrail devletinin kurulmasının temelleri atılmıştır.

ABD: ABD, İsrail’in kuruluşu ve güvenliği konusunda Siyonist harekete ve İsrail devletine önemli diplomatik, ekonomik ve askeri destek sağlamıştır. ABD, İsrail’in bağımsızlığının tanınmasında ve süregelen müttefiklik ilişkisinde kritik bir rol oynamıştır.

SSCB (Sovyetler Birliği): Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği, İsrail’in kuruluşunu desteklemiş ve bağımsız bir devlet olarak tanımıştır. Sovyetler, İsrail’e askeri ve ekonomik yardımlar sağlamış ve bölgedeki dengeleri etkilemiştir.

Bu devletler, İsrail’in bağımsızlık mücadelesinde ve kuruluş sürecinde önemli roller oynamış ve çeşitli şekillerde katkıda bulunmuşlardır. Ancak bu süreç, aynı zamanda Filistinliler için de zorlu bir dönem olmuş ve devam eden çatışmaların temelini oluşturmuştur.

%%%%%%%%%%%

İsrail devletinin ana hedefi ve arz-ı mev’udla bağlantısı nedir?

İsrail devletinin ana hedefi, Yahudi halkının milli ve egemen bir devlet olarak var olmasını sağlamaktır. İsrail’in arz-ı mev’udu ise, modern İsrail devletinin toprakları olarak kabul edilen, tarihsel olarak Yahudi halkının vatanı olarak görülen toprakları ifade eder.

Arz-ı mev’ud terimi, İbranice’de “vaat edilmiş topraklar” anlamına gelir ve Yahudi geleneğinde Tanrı’nın Abraham’a ve soyundan gelenlere bu toprakları vaat etmesine atıfta bulunur. Bu topraklar, Eski Ahit’te de bahsedilen Kudüs ve çevresini içerir ve İsrail’in milli kimliğinin ve tarihi bağlantısının önemli bir parçasıdır.

Modern İsrail devleti, Siyonist hareketin etkisiyle, Yahudi halkının tarihi vatanı olan bu topraklarda yeniden kurulmuştur. İsrail’in kuruluşu, İsrail arz-ı mev’udunun gerçekleştirilmesi olarak kabul edilir ve Yahudi halkına milli özgürlük ve egemenlik sağlamak amacıyla yapılmış bir çabadır. Ancak bu durum, Filistinli Araplarla olan toprak anlaşmazlıkları ve çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle İsrail ve Filistin arasındaki bölgeyi paylaşma meselesi halen devam etmektedir ve barış çabaları devam etmektedir.

%%%%%%%%%

Kuran-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili ayetler

Kuran-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili pek çok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde Yahudilerin tarihinden, inançlarından, davranışlarından ve ilişkilerinden bahsedilmektedir. İşte bazı örnekler:

Al-i İmran Suresi, 113-115. ayetler:
“O, size kendinizden önceki ümmetlerin helâk ettirildiği şeyi yapmak istemiyor. Sizden azabı defetmek için size yol gösteren şeyleri seçti. İşte Rabb’iniz olan Allah, lütuf ve kerem sahibidir.”

Al-i İmran Suresi, 199. ayet:
“Allah’a kavuşma umuduyla sabredin, namazı dosdoğru kılın ve Allah’tan başkasını ibadet etmeksizin O’na yalvarın. Eğer bilginiz varsa, dîni yalnız Allah’a özgü kılarak böyle yapmanız daha iyidir.”

Al-i İmran Suresi, 52. ayet:
“Fakat Allah, o sapıklığa düşmeleri sebebiyle, kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar pek az inanırlar.”

Al-i İmran Suresi, 67. ayet:
“Allah size bir kitap, hikmet ve size öğrettiğinizden başka şeyler öğretir. Eğer bilirseniz, hikmet sahibi olarak ne büyük bir nimet sahibisiniz!”

Maide Suresi, 13. ayet:
“İşte Rabbiniz size meşru kıldığı şeyler bunlardır. O halde Allah’ın size yazdıklarına karşı gelmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın.”

Maide Suresi, 32. ayet:
“Bunun için İsrailoğulları’na şunu yazdık: “Bir kimseyi -cana can katan birini veya yeryüzünde bozgunculuğu önlemeye çalışanı- olmaksızın öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir.”

Maide Suresi, 82. ayet:
“Andolsun, onlardan (Yahudilerden) en taşkını her kimse onlara kavuşacaktır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir.”

Bu ayetler, Kuran-ı Kerim’de Yahudilerin önemine, öğütlerine ve ilişkilerine dair çeşitli konuları içermektedir. Kuran’da Yahudilik, İslam ve diğer semavi dinlerle ilgili pek çok ayet ve hikâye bulunmaktadır.

%%%%%%%%%%%%

Hadisi şeriflerde Yahudilerle ilgili hadisler

Hadislerde Yahudilerle ilgili çeşitli hadisler yer almaktadır. İslam peygamberi Hz. Muhammed (sav) dönemindeki olaylar, Yahudilerle yaşanan ilişkiler ve onların inançları hakkında bazı hadisler şunlardır:

Yahudi cenazesine selam verme:
“Bir cenaze geçtiği zaman siz de ona selam verin. Çünkü Yahudi olmasa bile o bir insanın cenazesidir.” (Buhari, Cenâiz, 100)

Yahudilere saygılı davranma:
“Bir Yahudi, Yahudi bir kadını hasta ederse o kadının yanına git de ona hizmet et. Çünkü Cennet senin annenin ayaklarının altındadır.” (Ebu Davud, Edeb, 141)

Yahudi komşuluk ilişkileri:
“Yahudi veya Hristiyan bir komşunuz açlıktan ölüyorsa ve siz ona (yardım etmemek için) elinizden geleni yapmıyorsanız, size benim komşuluk hakkımı da hatırlatmamın faydası olmaz.” (Buhari, Edeb, 28)

Yahudilerin dini uygulamaları:
“Yahudilerin sapıklığından, Hristiyanların da sapıklığından Allah’a sığınırım.” (Müslim, İmân, 11)

Yahudilerin değiştirdiği kitap:
“Yahudiler Tevrat’ı tahrif etmişlerdir.” (Buhari, Tefsir, 5)

Bu hadislerde Hz. Muhammed’in Yahudilerle ilişkileri ve onlara karşı tutumu hakkında bilgiler yer almaktadır. Hadisler, İslam toplumuna Yahudilerle nasıl ilişki kurulacağına ve onlarla nasıl geçinileceğine dair öğütler içermektedir. Ancak her hadisin ve konunun anlaşılması için hadislerin tefsiri ve dönemin sosyal ve siyasi bağlamının göz önünde bulundurulması önemlidir.

%%%%%%%%%%%%

Kuran-ı Kerim’de Hristiyanlarla ilgili ayetler

Kuran-ı Kerim’de Hristiyanlarla ilgili çeşitli ayetler bulunmaktadır. Bu ayetlerde Hristiyanlarla olan ilişkiler, inançları ve davranışları hakkında bilgiler verilmektedir. İşte bazı örnekler:

Al-i İmran Suresi, 113-115. ayetler:
“O, size kendinizden önceki ümmetlerin helâk ettirildiği şeyi yapmak istemiyor. Sizden azabı defetmek için size yol gösteren şeyleri seçti. İşte Rabb’iniz olan Allah, lütuf ve kerem sahibidir.”

Al-i İmran Suresi, 52. ayet:
“Fakat Allah, o sapıklığa düşmeleri sebebiyle, kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar pek az inanırlar.”

Al-i İmran Suresi, 67. ayet:
“Allah size bir kitap, hikmet ve size öğrettiğinizden başka şeyler öğretir. Eğer bilirseniz, dîni yalnız Allah’a özgü kılarak böyle yapmanız daha iyidir.”

Nisa Suresi, 171. ayet:
“Ey Kitap Ehli, dininizde taşkınlık etmeyin, Allah’a karşı gerçekten doğru olan şeyi söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi ve kelimesidir; onu (bir peygamber olarak ve kelime olarak) Meryem’e ilham etmiştir. Fakat Allah katından bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin. “Allah üçtür” demeyin, (bu sözden) vazgeçin. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Şüphesiz Allah, tek olan Allah’tır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.”

