PEYGAMBERLERDE GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE

PEYGAMBERLERDE GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE[1]

 

Peygamberlerin (A.S.) Hayatında Esma ve Sıfat Tecellileri

8.1. İlahî İsimlerin Hayatımızdaki Yeri

7.3. Peygamberlerin (A.S.) Hayatında Esma ve Sıfat Tecellileri

Peygamberler (A.S.), Allah’ın isim ve sıfatlarının en mükemmel yansıdığı insanlardır. Onların hayatları, Esma-i Hüsnâ’nın tecellilerini anlamak ve yaşamak için eşsiz örnekler sunar. Her bir peygamber, Allah’ın farklı isim ve sıfatlarının tecellilerini temsil eden bir rehberdir.

1. Hz. Adem (A.S.) ve Allah’ın Affediciliği (El-Gafur)

Hz. Adem’in cennetten çıkarılma süreci, Allah’ın Gafur ve Tevvab (Tövbeleri kabul eden) isimlerinin bir tecellisidir.

Hz. Adem, hatasını itiraf etmiş ve Allah’a yönelerek tövbe etmiştir. Bu süreç, Allah’ın affediciliğini ve rahmetini göstermektedir.

Kur’an’da Delil:

“Sonra Adem Rabbinden kelimeler aldı ve tövbe etti. Şüphesiz ki O, tövbeleri kabul edendir, merhametlidir.” (Bakara, 2:37)

2. Hz. Nuh (A.S.) ve Allah’ın Sabır ve Hikmeti (Es-Sabur ve El-Hakim)

Hz. Nuh, kavmine tebliğ ederken Allah’ın Sabur (Sabreden) ismini hayatında yansıtmıştır. 950 yıl boyunca kavmini sabırla hak yola çağırmıştır.

Allah’ın Hakim (Hikmet sahibi) ismi ise tufan olayında tecelli etmiştir; Allah, hikmetine uygun şekilde hem adaleti hem de rahmeti göstermiştir.

3. Hz. İbrahim (A.S.) ve Allah’ın Vefa ve Kudreti (El-Kadir ve El-Veli)

Hz. İbrahim’in hayatı, Allah’ın Kadir (Her şeye gücü yeten) isminin tecellisidir. Ateşe atıldığında ateş, Allah’ın emriyle serin ve selametli hale gelmiştir.

Ayrıca, Allah’ın Veli (Dost) ismi Hz. İbrahim’in hayatında belirgin bir şekilde yansımıştır; zira Allah onu “Halil” (dost) olarak seçmiştir.

Kur’an’da Delil:

“Ey ateş! Serin ve selametli ol!” dedik.” (Enbiya, 21:69)

. Hz. Musa (A.S.) ve Allah’ın Hidayet Verici Sıfatı (El-Hadi)

Hz. Musa, Allah’ın Hadi (Hidayet veren) isminin tecellisini kavmini Firavun’un zulmünden kurtararak göstermiştir.

Allah, Hz. Musa’ya dağda vahiy indirerek ona doğru yolu göstermiştir.

Kur’an’da Delil:

“Ben, kullarını doğru yola iletirim.” (Taha, 20:50)

5. Hz. Muhammed (S.A.V.) ve Allah’ın Rahmet ve Nur İsimleri (Er-Rahim ve En-Nur)

Hz. Muhammed (S.A.V.), Allah’ın Rahmeten lil-âlemîn (Alemlere rahmet) olarak gönderilmiş, rahmet sıfatının dünyadaki zirve tecellisini temsil etmiştir.

O’nun tebliği, Allah’ın Nur (Aydınlatıcı) ismiyle ilişkilidir. İnsanlığa hidayet rehberi olan Kur’an’ı tebliğ etmiştir.

Kur’an’da Delil:

“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 21:107)

8.1. İlahî İsimlerin Hayatımızdaki Yeri

Allah’ın isimleri, insanın hayatını anlamlandıran ve yönlendiren en büyük rehberdir. İlahî isimlerin bilinmesi ve hayatımıza yansıtılması hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğun anahtarıdır.

1. İlahî İsimleri Tanımanın Önemi

Allah’ı tanımak: Allah’ın isimlerini tanıyan insan, Rabbini daha iyi anlar ve O’na daha içten bir şekilde kulluk eder.

İnsanın yaratılış gayesi: İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtmak için yaratılmıştır. Bu isimlerin yansıması, insanın ahlakında, ibadetlerinde ve günlük hayatında görülmelidir.

2. İlahî İsimlerin Hayata Yansıtılması

El-Adl (Adaletli): İnsan, hayatında adaleti sağlamak için Allah’ın bu ismini örnek almalıdır.

Er-Rahim (Merhametli): İnsan, hem ailesine hem de çevresine karşı merhametli olmalıdır.

Es-Sabur (Sabırlı): Hayatın zorlukları karşısında sabır göstermek, Allah’ın sabır sıfatına bir yöneliştir.

3. Günlük Hayatta İsimlerle Yaşamak

Zikir ve dua: Allah’ın isimlerini zikretmek ve dua etmek, kalbin huzur bulmasını sağlar.

Örneğin, sıkıntılı bir durumda Ya Sabur, bir tehlike anında Ya Hafız, sağlık dileğinde Ya Şafi isimlerini zikretmek, Allah’a yönelmenin bir yoludur.

Niyet ve ahlak: İlahî isimler, insanın niyetine ve ahlakına rehberlik eder. Allah’ın isimlerini tanımak, insanın hem kendini hem de çevresini güzelleştirmesine yardımcı olur.

Kur’an’da Delil:

“En güzel isimler Allah’ındır; öyleyse O’na o güzel isimlerle dua edin.” (A’raf, 7:180)

Sonuç

Peygamberlerin hayatları, Esma-i İlahiye’nin en mükemmel tecellilerini anlamak için birer rehberdir. Allah’ın isimleri ise, insanın hem dünyasını hem de ahiretini inşa etmesinde yol gösterir. İnsan, bu isimleri hayatına yansıtarak kâmil bir kul olabilir ve yaratılış amacına ulaşabilir.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=lJ0MogC8qPk

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

DÜNYA KAZANÇ VE KAYBI

DÜNYA KAZANÇ VE KAYBI[1]

 

İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!


Bu alıntı, Bediüzzaman Said Nursî’nin Sözler eserinde sıkça işlediği “fani dünya” ve “ebedi hayat” kavramlarını içeren derin bir öğüt metnidir. Burada vurgulanan temel noktalar şunlardır:

1. Dünyanın Geçiciliği

Dünya hayatı sürekli hareket halinde, geçici ve aldatıcıdır. İnsan, dünyadan kazandığı şeylere sevinip kaybettiklerine üzülmemelidir; zira her şey fanidir ve asıl olan ahiret hayatıdır.

Metindeki İfade:

“Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.”

İnsan, dünyayı bir yolculuk olarak görmeli, kalıcı bir yerleşim yeri gibi algılamamalıdır.

2. İhtiyarlık ve Ölümün Yakınlığı

İnsan, hayatında ihtiyarlık ve hastalık gibi işaretleri görerek ölümü hatırlamalıdır. Metinde, ihtiyarlık ve hastalıklar, ölümün habercileri olarak nitelendirilmiştir.

Metindeki İfade:

“Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış.”

Bu ifadelerle insanın fiziksel değişimleri, ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu hatırlatır.

3. Ebedî Hayatın Önemi

Asıl hayat, bu dünyada değil, ahirette yaşanacaktır. Bu nedenle insan, ebedî hayatını kazanmak için çalışmalı ve bu dünya hayatını bir araç olarak görmelidir.

Metindeki İfade:

“Ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır.”

Ahiret mutluluğu, bu dünyada yapılan çalışmaların bir sonucudur.

4. Ölüm Gerçeği ve Uyanış Çağrısı

İnsan, ölümü unutup dünya hayatına dalarak ebedî hayatını ihmal etmemelidir. Ölüm anı (sekerat), hakikatin anlaşılacağı son andır; fakat o an geldiğinde dönüş imkânsızdır.

Metindeki İfade:

“Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!”

Bu cümle, insanı gafletten kurtulmaya ve ölüm gelmeden önce gerçekleri görmeye çağırır.

Sonuç

Bu metin, insanı dünyaya aldanmamaya, ahiret hayatını düşünmeye ve geç kalmadan ebedî saadeti kazanmaya yönlendiren güçlü bir öğüttür. Ölüm ve ahiret bilinci, insanın hayatına anlam kazandıran ve sorumluluk yükleyen temel unsurlar olarak işlenmiştir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=48P7yWhNWWU

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ŞAHSİYET VE KARAKTER ÜZERİNE

ŞAHSİYET VE KARAKTER ÜZERİNE[1]

 

Şahsiyet, Kişilik ve Karakter Üzerine İslami Bir Yaklaşım

İslam dini, insanı fiziksel, ruhsal ve ahlaki bir bütün olarak ele alır. İnsan şahsiyeti (kişiliği) ve karakteri, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hadislerinde sıkça vurgulanan konulardır. İslam’a göre insan, ahlakî değerleri benimseyip bu değerlerle uyumlu bir kişilik geliştirerek hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşa erebilir.

1. Şahsiyet ve Kişilik Nedir?

Şahsiyet ve kişilik, bireyin düşünce, inanç, tutum ve davranışlarının birleşimidir. Kişilik, insanın sosyal çevresi ve manevi değerleriyle şekillenir. İslam’da şahsiyet, insanın Allah’ın emirlerine ve yaratılış amacına uygun hareket etmesiyle kemale erer.

Kur’an Perspektifi:

Kur’an-ı Kerim, insanın güzel bir fıtratla (yaratılış) dünyaya geldiğini belirtir:

“Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin, 95:4)

Bu ayet, insanın yaratılıştan gelen potansiyelini ve ahlaki gelişim için uygun bir temele sahip olduğunu ifade eder.

2. İslam’da Şahsiyetin Temel Unsurları

a. İman ve Takva

Şahsiyetin temelini iman ve takva oluşturur. Takva, insanın Allah’a karşı duyduğu sorumluluk bilinciyle günahlardan kaçınmasıdır.

“Allah katında en üstün olanınız, takvâda en ileride olanınızdır.” (Hucurat, 49:13)

Bir müminin şahsiyeti, imanla şekillenir ve takva ile güçlenir.

b. Ahlak ve Erdem

Ahlak, İslam şahsiyetinin merkezindedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ahlaki güzellikleri tamamlamak üzere gönderildiğini şöyle ifade etmiştir:

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Husnü’l-Huluk, 8)

c. Sabır ve Azim

Bir müminin şahsiyeti, sabır ve azimle güçlenir. İslam’da sabır, kişinin hem zorluklar karşısında dayanıklı olması hem de nefsine hâkimiyet sağlamasıdır.

