SIRA BİZDE Mİ?

SIRA BİZDE Mİ?

 

ABD bu kadar savaş gemilerini niçin getirdi?
İsrail’i İran’dan korumak için mi?
Zaten İran’ın da pek saldıracağı da yok ya, niyeti de yok.
Zamana oynuyor.
Ateşi soğutmaya çalışıyor, kendince.
Kıbrıs Rum kesimine neden yığınak yapılıyor?
Yunanistan adalarına da yapılmıştı.
PKK’nınki zaten 50 bin TIR silah dünden hazır.
ABD’li emekli komutanda demişti; PKK’yı Türkiye’ye saldırması için biz kurmuştuk, diye.
Yoksa ABD 12 Eylül 1980 darbesinde, bizim çocuklar başardı, demişti.
15 Temmuz’da ise çocukları başarısız oldular.
Sakın onun kuyruk acısı olmasın?
İran da Süleymani, Reisi, bir çok komutan ve evinde Hamas lideri Haniye’nin öldürülmesi, konsolosluğa saldırı, iç kargaşalar Ortadoğu’daki istenen savaşı belli ki çıkarmaya yetmedi.
Bizde MOSSAD ajanlarının yakalanması ve birinci derecede Gazze’ye her yönüyle yardımcı olmamız belli ki İsrail ve ABD’yi kızdırmış.
Önceki yaptıkları, muhalefeti destekleme ve ekonomik sıkıntı oluşturmak için girişilen her türlü ayak oyunuyla sonuç alınamaması, kuyruk acısını Belli ki arttırmış oluyor.
Dünyanın nefretini üzerine çekmesi de işin tuzu biberi oldu.
Bunu hafifletmek için dün gece (18.8.2024) Tel Aviv’de sakin, kimsenin olmadığı, boş bir caddede bir kamyonun altında patlayan patlayıcı ile bir kişi öldü.
Hiç yapmazken ve yapılmaması gerekirken tüm medyayı olayın olduğu yere kadar getirip, çekim yapmalarına müsaade ettiler.
Çekim esnasında polis ve askerler bıyık altından da değil, açıktan gülüyorlardı.
Kameraya yakalandılar.
Ve o gece uçaklarla Lübnan’ı bombaladılar.
Belli ki Tel Aviv’deki bomba süsü de ayıpları örtmeye yetmedi.
Acaba İstanbul’da arabanın içinde öldürülen Filistinli iş adamı MOSSAD’ın işi mi?
İran’dan sonra biz mi savaşa çekilmeye çalışılıyoruz?
Neden olmasın!
Çünkü vadedilmiş toprakların uzantısı Nil’den Fırat’a hatta Diyarbakır, Adıyaman hatta Kayserinin sınırlarına kadar uzanıyor.
Öyle ya, buraları onlara Allah vadetmiş!
Barıştan yana olmayan İsrail ve onu destekleyen ABD büyük bir savaş istiyor.
Saldırganlığına devam edecektir.
İsrail mi imtihanda yoksa biz, İslam dünyası ve insanlık mı?
“Eğer Allah dileseydi onlardan (muharebesiz olarak da) elbet intikam alırdı. Fakat (muharebeyi emretmesi) sizi birbirinizle imtihan etmesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin amel (ve hizmet) lerini asla boşa çıkarmaz O.”[1]

MEHMET ÖZÇELİK

19-08-2024

[1] Muammed. 4.




TEK GÖZLÜ BATI-KORSAN BATI

TEK GÖZLÜ BATI-KORSAN BATI

Gazze’ye. Kör olan Batı, görmeyen Amerika, NATO ve Avrupa ülkeleri.

Rusya’yı Ukrayna bataklığına çekerekten tamamıyla bir 3. Dünya Savaşı’nın startını bu son NATO toplantısında, yumuşak bir geçişle göstermiş oldular.

