İnsan karakteri, doğuştan gelen özelliklerin (biyolojik ve genetik faktörler) ve çevresel etkilerin (aile, toplum, eğitim, deneyimler) karmaşık bir etkileşimi sonucu oluşur. Bu süreç dinamik ve yaşam boyunca değişime açık bir yapıya sahiptir. İşte karakterin oluşumunu etkileyen temel faktörler:
1. Genetik ve Biyolojik Faktörler
Doğuştan Gelen Özellikler: Her insan belirli genetik eğilimlerle doğar. Örneğin, bazı insanlar daha sakin veya heyecanlı bir mizaca sahip olabilir.
Sinir Sistemi ve Beyin Kimyası: Beynin işleyişi, serotonin, dopamin gibi nörotransmitterlerin düzeyleri, kişinin duygu durumlarını ve davranışlarını etkiler.
Fiziksel Sağlık ve Hormonlar: Hormonlar (örneğin, testosteron veya kortizol) kişinin agresiflik, sakinlik veya stres tepkileri gibi yönlerini etkileyebilir.
2. Aile ve Erken Dönem Çevresi
Aile Dinamikleri: Çocukluk döneminde ebeveynlerle ve bakım verenlerle kurulan bağlar, güven duygusunu ve ilişkilere yaklaşımı şekillendirir.
Disiplin ve Eğitim: Ailelerin kullandığı disiplin yöntemleri ve verdikleri değerler, kişinin sorumluluk duygusunu ve ahlaki anlayışını etkiler.
Kardeşler ve Sosyal Etkileşimler: Evdeki kardeş dinamikleri, paylaşma, rekabet veya işbirliği gibi özelliklerin gelişiminde rol oynar.
3. Toplumsal ve Kültürel Etkiler
Kültürel Değerler: Bireyin yetiştiği toplumun normları, gelenekleri ve değerleri, kişinin karakterini büyük ölçüde şekillendirir.
Sosyal Çevre ve Arkadaşlıklar: Çocukluk ve ergenlik döneminde arkadaş çevresi, bireyin davranışlarını ve alışkanlıklarını etkiler.
Toplumsal Roller ve Beklentiler: Toplumda üstlenilen roller (örneğin, liderlik veya destekleyici bir rol) bireyin kişilik özelliklerinin belirginleşmesine katkıda bulunur.
4. Eğitim ve Öğrenim Süreci
Eğitim Sisteminin Etkisi: Öğrenme deneyimleri, bireyin düşünme biçimini, problem çözme yeteneklerini ve dünya görüşünü şekillendirir.
Öğretmenler ve Rehberler: Önemli birer rol model olan öğretmenler, bireyin özgüvenini ve değer sistemini etkileyebilir.
5. Yaşam Deneyimleri
Travmalar ve Zorluklar: Yaşanan zorlayıcı olaylar (örneğin, kayıplar veya başarısızlıklar), bireyin duygusal dayanıklılığını ve başa çıkma mekanizmalarını şekillendirir.
Başarılar ve Ödüller: Hayatta elde edilen başarılar, bireyin özgüvenini artırırken, başarısızlıklar öğrenme ve gelişim için bir fırsat sunabilir.
Kişisel Tercihler ve Seçimler: İnsanlar yaşadıkları deneyimlere farklı tepkiler verir, bu da bireysel farkları ortaya çıkarır.
6. Kişisel Gelişim ve Özgür İrade
Kendi Kendini Gözlem: İnsanlar, kendilerini analiz ederek ve geliştirmek için çaba sarf ederek karakterlerini değiştirebilir.
Motivasyon ve Hedefler: Bireyin neyi önemsediği ve hangi hedeflere odaklandığı, kişisel gelişim üzerinde belirleyici bir rol oynar.
Felsefi ve Dini İnançlar: İnanç sistemleri ve yaşam felsefeleri, kişinin kararlarını ve tutumlarını şekillendirebilir.
7. Doğa ve Nurture Etkileşimi
Bilimsel araştırmalar, karakterin hem doğuştan gelen (genetik) hem de çevresel faktörlerin (öğrenme ve deneyimler) bir sonucu olduğunu göstermektedir. Yani bir insanın karakteri, biyolojik eğilimler ve bu eğilimlerin çevresel faktörler tarafından şekillendirilmesiyle oluşur.
Sonuç olarak, insan karakteri sabit bir şey değildir; yaşam boyunca gelişen, değişen ve deneyimlerle zenginleşen bir yapıdır. Kişinin kendini tanıması ve bilinçli bir şekilde gelişim çabası, bu süreci olumlu yönde etkileyebilir.
Varlıkların kendi kendine, rast gele, tesadüfen ve bilinçsizce olma ihtimali var mı, neden?
Varlıkların “kendi kendine, rastgele, tesadüfen ve bilinçsizce” oluşabileceği fikri, materyalist ve bilimsel dünya görüşüne dayanır. Bu yaklaşım, evrendeki düzenin ve karmaşıklığın doğal süreçler, fiziksel yasalar ve uzun zaman dilimleri boyunca gerçekleşen rastlantısal olaylarla açıklanabileceğini öne sürer. Ancak bu ihtimalin varlığını anlamak için birkaç temel noktayı ele almak gerekir:
1. Doğa Yasalarının Rolü
Evrende gözlemlenen her olay, belirli fiziksel ve kimyasal yasalar çerçevesinde gerçekleşir. Bu yasalar bilinçsizdir, ancak düzenli ve öngörülebilir şekilde işler. Örneğin:
Yerçekimi: Gezegenlerin hareketini düzenler.
Kimyasal Reaksiyonlar: Atomların ve moleküllerin belirli kurallarla bir araya gelmesini sağlar.
Doğal Seçilim: Canlıların evrim sürecinde çevreye uyum sağlamasına yol açar.
Doğa yasaları, karmaşık yapılar ve düzenlerin, herhangi bir bilinç olmadan ortaya çıkmasına olanak tanıyabilir.
2. Rastlantı ve İstatistiksel Olasılık
Rastgele olaylar, uzun zaman dilimlerinde beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Örneğin:
Moleküler Kombinasyonlar: Evrende sayısız moleküler etkileşim gerçekleşir. Bu etkileşimlerden bazıları, yaşamın temel yapı taşlarını (amino asitler, proteinler) oluşturabilir.
Deneme ve Yanılma: Evrim sürecinde milyarlarca canlı formu ortaya çıkar ve yalnızca çevreye en iyi uyum sağlayanlar hayatta kalır.
Büyük Zaman Ölçekleri: Evrendeki süreçlerin 13,8 milyar yıl gibi bir zaman aralığında gerçekleştiği düşünülürse, düşük olasılıklı olayların meydana gelme şansı artar.
Bir örnek: Bir zar milyonlarca kez atılırsa, bir dizi imkânsız görünen sayı dizisi (örneğin, ardışık altı tane “6”) rastlantı sonucu oluşabilir.
3. Karmaşıklığın Kendiliğinden Ortaya Çıkışı
Karmaşık sistemler, başlangıçta basit olan yapılardan kendiliğinden gelişebilir. Buna “kendiliğinden örgütlenme” denir:
Kristalizasyon: Suyun donarken kristal yapılar oluşturması bilinç gerektirmeyen bir örnektir.
Doğal Seçilim ve Mutasyon: Evrimsel süreçlerde, canlıların özellikleri rastgele mutasyonlar ve çevresel baskılarla şekillenir. Bu, karmaşık biyolojik yapıların oluşumunu açıklar.
4. Bilimsel Modeller ve Açıklamalar
Büyük Patlama Teorisi: Evrenin, başlangıçta bir “tekillikten” genişleyerek bugünkü haline geldiği kabul edilir. Bu süreç bilinçsiz fiziksel yasalarla açıklanır.
Kimyasal Evrim: Yaşamın temel moleküllerinin (örneğin, amino asitler) cansız kimyasal süreçlerle oluşabileceği laboratuvar deneyleriyle gösterilmiştir (örneğin, Miller-Urey deneyi).
Evrim Teorisi: Canlıların karmaşıklığı, doğal seçilim ve mutasyon gibi mekanizmalarla açıklanır.
Rastgelelik ve Anlam Arayışı
Materyalist bakış açısına göre, evrenin oluşumu ve işleyişi bilinçsiz süreçlerle açıklanabilir. Ancak bu, varlıkların tamamen “anlamsız” olduğu anlamına gelmez. Doğa yasalarının işleyişi sonucunda ortaya çıkan düzen ve karmaşıklık, insan zihni tarafından anlamlı olarak algılanabilir.
6. Tesadüfün İhtimal Boyutu
Varlıkların kendi kendine oluşma ihtimali son derece düşüktür, ancak şu sebeplerle mümkün görülebilir:
Evrenin Genişliği: Evrende trilyonlarca galaksi, yıldız ve gezegen bulunur. Bu kadar büyük bir ölçekte düşük ihtimallerin gerçekleşme olasılığı artar.
Uzun Zaman Dilimi: Evrende 13,8 milyar yıl gibi uzun bir zaman süreci, rastlantısal olayların etkili bir şekilde birikmesine olanak tanır.
7. Sınırları ve Sorunları
Bu yaklaşımın eleştirileri şunlardır:
İlk Sebep Sorunu: Evreni başlatan “ilk sebep” nedir? Rastlantısallık ve doğal yasalar bu soruyu tam olarak yanıtlayamaz.
İnce Ayar Sorunu: Evrendeki fiziksel sabitler (örneğin, yerçekimi sabiti) yaşamı mümkün kılacak şekilde “ince ayar” yapılmış gibidir. Bu durum, rastgelelik ile zor açıklanır.
Bilinç Sorunu: İnsan bilinci ve öz farkındalık gibi kavramların rastgele süreçlerle nasıl ortaya çıktığı tam olarak açıklanamamaktadır.
Sonuç
Varlıkların “kendi kendine, tesadüfen ve bilinçsizce” oluşma ihtimali teorik olarak mümkündür ve bilim, bu süreci açıklamak için güçlü argümanlar sunar. Ancak bu yaklaşım, varoluşun nedenini tam anlamıyla açıklamakta yetersiz kalabilir ve bu nedenle bir “yaratıcı” fikrini tamamen dışlamaz. Nihayetinde, bu konuya yaklaşım bireyin dünya görüşüne, inancına ve felsefi perspektifine bağlıdır.
@@@@@@@@@
Allah’ın yokluğu ispat edilebilir mi?
1. Allah’ın Yokluğunu İspat Etmek Neden Zordur?
a. Allah Kavramının Doğası
Allah, teistik geleneklerde:
Gözlemlenemez ve maddi değil: Fiziksel veya duyusal bir varlık değildir.
Ezeli ve ebedi: Zaman ve mekanın ötesindedir.
Her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen: İnsan algısının sınırlarını aşan bir varlık olarak tanımlanır.
Bu nitelikler, Allah’ı doğrudan bilimsel veya ampirik yöntemlerle test edilemez hale getirir. Eğer bir varlık fiziksel dünya içinde tanımlanamıyorsa, onun varlığını veya yokluğunu deneysel olarak ispat etmek zordur.
b. Negatif İspat Sorunu
Felsefede bir şeyin yokluğunu ispat etmek genellikle mümkün değildir. Bu, “olmayan bir şeyin ispatı” problemidir. Örneğin:
Bir unicornun olmadığını ispat etmek için, evrendeki her köşe bucakta unicorn aramanız gerekir.
Benzer şekilde, Allah’ın olmadığını ispat etmek için evrenin tüm boyutlarını (fiziksel, metafizik, ruhsal) kapsayan bir bilgiye sahip olmanız gerekir.
2. Ateist Yaklaşım: Allah’ın Yokluğunu Dolaylı Yoldan İspatlama
Bazı ateist düşünürler, Allah’ın varlığına dair delillerin yetersiz olduğunu savunarak Allah’ın yokluğunu ima eder. Bu yaklaşımda, “Allah’ın yokluğunu ispat etmek” yerine, onun varlığını kabul etmek için yeterli neden olmadığını göstermek hedeflenir.
a. Kötülük Problemi
Evrende büyük miktarda acı ve kötülük bulunmaktadır.
Eğer Allah hem her şeyi bilen hem de her şeye gücü yeten bir varlıksa, neden bu kadar acı ve kötülük var?
Bu soru, Allah’ın varlığını sorgulayan güçlü bir argüman olarak görülür.
b. Doğal Süreçlerin Yeterliliği
Evrendeki düzen ve yaşamın doğal yasalar ve rastlantılarla açıklanabileceği gösteriliyorsa, bir yaratıcıya gerek kalmaz.
