FITRATTAKİ TECELLİLER

FITRATTAKİ TECELLİLER[1]

 

İnsanın Kendi Fıtratında Tecellileri Okuması

Risale-i Nur’da insanın fıtratına, Allah’ın isim ve sıfatlarının en kapsamlı şekilde yansıdığı bir “ayine” (ayna) olarak işaret edilir. İnsan, İlâhî tecellileri sadece dış dünyada değil, kendi yaratılışında da okuyabilir. Bu tefekkür, insanın Allah’ı tanımasında ve imanını derinleştirmesinde en etkili yollarından biridir.

  1. İnsanın Fıtratı: İlâhî İsimlerin Aynası

    1.1. İnsan Fıtratının Mükemmelliği

    İnsan, maddî ve manevî yönleriyle Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini taşır.

    Vücudun mükemmel işleyişi, organların hikmetle yerleştirilmesi ve her bir uzvun görevlerini eksiksiz yerine getirmesi, Hâlık, Hakîm ve Muzeyyin isimlerinin yansımalarıdır.

    > “İnsan, şu kâinatın en cami’ bir meyvesi, en cemiyetli bir nüshası, en mükemmel bir neticesi ve bir fihristesi hükmündedir.” (Sözler)

    1.2. İnsan Ruhundaki Yansımalar

    Sevgi, şefkat, korku ve ümit gibi duygular, Allah’ın Vedûd (sevgi), Rahîm (merhamet) ve Adl (adalet) isimlerinin ruhsal boyuttaki yansımalarıdır.

    İnsanın sınırsız arzuları ve hayalleri, Allah’ın Sonsuzluk sıfatını ve insanın bu sıfatı anlamaya uygun yaratıldığını gösterir.

    2. Tecellileri Fıtratta Okuma Yolları

    2.1. Maddî Yapıda Tecellileri Okumak

    Kalp: Kanı pompalayarak bedenin her hücresine hayat taşıyan kalp, Allah’ın Hayy (hayat veren) ve Kadir (güç sahibi) isimlerinin tecellisini gösterir.

    Beyin: İnsan beyninin düşünme, öğrenme ve muhakeme yeteneği, Allah’ın Âlim (her şeyi bilen) ve Hakîm (hikmet sahibi) isimlerinin yansımasıdır.

    Dil: Tat alma, konuşma ve zikretme gibi fonksiyonları, Allah’ın Kerîm ve Şâkir isimlerinin tecellileridir.
    2.2. Manevî Boyutta Tecellileri Okumak

    Aklın İdraki: İnsan aklı, kâinattaki hikmeti ve düzeni anlamaya yöneliktir. Bu, Allah’ın Âlim ve Hakîm isimlerinin insana verdiği en büyük armağanlardan biridir.

    Kalbin Duyguları: Şefkat ve merhamet gibi hisler, Allah’ın rahmet sıfatının insan kalbindeki yansımalarıdır.

    Vicdanın Sesleri: İyiyi kötüden ayırma yeteneği, Allah’ın adalet sıfatının insan ruhundaki tecellisidir.

    3. İnsan Fıtratında Tecellileri Görmenin Sonuçları

    3.1. Allah’ı Tanımak (Marifetullah)

    İnsan, kendi fıtratında Allah’ın isimlerini tefekkür ederek O’nu daha yakından tanır. Vücudundaki her bir organ ve ruhundaki her bir his, Allah’ın varlık ve birliğine dair açık delillerdir.

    Örneğin, gözün görmesi, sadece Allah’ın Basîr (gören) isminin bir lütfu olarak gerçekleşir.

    3.2. Acziyet ve Muhtaçlık Bilinci

    İnsan, kendi fıtratını inceledikçe ne kadar aciz ve Allah’a muhtaç olduğunu anlar. Bu acziyet, insanı dua ve ibadete sevk eder.

    Hastalıklar, insanın Şâfî (şifa veren) ismini anlamasına ve Allah’a sığınmasına vesile olur.

    3.3. Şükür ve İbadet

    İnsan, kendi varlığındaki İlâhî nimetleri fark ettikçe Allah’a şükretme ihtiyacı hisseder.

    Örneğin, bir insanın nefes alması, Rezzak ve Rahîm isimlerinin sürekli bir tecellisidir ve bu nimet, şükürle karşılanmalıdır.

    Sonuç

    İnsanın kendi fıtratında İlâhî tecellileri okuması, Allah’ı tanıma yolculuğunda önemli bir adımdır. Risale-i Nur, insanın hem maddî hem de manevî yönlerinin Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynası olduğunu vurgular. Bu tefekkür, insanı marifetullah, acziyet bilinci ve şükür dolu bir ibadete yönlendirir. İnsan, kendi varlığını ve yaratılışındaki hikmeti anlamaya çalıştıkça, Allah’ın büyüklüğünü ve rahmetini daha derin bir şekilde idrak eder.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=pVeLn3pAw5U

 

Loading

No ResponsesAralık 22nd, 2024

REENKARNASYON-TENASUH VE AHİRET İNANCI

REENKARNASYON-TENASUH VE AHİRET İNANCI[1]

 

Ahiret inancı ve

İslami açıdan tenasuh yani reenkarnasyonun olmadığına dair deliller.

İslam’da tenasüh (reenkarnasyon) inancı, açıkça reddedilmiştir. Bu konudaki deliller, Kur’an-ı Kerim ve hadislerden alınan çeşitli ayet ve rivayetlere dayanır. İşte İslam’da reenkarnasyonun olmadığına dair deliller:

1. Her insan bir kez ölür ve yeniden diriltilir

Kur’an’da insanın dünya hayatından sonra yalnızca bir ölümle karşılaşacağı ve yeniden dirilişin ahirette olacağı açıkça belirtilir:

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.”
(Ankebut, 29:57)

“Sizi Allah yaratmıştır. Sonra sizi vefat ettirecektir. İçinizden kimi, bildikten sonra bir şey bilmez hale gelsin diye ömrün en düşkün çağına kadar ulaştırılır.”
(Nahl, 16:70)

Bu ayetler, insanın sadece bir kez yaratıldığını ve ölümü tadacağını vurgular.

2. Reenkarnasyon, ahiret inancıyla çelişir

Reenkarnasyon inancında, insanların farklı bedenlerde dünyaya geri döneceği savunulur. Ancak İslam’da, insanın dünya hayatı bir sınav olarak tanımlanır ve bu sınavın sonunda ahiret vardır:

“O (Allah), hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.”
(Mülk, 67:2)

Bu ayet, dünya hayatının bir kez yaşanan bir imtihan olduğunu gösterir. Eğer insanlar tekrar dünyaya dönecek olsaydı, bu imtihanın anlamı kalmazdı.

3. İkinci bir dünya hayatı yoktur

Kur’an, insanların ölümden sonra tekrar dünyaya dönmeyi talep edeceklerini, ancak bu isteğin reddedileceğini bildirir:

“Sonunda onlardan birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim! Beni geri gönder ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel işleyeyim’ der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği bir sözdür. Onların önünde, tekrar dirilecekleri güne kadar bir perde (berzah) vardır.”
(Müminun, 23:99-100)

Bu ayet, öldükten sonra dünyaya geri dönüşün mümkün olmadığını ifade eder.

4. Hesap günü tek bir hayata dayanır

Kur’an, hesap gününde herkesin dünyada yaptıklarından sorguya çekileceğini ve bu sorgunun sadece yaşanmış tek bir hayata dayanacağını belirtir:

“Bugün herkes, kazandığıyla cezalandırılacak; zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.”
(Mümin, 40:17)

Eğer insanlar birden fazla hayat yaşamış olsaydı, bu hesap sistemine aykırı olurdu.

5. Hadislerdeki deliller

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ölüm sonrası dirilişi ve ahiret hayatını açıkça anlatmış, dünya hayatının bir kez yaşanacağını vurgulamıştır. Örneğin:

“Dünya ahiretin tarlasıdır.”
Bu hadis, dünya hayatının ahiret için bir hazırlık yeri olduğunu belirtir. Eğer insanlar sürekli dünyaya geri dönecek olsaydı, bu hazırlık süreci anlamını yitirirdi.

6. Berzah âlemi

İslam’da, ölen insanların ruhlarının kıyamete kadar “berzah” adı verilen bir âlemde beklediği bildirilmiştir:

“Onların önünde tekrar diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”
(Müminun, 23:100)

Berzah inancı, ölümle başlayan ve kıyametle sona eren bir bekleme sürecidir. Reenkarnasyon, bu inançla çelişir.

Sonuç

Kur’an ve hadislerde açıkça görüldüğü üzere, İslam’a göre ölümden sonra insan ruhunun dünyaya dönmesi mümkün değildir. Dünya hayatı bir kez yaşanır, ardından ahiret hayatı başlar. Bu sebeple, reenkarnasyon inancı İslam’ın temel öğretileriyle bağdaşmaz.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=PbXPtTNn_qQ&t=84s

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI VE MAHLÛKAT

ALLAH’IN ZATÎ SIFATLARI VE MAHLÛKAT[1]

 

Sıfat-ı Rabbaniye: Allah’ın Zatî ve Subûtî Sıfatları

Zatî Sıfatlar: Allah’ın Mutlak Kemali
Vücud: Var Olmanın Kaynağı
Kıdem: Başlangıcı Olmayan Varlık
Vahdaniyet: Tevhid’in Esası

4. Sıfat-ı Rabbaniye: Allah’ın Zatî ve Subûtî Sıfatları

Sıfat-ı Rabbaniye, Allah’ın zatını ve sıfatlarını tanımlayan kavramlardır. Bu sıfatlar, Allah’ın zatî ve subûtî özelliklerini ifade eder. Risale-i Nur, bu sıfatların tefekkür edilmesini, marifetullah ve iman için önemli bir temel olarak sunar. Zatî sıfatlar, Allah’ın varlığına, ezelî ve ebedî oluşuna ve mutlak birliğine işaret eder.

4.1. Zatî Sıfatlar: Allah’ın Mutlak Kemali

Zatî sıfatlar, Allah’ın zatına mahsus olup, mahlûkatta benzeri bulunmayan özelliklerdir. Bu sıfatlar, Allah’ın varlığını ve mutlak mükemmelliğini ifade eder.

4.1.1. Vücud: Var Olmanın Kaynağı

Vücud Sıfatının Anlamı:
Allah’ın var olması, zatî sıfatların temelidir. O’nun varlığı, her şeyin varlığının kaynağıdır. Allah’ın varlığı, başkalarının varlığı gibi yaratılmış değildir; zatından var olan, Vacibü’l-Vücud (varlığı zorunlu olan) yalnızca Allah’tır.

Risale-i Nur’da İzahı:
Risale-i Nur, Allah’ın varlığını kâinattaki düzen, hikmet ve güzellikle temellendirir. Kâinatın varlığı, bir yaratıcının varlığını zorunlu kılar.

Tefekkür Yönü:
İnsan, kâinatta hiçbir şeyin kendiliğinden var olmadığını ve her şeyin bir yaratıcının varlığına delil olduğunu görmelidir.

4.1.2. Kıdem: Başlangıcı Olmayan Varlık

Kıdem Sıfatının Anlamı:
Kıdem, Allah’ın ezelî, yani başlangıcı olmamasıdır. O, zamanın ve mekânın ötesindedir ve varlığının bir başlangıcı yoktur.