Böylece NATO, daha doğrusu Amerika, daha doğrusu Baydın ve daha doğrusu onun arkasındaki Pentagon Baydın gelmeden önce 3. Dünya Savaşı’nın plan ve projesi yapılmış Biden ile bunun yolu açılmış ve böylece Ukrayna bahane edilerek dünya ve özellikle Avrupa ülkeleri silahlanma yoluna gitmiştir.

Bu son NATO toplantısında 3. Dünya Savaşı’nın startı verilmiştir. Dünya zorla, Baydın da gider ayak 3. Dünya Savaşı’nın düğmesine basmış, dünya yangın ortamına çekilmiştir. Dünya üçüncü dünya savaşına kapıyı aralamış durumdadır.


Bunun içinde Rusya Ukrayna Savaşının bitmesini istemeyen, ABD’nin tüm silah şirketlerini de zengin eden Biden, Avrupa’yı da mecburi silahlandıran Washington, ABD, Biden ve Pentagon Rusya üzerinden yangını daha da genişleterek, arkasına NATO ve Avrupa ülkelerini alıp Çin, İran, Ortadoğu ve dünyanın diğer ülkelerine yayma eğiliminde ve gayretindedir.

Kominizim düşmanının gitmesiyle İslam’ı kendisine düşman seçen ABD ve Haçlı güruhu Ortadoğu’yu, İslam dünyasını ve özellikle bizi de içine çekerek yakmak ve yıkmak çabasındadır.

İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher Batının komünizm sonrası yeni düşmanını “yeşil düşman” olarak nitelendirdiği İslam’ı ve Müslümanları işaret etmiştir. NATO’nun yeni düşman konseptinde artık yeşil düşmanın yer alması gerektiğini vurgulamıştır.

-Bazı devlet başkanlarının tehlikeye işaret ettiği gibi Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan ve özellikle Cumhurbaşkanı da aynı tehlikeye dikkat çekmiştir.

  1. Dünya Savaşı Artık neredeyse dünyanın sadece gündeminde değil eşiğindedir.
    Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tehlikeyi NATO bildirgesinden sonra “Bölgemiz Savaş Riskiyle Karşı Karşıya” ifadesiyle belirtmiştir.
    Birileri kan istiyor.
    Kana susamış.
    Kabil gibi.
    Elli ve yüz senede bir dünya böyle bir savaşa sevk ediliyor.
    Türkiye bu durumda direniyor, ara buluculuk yapıyor ancak savaş baronları çoktan savaşa, dünyayı yakıp yıkmaya karar vermişler bile.
    Kendi deyimleriyle niyet, Tanrı’yı kıyamete zorlamak yani Armegedon.[1]
    Tüm mesele enerji hakimiyeti kavgası.

NATO’nun beyin ölümü mü gerçekleşti yoksa beyinsizleşti mi?

NATO kafası, Biden kafası.
Öncesinden beri belli olsa da son günlerde yaşının verdiği akıl kaybı, aklın gidip gelmesi, gafları, zihinsel problemlerle dengesiz hareketlerinden dolayı Başkanlığı tartışılıp, yerine kimin geleceği konuşulmaya başlandı.

 

************   

Dışarıdaki kavga yetmiyormuş gibi en çok bizi yıkan içerideki kavgadır.

İhanet derecesinde.

Aslında FETÖ’nün başarısı, devletin başarısızlığından kaynaklanmaktadır.