Örneğin, evrenin oluşumu (Büyük Patlama) ve yaşamın gelişimi (evrim teorisi) doğal süreçlerle açıklanabilir.
c. Bilimsel Yetersizlik İddiası
Allah’a atfedilen özelliklerin (örneğin mucizeler) bilimsel olarak gözlemlenmediği veya test edilemediği söylenir.
Evrende hiçbir olayın doğaüstü bir varlık gerektirmediği savunulur.
3. Agnostik Yaklaşım: Bilinemeyeceği Görüşü
Agnostisizm, Allah’ın varlığı veya yokluğunun insan aklıyla kesin olarak bilinemeyeceğini savunur. Bu yaklaşım şunlara dayanır:
İnsan algısı sınırlıdır, dolayısıyla metafizik bir varlığı anlamak veya değerlendirmek imkânsızdır.
Allah’ın varlığını veya yokluğunu ispatlamak, doğası gereği insan bilgisi sınırlarının ötesindedir.
4. Teistik Yaklaşım: Yokluğu İspat Edilemez
Teistlere göre Allah’ın yokluğu ispatlanamaz çünkü:
Allah, maddi evrenin dışında ve ötesindedir. Onu fiziksel yasalarla değerlendirmek mümkün değildir.
Evrendeki düzen, karmaşıklık ve bilinç gibi unsurlar Allah’ın varlığına işaret eder. Bu işaretler, Allah’ın yokluğunu ima eden argümanlardan daha güçlüdür.
5. Mantıksal Argümanlar ve Eleştiriler
a. Ontolojik Argüman
Allah, tanım gereği “var olması zorunlu olan” bir varlık olarak kabul edilir. Eğer böyle bir varlık “mümkünse”, var olmaması mantıksal olarak imkânsızdır.
b. İnce Ayar Argümanı
Evrendeki fiziksel sabitler (örneğin, yerçekimi, elektromanyetik kuvvet) yaşamı mümkün kılacak şekilde hassas ayarlanmıştır. Bu durum, rastlantısal olamayacak kadar düşük bir olasılığa sahip olduğu için bir yaratıcının varlığını destekler.
c. Ateist Eleştiriler
Ateistler, bu tür argümanların güçlü bir yaratıcıyı ispat etmek için yetersiz olduğunu ve alternatif açıklamalar bulunduğunu savunur. Örneğin:
İnce ayar, çoklu evren teorisiyle açıklanabilir.
Ontolojik argüman, bir tanımın gerçekliği ispatlamak için yeterli olmadığını gösterir.
6. Pratik ve Duygusal Yönler
Allah’ın varlığı veya yokluğu, yalnızca mantıksal bir mesele değil, aynı zamanda insanların anlam arayışı ve yaşam görüşüyle ilgilidir.
İnsanlar, Allah’ın varlığını veya yokluğunu kesin olarak kanıtlamak yerine, kişisel deneyimlere ve inançlara dayanarak bu konuda bir pozisyon alırlar.
Sonuç
Allah’ın yokluğunu kesin bir şekilde ispatlamak mümkün değildir çünkü bu, bilgi sınırlarımızın ötesinde bir konudur. Ancak:
1. Ateistlere göre, Allah’ın varlığı için yeterli delil yoktur, bu yüzden yokluğu varsayılır.
2. Agnostiklere göre, Allah’ın varlığı veya yokluğu kesin olarak bilinemez.
3. Teistlere göre, Allah’ın varlığına işaret eden deliller (kozmolojik, tasarım, ahlak argümanları) güçlüdür ve yokluğu iddia etmek mantıksal bir temele dayanmaz.
Bu konuda nihai bir sonuca ulaşmak yerine, kişinin felsefi, bilimsel ve kişisel inançlarına dayanarak bir duruş geliştirmesi gerekir.
Kuran-ı Kerim’de istifhamı inkâri ifade eden ayetler.
İstifham-ı inkârî: Öğrenmek maksadiyla değil, ikrar ettirmek için soru sormak.
İstifham-ı inkârî, bir şeyi inkâr etmek veya reddetmek için kullanılan soru biçimidir. Bu ifadeler, bir soruya benzese de asıl amacı cevap almak değil, bir durumu eleştirmek, yanlışlığı göstermek veya düşünmeye sevk etmektir. Kur’an-ı Kerim’de istifham-ı inkârî, özellikle Allah’ın varlığına, birliğine, insanın nankörlüğüne veya inkârcıların hatalarına vurgu yapmak için sıkça kullanılmıştır. Aşağıda bu tarz ifadeler içeren bazı ayetler örnek olarak verilmiştir:
1. Allah’ın Varlığına ve Birliğine Dair
Neml Suresi 60-64
Bu ayetlerde Allah’ın varlığı ve yaratma gücü hakkında sorular sorularak, insanların O’nun kudretini düşünmeleri istenir:
“Gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten su indirip onunla güzel bahçeler bitiren kimdir?” (Neml, 27:60)
“Yoksa Allah ile birlikte başka bir ilah mı var?” (Neml, 27:60-64)
Bu sorular, Allah’tan başka bir yaratıcı olmadığını inkâr edilemeyecek şekilde vurgular.
2. İnkârcılara ve Nankörlere Dair
Tur Suresi 35-36
“Yoksa onlar hiçbir şey olmadan mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcı kendileri mi?”
Bu ayetler, inkârcıların mantıksızlığını sorgulamak için kullanılır. İnsanların kendi başına veya tesadüfen yaratılmış olamayacağı ima edilir.
Yunus Suresi 59
“De ki: Allah’ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kılan kimdir? Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”
Bu ayet, insanların Allah’ın izni olmadan kendi hükümlerini koymalarını eleştirir.
3. Allah’a İsyan ve Kibir Üzerine
Mülk Suresi 23-24
“De ki: Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren kimdir? Çok az şükrediyorsunuz!”
Bu ifade, insanların nankörlüğünü vurgulamak için kullanılır.
Bağışlama ve Merhamet ile İlgili
“Allah’tan başka size rızık verecek bir yaratıcı var mı?” (Fatır, 35:3)
Bu, insanların Allah’ın nimetlerini unutmasını eleştiren inkârî bir sorudur.
Peygamberlere ve Kitaba Karşı Tavırlar
Yasin Suresi 77-78
“İnsan, kendisinin bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi? Şimdi açıkça bize düşman kesiliyor.”
Bu soru, inkârcıların kendi yaratılışını düşünmeyen mantıksız tutumlarını eleştirir.
5. Ahiretin Varlığına ve İnsanların Unutkanlığına Dair
Kıyamet Suresi 3-4
“İnsan, kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?”
Bu, ahireti inkâr edenlerin düşüncelerine bir cevap niteliğindedir.
Teğabün Suresi 7
“İnkâr edenler, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: Hayır! Rabbime yemin olsun, mutlaka diriltileceksiniz.”
Burada istifham-ı inkârî, ahireti inkâr edenlerin yanlışlığını vurgular.
6. Düşünmeye ve Şükretmeye Davet
Bakara Suresi 28
“Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Oysa siz ölüydünüz, sizi diriltti; sonra yine öldürecek, sonra yine diriltecek ve sonunda O’na döndürüleceksiniz.”
Bu ifade, Allah’ı inkâr edenlerin mantıksızlıklarını göstermek için kullanılır.
Rum Suresi 50
“Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak: Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor? İşte, ölüleri de diriltecek olan O’dur!”
Burada inkârî bir ifade, düşünmeye davet amacı taşır.
Sonuç
Kur’an’da istifham-ı inkârî, inkârcıları düşünmeye davet etmek, onların mantıksızlıklarını göstermek veya Allah’ın kudretini ve nimetlerini vurgulamak için sıkça kullanılan etkili bir yöntemdir. Bu soruların amacı bilgi almak değil, okuyucuyu veya dinleyiciyi derin bir tefekküre yönlendirmektir.
50 yıl, 100 yıl, 150 yıl hatta 300 yıllık mideye oturmuş bağırsaklarını temizliyor.
Hatta ve hatta temizlemeye devam edecektir.
Esed, Netenyahu gibi…
**********
Suriye’nin işgalden kurtulup gerçek sahiplerinin eline geçmesiyle birlikte artık dünyanın farklı yerlerinde ve özellikle Türkiye’den en az 2 milyon belki daha fazla insan memleketine, tekrar gerisin geriye dönecektir ancak burada iki noktayı hatırlatmam gerekir; onlara karşı Ensar görevini yapıp, onlara karşı gerçekten insani olarak güzel muamele, yardım ve destekte bulunanların yüzleri ak olsun. Dünyada da ahirette de mesut olsunlar. Allah yaptıklarının bin katını versin.
Ama gel gelelim onlara karşı iğrenç bir durumda, hırçın bir vaziyette, saldırgan bir tutum sergileyerek özellikle ve özellikle onların Müslüman olmasından dolayı her türlü tepkiyi gösterenlerin yüzleri de kara olsun hem dünyada hem ahirette. Onlara bir ömür boyu bu utanç yeter, bu utanç ile düşünmeleri, durmaları, bilinmeleri ve tanınmaları onlar için utanç sebebidir, yüzleri kara olsun.
***********
Suriye’de Esad’ın varlığı PKK’ya yarıyordu.
Başta Öcalan’ı himaye ettiği gibi, sonrasında da PKK’lıları himaye etmiştir.
Hatta Suriye’nin elinden çıkacağını anlayan Esad, boşalttığı yerleri PKK’ya bırakmıştır.
PKK’nın güçlü olan varlığı ve böylece Esed’in güçsüz, iktidar varlığı da ancak İsrail’e yaramaktadır.
Bu durumda Esed’in yıkılışı PKK’nın sonunu getirmiş ve İsrail’inde geçiş yolunu kapamıştır.
Tehlike ise İran ve İran’ın kontrolündeki ıraktadır.
Esed’in zulmü tarifsiz bir zulüm.
61 yıl süren bir Baas rejimi.[1]
“Lübnanlı Ali Hasan Ali, Esed rejiminin yargılama olmadan, sebepsizce 40 yıl boyunca Hama’da hapiste tuttuğu isimlerden biri. Muhaliflerin serbest bıraktığı Ali’yi, kardeşi Ömer Hasan Ali, sosyal medya ve televizyonlarda görüp tanıdı. İç savaş dolayısıyla abisinin izine ulaşamayan Ömer Hasan Ali, Türkiye’den yardım istedi.”[2]
Esadın zulmünden sadece Suriyeliler değil, Filistinlilerin zulmü yaşamışlar.[3]
Sırada Gazze’nin başında zalim Esedi aratmayan Netenyahu da.
************
TAM BİR VAHŞET
Esedin zulmü tarihte eşine pek rastlanmayan nadir zulümlerden biridir.[4]
Tarihin yazacağı firavunlardan biri Esed olacaktır.
Eğer Kur’an-ı Kerim bugün inmiş olsaydı Firavunların yerine Esedi, Netenyahuyu, Bıdeni yazardı.
-ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmasına tepki göstererek kararı reddettiklerini açıkladı.[5]
– ABD Başkanı George Bush, 11 Eylül’deki intihar saldırılarının ardından terörizme karşı ”Haçlı Seferi” başlattığını söyledi, ancak bunun zaman alacağını, bu yüzden de Amerikan vatandaşlarının sabırlı olmasını istedi.
Bu dünde böyleydi, bugün de.
Eli kanlı, kanlı ve kirli ortak.
– Gazze’deki Filistin Hükümeti Basın Ofisi’nin Yeni Şafak’a verdiği bilgiye göre, 408 gündür devam eden soykırımda 3 bin 472 Filistinli aile, tüm aile fertleriyle yok oldu. Bin 364 Filistinli ailenin de sadece birer üyesi hayatta kaldı.[6]
-Esad’ın zindanlarından 85 yaşında Müslüman bir kadın çıkartıldı.[7]
-Şam’da havalimanı yolunda yaklaşık 100 kişiye ait ceset kalıntıları bulundu.[8]
–İsrail pisliklerini ve pislediklerini temizliyor.[10]
Zira Suriye- Pkk ve İsrail üçlü çete halinde çalışıyorlar.[11]
***********
İçimizdeki Yunanlılar sözüyle ne amaçlanmaktadır?
“İçimizdeki Yunanlılar” ifadesi, genellikle Türkiye’de bir metafor veya mecaz olarak kullanılmaktadır. Bu söz, tarihsel, kültürel ya da siyasal bağlamlarda farklı anlamlar kazanabilir, ancak genellikle şu amaçlarla kullanılır:
1. Tarihsel Referans: Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve sonrasında, Türk-Yunan ilişkileri, özellikle savaşlar, sınır sorunları ve azınlık meseleleri üzerinden şekillenmiştir. Bu söz, tarih boyunca yaşanan gerilimleri hatırlatabilir ve Yunan kültürünün ya da etkisinin Türk toplumundaki varlığına gönderme yapabilir.