Risale-i Nur’da İzahı:
Bediüzzaman, kâinattaki sebep-sonuç zincirinin Allah’ın ezelî varlığına dayandığını belirtir. Eğer Allah ezelî olmasaydı, hiçbir şey var olamazdı.

Tefekkür Yönü:
İnsan, yaratılışın başlangıçsız bir yaratıcının varlığını zorunlu kıldığını anlamalı ve bu hakikati düşünmelidir.

4.1.3. Vahdaniyet: Tevhid’in Esası

Vahdaniyet Sıfatının Anlamı:
Allah’ın bir ve tek olmasıdır. O, şerik ve benzerden münezzehtir. Kâinatta görülen birlik, Allah’ın Vahdaniyet sıfatının tecellisidir.

Risale-i Nur’da İzahı:
Bediüzzaman, kâinattaki düzen, hikmet ve birlikten hareketle Allah’ın birliğini ispat eder. Her bir varlık, aynı yaratıcının eseri olduğunu haykırır.

Tefekkür Yönü:
İnsan, kâinattaki düzen ve sistemden Allah’ın birliğini anlamalıdır. Güneşin ışığı, yağmurun rahmeti ve rüzgârın esmesi, tek bir yaratıcının varlığına işaret eder.

Sonuç

Zatî sıfatlar, Allah’ın zatının mükemmel özelliklerini ifade eder. Vücud sıfatı, Allah’ın varlığının mutlak kaynağı olduğunu, Kıdem sıfatı, başlangıçsızlığını, Vahdaniyet sıfatı ise Allah’ın birliğini ve tevhid inancının temelini ifade eder. Risale-i Nur, bu sıfatların tefekkür edilmesini, Allah’ın zatına dair derin bir marifet kazanmaya vesile olarak görür. İnsan, zatî sıfatların tecellilerini anlamaya çalıştıkça imanını derinleştirir ve Allah’a olan kulluk şuurunu artırır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=lfnzjOvl11g&t=15s

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

SUBUTİ SIFATLAR VE BİZ

SUBUTİ SIFATLAR VE BİZ[1]

 

İnsan kendisini tanıdıkça Allahı, Allah’ı Esma ve Sıfatlarıyla tanıdıkça kendisini daha iyi tanır. Tanıdıkça da her şeyin farkına varır.

Bu ise kendisini mana ve hakikate uruc ettirip çıkarır. Madden ve manen miracını tamamlamış olur.

-İnsana yapılan bunca ikram ihsan ve lütuftur Allah’ın kendisini tanıttırmaya ve sevdirmeye yönelik işlerdir.

-Dünyada ne kadar zıtlıklar ve farklılıklar varsa, ahirette de cennet ve cehennem olarak o farklılık ortaya çıkacaktır.

Cennette cenabı hakkın cemal ismi ne kadar tecelli edip tahakkuk edecekse, aynı şekilde cehennemde de Celal ismi o derecede ve de hasretiyle tecelli ve tezahür edecektir.

Bu dünyada her şey ayinedarlık ve intikam cihetiyle olduğu gibi, bu durum cennette Cemal ismiyle, cehennemde de Celal ismiyle gaybi değil şuhudi olarak tecelli edip, tezahür edecektir.

-Zakkum tohumundan elbette bal ve şeker beklenmez.

Sırtlandan şefkat, eşekte de bülbül sesi aranmaz.

 

-İnsanın Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye ile Münasebeti

İnsan, İlahî İsimlerin Aynası.

İnsanın Esma-i İlahiye ve Sıfat-ı Rabbaniye ile Münasebeti

Allah’ın isimleri (Esma-i Hüsnâ) ve sıfatları, O’nun varlığını ve kudretini anlamamız için birer rehberdir. İnsan, Allah’ın yarattığı en üstün varlık olarak bu isimler ve sıfatlarla özel bir ilişkiye sahiptir. Bu ilişki, insanın hem yaratılışında hem de görevlerinde kendini gösterir.

5.1. İnsan, İlahî İsimlerin Aynası

İnsanın yaratılışı, Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sının (en güzel isimlerin) ve sıfatlarının bir tecellisi olarak görülür. İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtan bir ayna gibidir. Bu durum Kur’an’da şu ayetle ifade edilmiştir:

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” (Bakara, 2:30)
1. İnsan’ın Allah’ın İsimlerini Yansıtması

Allah’ın isimleri kâinatın her yerinde tecelli eder. Ancak insan, Allah’ın isimlerinin tecellisine en açık varlıktır. Örneğin:

Alîm (Her şeyi bilen): İnsan, öğrenme ve bilgi edinme kabiliyetiyle bu ismin yansımasını taşır.

Rahîm (Merhametli): İnsan, başkalarına merhamet ederek bu ismin tecellisini gösterebilir.

Hâlık (Yaratıcı): İnsan, Allah’ın izniyle sanat, bilim ve icatlar yaparak yaratıcılık özelliğini bir ölçüde yansıtır.

2. İnsanın Ruhî ve Manevî Yükselişi

Allah, insana ruhundan üflemiş ve onu diğer varlıklardan üstün kılmıştır:

“Ona ruhumdan üfledim.” (Hicr, 15:29)
Bu, insanın Allah’ın isimlerini daha bilinçli bir şekilde yansıtabileceğini ifade eder. İnsan hem bedeni hem de ruhuyla Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini yansıtan bir sanat eseridir.

3. İnsanın Sorumluluğu

İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını sadece yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda bunlara uygun davranışlar sergileyerek görevini yerine getirir. Örneğin:

Allah’ın Adl (Adaletli) ismini yansıtarak adaletli olmalı.

Kerîm (Cömert) ismini yansıtarak cömertlik göstermeli.

Gaffar (Bağışlayıcı) ismini yansıtarak affedici olmalıdır.

Bu, insanın Allah’a halife olma görevini yerine getirmesi anlamına gelir.

4. Kâinat ve İnsan: Birlikte Bir Ayna

Kâinat, Allah’ın isimlerinin büyük bir aynasıdır; insan ise bu aynanın en özet halidir. İnsanın kalbi, aklı ve ruhu Allah’ın isimlerinin yansımasını daha bilinçli bir şekilde gösterir. Mevlana Celaleddin Rumi’nin ifadesiyle:

“Sen kendini küçük bir cisim sanırsın ama sende âlem büyük bir şekilde gizlidir.”

Sonuç

İnsan, Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sını ve sıfatlarını yansıtan bir aynadır. Bu, insanın hem yaratılışındaki üstünlüğü hem de sorumluluğunu ifade eder. İnsan, bu ilişkiyi doğru bir şekilde anlamalı ve Allah’ın isim ve sıfatlarına uygun bir yaşam sürmelidir. Bu şekilde insan, hem kendi yaratılış gayesini yerine getirir hem de Allah’a olan kulluğunu en güzel şekilde ifade eder.

***********  

Subûtî Sıfatlar ve Kainattaki İşlevleri

4.2.1. İlim: Her Şeyi Kuşatan Bilgi
4.2.2. Kudret: Her Şeye Gücü Yeten
4.2.3. Semi’ ve Basar: Her Şeyi İşiten ve Gören.

4.2. Subûtî Sıfatlar ve Kâinattaki İşlevleri
Subûtî sıfatlar, Allah’ın zatına mahsus olup varlığını ve fiillerini açıklayan sıfatlardır. Bu sıfatlar Allah’ın mutlak kemalini, hiçbir eksiklikten uzak olduğunu gösterir. Subûtî sıfatlar, Allah’ın kâinat üzerindeki hâkimiyetini anlamamız için rehberdir. Bu sıfatlar Allah’ın evrendeki düzeni, yaratılışı ve hikmeti üzerindeki etkilerini açıkça gösterir.

4.2.1. İlim: Her Şeyi Kuşatan Bilgi

İlim sıfatı, Allah’ın her şeyi bilmesi anlamına gelir. Allah’ın bilgisi sınırsızdır, zaman ve mekânla sınırlı değildir. O, geçmişi, geleceği ve şimdiki zamanı aynı anda bilir. Gizli-açık hiçbir şey O’nun ilminden gizlenemez.

Kur’an’da deliller:

“O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah, her şeyi bilendir.” (Hucurat, 49:16)

“Gaybın anahtarları O’nun katındadır; onları O’ndan başkası bilemez.” (En’am, 6:59)

Kâinattaki işlevi:
Allah’ın ilim sıfatı, kâinattaki her şeyin düzenli bir şekilde yaratılmasını ve işlemesini sağlar. Evrenin her bir zerresi, Allah’ın ilmiyle kusursuz bir düzene sahiptir. İnsanların amelleri ve niyetleri de bu sınırsız bilgiyle bilinir ve ahirette karşılık bulur.

4.2.2. Kudret: Her Şeye Gücü Yeten

Kudret sıfatı, Allah’ın her şeye gücünün yetmesi demektir. O’nun kudreti sınırsızdır ve hiçbir şey O’nun gücü dışında değildir. Allah, dilediğini yaratır, dilediğini yok eder. Evrenin varlığı, devamı ve son bulması tamamen Allah’ın kudretiyle olur.

Kur’an’da deliller:

“Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Bakara, 2:20)

“Bir şeyin olmasını istediğinde, O’nun buyruğu sadece ‘Ol’ demektir, o da hemen oluverir.” (Yasin, 36:82)

Kâinattaki işlevi:
Kudret sıfatı, kâinatın yaratılması ve idaresinde kendini gösterir. Yıldızların hareketi, mevsimlerin düzeni, canlıların yaşam döngüsü Allah’ın kudretiyle mümkündür. Bu sıfat, aynı zamanda insanların Allah’a olan teslimiyetini pekiştirir. Çünkü Allah’ın gücü her şeyin üzerindedir.

4.2.3. Semi’ ve Basar: Her Şeyi İşiten ve Gören

Semi’ sıfatı, Allah’ın her şeyi işitmesi; Basar sıfatı ise Allah’ın her şeyi görmesi anlamına gelir. Bu sıfatlar, Allah’ın kullarının yaptıklarından haberdar olduğunu ifade eder. Hiçbir ses, fısıltı ya da hareket Allah’tan gizli kalmaz.

Kur’an’da deliller:

“O, işitendir, görendir.” (Şura, 42:11)

“Yeryüzünde ve gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabb’inden gizli kalmaz.” (Yunus, 10:61)

Kâinattaki işlevi:
Semi’ ve Basar sıfatları, Allah’ın kullarının her anını gözetip işittiğini ve onlara göre hüküm verdiğini gösterir. İnsanın gizli veya açık her hareketi Allah tarafından bilinir ve değerlendirilir. Bu sıfatlar, insanlara sorumluluklarını hatırlatarak daha dikkatli bir yaşam sürmelerini sağlar. Evrenin kusursuz işleyişi de Allah’ın her şeyi görüp kontrol altında tuttuğunun bir göstergesidir.

Sonuç

Allah’ın ilim, kudret, semi’ ve basar gibi subûtî sıfatları, O’nun evrendeki hâkimiyetini ve kullarına olan yakınlığını gösterir. Bu sıfatlar, hem evrenin düzenine hem de insanların davranışlarına yön verir ve insanlara Allah’a karşı sorumluluklarını hatırlatır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=pekmdMgWTtk&t=43s

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ÎMAN VE İBADETLE ESMAYA MAZHARİYET

ÎMAN VE İBADETLE ESMAYA MAZHARİYET[1]

 

İbadet ve İman Yoluyla Tecellilere Ayna Olmak.