Maide Suresi, 82. ayet:
“Andolsun, onlardan (Yahudilerden) en taşkını her kimse onlara kavuşacaktır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir.”

Bu ayetlerde, Hristiyanlara ve Hristiyanlıkla ilgili farklı konularda çeşitli öğütler ve bilgiler yer almaktadır. Bu ayetlerin anlaşılması ve tefsiri için Kuran’ın bütünlüğü ve dönemin sosyal, siyasi ve tarihsel bağlamının göz önünde bulundurulması önemlidir.

%%%%%%%%%%%%%%

İslam’ın ehli kitap ile ilgili hükümleri nelerdir?

İslam’ın “ehli kitap” olarak adlandırılan Yahudiler ve Hristiyanlarla ilgili hükümleri, Kuran-ı Kerim ve Hadislerde yer almaktadır. İslam, ehli kitabı, yani Tevrat ve İncil gibi semavi kitaplara inanan ve inançlarını kitaplara dayandıran Yahudiler ve Hristiyanları kapsayan bir kategori olarak tanır. İşte ehli kitapla ilgili bazı temel hükümler:

Tevhid: İslam inancında tek Allah’a inanılır. Bu, “La ilahe illallah” yani “Allah’tan başka ilah yoktur” ilkesidir.

Hristiyanlarda teslis, Yahudilikte Üzeyir’in Allah’ın oğlu, meleklerin ise Allah’ın kızları olduğu inancı vardır. 


Peygamberlere İman: Ehli kitap, Kendi peygamberlerine inanır. İslam’ın temel peygamberlerini (Hz. Muhammed hariç) kabul ederler, örneğin Hz. İsa ve Hz. Musa gibi.

İncil ve Tevrat: İslam’da, Tevrat ve İncil’in de Allah tarafından gönderilmiş kutsal kitaplar olduğu kabul edilir. Ancak zamanla değiştirildikleri düşünülerek Kuran’ın son ve muhafaza edilen kitap olduğuna inanılır.

Ortak Ahlaki İlkeler: Ehli kitapla birçok ahlaki prensip ve hükümde ortak paydaları vardır. Örneğin, hırsızlık, cinayet, zina gibi günahlar ortak olarak kabul edilir.

Hristiyanlıkta Teslis İnancı: İslam, Hristiyanların teslis inancını reddeder ve Allah’ın çocuğu olmak anlamında değil, peygamberi ve kulu olarak kabul edilen Hz. İsa’ya farklı bir anlam yükler.

Şeriat Kuralları: Müslüman toplumlar içinde yaşayan ehli kitap mensuplarına, kendi inançlarına göre yaşama özgürlüğü tanınır, ancak devlet tarafından uygulanan şeriat kuralları, İslam olmayanların kendi iç meselelerini düzenlemelerine izin verir.

Bu hükümler, İslam’ın ehli kitap ile ilişkilerini ve onlara verdiği önemi yansıtan temel prensiplerdir. Ancak İslam’ın içerdiği çeşitlilik ve farklı mezheplerin farklı yorumları, bu konuda detaylı incelemeleri gerektirebilir.

 

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Peygamberimizin Ümmi Oluşu

Peygamberimizin Ümmi OluşuPeygamberimizin ümmi oluşunun hikmetleri nelerdirPeygamberimizin ümmi oluşunun bazı hikmetleri şunlar olabilir:Teslimiyetin göstergesi: Peygamberimizin ümmi olması, Allah’ın kendisine vahiy gönderdiğini kabul ederek teslimiyetini ve alçakgönüllülüğünü gösterir.Mucizevî bir özellik: Ümmi olmasına rağmen, peygamberimizin getirdiği mesaj ve Kur’an, olağanüstü bir mucize olarak insanlara sunulmuştur.Öğrenmeyi teşvik eder: Ümmi bir peygamber olması, insanlara eğitim ve öğrenmenin önemini vurgular ve herkesin bilgi sahibi olabileceğini gösterir.Dürüstlüğün göstergesi: Ümmi olması, peygamberimizin bilgiyi kendi çabasıyla değil, Allah’ın vahyiyle aldığını göstererek onun dürüstlüğünü ortaya koyar.İnsanlarla bağ kurma: Peygamberimizin ümmi oluşu, insanlar arasında daha kolay bir iletişim ve empati kurmasına yardımcı olabilir.Allah’ın seçimi: Ümmi olmasının hikmetlerinden biri, Allah’ın peygamberini istediği şekilde seçmesidir ve bu da O’nun sonsuz hikmetine işaret eder.Peygamberimizin ümmi oluşu, İslam’ın temel öğretilerinden biridir ve onun yüce ahlakı ve hayatı, Müslümanlar için örnek bir rehberdir.@@@@@@@@Peygamberimizin ümmi oluşunun bazı hikmetleri şunlar olabilir:1. İlahi Mesajın Özel Olarak Verilmesi: Allah, peygamberlik görevini ümmi bir kişiye vererek, o kişinin okuma yazma gibi becerilere sahip olmadığı bir toplumda da ilahi mesajın doğruluğunu göstermiş olabilir.2. Teslimiyet ve Güvenin Vurgulanması: Ümmi bir peygamberin görevlendirilmesi, insanların Allah’a tam anlamıyla güvenip teslim olmalarının önemini vurgulayabilir.3. Alçakgönüllülük ve Tevazu: Peygamberimizin ümmi oluşu, onun alçakgönüllülüğünü ve tevazusunu gösterir. Bu, insanlara örnek olur ve kibir gibi olumsuz özelliklerden uzak durmayı öğretir.4. İlham ve Allah’ın Kudreti: Ümmi bir peygamberin, Allah’ın ilhamıyla görevini başarıyla yerine getirebilmesi, onun peygamberlik görevinin Allah’ın kudreti sayesinde gerçekleştiğini gösterir.5. Toplumsal Eşitlik ve Adalet: Ümmi bir peygamberin gönderilmesi, herhangi bir elitist kesimin ön plana çıkarılmasının önüne geçerek toplumsal eşitliği ve adaleti vurgular.6. İnsanların Potansiyeline Dikkat Çekme: Peygamberimizin ümmi oluşu, insanların potansiyelini sadece dünyevi bilgi ve becerilerle sınırlamamanın önemini gösterir.7. Mesajın Saf ve Arı Olması: Ümmi bir peygamberin gönderilmesi, Allah’ın mesajının saf ve arınmış bir şekilde iletilmesini sağlar, çünkü kişisel görüş ve düşüncelerden etkilenme ihtimali düşer.Ancak unutmayın, bu hikmetler İslam alimlerinin yorumları ve tefsirlerine dayanmaktadır. Herkesin bu konuda farklı görüşleri olabilir.%%%%%%%^Allah’ın seçimiyle Muhammed’in ümmi olması, ilahi vahiyin ona öğreten bir özellik olmasıdır. Bu sayede peygamberlik mesajı saf ve temiz bir şekilde insanlara iletilmiştir.Muhammed’in ümmi olması, halkın gözünde peygamberliğinin daha etkileyici ve mucizevi olmasını sağlamıştır. Zira okuma yazma bilmemesine rağmen Kur’an-ı Kerim’i okuyup insanlara tebliğ etmesi, onun gerçek bir peygamber olduğunu kanıtlamış ve insanların dikkatini çekmiştir.Ümmi oluş, Allah’ın dilediği kullarını peygamber olarak seçmesi ve onları insanlara hidayet etmek için kullanmasının bir göstergesidir. İlim ve okuma yazma gibi dünyevi bilgilere sahip olmadan da, Allah’ın izniyle peygamber olarak görev yapabileceği, bu görev için özel bir yetenek ve bilgi gerekmeyeceği anlaşılır.Ümmi oluş, Muhammed’in günlük yaşamında insanların mahiyetlerini ve problemlerini çok yakından gözlemlemesine ve bu durumun tebliğ ettiği mesajlara yansımasına olanak sağlamıştır. Bu sayede insanlara daha iyi bir şekilde rehberlik yapabilmiştir.Ümmi oluş, Muhammed’in öğrendiği herşeyin Allah’tan geldiğini ve kişisel çıkarları olmadığını ortaya koymuştur. Bu da insanların ona olan güvenini artırmış ve mesajının daha iyi kabul edilmesini sağlamıştır.Ümmi oluş, Muhammed’in öğrendiği ve tebliğ ettiği mesajın, tüm insanların dilini anlayabilecek basitlikte olmasını sağlamıştır. Bu sayede Kur’an-ı Kerim, herkes tarafından anlaşılır ve uygulanabilir hale gelmiştir.