2. İçsel Çatışma ve Kimlik Meselesi: Bu ifade bazen, toplumsal veya bireysel düzeyde “ötekileştirilen” bir kimliği veya düşünce tarzını ifade etmek için kullanılabilir. “İçimizdeki Yunanlılar,” bir kişinin ya da grubun, ulusal kimliğe aykırı olarak algılanan davranışlarını ya da düşüncelerini eleştirmek için kullanılan bir eleştiri aracı olabilir.
3. Kültürel Etkileşim ve Karmaşa: Türk ve Yunan toplumları tarih boyunca birçok alanda birbirinden etkilenmiştir. Bu ifade, bu etkileşimlerin farkında olmayı, ancak bazen bunu bir tehdit olarak algılamayı ima edebilir.
4. Siyasal Eleştiri: Bazı durumlarda, bu ifade, ideolojik bir eleştiri için kullanılabilir. Örneğin, bir kişinin ya da grubun dış güçlere (Yunanistan, Batı ya da farklı bir ülkeye) hizmet ettiği iddiasını simgelemek için tercih edilebilir.
Eleştirel Perspektif:
Bu tür ifadeler genellikle milliyetçi, ötekileştirici ya da eleştirel bir bağlamda kullanılır ve tartışmalara yol açabilir. Dolayısıyla, bağlamını anlamadan kullanılmaması ve dilin birleştirici yönüne dikkat edilmesi önemlidir.
İÇİMİZDEKİ ESEDCİLER
Maalesef evvelden içimizdeki Yunanlılar denirdi.
Şimdi ise bu durum maskelerin düşmesiyle; içimizdeki İsraillilerin, içimizdeki ABD’liler, içimizdeki Esadcılar, içimizdeki PKK’lılar, içimizdeki FETÖ’cüler, içimizdeki Lgbt.liler, içimizdeki muhalifler, içimizdeki Işidciler, içimizdeki radikaller, içimizdeki gezi provokatörleri, içimizdeki darbeciler, içimizdeki Kemalistler, içimizdeki azınlıklar, içimizdeki masonlar, içimizdeki evanjelistler…
Ne kadarda içimizdeki’ler! Çoğaldı.
– Kirli oyun, dehşetli ifşaat.
Emekli İsrail subaylarından Yisrael Ziv, Esed rejiminin düşme ihtimalinin İsrail için büyük risk oluşturacağını söyledi.
Muhaliflerin İsrail işgalindeki Suriye toprağı Golan Tepeleri için de cephe açma olasılığından bahseden İsrailli Tümgeneral Ziv, Esed’in varlığının İsrail’in güvenlik çıkarları için daha iyi bir seçenek olduğunu vurguladı.
Ziv İsrail, ABD, Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkelerinin bölgesel koalisyon oluşturarak Esed rejimini güçlendirmesi gerektiğini belirtti.
-Sünni Suriyelileri kovan CHP, Alevi Suriyelilerin Türkiye’ye getirilmesini istedi.[12]
İçimizdeki Baascı ve Esedciler.
-Türkiye hariç tüm dünya bizden vazgeçti! Diyor Suriyeliler.[13]
Sizden kesin söz almış ve Tur’u tepenize dikmiştik, “Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve dinleyin” demiştik “İşittik ve karşı geldik” dediler de inkarları yüzünden buzağı sevgisi kalblerine sindirildi. De ki, “Eğer inanmışsanız, imanınız size ne kötü şey emrediyor?” Bakara. 93.
Bu ayet, Bakara Suresi’nin 93. ayetidir ve İsrailoğulları’nın Allah ile olan ilişkilerindeki sadakatsizlik ve itaatsizliklerini anlatır. Allah, İsrailoğulları’na Tur Dağı’nı üzerlerine kaldırarak emirlerini kuvvetle tutmalarını ve itaat etmelerini emretmişti. Ancak, onlar “İşittik ve karşı geldik” diyerek Allah’ın emirlerine uymayı reddettiler. Bunun sonucu olarak, inkar ve isyanlarının bir yansıması olarak kalplerine buzağı sevgisi yerleşti.
Bu ayette Allah, onların inançlarının samimiyetsizliğine dikkat çekmekte ve “Eğer gerçekten inanmışsanız, imanınız size nasıl bu kadar kötü bir şey emredebilir?” diyerek yaptıkları çelişkiye işaret etmektedir. Bu, sadece sözle iman etmenin yetmediğini, kişinin eylemlerinin ve itaatinin de imanını yansıtması gerektiğini vurgular.
Bu kıssa, özellikle insanlara Allah’ın emirlerine ve sözleşmelerine sadık kalmaları gerektiğini ve aksi halde kalplerinin yanlış sevgilerle doldurulacağını hatırlatır.
@@@@@@
“inkarları yüzünden buzağı sevgisi kalblerine sindirildi.”ayetin tefsiri ve üşribu kelimesinin izahı.
Bakara Suresi 93. ayetindeki “buzağı sevgisi kalplerine sindirildi” ifadesi, İsrailoğulları’nın Allah’ın emirlerinden yüz çevirmelerinin ve peygamberlerine karşı gelmelerinin bir sonucu olarak, yanlış bir sevginin kalplerine yerleşmesini anlatır. Ayette geçen “üşribu” kelimesi, bu anlamı daha derinlemesine açıklar.
Üşribu Kelimesinin Tefsiri ve İzahı
“Üşribu” kelimesi, Arapça kökenli olup, “içirmek” veya “içirilmek” anlamını taşır. Ancak ayette mecazi bir anlamda kullanılmıştır. “Buzağı sevgisi kalplerine içirildi” şeklinde de tercüme edilebilir.
Bu ifade, onların putperestliğe, sapkınlığa ve Allah’a isyankarlığa olan meyillerinin kalplerine derinlemesine yerleştiğini ifade eder. Adeta bir kişinin su içmesi gibi, onların buzağıya olan sevgisi de kalplerine işlenmiş ve içselleştirilmiştir. Bu durum, onların Allah’tan uzaklaşmalarının bir cezası veya sonucu olarak değerlendirilir.
Tefsirlerdeki Açıklamalar
1. Taberî Tefsiri:
Taberî, “üşribu” kelimesinin buzağı sevgisinin onların kalplerine derinlemesine nüfuz ettiğini ve bu sevginin artık onların düşünce dünyasının bir parçası haline geldiğini ifade eder. Bu sevgi, onların Allah’a olan itaatsizliklerinin ve dünyaya meyletmelerinin bir göstergesidir.
2. Kurtubî Tefsiri:
Kurtubî, bu ifade ile İsrailoğulları’nın, Hz. Musa Tur Dağı’nda iken buzağıya tapmaya başlamalarını ve bu sevginin, inkarları sonucu bir tür hastalık gibi kalplerine yerleşmesini açıklar. Allah’tan gelen uyarılara rağmen, kalplerindeki buzağı sevgisini terk edememişlerdir.
3. Râzî Tefsiri:
Râzî, “üşribu” kelimesinin içe nüfuz eden ve artık bir alışkanlık haline gelen sevgi anlamına geldiğini vurgular. Kalplerinin, isyan ve inkardan dolayı hakikate kapandığını, buzağıya olan bağlılığın ise bu durumun bir sonucu olduğunu belirtir.
Bu İfadenin Mesajı
Bu ifade, insanın sapkın düşünceleri ve yanlış sevgilerinin, sürekli isyan ve inkar ile nasıl kalbe yerleştiğini ve kökleştiğini gösterir. Allah, kullarını hidayete çağırmasına rağmen, onlar bu ilahi daveti reddederse, bu tür sapkınlıklar kalplerine bir ceza olarak yerleştirilebilir. Ayet, müminlere şu uyarıyı yapar:
İnanç ve sevgi, Allah’a yönelmeli ve doğru ilkelere dayanmalıdır.
Kötü alışkanlıklar ve sapkınlıklar kalpte kök salmadan önce tövbe edilmelidir.
Buzağı sevgisinin kalplere işlenmesi, aynı zamanda modern insanlar için de bir uyarıdır: Kişi, dünyevi saplantılara veya yanlış sevgiye kendini kaptırırsa, bu durum zamanla kalbini işgal edebilir ve hakikate ulaşmasını engelleyebilir.
@@@@@@
(Ardından) İsrailoğullarını (Firavun zulmünden kurtarıp) denizden geçirdik. (Derken) Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. (Bunu görünce peygamberlerine) Dediler ki: “Ey Musa, onların ilahları (putları var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap.” O ise: “Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz” diye (azarladı).
Müntakim, Allah’ın Esma-i Hüsnâsından (güzel isimlerinden) biridir ve kelime anlamı olarak “intikam alan, adaletle cezalandıran” demektir. Bu isim, Allah’ın suçluları, zulmedenleri ve haddi aşanları adaletle cezalandırma sıfatını ifade eder. Ancak bu cezalandırma, insanî anlamda bir öfke veya kin duygusuna dayanmaz; tamamen İlahi adaletin bir gereğidir. Müntakim ismi, Allah’ın hem mutlak adaletini hem de hikmetini yansıtır.
Müntakim İsminin Anlamı
1. Adaletle İntikam Alan:
Allah, haksızlık edenlere, zalimlere ve kötülükte ısrar edenlere hak ettikleri cezayı verir. Bu, İlahi adaletin bir tezahürüdür.
“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur.” (Hud, 11/113)
2. Cezalandırma İlahi Hikmetle Olur:
Müntakim ismi, cezalandırmanın keyfî değil, Allah’ın sonsuz ilim, hikmet ve adaletine uygun olarak gerçekleştiğini gösterir. Bu cezalandırma, ahirette tam anlamıyla tecelli eder.
Müntakim İsmi Nerelerde Tecelli Eder?
1. Zulme Uğrayanların Adalet Bulması:
Dünyada zulme uğrayan ve hakkı yenenlerin İlahi adaletle karşılık bulması, Müntakim isminin bir tecellisidir. Eğer bu dünyada gerçekleşmezse, ahirette tam anlamıyla zuhur eder.
“Şüphesiz Rabbiniz, zulmedenleri yakaladığı zaman çok şiddetli yakalar.” (Hud, 11/102)
2. Ahiretteki İlahi Mahkeme:
Müntakim isminin en açık tecellilerinden biri ahirette olur. Günahkârlar, inatla küfürde ısrar edenler ve zalimler İlahi adaletle cezalandırılırken, müminler mükafatlandırılır.
3. Tarihteki Kavimlerin Helakı:
Allah’ın Müntakim ismi, geçmişte Nuh, Lut, Ad ve Semud kavimleri gibi haddi aşan topluluklara uyguladığı cezalarla da tecelli etmiştir. Bu cezalar, Allah’ın adaletinin ve intikam sıfatının dünyadaki örnekleridir.
Müntakim İsmi ve İnsan İçin Dersler
1. Adaletle Hareket Etmek:
İnsan, Allah’ın Müntakim ismini düşünerek zulümden kaçınmalı ve adaletli bir hayat sürmelidir. Çünkü Allah, haksızlık yapanları ve zulmedenleri asla sevmez.
2. Zulümden Kaçınmak:
İnsan, zulmün er ya da geç cezasız kalmayacağını bilmeli ve başkalarına zarar vermekten uzak durmalıdır.
3. Sabır ve Teslimiyet:
Zulme uğrayan kimse, Allah’ın Müntakim ismine sığınarak İlahi adalete güvenmelidir. Allah, mazlumların intikamını en güzel şekilde alır.
“Allah, asla zalimlerin yaptıklarından habersiz değildir.” (İbrahim, 14/42)
4. Affetmeyi Seçmek:
İnsan, Allah’ın affedicilik sıfatını da dikkate alarak küçük meselelerde intikam peşinde koşmamalı, bağışlamayı tercih etmelidir. Ancak, hakkını savunma ve adalet isteme hakkı da meşrudur.
Müntakim İsminin Dengesi: Cezalandırma ve Rahmet
Allah’ın Müntakim ismi, O’nun sadece cezalandırıcı bir Rab olduğu anlamına gelmez. Allah’ın adaleti, rahmetiyle dengelenir. Çünkü Allah aynı zamanda Rahman (merhametli) ve Gafur (bağışlayan) isimleriyle de tecelli eder. Ancak kötülükte ısrar eden, tövbe etmeyen ve zulme devam edenlere karşı İlahi adalet, Müntakim ismiyle kendini gösterir.