5.2. İbadet ve İman Yoluyla Tecellilere Ayna Olmak

İnsanın Allah’ın isimlerini (Esma-i Hüsnâ) ve sıfatlarını yansıtma görevini yerine getirebilmesi, ibadet ve iman yoluyla gerçekleşir. Allah, insana kendisini tanıyıp anlaması ve varoluş gayesini gerçekleştirmesi için iman, ibadet ve ahlaki bir yaşam yolunu göstermiştir. Bu süreç, insanın Allah’ın tecellilerine bilinçli bir şekilde ayna olmasını sağlar.

1. İbadet: Allah’a Yakınlık Vesilesi

İbadet, insanın Allah’a yönelerek O’nun yüceliğini kabul etmesi ve O’na kulluğunu ifade etmesidir. İbadetler, Allah’ın isim ve sıfatlarının insan hayatındaki tecellilerine kapı aralar.

Namaz: Allah’ın Kuddüs (Tertemiz) ismini yansıtarak insanı arındırır. Namaz, aynı zamanda Allah’ın büyüklüğünü kabul ederek O’na teslimiyetin bir göstergesidir.

Oruç: Allah’ın Sabur (Çok sabreden) isminin bir tecellisidir. İnsan oruçla sabrı öğrenir ve nefis terbiyesi yapar.

Zekât: Allah’ın Kerîm (Cömert) ve Rezzak (Rızık veren) isimlerinin bir yansımasıdır. İnsan, Allah’ın verdiği nimetleri paylaşarak O’nu takdir eder.

İbadetler, Allah’ın isim ve sıfatlarını sadece bilinç düzeyinde anlamakla kalmaz; aynı zamanda bu tecellilerin insan hayatına yansımasını sağlar.

2. İman: Allah’ın İsimlerini ve Sıfatlarını Bilmek

İman, Allah’a ve O’nun isim ve sıfatlarına olan inancı ifade eder. İmanın gücü arttıkça, insan Allah’ın tecellilerine daha derin bir şekilde ayna olur.

Tevhid: Allah’ın Vahid (Bir ve eşsiz) sıfatını kabul eden insan, hayatını bu hakikate göre düzenler.

Allah’ın Rahmeti: İman eden bir insan, Allah’ın Rahman ve Rahîm isimlerinin farkında olarak şefkatli ve merhametli olur.
İlahi Adalet: Allah’ın Adl (Adaletli) sıfatına iman eden bir mümin, hayatında adaleti hâkim kılar.

İman, insanın Allah’ın isimlerini tanıyıp anlamasına vesile olur. Bu anlayış, ibadetle pekiştirilerek insanın Allah’a yakınlaşmasını sağlar.

3. Tecellilere Ayna Olmanın Sonuçları

İbadet ve iman, insanı Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtan bir “bilinçli ayna” haline getirir. Bu, insanın kâinattaki rolünü daha iyi anlamasını sağlar.

Allah’a Yakınlaşma: İbadet ve iman, insanın Allah ile olan bağını güçlendirir. İnsan, Allah’ın huzurunda olduğunu hissederek bir teslimiyet hali yaşar.

Kamil İnsan Olma: İbadet ve iman, insanın ahlaki yönünü geliştirir, Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını daha çok yansıtan bir varlık haline getirir.

İlahi Hikmet ve Huzur: Allah’ın sıfatlarına uygun yaşayan bir insan, iç huzura ve Allah’ın hikmetini anlamaya erişir.

4. Kâinat ve İbadet İlişkisi

İnsanın ibadet ve iman yoluyla Allah’ın tecellilerine ayna olması, kâinatın büyük bir düzen içinde Allah’ı yüceltmesine de katılmak anlamına gelir:

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih eder. Onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsra, 17:44)

İnsan, ibadetle bu büyük zikrin bir parçası haline gelir ve Allah’ın yarattığı kâinatın anlamını derinleştirir.

Sonuç

İbadet ve iman, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerine bilinçli bir şekilde ayna olmasını sağlar. İnsanın varoluş gayesi, Allah’ı tanımak ve O’na layık bir yaşam sürmektir. Bu da ancak iman ve ibadetle mümkün olur. Böylece insan, Allah’ın yaratılışındaki hikmeti kavrar ve kulluğunun şuuruna erişir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=yg2NkKnT0eo&t=24s

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

MARİFETULLAH’IN ZİRVESİ ESMA VE SIFATLARDA

MARİFETULLAH’IN ZİRVESİ ESMA VE SIFATLARDA[1]

 

Marifetullah’ın Zirvesi: İsimler ve Sıfatları Tanımak

Nefs-i Emmareye Karşı İlahî İsimlerin Eğitimci Rolü.

Marifetullah’ın Zirvesi: İsimler ve Sıfatları Tanımak

Marifetullah, Allah’ı tanımak ve O’nu hakkıyla idrak etmeye çalışmak demektir. Marifetullah’ın zirvesi ise, Allah’ın isimlerini (Esma-i Hüsnâ) ve sıfatlarını derinlemesine tanıyıp anlamaktır. İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıdıkça hem Rabbini daha iyi bilir hem de kendi yaratılış gayesini kavrayarak O’na yakınlaşır.

1. Allah’ın İsimlerini ve Sıfatlarını Tanımanın Önemi

Allah’ın isimleri ve sıfatları, O’nun kâinattaki tecellilerini ve insan üzerindeki tasarrufunu anlamanın anahtarıdır:

İlim sıfatı: Allah’ın her şeyi bilen olduğunu idrak eden bir insan, bilgiye değer verir ve cehaletten sakınır.

Rahmet sıfatı: Allah’ın merhamet sahibi olduğunu tanıyan bir insan, O’nun rahmetini hayatında hisseder ve şükürle O’na yaklaşır.

Kudret sıfatı: Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilen insan, yalnızca O’na güvenir ve zorluklar karşısında sabırla hareket eder.

2. Marifetullah ve İnsan Ruhundaki Etkileri

Huzur ve Teslimiyet: Allah’ın her şeyi kuşatan ilmini ve kudretini tanıyan bir insan, tevekkül eder ve sıkıntılar karşısında huzur bulur.

Sevgi ve Haşyet: Allah’ın merhametini ve adaletini tanıyan bir insan, O’nu sever ve O’ndan sakınır.

Kâmil İnsan Olma Yolunda İlerleme: Allah’ın isim ve sıfatlarını anlayan bir insan, bu anlayışı davranışlarına yansıtarak daha erdemli bir hayat sürer.

3. Marifetullah’ın Zirvesine Ulaşmak

Allah’ı tanımak, sadece isimlerini ve sıfatlarını öğrenmekle sınırlı değildir. Marifetullah, bu bilgiyi hayata geçirmek ve O’na derin bir aşkla bağlanmayı içerir:

“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51:56)
Bu ayet, Allah’ın tanınmasını ve O’na kulluk edilmesini insani varoluşun gayesi olarak gösterir.

5.4. Nefs-i Emmareye Karşı İlahî İsimlerin Eğitimci Rolü

Nefs-i emmare, insanın kötülüğe eğilimli ve kontrolsüz arzularını temsil eder. Bu nefis, insanı Allah’tan uzaklaştırmaya ve yanlış yollara sürüklemeye çalışır. Ancak, Allah’ın isimleri ve sıfatları, nefs-i emmareyi terbiye etmek ve insanı doğru yola yönlendirmek için eğitimci bir rol oynar.

1. Nefs-i Emmare ve İnsan Ruhundaki Sorunlar

Nefs-i emmare, insanın içindeki kibir, bencillik, haset, hırs ve diğer kötü özelliklerin kaynağıdır. Bu durum insanı hem kendine hem de çevresine zarar veren bir varlık haline getirir.

2. İlahî İsimlerin Terbiye Edici Rolü

Allah’ın isimleri ve sıfatları, insanın nefsini terbiye etmesine rehberlik eder. Örnekler:

El-Adl (Adaletli): İnsan, adaletli olmaya çalışarak nefsinin haksızlık yapma eğilimini kontrol eder.

Es-Sabur (Sabreden): Sabır ismini tanıyan insan, nefsinin acelecilik ve tahammülsüzlük eğilimlerini dizginler.

El-Afuv (Affedici): Allah’ın affediciliğini bilen insan, nefsinin kin ve öfke gibi duygularını terbiye eder.

Er-Rahim (Merhametli): Merhamet sıfatını tanıyan insan, nefsindeki katılık ve bencilliği yumuşatır.

3. Nefisle Mücadelede Esma-i Hüsnâ’nın Eğitici Yöntemleri

Tevbe: İnsan, Allah’ın Gafur ve Tevvab isimlerini tanıyarak hatalarından dönme gücü bulur.

Tezekkür ve Tefekkür: Allah’ın isimleri üzerinde düşünmek, nefsin kötü arzularını azaltır ve insanın ruhunu arındırır.

Zikir: Allah’ın isimlerini zikretmek, nefsin kötü etkilerinden kurtulmayı sağlar. Örneğin, “Ya Latif” zikri, insanın ruhunu incelikle terbiye eder.

4. İlahi İsimler ve Nefs-i Emmarenin Aşılması

Nefs-i emmareyi aşmak, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanıması ve bu doğrultuda bir yaşam sürmesiyle mümkündür. Bu süreçte:

Allah’ın isimleri bir kılavuz ve rehber olur.

İnsan, kötü eğilimlerini kontrol altına alır ve ahlaki erdemlere yönelir.

Nefsin dizginlenmesi, insanı nefs-i mutmainne (tatmin olmuş nefis) mertebesine ulaştırır.

Sonuç

Allah’ın isimleri ve sıfatları, insanın nefsini terbiye etmesinde ve yaratılış amacını gerçekleştirmesinde temel bir rol oynar. Marifetullah’ı hayatının merkezine alan ve Allah’ın isimlerini tanıyan insan, nefs-i emmareyi kontrol ederek Allah’a yakınlaşır ve kâmil insan olma yolunda ilerler.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=lFrIOosN0Y0&t=29s

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ESMA-İ İLAHİYENİN AHİRET BOYUTU

ESMA-İ İLAHİYENİN AHİRET BOYUTU[1]

 

Esma-i İlahiye ve Sıfatların Ahiretle İlgisi

İsimlerin Cennet ve Ahiret Yansımaları
Tecellilerin Sonsuz Boyutu: Ahiret Hayatı.

6. Esma-i İlahiye ve Sıfatların Ahiretle İlgisi

Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sı ve sıfatları, sadece dünya hayatında değil, ahiret hayatında da tecelli eder. Ahiret, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının en mükemmel ve sınırsız bir şekilde tecelli ettiği bir âlemdir. Hem cennet hem de cehennem, Allah’ın isimlerinin yansımasıyla şekillenmiştir. İnsan, bu isimlerin tecellileriyle ya ödüllendirilir ya da cezalandırılır.

6.1. İsimlerin Cennet ve Ahiret Yansımaları

Cennet, Allah’ın rahmet, cömertlik ve lütuf sıfatlarının zirvede tecelli ettiği bir yerdir. Aynı şekilde, cehennem de adalet, intikam ve hikmet sıfatlarının tecelli ettiği bir âlemdir.