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

Kur’an Dil ve Gramer Eserleri

Kur’an Dil ve Gramer Eserleri

Kuranın gramer ve dili üzerine yazılan eserler

Kur’an’ın dil ve gramerine yönelik birçok eser bulunmaktadır. Bu eserler, Kur’an’ın Arapça dil yapısı, stilistik özellikleri ve grameri üzerine yapılan çalışmaları içerir. İslam bilginleri, dilbilimciler ve tefsir uzmanları tarafından yazılan bu eserler, Kur’an’ın anlaşılmasına ve yorumlanmasına katkıda bulunur.

Kur’an’ın dil ve grameri üzerine yazılan eserlerin bazıları şunlardır:

“Al-Mu’jam al-Mufahras li Alfaz al-Qur’an” – Raghib Isfahani: Kur’an’daki terimlerin köklerini ve anlamlarını açıklamaya yönelik bir sözlük.

“Al-Itqan fi ‘Ulum al-Qur’an” – Suyuti: Kur’an ilimleri üzerine yazılmış önemli bir eser, dil, gramer ve tefsir konularını kapsar.

“Tafsir al-Jalalayn” – Jalal ad-Din al-Mahalli ve Jalal ad-Din as-Suyuti: Kur’an’ın anlamını ve gramerini açıklayan bir tefsir.

“Nuzhat al-Nazar fi Tawdih Nukhbat al-Fikr” – İbn Hacer al-Askalani: Dil ve gramer açısından Kur’an’a yapılan yaklaşımları içeren bir eser.

“Al-Burhan fi ‘Ulum al-Qur’an” – Zarqani: Kur’an’ın dil ve gramerini kapsayan bir ilmihal.

Bu liste sadece temel bir başlangıçtır ve daha birçok eser mevcuttur. Kur’an’ın dilini ve gramerini inceleyen bu eserler, İslam dünyasında ve dilbilim camiasında önemli kabul edilen çalışmalardır.

@@@@@##

Batılıların Kur’an’ı Kerim üzerine yaptıkları eserler

Batılılar, Kur’an-ı Kerim üzerine çeşitli eserler üretmiştir. Bu eserlerin bazıları Kur’an-ı Kerim’in çevirileri, bazıları ise Kur’an-ı Kerim’in tefsirleri veya analizleri şeklinde olmuştur. İşte Batılıların Kur’an-ı Kerim üzerine yaptıkları bazı eserlerden örnekler:

1. John Medows Rodwell – “The Koran” (Kur’an): İngiliz orientalist John Medows Rodwell tarafından çevrilen Kur’an’ın İngilizce versiyonudur. 1861 yılında yayımlanan bu çeviri, Batı dünyasında en yaygın kullanılan İngilizce çevirilerden biridir.

2. Edward William Lane – “An Arabic-English Lexicon” (Arapça-İngilizce Sözlük): İngiliz oryantalist Edward William Lane tarafından hazırlanan bu sözlük, Arapça kelimelerin anlamlarını ve kullanımlarını açıklamak amacıyla yazılmıştır. Sözlük, Kur’an-ı Kerim’de geçen kelimelerin anlamını anlamak için kullanılan önemli bir kaynaktır.

3. Richard Bell – “Introduction to the Qur’an” (Kur’an’a Giriş): İskoç İslam bilimci Richard Bell tarafından yazılan bu kitap, Kur’an-ı Kerim’in tarihi, yapısı, içeriği ve dilini ele alan bir incelemedir. Bell, Kur’an’ın yapısını ve içeriğini analiz ederek, Kur’an’ın nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bir giriş sunmaktadır.

4. Abdullah Yusuf Ali – “The Holy Qur’an” (Mübarek Kur’an): Hint Müslüman yazar ve çevirmen Abdullah Yusuf Ali tarafından İngilizce’ye çevrilen Kur’an’dır. Ali, Kur’an’ın hem metnini İngilizce’ye çevirerek hem de tefsir notları ekleyerek okuyuculara daha iyi bir anlayış sunmayı hedeflemiştir. Bu çeviri, Batı’da yaygın olarak kullanılan İngilizce çevirilerden biridir.

5. Karen Armstrong – “Muhammad: A Prophet for Our Time” (Muhammed: Zamanımızın Bir Peygamberi): İngiliz yazar Karen Armstrong tarafından yazılan bu kitap, Muhammed’in hayatını, öğretilerini ve etkisini anlatmaktadır. Armstrong, Kur’an-ı Kerim’in yanı sıra, İslam’ın temel prensipleri ve Muhammed’in yaşam öyküsünü de ele alarak, Batılı okuyuculara Muhammed ve İslam hakkında genel bir bilgi sunmaktadır.

Bu sadece bazı örneklerdir ve Batılı yazarlar Kur’an-ı Kerim üzerine daha pek çok eser üretmiştir. Bu eserler, Kur’an’ın anlaşılması, çevirisi, tefsiri veya İslam’ın genel anlamı ve etkisi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyuculara yardımcı olmaktadır.

%%%%%%%%%

Doğu ve batı bilginlerinin Kur’an’ı Kerim üzerine yaptıkları araştırmalar nelerdir?

Doğu ve Batı bilginleri, Kur’an-ı Kerim üzerine çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın tarihi, dil ve metin analizi, içeriği, yorumlama yöntemleri ve etkisi gibi konuları kapsamaktadır. İşte Doğu ve Batı bilginlerinin yaptığı Kur’an araştırmalarından bazıları:

1. Tarihi Araştırmalar: Kur’an’ın tarihi kaynaklarının incelenmesi ve metnin nasıl oluştuğuna dair çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın ortaya çıkış süreci, hicret dönemi, yazılı kaynaklar, savaşlar ve İslam’ın yayılması gibi konuları içermektedir.

2. Dil ve Metin Analizi: Kur’an’ın Arapça dilinin yapısı, kelime anlamları, cümle yapısı ve kavramlarının analiz edildiği çalışmalardır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın dil özelliklerini ve üslubunu anlamak için yapılmaktadır.

3. İçerik Analizi: Kur’an’ın konuları, temaları, vahiy sırası ve kelime frekansları gibi içerik özelliklerinin analiz edildiği çalışmalardır. Bu araştırmalar, Kur’an’ın öğretilerini ve mesajını anlamak için yapılmaktadır.

4. Tefsir Çalışmaları: Kur’an’ın farklı yorumlarının yapıldığı ve açıklandığı tefsir çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar, Kur’an ayetlerinin anlamını derinlemesine açıklamak ve yorumlamak için yapılmaktadır.

5. Etki ve İnceleme Çalışmaları: Kur’an’ın İslam toplumları üzerindeki etkileri, toplumsal değişime etkisi, İslam hukuku, felsefesi ve kültürü gibi konularda araştırmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar, Kur’an’ın İslam dünyasındaki rolünü ve etkisini anlamak için yapılmaktadır.

Bu araştırmalar, Kur’an’ın farklı yönlerini inceleyerek, tarihi ve kültürel bağlamda anlamını ve önemini anlamaya çalışır. Doğu ve Batı bilginleri, Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması, yorumlanması ve etkileri hakkında çok çeşitli çalışmalar yapmaya devam etmektedir.

%%%%%%%%%

 

 

Loading

No ResponsesAğustos 3rd, 2023

YUNANİSTANLA İMTİHANIMIZ BİTMEDİ

YUNANİSTANLA İMTİHANIMIZ BİTMEDİ

Memleketimiz yabancı muhipleriyle dolu.