Sonuç
Allah’ın Müntakim ismi, İlahi adaletin bir yansımasıdır. Bu isim, Allah’ın zulmedenleri ve günahkârları cezalandırarak hakkı üstün tuttuğunu gösterir. İnsan, bu ismi tefekkür ederek adaleti hayatına yerleştirmeli, zulümden kaçınmalı ve Allah’ın adaletine güvenmelidir. Müntakim ismi, İlahi hikmetin ve adaletin mükemmelliğini idrak etmemize vesile olan bir Esma-i Hüsnâ’dır.
@@@@@@@
Allah’ın Celal, Cebbar ve Kahhar isimleri ve izahı.
Allah’ın Celal, Cebbar ve Kahhar İsimleri ve İzahı
Allah’ın Esma-i Hüsnâsından olan Celal, Cebbar ve Kahhar isimleri, O’nun büyüklüğünü, mutlak gücünü ve adaletle cezalandırma kudretini ifade eder. Bu isimler, Allah’ın kudretini, azametini ve kâinattaki mutlak hâkimiyetini gösterir. Aşağıda bu isimlerin anlamları ve insan üzerindeki etkileri ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.
1. Celal İsmi
Celal ismi, Allah’ın azametini, büyüklüğünü, yüceliğini ve hiçbir şeye muhtaç olmadığını ifade eder. Celal, Allah’ın uluhiyetinin ve zatının eşsiz yüceliğini belirtir.
Anlamı: Azamet ve yücelik sahibi; hiçbir eksiklikten ve kusurdan münezzeh olan.
Kur’an’da: Bu isim, genellikle Allah’ın “Celal ve İkram Sahibi” sıfatıyla birlikte geçer:
“Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!” (Rahman, 55/78)
Tefekkür ve İnsan Üzerindeki Etkisi:
Tevazu: Allah’ın Celal ismini düşünen insan, kendi acizliğini ve Allah’ın büyüklüğünü idrak eder. Bu, insanı tevazuya ve kulluk bilincine yöneltir.
Şükür: Celal sahibi Allah’a şükretmek, O’nun nimetlerinin büyüklüğünü ve yüceliğini anlamaktır.
Hürmet: Celal ismi, insanın Allah’a saygı ve tazim göstermesine vesile olur.
2. Cebbar İsmi
Cebbar ismi, Allah’ın mutlak güç sahibi olduğunu, dilediğini yapabilme kudretine sahip olduğunu ve eksiklikleri tamamladığını ifade eder.
Anlamı: Kudretli, her istediğini yapmaya muktedir; kırıkları onaran, eksiklikleri gideren, her şey üzerinde hâkimiyet kuran.
Kur’an’da:
“O, her şeye galip olan, her işinde hikmet sahibi ve her şeyden hakkıyla haberdar olandır.” (Sad, 38/65)
İki Boyutu:
1. Merhamet Boyutu: Allah, Cebbar ismiyle eksiklikleri giderir, kırıkları onarır ve kullarını ihtiyaçlarından kurtarır.
2. Hikmet Boyutu: Allah, isyan edenlere, zalimlere ve haddi aşanlara karşı mutlak güç sahibi olarak onların planlarını bozar ve adaletle tecelli eder.
Tefekkür ve İnsan Üzerindeki Etkisi:
Teslimiyet: Allah’ın Cebbar ismini tefekkür eden insan, O’nun kudretine teslim olur ve ilahi hükümlere boyun eğer.
Güven: İnsan, her türlü eksikliğini ve sıkıntısını giderecek olanın Allah olduğunu bilerek O’na sığınır.
Haddini Bilmek: Cebbar ismini idrak eden kişi, kendi sınırlarını aşmamaya çalışır ve Allah’ın gücüne teslim olur.
3. Kahhar İsmi
Kahhar ismi, Allah’ın mutlak hâkimiyetini, düşmanlarını ve isyan edenleri mağlup etme kudretini ifade eder. Allah’ın Kahhar ismi, O’nun zalimleri, haddi aşanları ve isyan edenleri mutlak adaletiyle kahretmesi anlamına gelir.
Anlamı: Her şeyi mutlak otoritesi altına alan; isyan edenleri kahreden, her şeye galip gelen.
Kur’an’da:
“O, her şeyin üstünde kahreden, mutlak hakimiyet sahibidir.” (En’am, 6/18)
“De ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? De ki: Allah’tır. O halde de ki: Öyleyse O’nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar veremeyecek olan dostlar mı edindiniz? De ki: Hiç kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” (Ra’d, 13/16)
Tefekkür ve İnsan Üzerindeki Etkisi:
Zulümden Kaçınmak: Kahhar ismini düşünen insan, Allah’ın adaletinden korkar ve zulümden uzak durur.
Korku ve Ümit Dengesi: İnsan, Allah’ın Kahhar ismini düşünerek O’nun azabından korkar ancak O’nun rahmetini de hatırlayarak ümitvar olur.
Teslimiyet ve Güven: Allah’ın mutlak galip olduğunu bilmek, insanın huzur bulmasını sağlar; çünkü her şey O’nun kontrolündedir.
Bu İsimlerin İnsan Üzerindeki Genel Tesirleri
1. Tevhid Şuuru:
Bu isimler, Allah’ın mutlak birliğini, otoritesini ve yüceliğini anlamaya vesile olur. İnsan, Allah’ın mutlak hâkimiyetine ve adaletine teslim olur.
. Adalet ve Merhamet Dengesi:
Celal ismi, Allah’ın azamet ve büyüklüğünü, insanın ne kadar küçük olduğunu öğretir.
Cebbar ismi, hem merhametli hem de kudretli bir Rabbimiz olduğunu gösterir.
Kahhar ismi ise, İlahi adaletin tecellisini ve haddi aşanların asla cezasız kalmayacağını hatırlatır.
3. İman ve Teslimiyet:
İnsan bu isimleri tefekkür ederek Allah’a olan imanını kuvvetlendirir, nefsinin isyanını kırar ve ilahi kudrete teslim olur.
Sonuç
Allah’ın Celal, Cebbar ve Kahhar isimleri, O’nun azametini, mutlak gücünü ve adaletini ifade eden derin anlamlara sahiptir. Bu isimler, insana Allah’ın yüceliğini ve kudretini hatırlatarak tevazu, teslimiyet ve adalet duygularını geliştirir. İnsan, bu isimleri tefekkür ederek Allah’a olan bağlılığını artırmalı ve hayatında bu isimlerin gerektirdiği davranışları sergilemelidir.
@@@@@@@
“Zâlim, yeryüzünde Allah’ın adâletidir. Allah onunla (başkalarından) intikâm alır. Sonra (döner), ondan da intikâmını alır.” (bk. Keşfu’l-Hafâ, 2/64)
“İşte kazandıkları (günahları)ndan ötürü zâlimlerden bir kısmını diğer bir kısmının peşine böyle takarız.” (Enâm 6/129)
“Azîz ve celîl olan Allah şöyle buyurdu; ‘Buğzettiklerimle buğzettiklerimden intikâm alırım. Sonra da döner, hepsini cehenneme döker, sürer, atarım.’ ” (Mecmeu’z-Zevâid, 7/289)
“De ki: ‘Allah’ın azâbı size ansızın veya açıkça gelirse, zâlimlerden başkası mı yok olur!” (En’âm 6/47)
Kur’an’ın edebiyat ve sanata ne gibi etkileri ve katkıları olmuştur?
Kur’an-ı Kerim, İslam dünyasında edebiyat ve sanat alanında derin ve geniş kapsamlı etkiler bırakmıştır. Bu etkiler sadece İslam coğrafyasıyla sınırlı kalmamış, farklı kültürlerde de yankı bulmuştur. Kur’an’ın edebi ve estetik yapısı, içerdiği evrensel mesajlar ve sanatsal ilham kaynağı olması, İslam medeniyetindeki sanat ve edebiyatın temelini oluşturmuştur. İşte Kur’an’ın edebiyat ve sanata etkileri:
1. Edebiyat Alanındaki Etkileri
a) Dil ve Üslup Üzerindeki Etkisi
Arapça’nın Gelişimi: Kur’an, Arap dilini zirveye taşımış ve ona bir düzen kazandırmıştır. Kur’an’ın belagatı ve üstün üslubu, klasik Arap edebiyatını büyük ölçüde şekillendirmiştir.
Edebiyat Türlerinin Zenginleşmesi: Kaside, mersiye, methiye gibi edebiyat türlerinin gelişiminde Kur’an’ın dilinden ve temalarından esinlenilmiştir.
Retorik ve Belagat: Kur’an’ın eşsiz retorik yapısı, İslam dünyasında belagat ilminin doğuşuna ve gelişimine yol açmıştır. Bu, sadece dini metinlerde değil, aynı zamanda şiir, nesir ve hitabet gibi diğer edebi türlerde de etkili olmuştur.
b) Şiir ve Şairler Üzerindeki Etkisi
Tasavvufi Şiir: Kur’an’ın manevi mesajları, tasavvufi şiirin doğmasına zemin hazırlamıştır. Mevlana, Yunus Emre, Hafız-ı Şirazi gibi şairler, eserlerinde Kur’an’dan yoğun bir şekilde etkilenmiştir.
Ahiret, Tevhid ve Ahlak Temaları: Şiirlerde Kur’an’ın ahiret inancı, Allah’ın birliği (tevhid) ve ahlaki öğütleri sıkça işlenmiştir.
c) Hikaye ve Mesneviler
Kıssalar ve İlham: Kur’an’daki peygamber kıssaları (Yusuf, Musa, Nuh vb.), İslam dünyasında hikaye ve mesnevi türlerinin gelişmesinde ilham kaynağı olmuştur. Örneğin:
Hz. Yusuf’un kıssası, aşk ve fedakarlık konulu edebi eserlerin temelini oluşturmuştur.
Mesnevilerde Kur’an’ın ahlaki ve dini öğütleri, sanatsal bir üslupla işlenmiştir.
2. Sanat Alanındaki Etkileri
a) Hat Sanatı
Kur’an’ın Yazımı ve Estetiği: Kur’an’ın yazılması ve korunması ihtiyacı, hat sanatının doğmasına ve gelişmesine neden olmuştur. Kufi, Nesih, Sülüs gibi farklı yazı stilleri, Kur’an metinlerini süslemek amacıyla geliştirilmiştir.
Sanatsal İfade: Hat sanatı, Kur’an’ın görsel bir şekilde ifade edilmesini sağlamış ve İslam sanatında merkezi bir rol oynamıştır.
b) Tezhip ve Minyatür
Tezhip Sanatı: Kur’an’ın süslenmesi amacıyla tezhip (altınlama) sanatı geliştirilmiştir. Kur’an sayfalarının kenarlarını süsleyen desenler, İslam sanatının en güzel örneklerindendir.
Minyatür Sanatı: Her ne kadar doğrudan Kur’an ile ilişkilendirilmese de, Kur’an kıssaları ve dini temalar, minyatür sanatında işlenmiştir.
c) Mimari
Cami Mimarisi: Kur’an’ın Allah’ın kudreti ve tevhid anlayışını vurgulayan mesajları, İslam mimarisinde camilerin inşasında kendini göstermiştir. Kubbe, minare ve mihrap gibi unsurlar, bu mesajların estetik yorumlarıdır.
Süsleme Sanatı: Kur’an ayetleri, İslam mimarisindeki çiniler, duvar süslemeleri ve mermer işlemeler üzerinde sıklıkla yer almıştır.
d) Müzik ve İlahiler
Kur’an Tilaveti ve Müzikal Etki: Kur’an’ın okunuşundaki ahenk ve melodik yapı, İslam müziğinde tasavvufi ilahiler ve ezgiler üzerinde etkili olmuştur.
Tasavvuf Müziği: Kur’an’dan esinlenen tasavvuf müziği, manevi duyguları ifade eden bir sanat dalı olarak gelişmiştir.
3. Evrensel ve Kültürel Etkiler
a) Farklı Kültürlerde İlham
Kur’an, sadece İslam coğrafyasında değil, diğer kültürlerde de sanata ve edebiyata ilham kaynağı olmuştur. Örneğin, Batı’da İslam kültürünü inceleyen birçok yazar, Kur’an’dan etkilenmiştir.
b) Ahlaki ve Düşünsel Katkılar
Sanat ve edebiyatta ahlak, erdem, adalet ve sabır gibi Kur’anî değerler işlenmiş ve bu, eserlerin içeriğine derinlik katmıştır.