1. Cennet ve Allah’ın Rahmet Sıfatı

Cennet, Allah’ın Rahman ve Rahîm isimlerinin en yüce şekilde yansıdığı bir yerdir. Cennet ehlini bekleyen nimetler, bu sıfatların tecellileridir:

Er-Rezzâk (Rızık Veren): Cennet ehlini bekleyen sayısız nimetler bu ismin yansımasıdır.

El-Kerîm (Cömert): Allah’ın sınırsız cömertliği, cennet nimetlerinde ortaya çıkar.

El-Gafur (Affeden): İnsanlar, Allah’ın bağışlayıcılığı sayesinde cennete girer.

El-Vedûd (Sevgi Veren): Allah’ın sevgi ve merhametinin müminlere olan yansıması, cennetteki ebedi mutluluk olarak tecelli eder.

Kur’an’da Delil:

“Orada canların istediği ve gözlerin lezzet aldığı her şey vardır.” (Zuhruf, 43:71)

2. Cehennem ve Allah’ın Adalet Sıfatı

Cehennem, Allah’ın Adl (Adaletli) ve Müntakim (İntikam alan) isimlerinin tecelli ettiği bir yerdir. Adaletsiz ve zalim insanların yaptıklarının karşılığını alacağı bir âlemdir.

El-Cebbar (Her şeye hükmeden): Allah, asi kullarını cezalandırarak bu ismini tecelli ettirir.

El-Adl (Adaletli): Hiçbir haksızlık olmadan herkesin ameline göre karşılık görmesi bu ismin bir tecellisidir.

El-Müheymin (Gözetip Koruyan): Allah, cehennem azabını hak edenlerin hepsini adaletle kuşatır.

Kur’an’da Delil:

“Kim zerre kadar hayır yapmışsa, onu görür. Kim zerre kadar şer yapmışsa, onu da görür.” (Zilzal, 99:7-8)

3. İsimlerin Ahiretteki Şekillenmesi

Ahiret, Allah’ın hem celal (azamet) hem de cemal (güzellik) sıfatlarının en mükemmel şekilde tecelli ettiği yerdir:

Cennette cemal sıfatları baskınken,

Cehennemde celal sıfatları ön plandadır.

6.2. Tecellilerin Sonsuz Boyutu: Ahiret Hayatı

Ahiret, Allah’ın isim ve sıfatlarının sınırsız bir şekilde tecelli ettiği ebedi bir hayattır. Dünya hayatında tecellileri sınırlı olarak gözlemlenen bu isimler, ahirette sonsuz bir boyut kazanır.

1. Ahiretteki Tecellilerin Sonsuzluğu

El-Baki (Ebedî): Allah’ın ebedî oluşunun tecellisi, ahiretin sonsuz bir hayat olmasıdır. İnsanlar cennette ya da cehennemde bu ebediyetin içinde yaşayacaktır.

El-Hakem (Hükmeden): Ahirette herkesin amellerine göre kesin hüküm verilmesi, bu ismin bir tecellisidir.

El-Muksit (Adaletli): Ahiretteki mutlak adalet, Allah’ın bu isminin sınırsız bir yansımasıdır.

Kur’an’da Delil:

“Bugün her nefse, kazandığının karşılığı tastamam verilecektir.” (Mümin, 40:17)

2. Ahirette Cemalullah’ı Görme

Ahiret, müminler için Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının en büyük tecellisi olan Cemalullah’ı görme ile ödüllendirildiği bir yerdir:

“O gün, Rablerine bakan pırıl pırıl yüzler vardır.” (Kıyamet, 75:22-23)
Bu tecelli, Allah’ın Nur (Işık) ve Cemil (Güzel) isimlerinin en yüce şekilde müminlere yansımasıdır.

3. Ahirette Allah’ın Rahmet ve Adalet Dengesi

Ahiret hayatı, Allah’ın rahmeti ile adaletinin kusursuz bir şekilde birleştiği bir mekandır:

Rahmet, müminleri cennete ulaştırır.

Adalet, inkarcıların ve zalimlerin cezalandırılmasını sağlar.

Sonuç

Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sı ve sıfatları, ahiret âleminde hem cennet hem de cehennemde yüce bir şekilde tecelli eder. Cennet, Allah’ın rahmet ve cömertlik sıfatlarının; cehennem ise adalet ve celal sıfatlarının yansımasıdır. Ahiret, Allah’ın isim ve sıfatlarının sonsuz boyutlarını anlamak ve görmek için insanın yaratılışının nihai gayesini tamamladığı bir âlemdir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=mFnOyZByfvQ

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

İNSANDA GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE

İNSANDA GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE[1]

 

Risale-i Nur’dan İlhamla Esma ve Sıfatları Anlama Yöntemleri

Tecellilere Ayna Olmak: İnsan Olmanın Hikmeti.

Risale-i Nur’dan İlhamla Esma ve Sıfatları Anlama Yöntemleri

Risale-i Nur, Esma-i İlahiye ve sıfatların anlaşılması için derin bir rehberlik sunar. Bediüzzaman Said Nursî, Allah’ın isim ve sıfatlarının hem kâinattaki yansımalarını hem de insan hayatındaki etkilerini keşfetmek için özgün yöntemler geliştirmiştir.

1. Kâinattaki Ayetleri Okuma

Risale-i Nur’a göre kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini gösteren büyük bir kitaptır. Bu kitabı okuyabilmek için tefekkür etmek, yaratılan varlıklar üzerinde derinlemesine düşünmek gerekir.

Misal: Bir çiçeğin güzelliği, Allah’ın Cemil (Güzel) ismini gösterirken, onun büyümesi ve gelişimi Halık (Yaratıcı) isminin tecellisidir.

2. İnsan Kalbinin ve Aklının Rehberliği

İnsan, Allah’ın isimlerini anlamada en önemli araç olarak kalp ve aklı kullanmalıdır. Kalp, Allah’a teslimiyet ve sevgiyle doluyken, akıl yaratılışın hikmetlerini sorgulayıp anlamaya çalışır.

Öneri: İsimleri tefekkür ederken hem aklî hem de kalbî bir yaklaşımla hareket etmek gerekir.

3. İman ve İbadetle Derinleşme

Risale-i Nur, Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamanın en etkili yolunun iman ve ibadet olduğunu belirtir. İbadet, insanın bu tecellileri bizzat yaşamasını sağlar.

Misal: Namazda Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerini zikretmek, insanın O’nun rahmetini hissetmesine vesile olur.

4. Esma-i İlahiye’ye Dayalı Tefekkür Yöntemi

Bediüzzaman, isimlerin tecellilerini kavramak için kâinat, Kur’an ve insan üzerinden bir “üçlü okuma” önerir. Bu üçü birlikte okunduğunda isimlerin daha derin anlamları açığa çıkar.
8.3. Tecellilere Ayna Olmak: İnsan Olmanın Hikmeti

İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarının en kapsamlı şekilde yansıdığı bir varlıktır. Allah’ın yarattığı diğer tüm varlıklar belli isim ve sıfatlara ayna olurken, insan bu tecellileri bilinçli bir şekilde yansıtarak yaratılışının hikmetine ulaşır.

1. İnsan: Külli Bir Ayna

İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarının “cami” bir aynasıdır; yani, tüm isimlerin tecellilerini potansiyel olarak yansıtabilir.

Misal: İnsan, Allah’ın Halık (Yaratıcı) ismini kendi üretim faaliyetleriyle, Rahim (Merhametli) ismini başkalarına merhametle davranarak yansıtır.

2. İnsanın Yaratılışındaki Hikmet

İnsan, Allah’ın isimlerini tanıyıp O’na kulluk etmekle sorumludur. Bu görev, insanın hem kâmil bir kul hem de ahiret yolcusu olmasını sağlar.

Misal: Bir insan, Allah’ın Alim (Her şeyi bilen) ismini öğrenmeye çalışarak ve Adl (Adaletli) ismini adaletli davranışlarla yansıtarak kendi yaratılış hikmetine ulaşır.

3. İsimlerin Yansıması ve İnsan Ahlakı

İnsanın ahlakı, Esma-i Hüsnâ’nın tecellilerinden ilham almalıdır. Örneğin:

Adalet: Allah’ın Adl ismini örnek alarak haksızlık yapmamak.

Merhamet: Allah’ın Rahman ismini örnek alarak mazlumlara yardım etmek.

4. Tecellilere Ayna Olmanın Neticesi

İnsan, Allah’ın isimlerini hayatında yansıtma çabasıyla hem dünyada huzurlu bir hayat sürer hem de ahirette ilahi rızayı kazanır.

Kur’an’da Delil:

“Ben insanları ve cinleri yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51:56)

Sonuç

Risale-i Nur’un rehberliğinde Esma-i Hüsnâ’nın tefekkür edilmesi, insanın hem Rabbini tanımasını hem de yaratılış hikmetini anlamasını sağlar. İnsanın bu isimlere ayna olması, yaratılış amacını yerine getirdiği gibi ahiret mutluluğunun da kapısını açar. Her insan, bu tecellilerle hayatını anlamlandırabilir ve kemale erebilir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=xk3QQeXZqcQ

 

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ESMA-İ İLAHİYE VE AMELLERİMİZ

ESMA-İ İLAHİYE VE AMELLERİMİZ[1]

 

İnsan Amellerinin Esma ve Sıfatlarla Değerlendirilmesi

Risale-i Nur’da Esma-i İlahiye ve Tecellilerine Dair Alıntılar
Kainattaki Misaller: Güneş, Deniz ve İnsan Gözü.

İnsan Amellerinin Esma ve Sıfatlarla Değerlendirilmesi

Ahiret hayatında, insanın tüm amelleri Allah’ın isim ve sıfatları çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu değerlendirme hem Allah’ın adaletini hem de rahmetini yansıtan bir süreçtir.

1. Amellerin İlahi İsimlerle İlişkisi

El-Adl (Adaletli): İnsanların tüm amelleri, mutlak adaletle tartılacaktır. Ameller, hiçbir eksiklik veya fazlalık olmadan değerlendirilecektir.

Er-Rahman ve Er-Rahim (Merhametli): Allah, amelleri değerlendirirken rahmetiyle hükmeder. İnsanların hataları ve kusurları, tövbeleri ve samimiyetleri doğrultusunda affedilir.

El-Basir (Her şeyi gören): Allah, insanın yaptığı her şeyi görmüş ve bilmiştir. Ameller, bu sıfatın tecellisiyle hiçbir gizlilik kalmaksızın ortaya konur.

Es-Sami (Her şeyi işiten): Allah, insanların niyetlerini, dualarını ve iç dünyalarını bilir. Değerlendirme, sadece dışsal davranışlarla değil, niyetlerle de yapılır.

2. İnsan Amellerinin Kapsamlı Muhasebesi

Amellerin kaydedilmesi: Allah’ın El-Hafiz (Koruyucu ve Kaydedici) ismi gereği, insanların tüm amelleri melekler tarafından kaydedilir.

Terazi: Ameller, Allah’ın El-Muksit (Adaletle hükmeden) ismiyle tartılarak herkesin hak ettiği karşılık verilir.