Yüz sene önce İngiliz muhipler cemiyeti yani İngiliz’i sevenler vardı.

Daha sonra ABD’ yi sevenler üredi.

1970 yıllarında Rus sevenler türedi.

Şimdi de Yunanı sevenler kendini göstermeye başladı.

Öyle ki; Müslüman mahallesinde salyangoz satma tabiri gerçek oldu.[1]

Yunanistan sürekli bizimle uğraşıp savaşmak istiyor, savaşması için kendisini kullanan ve her türlü askeri destekle adaları donatan başta ABD ve Avrupa ülkelerinin oyununa geliyor.

Bunu içte de koz olarak kullanıyor.

Mahallenin huysuz çocuğunu başta Abd, Fransa ve Avrupa parmağında oynatıyor.

Abd ve Batının Ukrayna’yı Rusya’ya saldırttığı gibi ve arkasından NATO’yu bu savaşa çekmeye çalışmasıyla Türkiye üzerindeki oyununu kurarken, diğer taraftan da 3. Dünya savaşını da çıkarmaya çalışıyor.

Türkiye savaşa kolay getirilemeyip, bir türlü tehditlerle Rusya ile yakınlığını engelleyemediği için, huysuz çocuğu Yunanistan Leşkerini üzerimize sürüyor.
Yüz sene önce yine böyle bir saldırı için niyetlenmiş ve hazırlık halinde iken bir maymun planlarını bozmuştu.[2]

-Şu anda da 40 binden fazla insanın göç etmesine sebep olan yangınla uğraşıyor.
Alevler ABD’nin vermiş olduğu Dedeağaç’ta yerleştirilen askeri yığınakları tehdit ediyor.
Allah’ın askerleri çoktur.
Bazen karınca, bazen ebabil, bazen bir mikrop, bazen semavi ve arzı afetler, bazen maymun ve bazen de ateş olup inmektedir.

MEHMET ÖZÇELİK

2-8-2023

[1] https://www.yenisafak.com/video-galeri/gundem/chpli-kusadasi-belediyesinin-duzenledigi-festivalde-salyangoz-yemegi-dagitildi-4549679

[2] https://tesbitler.com/2023/06/29/insan-bozmasi-bir-hayvan/

Loading

No ResponsesAğustos 2nd, 2023

Hadislerde Ahir Zaman Felaketleri.

Hadislerde Ahir Zaman Felaketleri.

Hadislerde ahirzamanda deprem, yangın, sel gibi felaketlerin olacağı haberleri ile ilgili Hadisler.Ahir zamanla ilgili hadislerde deprem, yangın, sel gibi felaketlere dair bazı rivayetler bulunmaktadır. Örneğin, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) şu hadisi bu konuda önemli bir örnektir:“Kıyamet gününde, yer altından ve gökten sarsıntılar olacak. Bu sarsıntılar, herkesin yaptığını ortaya çıkaracak ve insanları şaşkınlığa düşürecek.” (Buhari)Benzer şekilde, ahir zaman hadislerinden birinde şu ifadeler de geçmektedir:“Ahir zamanda, depremler çoğalacak, büyük yangınlar olacak ve seller insanları etkileyecek.” (Tirmizi)Ancak, hadislerin yorumlanması ve anlaşılması konusunda dikkatli olmak önemlidir. Bu tür hadislerin kesin tarih ve zaman hakkında bilgi vermediği unutulmamalıdır. Hadislerde geçen olayların ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği Allah’ın bilgisi dahilindedir.Ahir zamanla ilgili hadisleri anlamak ve yorumlamak için İslam alimlerinin görüşlerine başvurmak, doğru anlayışa ulaşmak açısından önemlidir.########1. Hz. Abdullah İbnu Ömer (r.a.) anlatıyor: Rasûlullâh (s.a.v.), sık sık şöyle buyururdu: “Fitne, birbirine bitişir. Bir fitne kalktığında, bir diğeri ortaya çıkar.” Sonra dedi ki: “Yeryüzü ile birlikte ahir zaman fitnelerinin çoğalacağına ve depremlerin sık sık olacağına yemin ederim.” [İbn Mâce]2. Hz. Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (r.a.) anlatıyor: Rasûlullâh (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah, işinizi iyilik üzere yapmaya (marufu emretmeye) ve kötülüklerden sakındırmaya (münkerden nehyetmeye) gücünüz yetemeyen bir topluluğa görevlendirilecek bir liderle ceza verecektir. Bunun üzerine insanlar, onun hükümlerini beğenmeyip açıktan ayaklanacaklardır. Sonra birbirlerine, ‘Bu liderin yanından kaçalım’ diye toplanacaklar. Ancak Allah, yeryüzünde depremler meydana getirir ve onları toprak altında kaybediverir. Onun üzerine onlarla birlikte tüm dünya halkları korku ve dehşet içinde toplanır. Öyle ki, Müslümanlar, cahiliye döneminde yaşadığı kadar tehlikeli ve susuz bir şekilde iki dağ arasına sığınırlar.” [Ahmed]3. Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullâh (s.a.v.) buyurdular ki: “Ahir zamanda düşünce büyük depremler gerçekleşecek, fitneler çoğalacak, fitne fitneyi kovalayacak, malı çok olanın serveti artacak, buna rağmen helâl mal elde etmek zorlaşacak, yalan yayılacak, haram doğru gibi gösterilecek.” [Buhari]4. Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullâh (s.a.v.) buyurdular ki: “Ahir zaman insanları, sürekli depremler, öldürme, katliam ve yıkımlarla karşılaşacaklar.” [Müslim]5. Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullâh (s.a.v.) buyurdular ki: “Ahir zamanda Allah, depremleri artıracak, bazı şehirleri yutturacak ve öldürmeleri artıracak. Harâbelerde kalanlar, hayatta kalmakla yetineceklerdir.” [Tirmizi]#######Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: “Allah Resulü (s.a.v) buyurdu ki: ‘Kıyamet yaklaştığında, insanlar arasında depremler artacak, toprak çatlakları açılacak ve yerlerine saplananlar olacak.'”Hz. Enes (r.a) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: ‘Kıyametten önce depremler çoğalacak. Bu depremler, insanların üzerine saplanmasını ve bunun ardından sınırsız ölümlerin gerçekleşmesini sağlayacak.'”Hz. Enes (r.a) şöyle dedi: “Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: ‘Kıyamet yaklaştığında, insanlar arasında yangınlar çoğalacak ve insanlar korku içerisinde bir yerden bir yere kaçacaklar.'”Hz. Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: “Allah Resulü (s.a.v) buyurdular ki: ‘Kıyamet yaklaştığında, insanlar arasında sel felaketleri artacak ve insanlar boğularak ölecekler.'”Hz. Abdullah (r.a) şöyle dedi: “Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: ‘Kıyametten önce su baskınları ve sel felaketleri yaşanacak. İnsanlar, bu felaketlerle boğulacak ve toprak altında kalacaklar.'”Hz. Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v) buyurdular ki: ‘Kıyamet yaklaştığında, insanlar arasında büyük depremler sık sık meydana gelecek ve bu depremlerle birlikte topraklar yerinden oynayacak.'”Bu hadislerde ihbar edilen felaketlerin ahir zaman yaklaştıkça artacağı ve insanları korku içerisinde bırakacağı belirtilmektedir. Bu felaketler arasında deprem, yangın ve sel gibi doğal afetlerin özellikle vurgulandığı görülmektedir. Ancak, hadislerde belirtilen bu felaketlerin ne zaman gerçekleşeceği ve hangi ölçekte olacakları konusunda kesin bir tarih veya detaylı bilgi verilmemektedir. Bu hadisler, insanları ahiret hayatına hazırlamak ve dünyadaki sıkıntıların geçici olduğunu hatırlatmak amacıyla paylaşılmaktadır.