Sonuç
Kur’an-ı Kerim, hem doğrudan hem de dolaylı olarak İslam dünyasında edebiyat ve sanatın gelişimine öncülük etmiştir. Onun zengin dili, manevi mesajları ve estetik yapısı, yüzyıllar boyunca sanatçı ve edebiyatçılara ilham vermeye devam etmiştir. Bu etkiler, İslam medeniyetini zenginleştirirken aynı zamanda insanlığa ortak bir kültürel ve manevi miras sunmuştur.
Eleştirel bir gözle meal incelemesi ve örnekleriyle delilleri nelerdir?
Kur’an meallerini eleştirel bir gözle incelemek, doğru anlamayı sağlamak ve yanlış anlamaların önüne geçmek için son derece önemlidir. Mealler, Kur’an’ın asıl metni olan Arapça’dan yapılan tercümelerdir; bu nedenle bir mealin, Kur’an’ın anlamını ne derece doğru yansıttığına dair eleştirel bir değerlendirme, dil, bağlam, tefsir ve kelime seçimi gibi birçok açıdan yapılmalıdır. İşte eleştirel meal incelemesi için temel ilkeler ve bazı örnekler:
1. Meal Nedir?
Meal, Kur’an’ın birebir çevirisi değil, anlamını yansıtmaya yönelik bir çalışmadır. Kur’an, lafzıyla da mucizevi olduğu için, mealler hiçbir zaman orijinal metnin yerini alamaz.
Tefsir ile Farkı: Tefsir, ayetlerin detaylı açıklamasını ve bağlamını içerirken, meal sadece kısa bir anlam çevirisi sunar. Bu nedenle, bağlam ve tefsir desteği olmadan yapılan meal çalışmaları eksik veya hatalı olabilir.
2. Eleştirel İncelemenin Kapsamı
a) Dil ve Kelime Seçimi
Kur’an Arapça’sındaki kelimelerin çoğunun çoklu anlamları vardır. Meallerde, bu anlamlardan birinin seçilmesi, diğer anlamların göz ardı edilmesine yol açabilir.
Örnek:
Bakara Suresi, 2/2: “ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ” ifadesindeki “rayb” kelimesi, bazı meallerde “şüphe” olarak çevrilirken, bazı meallerde “kuşku” ya da “tereddüt” olarak çevrilmiştir. Ancak kelimenin tam bağlamı dikkate alınmazsa, anlamda eksiklik veya farklılık oluşabilir.
b) Bağlamın Göz Ardı Edilmesi
Kur’an ayetleri, belli bir bağlamda (nüzul sebebi) indirilmiştir. Bu bağlamı dikkate almadan yapılan tercümeler, ayetin yanlış anlaşılmasına neden olabilir.
Örnek:
Maide Suresi, 5/51: “Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin…” şeklinde tercüme edilen ayetin bağlamı dikkate alınmadığında, bu, tüm Yahudi ve Hristiyanlarla dostluğun yasaklandığı şeklinde anlaşılabilir. Oysa ayetin iniş bağlamı, Müslümanların savaş durumundaki düşmanlarını desteklememesiyle ilgilidir.
c) Kültürel ve Tarihsel Unsurların Göz Ardı Edilmesi
Kur’an’da geçen bazı ifadeler, dönemin kültürel yapısını yansıtır ve doğrudan tercüme edildiğinde yanlış anlamalara yol açabilir.
Örnek:
Nisa Suresi, 4/34: “Erkekler kadınlar üzerinde kavvamdır…” ifadesindeki “kavvam” kelimesi, bazı meallerde “kadınlar üzerinde hakimdir” ya da “kadınlara karşı üstün kılınmıştır” şeklinde tercüme edilir. Ancak kavvam, koruyucu, gözetici ve sorumlu anlamlarını taşır. Yanlış çeviriler, bu ayetin bağlamından koparılmasına neden olabilir.
d) Eşanlamlı Kelimelerin Çevirisi
Arapça’daki bazı kelimeler, Türkçe’ye birebir karşılık gelmez. Bu durumda yetersiz bir tercüme, anlamın tam olarak yansıtılamamasına neden olur.
Örnek:
Rahman ve Rahim sıfatları, çoğu mealde “merhametli” olarak çevrilir. Ancak Rahman kapsamlı bir merhameti, Rahim ise sürekli ve bireysel merhameti ifade eder. Bu ayrım genellikle göz ardı edilir.
e) Tefsirsel Anlam Eksikliği
Mealler, tefsir desteği olmadan okuyucunun zihin dünyasında eksiklik yaratabilir. Örneğin:
Nur Suresi, 24/31: Kadınların örtünmesiyle ilgili ayette geçen “ziynetlerini açmasınlar” ifadesi, bağlamına göre farklı yorumlanmıştır. Tefsirden bağımsız bir meal, bu ifadeyi yanlış anlamaya yol açabilir.
3. Eleştirel İnceleme İçin Metot
a) Orijinal Metinle Karşılaştırma
Arapça bilenlerin, meali doğrudan Kur’an’ın orijinal metniyle karşılaştırması gerekir. Bu, çeviri sırasında yapılan hataların fark edilmesini sağlar.
b) Farklı Meallerin Karşılaştırılması
Aynı ayet için farklı mealler incelenerek anlam çeşitliliği ve yorum farklılıkları tespit edilebilir. Örneğin:
Alak Suresi, 96/1: “Oku!” emri bazı meallerde “Oku (ve öğren)!” şeklinde genişletilmiştir. Bu tür eklemeler, bazen faydalı bazen yanıltıcı olabilir.
c) Bağlam ve Nüzul Sebeplerinin İncelenmesi
Ayetlerin iniş bağlamları (esbab-ı nüzul) dikkate alınarak mealin doğruluğu kontrol edilmelidir.
d) Kur’an’ın Bütünselliği
Bir ayetin anlamını, diğer ayetlerle çelişmeyecek şekilde açıklamak gerekir. Meallerde sıkça yapılan hatalardan biri, ayetlerin bağlamdan koparılıp ayrı bir anlamda sunulmasıdır.
Örnek Delillerle İnceleme
Örnek 1: En’am Suresi, 6/151
Orijinal Ayet: “Can’a haksız yere kıymayın.”
Bazı Meallerdeki Hata: “İnsan öldürmeyin.” şeklinde çevrilmiştir. Bu, savaş veya adalet için yapılan öldürme durumlarını kapsam dışında bırakır. Doğru çeviri “Haksız yere cana kıymayın.” şeklinde olmalıdır.
Örnek 2: Bakara Suresi, 2/62
Orijinal Ayet: “Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sabiîlerden kim Allah’a inanır ve salih amel işlerse, onların mükâfatı Rablerinin katındadır.”
Bazı Meallerdeki Hata: Bu ayet, İslam’dan başka dinlere bağlı kişilerin de cennete gideceği şeklinde yorumlanmıştır. Ancak bağlam dikkate alındığında, ayetin bu grupların içindeki samimi inananları kastettiği anlaşılmaktadır.
5. Sonuç
Eleştirel meal incelemesi, Kur’an’ı anlamaya çalışan okuyucular için önemli bir yöntemdir. Meal, yalnızca bir “anlam çevirisi” olduğu için mutlaka bağlam, tefsir ve dilbilimsel analizle desteklenmelidir. Doğru bir meal, Kur’an’ın evrensel mesajlarını anlamada bir köprü işlevi görürken, yanlış veya eksik bir meal, yanlış anlamalara yol açabilir. Bu nedenle, mealleri eleştirel bir gözle okumak ve farklı kaynaklarla karşılaştırmak, daha sağlıklı bir Kur’an anlayışına ulaşmak için gereklidir.
Batıl ve ehli sünnetten ayrılan Kuran-a karşı aykırı görüş sahiplerinin ayrılış neden ve gerekçeleri nelerdir?
Batıl ve Ehl-i Sünnet’ten ayrılan görüşlerin ortaya çıkış nedenleri, İslam tarihi boyunca çeşitli faktörlere dayanmaktadır. Bu ayrılıklar genellikle Kur’an ve Sünnet’in yorumlanmasındaki farklı anlayışlar, siyasi, sosyal, kültürel ve felsefi etkilerden kaynaklanmıştır. Aşağıda bu ayrılışların ana neden ve gerekçelerini özetleyelim:
1. Kur’an ve Sünnet’in Farklı Yorumlanması
Literalist veya aşırı sembolik yaklaşımlar: Bazı gruplar, Kur’an’ın ayetlerini ya tamamen zahirî (literal) bir şekilde ya da tamamen batınî (sembolik) bir yaklaşımla yorumlamışlardır. Bu farklılıklar, farklı mezheplerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Hadislerin kabulü veya reddi: Ehl-i Sünnet, Kur’an’la birlikte sahih hadisleri de temel alırken, bazı gruplar sadece Kur’an’a bağlı kalmayı savunmuş (ör. Kur’aniyyun) ya da hadislerin bir kısmını reddetmiştir.
2. Siyasi ve Sosyal Çekişmeler
Hilafet ve liderlik meselesi: Hz. Muhammed’in (sav) vefatından sonra, Müslüman toplumu yönetecek liderin kim olacağı konusu (hilafet meselesi) büyük ayrışmalara neden olmuştur. Bu, Şia ve Sünnilik gibi temel ayrılıkların temelini oluşturmuştur.
Fırkalaşma: Özellikle Emevîler ve Abbâsîler döneminde siyasi rekabet ve iktidar mücadeleleri, farklı dini anlayışların güçlenmesine yol açmıştır. Bu dönemde, birçok batıl fırka ve mezhep doğmuştur.
3. Felsefi ve Akılcı Yaklaşımlar
Aklın vahye üstünlüğü: Bazı mezhepler (ör. Mutezile), aklı vahyin önüne koymuş, bu da Kur’an ayetlerinin ve hadislerin tevilinde farklı sonuçlara yol açmıştır.
Yunan felsefesinin etkisi: İslam dünyasına tercüme edilen Yunan felsefi metinleri, özellikle Allah’ın sıfatları ve kader gibi konularda tartışmaların artmasına ve ayrışmalara sebep olmuştur.
4. Bid’at ve Hurafeler
Dini hükümlere ilave ve çıkarımlar: Zamanla İslam’a yeni ritüeller, inanışlar ve uygulamalar eklenmiş ve bunlar Ehl-i Sünnet’in temel ilkelerinden sapmalara neden olmuştur.
Tasavvufun aşırı yorumu: Tasavvuf, İslam’da derin bir yere sahip olsa da, bazı batınî gruplar (ör. İsmailiyye) tasavvufu aşırı bir şekilde yorumlayarak Kur’an ve Sünnet’e aykırı inançlar geliştirmiştir.
5. Kur’an’ın Anlaşılmasında Bilgi Eksikliği
Cahillik ve bilinçsizlik: Kur’an’ı ve İslam’ı yeterince bilmeyen kişiler, yanlış anlamalara açık hale gelmiş, bu da hurafelerin yayılmasına ve sapkın grupların oluşmasına neden olmuştur.
6. Kader ve İman Konularındaki İhtilaflar
Kader anlayışındaki farklılıklar: Bazı gruplar (ör. Cebriyye ve Kaderiyye) kader ve insanın iradesi konusunda uç görüşler geliştirmiş, bu da ayrışmaya yol açmıştır.
İmanın tanımı: İman ve amel arasındaki ilişki, özellikle Haricîler gibi grupların Ehl-i Sünnet’ten ayrılmasının temel nedenlerinden biridir.
7. Harici Etkiler ve Farklı Kültürler
Gayrimüslim fikirlerin etkisi: Zerdüştlük, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlerden gelen bazı unsurlar, Müslüman topluluklar arasında bazı batıl inanışların yerleşmesine neden olmuştur.
İçerden bölünmeler: Müslüman toplulukların kendi içinde çıkan ihtilaflar, yeni mezheplerin ve fırkaların oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Sonuç
Batıl görüşlerin ve Ehl-i Sünnet’ten ayrılan düşüncelerin temel nedeni, Kur’an ve Sünnet’in doğru bir şekilde anlaşılmaması, kişisel ve siyasi çıkarlar, aşırı yorumlar ve bilgi eksikliğidir. Bu nedenle, İslam alimleri Ehl-i Sünnet itikadını koruma ve doğru bir şekilde öğretme konusunda büyük çaba sarf etmişlerdir.
Modern, sosyal ve Ahlaki meselelerin Kur’an ışığında değerlendirilmesi.