İhlâs ve niyet: Amellerin değeri, Allah’ın niyetleri bilmesini ifade eden El-Alim (Her şeyi bilen) ismiyle ilişkilidir.

3. Allah’ın Sıfatlarının Amel Değerlendirmesindeki Rolü

İlim ve Kudret: Allah, sınırsız ilim ve kudretiyle her bir ameli eksiksiz bir şekilde bilir ve değerlendirir.

Rahmet ve Azamet: Müminler, Allah’ın rahmeti sayesinde cennete girerken, inkar edenler, adalet gereği cezalandırılır.

Hikmet: Allah, amelleri değerlendirirken hikmetine uygun şekilde hareket eder; hiçbir şey anlamsız veya gereksiz değildir.

Kur’an’da Delil:

“Artık kim zerre miktarı hayır yapmışsa, onu görür. Kim de zerre miktarı şer yapmışsa, onu görür.” (Zilzal, 99:7-8)

7.1. Risale-i Nur’da Esma-i İlahiye ve Tecellilerine Dair Alıntılar

Risale-i Nur, Esma-i Hüsnâ’nın kâinattaki tecellilerini anlamada derin bir perspektif sunar. Bediüzzaman Said Nursî, Allah’ın isim ve sıfatlarının yaratılışta, insanda ve kâinatta nasıl yansıdığını açıklamıştır.

1. Esma-i İlahiye’nin Kâinattaki Tecellileri

“Kâinat, baştan başa Esma-i İlahiye’nin tecellilerinden ibarettir.”
Bu ifade, her varlığın Allah’ın isimlerinin bir yansıması olduğunu belirtir. Örneğin:

Güneş, Nur (Aydınlatıcı) isminin,

Deniz, Rahman (Merhametli) isminin,

İnsan gözü, Basir (Gören) isminin birer yansımasıdır.

2. Esma-i Hüsnâ’nın İnsan Hayatındaki Rolü

“İnsan, bütün Esma-i İlahiye’nin bir aynasıdır.”
İnsan, yaratılışı gereği Allah’ın tüm isimlerini yansıtabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bu, insanın Allah’ı tanıma ve anlama görevini üstlenmesini sağlar.

3. İsimlerin Tecellisi ve İbadet

“İbadet, Esma-i İlahiye’nin tecellisini fark etmek ve o tecellilere karşı şükür ve tesbihle cevap vermektir.”
İbadet, Allah’ın isimlerini tanıma ve onlara bilinçli bir şekilde karşılık verme sürecidir.

7.2. Kâinattaki Misaller: Güneş, Deniz ve İnsan Gözü

Risale-i Nur’da, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini anlamak için kâinattaki bazı varlıklar sıkça örnek olarak kullanılır.

1. Güneş: Allah’ın Nur ve Kudret Sıfatı

Güneş, Allah’ın Nur (Işık) isminin yeryüzündeki en bariz tecellisidir. Her yere ışık dağıtarak Allah’ın aydınlatıcı ve yol gösterici olduğunu temsil eder.

Aynı zamanda, Allah’ın Kudret sıfatının bir yansımasıdır. Güneşin yeryüzündeki hayatın devamı için gerekli olması, Allah’ın yaratma ve düzenleme gücünü gösterir.

2. Deniz: Allah’ın Rahmet ve Rızık Verme Sıfatı

Deniz, Allah’ın Rahman ve Rezzak isimlerinin bir tecellisidir. Okyanuslardan çıkan rızıklar, su döngüsü ve insanlara sunduğu nimetler, Allah’ın rahmetinin sonsuzluğunu yansıtır.

Aynı zamanda, denizlerin sakinliği ve dalgalanması Allah’ın hem celal hem de cemal sıfatlarını temsil eder.

3. İnsan Gözü: Allah’ın Basar ve İlmi

İnsan gözü, Allah’ın Basir (Her şeyi gören) isminin bir yansımasıdır. Görme organının işleyişi, Allah’ın kudret ve ilmini açıkça ortaya koyar.

Ayrıca göz, Allah’ın Hakîm (Her şeyi hikmetle yapan) sıfatını da gösterir. Görme yetisinin mükemmel bir düzende çalışması, ilahi hikmetin bir sonucudur.

Sonuç

Risale-i Nur, Esma-i Hüsnâ’nın kâinattaki ve insan hayatındaki tecellilerini anlamada güçlü bir rehberdir. Güneş, deniz ve insan gözü gibi varlıklar, Allah’ın isim ve sıfatlarının somut yansımalarıdır. Ahiret hayatında ise insan amelleri, bu isim ve sıfatlarla değerlendirilerek adalet ve rahmet dengesinde karşılık bulur. Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak, insanın yaratılış gayesini anlamasına ve O’na yakınlaşmasına vesile olur.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=ovgT5YeqNEE&t=3s

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

PEYGAMBERLERDE GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE

PEYGAMBERLERDE GÖRÜLEN ESMA-İ İLAHİYE[1]

 

Peygamberlerin (A.S.) Hayatında Esma ve Sıfat Tecellileri

8.1. İlahî İsimlerin Hayatımızdaki Yeri

7.3. Peygamberlerin (A.S.) Hayatında Esma ve Sıfat Tecellileri

Peygamberler (A.S.), Allah’ın isim ve sıfatlarının en mükemmel yansıdığı insanlardır. Onların hayatları, Esma-i Hüsnâ’nın tecellilerini anlamak ve yaşamak için eşsiz örnekler sunar. Her bir peygamber, Allah’ın farklı isim ve sıfatlarının tecellilerini temsil eden bir rehberdir.

1. Hz. Adem (A.S.) ve Allah’ın Affediciliği (El-Gafur)

Hz. Adem’in cennetten çıkarılma süreci, Allah’ın Gafur ve Tevvab (Tövbeleri kabul eden) isimlerinin bir tecellisidir.

Hz. Adem, hatasını itiraf etmiş ve Allah’a yönelerek tövbe etmiştir. Bu süreç, Allah’ın affediciliğini ve rahmetini göstermektedir.

Kur’an’da Delil:

“Sonra Adem Rabbinden kelimeler aldı ve tövbe etti. Şüphesiz ki O, tövbeleri kabul edendir, merhametlidir.” (Bakara, 2:37)

2. Hz. Nuh (A.S.) ve Allah’ın Sabır ve Hikmeti (Es-Sabur ve El-Hakim)

Hz. Nuh, kavmine tebliğ ederken Allah’ın Sabur (Sabreden) ismini hayatında yansıtmıştır. 950 yıl boyunca kavmini sabırla hak yola çağırmıştır.

Allah’ın Hakim (Hikmet sahibi) ismi ise tufan olayında tecelli etmiştir; Allah, hikmetine uygun şekilde hem adaleti hem de rahmeti göstermiştir.

3. Hz. İbrahim (A.S.) ve Allah’ın Vefa ve Kudreti (El-Kadir ve El-Veli)

Hz. İbrahim’in hayatı, Allah’ın Kadir (Her şeye gücü yeten) isminin tecellisidir. Ateşe atıldığında ateş, Allah’ın emriyle serin ve selametli hale gelmiştir.

Ayrıca, Allah’ın Veli (Dost) ismi Hz. İbrahim’in hayatında belirgin bir şekilde yansımıştır; zira Allah onu “Halil” (dost) olarak seçmiştir.

Kur’an’da Delil:

“Ey ateş! Serin ve selametli ol!” dedik.” (Enbiya, 21:69)

. Hz. Musa (A.S.) ve Allah’ın Hidayet Verici Sıfatı (El-Hadi)

Hz. Musa, Allah’ın Hadi (Hidayet veren) isminin tecellisini kavmini Firavun’un zulmünden kurtararak göstermiştir.

Allah, Hz. Musa’ya dağda vahiy indirerek ona doğru yolu göstermiştir.

Kur’an’da Delil:

“Ben, kullarını doğru yola iletirim.” (Taha, 20:50)

5. Hz. Muhammed (S.A.V.) ve Allah’ın Rahmet ve Nur İsimleri (Er-Rahim ve En-Nur)

Hz. Muhammed (S.A.V.), Allah’ın Rahmeten lil-âlemîn (Alemlere rahmet) olarak gönderilmiş, rahmet sıfatının dünyadaki zirve tecellisini temsil etmiştir.

O’nun tebliği, Allah’ın Nur (Aydınlatıcı) ismiyle ilişkilidir. İnsanlığa hidayet rehberi olan Kur’an’ı tebliğ etmiştir.

Kur’an’da Delil:

“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 21:107)

8.1. İlahî İsimlerin Hayatımızdaki Yeri

Allah’ın isimleri, insanın hayatını anlamlandıran ve yönlendiren en büyük rehberdir. İlahî isimlerin bilinmesi ve hayatımıza yansıtılması hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğun anahtarıdır.

1. İlahî İsimleri Tanımanın Önemi

Allah’ı tanımak: Allah’ın isimlerini tanıyan insan, Rabbini daha iyi anlar ve O’na daha içten bir şekilde kulluk eder.

İnsanın yaratılış gayesi: İnsan, Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtmak için yaratılmıştır. Bu isimlerin yansıması, insanın ahlakında, ibadetlerinde ve günlük hayatında görülmelidir.

2. İlahî İsimlerin Hayata Yansıtılması

El-Adl (Adaletli): İnsan, hayatında adaleti sağlamak için Allah’ın bu ismini örnek almalıdır.

Er-Rahim (Merhametli): İnsan, hem ailesine hem de çevresine karşı merhametli olmalıdır.

Es-Sabur (Sabırlı): Hayatın zorlukları karşısında sabır göstermek, Allah’ın sabır sıfatına bir yöneliştir.

3. Günlük Hayatta İsimlerle Yaşamak

Zikir ve dua: Allah’ın isimlerini zikretmek ve dua etmek, kalbin huzur bulmasını sağlar.

Örneğin, sıkıntılı bir durumda Ya Sabur, bir tehlike anında Ya Hafız, sağlık dileğinde Ya Şafi isimlerini zikretmek, Allah’a yönelmenin bir yoludur.

Niyet ve ahlak: İlahî isimler, insanın niyetine ve ahlakına rehberlik eder. Allah’ın isimlerini tanımak, insanın hem kendini hem de çevresini güzelleştirmesine yardımcı olur.

Kur’an’da Delil:

“En güzel isimler Allah’ındır; öyleyse O’na o güzel isimlerle dua edin.” (A’raf, 7:180)

Sonuç

Peygamberlerin hayatları, Esma-i İlahiye’nin en mükemmel tecellilerini anlamak için birer rehberdir. Allah’ın isimleri ise, insanın hem dünyasını hem de ahiretini inşa etmesinde yol gösterir. İnsan, bu isimleri hayatına yansıtarak kâmil bir kul olabilir ve yaratılış amacına ulaşabilir.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=lJ0MogC8qPk

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

DÜNYA KAZANÇ VE KAYBI

DÜNYA KAZANÇ VE KAYBI[1]

 

İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!


Bu alıntı, Bediüzzaman Said Nursî’nin Sözler eserinde sıkça işlediği “fani dünya” ve “ebedi hayat” kavramlarını içeren derin bir öğüt metnidir. Burada vurgulanan temel noktalar şunlardır:

1. Dünyanın Geçiciliği

Dünya hayatı sürekli hareket halinde, geçici ve aldatıcıdır. İnsan, dünyadan kazandığı şeylere sevinip kaybettiklerine üzülmemelidir; zira her şey fanidir ve asıl olan ahiret hayatıdır.