Loading

No ResponsesAğustos 2nd, 2023

KURANI KERİMİN MUCİZELİĞİ

KURANI KERİMİN MUCİZELİĞİ

 

Kuran Tahrif İddiaları1400 yıldır Kuran-ı Kerim’i tahrif hareketleri nasıl başlamış ve nasıl gelişmiştir?Kuran-ı Kerim’in tahrif hareketleri konusunda, tarih boyunca çeşitli dönemlerde farklı kişiler veya gruplar tarafından bazı iddialar ortaya atılmıştır. Ancak, İslam bilginleri ve akademisyenler genellikle Kuran’ın asırlardır değişmeden kaldığı konusunda hemfikirdir. Tahrif iddialarının kaynağı çoğunlukla tarihsel ve siyasi bağlamlarda ortaya çıkmıştır.İslam tarihinde, bazı gruplar veya akımlar, Kuran’ın metninde değişiklikler olduğunu iddia etmişlerdir. Bu tür iddiaların çoğunlukla İslam’ın erken dönemlerindeki siyasi tartışmalar ve iç çatışmalarla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Farklı görüş ve inançların çatışması sonucu tahrif iddiaları gelişmiş, ancak bu iddialar genellikle geçerli bilimsel delillere dayanmamaktadır.Modern çağda, tahrif iddiaları hala bazı çevrelerde dile getirilebilmektedir. Ancak, İslam bilginleri, orijinal Kuran metninin sağlam bir şekilde korunduğu ve değişmeden geldiği konusunda güçlü bir görüş birliği içindedir.Özetle, Kuran-ı Kerim’in tahrif hareketlerinin gerçeklik temeli olmadığı ve Kuran’ın metninin asırlardır değişmeden korunduğu kabul edilmektedir.@@@@@@@@1400 yıldır Kuran-ı Kerim’in tahrif hareketleri çeşitli dönemlerde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren, Kuran-ı Kerim’in metnini değiştirme veya eklemeler yapma girişimleri gerçekleştirilmiştir. İşte bu tahrif hareketlerinin bazı örnekleri:İlk Halifeler Dönemi (632-661): İslam’ın peygamberi Muhammed’in ölümünden sonra, İslam toplumu genişlemeye başladı. Bu süreçte, bazı kişiler İslam’ın farklı yönlerini anlamak üzere Kuran-ı Kerim’in metnini farklı yorumlayarak değişiklikler yapma girişimlerinde bulundular. İlk halifelerin döneminde de bu tür girişimler oldu.Abbasi İmparatorluğu Dönemi (750-1258): Bu dönemde, İslam toplumu içinde farklı mezhepler oluştu. Her mezhep, Kuran-ı Kerim’i kendi görüşlerine uyarlayarak yeni yorumlar getirdi. Bu da bazı tahrif hareketlerinin ortaya çıkmasına neden oldu.Emevi İmparatorluğu Dönemi (661-750): Bu dönemde, iktidar mücadeleleri ve siyasi savaşlar yaşandı. Bu süreçte, bazı siyasi liderlerin kendi çıkarları doğrultusunda Kuran-ı Kerim metnini değiştirme girişimleri oldu. Örneğin, Emevi liderlerinden olan Mervan bin Hakem’in Kuran’ın bazı bölümlerini değiştirdiği iddiaları vardır.İbn Hazm ve Mu’tezile Dönemi (10. yüzyıl): Bu dönemde, İslam felsefesinin etkisiyle, Kuran-ı Kerim üzerine farklı düşünceler ortaya çıktı. Özellikle Mu’tezile mezhebi, metne farklı yorumlar getirerek bazı değişiklikler yaptı. İbn Hazm ise, Kuran’ın bazı ayetlerini yalanladı ve tahrif ettiği iddiasıyla eleştirildi.Bu dönemlerde ortaya çıkan tahrif hareketleri çeşitli nedenlere dayanmaktadır. İktidar mücadeleleri, siyasi çekişmeler, farklı siyasi veya dini görüşlerin Kuran-ı Kerim’i kendi amaçları doğrultusunda yorumlama isteği gibi etkenler tahrif hareketlerine yol açmıştır. Ancak, bu tahrif girişimlerine karşı İslam alimleri ve toplumun genel olarak tepki göstermiştir. Bu nedenle, Kuran-ı Kerim’in temel metni zamanla değişmeden kalmış ve günümüze kadar ulaşmıştır.%%%%%%%%Kuran-ı Kerim’in tahrif hareketleri iddiası, İslam inancına göre, Kuran’ın indirildiği döneme kadar uzanmaktadır. İslam inanışına göre Kuran, Allah tarafından peygamber Muhammed’e vahiy yoluyla gönderilmiştir ve bu süreçte hiçbir değişiklik ve tahrifat olmamıştır.Ancak bazı araştırmacılar ve eleştirmenler, İslam’ın erken dönemlerinde, Kuran metninde bazı değişikliklerin ve farklı okuma tarzlarının olduğunu öne sürmektedir. Bu olaya “kıraat farklılıkları” denir ve İslam alimleri tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu farklılıkların nedeni ise o dönemde Kur’an’ın sözlü olarak aktarılmasından kaynaklanmaktadır.İslam’ın ilk dönemlerinde Kuran, yazılı metin olarak bulunmuyordu ve Müslümanlar, peygamber Muhammed’in sözlü olarak aktardığı ayetleri ezberlemeye çalışıyorlardı. Bu durum, farklı okuma ve telaffuz tarzlarını beraberinde getirdi. Daha sonra Kuran’ın yazılı hale getirilmesi ve farklı okuma tarzlarının sistematik bir şekilde toplanıp kaydedilmesiyle bu farklılıklar kontrol altına alındı.Elindeki belgelerle Kuran’ı oluşturan Osmanlı İmparatorluğu döneminde, birçok el yazması Kuran nüshası toplanarak diğerlerinin imha edilmesi emredildi. Bu uygulama, tahrif hareketlerinin başladığı şeklinde yorumlanmıştır. Ancak günümüzde bu görüş genellikle kabul görmemektedir ve Osmanlı’nın yaptığı şeyin, farklı okuma tarzlarını sistematik bir şekilde kaydetmek ve tek bir standart metin elde etmek olduğu düşünülmektedir.Tahrif hareketlerine dair bir diğer iddia ise, bazı İslam düşünürlerinin yaptığı yorum ve tefsirlerde meydana gelen değişikliklerdir. Bu değişiklikler, İslam’ın farklı mezhepleri ve farklı düşünce okulları arasında ortaya çıkmış olabilir. Ancak bu tür değişiklikler, Kuran’ın kendisine değil, yorumlara yapılmış olan değişikliklerdir ve tahrif hareketleri olarak kabul edilmemektedir.Sonuç olarak, Kuran-ı Kerim’in 1400 yıldır süregelen tahrif hareketleri iddiası, İslam’ın erken dönemlerindeki farklı okuma tarzları ve yorumlar üzerine yapılan tartışmalara dayanmaktadır. Ancak İslam inancına göre, Kuran’ın kendisi hiçbir şekilde tahrif edilmemiştir ve günümüzde mevcut olan Kuran metni, Müslümanların kabul ettiği orijinal metindir.₺₺₺₺₺₺₺₺₺Kıraat-ı aşere nedir? Örnekler verir misiniz?Kıraat-ı aşere, Kur’an’ın farklı okuma tarzları ya da farklı telaffuz şekilleri anlamına gelir. İslam’ın erken dönemlerinde, Kuran’ın Arapça diline hakim olan sahabiler tarafından, farklı bölgelerde farklı ağız ve lehçelerle okunması sonucu ortaya çıkmıştır. İslam alimleri, bu farklı okuma tarzlarını Kıraat-ı aşere olarak adlandırmıştır.Kıraat-ı aşere şunlardır:1. Nafi kıraati: Nafi tarafından Kufi lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.2. Ibn Amir kıraati: Ibn Amir tarafından Kufi lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.3. Ibn Katir kıraati: Ibn Katir tarafından Kufi lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.4. Abu Amr kıraati: Abu Amr tarafından Basra lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.5. Ibn Amr kıraati: Ibn Amr tarafından Basra lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.6. Hamza kıraati: Hamza tarafından Kufi lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.7. Ibn al-Kisai kıraati: Ibn al-Kisai tarafından Basra lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.8. Al-Kisai kıraati: Al-Kisai tarafından Kufi lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.9. Abu Bakr kıraati: Abu Bakr tarafından Medine lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.10. Yahya kıraati: Yahya tarafından Medine lehçesiyle okunan Kur’an’ı ifade eder.Bu farklı okuma tarzları, bazı kelime ve cümlelerin telaffuzunda küçük farklılıklar, vurgu değişiklikleri veya bazen ayetlerin sırasında değişiklikler gibi farklılıkları içerebilir. Bu farklılıklar, okuyucunun coğrafi ve dilsel arka planına dayandığından dolayı farklı bölgelerde Müslüman topluluklar arasında görülebilir.Not: Yukarıda verdiğim örnekler, Kıraat-ı aşere’nin bazı okuma tarzlarını temsil etmektedir. Bu okuma tarzlarına örnek olarak, her bir okuyucunun farklı bir şekilde okuyacağı bazı kelimeleri ve cümleleri gösterebilir. Ancak tamamen doğru ve orijinal bir okuma örneği için, bu okuma tarzlarına hakim olan okuyucuların seslendirmelerini dinlemek veya uygun kaynaklardan faydalanmak daha doğru olacaktır.########Kıraat-ı aşerenin ilk çıkışı ne şekilde ve gelişmesi nasıl olmuştur? Örnekler verir misiniz?Kıraat-ı aşere, Kuran’ın farklı okuma tarzlarına verilen isimdir. İlk çıkışı Hz. Peygamber döneminde gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber, Kuran’ın vahiy yoluyla indirilmesiyle birlikte bu ayetleri sahabilere öğretmiş ve onlara nasıl okunması gerektiğini göstermiştir. Sahabeler de bu okuma tarzlarını öğrenmiş ve diğer Müslümanlara aktarmışlardır.Kıraat-ı aşere zamanla farklı coğrafi bölgelerde farklı okuma tarzlarına evrildi. Bu farklı okuma tarzlarının ortaya çıkmasında dil, lehçe ve ağız farklılıklarının etkisi büyüktür. Kıraat-ı aşerenin gelişmesi, bu farklı bölgelerde yetişen alimlerin ve kıraat ustalarının çabaları sonucunda gerçekleşmiştir.Örneğin, “Hafs” okuması Mısır ve Sudan bölgelerinde yaygındır. “Warrsh” okuması Fas ve Cezayir’de kullanılırken, “Qalun” okuması Tunus’ta revaçtadır. “Al-Duri” okuması Irak’ta, “Al-Susi” okuması ise Suriye ve Ürdün’de tercih edilmektedir.Bu farklı okuma tarzları, özellikle Kuran’ın doğru, anlaşılır ve doğru tebliğ edilmesi amacıyla özenle korunmuştur. Günümüzde de çeşitli ülkelerde bu okuma tarzları kullanılmakta ve Kuran’ın doğru bir şekilde okunmasını sağlamaktadır.