FETÖ’nün dini öne çıkarıp inançlı insanları yanına çekmesindeki başarısı, devletin dine ve dindarlara düşmanlık derecesindeki baskısı, engellemesi ve yasaklamalarıdır.
Siz hastaneleri ve eczaneleri kapatırsanız, ister istemez merdiven altı tedavi ve ilaç sektörü oluşacaktır.
Sağlıklı kaynak ve içme sularını kapatırsanız, şahsî imkanlarla kuyular açılacak, ister istemez kanalizasyon ve yağmur suları karışacaktır.
Merhum Menderesi bu millet hangi özelliği ve önemli hizmeti ile hatırlamaktadır?
1932-1950 arası 18 yıl boyunca ve bin üç yıldır devam edip, düşman işgalinde bile susturulamayan ve yasaklanmış olan ezanın yasağını kaldırmasıyla anmakta ve onu ezanı serbest bırakmasından dolayı idam edilmesiyle sahiplenmiştir.
Merhum Turgut Özal’ı bu millet hangi özelliği ve önemli hizmeti ile hatırlamaktadır?
İki Müslümanın bir araya gelip de Kuran okumasının, dini kitap okuyup sohbette bulunmasının, ölmüş yakınlarına mevlit okumasının suç olduğu ve hapse çarptırıldığı 163. Maddeyi kaldırmasıyla hatırlamaktadır.
Sayın Erdoğan’ı bu millet hangi özelliği ve önemli hizmeti ile hatırlamaktadır?
Dinin hayata yansımasının önündeki baş örtüsü gibi engelleri kaldırması, Müslümanların devlette söz sahibi olması, 1931 yılından 2021 yılına kadar 90 yıl boyunca kapalı kalan Fatihin emaneti olan Ayasofya’yı açması gibi bir çok maddi manevi hizmetleri ile hatırlamaktadır.

Bu milletin inancını, tarihini, ecdadını, bayrağını, sancağını, toprağını, geçmişini, dinini, imanını, ezanını, islamı, hassasiyetlerini göz önünde bulundurmayan, kör olup görmeyenler her zaman için tarihin çöplüğüne atılmaya mahkumdurlar.

MEHMET ÖZÇELİK

12-07-2024

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=Armegedon+




15 Temmuz 2016 darbe girişiminde hedef ve hedeflenen ne idi?

15 Temmuz 2016 darbe girişiminde hedef ve hedeflenen ne idi?


15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminde Hedef ve Hedeflenenler
15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de gerçekleştirilen darbe girişimi, Türk demokrasisine karşı yapılan en büyük saldırılardan biri olarak tarihe geçmiştir. Bu hain girişimde, Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından birçok hedef belirlenmiş ve bu hedeflere saldırılar düzenlenmiştir.
Hedefler:
* Cumhurbaşkanlığı Külliyesi: Darbecilerin en önemli hedeflerinden biri, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ele geçirmek ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı öldürmek veya esir almaktı.
* TBMM Binası: Darbeciler, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) binasını da bombalayarak milletvekillerini öldürmeyi veya esir almayı planlamışlardı.
* Atatürk Havalimanı: Atatürk Havalimanı, darbecilerin uçaklarını indirmek ve İstanbul’u kontrol altına almak için kullanmayı planladıkları bir hedefti.
* Stratejik Tesisler: Radyo ve televizyon istasyonları, köprüler, polis karakolları ve askeri üsler gibi birçok stratejik tesis de darbecilerin hedefleri arasındaydı.
Hedeflenenler:
* Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Darbenin ana hedefi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmek veya esir almaktı. Erdoğan, darbe girişimi sırasında Marmaris’te tatildeydi ve darbeciler tarafından bombalanan otelde bulunuyordu.
* Hükümet Üyeleri: Başbakan Binali Yıldırım, bakanlar ve diğer üst düzey hükümet yetkilileri de darbecilerin hedefleri arasındaydı.
* Milletvekilleri: Darbeciler, TBMM binasını bombalayarak milletvekillerini öldürmeyi veya esir almayı planlamışlardı.
* Sivil Vatandaşlar: Darbe girişimi sırasında birçok sivil vatandaş da hayatını kaybetti veya yaralandı.
Sonuç:
15 Temmuz darbe girişimi, Türk halkının direnişi ve kahramanlığı sayesinde püskürtüldü. Bu hain girişim, Türk demokrasisinin ne kadar güçlü olduğunu ve Türk milletinin özgürlük ve demokrasiye olan bağlılığını tüm dünyaya göstermiştir. Darbe girişimiyle ilgili soruşturmalar devam etmekte ve FETÖ mensupları adalete teslim edilmektedir.