“Sabredenlere mükafatları hesapsız bir şekilde verilecektir.” (Zümer, 39:10)

3. İslam’da Karakter Eğitimi

Karakter, bireyin ahlaki ve manevi değerleri içselleştirerek tutarlı bir davranış sergilemesidir. İslam’da karakter eğitimi, Kur’an-ı Kerim’in ilkeleri ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünneti üzerinden şekillenir.

Örnek: Peygamber Efendimiz’in Şahsiyeti

Hz. Muhammed (s.a.v.), İslam karakter eğitiminin en üstün örneğidir. Onun dürüstlüğü, sabrı, merhameti ve adaleti tüm müminlere rehberlik eder:

“Şüphesiz ki sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68:4)

Pratik Eğitim Yöntemleri:

1. Zikir ve Dua: Allah’a yakınlaşmak için sürekli O’nu anmak ve dua etmek karakteri güçlendirir.

2. İbadetler: Namaz, oruç ve zekât gibi ibadetler, insanın nefsini terbiye eder ve ahlakını geliştirir.

3. Tevbe: İnsan hatalarını fark edip Allah’a yönelerek şahsiyetini temizleyebilir.

4. Şahsiyet ve Kişilik Gelişiminin Sosyal Yönü

İslam, bireyin şahsiyetini yalnızca bireysel bir mesele olarak görmez; toplumsal ilişkilerin de şahsiyet üzerinde önemli bir etkisi vardır.

a. Güzel Ahlak ve Toplum

Bir Müslümanın karakteri, ailesine, komşularına ve topluma karşı sorumluluklarıyla şekillenir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), komşuluk ilişkilerinin önemine şöyle dikkat çekmiştir:
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 74)

b. İyi Arkadaşlık

İslam, insanın arkadaş çevresine dikkat etmesini öğütler:

“Kişi, dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45)

5. Şahsiyetin Bozulmasına Yol Açan Unsurlar

a. Nefs ve Şeytanın Aldatması

Nefsin arzularına kapılmak, insanın şahsiyetini bozar ve onu Allah’tan uzaklaştırır.

“Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 91:9)

b. Dünya Hırsı

Dünya malına ve makamına aşırı bağlanmak, insanı kibirli ve bencil yapabilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dünya sevgisinin tehlikesine şöyle dikkat çekmiştir:

“Dünya sevgisi, her hatanın başıdır.” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, 11/480)

6. Şahsiyet ve Karakterin Örnekleri

a. Hz. Ömer’in (r.a.) Adaleti

Hz. Ömer, İslam tarihinde adaletin sembolü olmuştur. O, halkına karşı son derece merhametli ve adaletli bir lider olarak örnek teşkil etmiştir.

b. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) Sadakati

Hz. Ebu Bekir, Peygamber Efendimiz’e olan sadakati ve dürüstlüğü ile İslam şahsiyetinin güzel bir örneğidir.

c. Hz. Ali’nin (r.a.) Cesareti ve Bilgeliği

Hz. Ali, İslam ahlakını cesaret ve hikmetle temsil eden örnek bir şahsiyettir.

Sonuç

İslam’da şahsiyet ve karakter, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir hayat sürmekle kemale erer. Kişi, iman, ibadet ve ahlak ilkelerine sımsıkı sarılarak sağlam bir şahsiyet inşa edebilir. Bu dünyadaki davranışları, hem bireyin hem de toplumun huzurunu sağlar. İnsan, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) örnekliğini takip ederek yaratılış amacına uygun bir şekilde yaşayabilir ve ahirette Allah’ın rızasına nail olabilir.

@@@@@@@

[1] https://www.youtube.com/watch?v=Tl3IsJoLXko

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

İNSAN KENDİNİ ARIYOR

İNSAN KENDİNİ ARIYOR[1]

 

Dünyaya gelen her bir insanın burada kendisini, benliğini ve kişiliğini bulması ne demek ve ne anlama gelmektedir?

Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler açısından temsillerle açıklar mısın?

Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler, insanın kendisini, benliğini ve kişiliğini bulması konusunda derin ve yol gösterici öğütler sunar. Bu mesele, insanın Allah ile olan ilişkisini, yaratılış amacını ve hayat yolculuğunu anlamasıyla doğrudan ilişkilidir.

Kur’an-ı Kerim’den Temsiller:

1. Yaratılış Amacı: Kur’an, insanın yaratılış amacını açıkça bildirir:
“Ben cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51:56).
Bu ayet, insanın benliğini ve kişiliğini bulmasının, Allah’a kulluk bilinciyle şekillendiğini gösterir. Kendi kimliğini ve yerini bulmak, kişinin Allah’a yakınlaşarak kulluk vazifesini yerine getirmesiyle mümkündür.

2. Kendi Nefsini Tanıma: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın…” (Haşr, 59:18).
Bu ayet, insanın sürekli olarak kendisini muhasebe etmesi ve nefsini tanıyarak hayatını Allah’ın rızasına uygun şekilde düzenlemesi gerektiğini vurgular.

3. İnsanın İmtihan Dünyası: “Şüphesiz biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amel işleyenler başka…” (Tin, 95:4-6).
Bu ayet, insanın potansiyelinin farkına vararak kendisini Allah’ın istediği şekilde geliştirmesi gerektiğini, aksi takdirde varoluşunun amacını kaybedeceğini anlatır.

Hadis-i Şeriflerden Temsiller:

1. Kendini Tanıma ve Allah’ı Bulma: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kendini bilen, Rabbini bilir.”
Bu hadis, insanın kendi benliğini ve yaratılışını anlamasının, Allah’ı tanımanın bir anahtarı olduğunu vurgular. Kendi eksikliklerini ve Allah’ın sonsuz kudretini fark etmek, insanı derin bir kulluk bilincine ulaştırır.

2. Nefis ile Mücadele: “En büyük cihat, kişinin kendi nefsiyle yaptığı cihattır.”
Bu hadis, insanın kendi iç dünyasını keşfetme ve geliştirme sürecinin, dışsal mücadelelerden daha önemli olduğunu anlatır. Nefsi terbiye ederek kişinin Allah’a daha yakın bir kul olma yolunda ilerlemesi, gerçek kişiliğini bulmasına vesile olur.

3. İnsan Kalbinin Önemi: “Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır, o iyi olursa bedenin tamamı iyi olur; o bozulursa bedenin tamamı bozulur. İşte o, kalptir.”
Bu hadis, insanın kalbine yönelerek niyetlerini, düşüncelerini ve duygularını düzeltmesinin, onun benliğini bulmasındaki önemini açıklar.

Özet:

Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler, insanın kendini bulmasını, Allah’a kulluk ve iman çerçevesinde ele alır. İnsanın yaratılış amacını, nefsini tanımayı ve kalbini arındırmayı merkeze alan bu öğretiler, kişinin gerçek kimliğini ve benliğini bulması için rehberlik eder. Bu, Allah’a teslimiyetle birlikte iç huzur ve dünya-ahiret mutluluğunu getirir.

@@@@@@

“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.” Sözünü insanın kendisi olma ve kendisini bulması açısından açıklar mısın?

Bediüzzaman Said Nursî’ye ait olan “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.” ifadesi, insanın varoluşunu anlaması ve yaratılış gayesini fark etmesi üzerine derin bir mesaj içerir. Bu söz, insanın kendisini, benliğini ve kişiliğini bulma sürecini şöyle açıklayabilir:

1. “Kendini Oku” Nedir?

Kendini okumak, insanın kendi varlığını, özelliklerini ve yaratılış amacını idrak etmesi anlamına gelir. İnsan, biyolojik bir varlık olmanın ötesinde, düşünme, anlama ve irade gibi üstün yeteneklere sahip bir varlıktır. Bu yetenekler, insanı diğer yaratılmışlardan ayırır.

Kur’an’daki Temeli:
Kur’an-ı Kerim’de “Kendi nefislerinizde de (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller vardır). Görmüyor musunuz?” (Zariyat, 51:21) buyurularak insanın kendi varlığı üzerinde tefekkür etmesi istenir. İnsan, kendini okuyarak Allah’ın sanatını ve kudretini anlamaya yöneltilir.

Nefis Muhasebesi:
Kendini okumak, kişinin zayıflıklarını, kusurlarını ve aynı zamanda potansiyelini keşfetmesi demektir. Böylece insan, nefsinin isteklerini kontrol altına alarak manevi bir olgunluğa erişebilir.

2. Hayvan ve Câmid Hükmünde Olmak:

Eğer insan kendini okumaz, düşünmez ve yaratılış amacını anlamaya çalışmazsa, bu durumda yaratılışındaki yüksek özellikleri kullanmayarak hayvan ya da camid (cansız varlık) hükmünde olabilir.

Hayvan Hükmünde Olmak:
Hayvanlar, biyolojik ihtiyaçlarını karşılamanın ötesine geçmeyen varlıklardır. İnsanın da yalnızca yeme, içme ve dünyevî hazlara odaklanarak yaşaması, onu hayvani bir seviyeye indirger. Bu, insanın akıl, irade ve ahlak gibi özelliklerini ihmal etmesi anlamına gelir.

Câmid Hükmünde Olmak:
Câmidlik, manevi olarak donuk, bilinçsiz ve şuursuz bir hayat sürmek demektir. İnsan, tefekkür etmez ve Allah’ın sanatını anlamaya çalışmazsa, adeta bir taş gibi cansız bir varlık haline gelir. Bu, insanın yaratılış amacını kaybetmesidir.

3. İnsan Olmanın Şartı:

Bu söz, insan olmanın biyolojik bir durumdan ziyade manevi bir idrak ve bilinç meselesi olduğunu ifade eder. Gerçek insanlık, insanın şu üç temel alanı keşfetmesiyle mümkündür:

Allah’ı Tanımak: Kendini okumak, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak için bir araçtır. İnsan, kendi yaratılışı üzerinde tefekkür ederek Allah’ın büyüklüğünü idrak eder.

Hayatın Amacını Anlamak: İnsan, yalnızca dünya için yaratılmadığını, ebedî bir hayat için bir yolculukta olduğunu fark etmelidir. Bu bilinçle yaşamak, insanı yüksek bir ahlaka ve kişiliğe taşır.

Sorumluluk Bilinci: İnsan, kendini okuyarak hayata karşı sorumluluğunu anlar. Bu sorumluluk hem kendi nefsini eğitmek hem de çevresine fayda sağlamaktır.

Sonuç:

“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku…” ifadesi, insanın kendi varlığını ve Allah ile olan ilişkisini derinlemesine anlaması gerektiğini vurgular. İnsan, kendini okuyup yaratılış amacını fark ederse, gerçek anlamda insan olur. Aksi halde, yalnızca biyolojik bir varlık olarak yaşar ve manevi anlamda hayvan ya da câmid bir duruma düşebilir. Bu söz, insanı sürekli bir tefekkür ve kendini geliştirme sürecine davet eden bir çağrıdır.