%%%%%%^Kuran’ın muhafazası.Kuran-ı Kerim’in günümüze kadar muhafazası nasıl sağlanmış ve korunmuştur?Kuran-ı Kerim’in günümüze kadar muhafazası, çok dikkatli ve titiz bir süreçle gerçekleştirilmiştir. İslam inancına göre, Kuran Allah’ın kelamıdır ve insanlar arasında değiştirilmemesi gereken kutsal bir kitaptır. Muhafaza süreci şu şekilde gerçekleşmiştir:Orijinal Kayıtlar: Hz. Muhammed’in vefatından sonra, Kuran’ın ayetleri hafızalarında bulunan sahabiler tarafından öğretilmiştir. Bu ayetler, daha sonra onların doğrulamasıyla halifeler döneminde bir araya getirilmiştir.Yazılı Forma Geçiş: İlk dönemde Kuran, yazılı bir formda olmasa da, Müslümanlar tarafından hatırlanmış ve öğretilmiştir. Ancak Halife Osman döneminde Kuran, yazılı bir kitap haline getirilmiş ve diğer nüshaların yok edilmesi emredilmiştir.Hafızlar ve Öğretim: İslam toplumunda hafızlık geleneği başlamış ve Kuran’ı ezberlemeye ve öğretmeye odaklanan hafızlar yetiştirilmiştir. Bu sayede Kuran, nesilden nesile doğru ve hatasız olarak aktarılmıştır.Yazma ve Çoğaltma: Kuran metinleri, zamanla farklı bölgelerde yazılmış ve çoğaltılmıştır. Bu çoğaltma sürecinde, hafızların kontrolü ve doğrulamasıyla hatasızlık sağlanmıştır.Mushafın Standartlaşması: İslam toplumunda, Kuran’ın farklı bölgelerde farklı çoğaltılmış nüshaları ortaya çıkmıştır. Halife Osman döneminde Mushaf-ı Osmanî adıyla bugünkü standart Kuran metni hazırlanmış ve diğer nüshaların yok edilmesiyle birleştirme işlemi tamamlanmıştır.Yazma Materyalleri ve Koruma: Tarihsel olarak, Kuran metinleri vellum (deri) ve laterit (kağıt benzeri) gibi dayanıklı malzemelere yazılmıştır. Bu, metinlerin zamanla bozulmasını önlemeye yardımcı olmuştur.Böylece, Kuran-ı Kerim’in günümüze kadar muhafazası ve korunması, hafızlar, yazma ve çoğaltma süreçleri, standartlaşma ve İslam toplumunun özverisi sayesinde sağlanmıştır. Bu süreç, Kuran’ın asıl şekli ve içeriğinin bozulmadan günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır.%%%%%%%Kuran-ı Kerim’in ilk nüshaları mevcut mudur? Ve nerelerde bulunmaktadır?Evet, Kuran-ı Kerim’in ilk nüshaları günümüzde de mevcuttur. Bu ilk nüshaların arkeolojik veya tarihi belgelere dayanarak doğrudan izlenebildiği kesin verilere sahip değiliz, ancak bazı tarihsel ve geleneksel kaynaklar, bu nüshaların varlığına işaret etmektedir.Mekke ve Medine gibi İslam’ın erken döneminde önemli merkezlerde, Kuran ayetlerinin kâğıt veya deri üzerine yazılı olarak muhafaza edildiği düşünülmektedir. Bununla birlikte, Kuran’ın ilk nüshalarının zamanla kaybolması ve tarihsel olaylar sırasında tahrip edilmesi nedeniyle tam olarak izlenebilir veya kesin olarak tespit edilebilir hale gelmemiştir.Öte yandan, İslam’ın ilk dönemlerinde Kuran’ın ezberlenerek nesilden nesile aktarılması ve çeşitli yazılı nüshaların farklı bölgelerde çoğaltılması yaygın bir uygulamaydı. Bu çoğaltma süreci sayesinde, Kuran’ın metni zamanla farklı bölgelerde çeşitli nüshalar halinde bulunmuştur.En eski Kuran nüshalarından bazıları, Topkapı Sarayı Müzesi (İstanbul, Türkiye), Birmingham Üniversitesi Kütüphanesi (Birleşik Krallık) ve Tübingen Üniversitesi Kütüphanesi (Almanya) gibi müzeler ve kütüphanelerde korunmaktadır. Bu nüshaların tarihi değeri yüksektir, ancak bunların Kuran’ın orijinal ve ilk nüshaları olduğu konusunda kesin bir bilgiye sahip değiliz.Sonuç olarak, Kuran-ı Kerim’in ilk nüshalarının kesin olarak izlenebilir ve tespit edilebilir hale gelmemiş olmasıyla birlikte, bazı eski Kuran nüshaları ve el yazmaları hala müzeler ve kütüphanelerde korunmaktadır.%%%%%^^Kuran-ı Kerim’e nazire yapılmış mıdır? Örnekler verir misiniz?Evet, Kuran-ı Kerim’e nazire denilen benzer bir tarzda yazılmış eserler bulunmaktadır. Bu eserler, Kuran’ın edebi gücünü ve dilsel mükemmelliğini taklit etmeye yönelik girişimlerdir. İslam edebiyatında “muhakka” veya “mürekkebe” adıyla da anılan bu tür, Arapça’da yazılan şiir veya nesir metinleri içerebilir. İşte bazı nazire eserlerinden örnekler:1. El-Buhturi’nin “Amr b. Kulthum’a Nazire”si: Arap edebiyatının önemli isimlerinden biri olan El-Buhturi, Kuran’ın edebi üstünlüğünü taklit etmek amacıyla Amr b. Kulthum isimli şairin şiirine nazire yazmıştır.2. El-Fazazi’nin “Al-Qur’anu Nazire”si: El-Fazazi, İslam edebiyatının en eski nazire örneklerinden birini sunar. Kuran’ın kısa sürede uluslararası bir üne kavuştuğu dönemde, Fazazi’nin eseri de Kuran’ı taklit etme amacı güder.3. İbn Kainin’in “Mufaddaliyat Nazire”si: İslam edebiyatının önemli isimlerinden biri olan İbn Kainin, 12. yüzyılda Kuran’ı taklit eden bir nazire şiir kaleme almıştır. “Mufaddaliyat” adlı bu eser, Kuran’ın üslubunu ve edebi gücünü taklit etmektedir.4. Ahmet Hüsrev Efendi’nin “Nur-i Muhammediye Naziresi”: Ahmet Hüsrev Efendi, Osmanlı döneminde yaşayan bir Gönüllü Şair’dir. “Nur-i Muhammediye” adını verdiği eseri, Kuran’dan etkilenerek yazılmıştır. Bu eserde, Hz. Muhammed’in övüldüğü ve onun üstünlüğünü anlattığı şiirler yer alır.Bu örnekler, Kuran’a nazire yapılmış eserlerden sadece birkaçını temsil etmektedir. İslam edebiyatının farklı dönemlerinde birçok daha fazla nazire eseri kaleme alınmıştır.%%%%%%^Şimdiye kadar Kuran’ı Kerim üzerine ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Örnekler verir misiniz?Şimdiye kadar Kuran’ı Kerim üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar genellikle tefsirler, dil ve edebiyat incelemeleri, tarihî analizler ve farklı konularda araştırmaları içerir. Örnekler vermek gerekirse:1. Tefsirler: İbn Kesir, Razi, Taberi gibi İslam bilginlerinin tefsir çalışmaları önemli örneklerdir.2. Dil ve edebiyat analizleri: Kuran’ın dil ve edebiyat yapısını inceleyen çalışmalar, metnin farklı yönlerini ortaya koyar.3. Tarihî analizler: Kuran’ın tarihî ve toplumsal bağlamını araştıran çalışmalar, metni anlamada yardımcı olur.4. İlmihal ve fıkıh çalışmaları: Kuran’ı Kerim’deki hükümleri açıklayan ve yorumlayan eserlerdir.5. Bilimsel çalışmalar: Kuran’ın bilimsel içerikleri üzerine yapılan incelemeler, ilgili konularda tartışmalara yol açmıştır.Tabii ki, bu sadece bazı örneklerdir ve Kuran’ı Kerim üzerine yapılan çalışmalar oldukça geniştir ve sürekli olarak devam etmektedir.%%%%%%%Kuran-ı Kerim’in Belağatı üzerine ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Örnekler verir misiniz?Kur’an-ı Kerim’in belağatı, dil ve üslup açısından olanakları araştıran ve analiz eden çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışmalar, Kur’an’ın edebi güzelliklerini inceleyerek onun dil yapısı ve içeriği hakkında bilgi sunmayı amaçlamaktadır. Bazı örnekler şunlardır:El-Belagatü’l Kur’aniyye: Ahmed Hüsrev Altınbaşak tarafından yazılan bu çalışma, Kur’an’ın belağati üzerine kapsamlı bir incelemedir. Altınbaşak, Kur’an’ın dil yapısı, üslup ve retorik özelliklerini ayrıntılı olarak analiz eder.Ulumu’l Kur’an: Cemaleddin es-Seyyid tarafından yazılan bu eser, Kur’an’ın bilimsel yönlerini ve belağati üzerine odaklanır. Seyyid, dilin yapısal özelliklerini ve Kur’an’ın dil kullanımındaki belağat tekniklerini inceler.El-Belagatü’l İlmiyye fi Kavaidi’l Kur’an: Necmettin Celal el-Kadri tarafından yazılan bu çalışma, Kur’an’ın belağat ve üslubunu sistematik bir şekilde ele alır. El-Kadri, Kur’an’ın dil yapısı, benzetmeleri, tekrarları ve diğer edebi özellikleri üzerinde durur.El-Kur’an ve’l Belagat: Abdulbeki Gölpınarlı tarafından kaleme alınan bu çalışma, Kur’an’ın belağat ve üslup özellikleri üzerine bir derlemedir. Gölpınarlı, Kur’an metni ve yapısı arasındaki ilişkileri analiz eder ve belağatin Kur’an’a özgü unsurlarını inceler.Bu örnekler, Kur’an’ın belağatı üzerine yapılan çalışmalara sadece birkaç örnektir. Elbette Kur’an, dil ve edebiyat alanında sayısız inceleme konusu olmuş, fakat belağat açısından yapılan çalışmalar en fazla ilgi görenlerdir.%%%%%%Kur’an’ın MucizeleriKuran-ı Kerim’in mucizelik yönleri nelerdir? Örnekler verir misiniz?Kur’an-ı Kerim, İslam inancına göre birçok mucizevi yönü taşıyan kutsal bir kitaptır. İşte bazı örnekler:Benzersiz Dil ve Üslup: Kur’an, kendine özgü bir dil ve üsluba sahiptir. Onun üslubu o dönemdeki şiir ve edebiyatın normlarına uymaz, ancak insanları etkileyici bir şekilde etkiler.İlmi Bilgilerin Önceden Bildirilmesi: Kur’an, bilimsel gerçekleri önceden bildirir. Örneğin, gök gürültüsünün elektrik deşarjından kaynaklandığını ifade eder (Ra’d Suresi 13:13).Tefsirin İmkansızlığı: Kur’an, anlam bakımından sonsuz bir derinliğe sahiptir ve insanlar arasında tefsir konusunda farklı yorumlar yapılmasına rağmen, onun tam anlamıyla kavranması imkansızdır.Muğlaklığın Önlenmesi: Kur’an, insanların anlamını yanlış anlamalarını önlemek için açık ve net bir şekilde ifade edilmiştir.Ölçülü ve Uyarıcı Olması: Kur’an, dengeli bir kitaptır ve insanlara düşünmeye, sorgulamaya ve ibret almaya teşvik eder.Tarihsel Doğruluk: Kur’an, tarihsel olaylar ve kişilerle ilgili doğru bilgiler içerir ve zamanla bu doğruluk bilimsel ve arkeolojik çalışmalarla teyit edilmiştir.Ancak, Kur’an’ın mucizelik yönleri kişiden kişiye değişebilir ve farklı inanç sistemlerine göre farklı değerlendirmeler yapılabilir.%%%%^^