@@@@@@@

15 Temmuz 2016 darbe girişimine kimler katkı vermiş ve desteklemiştir?

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimine Katkı Veren ve Destekleyenler
15 Temmuz 2016 darbe girişimi, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı gerçekleştirilen hain bir kalkışmadır. Bu girişimde, Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından birçok hedef belirlenmiş ve bu hedeflere saldırılar düzenlenmiştir. Darbe girişimi sonucunda 250’den fazla kişi hayatını kaybetmiş ve binlerce kişi yaralanmıştır.
Darbe girişimine kimlerin katkı verdiğini ve desteklediğini kesin olarak belirlemek zor olsa da, birçok isim ve kurum bu hain kalkışmada rol almış olduğu iddia edilmektedir.
FETÖ Mensupları:
Darbe girişiminin ana failleri FETÖ mensuplarıdır. Bu örgütün mensupları, yıllar boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), emniyet teşkilatı ve diğer devlet kurumlarına sızmış ve darbe için planlar yapmışlardır. Darbe girişimine katılan askerler, polisler ve diğer kamu görevlileri de FETÖ mensuplarıdır.
Bazı Siyasi Kişiler:
Bazı siyasi kişilerin de darbe girişiminden haberdar olduğu ve darbecilere destek verdiği iddiaları bulunmaktadır. Bu iddialar şu ana kadar kanıtlanamamış olsa da, bazı siyasi kişilerin darbe girişiminden sonra FETÖ ile ilişkileri olduğu ortaya çıkmıştır.
Uluslararası Güçler:
Bazı kaynaklar, darbe girişimine yabancı devletlerin ve istihbarat teşkilatlarının da karışmış olabileceğini iddia etmektedir. Bu iddialar da şu ana kadar kanıtlanamamış olsa da, darbe girişiminden sonra bazı yabancı devletlerin FETÖ mensuplarına destek vermesi dikkat çekmiştir.
Sonuç:
15 Temmuz 2016 darbe girişimi, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı gerçekleştirilen hain bir kalkışmadır. Bu girişimde birçok kişi hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Darbe girişimine kimlerin katkı verdiğini ve desteklediğini kesin olarak belirlemek zor olsa da, birçok isim ve kurum bu hain kalkışmada rol almış olduğu iddia edilmektedir. Darbe girişiminin arkasındaki gerçekler tam olarak aydınlatılamamış olsa da, bu hain kalkışmaya karşı mücadele eden kahraman Türk milletinin zaferi tüm dünyaya gösterilmiştir.

@@@@@@@@@

15 Temmuz darbe girişiminin ardından kaç kişi, kimler ve hangi kurumlardan ne kadar insan tutuklanmıştır?

15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası tutuklanan kişi sayısıyla ilgili kesin bir bilgiye ulaşmak zordur. Farklı kaynaklarda farklı rakamlar yer almaktadır.
Ancak, bazı resmi verilerden derlediğim bilgilere göre:
* 2016-2020 yılları arasında: Kamu kurumlarından ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) 125.678 kişi KHK’ler ile ihraç edilmiştir.
* 2016-2022 yılları arasında: Fethullahçı bağlantılı toplam 332.884 kişi gözaltına alınmış, 101.000 kişi tutuklanmıştır.
* Darbe girişiminin ilk günlerinde: 23 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla 18.044 kişi gözaltına alınmış, 9.677 kişi tutuklanmış ve 49.211 kişinin pasaportu iptal edilmiştir.
Tutuklanan kişiler arasında:
* Askerler: Darbe girişimine katılan askerler ve FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülen diğer askerler.
* Polisler: Darbe girişimine katılan polisler ve FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülen diğer polisler.
* Yargıçlar ve savcılar: FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülen yargıçlar ve savcılar.
* Kamu görevlileri: FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülen diğer kamu görevlileri.
* Sivil vatandaşlar: FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülen sivil vatandaşlar.
Tutuklanan kişilerin hangi kurumlardan olduğu:
* Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK): En fazla tutuklanan kişiler TSK’dan olmuştur.
* Emniyet teşkilatı: Polislerden de önemli sayıda tutuklama yapılmıştır.
* Yargı: Yargı mensuplarından da FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülenler tutuklanmıştır.
* Diğer kamu kurumları: Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi birçok kamu kurumundan da FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülenler tutuklanmıştır.
* Sivil toplum kuruluşları: Bazı sivil toplum kuruluşlarında da FETÖ ile bağlantılı olduğu düşünülenler tutuklanmıştır.
Tutuklanan kişilerin tutukluluk süreleri:
Tutuklanan kişilerin tutukluluk süreleri değişkenlik göstermektedir. Bazı kişiler kısa süre sonra tahliye edilirken, bazı kişiler ise yargılanarak hapis cezasına çarptırılmıştır.
Sonuç:
15 Temmuz darbe girişimi sonrası çok sayıda kişi tutuklanmıştır. Tutuklanan kişiler TSK, emniyet teşkilatı, yargı ve diğer kamu kurumlarından olduğu gibi sivil vatandaşlardan da oluşmaktadır. Tutuklanan kişilerin tutukluluk süreleri ve yargılanma durumları ise hala devam etmektedir.