Metindeki İfade:

“Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.”

İnsan, dünyayı bir yolculuk olarak görmeli, kalıcı bir yerleşim yeri gibi algılamamalıdır.

2. İhtiyarlık ve Ölümün Yakınlığı

İnsan, hayatında ihtiyarlık ve hastalık gibi işaretleri görerek ölümü hatırlamalıdır. Metinde, ihtiyarlık ve hastalıklar, ölümün habercileri olarak nitelendirilmiştir.

Metindeki İfade:

“Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış.”

Bu ifadelerle insanın fiziksel değişimleri, ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu hatırlatır.

3. Ebedî Hayatın Önemi

Asıl hayat, bu dünyada değil, ahirette yaşanacaktır. Bu nedenle insan, ebedî hayatını kazanmak için çalışmalı ve bu dünya hayatını bir araç olarak görmelidir.

Metindeki İfade:

“Ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır.”

Ahiret mutluluğu, bu dünyada yapılan çalışmaların bir sonucudur.

4. Ölüm Gerçeği ve Uyanış Çağrısı

İnsan, ölümü unutup dünya hayatına dalarak ebedî hayatını ihmal etmemelidir. Ölüm anı (sekerat), hakikatin anlaşılacağı son andır; fakat o an geldiğinde dönüş imkânsızdır.

Metindeki İfade:

“Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!”

Bu cümle, insanı gafletten kurtulmaya ve ölüm gelmeden önce gerçekleri görmeye çağırır.

Sonuç

Bu metin, insanı dünyaya aldanmamaya, ahiret hayatını düşünmeye ve geç kalmadan ebedî saadeti kazanmaya yönlendiren güçlü bir öğüttür. Ölüm ve ahiret bilinci, insanın hayatına anlam kazandıran ve sorumluluk yükleyen temel unsurlar olarak işlenmiştir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=48P7yWhNWWU

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ŞAHSİYET VE KARAKTER ÜZERİNE

ŞAHSİYET VE KARAKTER ÜZERİNE[1]

 

Şahsiyet, Kişilik ve Karakter Üzerine İslami Bir Yaklaşım

İslam dini, insanı fiziksel, ruhsal ve ahlaki bir bütün olarak ele alır. İnsan şahsiyeti (kişiliği) ve karakteri, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hadislerinde sıkça vurgulanan konulardır. İslam’a göre insan, ahlakî değerleri benimseyip bu değerlerle uyumlu bir kişilik geliştirerek hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşa erebilir.

1. Şahsiyet ve Kişilik Nedir?

Şahsiyet ve kişilik, bireyin düşünce, inanç, tutum ve davranışlarının birleşimidir. Kişilik, insanın sosyal çevresi ve manevi değerleriyle şekillenir. İslam’da şahsiyet, insanın Allah’ın emirlerine ve yaratılış amacına uygun hareket etmesiyle kemale erer.

Kur’an Perspektifi:

Kur’an-ı Kerim, insanın güzel bir fıtratla (yaratılış) dünyaya geldiğini belirtir:

“Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin, 95:4)

Bu ayet, insanın yaratılıştan gelen potansiyelini ve ahlaki gelişim için uygun bir temele sahip olduğunu ifade eder.

2. İslam’da Şahsiyetin Temel Unsurları

a. İman ve Takva

Şahsiyetin temelini iman ve takva oluşturur. Takva, insanın Allah’a karşı duyduğu sorumluluk bilinciyle günahlardan kaçınmasıdır.

“Allah katında en üstün olanınız, takvâda en ileride olanınızdır.” (Hucurat, 49:13)

Bir müminin şahsiyeti, imanla şekillenir ve takva ile güçlenir.

b. Ahlak ve Erdem

Ahlak, İslam şahsiyetinin merkezindedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ahlaki güzellikleri tamamlamak üzere gönderildiğini şöyle ifade etmiştir:

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Husnü’l-Huluk, 8)

c. Sabır ve Azim

Bir müminin şahsiyeti, sabır ve azimle güçlenir. İslam’da sabır, kişinin hem zorluklar karşısında dayanıklı olması hem de nefsine hâkimiyet sağlamasıdır.

“Sabredenlere mükafatları hesapsız bir şekilde verilecektir.” (Zümer, 39:10)

3. İslam’da Karakter Eğitimi

Karakter, bireyin ahlaki ve manevi değerleri içselleştirerek tutarlı bir davranış sergilemesidir. İslam’da karakter eğitimi, Kur’an-ı Kerim’in ilkeleri ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünneti üzerinden şekillenir.

Örnek: Peygamber Efendimiz’in Şahsiyeti

Hz. Muhammed (s.a.v.), İslam karakter eğitiminin en üstün örneğidir. Onun dürüstlüğü, sabrı, merhameti ve adaleti tüm müminlere rehberlik eder:

“Şüphesiz ki sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68:4)

Pratik Eğitim Yöntemleri:

1. Zikir ve Dua: Allah’a yakınlaşmak için sürekli O’nu anmak ve dua etmek karakteri güçlendirir.

2. İbadetler: Namaz, oruç ve zekât gibi ibadetler, insanın nefsini terbiye eder ve ahlakını geliştirir.

3. Tevbe: İnsan hatalarını fark edip Allah’a yönelerek şahsiyetini temizleyebilir.

4. Şahsiyet ve Kişilik Gelişiminin Sosyal Yönü

İslam, bireyin şahsiyetini yalnızca bireysel bir mesele olarak görmez; toplumsal ilişkilerin de şahsiyet üzerinde önemli bir etkisi vardır.

a. Güzel Ahlak ve Toplum

Bir Müslümanın karakteri, ailesine, komşularına ve topluma karşı sorumluluklarıyla şekillenir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), komşuluk ilişkilerinin önemine şöyle dikkat çekmiştir:
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 74)

b. İyi Arkadaşlık

İslam, insanın arkadaş çevresine dikkat etmesini öğütler:

“Kişi, dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45)

5. Şahsiyetin Bozulmasına Yol Açan Unsurlar

a. Nefs ve Şeytanın Aldatması

Nefsin arzularına kapılmak, insanın şahsiyetini bozar ve onu Allah’tan uzaklaştırır.

“Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 91:9)

b. Dünya Hırsı

Dünya malına ve makamına aşırı bağlanmak, insanı kibirli ve bencil yapabilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), dünya sevgisinin tehlikesine şöyle dikkat çekmiştir:

“Dünya sevgisi, her hatanın başıdır.” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, 11/480)

6. Şahsiyet ve Karakterin Örnekleri

a. Hz. Ömer’in (r.a.) Adaleti

Hz. Ömer, İslam tarihinde adaletin sembolü olmuştur. O, halkına karşı son derece merhametli ve adaletli bir lider olarak örnek teşkil etmiştir.

b. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) Sadakati

Hz. Ebu Bekir, Peygamber Efendimiz’e olan sadakati ve dürüstlüğü ile İslam şahsiyetinin güzel bir örneğidir.

c. Hz. Ali’nin (r.a.) Cesareti ve Bilgeliği

Hz. Ali, İslam ahlakını cesaret ve hikmetle temsil eden örnek bir şahsiyettir.

Sonuç

İslam’da şahsiyet ve karakter, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir hayat sürmekle kemale erer. Kişi, iman, ibadet ve ahlak ilkelerine sımsıkı sarılarak sağlam bir şahsiyet inşa edebilir. Bu dünyadaki davranışları, hem bireyin hem de toplumun huzurunu sağlar. İnsan, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) örnekliğini takip ederek yaratılış amacına uygun bir şekilde yaşayabilir ve ahirette Allah’ın rızasına nail olabilir.

@@@@@@@

[1] https://www.youtube.com/watch?v=Tl3IsJoLXko

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

İNSAN KENDİNİ ARIYOR

İNSAN KENDİNİ ARIYOR[1]

 

Dünyaya gelen her bir insanın burada kendisini, benliğini ve kişiliğini bulması ne demek ve ne anlama gelmektedir?

Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler açısından temsillerle açıklar mısın?

Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler, insanın kendisini, benliğini ve kişiliğini bulması konusunda derin ve yol gösterici öğütler sunar. Bu mesele, insanın Allah ile olan ilişkisini, yaratılış amacını ve hayat yolculuğunu anlamasıyla doğrudan ilişkilidir.

Kur’an-ı Kerim’den Temsiller:

1. Yaratılış Amacı: Kur’an, insanın yaratılış amacını açıkça bildirir:
“Ben cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51:56).
Bu ayet, insanın benliğini ve kişiliğini bulmasının, Allah’a kulluk bilinciyle şekillendiğini gösterir. Kendi kimliğini ve yerini bulmak, kişinin Allah’a yakınlaşarak kulluk vazifesini yerine getirmesiyle mümkündür.

2. Kendi Nefsini Tanıma: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın…” (Haşr, 59:18).
Bu ayet, insanın sürekli olarak kendisini muhasebe etmesi ve nefsini tanıyarak hayatını Allah’ın rızasına uygun şekilde düzenlemesi gerektiğini vurgular.

3. İnsanın İmtihan Dünyası: “Şüphesiz biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amel işleyenler başka…” (Tin, 95:4-6).
Bu ayet, insanın potansiyelinin farkına vararak kendisini Allah’ın istediği şekilde geliştirmesi gerektiğini, aksi takdirde varoluşunun amacını kaybedeceğini anlatır.

Hadis-i Şeriflerden Temsiller:

1. Kendini Tanıma ve Allah’ı Bulma: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kendini bilen, Rabbini bilir.”
Bu hadis, insanın kendi benliğini ve yaratılışını anlamasının, Allah’ı tanımanın bir anahtarı olduğunu vurgular. Kendi eksikliklerini ve Allah’ın sonsuz kudretini fark etmek, insanı derin bir kulluk bilincine ulaştırır.

2. Nefis ile Mücadele: “En büyük cihat, kişinin kendi nefsiyle yaptığı cihattır.”
Bu hadis, insanın kendi iç dünyasını keşfetme ve geliştirme sürecinin, dışsal mücadelelerden daha önemli olduğunu anlatır. Nefsi terbiye ederek kişinin Allah’a daha yakın bir kul olma yolunda ilerlemesi, gerçek kişiliğini bulmasına vesile olur.

3. İnsan Kalbinin Önemi: “Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır, o iyi olursa bedenin tamamı iyi olur; o bozulursa bedenin tamamı bozulur. İşte o, kalptir.”
Bu hadis, insanın kalbine yönelerek niyetlerini, düşüncelerini ve duygularını düzeltmesinin, onun benliğini bulmasındaki önemini açıklar.

Özet:

Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler, insanın kendini bulmasını, Allah’a kulluk ve iman çerçevesinde ele alır. İnsanın yaratılış amacını, nefsini tanımayı ve kalbini arındırmayı merkeze alan bu öğretiler, kişinin gerçek kimliğini ve benliğini bulması için rehberlik eder. Bu, Allah’a teslimiyetle birlikte iç huzur ve dünya-ahiret mutluluğunu getirir.

@@@@@@

“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.” Sözünü insanın kendisi olma ve kendisini bulması açısından açıklar mısın?