Loading

No ResponsesAğustos 2nd, 2023

KISA KISA MESAJLAR

KISA KISA MESAJLAR

Yüz yıldır bu milletin manevi dünyasını etkileyen, ahireti için çalışmasının önünde badireler oluşturup kendiyle meşgul eden birçok sebepler olmuştur.

Korku, yasaklar, tehditler, keyfi kanun ve uygulamalar, siyaset, kaht-ı rical olan adam yetersizliği, hastalıklar,

Ve bütün bunların merkezine oturtturulan; ekonomik sıkıntı ile açlık korkusu ve terör.
Önemli bir rol oynayan açlık ve terör bir silah olarak tehdit unsuru yapılmış, bir ömür boyu kendisiyle meşgul etmiştir.
Kaybedilen asrın, kaybeden ve kayba uğrayan kayıp nesilleri olmuştur.
Bu bizde böyle olduğu gibi, dünya da büyük bir manevi buhran ve kayıp içerisine sürüklenmiştir.
İnsanlık bir arayış içerisindedir.
Ancak insanlık maalesef kaybettiği değerlerini yanlış yerlerde aramıştır.
Yanlış tedavi yöntemi uygulanmış, yanlış ilaçlar kullanmıştır.
Batının madde-perest aklıyla hareket edilmiş, doğunun maneviyatının kaynağı olan kalbi yaralanıp, ihmal edilmiştir.
İnsanlık aslına dönmeli, fabrika ayarlarını güncellemeli, kaybettiği kalb ve aklını yerine koymalıdır.

