Acziyyet ve çaresizliğin ne demek olduğunu bilmek isteyen Gazze’ye baksın.
Gazze’deki anneyi dinlesin.
Gazze’deki babanın gözüne baksın.
Gazze’deki kardeşin hüznünü görsün.
Bitmişlik mi?
Tükenmişlik mi?
İşte İnsanlığın Gazze’deki hali.
Gazze’deki fotoğrafı.
Gazze insanlığın aynası.
İnsanlığın düşüş noktası.
Esfel.
Alaya yükselenlerle, esfelde kalanların ayrıştığı, ayrıştırıldığı mekan.
İnsanlığın utanç mahalli Gazze.
Gazze Firavunların, Nemrutların, Şeddatların, Buhtun Nasırların, Kabillerin, Moğolların, Lenin ve Mao’nun birleşip zulüm yağdırdığı Mazlumlar yurdu, masumlar diyarı.
İnsanlık tarihi boyunca Zalimlerin zulümlerinin birleştiği ortak zulüm noktası.
İşte zulüm böyle olur dedirtecek, zulmün tarifinin tecessüm etmiş halidir Gazze.
Allaha şikayet kapısının açıldığı yerdir Gazze.
Bitmişliğin, bitkinliğin, tükenmişliğin, çaresizliğin, acizliğin, kimsesizliğin, varlığın bitip yokluğun, aydınlığın bitip karanlığın başladığı yerdir Gazze.
“Hiç kimse yok kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
*******
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu.” Avni. Fatih Sultan Mehmet.
“Ey kimsesizlerin kimsesi, gariplerin sığınağı Yüce Allah’ım! Yetimleri, öksüzleri, garipleri, kimsesizleri mahzun ve boynu bükük bırakma! Onlara yardım elini uzatacak müşfik ve hayır sahibi kullarını eksik etme!” “Ey kimsesizlerin kimsesi, gariplerin sığınağı Yüce Allah’ım!
Allahım!
“Kimsesiz kimse yok, herkesin var kimsesi,
Kimsesiz kaldık medet ey, kimsesizler kimsesi”
Not: İSRAİLİN HEDEFİ MESCİD-İ AKSA AMAÇ SÜLEYMAN MABEDİ.[2]
“İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, işgal altındaki Doğu Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa’da bir sinagog inşa etmek istediğini söyledi.”
Bir gün Vatikan’da kardinaller ayinden çıkıp meydana doğru yürüyorlarmış. Bir tarafta Hristiyan’ım diyen bir dilenci diğer tarafta ise Yahudi’yim, yardım edin diyen dilenci varmış. Kardinallerden biri Yahudi’nin yanına ilişip;
-Bak, arkadaşın ne güzel para kazanıyor, kimse sana para vermiyor, gel sen de Hristiyan ol demiş. Yahudi diğer dilenciye seslenmiş;
-Hey Solomon şu adama bak, bana ticaret anlatıyor.
-Yetmiş üç yıl boyunca Batı tarafından daha doğrusu Yahudi düşüncesi düşman ilan edilen ve yine kendilerinin kurmuş olduğu kominizim yıkılınca, Batıya, dünyaya bir düşman bulmak gerekti.
O düşmanda İslam olarak ilan edildi.
Militan İslam. İslami terör. Müslüman terörist. Gerici, şeriatçı.
Yaftalamalar hazırlandı.
Saldırılar başladı.
Yamalar ve yamalamalar tutuyordu.
İslam dünyasından da birkaç borazanlık yapacak ahmakta bulundu mu iş tamamdı.
Zaten dünden hazır olan, kimliksiz, başkalarının tohumunu taşıyıp, yabancılar tarafından çekilip sürülen İslam toprakları zakkum meyvelerini de vermeye başlamıştı.
Kriptolar ve misyonerlerle de bu iş sürdürülüyordu.
Parayla da satın alınan hainlerde bu işin tuzu biberi oluyordu.
İş şimdilik tıkırında gidiyor, kaleler içten bir bir kuşatılıyordu.
İslam dünyasının koparılan başı da gidince tesbih tanesi gibi her biri bir yere saçılıyordu.
Kaht-ı ricalin yaşandığı bu dönemde ısmarlama İngiliz ve batıyı temsil eden elemanlarda bulunarak, çarpık ve çarpılmış bir toplum oluşturuluyordu.
Baş bir tarafa giderken, ayak başka yöne kıvrılıyordu.
Beden ise tam bir kaos ve belirginsizlik yaşıyordu.
Yıkılan, yakılan, kadın ve çocukların İsrail tarafından öldürüldüğü, işgal edildiği Gazze’de, İslam dünyası bu hazin ve çaresizlik halini sergiliyordu.
Eli kolu bağlı bir şey yapamıyordu.
Çünkü memleketini korumak için mücadele edip bu uğurda her evde birçok şehitler veren Hamas terörist ve militan olarak dünyaya ilan ediliyordu.
İslam dünyası terör ve demokrasi bahanesiyle bir bir işgal edilip yok ediliyordu.
Afganistan, Irak, Suriye, Gazze-Filistin ve 15 Temmuz girişimiyle Türkiye. VS.
İşte lekeli bir örneği;Bir muhabir namaz kılan bir kısım lise öğrencilerini haber yapıp bunu suç olarak göstermesi ve ayıplaması kadar seviyesiz bir şey olamaz.
Bu alçaklık maalesef Müslüman olan bu memlekette yapıldı, o da fazlasıyla…
Aslında böyle ve benzerini yapan birisinin bu utançla yaşaması ölümden beter bir utanç halidir.
Hiç olmazsa bir müddet toprak o ayıbı örter, o utançla yaşamaktan kurtulur.
*****************
Çinliler barış içinde yaşamaya karar verdiklerinde büyük Çin Seddi’ni inşa ettiler. Yüksekliğinden dolayı hiç kimselerin tırmanamayacaklarını düşündüler…
Fakat, inşasından sonraki 100 yılda Çinliler
3 misli daha fazla işgale uğradılar.
Düşman piyade askerlerinin, hiçbir zaman duvara tırmanma ya da duvarı yıkmaya ihtiyaçları olmadı.
Çünkü, her zaman muhafızlara rüşvet verdiler ve kapılardan girdiler.
Çinliler yüksek ve kalın duvar inşa etmişlerdi; fakat duvar muhafızlarının karakterlerini inşa edememişlerdi.
*******************
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir keresinde Sahâbe-i Kirâm’a;
“Açgözlü kimselerin yemeğe üşüşmeleri gibi, düşmanlarınızın üzerinize saldırmaları yakındır.” buyurdu. Orada bulunan bir sahâbî, “Sayıca az olduğumuz için mi düşmanlarımız üzerimize üşüşecekler?” diye sordu.
Allah Resûlü (s.a.s), بَلْ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ، وَلَكِنَّكُمْ غُثَاءٌ كَغُثَاءِ السَّيْلِ “Hayır, siz sayıca çok olacaksınız. Fakat selin önündeki çer çöp gibi savrulacaksınız.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: “Allah, düşmanlarınızın kalbinden heybet ve azametinizi çıkartacak; sizin kalplerinize de vehni yerleştirecektir.”
Sahâbî, “Ya Resûlallah! Vehen nedir?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ “Dünyayı aşırı sevmek ve ölümü kötü görmektir! ”buyurdu.
-ABD dürüst değil.
Neden mi?
Tavşana kaç derken, tazıya da tut diyor.
Taşları bağlarken, köpekleri salıveriyor.
Saldırıya bir çok defa uğrayıp, kırmızı çizgi İsrail tarafından aşılmışken, bir yandan İran’a saldırma deyip, Türkiye gibi devletleri devreye koyuyor, diğer yandan da İsrail’e bomba, silah ve destek için savaş gemilerini gönderiyor.
Dayak atanı değil de, dayak yiyeni ikna etmeye çalışıyor.
Ve süreklide dayak atanın arkasında duruyor.
Çünkü İsrail her şeyiyle ABD’nin planına göre hareket ediyor.
Hatta bu plan yüz sene öncesine dayanıyor.[1]
Bu ne lahana turşusu, ne perhiz.
Niyet hiç samimi değil.
İslam dünyasını, Müslümanları yakıp seyretmek istiyorlar.
******************
TASMALI KÖLELER
Kimin tasması kimin elinde?
ABD’nin tasması mı İsrail’in elinde, yoksa İsrail’in tasması mı ABD’nin elinde?
Kimin eli kimin cebinde?
TASMALI köleler sahiplerinin çektiği yere gider, çöktüğü yere otururlar.
Dünyada da hatta İslam dünyasında da tasması başkasının elinde olanlar ona mahkumdurlar.
Onun için Dışişleri Bakanı Hakan Fidanın İsrail için sahibine söylediği söz yerinde ve yerine oturmuş bir sözdür.
“SAHİPLERİ, İSRAİL’İN TASMASINI ELİNE ALSIN”
Artık tasmasını sahipleri eline almalı ve sahip çıkmalı. Bölge daha fazla İsrail provokasyonunu kaldıracak durumda değildir.”[2]
-Cumhurbaşkanı Erdoğan:
“Günümüzün Hitler’i Netanyahu’nun yalanlarını ayakta alkışlayanlar, ellerine yapışan o kara lekeyi ömür boyu temizleyemeyecek.”
****************
Aynı ruh haleti bizdeki bir kısım aydın veya aydın geçinenlerde de yaşanmaktadır.[3]
Tarihçi İlber Ortaylı’nın kaleme aldığı yazısında masonlara yönelik güzellemeler yapmasına gazeteci Nihat Genç çok sert tepki gösterdi. Genç, Ortaylı’nın sözlerine ‘saçmalığın dibi’ dedi.[4]
Bu ifade hala kendi olamamış ve kendisini bulamamış bir kişilik kaybı yaşamanın ve geçmişiyle ruh bağının kopuşunun ifadesidir.
-Dünyaya iman ve ibadet için gönderilen insanlar, günlük, gündelik, basit meselelerle meşgul ediliyor.
Adeta aslan sineğe boğduruluyor.
Tilkiyle kandırılıyor.
Çakalla uğraştırılıyor.
Problem işlerde mi yoksa işleri çevirenler de mi?
Bütün mesele nefret ettirmede.
İnsanlık, Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin, hakikatinden uzaklaştırılıyor.
Bütün problemler bu hakikatten uzaklaşmayla başlıyor.
Adeta, kolaylaştırmayın zorlaştırın, müjdelemeyin nefret ettirin, üzerine bina ediliyor.
Türkiye’de şimdiye kadar bürokrasi böyle işletildi.
Hala kalıntıları sürmektedir.
Ignaz Goldziher’in Hadislerle İlgili İddiaları ve Geçerliliği[1]
Ignaz Goldziher, 19. yüzyılda yaşamış Macar bir şarkiyatçısı. Hadis araştırmalarıyla tanınan Goldziher, bu alanda önemli çalışmalar yapmış ve bazı iddialarda bulunmuştur. Bu iddiaların en önemlileri şunlardır:
1. Hadislerin İlk Dönemde Yazılmadığı İddiası: Goldziher, Hz. Muhammed’den “sözlerinin yazılmaması yönünde nakledilen hadisleri” gerekçe göstererek hadislerin ilk dönemlerde yazılmadığını ve sadece şifâhen rivayet edildiğini savunmuştur. Goldziher’e göre, hadislerin yazılı hale getirilmesi Emevi döneminde başlamıştır.
2. Hadislerin Siyasi ve Mezhebi Amaçlarla Uydurulduğu İddiası: Goldziher, bazı hadislerin siyasi ve mezhebi amaçlarla uydurulduğunu da iddia etmiştir. Ona göre, bu hadisler, Emevi ve Abbasi halifelerinin meşruiyetini sağlamak veya belirli mezheplerin görüşlerini desteklemek için kullanılmıştır.
3. Hadislerin Kur’an’a Aykırı Olan Kısımlarının Reddedilmesi Gerektiği İddiası: Goldziher, hadislerin Kur’an’a aykırı olan kısımlarının reddedilmesi gerektiğini de savunmuştur. Ona göre, Kur’an İslam’ın temel kaynağıdır ve hadisler ancak Kur’an’ı teyit ettiği sürece kabul edilebilir.
Bu iddiaların geçerliliği hakkında İslam alimleri arasında farklı görüşler vardır:
* Bazı alimler, Goldziher’in hadislerin yazılma zamanı hakkındaki iddiasını kabul etmektedir. Bu alimlere göre, hadislerin yazılı hale getirilmesi hicri 2. yüzyılda başlamıştır.