@@@@@@@

İnsan bu dünyaya kendisini bulmaya, gizliliklerini ortaya çıkarmaya, Rabbisini bilip Ona kullukta bulunmaya gelmiştir.

İnsanın bu dünyadaki varoluş amacı, derin bir felsefi ve dini tartışma konusu olmuştur.
İnsan:
* Kendini keşfetmeye: İçindeki potansiyeli, yetenekleri ve sınırlarını anlamaya çalışır.
* Gizemleri çözmeye: Evrenin, hayatın ve kendi varoluşunun sırrını araştırmıştır.
* İlahi olanla bağlantı kurmaya: Bir Yaratıcıya inanıp O’na ibadet etmek, birçok insan için önemli bir amaçtır.
Bu üç temel nokta, insanın hayatına anlam ve yön veren temel ilkeler olarak kabul edilebilir.
İnsanın bu dünyadaki varoluşu, sürekli bir öğrenme ve keşfetme süreci olarak değerlendirilebilir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=_Z1UpMz3228

 

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ALLAH KULUNA KÂFİ DEĞİL Mİ?

ALLAH KULUNA KÂFİ DEĞİL Mİ?[1]

 

“Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.” Zümer Suresi.46. Ayetinin nüzul sebebi ve hikmeti nedir?


Zümer Suresi, 46. Ayeti şu şekilde ifade eder:
“Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.”

Nüzul Sebebi

Bu ayet, Mekke döneminde müşriklerin Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) yönelik tehditlerine ve inananlara yönelik korkutma çabalarına cevap olarak indirilmiştir. Müşrikler, İslam’a davet edenleri yıldırmak ve onları kendi batıl yollarına döndürmek amacıyla tehditlerde bulunuyorlardı. Onlar, özellikle putlarına saygısızlık yapıldığını düşündüklerinde, müminleri putlarının intikam alacağı korkusuyla uyarıyorlardı.

Bu ayet, Allah’ın kullarına olan yeterliliğini ve koruyuculuğunu hatırlatarak, müminlerin Allah’tan başka bir güçten korkmaması gerektiğini vurgular. Allah’ın kudreti ve himayesi, tüm korkuların üzerinde bir güven kaynağıdır.

Hikmeti

1. Tevhid Akidesini Güçlendirme: Bu ayet, Allah’ın kullarına her konuda yeterli olduğunu ve O’ndan başka bir ilah veya koruyucunun olmadığını açıkça belirtir. Bu, tevhid inancının özüdür.

2. Korkunun Kaynağını Ortadan Kaldırma: Müşrikler, insanları putlarıyla korkutmaya çalışırken, bu ayet Allah’ın sonsuz gücünü hatırlatarak müminlere cesaret vermektedir. Allah’ın kudretine inanan bir insan, hiçbir mahluktan korkmaz.

3. Hidayet ve Dalalete Dikkat Çekme: Ayette, Allah’ın sapıklıkta bıraktığı kişiyi kimsenin hidayete ulaştıramayacağı belirtiliyor. Bu, insanın doğru yolda olabilmesi için Allah’a yönelmesi gerektiğini vurgular.

4. Peygamber ve Müminlere Moral Verme: Bu ayet, müşriklerin tehditlerine karşı Peygamber Efendimiz’e ve müminlere moral vererek Allah’a güvenmelerini ve davetlerine sabırla devam etmelerini teşvik eder.

Mesajı ve Uygulaması

Bu ayet, günümüzde de müminler için büyük bir teselli ve güven kaynağıdır. Allah’a tam anlamıyla güvenen bir insan, dünya hayatındaki hiçbir tehditten veya korkudan etkilenmez. Ayet, Allah’ın kuluna her durumda yeterli olduğunu ve O’na güvenenlerin korkuya kapılmaması gerektiğini öğütler.

@@@@@@@

Allah kuluna kâfi değil midir? Ayetinin hz. Osmanin sehadetiyle olan ilgisi nedir?

“Allah kuluna kâfi değil midir?” (Zümer Suresi, 39:36) ayetinin, Hz. Osman’ın (r.a.) şehadetiyle ilişkilendirilmesi, İslam tarihindeki bazı olaylara ve rivayetlere dayanmaktadır.

Bağlantının Temeli

Rivayetlere göre, Hz. Osman (r.a.) halifeliğinin son dönemlerinde, Medine’deki bazı isyancılar tarafından kuşatılmış ve kendisinden halifelikten çekilmesi istenmiştir. Ancak Hz. Osman, İslam davası ve hak olan bir görevden kendi isteğiyle çekilmenin doğru olmadığını düşünmüş, buna direnmiş ve teslimiyet göstermemiştir.

Bu süreçte, isyancılar Hz. Osman’ı tehdit etmiş, onu korkutmaya çalışmışlardır. Ancak Hz. Osman, Allah’a olan tam güveni ve teslimiyetiyle bu tehditlerden etkilenmemiştir. Rivayetlere göre, kuşatma sırasında Zümer Suresi’nin bu ayetini okuyarak Allah’ın kendisine kâfi olduğunu dile getirmiştir. Şehadeti esnasında da bu ayeti tefekkür ettiği ve üzerinde bulunduğu Mushaf’ta bu ayetin açık olduğu belirtilir.

Hz. Osman’ın Şehadeti ve Ayetin Anlamıyla İlişkisi

1. Allah’a Güven ve Teslimiyet: Hz. Osman, tehditlere rağmen Allah’a olan güvenini kaybetmemiş, dünya korkularını ve tehditlerini bir kenara bırakmıştır. Bu tavır, ayetin ruhunu yansıtmaktadır: Allah, müminlere her durumda kâfidir.

2. Şehadet ve Tevhid Bilinci: Hz. Osman, kuşatma sırasında hiçbir şekilde düşmanlarına boyun eğmemiş, canını Allah’a teslim etmiş ve son anına kadar hak yolunda kalmıştır. Bu durum, ayetin müminler için rehberlik ettiği tevekkül anlayışını göstermektedir.

3. Kur’an’a Bağlılığı: Rivayetlerde, Hz. Osman’ın şehit edildiği sırada Kur’an okuyor olduğu ve üzerinde kanının damladığı ayetin bu olduğu aktarılır. Bu durum, onun Allah’a olan bağlılığını ve Kur’an’a olan sadakatini vurgular.

Sonuç

Bu ayet, Hz. Osman’ın hayatında ve özellikle şehadetinde, Allah’a olan güvenin ve tevekkülün bir sembolü olmuştur. Ayet, onun hem sabrını hem de korkusuzca Allah’a teslimiyetini yansıtır. Bu olay, tüm müminlere zorluklar karşısında Allah’a güvenmenin önemini ve Allah’ın her durumda yeterli olduğunu hatırlatır.

@@@@@@@

“Eğer siz Allah’a hakkı ile tevekkül etseniz kuşlar gibi rızıklanırdınız. Onlar aç gider, tok dönerler.” (bk. Tirmizi, Zühd, 33; İbn Mace, Zühd, 14; İbn Hanbel,1/332)

“…Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter…” (Talak, 65/2-3)

“Evet en parlak bir mu’cize-i san’at-ı Samedaniye ve bir hârika-i hikmet-i Rabbaniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idame eden de odur. Ondan başka olmaz… Delil mi istersin? En zaîf, en aptal hayvan; en iyi beslenir (Meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nazik mahluk; en iyi rızkı o yer (Çocuklar ve yavrular gibi).”

“Evet vasıta-ı rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını; belki, acz u za’f ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları müvazene etmek kâfidir.” (bk. Nursi, Sözler, s. 23)

“Demek derd-i maişet için namazını terkeden, o nefere benzer ki: Talimi ve siperini bırakıp, çarşıda dilencilik eder. Fakat namazını kıldıktan sonra Cenab-ı Rezzak-ı Kerim’in matbaha-i rahmetinden tayinatını aramak, başkalara bâr olmamak için bizzât gitmek; güzeldir, mertliktir, o dahi bir ibadettir.”(bk. age.)

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=rEzrPjc0mTs&t=10s

 

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

GELİŞİME AÇILAN KAPI

GELİŞİME AÇILAN KAPI[1]

 

Latifelerin Önemi ve İşlevi

Latifeler, insanın manevi yapısını oluşturan ince, hassas ve derin hislerdir. Bunlar, insanın Allah ile olan bağlantısını sağlayan ve yaratılış gayesini gerçekleştirmesinde kritik rol oynayan unsurlardır. Risale-i Nur’da, latifeler insanın iç dünyasının temel taşları olarak tanımlanır ve her biri Allah’ın bir isminin veya sıfatının tecellisine hizmet eder.

Latifelerin önemi, insanın manevi gelişiminde ve Allah’a yakınlaşmasında ortaya çıkar. Eğer latifeler doğru bir şekilde yönlendirilir ve kullanılırsa, insan yüce bir manevi mertebeye ulaşabilir; aksi takdirde bu latifeler körelir ve insanın dünya ve ahiret hayatını olumsuz etkiler.

Kalp, Ruh ve Akıl: İnsan İç Dünyasının Merkezleri

Risale-i Nur’a göre insanın manevi yapısı, başlıca şu latifelerden oluşur:

1. Kalp:

Kalp, insanın manevi merkezidir ve iman, sevgi, şefkat gibi duyguların kaynağıdır.

Bediüzzaman, kalbi “insanın mana-yı harfiyle Allah’a bakan yüzü” olarak tanımlar.

Kalbin doğru kullanımı, Allah’a olan iman ve sevgiyle mümkündür.

Kalp, Allah’ın rızasını kazanmak ve yaratılış gayesine ulaşmak için temel bir rol oynar.

2. Ruh:

Ruh, insanın varlık ve kimliğinin özüdür. Ölümden sonra da varlığını sürdüren bir cevherdir.

Ruh, insanı Allah’a bağlayan ve ebedi hayatını kazandıran en önemli latifedir.

Risale-i Nur’da ruhun, insanın hem Allah’ın isimlerini tanımasında hem de O’na ibadet etmesinde rehber olduğu vurgulanır.

3. Akıl:

Akıl, insanın düşünme, anlamlandırma ve hakikati idrak etme yeteneğidir.

Risale-i Nur’da akıl, kâinattaki İlahi işaretleri okuyarak Allah’ın varlığını ve birliğini anlamada temel bir araçtır.

Ancak akıl, tek başına hakikati tam anlamıyla kavrayamaz; kalp ve ruhla dengeli bir şekilde çalışmalıdır.

İman ve Marifetullah’ta Latifelerin Rolü

Latifeler, insanın Allah’ı tanıma (marifetullah), sevme (muhabbetullah) ve O’na ibadet etme (ubudiyet) yolunda rehberlik eden manevi araçlardır.

