Ateşin Gölgesinde Büyük Plan: Arz-ı Mev’ûd’un Sessiz İşgali ve Türkiye Üzerinden Kurulan Tuzaklar
Ateşin Gölgesinde Büyük Plan: Arz-ı Mev’ûd’un Sessiz İşgali ve Türkiye Üzerinden Kurulan Tuzaklar
1. Giriş: Ateşin Arasından Yükselen Bir Hedef
Dünya büyük bir yangının içinde. Yangını tutuşturan ise sadece tanklar, uçaklar ve füzeler değil; aynı zamanda idealler, inançlar ve kadim emeller. İsrail, Arz-ı Mev’ûd idealiyle sınırlarını kutsallaştırmak ve yayılmacı bir emel uğruna bölgede taş üstünde taş bırakmamakta kararlı görünüyor. ABD ise bu idealin hamisi, taşıyıcısı ve gerektiğinde bekçisi rolünü oynamaktadır. Bu denklemde Türkiye ise, tarihsel misyonu, coğrafi konumu ve manevi yükümlülüğü ile hedef tahtasının tam ortasında yer almaktadır.
2. Arz-ı Mev’ûd: Tarihten Günümüze Bir Emel
“Arz-ı Mev’ûd” ya da “Vadedilmiş Topraklar” inancı, Tevrat kaynaklı bir vaade dayanır ve Nil’den Fırat’a kadar olan geniş bölgeyi kapsar. Bu, dini bir beklenti gibi görünse de, siyonist ideolojinin merkezine yerleştirilmiş siyasi bir projedir. 1948’de İsrail’in kuruluşuyla başlayan bu hedef, Kudüs’ü merkez alarak bölgedeki tüm siyasi dengeleri altüst edecek şekilde şekillenmiştir.
İsrail için Suriye’nin parçalanması, Irak’ın işgali, Lübnan’ın zayıflatılması, İran’ın tehdit gösterilmesi ve en önemlisi Türkiye’nin etkisizleştirilmesi bu hedefin kilometre taşlarıdır.
3. Suriye Oyunu: Esed’in Devrilmesi ve PKK Koridoru
Suriye iç savaşı, Arz-ı Mev’ûd planının bir sahnesi olarak görülmelidir. Bu savaşta hedef yalnızca Esed rejimi değil, aynı zamanda Türkiye’nin güney sınırında bir “terör devleti” kurarak Türkiye’yi içe kapatmak, enerjisini tüketmek ve bölgedeki manevra alanını daraltmaktı. PKK/PYD üzerinden ABD eliyle kurulan bu kuşatma planı, Türkiye’nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla bozuldu.
Ancak bu bozgun, İsrail’i daha da tedirgin etti. Çünkü Türkiye artık sadece bir sınır güvenliği meselesi değil, ümmetin yeniden diriliş umudu haline gelmişti.
4. Yeni Cepheler: Türkiye’yi Meşgul Etme Stratejisi
Tarihte her büyük millet, düşmanları tarafından ya içerden yıkılmış ya da meşgul edilerek sindirilmiştir. İsrail ve müttefikleri, Türkiye’yi terörle, ekonomik saldırılarla, diplomatik ablukalarla ve kamuoyunu yönlendiren medya araçlarıyla sürekli zayıf ve savunmada tutma arzusundadır.
Açıkça söylemek gerekir ki, Türkiye’nin “mazlumların hamisi” rolüne soyunması, sadece insani değil, aynı zamanda jeopolitik bir tehdittir İsrail için. Çünkü Kudüs’ü gündeminden düşürmeyen bir Türkiye, Arz-ı Mev’ûd’un önünde en büyük engeldir.
5. Hikmet ve Ders: Neden Türkiye?
Bu sorunun cevabı tarihte gizlidir. Çünkü Türkiye, Selçuklu’yla Kudüs’ü Haçlılardan almış, Osmanlı’yla dört yüz yıl boyunca mukaddes beldeleri korumuş ve ümmetin birliğini asırlarca sağlamış bir dev mirasın varisidir. İşte bu yüzden, İsrail ve onun zihniyet ortakları Türkiye’yi sadece bir ülke değil, bir hatıra ve bir ihtimal olarak görür.
Bugün Türkiye’ye karşı kurulan cephe, sadece bir coğrafya savaşı değil; tarihin intikam savaşıdır. Ama bu aynı zamanda, Türkiye’nin de tarihteki yerine yeniden dönmesi için bir fırsattır.
6. İbretli Bir Çağrı: İttihad-ı İslam Zorunluluktur
İsrail’in ateşi sadece Gazze’yi değil, ümmetin bütün vicdanını yakmaktadır. Bu ateşin söndürülmesi için artık diplomatik hamleler değil, fikrî birlikler, ahlâkî direnişler ve İslami bir şuur gerekmektedir. İttihad-ı İslam, bu ateşten bir kale inşa edebilecek tek çimentodur. Zira dağınık ümmet, kolay yutulur. Ama birleşmiş bir İslam alemi, Arz-ı Mev’ûd hayalini kâbusa çevirir.
Sonuç: Küller Arasında Diriliş Vakti
İsrail ve ABD’nin ortak yürüttüğü bu “kaos stratejisi”, sadece tahrip etmeyi değil, yerine kendi ideolojik düzenlerini kurmayı hedefliyor. Ancak hesap etmedikleri şey, dirilişin tam da yıkım anlarında başladığıdır. Türkiye, bu ateş çemberinden sadece kendini değil, ümmeti de çıkaracak kudrete sahiptir. Yeter ki içeriden parçalanmasın, oyunlara gelmesin ve tarihî misyonuna yeniden yönelsin.
Makale Özeti:
İsrail ve ABD ortaklığı, Arz-ı Mev’ûd hedefi doğrultusunda Ortadoğu’da savaş ve istikrarsızlık yayarken, Türkiye’yi de bu planların dışında bırakmamakta kararlıdır. Suriye krizi, PKK’nın desteklenmesi ve Türkiye’nin bölgesel liderliğinin engellenmesi bu planın parçalarıdır. Ancak tarihî ve manevî misyonu gereği Türkiye bu kuşatmayı aşabilecek birikime sahiptir. Bunun için ümmet birliği, stratejik akıl ve tarih şuuruyla hareket edilmelidir.