* Diğer alimler ise, Goldziher’in bu iddiasını reddetmektedir. Bu alimlere göre, hadislerin yazılması Hz. Muhammed’in vefatından hemen sonra başlamıştır ve sahih hadislerin büyük bir kısmı o dönemde yazıya geçirilmiştir.
* Goldziher’in hadislerin siyasi ve mezhebi amaçlarla uydurulduğu iddiası da tartışmalıdır. Bazı alimler, bu iddiayı destekleyen bazı deliller olduğunu savunurken, diğer alimler bu delillerin yetersiz olduğunu ve hadislerin genel olarak güvenilir olduğunu savunmaktadır.
* Goldziher’in hadislerin Kur’an’a aykırı olan kısımlarının reddedilmesi gerektiği iddiası da İslam’da bir tartışma konusudur. Bazı alimler, bu görüşe katılırken, diğer alimler ise hadislerin Kur’an’a aykırı olmadığını, aksine Kur’an’ı açıklayan ve tamamlayan bir işlev gördüğünü savunmaktadır.
Sonuç olarak, Ignaz Goldziher’in hadislerle ilgili iddiaları, İslam alimleri arasında önemli bir tartışma konusudur. Bu iddiaların her birinin kendine ait delilleri ve karşıt delilleri vardır. Bu nedenle, bu iddiaları değerlendirirken farklı bakış açılarını göz önünde bulundurmak önemlidir.
Ayrıca Goldziher’in iddialarının:
* * yüzyılda ortaya atıldığını ve o zamandan beri İslam araştırmalarında önemli bir yer tuttuğunu
* Bu iddiaların, hadis araştırmalarına yeni bir bakış açısı kazandırdığını ve bu alandaki çalışmaları teşvik ettiğini
* Goldziher’in görüşlerinin her ne kadar tartışmalı olsa da, İslam tarihi ve düşüncesi hakkındaki bilgimizi geliştirmeye katkıda bulunduğunu
da belirtmek gerekir.
Ignaz Goldziher’in hadislerle ilgili iddiaları hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynaklara başvurabilirsiniz:
* İslam Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/goldziher-ignaz/iliskili-maddeler
* Hadis Edebiyatı ve Kavramlarına Yaklaşımları: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2662901
* Ignaz Goldziher ve Muarızları:
* https://dergipark.org.tr/tr/pub/kiid/issue/85092/1444713
@@@@@@@
Oryantalist ve şarkiyatçı, 19 yüz Yılda yaşamış Macar yahudisi.
Hayır, Ignaz Goldziher Müslüman değildi. Yahudi bir ailede doğdu ve hayatı boyunca Yahudi kimliğini korudu.
Goldziher, İslam araştırmalarıyla tanınan bir bilim insanıydı ve bu alanda önemli çalışmalar yaptı. Hadis, tasavvuf ve İslam felsefesi gibi konularda eserler verdi. Bu çalışmalarıyla İslam’ı ve İslam kültürünü derinlemesine inceledi ve anlamaya çalıştı.
Ancak Goldziher’in bu çalışmaları, onun Müslüman olduğu anlamına gelmez. O, akademik bir ilgiyle İslam’ı inceleyen bir bilim insanıydı. Araştırmalarında objektif bir bakış açısıyla hareket etmeye çalıştı ve kendi inançlarını çalışmalarına yansıtmaktan kaçındı.
Goldziher’in Müslüman olmadığını gösteren bazı deliller şunlardır:
* Hiçbir zaman Müslüman olmadığını açıkça ifade etmemiştir.
* Yahudi geleneklerine ve ritüellerine bağlı kalmıştır.
* Kendisini bir Yahudi olarak tanımlamıştır.
Bazı insanlar Goldziher’in İslam’a hayranlığından dolayı Müslüman olduğunu düşünebilir. Ancak Goldziher, İslam’a hayranlık duyarken aynı zamanda diğer dinleri de saygıyla karşılamıştır. O, bir din bilimcisi olarak tüm dinleri objektif bir şekilde incelemeye çalışmıştır.
Sonuç olarak, Ignaz Goldziher, İslam’ı ve İslam kültürünü derinlemesine inceleyen önemli bir bilim insanıydı. Ancak o, Müslüman değildi ve çalışmalarını objektif bir bakış açısıyla yürüttü.
@@@@@@@@@
Ignaz Goldziher Üzerine Tenkit Yazan İslam Alimleri
Evet, Ignaz Goldziher’in çalışmaları ve fikirleri hakkında birçok tenkit yazısı ve kitabı kaleme alan İslam alimleri de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. Muhammed Mustafa Azami (1928-2016): Pakistanlı bir İslam alimi ve hadis bilginidir. Goldziher’in hadisler hakkındaki görüşlerini eleştiren “The Origins of the Islamic Legal Tradition” adlı bir eseri vardır.
2. Yusuf al-Qaradawi (1939- ): Katarlı bir İslam alimi ve fıkıh bilginidir. Goldziher’in İslam’a bakış açısını eleştiren “The Islamic Critique of Orientalism” adlı bir eseri vardır.
3. Abul A’la Maududi (1903-1979): Pakistanlı bir İslam alimi ve felsefeci. Goldziher’in Kur’an hakkındaki görüşlerini eleştiren “The Meaning of the Qur’an” adlı bir eseri vardır.
4. Muhammad Hamidullah (1908-1999): Fransız doğumlu bir İslam alimi ve yazar. Goldziher’in hadisler hakkındaki metodolojisini eleştiren “Studies in Hadith Methodology and Literature” adlı bir eseri vardır.
5. Fazlur Rahman (1928-1988): Pakistanlı bir İslam alimi ve filozof. Goldziher’in İslam tarihi hakkındaki görüşlerini eleştiren “Islam and Modernity: Transformation of Muslim Thought in the 18th and 19th Centuries” adlı bir eseri vardır.
6. Wael Hallaq (1957- ): Filistinli bir İslam alimi ve tarihçi. Goldziher’in İslam hukuku hakkındaki görüşlerini eleştiren “The Quest for Certainty: On the Sources of Islamic Law” adlı bir eseri vardır.
Bu listedeki isimlerden her biri, Goldziher’in çalışmalarını farklı bakış açılarıyla eleştirmiş ve İslam’ın ve İslam tarihinin farklı yönleri hakkında kendi yorumlarını sunmuştur. Goldziher’in mirasını değerlendirmek için bu farklı bakış açılarını göz önünde bulundurmak önemlidir.
Ayrıca, Goldziher’in çalışmalarını ve fikirlerini eleştiren birçok makale ve blog yazısı da bulunmaktadır. Bu kaynakları bulmak için Google Scholar veya JSTOR gibi akademik veritabanlarını kullanabilirsiniz.
Ignaz Goldziher’in tenkit edildiği bazı noktalar şunlardır:
* Doğu’yu romantik ve egzotik bir yer olarak tasvir etmekle suçlanmıştır.
* Doğu’yu Batı’nın bakış açısıyla ele aldığı ve Doğu halklarına haksızlık ettiği iddia edilmiştir.
* Bazı çalışmalarda önyargılı olduğu ve önceden belirlenmiş sonuçlara ulaşmak için delilleri seçici olarak kullandığı savunulmuştur.
Goldziher’i savunanlar ise:
* Onun, Doğu’yu anlamaya ve Batı’da Doğu hakkında daha doğru bir algı oluşturmaya çalışan önemli bir bilim insanı olduğunu savunmaktadır.
* Çalışmalarında objektif bir bakış açısıyla hareket etmeye çalıştığını ve her zaman yeni fikirlere açık olduğunu vurgulamaktadır.
* Goldziher’in eserlerinin, İslam araştırmaları ve Orta Doğu tarihi alanlarında önemli bir katkı olduğunu savunmaktadır.
Sonuç olarak, Ignaz Goldziher, 19. yüzyılın en önemli İslam alimlerinden biridir. Çalışmaları, İslam’ı ve İslam kültürünü anlamak için hala önemli bir kaynak olarak kabul edilmektedir.
Ancak Goldziher’in çalışmaları da kusursuz değildir. Bazı eleştirmenler, onun önyargılı olduğunu ve Doğu’yu yanlış tasvir ettiğini savunmaktadır. Goldziher’in mirasını değerlendirirken hem onun katkılarını hem de eleştirileri göz önünde bulundurmak önemlidir.
@@@@@@
İslama yaklaşımda tutarsızlık göstermiş, Müslüman olmayan Oryantalistlerden, şarkiyatçı, Yahudi asıllı macar, 1850.1921
@@@@#####
**Ignaz Goldziher**, İslam’a yaklaşımı karmaşık ve çeşitliydi. O, İslam kültürü, tarihi ve edebiyatı üzerine önemli çalışmalar yapmış bir araştırmacıydı. Ancak, bazı tutarsızlıklar ve eleştirilerle de anılmıştır.
1. **Eleştirel Yaklaşım**: Goldziher, İslam hadislerini eleştirel bir bakış açısıyla incelemiş ve bu alanda önemli katkılarda bulunmuştur. Onun çalışmaları, Batı düşünce geleneğinden türetilmiş tarihî eleştiri yöntemini İslam hadislerine uygulama açısından önemlidir.
2. **Tutarsızlık**: Goldziher’in İslam’a yaklaşımı bazen tutarsızlık göstermiştir. Örneğin, bazı Müslümanlara ithamlarda bulunurken bazılarını övmüş, bu durum onun Müslümanlara karşı tutarsız davranışlar sergilediği şeklinde yorumlanmıştır.
3. **Önemli Katkılar**: Goldziher, İslam’ın tarihî ve kültürel yönlerini anlamak için önemli bir kaynak olmuştur. Ancak, onun görüşleri ve yaklaşımı hâlâ tartışmalıdır ve çağdaş araştırmacılar tarafından değerlendirilmeye devam edilmektedir.
@@@@@@@
Mustafa es-Sibâî’ye göre hadis dalında şarkiyatçıların en tehlikelisi, tesiri en geniş ve en çok ifsat edicisi Goldziher’dir (es-Sünne, s. 367). Sibâî, 1956 yılındaki bir Avrupa seyahati esnasında görüştüğü Manchester Üniversitesi Arapça profesörü James Robson’a Goldziher’in ilmî yanlışlarından bahsetmiş, Robson da bu asrın müsteşriklerinin İslâmî kaynaklara Goldziher’den daha iyi vâkıf bulunduklarını, zira onun zamanında bilinmeyen bazı İslâmî eserlerin bugün yayımlanmış olduğunu söylemiştir (a.g.e., s. 24).
@@@@@@
Katı bir yahudidir. Reformist.
Kur’an. Kur’an’ı vahiy eseri olarak kabul etmeyen Goldziher bu kitaba, Hz. Peygamber’in Yahudilik ve Hıristiyanlık’tan rastgele derlediği bazı dokümanların yanı sıra olup biten olaylara karşı tavrını gösteren tarihî bir malzeme gözüyle bakar.
Hadis. Goldziher’e göre hadis olarak kitaplarda rivayet edilen haberlerin Hz. Muhammed’le doğrudan bir ilgisi yoktur; bu rivayetler, İslâm’ın birkaç asır devam eden oluşum süreci içinde bu sürece katılan siyasî, içtimaî, iktisadî vb. birçok faktörün belgeleridir.
Akaid ve fıkıh alanında da problemlidir. https://islamansiklopedisi.org.tr/goldziher-ignaz
Hadiste; ‘El Fakru fahri’ Yani Allah’a karşı fakrını göstermek benim iftihar sebebimdir.
Evvela Allaha karşı fakirliğini hissetmek.
Hikmet ciheti itibarıyla, her şeyi tetikleyen fakirliktir.
Fakirliği kaldırdığınızda tüm zenginlikleriniz biter.
Hiç bir üretim olmaz.
İcatları ortaya çıkaran şey, onlara olan ihtiyaçlardır.
Fakirlik bir ihtiyaçtır.
Onu giderip elde etmek için bir çabaya ihtiyaç vardır.
O çabada bir üretimi netice vermektedir.
Zorluk kolaylıkla beraberdir.
Zorluk olmadan kolaylık olmaz.
Zorlu insanlar, zorlu dönemin insanlarıdırlar.