Modern, sosyal ve etik meselelerin Kur’an ışığında değerlendirilmesi, İslam’ın evrensel ilkeleri ve ahlaki rehberliği temel alınarak, günümüz toplumlarının karşılaştığı sorunlara çözüm sunmayı amaçlar. Kur’an’ın hükümleri zaman ve mekân üstü bir yapıya sahip olduğu için modern meseleler, onun ışığında anlamlandırılabilir ve çözümler üretilebilir. Bu değerlendirmede dikkat edilmesi gereken bazı temel ilkeler ve yaklaşımlar şunlardır:
1. Kur’an’ın Evrensel İlkeleri
Kur’an, adalet, eşitlik, insan hakları, yardımlaşma, merhamet, dürüstlük ve sorumluluk gibi evrensel ilkeler üzerine kuruludur. Modern meseleler bu ilkeler temel alınarak ele alınabilir:
Adalet (Adl): Sosyal adalet, gelir dağılımındaki eşitsizlik, insan hakları gibi meselelerde Kur’an, adaletin tesis edilmesini emreder (Nisa, 4/135).
Merhamet ve Şefkat: Toplumun zayıf kesimlerine (yetimler, fakirler, göçmenler) yardım etmek Kur’an’da sıkça vurgulanır (Bakara, 2/177).
Emanet ve Dürüstlük: Kamu kaynaklarının kullanımı, yolsuzluk ve etik meselelerde Kur’an, emaneti ehline vermeyi ve dürüst davranmayı öğütler (Nisa, 4/58).
2. Modern Sosyal Meseleler ve Kur’an
a) Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Kur’an’ın bakışı: Kadın ve erkeğin yaratılışta eşit olduğunu ve her ikisinin de Allah’ın huzurunda bireysel sorumluluğa sahip olduğunu vurgular (Ahzab, 33/35).
Modern yansımalar: Eğitimde, iş hayatında ve toplumsal yaşamda kadınlara fırsat eşitliği sağlanması, Kur’an’ın adalet ilkesine uygundur.
b) Çevre ve Ekoloji
Kur’an’ın bakışı: Yeryüzünün bir emanet olduğunu, insanın bu emaneti koruması gerektiğini ifade eder (Araf, 7/31; Bakara, 2/205).
Modern yansımalar: Doğal kaynakların israf edilmemesi, çevrenin korunması ve sürdürülebilir yaşam, Kur’an’ın “israftan kaçınma” (Araf, 7/31) ve “fesadı önleme” (Bakara, 2/205) ilkelerine dayanır.
c) Sosyal Adalet ve Fakirlikle Mücadele
Kur’an’ın bakışı: Zekât ve sadaka, toplumdaki gelir dağılımını düzeltmek için önemli bir araçtır (Tevbe, 9/60).
Modern yansımalar: Fakirliğin giderilmesi ve sosyal refahın artırılması için ekonomik adalet ve dayanışma ön planda tutulmalıdır.
d) Eğitim ve Bilgi
Kur’an’ın bakışı: “Oku!” emri (Alak, 96/1) insanın bilgiye önem vermesi gerektiğini vurgular.
Modern yansımalar: Eğitime yatırım yapmak, bilimsel gelişmelere katkıda bulunmak ve cehaletle mücadele, Kur’an’ın ilkelerine uygundur.
e) Göçmenler ve Sığınmacılar
Kur’an’ın bakışı: Göçmenlere yardım etmek, onlara insanca muamele etmek emredilmiştir (Haşr, 59/8-9).
Modern yansımalar: Sığınmacıların haklarının korunması, barınma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması İslam’ın merhamet ve dayanışma ilkesiyle örtüşür.
3. Modern Ahlaki Meseleler ve Kur’an
a) Biyoteknoloji ve Tıp Etiği
Kur’an’ın bakışı: İnsan hayatının kutsallığı (Maide, 5/32) ve “zararın giderilmesi” ilkesi, organ nakli, genetik müdahaleler gibi konuların etik çerçevesini belirler.
Modern yansımalar: Tedavi amaçlı bilimsel çalışmalara izin verilirken, insanın yaratılışına müdahalede sınırların aşılmaması gerekir.
b) Dijital Dünya ve Mahremiyet
Kur’an’ın bakışı: Özel hayatın gizliliği ve mahremiyet korunmalıdır (Nur, 24/27-28).
Modern yansımalar: Dijital dünyada kişisel verilerin korunması, Kur’an’ın mahremiyet ve sorumluluk ilkeleriyle bağdaşır.
c) Ekonomik Etik
Kur’an’ın bakışı: Faizin yasaklanması (Bakara, 2/275), ticarette dürüstlük (Hud, 11/85) ve israftan kaçınma temel ilkeler arasındadır.
Modern yansımalar: Faizsiz finans sistemleri, adil ticaret uygulamaları ve sürdürülebilir ekonomi gibi yaklaşımlar Kur’an’ın ilkelerine dayandırılabilir.
İctihadın ÖnemiModern meselelerde, Kur’an’ın ilkeleri doğrultusunda çözüm üretmek için ictihad (dini hüküm çıkarma) yapılması gerekir. Bu süreçte şunlara dikkat edilmelidir:
Kur’an ve Sünnet’e dayalı çözümler: Her mesele, Kur’an ve sahih Sünnet’in ışığında değerlendirilmelidir.
Zaman ve şartların dikkate alınması: Kur’an’ın evrensel mesajını, çağdaş sorunlara uygularken toplumsal bağlam göz önünde bulundurulmalıdır.
Ehliyetli alimlerin rehberliği: Dinî meselelerde yanlış yorumların önüne geçmek için ehil alimlerin rehberliği önemlidir.
Sonuç
Kur’an’ın ışığında modern, sosyal ve etik meseleleri değerlendirmek, onun evrensel ahlaki ve insani ilkelerini çağdaş sorunlara uygulamakla mümkündür. Bu süreçte, Kur’an’ın zamana ve mekâna uygun esnekliği ve rehberliği, Müslümanlara yol gösterici olmaya devam etmektedir.
Kur’an-ı Kerim, insanlara Allah’ın rızasına ulaşmak için yapılması gereken emirleri ve sakınılması gereken yasakları bildirir. Emirler ve yasaklar, Müslümanların ahlakını ve ibadet hayatını düzenlemek, toplumsal düzeni ve huzuru sağlamak, insanları dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştırmak amacıyla verilmiştir. Bu emir ve yasaklar, Allah’ın adaleti ve rahmeti doğrultusunda insanları korumayı ve doğru yolu göstermeyi hedefler.
Kur’an-ı Kerim’deki Başlıca Emirler
1. İman Etmek: Kur’an’da iman, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kadere inanmayı içerir. İman, bütün emirlerin temelidir.
> “Ey iman edenler! Allah’a, Resûlüne, Resûlüne indirdiği kitaba ve daha önce indirmiş olduğu kitaba iman edin.” (Nisa, 4/136).
2. Namaz Kılmak: Namaz, Allah’a kulluğun en önemli ifadesidir. Kur’an’da birçok ayette namaz kılmak emredilmiş ve namazın müminleri kötülüklerden uzaklaştıracağı bildirilmiştir.
3. Zekat Vermek: Zekat, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, zengin ile fakir arasındaki uçurumu azaltmak için emredilmiş bir mali ibadettir.
> “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin.” (Müzzemmil, 73/20).
4. Oruç Tutmak: Müminlere oruç tutmak farz kılınmıştır. Oruç, kişiyi kötü alışkanlıklardan arındırır, sabrı öğretir ve Allah’a yaklaşmayı sağlar.
> “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara, 2/183).
5. Hac Yapmak: Hac, gücü yeten Müslümanlara farz olan bir ibadettir ve bir arınma vesilesidir.
> “Gitmeye gücü yetenlerin, o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.” (Al-i İmran, 3/97).
6. Anne ve Babaya İyi Davranmak: Kur’an, anne-babaya iyi davranmayı, onlara saygı göstermeyi emreder. Bu, Allah’a itaatin bir gereğidir.
> “Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi ve anne-babanıza iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti.” (İsra, 17/23).
7. Doğruluk ve Adaleti Gözetmek: Müminlere, her durumda adaletli olmaları, doğru ve dürüst davranmaları emredilmiştir. Kur’an, zulmü ve haksızlığı yasaklar.
> “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendinizin, anne babanızın ve yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için doğru şahitlik eden kimseler olun.” (Nisa, 4/135).
8. Sabırlı ve Şükürlü Olmak: Kur’an, sabrı ve şükrü teşvik eder. Sabır, zorluklar karşısında direnç göstermeyi; şükür, Allah’ın nimetlerini takdir etmeyi ifade eder.
> “Eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım; ama nankörlük ederseniz, şüphesiz azabım çok çetindir.” (İbrahim, 14/7).
9. Kötülüğü Engellemek ve İyiliği Emretmek: Müslümanlar, toplumda iyiliğin yayılması ve kötülüklerin önlenmesi için çalışmakla yükümlüdür.
> “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız.” (Al-i İmran, 3/110).
Kur’an-ı Kerim’deki Başlıca Yasaklar
1. Şirk Koşmak: Kur’an’a göre en büyük günahlardan biri Allah’a ortak koşmaktır. Şirk, Allah’ın birliğini reddetmek anlamına gelir ve affedilmeyecek bir günah olarak belirtilmiştir.
> “Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz.” (Nisa, 4/48).
2. Zina Yapmak: Kur’an’da zina kesinlikle yasaklanmıştır. Zina, hem kişisel ahlaka zarar verir hem de toplumu ahlaki açıdan zayıflatır.
> “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iş ve çok kötü bir yoldur.” (İsra, 17/32).
3. İçki ve Kumar: İçki ve kumar, insanın aklını ve iradesini zayıflatan, ahlaki çöküntüye yol açan davranışlardır. Bu nedenle Kur’an’da yasaklanmıştır.
> “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları, şeytan işi pisliklerdir; onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 5/90).
4. Yalan Söylemek ve Hile Yapmak: Kur’an, müminlere yalanı ve hileyi yasaklamış, doğruluğu emretmiştir. Yalan ve hile, toplumun güvenini sarsar ve adaleti zedeler.
> “Yalan yere şahitlikten kaçının.” (Hac, 22/30).
5. Gıybet ve İftira: Gıybet (dedikodu) ve iftira, insanların arasını bozan, toplumsal güveni zedeleyen davranışlardır ve Kur’an’da yasaklanmıştır.
Haksız Yere Can Almak: Kur’an, bir insanın haksız yere öldürülmesini, bütün insanlığı öldürmek gibi büyük bir suç olarak değerlendirir.
> “Kim, bir cana kıymamış veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış birini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” (Maide, 5/32).
7. Hırsızlık Yapmak: Kur’an’da hırsızlık, Allah’ın koyduğu sınırların ihlali olarak görülür. Müminlerin malları ve hakları güvence altına alınmalıdır.
> “Hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerini kesin; Allah tarafından bir cezadır.” (Maide, 5/38).
8. Yetim Malı Yemek: Kur’an, yetimlerin haklarına tecavüz edilmesini yasaklar. Yetimlere adil davranılması, onların haklarının korunması emredilmiştir.
> “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar.” (Nisa, 4/10).
9. İsraf Etmek ve Cimrilik Yapmak: Kur’an, israflı davranışı yasaklar ve cimriliği de eleştirir. Maddi nimetlerin ölçülü ve dengeli kullanılması öğütlenir.
> “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, onu büsbütün de açıp saçma.” (İsra, 17/29).
Emir ve Yasakların Kişisel ve Toplumsal Faydaları
Kişisel Faydalar: Emirler, kişinin Allah’a yakınlaşmasını, ruhsal dinginlik kazanmasını ve ahlaki olarak yücelmesini sağlar. Yasaklardan sakınmak ise kişinin kötü alışkanlıklardan ve ruhsal çöküntüden korunmasını sağlar.
Toplumsal Faydalar: Kur’an’daki emirler ve yasaklar, toplumun barış, güven ve huzur içinde yaşamasını hedefler. İyiliğin teşvik edilmesi ve kötülüğün yasaklanması, adil ve sağlıklı bir toplumsal yapıyı güvence altına alır.
Sonuç
Kur’an’da emirler ve yasaklar, insanların hem bireysel hem de toplumsal hayatlarını düzene sokmak amacıyla bildirilmiştir. Emirler, kişiyi iyiliğe yönlendirirken; yasaklar, kötülükten korur ve toplumsal huzuru temin eder.
@@@@@@@@
Kur’an-ı Kerim’de Emir ve Yasaklar
Kur’an-ı Kerim, sadece bir din kitabı değil, aynı zamanda insanlığa rehberlik eden evrensel bir ahlak kitabıdır. İçerisinde yer alan emir ve yasaklar, hem bireysel hem de toplumsal hayatın her alanını kapsar. Bu emir ve yasaklar sayesinde insanlar, hem dünya hayatında mutlu ve huzurlu olurlar hem de ahirette kurtuluşa ererler.