 

****************  

 

 

 

www.tesbitler.com

www.mehmetözçelik.com.tr




ZEHİRLENEN DUYGULAR

ZEHİRLENEN DUYGULAR

Tıpkı Kuduz Saldırganlığı gibi.

İnsan yapısı bozulursa hayvandan daha hayvan olur.

Etrafına saldıran kuduz hayvan her şeyden habersiz, şuursuz, bilinçsiz ve hesapsız olarak, gözü hiçbir şeyi görmeden saldırır ve saldırganlaşmaya başlar.

İsrail Başbakanı Netenyahu ve arkasında onu destekleyenlerin hali bundan hiç de geri değildir.

Netenyahu ve destekçileri Gazze’ye saldırıp yirmi bine yakın çocuğu, kırk bine yakın vatandaşı öldürmüş, seksen bin kadar yaralı ve en az bir o kadarda bombalanan ve yıkılan binaların altında kalanları öldürmekle yetinmemiş, şimdide üçüncü dünya savaşını çıkarmak için İran, Suriye, Mısır, Lübnan gibi yerlere saldırarak kudurmuşçasına, kuduz bir hayvan gibi saldırmaktadır.

Bu konuda kendisi yalnız değildir. Diğer kuduzlu ekiple birlikte bunu sürdürmektedir.

Ortada yüzsüz bir ABD, utanmaz bir batı var.

Netenyahu’ya ve onu destekleyip arkasında duran Biden ve Pentagon dünyayı yakmak için fitili ateşlemeden gitmeyeceklerdir.

Birileri yaptıkları ve yapacaklarıyla 3. Dünya Savaşının alt yapısını oluşturmaktadır. 

-Başta ABD ve yirmi kadar batılı ülkeler elli yıldır hatta yüz yıl öncesinden bunun alt yapısını oluşturmuşlardır.

ABD Deaşı, İsrail PKK’yı piyon olarak kullanıyor 

Nitekim eski ABD Başkanı Trump, Deaşı Hilary ve Obama kurdu, demişti.

-Ve ABD, ‘insan kaçakçılığı’ raporunda YPG-PKK ilişkisini itiraf etti: “SDG bileşenleri, Suriye’de kaçırdıkları çocuklara Kandil’de eğitim veriyor.”

ABD bunu bile bile, göre göre desteğini sürdürüyor çünkü hesabı en az yüz yıllık hesaptır.[1]

 

*****************

Taşıma suyla değirmen dönmez.

İsrail ve ABD’ye anladığı dilden konuşmak gerekir.
Bunun yolu da İttihad-ı İslam’dan yani İslam birliğinden geçer.
Buda göstermelik ve geçiştirmeyle ve kınamalarla değil, gerçekçi yaptırım, ortak hareket, ortak askeri birliklerle olur.