Kahramanlar zor ve zorlu dönemde ortaya çıkarlar.
Yemeğe olan ihtiyaç, yemek ile ilgili tüm vasıta ve araçları da mecburi kılmıştır.
Bir hastalık mukabilinde sağlık ile ilgili her şeye ihtiyaç duyulmasını sağlamıştır.
Zira bir an düşünün. Hastalık olmadığında ne gibi kayıplar olacaktır.
Tıp fakültesi, eczacılık, diş, VS tüm insan anatomisini araştıran bilimler olmayacaktır.
Yeme, içme, barınma, çalışma, okuma gibi tüm elde etmeye sebep olan faktörler devre dışı kalacaktır.
Kısaca hayat olmayacak.
Monoton bir hayat olup, aktiflik kazanmayacaktır.
Oysa hayat faaliyet ve hareketlerle vardır.
Çalışmayan demir paslanır misali, paslanmaya, çürüme ve yıkılmaya yüz tutacaktır..
Acizlik kudretin ortaya çıkmasına sebeptir.
Böylece her şey zıddıyla bilindiği gibi, zıddıyla da kaimdir.
Hayat ölümle kıymet kazanır.
Tatlı acının nisbetiyle tat kazanır.
Gece olmazsa gündüz bilinmez.
Cehennem olmazsa, cennet lezzet vermez.
Şeytan olmadan melek ve melekiyet anlaşılmaz.
Tüm hayırlar şeytanın varlığıyla ortaya çıkmaktadır.
Şeytan yaratılmasaydı, peygamberler, din ve kitaplar, farklı üstünlüklerde ortaya çıkmayacaktı.
Allah bile varlığının bilinip anlaşılması için hikmeti gereği, varlığının zıddı olan yokluğu ve inkarı söz konusu olmadığı halde, şeytanın ve mensuplarının inkarını engellememiş, tehdit etmekle beraber müsaade etmiştir.
Yani imhal etmiş, ihmal etmemiştir.
Her şeyin zıddı varken, Allah’ın varlığının zıddı yoktur.
Şeytan hayalide olsa bu yokluğun yolunu açmış, bilinçsizce Allah’ın bilinmesine sebep olmuştur.
İşte şeytanın var oluşu ve kıyamete kadar kendisine müsaade edilmesinin sır ve hikmeti de budur.
Dijital savaşlar. Cephe Savaşının yerini İnternet, dijital, uydu, WATSAPP konum, adres, cep telefonu çipleri, tüm dijital sistemler ve medya geniş bir savaş cephesi açmış oldu.
Dünya savaşı dijital dünya savaşına yerini bıraktı.
Yapay zekâ ve bir düğmeyle dünyanın ışığını söndürüp, ekonomik yapıyı çökertecek, ahlaki duvarları yıkacak bir yola girildi.[2]
-Yerli ve milli yazılım
Instagram Haniye’nin taziyesine yayınlayanları engelledi ve devlet ona kısıtlama getirdi.
Facebook da aynı benzerlerini yaparak engelleme ve kısıtlamaya gidiyor.
İletişim araçları aynı zamanda istihbarat ve son Hedefte savaş alanlarıdır.
Dijital savaşlar.
ABD önceki seçiminde Trump’ın kazanmasına Rusya’nın dijital etkisinden bahsedildi.
Yapay zekada ve dijital mecralarda bir an evvel alternatiflerin üretilmesi gerekir.
Başta milli eğitim.
Ancak yöneticiler ve öğretmenler bu konuda ne kadar yeterli ve ne kadar hazır.
Maalesef bu konuda genelde olmasa bile yeterlilik olmadığı gibi, yönetici bazında engellemeye varan kısıtlamaların, korku ve çekincelerin olduğu görülmektedir.
Öğretmenlerin kendilerini açmaları, ancak idarenin kendisini aşmasıyla mümkün olacaktır.
Problem olacağı korkusu dijital hizmetleri yavaşlatmaktadır.
*Hazırlıklı olmak gerek.
Elbette Batı sansüre uygulayacak, yönlendirme de yapacak, devletlerin altını oymak için her türlü provakatif eylemlere tevessül edecektir.
**************
Evvelden darbeler ordu eliyle yapılırdı, şimdi ise dijital faşizmle yapılmaktadır. Dijital medya, Instagram, Facebook, Twitter, gemini gibi yapay zekalarla yapılmaktadır.
Kesinlikle bunlar tarafsız değiller.
Bugünlerde Instagram’ın yaptığı sansürleme bunun en bariz örneğidir.
Bir yandan zulme taraf olurken, diğer taraftan zalime yapılan tenkitleri ve yazıları sansürlemektedir.
Yapay zeka gemini ise sürekli kaçamak ifadelerle cevap vermemektedir.
Zalimin ve katilin yanında durmaktadır.
Hayata yansıyan batının çirkin ve kirli yüzü, böylece dijitalde de kendisini göstermektedir.
Katillik, mafyalık, dolandırıcılık, yalan haber, sahtecilik varlığını dijitalde de sürmektedir.
Bir yönüyle de Çöplük gibi.
Seçici olmalıdır. Aldanmamalı, dolduruşa gelmemeli. Her şeye inanıp kanmamalıdır.
Bahçeye atılan gübre in içerisinde güllerden yeşermekte, gübreyle meşgul olunmamalıdır.
Kontrollü kullanmalı.
Dijitaller bizi değil, biz onları kullanmalıyız.
Mahkum değil, hâkim olmalıyız.
Büyük bir nimet, azaba dönüştürmedikçe.
Boş bırakılmayacak bir alan, yerlisini yaparak.
İçişleri bakanının da tesbitiyle, normal hırsızlıkta düşüş yaşanırken, dijitalde arttı.
Her şey dijitale taşındı.
Hayatın ışığını yakmakta, söndürmekte bir düğme ve dokunuşla gerçekleşti.
Geçen günlerde Microsoft’un bir hatası dünyadaki sistemleri ve işlemleri durdurdu.
Uçaklar kalkmaz oldu, devlet işleri bir düğmeyle susturuldu. Ele geçirildi.
İşte sana darbe.
Arap dünyasını yöneten krallar ve yöneticiler maalesef batının köleleri tarafından dizginlenip kontrol edilmekte, gemlenip susturulmaktadır.
Bunlar ya göbekten bağlı veya koltuklarıyla bağlantılı olarak yönetilmektedirler.
İslam’ın İntibahı, Arapların intibahıyla orantılıdır.
Uyutulan ve uyanmayan Araplar, İslam’ın uyanışını da engellemekte ve geciktirmektedir.
Rahatına düşkün olan bu liderler bu rahatlıklarını terk etmedikçe kölelik zilletine, gemlenmeye devam edilecektir.
Böylece orta doğudaki zulümlere de ortak olmuş olacaklardır.
İsrail’in rahatlığı Arapların bu rahatlığından ileri gelmektedir.
ABD’nin önemli bir zenginliği ve geliri Arapları sömürmeden kaynaklıdır.
Sattığı ve kullanılmayan silahlar, işgal ile yıllarca el koyduğu petroller, üstleriyle kıskaç altına alıp paralarını işlettikleri ülkeler ile ayakta durmaktadır.
-İsrail Başbakanı Netanyahu, “Arap liderlerine sesleniyorum, eğer çıkarlarınızı korumak istiyorsanız sessiz kalın”[1]
*****************
İçimizdeki İsrailliler.
İçimizde bulunan Yahudi olmayan Yahudiler.
-Eski İngiliz büyükelçisi Craig Murray terör örgütü DEAŞ’ın neden İsrail’e saldırmadığını anlattı.
Bölgede çevrilen oyunlara değinen Murray “ABD ve İsrail’in mezhepsel gerginlikleri körüklediği korkunç bir iç savaş oldu Suriye’de. El Nusra ve DEAŞ’ın İsrail’e saldırmamasının bir nedeni var. Çünkü onları İsrail ve CIA destekliyor” dedi.[2]
-“Şu medenîlerden çoğunun eğer içini dışına çevirirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır; sîreti olur sûret.
Gelir hayali karşına, postlarıyla tüyleri. İşte şununla görünür meydandaki âsârı. Zemindeki mevâzin, mîzanıdır şeriat.” Sözler. #lemeat. Bediüzzaman.
-” Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki, ahmaklar o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip taklit edip, malımızı harap ettiler. Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer iki Harb-i Umumi ile iki dehşetli tokat yeyip, o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşaallah, istikbaldeki İslâmiyetin kuvvetiyle, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umumîyi de temin edecek.
ise, şe’ni tenazudur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âhari yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe’ni böyle müthiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşcî ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O heva ise, şe’ni insaniyeti derece-i melekiyeden, dereke-i kelbiyete indirmektir. İnsanın mesh-i mânevîsine sebep olmaktır. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.”Sünuhat. Bediüzzaman.
*******************
Vahşet alkış aldı.
Dünya dehşetli yaşadı.
Batıdan hala umut bekleyenler, daha batının zulme alkış tutmasından, zulmün ve zalimin arkasında olduğunu açık ve net gördükten sonra neyi beklemekte ve görmek istemektedir?
Belli olan ABD, İsrail, İngiltere, Almanya gibi Haçlı güruhu hiç değişmedi, zulmünü bir de alkışla belgeledi.
İsrail’i 500 sene öncesinde ispanyadan sürülerken Osmanlı tarafından sahiplenmeyi hak etmiyormuş.
İsrail, ABD, İngiltere kötü akıbetini belirliyor.[3]
-Sayın Erdoğan şu ifadesiyle İsrail’e nota verirken, ABD’ye de uyarıda bulundu.
“Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız.”
– Her savaşta mutlaka çocukların, kadınların, yaşlıların ağır zayiat verdiği bir gerçektir.
Firavun binlerce erkek çocuğu gördüğü rüya üzerine öldürtmüş, cahiliyede de binlerce kız çocuğu diri diri gömülmüştür.
Ancak İsrail’in yaptığı bütün bunların ötesinde on binlerce çocuğu, on binlerce kadın ve sivil vahşice öldürmüştür.
Eğer dünyada cinleri temsil eden şeytan ve insanları temsil eden Yahudiler olmasaydı dünya bu kadar vahşet ve dehşetli yaşamazdı.
Kıyamet savaşını Yahudiler i çıkaracak
Son dakika haberleri: Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti İnsan Hakları Programı’nda konuştu. Erdoğan konuşmasında Haniye’nin şehit edilmesinin ardından milli yas ilan edilmesine karşı çıkanlara sert tepki gösterdi.
…. Uluslararası sistemde ciddi bir güç boşluğu var. Sadece güç boşluğu değil, bir ahlak ve vicdan kaybıyla da karşı karşıyayız.
…. Soykırım başlayalı tam 10 ay oldu. Bu sürede 16 binden fazla çocuk öldü. 40 bin masum insan şehit oldu.
…. Merhum Haniye’nin Katar’daki cenaze merasimine geniş bir heyetle iştirak etmenin yanı sıra ülkemizdeki bir günlük milli yas ilan ederek Filistin halkıyla dayanışmamızı gösterdik.
Bir günlük yas ilan ettik. Bazı cibilliyeti bozuk olanlar bu hassasiyeti hazmedemediler. Sizden mi izin alıp bunun kararını vereceğiz? Biz milletimizden gerekli izni aldık ve adımlarımızı buna göre atıyoruz. “[4]
-“3 yıl önce İran İstihbarat Bakanı olan Ali Yunusi tarafından açıklandı veya itiraf edildi. Ali Yunusi ‘İsrail, İran’a o kadar derinden sızdı ki, tüm yetkililer hayatlarını kaybedebilirler korkusuyla yaşamalı.
… İranlı eski istihbaratçı Ali Rezai, koruma ve istihbarattan sorumlu birimler arasında çok ciddi görev-yetki karmaşası ve iç çekişme yaşandığını ve son olayda bu zafiyetin zirve noktasına ulaştığını söyledi. Kendi içinde ayrılan İran istihbarat kurumlarına ciddi anlamda sızmaların olduğunu kaydeden Rezai “Devlet içerisinde şu an Haniye suikastı özelinde ‘Kimler hangi harici servislerle iş birliği içerisinde ve ihanet hangi mevki ve makamlara kadar uzanıyor’ sorusunun cevabı aranıyor. Son suikast nokta istihbarat desteği olmadan kesinlikle yapılamaz” kanaati hâkim.”[5]
******************
Terör ve güvenlik uzmanı Ali Fuat Gökçe katıldığı canlı yayın programında şu çarpıcı değerlendirmeleri yaptı:
Geçmişte olan bazı olaylar; askeri hadiseler ve savaşlar gelecekte yaşanacakların habercidir. Geçmişte bizim bölgemizde yaşananlar ve şu anda halen ortaya çıkan durumlar bize gelecekte başımıza gelecekleri gösteriyor.