1. İman ve Latifeler

İman, latifelerin temel gıdasıdır. İman olmadan latifeler körelir ve işlevlerini yerine getiremez.

Kalp, ruh ve akıl, iman ile olgunlaşır ve insanın hakikati anlamasına yardımcı olur.

İman, latifelerin Allah’a yönelmesini sağlar ve insanın yaratılış gayesine uygun bir şekilde hareket etmesine vesile olur.

2. Marifetullah ve Latifeler

Latifeler, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımasında aktif bir rol oynar.

Kalp: Allah’a sevgi ve teslimiyetle yönelir.

Ruh: Allah’ın ebedi sıfatlarını idrak eder ve O’na bağlanır.

Akıl: Allah’ın kâinattaki tecellilerini düşünür ve İlahi hikmeti kavrar.

3. Latifelerin Gelişimi

Latifelerin inkişaf etmesi (gelişmesi), manevi çaba ve tefekkürle mümkündür:

İbadet ve Dua: Latifeleri arındırır ve Allah’a yönelmesini sağlar.

Tefekkür: Kâinattaki İlahi işaretleri okumak, insanın akıl ve kalp latifelerini geliştirir.

Zikir ve Tesbih: Kalbi nurlandırır, ruhu yüceltir ve insanın Allah’a olan yakınlığını artırır.

Sonuç

Risale-i Nur’da, kalp, ruh ve akıl gibi latifeler insanın manevi yapısının temel taşları olarak tanımlanır. Bu latifeler, Allah’a iman ve marifetullah yolunda birer rehberdir. Kalp Allah’a sevgiyle yönelir, ruh O’nunla bağ kurar, akıl ise İlahi hikmeti idrak eder.

Latifeler, insanın Allah’a olan yakınlığını artıran, yaratılış gayesini gerçekleştirmesini sağlayan en önemli araçlardır. Ancak bu latifelerin gelişimi, iman, ibadet ve tefekkürle mümkündür. Latifeler doğru bir şekilde kullanıldığında insanı yüce bir manevi mertebeye ulaştırır, aksi takdirde gaflet ve günahlar onları köreltir. Bu yüzden insan, latifelerini sürekli beslemeli ve Allah’a yönlendirmelidir.

**************  

Kabiliyet: Gelişime Açılan Kapı

Kabiliyet, insanın yaratılışında bulunan potansiyel yeteneklerin açığa çıkmış, faal hale gelmiş şeklidir. Risale-i Nur’da kabiliyetler, Allah’ın insana verdiği büyük bir emanet olarak görülür ve insanın bu kabiliyetleri geliştirerek yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanması gerektiği vurgulanır.

Bediüzzaman Said Nursî, insanın yaratılışında yerleştirilen istidatların (potansiyellerin), ancak çaba ve irade ile kabiliyete dönüşeceğini ifade eder. Kabiliyetler, insana verilen birer imkân olmakla beraber, aynı zamanda sorumluluk yükleyen özelliklerdir.

Kabiliyetlerin Gelişimi

Çaba ve Gayret: İnsan, yaratılışındaki potansiyeli açığa çıkarmak için çalışmalı, gayret göstermelidir. Kabiliyetlerin gelişimi hem bireysel irade hem de çevresel faktörlere bağlıdır.

Manevi Eğitim: Kabiliyetler, ibadet, zikir ve tefekkürle olgunlaşır. Manevi eğitim, insanın Allah’a olan yakınlığını artırırken kabiliyetlerini doğru bir şekilde yönlendirmesini sağlar.

Zararlı Unsurların Uzaklaştırılması: Gaflet, tembellik ve kötü alışkanlıklar kabiliyetlerin körelmesine neden olur. Bediüzzaman’a göre, insan bu zararlı etkilerden uzak durarak kabiliyetlerini olgunlaştırabilir.

İlahi Kudret ve İnsan Potansiyeli Arasındaki İlişki

Risale-i Nur’da insanın kabiliyetleri, İlahi Kudret’in bir yansıması olarak değerlendirilir. İnsan, sahip olduğu potansiyellerle Allah’ın isim ve sıfatlarına bir ayna olur.

İnsan ve İlahi Kudret Arasındaki Bağ

1. Kabiliyetler ve Allah’ın İsimleri:
Her kabiliyet, Allah’ın bir isminin tecellisidir.

İlim öğrenme kabiliyeti: Alîm (her şeyi bilen) ismine.

Sanat yapma kabiliyeti: Musavvir (şekil veren) ismine.

Şefkat ve merhamet duygusu: Rahman ve Rahîm isimlerine işaret eder.

2. Allah’ın Lütfu:
İnsan kabiliyetlerini tamamen kendi çabasıyla değil, İlahi bir lütuf olarak kazanır. Bediüzzaman, insanın hiçbir şeyde tam anlamıyla müstakil olmadığını ve her başarının arkasında Allah’ın yardımı olduğunu belirtir.

  1. İnsanın Sorumluluğu:
    İnsanın kabiliyetleri İlahi bir emanet olarak verilmiştir. Bu emaneti doğru kullanmak ve İlahi Kudret’i tanımak, insanın yaratılış gayesidir.

    Kabiliyetlerin Farklılaşması ve İlahi Adalet

    İnsanlar, doğuştan farklı istidat ve kabiliyetlere sahiptir. Bediüzzaman, bu farklılaşmayı İlahi bir hikmetin sonucu olarak değerlendirir. Kabiliyetlerdeki farklılık, insanların dünyadaki görevlerini yerine getirebilmesi ve toplumsal bir denge kurulması için gereklidir.

    Kabiliyetlerdeki Farklılık

    1. Doğal Farklılık:
    İnsanlar fiziksel, zihinsel ve manevi açıdan farklı kabiliyetlerle yaratılmıştır. Bu farklılık, kâinatta var olan çeşitliliğin bir yansımasıdır.

    2. Toplumsal Denge:
    Kabiliyetlerdeki farklılık, toplumun işleyişine hizmet eder. Her bireyin farklı bir görevi üstlenmesi, toplumsal dayanışma ve adaletin sağlanmasında önemli bir unsurdur.

    3. İlahi Hikmet:
    Bediüzzaman, farklılıkların İlahi adaletin ve hikmetin bir gereği olduğunu ifade eder. İnsanlara farklı kabiliyetler verilmesi, herkesin eşit sorumluluk taşımadığı bir imtihan düzenini sağlar.

    İlahi Adalet ve İmtihan

    1. Adaletin Mahiyeti:
    İlahi adalet, insanlara kabiliyetlerine ve sorumluluklarına göre muamele edilmesini sağlar. İnsanlar eşit kabiliyetlere sahip olmasa da herkes kendi kapasitesine göre değerlendirilecektir.

  2. İmtihan Düzeni:
    İstidat ve kabiliyetler, insanın dünyada imtihan edilmesinin bir parçasıdır. İnsan, kabiliyetlerini doğru bir şekilde kullanarak ahiret saadetini kazanabilir.

    3. Nimet ve Sorumluluk:
    Kabiliyetler, birer İlahi nimet olduğu gibi aynı zamanda bir sorumluluktur. Bu nimetlerin kötüye kullanılması, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşmasına yol açar.

    Sonuç

    Kabiliyet, insanın yaratılışındaki potansiyelin açığa çıkışıdır ve bu, İlahi Kudret’in bir yansımasıdır. Risale-i Nur, insanın kabiliyetlerini İlahi hikmete uygun bir şekilde geliştirmesi gerektiğini vurgular. Kabiliyetlerdeki farklılıklar hem toplumsal dengeyi hem de İlahi adaleti sağlar.

    İnsan, kendisine verilen bu potansiyel ve kabiliyetleri doğru bir şekilde kullanarak Allah’ın rızasını kazanabilir. Ancak gaflet ve nefsin etkisiyle bu kabiliyetlerin yanlış kullanılması, insanı hüsrana götürebilir. Bu nedenle, kabiliyetlerin İlahi bir emanet olduğu unutulmamalı ve bu emanetin gereği yerine getirilmelidir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=F9s10R99o4E

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024

İNSANIN SAHİP OLDUĞU POTANSİYELLERİ

İNSANIN SAHİP OLDUĞU POTANSİYELLERİ[1]

 

İstidat, Kabiliyet ve Latifeler Nedir?

1. İstidat

İstidat, kişinin yaratılıştan sahip olduğu potansiyel ve eğilimlerdir. İnsanın doğasında bulunan ve gelişime açık olan yetenekler olarak tanımlanabilir. Bediüzzaman Said Nursî’ye göre, insanın istidatları kâinattaki her şey gibi Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımaya yöneliktir. İstidatlar, yaratılışın bir yansıması olarak Allah’ın rahmetinin, hikmetinin ve kudretinin delillerini keşfetmek için verilmiştir.

Örneğin:

Sevme istidadı: Allah’ın Vedûd (çok seven) ismini anlamaya hizmet eder.

İlim istidadı: Allah’ın Alîm (her şeyi bilen) ismini tanımaya yöneliktir.

2. Kabiliyet

Kabiliyet, istidatların gelişmiş ve somutlaşmış halidir. İstidatlar, kabiliyetlere dönüşebilmek için işlenmeli ve doğru bir şekilde yönlendirilmelidir. Risale-i Nur’da kabiliyetlerin eğitimi ve geliştirilmesi üzerinde durulur; çünkü insan, bu kabiliyetler vasıtasıyla ahiret hayatına hazırlanır.

Örneğin:

Güzel konuşma istidadı, geliştirildiğinde hitabet kabiliyetine dönüşebilir.

İlim öğrenme istidadı, çalışmayla bilgi üretme kabiliyetine dönüşebilir.

Bediüzzaman, kabiliyetlerin doğru yönlendirilmediğinde insanı yanlış yollara sürükleyebileceğini, bu yüzden bu potansiyelin iman ve ibadetle kontrol altına alınması gerektiğini ifade eder.

3. Latifeler

Latifeler, insanın ruhunda ve kalbinde bulunan ince, hassas, manevi hislerdir. Bunlar, insanın Allah’a yönelmesini ve ulvi gayeleri kavramasını sağlar. Risale-i Nur’da latifeler, insanın manevi yapısının temel taşlarıdır ve şu unsurları kapsar:

Kalp: Allah’a iman ve sevgi merkezidir.

Ruh: İnsanın ezeli ve ebedi hakikatlerle bağlantısını sağlar.

Vicdan: Doğruyu yanlıştan ayırma hissidir. Allah’ın adalet ve hikmet sıfatlarının bir aynasıdır.

Akıl: Allah’ın varlığını ve birliğini delillerle anlamaya yöneliktir.

İhsaslar: Sezgi ve ilham yoluyla hakikati kavrama araçlarıdır.

Latifeler, ancak ibadet, dua, tefekkür ve zikirle inkişaf eder (gelişir). Gaflet ve günah ise bu latifeleri köreltir.