İsrail sadece bir İsrail’den ibaret değil.[2]

-Hep üst düzey tarafından 3.dünya savaşı dillendiriliyor.
Belli ki birileri alt yapıyı oluştururken, birileri de bunu görüp hissediyor.
Yerelden bölgeye giden bir yayılım sergileniyor.

*************** 

Devletler ettiğini bulur ve de bulacaktır.

Rüzgâr eken, fırtına biçer.
Diken eken, elbette gül biçmez.
Zulüm eken normaldir ki zulüm biçer ve biçecektir de.
Bugün Fransa Sömürgeciliğinin ve teröre verdiği desteğin faturasını ödüyor ve artarak da ödeyecektir.
Şimdiye kadarki iç ayaklanmalar ve şu anda dillendirilen iç savaş zulmünün ayak sesleridir.
Buna ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, VS hangi ülke olursa olsun, karşılığını görecektir.

****************  

Bu milleti ve dünyayı yıkıp helak ederse ancak ve ancak zulüm, Sefahat, rezalet, ahlaksızlık, LGBT gibi kişilik kayıpları yok eder.

Dünya ve memleketimiz oraya doğru gidiyor.
Hz. Âdem ve Havva’yı cennetten çıkaran günah, görülen o ki bizi de dünyadan çıkaracaktır.

Hz. Adem ve Havva’da; Nefsimize zulmettik, demişlerdi.[3]
Küfür, inkar gibi büyük günahlara sebep olan açık saçıklık, Sefahat ve rezalet, onlara yol açmakta, ahlak ve ibadetten uzaklaştırmaktadır.
Allahtan uzaklaştıran günahlar, şeytana ve şeytani iş ve yollara kapı açmaktadır.
Rabbin dostu değil, onlar şeytanın dostudurlar.
Ne kötü bir dostluk!
Nasıl bir dostluk!
Kabirden öteye geçmeyen, Kabre kadarki sahte ve aldatıcı bir dostluk.
Bu çocukların anne babası yok mu?
Nasıl rahat gezinip durabiliyorlar?[4]

**************** 

Bu helake kapı açan ise önce bizde ve şu anda Tacikistan’da uygulanan başörtüsü yani tesettüre karşı uygulanan despot, cahilane, ahmakça uygulamalardır.

Oysa tesettür, sakal gibi hakikatler İslam’ın Şeairi yani İslam’ı hatırlatan, besleyip destekleyen uygulamalardır.

Maalesef bizdeki 28 Şubat’ın kötü örneği dünyaya yayıldı.[5]

Maalesef şimdide Tacikistan 28 şubatı yaşıyor, zorla yaşatılıyor.[6]

***************

Bu günlerde AKP CHP normalleşmesi tartışılıyor.
Evvela bu ifade bir anormalleşmenin olduğunu gösteriyor.
Bu anormalliğin mazisi 20 yıllık mı yoksa yüz yıllık mı?
Yoksa patlak veren 1950 Menderes dönemi mi?
Yoksa bir diğer baş anormallik olan 1960 süreci mi?
Neden normalleşme bir türlü olmuyor?
Doku uyuşmazlığından mı?
Kan uyuşmazlığından mı?
Fikir uyuşmazlığından mı?
Maneviyat uyuşmazlığından mı?
Yaşantı ve yaşama uyuşmazlığından mı?
Tarih ve kök uyuşmazlığından mı?
Yoksa bir çok uyuşmazlıktan mı?

-İslam dünyasında doku uyuşmazlığı olanların uyumsuzluğu depreşiyor ve depreştiriliyor.

-Tacikistan’da da işte bu doku uyuşmazlığı içerisinde olanlar devrede.

Tacikistan bizdeki ruhsuzların bize en az kaybettirdikleri 30 yıldan sonra tekrar fabrika ayarlarına dönme sürecini yaşayacaktır.
Yılların, onurların ve insanların kaybından sonra.