Bediüzzaman Said Nursî’ye ait olan “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.” ifadesi, insanın varoluşunu anlaması ve yaratılış gayesini fark etmesi üzerine derin bir mesaj içerir. Bu söz, insanın kendisini, benliğini ve kişiliğini bulma sürecini şöyle açıklayabilir:

1. “Kendini Oku” Nedir?

Kendini okumak, insanın kendi varlığını, özelliklerini ve yaratılış amacını idrak etmesi anlamına gelir. İnsan, biyolojik bir varlık olmanın ötesinde, düşünme, anlama ve irade gibi üstün yeteneklere sahip bir varlıktır. Bu yetenekler, insanı diğer yaratılmışlardan ayırır.

Kur’an’daki Temeli:
Kur’an-ı Kerim’de “Kendi nefislerinizde de (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller vardır). Görmüyor musunuz?” (Zariyat, 51:21) buyurularak insanın kendi varlığı üzerinde tefekkür etmesi istenir. İnsan, kendini okuyarak Allah’ın sanatını ve kudretini anlamaya yöneltilir.

Nefis Muhasebesi:
Kendini okumak, kişinin zayıflıklarını, kusurlarını ve aynı zamanda potansiyelini keşfetmesi demektir. Böylece insan, nefsinin isteklerini kontrol altına alarak manevi bir olgunluğa erişebilir.

2. Hayvan ve Câmid Hükmünde Olmak:

Eğer insan kendini okumaz, düşünmez ve yaratılış amacını anlamaya çalışmazsa, bu durumda yaratılışındaki yüksek özellikleri kullanmayarak hayvan ya da camid (cansız varlık) hükmünde olabilir.

Hayvan Hükmünde Olmak:
Hayvanlar, biyolojik ihtiyaçlarını karşılamanın ötesine geçmeyen varlıklardır. İnsanın da yalnızca yeme, içme ve dünyevî hazlara odaklanarak yaşaması, onu hayvani bir seviyeye indirger. Bu, insanın akıl, irade ve ahlak gibi özelliklerini ihmal etmesi anlamına gelir.

Câmid Hükmünde Olmak:
Câmidlik, manevi olarak donuk, bilinçsiz ve şuursuz bir hayat sürmek demektir. İnsan, tefekkür etmez ve Allah’ın sanatını anlamaya çalışmazsa, adeta bir taş gibi cansız bir varlık haline gelir. Bu, insanın yaratılış amacını kaybetmesidir.

3. İnsan Olmanın Şartı:

Bu söz, insan olmanın biyolojik bir durumdan ziyade manevi bir idrak ve bilinç meselesi olduğunu ifade eder. Gerçek insanlık, insanın şu üç temel alanı keşfetmesiyle mümkündür:

Allah’ı Tanımak: Kendini okumak, Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımak için bir araçtır. İnsan, kendi yaratılışı üzerinde tefekkür ederek Allah’ın büyüklüğünü idrak eder.

Hayatın Amacını Anlamak: İnsan, yalnızca dünya için yaratılmadığını, ebedî bir hayat için bir yolculukta olduğunu fark etmelidir. Bu bilinçle yaşamak, insanı yüksek bir ahlaka ve kişiliğe taşır.

Sorumluluk Bilinci: İnsan, kendini okuyarak hayata karşı sorumluluğunu anlar. Bu sorumluluk hem kendi nefsini eğitmek hem de çevresine fayda sağlamaktır.

Sonuç:

“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku…” ifadesi, insanın kendi varlığını ve Allah ile olan ilişkisini derinlemesine anlaması gerektiğini vurgular. İnsan, kendini okuyup yaratılış amacını fark ederse, gerçek anlamda insan olur. Aksi halde, yalnızca biyolojik bir varlık olarak yaşar ve manevi anlamda hayvan ya da câmid bir duruma düşebilir. Bu söz, insanı sürekli bir tefekkür ve kendini geliştirme sürecine davet eden bir çağrıdır.

@@@@@@@

İnsan bu dünyaya kendisini bulmaya, gizliliklerini ortaya çıkarmaya, Rabbisini bilip Ona kullukta bulunmaya gelmiştir.

İnsanın bu dünyadaki varoluş amacı, derin bir felsefi ve dini tartışma konusu olmuştur.
İnsan:
* Kendini keşfetmeye: İçindeki potansiyeli, yetenekleri ve sınırlarını anlamaya çalışır.
* Gizemleri çözmeye: Evrenin, hayatın ve kendi varoluşunun sırrını araştırmıştır.
* İlahi olanla bağlantı kurmaya: Bir Yaratıcıya inanıp O’na ibadet etmek, birçok insan için önemli bir amaçtır.
Bu üç temel nokta, insanın hayatına anlam ve yön veren temel ilkeler olarak kabul edilebilir.
İnsanın bu dünyadaki varoluşu, sürekli bir öğrenme ve keşfetme süreci olarak değerlendirilebilir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=_Z1UpMz3228

 

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

ALLAH KULUNA KÂFİ DEĞİL Mİ?

ALLAH KULUNA KÂFİ DEĞİL Mİ?[1]

 

“Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.” Zümer Suresi.46. Ayetinin nüzul sebebi ve hikmeti nedir?


Zümer Suresi, 46. Ayeti şu şekilde ifade eder:
“Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.”

Nüzul Sebebi

Bu ayet, Mekke döneminde müşriklerin Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) yönelik tehditlerine ve inananlara yönelik korkutma çabalarına cevap olarak indirilmiştir. Müşrikler, İslam’a davet edenleri yıldırmak ve onları kendi batıl yollarına döndürmek amacıyla tehditlerde bulunuyorlardı. Onlar, özellikle putlarına saygısızlık yapıldığını düşündüklerinde, müminleri putlarının intikam alacağı korkusuyla uyarıyorlardı.

Bu ayet, Allah’ın kullarına olan yeterliliğini ve koruyuculuğunu hatırlatarak, müminlerin Allah’tan başka bir güçten korkmaması gerektiğini vurgular. Allah’ın kudreti ve himayesi, tüm korkuların üzerinde bir güven kaynağıdır.

Hikmeti

1. Tevhid Akidesini Güçlendirme: Bu ayet, Allah’ın kullarına her konuda yeterli olduğunu ve O’ndan başka bir ilah veya koruyucunun olmadığını açıkça belirtir. Bu, tevhid inancının özüdür.

2. Korkunun Kaynağını Ortadan Kaldırma: Müşrikler, insanları putlarıyla korkutmaya çalışırken, bu ayet Allah’ın sonsuz gücünü hatırlatarak müminlere cesaret vermektedir. Allah’ın kudretine inanan bir insan, hiçbir mahluktan korkmaz.

3. Hidayet ve Dalalete Dikkat Çekme: Ayette, Allah’ın sapıklıkta bıraktığı kişiyi kimsenin hidayete ulaştıramayacağı belirtiliyor. Bu, insanın doğru yolda olabilmesi için Allah’a yönelmesi gerektiğini vurgular.

4. Peygamber ve Müminlere Moral Verme: Bu ayet, müşriklerin tehditlerine karşı Peygamber Efendimiz’e ve müminlere moral vererek Allah’a güvenmelerini ve davetlerine sabırla devam etmelerini teşvik eder.

Mesajı ve Uygulaması

Bu ayet, günümüzde de müminler için büyük bir teselli ve güven kaynağıdır. Allah’a tam anlamıyla güvenen bir insan, dünya hayatındaki hiçbir tehditten veya korkudan etkilenmez. Ayet, Allah’ın kuluna her durumda yeterli olduğunu ve O’na güvenenlerin korkuya kapılmaması gerektiğini öğütler.

@@@@@@@

Allah kuluna kâfi değil midir? Ayetinin hz. Osmanin sehadetiyle olan ilgisi nedir?

“Allah kuluna kâfi değil midir?” (Zümer Suresi, 39:36) ayetinin, Hz. Osman’ın (r.a.) şehadetiyle ilişkilendirilmesi, İslam tarihindeki bazı olaylara ve rivayetlere dayanmaktadır.

Bağlantının Temeli

Rivayetlere göre, Hz. Osman (r.a.) halifeliğinin son dönemlerinde, Medine’deki bazı isyancılar tarafından kuşatılmış ve kendisinden halifelikten çekilmesi istenmiştir. Ancak Hz. Osman, İslam davası ve hak olan bir görevden kendi isteğiyle çekilmenin doğru olmadığını düşünmüş, buna direnmiş ve teslimiyet göstermemiştir.

Bu süreçte, isyancılar Hz. Osman’ı tehdit etmiş, onu korkutmaya çalışmışlardır. Ancak Hz. Osman, Allah’a olan tam güveni ve teslimiyetiyle bu tehditlerden etkilenmemiştir. Rivayetlere göre, kuşatma sırasında Zümer Suresi’nin bu ayetini okuyarak Allah’ın kendisine kâfi olduğunu dile getirmiştir. Şehadeti esnasında da bu ayeti tefekkür ettiği ve üzerinde bulunduğu Mushaf’ta bu ayetin açık olduğu belirtilir.

Hz. Osman’ın Şehadeti ve Ayetin Anlamıyla İlişkisi

1. Allah’a Güven ve Teslimiyet: Hz. Osman, tehditlere rağmen Allah’a olan güvenini kaybetmemiş, dünya korkularını ve tehditlerini bir kenara bırakmıştır. Bu tavır, ayetin ruhunu yansıtmaktadır: Allah, müminlere her durumda kâfidir.

2. Şehadet ve Tevhid Bilinci: Hz. Osman, kuşatma sırasında hiçbir şekilde düşmanlarına boyun eğmemiş, canını Allah’a teslim etmiş ve son anına kadar hak yolunda kalmıştır. Bu durum, ayetin müminler için rehberlik ettiği tevekkül anlayışını göstermektedir.

3. Kur’an’a Bağlılığı: Rivayetlerde, Hz. Osman’ın şehit edildiği sırada Kur’an okuyor olduğu ve üzerinde kanının damladığı ayetin bu olduğu aktarılır. Bu durum, onun Allah’a olan bağlılığını ve Kur’an’a olan sadakatini vurgular.

Sonuç

Bu ayet, Hz. Osman’ın hayatında ve özellikle şehadetinde, Allah’a olan güvenin ve tevekkülün bir sembolü olmuştur. Ayet, onun hem sabrını hem de korkusuzca Allah’a teslimiyetini yansıtır. Bu olay, tüm müminlere zorluklar karşısında Allah’a güvenmenin önemini ve Allah’ın her durumda yeterli olduğunu hatırlatır.

@@@@@@@

“Eğer siz Allah’a hakkı ile tevekkül etseniz kuşlar gibi rızıklanırdınız. Onlar aç gider, tok dönerler.” (bk. Tirmizi, Zühd, 33; İbn Mace, Zühd, 14; İbn Hanbel,1/332)

“…Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter…” (Talak, 65/2-3)

“Evet en parlak bir mu’cize-i san’at-ı Samedaniye ve bir hârika-i hikmet-i Rabbaniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idame eden de odur. Ondan başka olmaz… Delil mi istersin? En zaîf, en aptal hayvan; en iyi beslenir (Meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nazik mahluk; en iyi rızkı o yer (Çocuklar ve yavrular gibi).”