Risale-i Nur’da İnsan Fıtratına Bakış

Risale-i Nur’da insanın fıtratı (yaratılışı), kâinatın küçük bir numunesi, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynası olarak tanımlanır. İnsan hem maddi hem manevi boyutuyla donatılmış bir varlıktır. Fıtratın doğru anlaşılması, insanın dünyadaki görevlerini ve ahiretteki amacını belirler.

1. İnsan Fıtratının Amacı

Bediüzzaman’a göre, insanın yaratılışı Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve O’nun rızasını kazanmaya yöneliktir. İnsan, fıtratındaki istidatlar sayesinde kâinatı okuyabilir ve Allah’ın varlığını kavrayabilir.

2. Fıtratın İki Yüzü

Fıtrat hem dünya hem ahiret için hazırlanmıştır.

Dünya Yönü: İnsanın fiziksel ve akılsal ihtiyaçlarını karşılamak için verilen maddi yetenekler.

Ahiret Yönü: İnsanın Allah’a ibadet etmesi ve ebedi saadet için manevi kabiliyetlerini geliştirmesi.

3. İnsanın İmtihanı

İnsanın fıtratında iyiliğe ve kötülüğe yönelme potansiyeli vardır. Fıtratındaki istidatları olumlu yönde kullanarak Allah’ın rızasına ulaşabilir. Ancak, gaflet ve nefsin etkisiyle bu potansiyel yanlış yöne de kayabilir.

4. İstidat ve Kabiliyetlerin Terbiyesi

İman: İnsanın fıtratındaki kabiliyetlerin inkişaf etmesi için iman şarttır. İman, insanın kâinattaki hakikati görmesini sağlar.

İbadet ve Zikir: Manevi latifeleri güçlendirir ve insanın Allah ile olan bağını kuvvetlendirir.

Tefekkür: Kâinattaki her şey üzerinde düşünmek, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımasına yardımcı olur.

Sonuç

Risale-i Nur’da insanın fıtratı, istidatları ve kabiliyetleri bir emanet olarak görülür. İnsanın bu emanetleri doğru kullanarak Allah’a yaklaşması, yaratılışının temel amacıdır. İstidat ve kabiliyetler, insanın ahirette ebedi saadete ulaşmasını sağlayacak bir araçtır. Ancak bu potansiyeller, gaflet veya yanlış kullanım sonucu insanı hüsrana da sürükleyebilir. Bu nedenle Risale-i Nur, insanın fıtratını ve manevi yönlerini doğru bir şekilde eğitmesi gerektiğini vurgular.

*************  

Risale-i Nur Külliyatı’nda sıkça vurgulanan istidat, kabiliyet ve latifeler konuları, insanın yaratılış gayesi, iman hakikatlerine olan yatkınlığı ve manevi gelişimiyle ilgilidir.


İnsan Fıtratı ve Manevi İstidatlar.
İstidat, Kabiliyet ve Latifeler Üzerine Risale-i Nur Perspektifi.

İnsan Fıtratı ve Manevi İstidatlar: Risale-i Nur Perspektifi

Risale-i Nur, insanın yaratılışını (fıtratını) ve sahip olduğu manevi istidatları (yetenekleri) derinlemesine ele alır. Bediüzzaman Said Nursî, insanın hem maddi hem manevi boyutlarını kapsayan geniş bir varlık olduğuna dikkat çeker ve insanın fıtratını, Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamaya yönlendirilmiş bir ayna olarak tanımlar.

İstidat Nedir?

İstidat, bir şeyin potansiyel olarak yapabileceklerine işaret eden yaratılıştan gelen kabiliyetlerdir. Risale-i Nur’da, insanın istidatları iki ana kategoride değerlendirilir:

1. Maddi İstidatlar: İnsan vücudunun ve aklının dünyada faydalı işler yapmaya uygun yaratılışı.

2. Manevi İstidatlar: İnsanın Allah’a iman, ibadet ve O’nun sıfatlarını tanıma gibi ulvi gayelere uygun yaratılışı.

Bediüzzaman’a göre, insanın manevi istidatları, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıyacak bir şekilde düzenlenmiştir. İnsanın sahip olduğu her bir duygu ve kabiliyet, Allah’ın bir ismine işaret eder. Örneğin, sevgi duygusu, Allah’ın Rahman ve Vedûd isimlerine, ilim arzusu ise Alîm ismine yöneliktir.

Kabiliyet ve Latifeler

Kabiliyet, istidatların gelişmiş ve belirginleşmiş hali olarak tanımlanabilir. Bediüzzaman, insanın kabiliyetlerini işlemesi gerektiğini vurgular. Bu kabiliyetlerin işlenmesiyle insan hem dünyada hem ahirette yaratılış gayesine uygun bir hayat sürebilir.

Latifeler ise insanın ruhunda bulunan ve manevi âlemlere yönelmesini sağlayan ince ve hassas hislerdir. Kalp, ruh, akıl, vicdan gibi latifeler, insanın manevi terbiyesinde en önemli unsurlardır. Bu latifeler, ancak ibadet, zikir, tefekkür gibi manevi pratiklerle işlenip inkişaf ettirilebilir.

Fıtratın Terbiyesi ve İnsanın İmtihanı

Risale-i Nur’da, insanın yaratılışı itibarıyla büyük bir potansiyele sahip olduğu, ancak bu potansiyelin geliştirilmesi gerektiği vurgulanır. İnsan, yaratılışındaki istidatları şu yollarla geliştirebilir:

1. İman: Allah’a iman etmek, insanın fıtratındaki potansiyeli ortaya çıkarır. İman, insanı kâinatı ve kendisini doğru bir şekilde okumaya yönlendirir.

2. İbadet ve Dua: Manevi kabiliyetlerin inkişaf etmesi için ibadet temel bir gerekliliktir. Dua ise insanın Allah ile olan bağını kuvvetlendiren bir latifedir.

3. Tefekkür: İnsan, kâinattaki her bir varlık üzerinde düşünerek Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıyabilir. Bu, insanın akıl ve kalp latifelerini besler.

Risale-i Nur’da İstidatların Önemi

Bediüzzaman’a göre insan, kâinatın küçültülmüş bir nüshasıdır. İnsan fıtratındaki istidatlar, Allah’ın kâinat üzerindeki tecellilerinin bir yansımasıdır. İnsanın bu potansiyelini doğru yönlendirebilmesi için şu noktalara dikkat çekilir:

İstidatların İhmal Edilmemesi: İnsanın yaratılıştan gelen kabiliyetleri ihmale uğratıldığında, fıtratındaki ulvi gayeler unutulabilir. Bu durum insanı gaflete sürükler.

Sırr-ı İhanet ve Nimeti İnkâr: Eğer insan, sahip olduğu yetenekleri nefsine mal eder ve onları kötüye kullanırsa, bu, Allah’a karşı büyük bir nankörlük olarak değerlendirilir.

Sonuç

Risale-i Nur perspektifine göre, insanın fıtratı, Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmek üzere donatılmıştır. İnsanın sahip olduğu istidat, kabiliyet ve latifeler bu yüksek gayeye ulaşmasını sağlayan araçlardır. Bu araçların doğru bir şekilde işlenmesi, insanın hem dünyada hem ahirette saadet bulmasına vesile olur. Fıtrat, insan için bir emanet, kabiliyetler ise bu emaneti geliştirmenin anahtarıdır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=XcvrBhpUk7c

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024

YARATILIŞTA GAYE, AMAÇ VE HEDEF

YARATILIŞTA GAYE, AMAÇ VE HEDEF[1]

 

İnsanın Yaratılış Gayesi ve Potansiyelleri

Risale-i Nur’da insanın yaratılış gayesi, Allah’ı tanımak (marifetullah), O’nu sevmek (muhabbetullah), ve O’na kulluk (ibadetullah) etmektir. İnsan hem maddi hem manevi boyutlarıyla bu yüksek gayeye uygun olarak yaratılmıştır. Bediüzzaman Said Nursî, insanın kâinattaki diğer varlıklardan farklı bir konuma sahip olduğunu vurgular. İnsanı, kâinatın bir özü, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynası olarak değerlendirir.

İnsan, yaratılış itibarıyla potansiyellerle donatılmıştır. Bu potansiyeller hem dünya hem ahiret saadetini kazanmayı mümkün kılar. İnsanın, bu potansiyelini geliştirmesi ve yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanması esastır.

İnsanın Yaratılış Gayesi

1. Marifetullah: Allah’ı tanımak ve isimlerini, sıfatlarını tefekkür etmek.

2. Muhabbetullah: Allah’ı sevmek ve bu sevgiyi ibadet ve itaate dönüştürmek.

3. Ubûdiyet: Allah’a kulluk ederek yaratılış gayesini gerçekleştirmek.

İstidat ve Kabiliyetlerin Mahiyeti

1. İstidat Nedir?

İstidat, insanın yaratılışında bulunan gizli ve potansiyel yeteneklerdir. Risale-i Nur’da istidat, fıtratın tohumu olarak ifade edilir. Her bir insanın fıtratına yerleştirilen bu tohumlar, işlenip geliştirildiğinde büyük neticeler verir.

Tohum Metaforu:
İstidat, bir ağacın çekirdeği gibidir. Çekirdek, uygun şartlar altında filizlenir ve büyüyerek ağaç olur. İnsan da yaratılışındaki istidatları eğitip geliştirdiğinde büyük manevi mertebelere ulaşabilir.

İstidatların Gayesi:
İnsanın potansiyel yetenekleri, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak ve kâinattaki tecellileri anlamak için verilmiştir. Bu yetenekler hem dünyevî hem uhrevî gayelere hizmet eder.

2. Kabiliyet Nedir?

Kabiliyet, istidatların gelişmiş, aktif hale gelmiş şeklidir. İstidat, potansiyel bir yetenekken, kabiliyet bir beceri veya vasıf olarak ortaya çıkar. Risale-i Nur’a göre kabiliyetler, Allah’ın insana ihsan ettiği bir emanettir ve bu emanetin iyi bir şekilde kullanılması gerekir.

Kabiliyetlerin Gelişimi:
Kabiliyetlerin gelişimi, insanın çabasıyla ilişkilidir. İnsanın ibadet, zikir, tefekkür gibi manevi eğitim araçlarını kullanarak kabiliyetlerini geliştirmesi gereklidir.

Kabiliyetlerin Farklı Yönleri:

Maddi Kabiliyetler: Zihinsel ve bedensel beceriler (ilim öğrenme, sanat yapma, düşünme).

Manevi Kabiliyetler: Allah’a yakınlaşmayı sağlayan kalp, ruh ve vicdan yetenekleri.