1915 yılında İngiliz komutan Yunanistan’ın Dedeağaç şehrinden İzmir Körfezi’ne kadar bütün savaş gemilerini oraya yığarak Çanakkale Boğazı’nı abluka altına aldı. 100 yıl sonra aynı yere Dedeağaç’a ABD’de geldi. Yer aynı olay aynı yapılan aynı…
DEDEAĞAÇ YIĞINAKLARI TÜRKİYE İÇİN
Bizim coğrafyamız değişmiyor. Karşımızda yine emperyalist güçler var ve biz Haçlı seferi olduğunu daha önce de söylemiştik. O dönem İngilizler varken şimdi onları devamı olan artığı olan Amerika var.
Herkes ABD’nin Dedeağaç’a Rusya için geldiğini söyledi ama biz Türkiye için geldiğini üstüne basa basa söyledik. Çünkü oradan tarih boyunca Rusya’ya yönelik askeri bir hareket olmamıştır. Coğrafyayı iyi okumak gerekir; tarih boyunca Karpat Dağları’nı aşarak Rusya’ya herhangi bir sefer yapılmamıştır. ABD Dedeağaç’a Türkiye için gelmiştir.[6]
İSRAİLİN HEDEFİ MESCİD-İ AKSA AMAÇ SÜLEYMAN MABEDİ
İsrail 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan sonra işgal ettiği Doğu Kudüs’te, özellikle Mescid-i Aksa çevresinde yoğun bir şekilde kazı çalışmalarına başladı. Bu dönemden itibaren İsrail, bölgedeki arkeolojik çalışmaları kendi ideolojik ve siyasi amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanmaya çalıştı. Neden bu kadar önemli? * Statüko ihlali: İsrail’in bu çalışmaları, Mescid-i Aksa’nın statükosunu ihlal ettiği ve bölgedeki gerginliği artırdığı gerekçesiyle uluslararası tepkilere neden olmaktadır. * Siyasi amaçlar: İsrail, bu kazılarla bölgedeki tarihi hakimiyetini güçlendirmeyi ve Yahudi-Hristiyan bağlamında burayı kendi toprakları olarak göstermeyi amaçlamaktadır. * Kültürel mirasın tahribi: Bazı uzmanlar, bu kazıların tarihi ve kültürel mirasın tahribatına yol açabileceği konusunda endişelerini dile getirmektedir.
İşte o endişelerin başında gelen: 1. Kudüsün altını boşaltıp yıkılmasını sağlayarak Süleyman Mabedini mi ortaya çıkarmaya çalışmaktadır? 2. Çevre ülkelerle yaptığı savaşta yanlışlıkla veya belirsiz bir taraftan atılan bir bombayla veya bir İslam ülkesinin üzerine suçu atmak suretiyle yıkmak mı istiyor? 3. Veya İranı tahrik edip kendisine atılan bombalardan birisininde bilinçli veya bilinçsiz Mescidi Aksa’ya isabet etmesi mi düşünülüyor? 4. Veya İranın Mescidi Aksayı vurmasıyla orta doğuda bir Sünni Şii çatışması mı oluşturulmak isteniyor? 5. İsrail Gazze savaşı bahanesiyle Mescid-i Aksa’nın tahrip edilip, geniş çaplı Müslim gayri Müslim savaşı mı çıkarmak istiyor? 6. Yahudi hakimiyetini dünya çapında kurmak ve sürdürmek için yıllardır hesap edilen, Yahudiler için önem arzeden Süleyman Mabedinin ortaya çıkması için Mescid-i Aksa’yı yıkma planlarımı yapılıyor? 7. Hedef Mescid-i Aksa ve amaç Süleyman Mabedi’mi?
@@@@@@@@@
SÜLEYMAN MABEDİNİN YAHUDİLERCE ÖNEMİ
Yahudiler için Süleyman Mabedi, dini ve tarihsel açıdan büyük bir öneme sahiptir. İşte bu önemin bazı nedenleri: * Kutsal bir yapı: Süleyman Mabedi, Tanrı’ya adanmış ilk kalıcı mabed olarak kabul edilir. Yahudi inancına göre, Tanrı’nın huzurunun yeryüzündeki bir tezahürü olarak görülür. * Birlik sembolü: Mabed, İsrail halkının birlik ve beraberliğinin sembolüdür. Bütün İsrailoğulları’nın ortak ibadet yeri olarak kabul edilir. * Ahit Sandığı’nın evi: Mabedin en kutsal bölümü olan Kutsallar Kutsalı’nda Ahit Sandığı bulunurdu. Ahit Sandığı, Yahudilerin en kutsal emanetlerinden biri olarak kabul edilir. * Tarihi ve kültürel miras: Süleyman Mabedi, Yahudi halkının tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Binanın inşa edilmesi, İsrail krallığının en güçlü dönemlerinden biri olarak kabul edilir. * Mesih inancıyla bağlantısı: Yahudi inancında Mesih’in geleceği ve İkinci Tapınağın inşa edileceği inancı vardır. Süleyman Mabedi, bu inançla yakından bağlantılıdır. * Ulusal kimlik: Mabed, Yahudi halkının ulusal kimliğinin önemli bir parçasıdır. Binanın yıkılması, Yahudi halkı için büyük bir trajedi olarak kabul edilir ve yeniden inşası en büyük umutlardan biridir. Neden bu kadar önemli? * Dini bir görev: Yahudilikte mabedin yeniden inşası, dini bir görev olarak görülür. * Ulusal bir hedef: İsrail devleti için Süleyman Mabedi, ulusal bir hedeftir. * Siyasi bir araç: Bazı siyasi gruplar, Mabedi siyasi amaçlar için kullanmaya çalışmaktadır. Bugün neden önemli? * Siyasi gerilimler: Mabedin bulunduğu Tapınak Dağı, Müslümanlar için de kutsal bir yerdir. Bu durum, bölgede siyasi gerilimlere neden olmaktadır. * Arkeolojik çalışmalar: İsrail, bölgede sürekli olarak arkeolojik çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar, hem dini hem de siyasi açıdan büyük tartışmalara yol açmaktadır. * III. Mabet hareketi: Bazı Yahudi grupları, Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmek için çaba göstermektedir. Özetle, Süleyman Mabedi, Yahudilik için dini, tarihi ve kültürel açıdan büyük öneme sahip bir yapıdır. Hem Yahudi halkının hem de bölgedeki diğer dinlerin mensupları için önemli bir semboldür.
@@@@@@@@@
Süleyman Mabedi’nin yeri nerededir?
Süleyman Mabedi, günümüzde Kudüs’ün Eski Şehri olarak bilinen bölgede, Tapınak Dağı üzerinde inşa edildiği düşünülmektedir. * Neden Tapınak Dağı? Tevrat’a göre, İbrahim Peygamber oğlunu kurban etmek üzere getirildiği yer olarak bilinen Moria Dağı ile burası aynı yer olarak kabul edilir. Ayrıca, Hz. Süleyman’ın mabedi inşa ettirdiği yer olarak da burası gösterilir. * Günümüzdeki durum: Ne yazık ki, Süleyman Mabedi günümüzde orijinal haliyle bulunmamaktadır. MÖ 587’de Babilliler tarafından yıkılmış ve daha sonra yeniden inşa edilmiş, ancak MÖ 70’te Romalılar tarafından tekrar yıkılmıştır. Bugün, Tapınak Dağı üzerinde İslam’ın en önemli üçüncü mabedi olan Mescid-i Aksa ve altın kubbeli Kubbetü’s-Sahra bulunmaktadır. Neden bu kadar önemli bir yer? * Üç din için kutsal: Bu bölge, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dinleri için kutsal sayılmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki her türlü değişiklik büyük tartışmalara yol açmaktadır. * Siyasi gerilimler: Tapınak Dağı üzerindeki hakimiyet, İsrail-Filistin çatışmasının en önemli nedenlerinden biridir. Yahudiler burayı yeniden inşa etmek isterken, Müslümanlar ise mevcut durumun korunmasını istemektedir. * Arkeolojik çalışmalar: İsrail, bölgede sürekli olarak arkeolojik çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar, hem dini hem de siyasi açıdan büyük tartışmalara yol açmaktadır. Özetle, Süleyman Mabedi’nin yer aldığı düşünülen Tapınak Dağı, günümüzde üç din için kutsal bir yer olarak kabul edilmektedir. Bu durum, bölgedeki siyasi gerilimlerin temel nedenlerinden biridir.
Dest gâh kelimesinin geldiği manalar ve kullanıldığı yerler nerelerdir?
Dest gâh kelimesi, köken olarak Farsçadır ve “tezgâh, dokuma makinesi, müzik aleti” gibi anlamlara gelir. Zaman içinde Türkçeye geçerek farklı alanlarda kullanılmıştır. Müzik: * Türk Klasik Müziği: Belli bir makam ve usul üzerine kurulu bestelerin icra edildiği müzik aletlerinin genel adıdır. * Diğer Müziğe Genel Bir İsim: Bazı durumlarda, özellikle geleneksel müziklerde, müzik yapma eylemi veya ortamı için genel bir terim olarak kullanılır. Dokuma: * Dokuma Tezgâhı: Kumaş üretmek için kullanılan bir alettir. * Dokuma İşlemi: Kumaşın üretim süreci için kullanılır. Diğer: * Metaforik Anlam: Bazı durumlarda, bir işin veya yapının temelini ifade etmek için mecazi olarak kullanılır. Örneğin, “bir düşüncenin destgahı” gibi. Özetle, dest gâh kelimesi müzik, dokuma ve daha genel anlamda bir işin temelini ifade etmek için kullanılan çok yönlü bir kelimedir. Ek Bilgi: * Destgahın Farklı Kültürlerdeki Kullanımı: Dest gâh kelimesi, sadece Türk kültüründe değil, Farsça kökenli olduğu için birçok Orta Asya ve Ortadoğu kültüründe de benzer anlamlarda kullanılır. * Destgahın Türkçedeki Eş Anlamlıları: Tezgâh, dokuma makinesi, müzik aleti gibi kelimeler destgahın eş anlamlıları arasında sayılabilir. Umarım bu açıklama destgah kelimesi hakkında size yeterli bilgiyi vermiştir. Başka sorularınız olursa çekinmeden sorabilirsiniz.
@@@@@@@
Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur’da Destgah kelimesini hangi mana ve makamlarda kullanmıştır?
Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur’da “Destgah” Kelimesi Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur külliyatında “destgah” kelimesini genellikle ilim, irfan, marifet ve hakikat alemlerine atfen kullanmıştır. Bu kelime, onun eserlerinde şu anlamlara gelebilir: * İlim ve irfanın öğrenildiği bir ortam: Kur’an dersleri, sohbet meclisleri gibi ilim ve irfanın tahsil edildiği yerler, Nursi’ye göre birer destgahtır. * İnsan nefsinin terbiye edildiği bir yer: İnsan, bu destgahlarda nefsini terbiye ederek, kemale doğru yükselir. * Hakikatlerin tecelli ettiği bir mekân: Kainat, Nursi’ye göre en büyük destgahtır. Burada Allah’ın isimleri ve sıfatları tecelli eder. Destgahın Makamları: Nursi, destgahı bir müzik aletinin farklı makamlarına benzeterek, ilim ve irfan yolunda farklı mertebelerin olduğunu ifade eder. Bu makamlar, kişinin ilim ve irfan seviyesine göre değişir. Her bir makam, insanı daha yüksek bir mertebeye ulaştırmak için bir basamak görevi görür. Özetle, Bediüzzaman Said Nursi için “destgah” kelimesi, sadece fiziksel bir mekanı değil, aynı zamanda ilim, irfan ve hakikat alemlerini de ifade eder. Bu kelime, onun eserlerinde, insanın kendini yetiştirmesi, Allah’ı tanıması ve hakikate ulaşması için önemli bir kavramdır. Not: Risale-i Nur külliyatının derinliği ve genişliği göz önüne alındığında, “destgah” kelimesinin geçtiği tüm yerleri ve bu bağlamda kullanılan diğer kavramları daha detaylı bir şekilde incelemek için ilgili eserlere başvurmanız önerilir. Bu konuda daha fazla bilgi almak ister misiniz? * Belirli bir risaledeki kullanımı: Hangi risalede bu kelimeyi daha detaylı incelemek istersiniz? * Destgahın diğer anlamları: İslam tasavvufunda destgahın farklı anlamları var mıdır? * Destgahın önemi: Nursi’nin düşünce sisteminde destgahın ne kadar önemli bir yeri vardır?