Tacikistan’daki başörtü yasağı ve bunun yaygınlaşması kasıtlı olarak Kafkaslarda ateşlenmeye çalışılan bir fitne ateşi ve büyük bir oyunu görmekteyiz. 

Bu durum bir yandan Rusya’yı karıştırmaya yönelik olurken, diğer yandan da Müslüman Hristiyan çatışmalarını da tetiklemeye yönelik bir çabanın neticesidir.

Kişilik çöküntüsü yaşayan Tacikistan parlamentosu işgal ordularının yapamadığını Müslüman ülkede çok rahatlıkla, yüzleri bile belki kızarmadan münafıkça bir karara maalesef onay vermiştir.

Bir yandan başörtüsünü yasaklayıp ağır cezalar uygularken, diğer yandan Ramazan ve Kurban Bayramlarının kutlanmasını yasaklayan kararı onaylamıştır.

Haçlıya rahmet okutturacak bir zulüm derecesinde.

Bilmeliler ki, küfürleri devam etse de bu zulümleri devam etmez.

Belli ki bir dönem Türkiye’de bu zulmü uygulayan abilerinden kopya çekmişler.

Bu meseleler dini ve toplumun ruhuna nüfuz etmiş hakikatlerdir.[7]

Yine belli ki bunlarda bizdeki bir kısım hezeyanca hareket eden ilahiyatçılar gibi kendilerine paralel din temsilcileri bulmuşlardır.[8]

MEHMET ÖZÇELİK

26-06-2024

 

 

[1] https://www.aksam.com.tr/guncel/abd-sdgmiz-pkkya-cocuk-kaciriyor/haber-1485329

[2] https://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/gazzede-4-bin-turkiyeli-katil-soykirim-sucuna-ortak-oldular-1048494

[3] Bak. A’raf.23.

[4] https://tesbitler.com/index.php?s=Sef%C3%A2het+

[5] https://www.haber7.com/dunya/haber/3435396-basortusunu-yasaklayan-tacikistan-yalniz-degil-ortu-yasagi-her-sekilde-her-yerde

[6] https://video.haber7.com/video-galeri/282463-basortulu-kadinlari-hastaneye-almadilar-skandal-goruntuler

[7] https://tesbitler.com/index.php?s=tesett%C3%BCr

https://www.tesbitler.com/index.php?s=kurban

https://www.tesbitler.com/index.php?s=Ramazan+

[8] https://www.risalehaber.com/ataturkcu-ilahiyatcilar-islam-seriatini-kotuledi-440665h.htm

https://tesbitler.com/index.php?s=ilahiyat

 




BU KAN O KAN

BU KAN O KAN

Kan hiç değişmiyor.

Belki depreşiyor.[1]

-Bu kan hangi kan?[2]

Bu kan aynı kan!!![3]

– PKK’nın içindekiler genelde Ermenilerden oluşmaktadır.

Öldürülenlerin sünnetsiz oluşlarından da bu tesbit edilmiştir.

Onu savunan parti ve üyeleri kimden ve kimi temsil ediyor? İşte örnek mi?

“DEM’Lİ KOÇYİĞİT’TEN SKANDAL PAYLAŞIM

1915 olaylarını “soykırım” olarak niteleyen Koçyiğit, “Bugün Ermeni Soykırımı’nın 109. yıldönümü. 24 Nisan 1915 ‘de başlayan ve bugüne kadar yüzleşilmediği içinde devam eden büyük acının yıl dönümü. Halklar mozaiği olan bu toprakları çoraklaştıran büyük felaketin başladığı gün. Acıların dinmesi ve adaletin sağlanması için yüzleşmek gerekir. Bu ülke halklarının bir arada eşit ve özgür olarak yaşaması için geçmiş acılar ile yüzleşmek gerekir. Soykırımda katledilen Ermeni halkını saygıyla anıyorum.” ifadelerini kullandı.”[4]

-Said Nursi, bana zulmedenlere bakıyorum, Türk kanını taşımıyorlar, diyor.
“Hakiki Türkler zulmetmez”
“Hazret-i Üstad, iman nuruyla baktığı için Anadolu’yu çok severdi. İslam’ın ileri karakolu olarak bakardı Türkiye’ye… Ve burada meskûn ahaliye kalbinin tâ derinliğinden şefkat gösterirdi. Türk milletini çok severdi.”