3. İstidat: Fıtratın Tohumu

Risale-i Nur’da, istidatlar “fıtratın tohumu” olarak tanımlanır. İnsanın yaratılışı, bu tohumların uygun bir zeminde gelişmesine bağlıdır. Fıtratın özü olan istidatların nasıl değerlendirileceği, insanın iradesine ve yönlendirmesine bağlıdır.

Doğru Yönde Kullanım:
İstidatların Allah’ın rızasına uygun olarak geliştirilmesi, insanın yaratılış gayesine ulaşmasını sağlar. Örneğin, ilim öğrenme istidadı, Allah’ın Alîm ismini anlamaya yönelik kullanılabilir.

Yanlış Yönde Kullanım:
Eğer istidatlar gaflet ve nefsin etkisiyle yanlış yönlendirilirse, insan yaratılış amacını unutur ve manevi açıdan körelir.

Risale-i Nur Perspektifinde İstidatların Gelişimi

1. İman ile İnkişaf:
İman, insanın istidatlarını açan bir anahtar gibidir. İman sayesinde insan, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanır ve kendini doğru bir şekilde eğitir.

2. İbadet ve Dua:
İbadet ve dua, manevi istidatları geliştiren en önemli araçlardır. İbadet, insanın yaratılış gayesini hatırlatarak latifelerini güçlendirir.

3. Tefekkür:
Kâinat üzerinde tefekkür etmek, insanın Allah’ın yaratma fiillerini anlamasına yardımcı olur. Tefekkür hem akıl hem kalp istidatlarını besler.

4. Terbiye ve Çaba:
İstidatların gelişmesi için insanın çalışması, çaba göstermesi gerekir. Tembellik ve gaflet, bu tohumların filizlenmesini engeller.

Sonuç

Risale-i Nur’a göre insan, yaratılışında büyük bir potansiyele sahiptir. İstidat, insanın fıtratına yerleştirilen bir tohum; kabiliyet ise bu tohumun gelişip filizlenmiş halidir. İnsan, yaratılış gayesine uygun hareket ederek bu potansiyelini gerçekleştirebilir. Ancak bu süreç, doğru bir yönlendirme ve manevi eğitimle mümkündür.
Fıtratın tohumu olan istidatlar, Allah’ın rızasına uygun şekilde geliştirildiğinde insanı yüksek manevi mertebelere ulaştırır ve ebedi saadetin kapısını aralar.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=RNG18bTZAe4

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024

MANEVİ KURAKLIK

MANEVİ KURAKLIK[1]

 

Latifelerin İhmal Edilmesi: Manevi Kuraklık

Latifeler, insanın yaratılışında bulunan ve onu Allah’a bağlayan ince ve hassas hislerdir. Ancak bu latifeler, ihmal edildiğinde veya yanlış yönlendirilip köreltildiğinde, insan manevi bir kuraklığa düşer. Risale-i Nur’a göre, latifelerin ihmal edilmesi, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşmasına, Allah’la olan bağının zayıflamasına ve nefsin esiri olmasına neden olur.

Latifelerin İhmal Edilmesinin Sonuçları

1. Kalbin Katılaşması:

Kalp, Allah sevgisi ve zikri ile yumuşar ve nurlanır. Ancak gaflet, günahlar ve nefsin arzularına uymak, kalbi katılaştırır ve hakikate karşı duyarsız hale getirir.

2. Ruhun Huzursuzluğu:

Ruh, Allah’a yöneldiğinde huzur bulur. Ancak latifelerin ihmal edilmesi, ruhu dünya sıkıntılarıyla meşgul eder ve ebedi saadetten mahrum bırakır.

3. Aklın Sapması:

Akıl, doğru bilgi ve tefekkürle Allah’ın varlığını ve birliğini tanır. Ancak, yanlış fikirler ve zanlarla akıl hakikati idrak edemez ve insanı şüpheye düşürür.

4. Manevi Kuraklık:

Latifelerin ihmal edilmesi, insanın manevi alemindeki bereketi ve coşkuyu kaybetmesine neden olur. Bu durum, insanı hem dünya hem ahiret saadetinden uzaklaştırır.

İnsan Fıtratındaki İstidat ve Kabiliyetlerin Geliştirilmesi

İnsan, fıtratında Allah tarafından yerleştirilmiş istidat ve kabiliyetlerle yaratılmıştır. Ancak bu potansiyeller, kendiliğinden gelişmez; eğitim, tefekkür ve ibadetle olgunlaşır. Risale-i Nur, istidatların geliştirilmesini, insanın Allah’a kulluk yolculuğunun temel bir parçası olarak görür.

Fıtri Potansiyeller ve Gelişim Yolları

1. İstidatlar:

İstidatlar, fıtratın derinliklerinde saklı olan tohumlar gibidir. Uygun ortam ve çabayla bu tohumlar filizlenir.

. Kabiliyetler:

Kabiliyetler, istidatların olgunlaşmış şeklidir. Bu, bireyin gayretiyle gerçekleşir ve Allah’ın lütfu ile desteklenir.

3. Latifeler:

Manevi latifeler (kalp, ruh, vicdan), insanın istidatlarının en önemli rehberleridir.

Marifet ve İbadet Yoluyla İstidatların İnkişafı

1. Marifet (Allah’ı Tanıma) Yoluyla İnkişaf

Tefekkür:
Duygular üzerinde ince ayar ve ince işçilik faaliyetidir.

İnsanın Allah’ın yarattığı âlemi ve varlıkları düşünmesi, istidatların inkişafında temel bir role sahiptir. Tefekkür, kalbi nurlandırır, ruhu derinleştirir ve aklı hakikate ulaştırır.

“Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır.” (Hadis)

Marifetullah:
Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak, istidatları besler ve kabiliyetleri olgunlaştırır. İnsan, her bir İlahi isimden manevi gıdasını alır.

Alîm ismi: İlim öğrenme kabiliyetini geliştirir.

Rahman ve Rahîm isimleri: Merhamet ve şefkat gibi duyguları besler.

2. İbadet Yoluyla İnkişaf

Namaz ve Zikir:
İbadet, insanın Allah ile irtibatını güçlendirir ve istidatların açığa çıkmasını sağlar. Namaz, hem kalbi hem ruhu Allah’a yönlendirir ve insanın iç dünyasını arındırır.

Dua:
Dua, insanın kendi acizliğini ve Allah’ın kudretini idrak etmesinde en etkili yoldur. İnsan, dua ile Allah’tan yardım diler ve manevi istidatlarını geliştirir.

İhlâs ve Samimiyet:
İbadetin etkili olması için ihlâsla yapılması gerekir. Samimiyet, kalp ve ruhun Allah’a tam bir yönelişini sağlar.

3. Manevi Terbiye ve Çaba

İnsan, istidatlarını geliştirmek için çaba göstermelidir. Manevi terbiye, bu çabanın esasını oluşturur:

Nefisle Mücadele:
Nefsin arzularına karşı durmak, insanın manevi istidatlarını olgunlaştırır.

Sabır ve Şükür:
Sabır, zorluklar karşısında insanın manevi gücünü artırırken, şükür, nimetlerin kıymetini bilmesini sağlar.

Sonuç

İnsan, yaratılışında bulunan istidat ve kabiliyetleriyle büyük bir potansiyele sahiptir. Ancak bu potansiyelin açığa çıkması ve olgunlaşması, marifetullah ve ibadetle mümkündür. Latifeler, bu süreçte insanın manevi rehberi olarak görev yapar.

Latifelerin ihmal edilmesi, manevi kuraklığa yol açarken; tefekkür, ibadet ve dua ile beslenen latifeler insanı Allah’a yaklaştırır ve yaratılış gayesine ulaştırır. Bu nedenle, insan hem kalbini hem de diğer manevi latifelerini sürekli beslemeli, onları gafletten korumalıdır. Marifet ve ibadet yoluyla istidatlarını geliştiren insan, dünya ve ahiret saadetine ulaşır.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=L82K1hCnzmk

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024

MANEVİ EĞİTİM VE TERBİYE YÖNTEMLERİ

MANEVİ EĞİTİM VE TERBİYE YÖNTEMLERİ[1]

 

Manevi Eğitim ve Terbiye Yöntemleri

Risale-i Nur’da manevi eğitim ve terbiye, insanın yaratılış gayesine uygun olarak potansiyelini geliştirmesi, Allah’a yakınlaşması ve ahiret saadetine erişmesi için temel bir gereklilik olarak sunulur. Manevi eğitim, kişinin kalbini, ruhunu ve aklını Allah’a yönlendirme sürecidir.

Manevi Eğitimin Temel Yöntemleri

1. İman Eğitimi:

İman, manevi terbiyenin temel taşıdır. İnsanın Allah’a olan inancı, tüm davranışlarına yön verir.

Risale-i Nur, imanın taklitten tahkike dönüşmesi gerektiğini vurgular. Bu, akıl ve kalbin beraber çalışmasıyla mümkündür.

2. Tefekkür:

Kâinatı ve varlıkları düşünerek Allah’ın varlık ve birliğini idrak etmek, insanın manevi derinliğini artırır.

Tefekkür, aklın hakikate ulaşmasında en etkili yöntemlerden biridir.

3. İbadet ve Zikir:

Namaz, oruç, dua gibi ibadetler, insanın nefsini terbiye eder ve Allah ile bağını güçlendirir.

Zikir, kalbi Allah’a bağlar ve insanın manevi latifelerini nurlandırır.

4. Nefisle Mücadele:

Manevi terbiye, nefsin arzularına karşı mücadele ile gerçekleşir.

Sabır ve şükür, bu mücadelede en etkili yöntemlerdir.

Risale-i Nur’da Üç Temel Unsur: Akıl, Kalp ve Ruh

Bediüzzaman Said Nursî, insanın manevi yapısını oluşturan üç temel unsuru akıl, kalp ve ruh olarak tanımlar. Bu unsurlar, insanın Allah’ı tanıması, sevmesi ve O’na ibadet etmesinde kritik rol oynar.

Akıl:

Akıl, insanın kâinattaki İlahi hikmetleri anlamasında ve hakikati idrak etmesinde bir rehberdir.

Ancak, akıl yalnız başına yetersizdir; kalp ve ruh ile dengeli bir şekilde çalışmalıdır.

Kalp:

Kalp, insanın manevi merkezidir. Sevgi, şefkat, iman gibi duyguların kaynağıdır.

Kalbin Allah’a yönelmesi, insanın manevi huzur ve saadete ulaşmasını sağlar.

Ruh:

Ruh, insanın ebedi varlığını temsil eden ve onu Allah’a bağlayan en önemli latifedir.

Ruh, ibadet ve marifetullah ile olgunlaşır ve ebedi saadeti kazanır.

İstidat ve Kabiliyetlerin Ahiretle İlişkisi

Risale-i Nur, insanın dünyadaki istidat ve kabiliyetlerini, ahiret hayatının tohumları olarak değerlendirir. İnsan, yaratılışında kendisine verilen potansiyeli geliştirerek ahiret saadetini kazanabilir.