***************
Bediüzzaman Dest gâh kelimesini Risale-i Nurlarda şu yer ve anlamlarda kullanmaktadır:
-Azamet-i kudretin destgâhı.
-Evet, meselâ haftalık bizim saatimizin sâniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan çarklarına benzeyen, Allah’ın, dünya denilen büyük saatindeki yevm, sene, ömr-ü beşer, deverân-ı dünya, birbirine mukaddeme olarak, birbirinden haber veriyor; döner, işlerler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi; mevtten sonra subh-u Kıyâmet, o destgâhtan, o saat-i uzmâdan çıkacağını remzen haber veriyorlar.
-Ve şu meydan-ı tecrübe ve şu destgâh-ı imtihandan sonra, onların Rabb-i Kerîmi, onları, imânlarına mükâfat olarak saadet-i ebediyeye ve İslâmiyetlerine ücret olarak Dârü’s-Selâma dâvet ederek, öyle bir ikram etti ve eder ki, hiç göz görmemiş ve kulak işitmemiş ve kalb-i beşere hutûr etmemiş derecede parlak bir tarzda rahmetine mazhar etti; ve onlara ebediyet ve bekà verdi.
–Destgâh-ı mânevîyi tahkîmen
-Demek muhakkak oldu ki, âyâtın delâil-i i’câzının miftahı ve esrar-ı belâgatın keşşafı, yalnız belâgat-ı Arabiyenin madenindendir. Yoksa, felsefe-i Yunaniyenin destgâhından değildir.
-Ya dikkat-i nazar veya tevaggul veya mübaşeret veya san’atın telâkkuhuyla hayalde tevellüd eden temayülâtın hususiyatından teşekkül eden suretlerden terekküp eden istiare-i temsiliyenin parçaları telâhuk ettiklerinden tenevvür ve teşerrüb ve teşekkül eden üslûp, kelâmın kalıbı olduğu gibi, cemalin mâdeni ve hulel-i fâhirenin destgâhıdır.
-Cehl-i mürekkebi intaç eden, nazar-ı sathîyi tevlid eden ülfetten tecrid-i nazar etsen ve akla karşı sedd-i turuk eden evhamın âşiyânı olan mümâresât-ı ilzamiyattan nefsini tahliye etsen, hurdebinî bir hayvanın sureti altında olan makine-i dakika-i bedia-i İlâhiyenin şuursuz, mecrâ ve mahrekleri tahdit olunmayan ve imkânâtında evleviyet olmayan esbab-ı basita-i camide-i tabiiyeden husulpezir ve o destgâhın masnuu olduğunu, kendi nefsini kandırıp mutmain ve ikna edemezsin.
-Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir-i hakikiden.
-Evet, Hàlık-ı Mevt ve Hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle, hayatı öyle bir kanun-u emriye-i mu’ciznümâ ile idare ediyor ki, o kanunu tatbik ve icrâ etmek, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir Zâta mahsustur.[1]
ABD’nin Ortadoğu’daki ve dünyada bulunan üstleri ve asker sayıları ne kadardır?
ABD’nin Askeri Varlığı: Genel Bakış
ABD, dünyanın en büyük askeri gücüne sahip ülkelerden biridir ve bu gücü dünya genelinde, özellikle Orta Doğu’da geniş bir askeri üs ağına yayarak sürdürmektedir.
Orta Doğu’daki ABD Askeri Varlığı:
* Neden Orta Doğu: Bölgenin jeopolitik önemi, enerji kaynakları ve güvenlik endişeleri, ABD’yi buraya büyük bir askeri güç konuşlandırmaya itmektedir.
* Üslerin Sayısı ve Konumu: ABD’nin Orta Doğu’da yüzlerce askeri üssü bulunmaktadır. Bu üsler, Körfez ülkelerinden İsrail’e kadar geniş bir coğrafyada dağılmıştır.
* Asker Sayısı: Orta Doğu’daki ABD asker sayısı, dönemsel olarak değişmekle birlikte on binlerce civarındadır. Bu sayı, bölgedeki gerginliklere ve misyonlara göre artıp azalabilmektedir.
Dünya Genelindeki ABD Askeri Varlığı:
* Küresel Erişim: ABD, dünyanın hemen her kıtasında askeri üs ve birliklere sahiptir.
* Amaçlar: Bu geniş coğrafyadaki varlık, ittifakları güçlendirmek, bölgesel istikrarı sağlamak ve ABD’nin küresel çıkarlarını korumak gibi çeşitli amaçlara hizmet etmektedir.
* Asker Sayısı: Dünya genelindeki toplam ABD asker sayısı milyonlarca civarındadır. Ancak bu sayı, sürekli değişkenlik göstermektedir.
Neden Tam Sayılar Yok?
* Gizlilik: Askeri stratejiler ve güvenlik gerekçeleriyle, ABD tam olarak kaç askeri olduğu ve bu askerlerin nerede konuşlandığı hakkında detaylı bilgi vermemektedir.
* Değişkenlik: Asker sayıları, görevlendirmeler ve geri çekilmeler nedeniyle sürekli olarak değişmektedir.
Daha Fazla Bilgi İçin:
* Resmi Kaynaklar: En güncel ve doğru bilgi için ABD Savunma Bakanlığı’nın resmi web sitesini takip edebilirsiniz.
* Haber Kaynakları: Güvenilir haber kaynakları, ABD’nin askeri hareketleri hakkında düzenli olarak haberler yapmaktadır.
Özetle:
ABD’nin Orta Doğu ve dünya genelindeki askeri varlığı, karmaşık bir konudur ve sürekli olarak değişmektedir. Bu nedenle, kesin rakamlar vermek yerine genel bir çerçeve çizmek daha doğru olacaktır.
@@@@@@@@
ABD’nin Türkiye’de nerede kaç Üssü ve kaç askeri var?
ABD’nin Türkiye’de toplam **altı** askeri üssü bulunmaktadır. İşte bu üsler ve yerleri:
1. **İncirlik Üssü**: Adana iline 10 km uzaklıkta bulunan İncirlik Hava Üssü, NATO’nun önemli bölgesel askeri üslerinden biridir. Burada savaş uçakları ve depolar bulunmaktadır.
2. **İzmir Hava Üssü**: İzmir’in 17 km kuzeybatısında Çiğli’de bulunan Avrupa’daki ABD Hava Kuvvetleri’ne (USAFE) bağlı üssüdür. I-HAWK ve Roland füze sistemleri burada konuşlandırılmıştır.
3. **Diyarbakır Hava Üssü**: Diyarbakır’da bulunan hava üssü, NATO askeri varlığına sahiptir.
4. **Şırnak-Silopi Üssü**: Lojistik depolama yeri olarak kullanılan bir üstür.
5. **Mardin Üssü**: İncirlik Üssü’ne ve İskenderun’a gelen ABD asker ve teçhizatları için geçiş yeri olarak kullanılır.
6. **Şile Üssü**: Şile’de bulunan bir diğer lojistik depolama alanıdır .
Toplamda, Türkiye’de ABD’nin askeri üsleri, radar tesisleri ve depoları İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Adana, Malatya ve Ankara illerinde yer almaktadır. Karadeniz Bölgesi dışında Türkiye’nin diğer bölgelerinde ABD ve NATO’ya bağlı askeri üsler bulunmaktadır .
*******************
ABD’nin Ortadoğu’daki suikastlar planı.
ABD tarihinde başkanlara yönelik suikastlar ve saldırılar sıkça yaşanmıştır. Şimdiye kadar 4 başkan suikast sonucu öldürülürken, 5’i bu saldırılardan kurtulmayı başarmıştır¹. İşte ABD’nin siyasi suikastlar tarihi:
1. **Abraham Lincoln (Başkan)**: 14 Nisan 1865’te John Wilkes Booth’un kurşunlarına hedef oldu ve ertesi gün hayatını kaybetti.
2. **James Garfield (Başkan)**: 2 Temmuz 1881’de saldırıya uğradı ve 19 Eylül’de öldü.
3. **William McKinley (Başkan)**: 6 Eylül 1901’de Buffalo’da kurşunlandı ve 14 Eylül’de yaşamını yitirdi.
4. **Theodore Roosevelt (Başkan)**: Beyaz Saray’da görev yaptıktan sonra, 14 Ekim 1912’de bir kampanya sırasında kurşunlandı, ancak ölmedi.
5. **Franklin D. Roosevelt (Başkan)**: Miami’de 15 Şubat 1933’te uğradığı saldırıdan yara almadan kurtuldu. Olayda saldırgan Giuseppe Zangara’nın kurşunlarına hedef olan Chicago Belediye Başkanı Anton Cermak öldü.
6. **Harry Truman (Başkan)**: 1 Kasım 1950’de iki Porto Riko milliyetçisinin saldırısından yara almadan kurtuldu.
7. **John F. Kennedy (Başkan)**: 22 Kasım 1963’te Dallas’ta makam arabasında öldürüldü. Yanındaki Texas Valisi John Connaly de yaralandı.
8. **Gerald Ford (Başkan)**: 5 Eylül 1975’te ve 22 Eylül 1975’te iki kez suikast girişimine uğradı. İki olayda da saldırganlar kadındı.
9. **Ronald Reagan (Başkan)**: 30 Mart 1981’de Washington’daki bir otelin girişinde aktrist Jodie Foster’a aşkını kanıtlamak isteyen John Hinckley’nin kurşunlarına hedef oldu. Yaralandı ve uzun bir süre hastanede kaldı.
10. **Donald Trump (Eski ABD Başkanı)**: 14 Temmuz 2024’te Pensilvanya’da düzenlediği seçim mitingi sırasında kulağından vurularak yaralandı ve suikast girişiminden kurtuldu¹.
ABD’nin İsrail, Almanya, İngiltere, Fransa ile beraber Ortadoğu’daki suikastlar planı.
ABD’nin Orta Doğu politikası tarih boyunca çeşitli dönemlerde şekillenmiştir. İşte bazı önemli noktalar:
1. **Soğuk Savaş Dönemi**: Soğuk Savaş sırasında ABD’nin Orta Doğu politikası, başkanlarının adlarıyla anılan doktrinler çerçevesinde gerçekleşti. Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele ve enerji kaynaklarına hâkim olma amacıyla bölgeye odaklandı.
2. **11 Eylül Saldırıları**: 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin politikaları değişti. Terörle mücadele ve enerji güvenliği ön planda oldu.
3. **Irak ve Afganistan İşgalleri**: ABD, Irak ve Afganistan’da askeri müdahalelerde bulundu. Bu olaylar, bölgedeki güç dengesini etkiledi.
4. **İran İle İlişkiler**: ABD, İran’ın nükleer programı konusunda tereddütlü. Bu durum gelecekteki politikaları etkileyebilir.
İsrail, Almanya, İngiltere ve Fransa ile ABD arasındaki ilişkiler nasıldır?
Bu ülkeler arasındaki ilişkiler, farklı alanlarda şekillenmiştir. İşte bazı önemli noktalar:
1. **ABD ve İsrail**: ABD, İsrail ile güçlü bir askeri, ekonomik ve politik ilişkiye sahiptir. İsrail, ABD’nin Orta Doğu’daki en önemli müttefiklerinden biridir. İki ülke arasındaki iş birliği, savunma, istihbarat paylaşımı ve teknoloji alanlarını içerir.
2. **ABD ve Almanya**: Nazi Almanya’sının uygulamalarının sonucu olarak ortaya çıkan İsrail ile savaştan sonra kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti arasında çok yönlü bir ilişki vardır. Almanya, Avrupa’da İsrail’in en önemli partneri ve ekonomik ilişkilerde ABD’den sonra ikinci sırada gelmektedir³.
3. **ABD ve İngiltere**: İngiltere ile ABD arasındaki ilişki, tarihsel, kültürel ve askeri bağlarla güçlüdür. İki ülke, NATO üyeliği ve istihbarat paylaşımı gibi alanlarda yakın iş birliği yapmaktadır.