Kur’an’daki Emir ve Yasakların Genel Amaçları:
* İnsanı kemale erdirmek: İnsanların en güzel şekilde yaşamalarını sağlamak ve onları ahlaki değerlere yönlendirmek.
* Toplumsal düzeni sağlamak: Adaletli, huzurlu ve güvenli bir toplum oluşturmak için gerekli kuralları belirlemek.
* İnsanı Allah’a yaklaştırmak: İnsanların Allah’a ibadet etmelerini, O’na yakınlaşmalarını ve O’nun rızasını kazanmalarını sağlamak.
Kur’an’da Geçen Bazı Önemli Emir ve Yasaklar:
* İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere inanmak.
* İbadet: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hac yapmak gibi Allah’a ibadetlerle ilgili emirler.
* Ahlak: Doğruluk, dürüstlük, adalet, merhamet, şefkat, sabır, hoşgörü gibi güzel ahlak özellikleri kazanmak.
* Sosyal ilişkiler: Anne-babaya, akrabalara, komşulara, yetimlere, yoksullara iyi davranmak, insanlara zulmetmemek.
* Mal edinme ve harcama: Helal yollardan kazanç elde etmek, haramdan kaçınmak, malı paylaşmak, fakirlere yardım etmek.
* Toplumsal düzen: Adaleti sağlamak, haksızlığa karşı durmak, toplumsal barışı korumak.
Kur’an’daki Emir ve Yasakların Önemi:
* Hayatın her alanını düzenler: Kur’an, sadece ibadetlerle ilgili değil, aynı zamanda aile hayatı, ticaret, siyaset gibi hayatın her alanıyla ilgili hükümler içerir.
* Evrensel geçerliliği vardır: Kur’an’ın emir ve yasakları, zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın tüm insanlık için geçerlidir.
* İnsanın mutluluğu içindir: Kur’an’daki emir ve yasaklar, insanın hem dünya hayatında hem de ahirette mutlu olmasını amaçlar.
Sonuç olarak, Kur’an-ı Kerim, insanlığa rehberlik eden evrensel bir ahlak kitabıdır. İçerisindeki emir ve yasaklar, hem bireysel hem de toplumsal hayatın her alanını kapsar. Bu emir ve yasaklara uymak, insanların hem dünya hayatında mutlu ve huzurlu olmalarını hem de ahirette kurtuluşa ermelerini sağlar.
Kur’an-ı Kerim’de fanilik ve ebedilik temaları, varoluşun geçici doğası ve ahiret hayatının kalıcılığı üzerinde yoğunlaşır. Bu konular, birçok ayette ele alınmış olup, insanların dünya hayatındaki geçici durumları ve ahiret hayatının sürekli ve kalıcı olmasının önemini vurgular.
Fanilik (Geçicilik)
1. Dünya Hayatının Geçiciliği: Kur’an, dünya hayatının bir geçim yeri olduğunu belirtir. Örneğin, “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlencedir. Ahiret yurdu ise, işte asıl hayat odur.” (Ankebut, 64) ayeti, dünya hayatının geçici doğasını ifade eder.
2. İnsanın Geçici Olması: İnsanların yaşamlarının sınırlı olduğu, doğum ve ölüm süreçlerinin kaçınılmaz olduğu Kur’an’da sıkça vurgulanır. “Her canlı ölümü tadacaktır.” (Ali İmran, 185) ayeti, bu geçici durumu belirtir.
Ebedilik (Sonsuzluk)
1. Ahiret Hayatının Kalıcılığı: Kur’an, ahiret hayatının kalıcı ve ebedi olduğunu ifade eder. “Şüphesiz, ahiret yurdu, işte asıl hayat odur.” (Al-Ankabut, 64) ayeti, ahiret hayatının önemini vurgular.
2. Cennet ve Cehennem: Cennet, iman edenler için ebedi bir yaşam yeri olarak tanımlanırken, cehennem de inkâr edenler için ebedi bir azap yeri olarak betimlenir. “Kim de Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih ameller işlesin ve Rabbine ibadetinde kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf, 110) ayeti, ahiretteki kalıcılığı ve yaptıkların sonuçlarını ön plana çıkarır.
Sonuç
Kur’an-ı Kerim, faniliği ve ebediliği, insanlara dünya hayatının geçici ve ahiret hayatının kalıcı olduğu gerçeğini hatırlatmak amacıyla ele alır. Bu temalar, bireylerin yaşamlarını nasıl şekillendirmeleri gerektiği, gerçek hedefin ne olduğu ve ahirete hazırlık yapma konularında rehberlik eder.
@@@@@@@@.
Kur’an-ı Kerim’de Fânilik ve Ebedilik
Kur’an-ı Kerim, insanın dünya hayatındaki geçici varlığını ve ahiretteki ebedi hayatını sıklıkla ele alır. Bu iki kavram, Kur’an’ın temel temalarından biridir ve insanın varoluş amacını, sorumluluklarını ve geleceğini anlamasına yardımcı olur.
Fânilik (Dünya Hayatı)
* Dünyanın Geçiciliği: Kur’an, dünya hayatını bir imtihan alanı olarak tanımlar. Bu dünyadaki nimetlerin geçici olduğunu, zenginliğin, şöhretin ve gücün bir gün sona ereceğini vurgular.
* Ölümün Gerçeği: Ölümün kaçınılmaz olduğunu ve herkesin bir gün öleceğini hatırlatır. Bu gerçek, insanı dünya hayatına fazla bağlanmaktan alıkoyar ve ahiret hayatına hazırlanmaya teşvik eder.
* Dünya Hayatının Amacı: Kur’an’a göre, dünya hayatının amacı Allah’a ibadet etmek, iyi ameller işlemek ve ahiret için hazırlık yapmaktır.
Ebedilik (Ahiret Hayatı)
* Ahiretin Gerçeği: Kur’an, ölümden sonra bir ahiret hayatı olduğuna inanmayı emreder. Bu hayatta, insanların dünya hayatındaki amellerine göre mükâfat veya ceza göreceklerini belirtir.
* Cennet ve Cehennem: Ahiretteki iki temel yer olan cennet ve cehennem, insanların amellerinin sonucu olarak gidecekleri yerler olarak tasvir edilir.
* Ebedi Hayat: Ahiret hayatının sonsuz olduğu ve insanların burada ebedi olarak kalacakları vurgulanır.
Kur’an Ayetlerinden Örnekler
* Fânilik: “Her canlı ölümü tadacaktır. Nihayet Bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut Suresi, 57)
* Ebedilik: “Kim iyilik yaparsa, kendi lehine yapmış olur. Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Sonra siz Rabbi’nize döndürüleceksiniz.” (Fussilet Suresi, 46)
* Cennet ve Cehennem: “Kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onu görür. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onu görür.” (Zilzal Suresi, 7-8)
Sonuç olarak, Kur’an-ı Kerim, insanın fani dünya hayatı ile ebedi ahiret hayatı arasındaki dengeyi kurmasını ve hayatını bu bilinçle şekillendirmesini öğütler. Dünya hayatının geçici olduğunu ve asıl hayatın ahiret olduğunu hatırlatan Kur’an, insanları iyi amellere teşvik eder ve kötülüklerden sakındırır.
Kur’an-ı Kerim’de dünya ve dünya hayatı, genellikle geçici, aldatıcı ve insanı ebedi hayata hazırlayan bir dönem olarak tanımlanır. Dünya hayatı, ahiret hayatının bir sınav süreci olarak görülür ve kişinin Allah’a olan bağlılığını ve iyi amellerini test ettiği bir yer olarak nitelendirilir.
1. Dünya Hayatının Geçiciliği
Kur’an’da dünya hayatının geçici olduğu ve gerçek hayatın ahiret hayatı olduğu sıklıkla vurgulanır. Örneğin, “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.” (Ankebut Suresi, 64. Ayet) ifadesiyle dünya hayatının geçici doğası ve aldatıcılığı anlatılır.
Başka bir ayette de “Bu dünya hayatı, sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise, asıl hayattır. Keşke bilselerdi!” (Ankebut Suresi, 64. Ayet) denilerek asıl hayatın ahiret olduğu vurgulanır.
2. Sınav ve İmtihan Yeri Olarak Dünya
İnsanlar için dünya hayatı, bir sınav yeri olarak kabul edilir. “O, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk Suresi, 2. Ayet) ayetinde, dünya hayatının Allah’ın emir ve yasaklarına uyup uymama bakımından bir imtihan alanı olduğu belirtilir.
3. Dünya Hayatının Aldatıcı Oluşu
Kur’an’da dünya hayatının geçici güzelliklerinin insanları aldatabileceği, gerçek mutluluğun ise Allah’a bağlılık ve ahiret inancında olduğu vurgulanır. “Dünya hayatı ancak bir aldanış metaından ibarettir.” (Ali İmran Suresi, 185. Ayet) denilerek, dünya nimetlerinin yanıltıcı yönü dile getirilir.
4. Dünya Hayatında Ölçülü Olma
Dünya nimetlerinden faydalanmanın yanlış olmadığı, ancak aşırıya kaçmamak gerektiği de belirtilir. Örneğin, “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas Suresi, 77. Ayet) ayeti, dünya ve ahiret arasında bir denge kurmayı önerir.
Kur’an-ı Kerim’in bu ayetlerdeki mesajı, insanların dünya hayatına gereğinden fazla değer vermeden, ahiret hayatı için çalışmaları gerektiği, dünya nimetlerinden faydalanırken Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri gerektiğidir.
Kur’an-ı Kerim’de “Ehli Kitap” terimi, özellikle Yahudiler ve Hristiyanlar için kullanılmaktadır. Bu terim, Allah’ın vahyini kabul eden ve kendi kutsal kitapları olan toplulukları ifade eder. Kur’an, Ehli Kitap ile ilgili çeşitli hususları ele alarak, onlarla olan ilişkileri, inançları ve ibadetleri hakkında bilgiler sunmaktadır.
1. Ehli Kitap’ın Tanımı
Ehli Kitap: Kur’an’da geçen Ehli Kitap terimi, genellikle Tevrat (Yahudilere) ve İncil (Hristiyanlara) sahip olan toplulukları ifade eder. Bu gruplar, Allah’ın gönderdiği peygamberleri ve kutsal kitapları kabul ettikleri için bu adla anılırlar.
2. Kur’an’da Ehli Kitap’a Yönelik Mesajlar
Ortak İnançlar: Kur’an, Ehli Kitap ile Müslümanlar arasında birçok ortak inanç ve değer bulunduğunu belirtir. “De ki: ‘Ey Ehli Kitap! Bizimle sizin aranızda ortak bir kelimeye gelin.'” (Ali İmran, 64) ayeti, bu ortak noktaları vurgular.
İnanç Eleştirisi: Kur’an, Ehli Kitap’a hitaben inançlarında sapkınlıklar ve yanlışlar olduğunu da dile getirir. Örneğin, “Onların çoğu, sadece boş bir laf ile inançlarını bozuyorlar.” (Bakara, 174) ifadesi, bazı Ehli Kitap mensuplarının din anlayışındaki yanlışları eleştirir.
3. Ehli Kitap ile İlişkiler
Barışçıl İlişkiler: Kur’an, Müslümanlar ile Ehli Kitap arasında barışçıl ilişkilerin kurulmasını teşvik eder. “Sizin dininize, benim dinim.” (Kafirun, 6) ayeti, inanç farklılıklarına rağmen karşılıklı saygıyı öne çıkarır.
Beslenme ve Evlilik: Kur’an, Ehli Kitap’ın yiyeceklerini helal kılar ve Müslümanların Ehli Kitap mensuplarıyla evlenebileceğini belirtir. “Bugün size temiz olanlar helal kılındı. Ehli Kitap’ın yiyecekleri sizin için helaldir.” (Maide, 5)
4. Ehli Kitap’ın Kutsal Kitapları
Tevrat ve İncil: Kur’an, Tevrat ve İncil’in Allah’ın kelamı olduğunu kabul eder, ancak zamanla bu kitapların bazı bölümlerinin değiştirildiğini veya tahrif edildiğini belirtir. “Tevrat ve İncil, hidayet ve nur olarak göndermiştir.” (Maide, 44) ayeti, bu durumun altını çizer.