%%%%%%%%%%%%  

İman etmeyle etmeme arasındaki fark, birinde sanatla beraber sanatkâr ve yaratıcı da araştırılırken, diğerinde sanat incelenip, sanatın arkasındaki sanatkâr araştırılmamaktadır.

Ne gariptir değil mi?

Bir insanın yaptığı harika sanata bakanlar; Bunu kim yatı diye sorar ve sorgularlarken, Allah’ın kâinatta yarattığı sanata bakarak sorgulanmadığı gibi, inkara da gidilir.

Cehalet ancak bu kadar olur?

-Dünya istese de istemese de eninde sonunda akıl ve kalbin beraber hareket edeceği noktaya gidecek ve bunu yakalayacaktır.

Ne batının aklı esas alıp kalbi ve alanını inkâr etmesini devam ettirecek ve ne de doğunun sadece kalbi esas alıp aklı devre dışı bırakmasını kabul etmeyecektir.

İlmen ve aklen, dinen ve kalben bu ittifak olacaktır.

%%%%%%%%%

Sanat sanat içindir zihniyetinin ürünleri.

Askeri, Polisi, çocuk, vatandaş demeden öldüren katil başını savunan kişiye sözde sanatçı adına destek ver, öyle mi?

Bu ne insanlıkla ne vicdanla, ne sanatla, ne anlayış ve ne de inançla bağı olmayan başı boşluktur.

Tıpkı cemil Meriç.in dediği gibi, bizdeki aydınlar din düşmanı değil, İslamiyet düşmanıdırlar.

Çünkü PKK’nın temeli komünist, sosyalist zihniyet üzerine bina edilmiştir. 

-Yani sanat toplum için veya toplumun değerleri düşünülerek yapılıyor değil.

İş olsun, adı da sanat olsun.
Dostlar alışverişte görsün.
Oysa gerçek sanat havai ve basit değil, ağırlığı olup, toplumun geneline düşündürücü mesajlar verendir.
Bizdeki sanat diye ortaya konulan göbek altı, anlık, güldürü odaklı, sokak ağzı, kabadayı kılıklı, insan kılıflı.

%%%%%%%%%%%% 

Can boğazdan geçtiği gibi, boğazdan da çıkmaktadır.

Ne ararsan bulunur, derde devâdan gayrı. (Râgıb Paşa)

Misali hayatımızı sürdüreceğimiz şeyler, hayatımızı tehdit etmektedir.

-Almanya’da Covid-19 aşılarının yol açtığı ağır yan etkiler nedeniyle mahkemeye başvuran 301 kişiye her ay ömür boyu tazminat ödenmesine başlandığı belirtildi.[1]

-130 yıllık ilaç şirketi iflasın eşiğinde. Aşırı doz nedeniyle 500 bin kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor.[2]

%%%%%%%%

Öğreniyoruz, bedel ödeyerek. 

Temizleniyoruz, kirlenerek. 

Olgunlaşıyoruz, hamlıktan kurtularak.

Hamdım- piştim- yandım.

İslam’ın elbette bu zamanda terakkisi maddi terakkiyle orantılıdır.

Bunda ifrat ederek, manevi hizmetin önüne geçirilerek, menfi insanların eline koz vererek olmamalıdır.

Menzilin yeni Şeyhi verdiği on maddelik talimatla ticaret ve siyasetten uzak durmalarını tavsiye edip, ihmal ettikleri asli vazifelerine geri dönme gerektiğini beyan etti.[3]

İsabetli bir hareket.

– Bizdeki tarikat düşmanlığı; ya tarikatlardaki bu maddi hırs, siyaset hastalığı veya batıdaki tarikatlara kıyas edilip bu cehaletin ve İslam’a olan düşmanlığın bir ürünüdür.[4]

MEHMET ÖZÇELİK

01-08-2023

 

 

 

[1] https://www.msn.com/tr-tr/haber/other/her-ay-301-ki%C5%9Fiye-covid-19-a%C5%9F%C4%B1s%C4%B1-tazminat%C4%B1-%C3%B6deniyor/ar-AA19T4hi?ocid=entnewsntp&pc=EdgeStart&cvid=1d606e7e690742b9b25f825cb49b00d4&ei=31

https://www.youtube.com/watch?v=wR8TmB4TEKk

[2] https://www.tgrthaber.com.tr/ekonomi/130-yillik-ilac-sirketi-iflasin-esiginde-asiri-doz-nedeniyle-500-bin-kisinin-olumunden-sorumlu-tutuluyor-2898876

https://www.haber7.com/dunya/haber/3320367-dso-dunyaya-duyurdu-ele-gecirdilerbiyolojik-tehlike-altindayiz

[3] https://medyascope.tv/2023/07/26/uce-bolunen-menzilde-buyuk-ogul-saki-eroldan-muritlerine-talimat-dergahlarda-ticaret-ve-siyaset-konusmak-yasaktir/

[4] https://www.bbc.com/turkce/articles/cnk181dle2vo

 

Loading

No ResponsesAğustos 1st, 2023

DEVLET ZAAF GÖSTERMEMELİDİR

DEVLET ZAAF GÖSTERMEMELİDİR

 

Ortada büyük ve kirli bir oyun var ve de devam edip ettirilmektedir.Hepsi de yiyecekler üzerinde oynanıyor.Önce soğan patatesle başladı.Ve devamla diğer yiyeceklerle sürdürüldü.

Ve maalesef devam da etmektedir.Büyük çapta yollara, çöplere döküldü ve bunlar videoya çekilerek medya ortamında yayınlanarak, milletin nefretini kabarttı.Toplumsal nefret ve şiddeti arttırdı.Bu durum zincirleme olarak başta nefret ve şiddetleri doğurarak salgın hastalık gibi yayılmaya başladı.Bununla bir yandan devlet ve hükûmet nerede feryatlarıyla, diğer yandan hükûmet zafiyete düşürülerek alttan alta altı ve içi boşaltılmaya çalışılmaktadır.Devlet müdahalede ve hukuki işlem yapmada yetersiz ve güçsüz kaldı.Buda menfi insanlar için bir propaganda alanı açmış oldu.Oysa müdahale ile kimlerin yaptırdığı sorgulanabilir, yapanlar ise ağır hapis cezalarıyla beraber, vatandaşlıktan çıkarılabilir, gerekirse malına el konulabilir.Ecdadın yaptığı gibi pabucu dama atılmalı, esnaflıktan menedilmelidir.[1]
Çünkü bu milli servet ve kamu hakkıdır.En az 84 milyonun hakkıdır.-Hz. Adem ve Havva’nın cennetten çıkarılmasına sebep olan şeyin bir rivayete göre buğday olduğu ifade edilir.Yani nimet dediğimiz ve onun kaynağı olup, olmazsa olmazlardan olan ekmektir.

Aynı hataya bizler ve dünya düşmemelidir.

Buradan ihraca kadar gider.

Geldiğimiz yeri kaybettiğimiz gibi, elimizdekini de korumamış oluruz.
Devlet bu noktada yumruğunu göstermeli, zafiyete düşmemelidir.Kanunlar haksızlığa uğrayanları korumak içindir.Devlette zaafa düşerse vatandaş ne yapacaktır?Hakkını kim koruyup, kim savunacaktır.Allah korusun, herkes kendi hakkını birebir, hukuki yola baş vurmadan elde etmeye kalkarsa kaos, anarşi ve terör baş gösterir.Aç kurtlar gibi bekleyen dahilde ve hariçtekilerin ekmeğine yağ sürülmüş olur.

Acele edilmeli, geç kalınmamalıdır.

MEHMET ÖZÇELİK

31-07-2023

[1] https://tesbitler.com/2022/05/17/pabuclar-dama-atilmali/

Loading

No ResponsesTemmuz 31st, 2023