4. **ABD ve Fransa**: Fransa ile ABD arasındaki ilişkiler karmaşıktır. Tarih boyunca hem iş birliği hem de rekabet içinde olmuşlardır. Özellikle savunma, sanayi ve kültürel alanlarda iş birliği yapmaktadırlar. Ancak bazen anlaşmazlıklar da yaşanmıştır. Örneğin, AUKUS Paktı’nın imzalanması sonrası Fransa, Avustralya ile denizaltı anlaşmasını iptal etmiş ve ilişkiler gerilmiştir¹⁴.
İzak Rabin kimler tarafından ve barış yanlısı olduğu için mi öldürüldü?
İzak Rabin, İsrail’in barış sürecine önemli katkılarda bulunan ve 1994 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanan bir liderdi. Ancak, 4 Kasım 1995’te aşırı sağcı bir İsrailli olan Yigal Amir tarafından suikasta uğrayarak hayatını kaybetti.
Kimler tarafından öldürüldü?
* Yigal Amir: Suikasti gerçekleştiren kişi, aşırı sağcı görüşlere sahip olan ve Oslo Anlaşmaları’na şiddetle karşı çıkan Yigal Amir’dir. Amir, Rabin’in Filistinlilerle yaptığı barış anlaşmalarını İsrail’in güvenliği için bir tehdit olarak görüyordu.
Neden öldürüldü?
* Oslo Anlaşmaları: Rabin’in en büyük başarısı olarak kabul edilen Oslo Anlaşmaları, İsrail-Filistin çatışmasında barışçıl bir çözüm arayışını temsil ediyordu. Ancak bu anlaşmalar, İsrail’in aşırı sağcı kesimleri tarafından şiddetle karşılandı. Amir gibi birçok kişi, bu anlaşmaların İsrail’in güvenliğini tehlikeye atacağını düşünüyordu.
* Barış yanlısı olması: Rabin, İsrail’in geleceği için barışın kaçınılmaz olduğunu savunuyordu. Bu nedenle, barış sürecinde aktif rol alması ve Oslo Anlaşmaları’nı imzalaması, aşırı sağcıların hedefinde olmasına neden oldu.
Suikastın sonuçları:
* İsrail siyasetinde derin yaralar: Suikast, İsrail siyasetinde derin yaralar açtı ve ülkeyi uzun süreli bir kutuplaşmaya sürükledi.
* Barış sürecinin sekteye uğraması: Rabin’in ölümü, İsrail-Filistin barış sürecinin sekteye uğramasına neden oldu.
* Aşırı sağcılığın yükselişi: Suikast, İsrail’de aşırı sağcı görüşlerin güçlenmesine ve yükselmesine yol açtı.
Özetle, İzak Rabin, barış yanlısı duruşu ve Oslo Anlaşmaları’nı imzalaması nedeniyle aşırı sağcı bir İsrailli olan Yigal Amir tarafından öldürüldü. Suikast, İsrail’in siyasi ve sosyal yapısında önemli değişimlere yol açtı ve barış sürecinin sekteye uğramasına neden oldu.
Ek Bilgiler:
* Rabin’in suikasti, İsrail tarihindeki en önemli siyasi cinayetlerden biri olarak kabul edilir.
* Suikastın ardından, İsrail’de barış ve hoşgörü mesajları yaygınlaştı ve Rabin’in mirası, barışçıl çözümlerin önemini vurgulamak için sıkça hatırlanır.
* Yigal Amir, suikasttan sonra tutuklandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.
********************
ABD özellikle Biden daha başkan olmadan önce yıkamadıkları Sayın Erdoğan’ı yıkmak için muhalefeti destekleyeceklerini söylemişti.
Aynı taktiği İran’da da uygulamaktadır.
Onu da başaramayınca savaş dahil, Rusya da olduğu gibi yıpratmaktır.
Bugün ABD İsrail’e tehdit oluşturacak Türkiye , İran ve Rusya başta olmak üzere, yayılmacılığını sağlamak amacıyla yıpratma politikası izlemektedir.
@@@@@@@@@
İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, “Erdoğan, bilimsel, kültürel, teknolojik ve ekonomik kabiliyetlere sahip bir Türk devletini alıp yok ediyor, ilerici ve müreffeh bir Türkiye inşa eden Atatürk’ün mirasını ortadan kaldırıyor.”
Bu İsrailli Yahudi birilerine mesaj vererek, yüz yıldır bu memlekette aynı İsrail bakış ve zihniyeti çerçevesinde Atatürk kullanılarak darbe yapıldığının ve yapılacağının mesajını veriyor. https://tesbitler.com/index.php?s=SABETAY%C4%B0STLER+
@@@@@@@
ABD Irak’a girdiğinde herkes, Irak İran’a teslim mi edilecek, diyordu.
Elbette, bu tür endişeler o dönemde oldukça yaygındı. ABD’nin Irak’a müdahalesi, Ortadoğu’daki siyasi ve askeri dengeleri derinden etkileyen karmaşık bir süreçti. Bu süreçte ortaya çıkan belirsizlikler ve bölgedeki güç mücadeleleri, “Irak İran’a mı teslim olacak?” sorusunu gündeme getiren önemli bir faktördü.
Bu endişelerin temel nedenleri arasında şunlar sayılabilir:
* İran’ın bölgedeki yükselişi: İran İslam Devrimi’nden sonra bölgede giderek güçlenen bir aktör haline gelmişti. Irak Savaşı öncesinde de İran, Şii ağırlıklı olan Irak’ta önemli bir nüfuz sahibiydi.
* Sünni-Şii çatışması: Irak’ta Sünni ve Şii mezhepleri arasındaki tarihsel rekabet, savaş sonrası dönemde daha da belirginleşmişti. İran’ın Şiilere verdiği destek, bu çatışmayı derinleştireceği endişesini doğuruyordu.
* Bölgesel güç mücadelesi: ABD’nin Irak’taki varlığı, İran ve diğer bölgesel güçler arasında yeni bir güç mücadelesine zemin hazırlamıştı. Bu mücadelede İran’ın Irak üzerindeki etkisini artırma ihtimali, bölgedeki dengeyi değiştirebileceği endişesini yaratıyordu.
Ancak, bu endişelerin ne kadar gerçekçi olduğu, zaman içinde farklı şekillerde değerlendirildi. Irak Savaşı sonrası dönemde yaşanan gelişmeler, bu endişelerin bir kısmının abartılı olduğunu gösterse de, bölgedeki gerginliklerin tamamen ortadan kalkmadığı da bir gerçektir.
Bugün bakıldığında, Irak’ın İran’a teslim olma ihtimali, o dönemde düşünülenden daha düşük görünmektedir. Ancak, İran’ın Irak siyaseti üzerindeki etkisi hala devam etmektedir.
@@@@@@@@@
İran devrim muhafızları komutanı Kasım Süleyman inin Suriye’de öldürülen Sünni Müslümanlar üzerindeki rolü ve etkileri nelerdir?
Kasım Süleymani ve Suriye’deki Sünni Müslümanlar Üzerindeki Etkiler
Kasım Süleymani’nin Suriye İç Savaşı’ndaki rolü ve özellikle Sünni Müslümanlar üzerindeki etkileri oldukça karmaşık ve tartışmalı bir konu.
Süleymani’nin Genel Rolü:
* İran’ın Suriye’deki askeri stratejisinin mimarı: Beşar Esad rejimine askeri destek sağlamak ve bölgedeki Şiî grupları birleştirmek gibi önemli görevleri üstlendi.
* Şii milislerin desteklenmesi: Suriye’de savaşan Şii milisleri örgütleyerek ve eğiterek, Beşar Esad rejimine önemli bir askeri güç sağladı.
* Rusya ile işbirliği: Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi ile birlikte, Süleymani Rusya ile yakın işbirliği içinde çalıştı.
Sünni Müslümanlar Üzerindeki Etkileri:
Süleymani’nin politikaları, doğrudan ve dolaylı olarak Suriye’deki Sünni Müslümanları etkiledi:
* Sünni muhalefetin zayıflatılması: Süleymani’nin desteklediği Şii milisler, Sünni muhalif gruplara karşı yoğun çatışmalar içindeydi. Bu durum, Sünni muhalefetin zayıflamasına ve bölünmesine neden oldu.
* İnsan hakları ihlalleri: Savaşın her iki tarafında da ciddi insan hakları ihlalleri yaşandı. Süleymani’nin desteklediği Şii milisler de bu ihlallere karıştığı iddia edildi.
* Sünni nüfusun yerinden edilmesi: Savaşın sonucu olarak, milyonlarca Suriyeli yerinden edildi. Bu durum, özellikle Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde büyük bir insani krize yol açtı.
* Sünniler arasındaki bölünme: Sünni muhalefet içindeki farklı gruplar arasındaki anlaşmazlıklar, Süleymani’nin politikaları nedeniyle daha da derinleşti.
* Sünni-Şii çatışmasının alevlenmesi: Süleymani’nin bölgedeki Şiî milisleri desteklemesi, Sünni-Şii çatışmasını daha da alevlendirdi ve mezhepsel gerilimleri artırdı.
Özetle, Kasım Süleymani’nin Suriye’deki politikaları, doğrudan ve dolaylı olarak Sünni Müslümanların hayatlarını olumsuz etkiledi. Sünni muhalefetin zayıflatılması, insan hakları ihlalleri, yerinden edilmeler ve mezhepsel gerilimlerin artması, Süleymani’nin politikalarının en önemli sonuçları arasında sayılabilir.
Bu konuda daha detaylı bilgi almak için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:
* Bağımsız araştırma kuruluşlarının raporları: Human Rights Watch, Amnesty International gibi kuruluşların Suriye’deki insan hakları ihlalleri hakkındaki raporlarını inceleyebilirsiniz.
* Akademik çalışmalar: Suriye İç Savaşı üzerine yapılan akademik çalışmalarda, bu konuyla ilgili daha derinlemesine analizler bulabilirsiniz.
* Uluslararası haber kaynakları: Güvenilir uluslararası haber kaynaklarının Suriye’deki gelişmeleri takip ederek, bu konuda daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Unutmayın ki, savaş gibi karmaşık bir olayda, tek bir kişinin tüm suçlamalardan sorumlu tutulması etik değildir. Savaşın tüm tarafları, savaş suçlarına karışmış olabilir. Bu nedenle, bu konuda yapılacak her türlü değerlendirme, çok yönlü ve objektif bir yaklaşımla yapılmalıdır.
Kuranı kerimin Rum suresinde ne gibi mesajlar verilmektedir?
Elbette! Kuran-ı Kerim’in Rum Suresi, birçok önemli mesaj içerir. İşte bazıları:
1. **Zafer Müjdesi (Rumlar’ın Yenilgisi ve Sonrası):** Surenin başında, Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğratıldıkları ancak birkaç yıl içinde galip gelecekleri bildirilir. Bu, Allah’ın kontrolünde olan olayların dönüşümlü olduğunu vurgular. Zafer, Allah’ın takdirine bağlıdır ve müminler bu zaferle sevinirler ².
2. **Allah’ın Vaadi:** Surenin sonunda, Allah’ın vaadini hatırlatır. Allah, dilediğine yardım eder ve mutlak güç sahibidir. Ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmez ⁴.
3. **İman ve Küfür:** Surenin ortasında, Allah’ın vahdaniyetini inkar edenlerin kalplerinin mühürlendiği ifade edilir. Peygamber (s.a.v.)’e getirilen ayetlerin bile bazı insanlar tarafından yalan uydurma olarak görüldüğü anlatılır ¹.
Bu mesajlar, insanlara Allah’ın gücünü, vaadini ve döngüsel doğasını hatırlatırken, imanın önemini vurgular. Daha fazla detay için Kuran’ın Rum Suresi’ni okumanızı öneririm.
Rum Suresi’nin Ana Mesajları
* İnananların Ümitvar Olması: Müminlere, zorluklar karşısında sabırlı olmaları ve Allah’a güvenmeleri gerektiği vurgulanır. Geçmişte güçlenen düşmanların da zayıfladığına dikkat çekilerek, inananlara umut verilir.
* Dünya Hayatının Geçiciliği: Dünya hayatının geçici olduğu, asıl hayatın ahiret olduğu hatırlatılır. İnsanların dünya hayatına fazla bağlanmamaları ve ahirete hazırlanmaları gerektiği belirtilir.