5. İslam’ın Mesajı
Davet ve Hidayet: Kur’an, Müslümanları Ehli Kitap’a İslam’ı tebliğ etmeye ve onları doğru yola davet etmeye teşvik eder. “De ki: ‘Ey Ehli Kitap! Niçin Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz?'” (Ali İmran, 98)
Sonuç
Kur’an-ı Kerim’de Ehli Kitap konusu, dinler arası ilişkilerin ve diyalogların önemini vurgular. Ehli Kitap, inançları ve kutsal kitapları ile tanınan bir grup olarak, İslam’ın tevhid inancına ve ahlaki değerlere saygı gösterilmesini teşvik eder. Kur’an, barışçıl bir anlayışla, ortak inançları ve değerleri öne çıkarırken, farklı inançlara sahip olanlar arasında adalet, saygı ve hoşgörü ilkesini ön plana çıkarır. Bu bağlamda, Müslümanların Ehli Kitap ile olan ilişkilerinde, diyalog ve anlayış temel alınmalıdır.
@@@@@@@@
Kur’an-ı Kerim’de Ehl-i Kitap
Ehl-i Kitap terimi, Kur’an-ı Kerim’de genellikle Yahudi ve Hristiyanlar için kullanılan bir kavramdır. Bu terim, “kitap sahibi olanlar” anlamına gelir ve bu dinlere mensup insanların, kendilerine indirildiğine inandıkları kutsal kitaplara sahip olmalarından dolayı bu şekilde anılmalarını ifade eder.
Kur’an’da Ehl-i Kitabın Anlamı ve Önemi
* İlahi Kitabın Varlığı: Ehl-i Kitap kavramı, Allah’ın insanlığa farklı zamanlarda peygamberler göndererek kutsal kitaplar indirdiğini ve bu kitapların temelde aynı mesajı verdiğini gösterir.
* Ortak İnançlar: Yahudiler ve Hristiyanlarla Müslümanlar arasında Allah’a inanma, ahiret hayatına inanma gibi ortak noktalar olduğu vurgulanır.
* Farklılıklar ve Eleştiriler: Kur’an, Ehl-i Kitap’ın bazı inanç ve uygulamalarını eleştirirken, onların da Allah’ın kitabı olan Tevrat ve İncil’e iman eden insanlar olduğunu kabul eder.
* Diyalog ve Mücadele: Kur’an, Ehl-i Kitap ile diyalog kurulmasını teşvik ederken, aynı zamanda onların yanlış inanç ve uygulamalarına karşı mücadele edilmesi gerektiğini de vurgular.
Kur’an’da Ehl-i Kitap Hakkında Belirtilen Noktalar
* Ortak Atalar: Yahudiler ve Hristiyanların İbrahim (a.s.)’a dayanan ortak bir ataya sahip olduğu belirtilir.
* Peygamberlere İnanç: Ehl-i Kitap’ın da diğer peygamberlere inandığı ancak bazı peygamberlerin mesajlarını tahrif ettikleri belirtilir.
* Kutsal Kitaplara Saygı: Kur’an, Tevrat ve İncil’in Allah tarafından indirilmiş kutsal kitaplar olduğunu kabul eder ancak zamanla bu kitaplarda tahrifatlar yapıldığını belirtir.
* Ahiret İnancı: Ehl-i Kitap’ın da ahiret hayatına inandığı ve yaptıklarının karşılığını göreceği vurgulanır.
* Salih Amellerin Önemi: İman etmenin yanı sıra salih amellerin de önemi vurgulanır. Ehl-i Kitap’tan da salih ameller işleyenlerin mükafatlandırılacağı belirtilir.
Ehl-i Kitap ile Müslümanlar Arasındaki İlişkiler
Kur’an, Ehl-i Kitap ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiği konusunda önemli ilkeler ortaya koyar. Bu ilkeler arasında;
* Adaletli Olma: Ehl-i Kitap’a karşı adil davranılması, haklarına saygı gösterilmesi
* Diyalog Kurma: Onlarla diyalog kurulması, ortak noktaların vurgulanması
* Yanlış İnançları Düzeltme: Yanlış inanç ve uygulamaları nazikçe düzeltmeye çalışılması
* Barışçıl Birlikte Yaşama: Birlikte yaşayan toplumlarda barış ve huzurun sağlanması için çaba gösterilmesi
Sonuç olarak, Ehl-i Kitap kavramı, Kur’an’da önemli bir yer tutar. Bu kavram, farklı dinlere mensup insanların ortak noktalarını ve farklılıklarını ortaya koyarak, insanlar arasında diyalog ve anlayışın önemini vurgular.
************
* Evet, eski ümmetlerde bir şeye necaset bulaşması durumunda onu temizleme yöntemleri arasında o kısmı kesip atmak veya çıkarmak da vardı. İslam’dan önceki bazı dini uygulamalarda, temizlik konusunda çok katı kurallar bulunuyordu. Özellikle Musevilikte (Yahudilikte) necaset bulaşan şeylerin kesilerek temizlenmesi gerektiği rivayet edilir. Bu tür kuralların amacı, bedensel ve ruhsal temizliği korumak olarak değerlendirilmiştir.
İslam’da ise temizlik konusunda daha kolaylaştırıcı hükümler vardır. Necaset bulaşmış olan bir yer, kesilip atılmak yerine yıkanarak temizlenebilir. Örneğin, İslam fıkhına göre elbiseye necaset bulaşırsa onu yıkamak yeterlidir; kesip atmaya gerek yoktur. Bu, İslam’ın zorlukları hafifleten ve pratik çözümler sunan yaklaşımının bir örneği olarak görülür.
Kur’an-ı Kerim’de dua, Allah’a yönelme, O’ndan yardım dileme ve çeşitli ihtiyaçların karşılanması için yapılan bir ibadet biçimi olarak önemli bir yere sahiptir. Dua, müminlerin Allah ile olan ilişkilerini derinleştirir ve ruhsal bir bağ kurmalarını sağlar. Ayrıca, peygamberlerin duaları da Kur’an’da özel olarak yer almakta ve ibret alınması gereken örnekler sunmaktadır.
Dua
1. Duanın Önemi: Dua, müminlerin Allah’a olan bağlılıklarını gösteren, O’na olan ihtiyaçlarını ifade eden bir ibadettir. Kur’an’da dua edenlerin Allah’ın rahmetine ve affına mazhar olacağına dair birçok ayet bulunmaktadır. “Rabbiniz buyurdu ki: ‘Bana dua edin, dualarınızı kabul ederim.'” (Mümin, 60) ayeti, duanın kabul edileceğine dair bir vaatte bulunur.
2. Dua Çeşitleri: Dua, yalnızca maddi ihtiyaçlar için değil, ruhsal ve manevi ihtiyaçlar için de yapılır. Kur’an’da hem bireysel dualar hem de toplumsal dualar yer almaktadır.
3. Samimiyet ve İçtenlik: Dua, samimi bir kalple yapılmalıdır. “Ona (Allah’a) içten bir şekilde dua edin.” (Müminun, 60) ayeti, duanın içtenlikle yapılması gerektiğini vurgular.
Peygamber Duaları
Kur’an’da birçok peygamberin duaları yer alır. Bu dualar, onların Allah’a olan bağlılıklarını, teslimiyetlerini ve ihtiyaçlarını ifade eder. İşte bazı örnekler:
1. Hz. Adem: Hz. Adem, Allah’tan bağışlanma diledi. “Rabbimiz! Kendimize zulmettik; eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, elbette kayıplara uğrayanlardan oluruz.” (Araf, 23)
2. Hz. Nuh: Hz. Nuh, kavminin sapkınlığından dolayı Allah’tan yardım istemiştir. “Rabbim! Beni ve ailemi kurtar.” (Nuh, 28) Bu dua, zorluk anında Allah’a yönelmenin güzel bir örneğidir.
3. Hz. İbrahim: Hz. İbrahim, Allah’a olan bağlılığını ve kendisi ile soyunun koruması için dua etmiştir. “Rabbim! Beni ve soyumu namaz kılanlardan eyle.” (İbrahim, 40) Bu dua, nesillerin doğru yolda olması için yapılan bir temennidir.
4. Hz. Musa: Hz. Musa, Allah’tan yardım talep etmiş ve kavminin sorunlarına karşı dua etmiştir. “Rabbim! Beni bağışla, bana merhamet et.” (Şuara, 118)
5. Hz. Yunus: Hz. Yunus, balığın karnında bulunduğu sırada Allah’a dua etmiş ve bu duası kabul edilmiştir. “Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim; ben zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87) Bu dua, sıkıntılı zamanlarda Allah’a yönelmenin önemli bir örneğidir.
Dua ve İbadet
1. Duanın İbadet Olarak Önemi: Dua, ibadetlerin bir parçasıdır ve müminlerin ruhsal durumlarını güçlendirir. “Dua, ibadetin özüdür.” (Tirmizi) hadisi, duanın ibadet olarak önemini belirtir.
2. Toplu Dua: Kur’an, topluca dua etmenin de önemine vurgu yapar. “Rabbimiz! Bizi ve bizden sonra gelenleri affet.” (Araf, 155) şeklindeki dualar, toplumsal bağların güçlenmesine katkıda bulunur.
Sonuç
Kur’an-ı Kerim’de dua ve peygamber duaları, müminlerin Allah’a yönelme, yardım dileme ve O’na olan bağlılıklarını ifade etme yollarıdır. Dua, ruhsal bir arınma ve güçlenme aracı olarak, bireylerin ve toplumların manevi hayatlarını zenginleştirir. Peygamberlerin duaları, örnek alınması gereken güçlü iman ve teslimiyet örnekleridir. Müminler, bu dualardan ilham alarak Allah’a yönelmeli ve samimi bir şekilde dua etmelidirler.
@@@@@@@
Kur’an-ı Kerim’de Dua ve Peygamber Duaları
Kur’an-ı Kerim, sadece Allah’ın emir ve yasaklarını içeren bir kitap olmakla kalmaz, aynı zamanda müminlere örnek teşkil eden birçok duayı da barındırır. Dua, insanın Allah’a yönelmesi, O’ndan yardım istemesi ve O’na yakınlaşmasının en önemli ibadetlerinden biridir.
Kur’an’da Dua Kavramı
Kur’an’da dua, Allah’a yönelmenin en güzel ifadesi olarak görülür. İnsanların her türlü ihtiyaçları, sıkıntıları ve istekleri için Allah’a dua etmeleri teşvik edilir. Dua, sadece zor zamanlarda değil, her daim Allah’la iletişim halinde olmanın bir yoludur.
Peygamberlerin Duaları
Kur’an’da birçok peygamberin duası yer alır. Bu dualar, hem o dönemin insanlarına örnek olmuş hem de sonraki nesillere yol gösterici olmuştur. Peygamberlerin duaları, içtenlikle edilen, samimi ve etkili duaların en güzel örnekleridir.
Kur’an’da yer alan bazı peygamber dualarına örnekler:
* İbrahim (a.s.)’ın duası: “Rabbim! Bana bir hikmet ver ve beni salihler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” (En’am Suresi, 83)
* Yunus (a.s.)’ın duası: “Göklerde ve yerde hiçbir ilah olmadığına ancak Sen’in olduğuna, ve şüphesiz ben hatalardanım diyecek hiçbir söz yok.” (Enbiya Suresi, 87)
* Zekeriya (a.s.)’ın duası: “Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ihsan et. Şüphesiz Sen duayı işitensin.” (Al-i İmran Suresi, 38)
Dua Etmenin Faydaları
Dua etmek, hem psikolojik hem de manevi açıdan birçok fayda sağlar:
* Ruhsal rahatlama: Dua etmek, insanı iç huzura kavuşturur ve stresini azaltır.
* Allah’a yakınlaşma: Dua, insanı Allah’a yaklaştırır ve kul ile Rabb arasındaki bağı güçlendirir.
* İhtiyaçların karşılanması: Allah, samimiyetle yapılan duaları kabul eder ve kullarının ihtiyaçlarını karşılar.
* Sabır ve tevekkül: Dua, insanı sabırlı olmaya ve Allah’a güvenmeye teşvik eder.
Dua Ederken Dikkat Edilmesi Gerekenler
* İçtenlik: Dua ederken kalpten inanmak ve samimi olmak önemlidir.
* Saygı: Allah’a karşı saygılı bir dil kullanmak gerekir.
* Sabır: Dua etmek, hemen sonuç alınacağı anlamına gelmez. Sabırlı olmak ve Allah’a güvenmek gerekir.
* Adab: Dua ederken belli başlı adablara uymak gerekir. Mesela abdestli olmak, kıbleye yönelmek gibi.
Sonuç olarak, Kur’an-ı Kerim, dua etmenin önemini vurgulayan ve birçok peygamberin duasını örnek gösteren bir kitaptır. Dua, insanın en temel ihtiyaçlarından biridir ve hayatın her alanında Allah’a