İstidatlar ve Ahiret:

İnsan, dünyada neyi seçer ve geliştirirse ahirette onun karşılığını alır.

İstidatlar, ahirette ebedi mutluluğun temelini oluşturur.

Kabiliyetlerin İmtihanı:

Kabiliyetler, insana verilen İlahi bir emanet olduğu için aynı zamanda bir imtihan vesilesidir.

Kabiliyetlerini Allah’ın rızasına uygun şekilde kullananlar, ahiret hayatında ödüllendirilecektir.

Ebedi Hayatın Tohumları: Dünya İmtihanındaki Rolümüz

Dünya, ahiret için bir tarla gibidir. İnsan, dünyada ektiği tohumlarla ahiret saadetini kazanır. Bediüzzaman, insanın dünya hayatını bir imtihan ve hazırlık süreci olarak görür:

1. Amel ve İbadet:

İnsan, dünya hayatında yaptığı ibadet ve hayırlı amellerle ahirette ebedi saadeti elde edebilir.

2. Sabır ve Şükür:

Sabır, dünya sıkıntılarına dayanmanın; şükür ise verilen nimetlerin kıymetini bilmenin bir göstergesidir. Bu iki değer, insanın ahiret saadetini kazanmasında önemli rol oynar.

3. Nefis ve Şeytanla Mücadele:

Dünya, insanın nefsi ve şeytanla mücadele ettiği bir imtihan meydanıdır. Bu mücadelede başarılı olanlar ahirette ödüllendirilir.

4. Ebedi Hayat İçin Hazırlık:

İnsan, dünya hayatını Allah’ın rızasını kazanmak için bir fırsat olarak görmelidir. Dünya hayatında yapılan her amel, ahiret hayatının şekillenmesinde etkilidir.

Sonuç

Risale-i Nur, insanın manevi eğitimi ve terbiyesinin hem dünya hem de ahiret saadeti için hayati önem taşıdığını vurgular. Akıl, kalp ve ruh, bu süreçte insanın rehberleri olur. İstidat ve kabiliyetler, doğru yönlendirildiğinde ahirette ebedi mutluluğun kapılarını açar.

Dünya hayatı, ahiret için bir hazırlık yeridir. İnsan, bu hayatı bir imtihan olarak görmeli, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek ebedi saadet için çalışmalıdır. Manevi eğitimle beslenen insan, hem dünya hem de ahiret mutluluğuna ulaşabilir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=GxuPJelx5wE

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024

İNSAN FITRATININ MAHİYETİ

İNSAN FITRATININ MAHİYETİ[1]

 

İnsan Fıtratının Mahiyeti ve Cennet

Risale-i Nur’a göre insan fıtratı, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini yansıtan, kâinatın küçük bir özeti (mikrokozmos) olarak yaratılmıştır. İnsan, ruh, kalp, akıl ve duygularıyla hem dünya hem de ahiret saadetine yönelik bir mahiyet taşır. Bu özellikler, insanı ebedi bir hayata hazırlar ve Cennet’e lâyık bir varlık haline getirir.

Fıtratın Özellikleri

1. Ebediyet İhtiyacı:

İnsanın fıtratında sonsuzluk arzusu vardır. Bu, geçici dünya hayatıyla tatmin edilemez ve ancak Cennet ile karşılık bulur.

İnsan, ebed için yaratılmıştır ve ebediyeti ister.

2. Allah’a Yöneliş:

İnsan fıtratı, yaratılış itibarıyla Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve O’na yakın olmak için yaratılmıştır.

3. Kusursuzluk Arzusu:

İnsan, her şeyin mükemmel olmasını ister; bu, fıtratındaki Cennet arzusu ve İlahi tecellilerin bir yansımasıdır.

İstidatların Ödülü: Sonsuz Saadet

İnsanın fıtratında yer alan istidatlar, Allah tarafından ebedi saadet için bir tohum olarak verilmiştir. Bu istidatlar, iman, ibadet ve güzel ahlakla gelişir ve ahirette Cennet meyvelerini verir.

İstidatların Ahiretteki Ödülü

1. İnsanın Fıtri Potansiyeli:

İnsan, ruhunda barındırdığı derinlik ve kabiliyetlerle yalnızca dünya hayatına değil, Cennet’e de uygun bir varlıktır.

Örneğin, sevgi ve şefkat gibi hisler, Cennet’te İlahi tecellilerin mükemmel bir şekilde karşılık bulacağı kabiliyetlerdir.

2. Dünya ve Ahiret Dengesi:

Dünya hayatı, istidatların ahiretteki ödüle hazırlanması için bir imtihan yeridir.

İnsan, istidatlarını Allah’ın rızasına uygun şekilde geliştirdiğinde, Cennet’te bunların ebedi mükâfatını alır.

Sonsuz Saadet:

Cennet, insanın dünyada geliştirdiği istidatların en mükemmel karşılık bulacağı yerdir.

Cennet, sabrın mükâfatı, şükrün neticesidir.

Örnekler ve Hikmetli Açıklamalar

1. Fıtrat ve Cennet: Bir Tohum ve Meyve İlişkisi

İnsan fıtratı, bir tohum gibidir. Bu tohum, iman ve ibadetle sulandığında, ahirette Cennet meyvelerini verir. Tohum toprağa ekilip nasıl büyürse, insanın manevi istidatları da ibadetle büyür ve Cennet’te mükemmel hale gelir.

2. İbadet ve Cennet Bağı:

Namaz, oruç ve zikir gibi ibadetler, insanın ruhundaki kabiliyetleri açığa çıkarır. Bu ibadetler, insanı hem dünyada huzurlu kılar hem de ahirette Cennet’e hazırlar.

Örneğin, sabırla oruç tutan bir insan, Cennet’teki nimetlerin lezzetini daha derin şekilde anlayacaktır.

3. Hikmetli Açıklamalar:

İnsan, dünyada kısa bir hayat yaşar ama bu hayat, ebedi bir saadetin başlangıç noktasıdır.

4. Dünya İmtihanı ve Ahiret:

Dünya hayatı, Cennet için bir hazırlık dönemidir. İnsan, sabır ve şükürle bu dönemi geçirir ve ebedi saadete ulaşır.

Örneğin, bir bahçıvan nasıl bitkileri özenle yetiştirirse, insan da manevi istidatlarını ibadet ve salih amellerle büyütmelidir.
Sonuç

İnsan fıtratı, Allah’ın hikmetiyle yaratılmış ve ahiret saadetine yönlendirilmiştir. Fıtratındaki istidatları doğru kullanan ve Allah’ın rızasına uygun yaşayan bir insan, ebedi saadeti kazanmaya layık olur.

İbadet ve marifet yoluyla geliştirilen kabiliyetler, Cennet’te İlahi tecellilerle en mükemmel şekilde karşılık bulur. İnsan, fıtratının gereğini yerine getirdiğinde, dünya hayatını ahiretin tarlası yaparak Cennet’e hazırlanır. Risale-i Nur, insanın bu süreci anlamasına ve fıtratını doğru yönlendirmesine rehberlik eder.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=WrDjrkuKRGU

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024

PEYGAMBERLERİN FITRİ KABİLİYETLERİ

PEYGAMBERLERİN FITRİ KABİLİYETLERİ[1]


Peygamberlerin (A.S.) Fıtri Kabiliyetleri

Peygamberler (A.S.), Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek üzere seçtiği özel şahsiyetlerdir. Bu seçilme, onların yaratılışında bulunan üstün fıtri kabiliyetlere dayanır. Peygamberlerin fıtri özellikleri şu şekilde özetlenebilir:

1. Doğruluk ve Güvenilirlik (Sıdk ve Emanet): Peygamberler, her zaman doğru sözlü ve güvenilir kişiliklere sahiptir. Bu, onların tebliğ görevlerini yerine getirebilmesinin temel dayanağıdır.

2. Yüksek Ahlak ve Sabır: Peygamberler, insanlara örnek teşkil edecek bir ahlaka sahiptir. Sabır, onların karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmalarını sağlamıştır.

3. ZZekâve İletişim Kabiliyeti: İnsanlarla en iyi şekilde iletişim kurabilecek zeka ve ifade yeteneklerine sahiptirler.

4. Fıtri Temizlik: Peygamberler, doğuştan gelen manevi bir temizlikle yaratılmışlardır ve günahtan korunmuşlardır (ismet sıfatı).

Asr-ı Saadet ve Fıtratın En Güzel İnkişafı

Asr-ı Saadet, Hz. Muhammed (S.A.V.)’in yaşadığı ve İslam’ın ilk yayıldığı dönemdir. Bu dönem, insan fıtratının en güzel şekilde inkişaf ettiği bir zaman dilimidir. Bunun temel nedenleri:

1. Kur’an’ın Fıtrata Uygunluğu: Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılışına en uygun hükümleri ve öğretileri içerir.

2. Peygamberin Örnekliği: Hz. Muhammed (S.A.V.), insanlara fıtratın en güzel haliyle nasıl yaşanacağını göstermiştir.

3. Toplumun Manevi Yeniden İnşası: Cahiliye döneminin kötü alışkanlıkları yerine adalet, merhamet ve kardeşlik gibi değerler ön plana çıkmıştır.

İnsan Fıtratının Hikmeti

İnsan fıtratı, Allah’ın yarattığı saf ve bozulmamış bir yaratılış halidir. Bu hikmetin ana unsurları şunlardır:

1. Yaradan’ı Tanıma İsteği: İnsan, doğuştan Allah’ı tanıma ve O’na yönelme eğilimine sahiptir.
2. İyiyi ve Kötüyü Ayırt Etme: İnsan fıtratı, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilecek bir vicdana sahiptir.

3. Gelişime Açıklık: İnsan, yaratılış gereği kabiliyetlerini geliştirebilecek bir potansiyele sahiptir.

4. İmtihan Hikmeti: Fıtrat, insanın dünya hayatındaki sınavını kazanmasına uygun bir şekilde yaratılmıştır.

Kabiliyetlerin İnkişafı İçin Öneriler

İnsanın sahip olduğu kabiliyetlerin inkişaf etmesi, yaratılış amacına uygun bir hayat sürmesi için önemlidir. Bu noktada şu öneriler sıralanabilir:

1. İlim Talebi: Bilgi ve hikmet arayışı, kabiliyetlerin gelişiminde temel bir unsurdur.