“Evet vasıta-ı rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını; belki, acz u za’f ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları müvazene etmek kâfidir.” (bk. Nursi, Sözler, s. 23)

“Demek derd-i maişet için namazını terkeden, o nefere benzer ki: Talimi ve siperini bırakıp, çarşıda dilencilik eder. Fakat namazını kıldıktan sonra Cenab-ı Rezzak-ı Kerim’in matbaha-i rahmetinden tayinatını aramak, başkalara bâr olmamak için bizzât gitmek; güzeldir, mertliktir, o dahi bir ibadettir.”(bk. age.)

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=rEzrPjc0mTs&t=10s

 

Loading

No ResponsesAralık 21st, 2024

GELİŞİME AÇILAN KAPI

GELİŞİME AÇILAN KAPI[1]

 

Latifelerin Önemi ve İşlevi

Latifeler, insanın manevi yapısını oluşturan ince, hassas ve derin hislerdir. Bunlar, insanın Allah ile olan bağlantısını sağlayan ve yaratılış gayesini gerçekleştirmesinde kritik rol oynayan unsurlardır. Risale-i Nur’da, latifeler insanın iç dünyasının temel taşları olarak tanımlanır ve her biri Allah’ın bir isminin veya sıfatının tecellisine hizmet eder.

Latifelerin önemi, insanın manevi gelişiminde ve Allah’a yakınlaşmasında ortaya çıkar. Eğer latifeler doğru bir şekilde yönlendirilir ve kullanılırsa, insan yüce bir manevi mertebeye ulaşabilir; aksi takdirde bu latifeler körelir ve insanın dünya ve ahiret hayatını olumsuz etkiler.

Kalp, Ruh ve Akıl: İnsan İç Dünyasının Merkezleri

Risale-i Nur’a göre insanın manevi yapısı, başlıca şu latifelerden oluşur:

1. Kalp:

Kalp, insanın manevi merkezidir ve iman, sevgi, şefkat gibi duyguların kaynağıdır.

Bediüzzaman, kalbi “insanın mana-yı harfiyle Allah’a bakan yüzü” olarak tanımlar.

Kalbin doğru kullanımı, Allah’a olan iman ve sevgiyle mümkündür.

Kalp, Allah’ın rızasını kazanmak ve yaratılış gayesine ulaşmak için temel bir rol oynar.

2. Ruh:

Ruh, insanın varlık ve kimliğinin özüdür. Ölümden sonra da varlığını sürdüren bir cevherdir.

Ruh, insanı Allah’a bağlayan ve ebedi hayatını kazandıran en önemli latifedir.

Risale-i Nur’da ruhun, insanın hem Allah’ın isimlerini tanımasında hem de O’na ibadet etmesinde rehber olduğu vurgulanır.

3. Akıl:

Akıl, insanın düşünme, anlamlandırma ve hakikati idrak etme yeteneğidir.

Risale-i Nur’da akıl, kâinattaki İlahi işaretleri okuyarak Allah’ın varlığını ve birliğini anlamada temel bir araçtır.

Ancak akıl, tek başına hakikati tam anlamıyla kavrayamaz; kalp ve ruhla dengeli bir şekilde çalışmalıdır.

İman ve Marifetullah’ta Latifelerin Rolü

Latifeler, insanın Allah’ı tanıma (marifetullah), sevme (muhabbetullah) ve O’na ibadet etme (ubudiyet) yolunda rehberlik eden manevi araçlardır.

1. İman ve Latifeler

İman, latifelerin temel gıdasıdır. İman olmadan latifeler körelir ve işlevlerini yerine getiremez.

Kalp, ruh ve akıl, iman ile olgunlaşır ve insanın hakikati anlamasına yardımcı olur.

İman, latifelerin Allah’a yönelmesini sağlar ve insanın yaratılış gayesine uygun bir şekilde hareket etmesine vesile olur.

2. Marifetullah ve Latifeler

Latifeler, insanın Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımasında aktif bir rol oynar.

Kalp: Allah’a sevgi ve teslimiyetle yönelir.

Ruh: Allah’ın ebedi sıfatlarını idrak eder ve O’na bağlanır.

Akıl: Allah’ın kâinattaki tecellilerini düşünür ve İlahi hikmeti kavrar.

3. Latifelerin Gelişimi

Latifelerin inkişaf etmesi (gelişmesi), manevi çaba ve tefekkürle mümkündür:

İbadet ve Dua: Latifeleri arındırır ve Allah’a yönelmesini sağlar.

Tefekkür: Kâinattaki İlahi işaretleri okumak, insanın akıl ve kalp latifelerini geliştirir.

Zikir ve Tesbih: Kalbi nurlandırır, ruhu yüceltir ve insanın Allah’a olan yakınlığını artırır.

Sonuç

Risale-i Nur’da, kalp, ruh ve akıl gibi latifeler insanın manevi yapısının temel taşları olarak tanımlanır. Bu latifeler, Allah’a iman ve marifetullah yolunda birer rehberdir. Kalp Allah’a sevgiyle yönelir, ruh O’nunla bağ kurar, akıl ise İlahi hikmeti idrak eder.

Latifeler, insanın Allah’a olan yakınlığını artıran, yaratılış gayesini gerçekleştirmesini sağlayan en önemli araçlardır. Ancak bu latifelerin gelişimi, iman, ibadet ve tefekkürle mümkündür. Latifeler doğru bir şekilde kullanıldığında insanı yüce bir manevi mertebeye ulaştırır, aksi takdirde gaflet ve günahlar onları köreltir. Bu yüzden insan, latifelerini sürekli beslemeli ve Allah’a yönlendirmelidir.

**************  

Kabiliyet: Gelişime Açılan Kapı

Kabiliyet, insanın yaratılışında bulunan potansiyel yeteneklerin açığa çıkmış, faal hale gelmiş şeklidir. Risale-i Nur’da kabiliyetler, Allah’ın insana verdiği büyük bir emanet olarak görülür ve insanın bu kabiliyetleri geliştirerek yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanması gerektiği vurgulanır.

Bediüzzaman Said Nursî, insanın yaratılışında yerleştirilen istidatların (potansiyellerin), ancak çaba ve irade ile kabiliyete dönüşeceğini ifade eder. Kabiliyetler, insana verilen birer imkân olmakla beraber, aynı zamanda sorumluluk yükleyen özelliklerdir.

Kabiliyetlerin Gelişimi

Çaba ve Gayret: İnsan, yaratılışındaki potansiyeli açığa çıkarmak için çalışmalı, gayret göstermelidir. Kabiliyetlerin gelişimi hem bireysel irade hem de çevresel faktörlere bağlıdır.

Manevi Eğitim: Kabiliyetler, ibadet, zikir ve tefekkürle olgunlaşır. Manevi eğitim, insanın Allah’a olan yakınlığını artırırken kabiliyetlerini doğru bir şekilde yönlendirmesini sağlar.

Zararlı Unsurların Uzaklaştırılması: Gaflet, tembellik ve kötü alışkanlıklar kabiliyetlerin körelmesine neden olur. Bediüzzaman’a göre, insan bu zararlı etkilerden uzak durarak kabiliyetlerini olgunlaştırabilir.

İlahi Kudret ve İnsan Potansiyeli Arasındaki İlişki

Risale-i Nur’da insanın kabiliyetleri, İlahi Kudret’in bir yansıması olarak değerlendirilir. İnsan, sahip olduğu potansiyellerle Allah’ın isim ve sıfatlarına bir ayna olur.

İnsan ve İlahi Kudret Arasındaki Bağ

1. Kabiliyetler ve Allah’ın İsimleri:
Her kabiliyet, Allah’ın bir isminin tecellisidir.

İlim öğrenme kabiliyeti: Alîm (her şeyi bilen) ismine.

Sanat yapma kabiliyeti: Musavvir (şekil veren) ismine.

Şefkat ve merhamet duygusu: Rahman ve Rahîm isimlerine işaret eder.

2. Allah’ın Lütfu:
İnsan kabiliyetlerini tamamen kendi çabasıyla değil, İlahi bir lütuf olarak kazanır. Bediüzzaman, insanın hiçbir şeyde tam anlamıyla müstakil olmadığını ve her başarının arkasında Allah’ın yardımı olduğunu belirtir.

  1. İnsanın Sorumluluğu:
    İnsanın kabiliyetleri İlahi bir emanet olarak verilmiştir. Bu emaneti doğru kullanmak ve İlahi Kudret’i tanımak, insanın yaratılış gayesidir.

    Kabiliyetlerin Farklılaşması ve İlahi Adalet

    İnsanlar, doğuştan farklı istidat ve kabiliyetlere sahiptir. Bediüzzaman, bu farklılaşmayı İlahi bir hikmetin sonucu olarak değerlendirir. Kabiliyetlerdeki farklılık, insanların dünyadaki görevlerini yerine getirebilmesi ve toplumsal bir denge kurulması için gereklidir.

    Kabiliyetlerdeki Farklılık

    1. Doğal Farklılık:
    İnsanlar fiziksel, zihinsel ve manevi açıdan farklı kabiliyetlerle yaratılmıştır. Bu farklılık, kâinatta var olan çeşitliliğin bir yansımasıdır.

    2. Toplumsal Denge:
    Kabiliyetlerdeki farklılık, toplumun işleyişine hizmet eder. Her bireyin farklı bir görevi üstlenmesi, toplumsal dayanışma ve adaletin sağlanmasında önemli bir unsurdur.

    3. İlahi Hikmet:
    Bediüzzaman, farklılıkların İlahi adaletin ve hikmetin bir gereği olduğunu ifade eder. İnsanlara farklı kabiliyetler verilmesi, herkesin eşit sorumluluk taşımadığı bir imtihan düzenini sağlar.

    İlahi Adalet ve İmtihan

    1. Adaletin Mahiyeti:
    İlahi adalet, insanlara kabiliyetlerine ve sorumluluklarına göre muamele edilmesini sağlar. İnsanlar eşit kabiliyetlere sahip olmasa da herkes kendi kapasitesine göre değerlendirilecektir.

  2. İmtihan Düzeni:
    İstidat ve kabiliyetler, insanın dünyada imtihan edilmesinin bir parçasıdır. İnsan, kabiliyetlerini doğru bir şekilde kullanarak ahiret saadetini kazanabilir.

    3. Nimet ve Sorumluluk:
    Kabiliyetler, birer İlahi nimet olduğu gibi aynı zamanda bir sorumluluktur. Bu nimetlerin kötüye kullanılması, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşmasına yol açar.

    Sonuç

    Kabiliyet, insanın yaratılışındaki potansiyelin açığa çıkışıdır ve bu, İlahi Kudret’in bir yansımasıdır. Risale-i Nur, insanın kabiliyetlerini İlahi hikmete uygun bir şekilde geliştirmesi gerektiğini vurgular. Kabiliyetlerdeki farklılıklar hem toplumsal dengeyi hem de İlahi adaleti sağlar.

    İnsan, kendisine verilen bu potansiyel ve kabiliyetleri doğru bir şekilde kullanarak Allah’ın rızasını kazanabilir. Ancak gaflet ve nefsin etkisiyle bu kabiliyetlerin yanlış kullanılması, insanı hüsrana götürebilir. Bu nedenle, kabiliyetlerin İlahi bir emanet olduğu unutulmamalı ve bu emanetin gereği yerine getirilmelidir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=F9s10R99o4E

Loading

No ResponsesAralık 18th, 2024