* İnananların Birliği: Müminlerin birlik ve beraberlik içinde olmaları, birbirlerine yardım etmeleri gerektiği vurgulanır. İnananlar arasındaki ayrılıkların zararları ve birliğin önemi üzerinde durulur.
* Allah’ın Gücü ve Kudreti: Allah’ın her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen olduğu vurgulanır. O’nun takdirine razı olmak ve O’na güvenmenin önemi belirtilir.
* Tarihi Olaylar ve İnanç: Geçmişte yaşanan olaylar üzerinden ibret alınması gerektiği vurgulanır. Tarihi olayların, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret ettiği belirtilir.
Kısaca, Rum Suresi, müminlere umut, birlik, sabır ve Allah’a güvenme mesajları verir. Aynı zamanda dünya hayatının geçiciliği ve Allah’ın gücü gibi önemli konulara da değinir.
Daha detaylı bilgi için ilgili tefsir kaynaklarını inceleyebilirsiniz.
Not: Bu sadece genel bir özettir. Suredeki her ayetin derin anlamları ve farklı tefsirlerde farklı yorumları olabilir.
GELDİN DE MEMNUN KALMADIN MI? Ey usta, ey bilge! Beni niye bu hale getirdin? Niye bir tablet, cep telefonu, elektronik bir alet ve bir sanat eseri yaptın? Ne güzel yerin altında, dağın kuytu bir yerinde, denizin dibinde, uzayın derinliklerinde vasıfsız, değersiz bir madde, bir eşya idim! Ben herşeyden, Herşey ve herkeste benden habersiz idi! Şimdi herkes beni konuşuyor. Değerimin üzerinde değer biçiyor. Bozulduğumda beni tamir ediyor. İşe yaramaz hale geldiğimde bile, bazen 2. el fiyatı diyorlar, kilo hesabı alıyorlar. Bazen antika değeri kazanıyor. Eskiye göre güzel olan bütün bu kazanımlarla birlikte yüküm çok arttı. Bir sorumluluk, bakış ve değerlendirme ve onu kaybetme korkusu oluştu. Önceden kaybedecek bir şeyim yoktu. Çünkü bir şeyim ve değerim yoktu. Şimdi ise değerim arttı ve o nisbette de kaybım, kayıp korkum ve riskim arttı. Belki kaba davranıp, size hesap sorar gibi, beni niye yaptın, diyorum. Elbette sen de ustalığını, sanatkarlığını, maharetini göstereceksin. O senin vasıf ve sıfatının bir gereğidir. Elbette senin kudret elinle biçimlendim, bir değer alıp değerlendim. Değerim bilindi. Beş para etmezken, baha biçilmez oldum. Doğrusu, oldum kötü mü oldu? Ama korkuyorum. Artık önceden kendimi bilmez ve önümü görmezken, şimdilerde gelecek korkusu, irtibatta olduklarımın korkusu, benimle irtibatı olduklarımın gelecek ve sahip olacaklarının telaşı beni de telaşlandırıyor. Hele bir de çevremdekilerde gördüğüm telaş ve korku da beni tedirgin ediyor. Ey bilge kişi. Aslında seni tenkit etmek değilde, anlamaya mı çalışmalıyım? Seni bildikçe bu telaş ve korkum gider mi? Seni bilip tanıdıkça kendimi daha iyi mi bilir ve tanıyabilirim? En azından bir denesem mi? İçimdeki o his ve duyguyu harekete geçirsem mi? Öyle ya! Ne kaybım olur ki? Zira ben senle ve seninle var oldum, varlığı buldum, varlığa kavuştum. Kıymetim arttı. Kıymet buldum. Meğer kıymetim yokmuş. Seninle kıymet bulmuşum. Kıymetlilerle beraber olmuşum. Kıymetini bilememişim. Ne olduğumu ve ne bulduğumu, nelerle karşılaşıp ve neleri bulacağımın bilincine ulaşamamışım. O halde sabretmeliyim. Beni yapan ustamın ne amaçla yaptığı doğrultusunda varlığımı sürdürmeliyim. Var olmalıyım, varlıkta kalmalıyım. Varlığımın tadını çıkarmalıyım. Anlamını bilip, anlamlandırmalıyım. Öyle ya, geldimde memnun kalmadım mı? Memnun olanların memnuniyetinden memnun kalmadım mı? Çok şükür. Aaaa, anlıyor gibiyim. Bir gelişme oluyor mu ne? Hamdolsun. Farkı fark ediyor, farkına varıyor ve en önemlisi fark ediliyorum. Güncellemeler ve gelişmeler beni geliştiriyor gibi. Nokta idim, birden kendimi deniz görünce bu ağır yükü taşıyamadım. İsyanım birazda ondan. Anladıkça ve anlamlandırdıkça yüküm hafifliyor. Bir de okyanusa dönüşeceğim söyleniyor. Çok heyecanlanıyorum. Acaba o nasıl bir şey? Onun ise, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan kalbine doğmayan şeyler olduğu müjdeleniyor. Çevre ve herşey çok güzel görünüyor. Çok da büyükmüş. Yumurtadan çıkanın yer yüzünde yürüyüp, göklerde uçması, damla olanın denizlerde yüzmesi, kabukta olanın kabuğunu kırıp boy atması az bir şey değil. Fakat yine de beni korkutan bir tedirginlik içimi kaplıyor. Ya sahip olduğum ve kazandığım bunca değerleri kaybedersem! Ne kaybederim? Belki çok şey ama en kötü ihtimalle eski maden ve madde halime dönmüş olurum. Ama ya kazanırsam? Düşünmesi bile heyecan veriyor. O halde kaybetmeye değil, kazanmaya odaklanmalıyım. Sahibimin isteği doğrultusunda çalışıp gayret gösterirsem, kaybetmeyeceğimi umuyorum. Zira ben kaybetmek ve kaybolmak için değil, var olmak ve varlığımı sürdürmek için yapılmışım. Sahibime ve ustama güvenmeliyim. İman etmeliyim. O da benden bunu istiyor ve bekliyor. Android sistemimi güncel tutmalıyım. Güncel kalmalıyım. Terakki edip tedenni de bulunmamalıyım. Ah o beni yapan bilge ustamı çok iyi anlayıp tanımak, tanıdıkça sevmek, sevdikçede bir an evvel buluşup görüşmek istiyorum. Çünkü gerçek güven ve huzuru ancak o zaman bulacağıma inanıyorum. Artık kendimi tam bir güvende hissetmeye başladım. Geldiğime sevindim. Varlığıma bağlandım. Sizde öyle olun. Hoşça kalın. Mehmet Özçelik 04-08-2024
“Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?”[2]
فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا
âyetinin bir nüktesi, bu zamanda akide-i avam-ı mü’minîni vikaye ve şübehattan muhafaza için yazılmış. Âhir zamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’aniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.
وَمَا يَعْلَمُ تَاْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُ وَ الرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ sırrıyla, vukuundan sonra tevilleri anlaşılır ve murad ne olduğu bilinir ki ilimde râsih olanlar اٰمَنَّا بِهٖ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا “[3]
@@@@@@
Şehitlerin ölmeyi diri olduklarını kabul eden bir insan, neden onlardan daha üstün mertebede ve hayatın 5 farklı mertebesinde bulunan Hz. İsa’nın hayatta olduğunu kabul etmiyor?[4]
******
KONUYU KURAN-I KERİM-İ VE HADİSLERLE BERABER ELE ALARAK BİR BÜTÜNLÜK İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRMEK GEREKİR.[5]
“Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.”
“Şu mühim sır pek uzundur. Başka yerlerde bir nebze bahsettiğimizden, burada bu kısa işaretle iktifâ ediyoruz.”29.Mektup.Bediüzzaman.
@@@@@@
İhtilaf gibi görünen ve yoruma dayalı delil getirilen ayette ise;
“Allah buyurmuştu ki: “Ey Îsâ! Ben seni vefat ettireceğim, seni katıma yükselteceğim, seni o inkârcılardan arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte, ayrılığa düşüp durduğunuz hususlarda aranızda hükmü o zaman ben vereceğim.”[6]
-Burada geçen ve üzerinde ihtilaf edilen ‘Müteveffike’ nin birkaç manası vardır;
Ölmek, almak, tamamlamak, vefa manalarına gelmektedir.
Mesela; başkasından alacaklı olan kimse, alacağını tamamen alırsa buna Arap dilinde “teveffa deynehü (borcunu aldı)” derler.[7]
-“Evet, her vakit semâvâttan melâikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dıhye suretine girmesi gibi)[8] ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsâ aleyhisselâmı, İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek.
Hazret-i İsâ aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.”[9]
[3]Şualar.5.Şua.Bediüzzaman. “Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” Al-i İmran.7.
Şimdiye kadar İran’ın gerek Şam’da gerekse de kendi içerisinde iç karışıklıklarının, üst düzey komutanların, Süleymani’nin hatta Cumhurbaşkanı Reisi’nin öldürülmesinde İsrail parmağı ve ABD kolu bulunmaktadır.
Birde ateşi alevlendirecek kendi evinde, yeni Cumhurbaşkanının yemin töreninde davet edilen Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahranda öldürülmesi akla şu tesbiti getiriyor:
1993 yılında Tv’de Genel kurmay başkanı Doğan Güreş şu müşahedesini dile getirmişti,
NATO’ya gittiğimde büyük masanın üzerinde dünya haritası bulunuyordu.
Dünya sekize bölünmüştü.
ABD’ye Suriye, Irak ve İran verilmişti.
Suriye ve Irak’ın durumu ortada.
Hedef ülke İran.
Hedefte İran var.[1]
@@@@@@@@
ABD İran’ı vurur mu?
İşine yaradığı belki de ortaklık kurup anlaşmalar yaptığı halde?
ABD tuttuğu eli kopardığığı gibi, beslediği piyonu da çok kolay harcar.
Bunu Afganistan da gösterdi.
İran dağılırsa ilk zararı görecek Türkiye’dir.
Adeta büyük barajın patlaması gibi bir etki yapacaktır.
İran’ın dağılması Suriye gibi olmayacaktır.
25 milyona yakın Türk var.
İran’ın destek alacağı ülkeler var.
Kullandığı vesayet güçleri var.
Bu kıyamet gibi büyük bir deprem etkisi yapacaktır.
Rusya ve Çini bile içine çekeceği büyük bir çekim alanı oluşturacaktır.
İsrail bunu biliyor.
Abisini ve dayılarını da arkasına alarak nabız yoklaması yapıyor.
*************
MÜMKÜN (MÜ)
11 Eylül saldırılarını bizzat abd. İsrail ortaklığı yola gerçekleşti.[2]
Amaç başta Usame Bin Ladin bahane edilerek Afganistan’da ve arkasından Ortadoğu projesi kapsamında İslam ülkelerine saldırmak, yıkıp işgal ve kaosu oluşturmaktı.
Devamında ise, başta hedef Türkiye olmak üzere Suriye, Irak ve Gazze’yi aynen bugün Suriye’nin geldiği duruma düşürmek.
Aynı şekilde İsrail Galan tepelerinde kendi halkına Hizbullah’ın saldırdığını bahane ederek savaşı tüm Ortadoğu’yu yaymak.
Oysa herkesçe ilk dillendirilen İsrailin Yahudi olmayan kendi vatandaşları olan Yezidileri öldürmek olmuştur.
Nitekim İran’la girdiği dalaşmada da bunu denemişti.
ABD’de Irakta kimyasal silah var bahanesiyle saldırmış, 1,5 milyona yakın insanın ölmesine sebep olmuştu.
PKK’yı bize karşı teçhiz edip saldırması da bu amaca matuftur.
Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek.
Haçlı ortaklığının İslam dünyasına toplu saldırısını gerçekleştirmek.
“(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınınında Hristiyanlar olduğunu görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar.”[3]
*************
ABD. İsrail. Batı ve Haçlı zihniyeti yalan üzerine bina edilmiştir.
“Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden dostlarına “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz.” dediklerini görmedin mi? Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
Andolsun, eğer (kardeşleri Medine’den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.”[4]
-Kıyamet savaşını Yahudiler mi çıkaracak?
Hz. Ademi cennetten Şeytan çıkardı.
Çocuklarını da dünyadan Yahudiler çıkaracak!