2. Kendini Tanıma: İnsan, kendi güçlü ve zayıf yönlerini analiz etmeli, bu doğrultuda hedefler belirlemelidir.

3. Amel ve Gayret: Teori ile pratik birleşmeli, düzenli bir çalışma alışkanlığı kazanılmalıdır.

4. Doğru Çevre Seçimi: İnsanın çevresi, kabiliyetlerini geliştirmesinde büyük rol oynar.

5. Tevekkül ve Dua: İnsan, gayret gösterirken Allah’a tevekkül etmeli ve O’ndan yardım dilemelidir.

6. Sabır ve Azim: Uzun vadeli hedefler için sabırlı ve kararlı bir duruş sergilenmelidir.

Bu prensipler, hem bireysel gelişimi hem de toplumun genel ilerleyişini destekleyecek unsurlardır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=gJ6MyojI3r0

Loading

No ResponsesAralık 17th, 2024

YARATILIŞTAKİ SIRLARI SORGULAMA

YARATILIŞTAKİ SIRLARI SORGULAMA[1]

 

Allah’ın başta insan olmak üzere Mahlûkatı yaratmasındaki hikmet ve sırlar nelerdir?


Allah’ın mahlûkatı yaratmasındaki hikmet ve sırlar, İslam düşüncesinde derin bir şekilde ele alınmış ve pek çok alim tarafından açıklanmıştır. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde bu konuya dair işaretler bulunur. İşte bu yaratılışın bazı hikmet ve sırları:

1. Allah’ın Zatî ve Sübûtî Sıfatlarının Tecellisi

Allah’ın varlığı ve birliği (Vahdaniyet), kudreti, ilmi, iradesi gibi sıfatları mahlûkat üzerinde tecelli eder. Yaratılmış her şey, Allah’ın sonsuz ilim, hikmet, kudret ve sanatının birer yansımasıdır.

“Allah, her şeyi en güzel şekilde yaratandır.” (Secde Suresi, 32/7)

2. İbadet ve Kulluk İçin Yaratılış

İnsan başta olmak üzere mahlûkatın yaratılış gayesi, Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve kulluk etmektir.

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 51/56)
İnsanın yaratılışı, Allah’a kulluk ederek kemale ermesi ve O’nun rızasına ulaşması içindir.

3. Allah’ın Rahmet ve Lütfunun Tecellisi

Allah, rahmet sahibi olduğu için mahlûkatı yaratmıştır. Varlık, Allah’ın rahmetinin bir tecellisidir. O, yarattıklarına merhamet eder ve rızıklandırır.

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.” (A’raf Suresi, 7/156)

4. İmtihan İçin Yaratılış

Özellikle insan, bu dünyada imtihan edilmek için yaratılmıştır. İyilik ile kötülük, hak ile batıl arasındaki seçim insana bırakılmıştır. Bu seçimle insan, ahirette karşılığını alacaktır.

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk Suresi, 67/2)

5. Allah’ı Tanıma ve Marifetullah

Mahlûkatın yaratılmasındaki sır, Allah’ın varlığını ve birliğini tanımak, O’nun kudretini anlamaktır. Kâinat, Allah’ın varlığına bir delil olarak yaratılmıştır.

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” (Al-i İmran Suresi, 3/190)

6. Varlık Düzeninin ve Hikmetinin Görülmesi

Her şey, bir düzen ve ölçü içerisinde yaratılmıştır. Bu mükemmel düzen, Allah’ın hikmetini ve sonsuz ilmini gösterir. İnsan bu düzeni görerek Allah’a iman eder ve O’na yaklaşır.

“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer Suresi, 54/49)

7. Sevgi ve Muhabbetin Tecellisi

Yaratılışın bir diğer sırrı, Allah’ın varlıklara muhabbetidir. Varlığı yaratması, O’nun sevgi ve lütfunun bir yansımasıdır. Allah, insanı sevmiş, onu en güzel şekilde yaratmış ve ona ahsen-i takvim (en güzel kıvam) vermiştir.

8. Ahiretin Gerçekleşmesi İçin Dünyanın Yaratılışı

Dünya hayatı, ahiret hayatının tarlası olarak görülür. Burada yapılan her şey, ahirette karşılık bulacaktır. İnsan, bu dünyada sınanarak ebedi hayat için hazırlanır.

Sonuç: Allah’ın mahlûkatı yaratması, O’nun mutlak hikmetinin, ilminin ve rahmetinin tecellisidir. Yaratılışın en temel gayesi, Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek ve O’nun rızasına uygun bir hayat sürmektir. Mahlûkat, Allah’ın sanatının ve kudretinin birer aynasıdır; insan bu aynada O’nu görmeli, anlamalı ve iman etmelidir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=zt3sxxrDRjs

Loading

No ResponsesAralık 17th, 2024

YARATILIŞTAKİ HİKMET

YARATILIŞTAKİ HİKMET[1]

 

Bediüzzaman Risale-i Nur’da eşyanın ve varlıkların yaratılıştaki hikmetlerini nasıl değerlendirmektedir?


Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur külliyatında eşyanın ve varlıkların yaratılışındaki hikmetlere oldukça geniş bir yer ayırır. Ona göre, her bir varlık, Allah’ın sonsuz kudret ve hikmetinin bir aynasıdır. Yani, evrendeki her şey, birer sanat eseri gibidir ve bu sanat eserlerinin her birinde Allah’ın isimlerinden bir ayna olduğu söylenebilir.
Risale-i Nur’a göre eşyanın hikmetleri şu başlıklarda incelenebilir:
* Kâinatın bir kitap olması: Bediüzzaman, kâinatı kocaman bir kitap olarak görür. Bu kitapta yazılan her harf, her kelime, birer hikmet ve birer ilahî işarettir. İnsan bu kitabı okuyarak Allah’ı tanıyabilir ve O’na yaklaşabilir.
* Eşyanın insan için birer imtihan aracı olması: Eşya, insanın imtihan edilmesi için birer araçtır. Zenginlik, fakirlik, sağlık, hastalık gibi durumlar, insanın sabrını, şükrünü ve imanını ölçmek içindir.
* Eşyanın insanın ihtiyaçlarını karşılaması: Eşya, insanın dünya hayatındaki ihtiyaçlarını karşılamak için yaratılmıştır. Toprak, su, hava, bitkiler, hayvanlar gibi her şey insanın hizmetindedir.
* Eşyanın Allah’ın birliğini ve kudretini göstermesi: Eşyanın mükemmel düzeni, Allah’ın birliğini ve kudretini gösterir. Evrendeki her şey birbirine bağlıdır ve kusursuz bir uyum içinde çalışır. Bu durum, tesadüflerle açıklanamaz ve ancak bilinçli bir yaratıcının varlığıyla açıklanabilir.
Risale-i Nur’da eşyanın beş tabaka ayrı ayrı gaye ve hikmetleri olduğu belirtilir:
* Güzel mânâlarının ve misalî hüviyetlerinin muhafaza edilmesi: Eşya, yok olsa bile içindeki güzel anlamlar ve örnekler farklı şekillerde yaşamaya devam eder.
* Gaybî hakikatleri ve elvâh-ı mahfuzadaki suretleri netice vermekle: Eşya, yok olurken hayatta iken gösterdiği anlamları gaybî âlemlere aktarır.
* İnsanların birbirine örnek olması: Her insan, farklı özelliklere sahip olduğu için diğer insanlara örnek olur.
* Kainattaki dengeyi sağlamak: Her varlık, kainattaki dengeyi sağlamak için bir görev üstlenir.
* İnsanın Allah’ı tanıması ve O’na ibadet etmesi: Eşya, insanın Allah’ı tanıması ve O’na ibadet etmesi için bir vesiledir.
Özetle, Bediüzzaman’a göre eşyanın yaratılışındaki hikmetler çok yönlüdür ve insanın hem dünya hayatında hem de ahirette mutluluğu için önemlidir. Eşyayı iyi bir şekilde anlamak ve değerlendirmek, insanın imanını güçlendirir ve Allah’a olan bağlılığını artırır.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=DwOBe3G8A2c

Loading

No ResponsesAralık 17th, 2024

ALLAH’IN HAKİM İSMİ VE HİKMETİ

ALLAH’IN HAKİM İSMİ VE HİKMETİ[1]

 

Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın Hakim ismini ve hikmeti nasıl ele almaktadır?


Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın Hakim ismi ve hikmeti üzerine derinlemesine bir inceleme yapar. Ona göre, Allah’ın her bir yaratışında ve olayda bir hikmet vardır. Bu hikmet, insan aklının tamamıyla kavramasını aşan bir derinliğe sahiptir. Ancak, insan bu hikmetleri kısmen de olsa anlayabilir ve Allah’ın büyüklüğünü ve kudretini takdir edebilir.
Risale-i Nur’da Allah’ın Hakim ismi ve hikmet ile ilgili öne çıkan bazı noktalar şunlardır:
* Kainatın bir sanat eseri olması: Bediüzzaman, kainatı Allah’ın eşsiz bir sanat eseri olarak görür. Bu sanat eserindeki her bir detay, birer hikmetin ifadesidir. İnsan bu sanat eserini inceleyerek Allah’ın hikmetini daha iyi anlayabilir.
* Eşyanın insan için birer imtihan aracı olması: Eşya, insanın imtihan edilmesi için birer araçtır. Zenginlik, fakirlik, sağlık, hastalık gibi durumlar, insanın sabrını, şükrünü ve imanını ölçmek içindir. Bu imtihanlar, insanın Allah’a daha çok yaklaşmasına ve O’nun hikmetini daha iyi anlamasına vesile olur.
* Kainattaki düzenin hikmeti: Kainattaki mükemmel düzen, Allah’ın hikmetinin en açık delillerinden biridir. Her şey, birbirine bağlı bir sistem içinde işler. Bu düzen, tesadüflerle açıklanamaz ve ancak bilinçli bir yaratıcının varlığıyla açıklanabilir.
* İnsanın sınırlı aklı ve Allah’ın sonsuz hikmeti: İnsan aklı, Allah’ın sonsuz hikmetini tam olarak kavrayamaz. Bu nedenle, bazı olayların hikmetini anlamakta zorlanabilir. Ancak, insanın görevi, Allah’ın hikmetine iman etmek ve O’nun bilgisine güvenmektir.
Risale-i Nur’da hikmetin önemi şu şekilde vurgulanır:
* İmanın kuvvetlenmesi: Allah’ın hikmetine inanmak, insanın imanını kuvvetlendirir ve onu zorluklara karşı daha sabırlı yapar.
* Şükür duygusunun artması: Allah’ın nimetlerini anlamak ve bunlardaki hikmeti görmek, insanın şükür duygusunu artırır.
* Kaderle barışmak: Allah’ın takdirine razı olmak, insanın iç huzurunu sağlar ve onu hayata daha olumlu bir bakış açısıyla yaklaştırır.
Özetle, Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın Hakim ismi ve hikmetini, insan hayatının merkezine yerleştirir. Ona göre, her şeyde bir hikmet vardır ve insanın görevi, bu hikmeti anlamaya çalışmak ve Allah’ın büyüklüğünü takdir etmektir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=R1coh8OrTHU

Loading

No ResponsesAralık 17th, 2024