-Şimdiye kadar gerek devletlerin içinde ve gerekse de dünya genelinde yürütülen vesayet savaşları artık yerini devletler savaşına götürmektedir.
Bunun adı ise 3.dünya savaşıdır.
@@@@@@##
Firavun taktiği.
Doğmadan öldür. Doğunca öldür. Büyümeden öldür.
Ta ki Musalar doğmasın.
Meydan firavunlara kalsın.
Zalim zulmüne devam etsin.
Yer yüzüne zalim hakim olsun.
@@@@@##
Vahşet alkış aldı.
Dünya dehşeti yaşadı.
Batıdan hala umut bekleyenler, daha batının zulme alkış tutmasından, zulmün ve zalimin arkasında olduğunu açık ve net gördükten sonra neyi beklemekte ve görmek istemektedir?
Belli olan ABD, İsrail, İngiltere, Almanya gibi Haçlı güruhu hiç değişmedi, zulmünü birde alkışla belgeledi.
İsrail’i 500 sene öncesinde İspanyadan sürülerken Osmanlı tarafından sahiplenmeyi hak etmiyormuş.
İsrail, ABD, İngiltere kötü akıbetini belirliyor.
@@@######
Her savaşta mutlaka çocukların, kadınların, yaşlıların ağır zayiat verdiği bir gerçektir.
Firavun binlerce erkek çocuğu gördüğü rüya üzerine öldürtmüş, cahiliyede de binlerce kız çocuğu diri diri gömülmüştür.
Ancak İsrail’in yaptığı bütün bunların ötesinde on binlerce çocuğu, on binlerce kadın ve sivili vahşice öldürmüştür.
-Eğer dünyada cinleri temsil eden şeytan ve insanları temsil eden Yahudiler olmasaydı dünya bu kadar vahşet ve dehşetli yaşamazdı.
-Evet gerçekten Kıyamet savaşını Yahudiler mi çıkaracak?
Hz. Ademi cennetten Şeytan çıkardı.
Çocuklarını da dünyadan Yahudiler çıkaracak!
@@@@@@@##
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! …
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
@@@@@@@
SULH ESASTIR
Esas olan barıştır.
Ayette, “(Size düşmanlık yapanları, birlik ve dirliğinizi bozmaya çalışanları, saldırıya ve isyana kalkışanları) Onları bulduğunuz yerde öldürün ve sizi (yurdunuzdan, huzur ve hürriyet ortamınızdan) çıkardıkları gibi siz de onları (etkili ve yetkili konumdan ve işgal ettikleri makam ve topraklardan) çıkarın! (Çünkü;) Fitne, katl’den eşeddir! (Yani zalimlere ve hainlere fitne ve fesatlık imkânı ve iktidarı vermek, hayırlı bir hizmet ve hareketi bölmek ve engellemek “Katl”den-öldürmek için savaşmaktan daha şiddetli-tehlikeli sonuçlar doğuracaktır!..) Ancak, hatta ki onlar, size karşı savaş açmadıkça, siz Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. (Ama) Sizinle savaşırlarsa, siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
Eğer onlar savaştan vazgeçerlerse, siz de bırakın. Unutmayın ki, Allah çok affeden ve çok acıyandır.”[5]
İran için bir onur meselesidir.
Bir namus durumudur.
Kendi evinde uğradığı onca saldırı ve öldürmeleri birde evindeki önemli bir misafirin, önemli bir günde öldürülmüş olması hazmı zor, kabulü kabul edilmez bir illet ve zillet durumudur.
İstanbul’un fethi Hadisi ve tahakkuk ne kadar hakikatse, ĞARKAD ağacı Hadisi ve vukuu da o kadar hakikattir
ĞARKAD ağacının arkasına sığınan İsrail mukadder akıbetinin yol haritasını çiziyor.
Ömer ibn-i Hamza (ra) bildirmiştir: “Resulullah Aleyhissalâtu Vesselâm buyurdular ki:
“Sizler Yahûdîlerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hattâ taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahûdî’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.”(Müslim, Fiten, 80)
Abdullah bin Ömer (ra) bildirdi: “Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurdu:
“Yahûdîler sizinle savaşacaktır! Fakat netîcede siz onlara musallat kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki, bir kaya parçası: ‘Ey Müslüman! Şu arkamda duran kişi bir Yahûdî’dir. Onu öldür!’ diye haber verecektir.”
-Ebû Hüreyre (ra) bildirmiştir: “Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurdu:
“Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”
Evet, Ahir zaman Peygamberi (asv) buyuruyor:
“Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, ‘Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür.’ diyecek. Sadece arkad ağacı haber vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.”
-İsrail Devleti’nin o günkü başbakanı Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor.” diye hatırlattıklarında, Perez şu cevabı vermişti:
Hadiste adı geçen arkad ağacı, Kâmus’ta “Sincan dikeni” veya “Yahudi ağacı” olarak belirtilir. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde ise Karaçalı, Karadiken, Kunar, Çalıtohumu, Çalıdikeni, Çeşmizen ve Hz. İsa (as) dikeni gibi çeşitli isimler altında tanınır. Boyu iki-üç metre olan bu ağacın Lâtince ismi “PALIURUS SPINA CHRISTI”dir.
Tehlikeli dikenlere sahip olan bu ağaç, Filistin havalisinde Yahudiler tarafından hâlen çok yaygın bir şekilde dikilmektedir…
-Abd hadiste haber verilen Ğarkad ağacının manevi ve mecazi himaye edici ağacını temsil etmektedir.[6]
***************
İsrail ve MOSSAD’ın su-i kast ve öldürme yöntemleri nelerdir?
MOSSAD, İsrail’in istihbarat ajansı olarak bilinir ve tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. İşte bazı önemli noktalar:
1. **”Kalk ve Önce Sen Öldür” Kitabı**: İsrailli araştırmacı gazeteci Ronen Bergman’ın “Kalk ve Önce Sen Öldür” adlı kitabı, MOSSAD’ın gün yüzüne çıkmamış hedefli öldürme programlarını ayrıntılarıyla anlatır. İran’ın nükleer programından Suriye’deki hedeflere kadar birçok eylemi içerir¹.
2. **Sabra ve Şatilla Katliamları**: 1982’de Beyrut’taki Filistin mülteci kamplarında İsrail yanlısı Hıristiyan milisler tarafından gerçekleştirilen bu katliamda yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Mossad’ın bu olayla ilgili gizli belgeleri ortaya çıkarıldı¹.
3. **İran’a Karşı Operasyonlar**: Mossad, İran’ın nükleer programındaki bilim insanlarına yönelik suikast girişimlerini engellemiş ve İran istihbaratının İsrailli turistlere yönelik suikast planlarını deşifre etmiştir.
@@@@@@@@
İsrail ve MOSSAD’ın su-i kast ve zehirlendirmek yoluyla öldürdüğü önemli kişiler.
İsrail ve Mossad, tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. İşte bazı önemli örnekler:
1. **Salih el-Aruri**: Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Aruri, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta insansız hava aracıyla düzenlenen bir suikastle öldürüldü¹.
2. **Fahrizade**: İranlı nükleer fizikçi Fahrizade, yapay zeka yardımıyla uzaktan kontrol edilen bir makinalı tüfekten açılan ateşle öldürüldü³.
İsrail, uluslararası hukuka aykırı “sınır ötesi suikast” yöntemine on yıllardır başvuruyor. Bu suikastlerin çoğunu üstlenmese de, İsrail’in bu tür operasyonları gerçekleştirdiği biliniyor.
@@@@@@@
Mossad’ın diğer suikastları nelerdir?
Mossad, tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. İşte bazı önemli örnekler:
1. **Ghassan Kanafani**: Filistinli yazar ve PFLP’nin önde gelen üyelerinden biri olan Kanafani, PFLP adına Lod Havalimanı katliamını üstlenmişti. Arabasına yerleştirilen bir bomba ile öldürüldü.
2. **Bassam Abu Sharif**: Dawson’s Field uçak kaçırma olayları sırasında Ghassan Kanafani ile basın toplantısı düzenleyen PFLP Bilgi Ofisi’nin sözcüsü. Bir kitap içine gizlenmiş bir bomba, elinde patladı ve dört parmağını kaybetti, bir kulağı sağır, bir gözü kör oldu.
3. **Abdel Wael Zwaiter**: Libya büyükelçiliği çalışanı, Yaser Arafat’ın kuzeni, PLO temsilcisi ve Mossad tarafından Münih Olimpiyat Oyunları katliamının arkasındaki terörist olarak görülen Zwaiter, Piazza Avellino yakınındaki apartmanına çıkarken iki Mossad tetikçisi tarafından 12 kez vurularak öldürüldü.
Bu olaylar, Mossad’ın faaliyetlerine dair genel bir bakış sunmaktadır.
@@@@@@@@
İsrail’in bu tür operasyonları nelerdir?
İsrail, tarih boyunca birçok hedefli öldürme operasyonu gerçekleştirmiştir. Bu operasyonlar genellikle Mossad tarafından yürütülür ve çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilir. İşte bazı örnekler:
1. **Sui Kast (Suikast)**: İsrailli ajanlar, hedef kişiyi doğrudan öldürmek için gizli operasyonlar düzenler. Bu, silahla vurarak, bomba kullanarak veya diğer yöntemlerle gerçekleştirilebilir.
2. **Zehirleme**: Mossad, hedef kişinin yiyeceğine veya içeceğine zehir ekleyerek öldürme yöntemini kullanmıştır. Bu, sessiz ve iz bırakmayan bir yol olabilir.
3. **Araba Bombaları**: İsrailli ajanlar, hedef kişinin aracına bomba yerleştirerek suikast düzenler. Bu yöntem, hedefin seyahat ettiği sırada kullanılır.
4. **İntihar Bombacıları**: Mossad, hedef kişinin yakınına intihar bombacısı yerleştirerek suikast yapabilir. Bu, hedefin güvendiği bir kişi tarafından gerçekleştirilir.
Bu operasyonlar, İsrail’in güvenlik politikalarının bir parçası olarak gerçekleştirilir ve uluslararası hukuka aykırıdır.
86 yıl boyunca müze olarak hizmet veren Ayasofya,[2] Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi ismiyle kılınan cuma namazı ile 24 Temmuz 2020 tarihinde resmen ibadete açıldı.
Baki kalan şu kubbede hoş bir sâdâ bıraktı.
*Belağa’l-ûlâ bi-kemâlihi
Keşefe’d-ducâ bi-cemâlihi
Hasunet cemî’i hısâlihi
Sallû aleyhi ve âlihi
Türkçesi:
Kemali ile yüksek derecelere ulaştı
Cemali le karanlıkları açtı
Bütün huyları güzeldi
Ona ve a’line salat edin
@@@@@@@
Ya Resûlallah cemâlin “keşefe’d-dücâ” değil mi
Habîbâ senin kemâlin “belağa’l-‘ulâ” değil mi
İki bergüzîde adın senin ey Habîbi’r-Rahmân
Biri Ahmed ü Muhammed biri Mustafâ değil mi
Eşiğinin taşına baş koyan Âdem ü melâik
Ayağın türâbı ey şâh tâc-ı enbiyâ değil mi
Gir anın yoluna Sâdî seri kıl fedâ safâ bul
Sen anın safâsını gör ne aceb safâ değil mi
@@@@@@@@
“N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl’ün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün”
-Sultan I. Ahmed Han
-Günümüz Türkçesi:
“Ne olur o Peygamberler Şahı’nın ayak izini (Kadem-i Şerîf)
Tacım gibi başımda taşıyabilsem her zaman.
Peygamberlik bahçesinin gülüdür o ayağın sahibi.
Öyleyse ey Ahmet, durma sen de yüzünü sür ayağına o gülün.”
@@@@@@@@
Haz ve hız.
Câhiliye de haz, bizde hız.
Asrı saadette Şair Aşa ve haz.
Müslüman olmayı ister, arkadaşı Muhammed’in zinayı yasakladığını söyler. Önemli değil der.
İçkiyi yasakladığını söyleyince;
O zaman o başka, o halde ben bir yıl iyice içeyim, sonra gider tövbe eder, inanırım der.
Bir yıl dolmadan ölür.
Üç H ile hayatımız devam eder;
Haz
Hız
Huzur
İlk ikisini esas alanlar kaybetti, huzuru bulamadı.
Huzur O’nda, O’nun ve O’nun emredip sevdiklerinin Huzurunda.