-‘Ben bakıyorum; kim bana zulmediyor, dikkat ediyordum, onlar katiyen Türk değillerdir. Çünkü, hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur. Bana zulmedenler, Türklük perdesi altına girmiş başka millettendir, ‘ ve ‘ Her milletten ziyade yüksek bir haslet, bir manevi kahramanlık Türklerde görüyorum.’ derdi.”

“Bir gün, Eskişehir’de, Yıldız Otelinin üst katında Hazret-i Üstad’ın odasında hizmetindeydik. Bir kuşluk vakti idi. Beş adet jet uçağı otelin üstünden şiddetli ses çıkararak geçtiler. Pencereler de açık idi. Hazret-i Üstad gülümseyerek, ‘İnşaallah bunlar bir zaman İslamiyet’e büyük hizmetler edecekler.’ dedi. Ve ilaveten, ‘Sungur, askeriyede bir ruh var. O ruh, benimle dosttur. Bilmiyorum, ya o bir kişidir veya cemaattir; sağdır ve ölüdür, velîdir veya kutubdur. Bilmiyorum, fakat bir ruh var ki; o ruh benimle dosttur.’ diye beyanda bulundular.”[5]

Nitekim zamanla pislikleri ortaya çıkanlarda bunu görmekteyiz. 
Şu bir gerçektir ki, İslamiyet’e ihanet içerisinde olan bir kişi kesinlikle bu milletin kanını taşımamakta, bu toprağın insanı olmamakta, soyca bir yerde bulanıklık bulunmakta ve yaşamaktadır.

Nitekim şimdiki içimizdeki bozukların ataları gibi ki; “Hem de, o sarhoş namazsızlar Jön Türk değiller, belki şeyn Türktürler; yani fena ve çirkin Türk’türler, Genç Türklerin rafızîleridirler. Her şeyin bir rafızîsi var; hürriyetin rafızîsi de süfehadır.”[6]

-Zulümle simgeleşen ve en çok anılara özdeşleşmiş millet, Yahudi milletidir.

Zulüm insan haline bürünse içinden Yahudi çıkar.
Tarih boyunca da böyle olmuştur.
Ya zulmetmiş ya zulme sebep olmuş ya da zulmünün neticesinde zulme uğramıştır.

-Bunun başında da dünya siyasetini elinde bulunduran ecnebi ve zındıka komitesi gelmektedir.[7]

Bunun organizatörlüğü yapan ise Yahudi kaynaklı mason komitesidir.

“Fransız dergisinden kaynak olarak faydalanmıştık. Orada diyordu ki, ‘Masonlar’ın son hedefinin Avrupa Birliği’ni kendi inançları doğrultusunda kurmak olduğu’ ve bunu da ‘Mason Evrenselliği’ adıyla yaymaya çalıştıkları… “[8]
“18. Yüzyıl’ın en büyük Masonlarından Casanova de Sangalt diye biri, bir kitap yazmış yaşam öyküsünü anlatıyor ve diyor ki; “Sadece bu sırrı öğrenmek için Mason olmaya karar verenler yanılır. Çünkü elli yıl Mason ustası olarak yaşayıp da bir tek biraderin bile sırrını öğrenememek mümkündür.” Yani o kadar gizlilik içinde her şey. “[9]

-Bir yandan bu oyun dünya genelinde uygulanmakta, tıpkı ölüme harcanan para gibi;

– Savaş için Ukrayna ve İsrail’e 9 Avrupa ülkesince yapılan silah yardımının toplamı, 400 milyar dolar kadar.

Dünyada her gün 700 milyon insan aç yatıyor.
Bu aç yatan insanların yıllık ihtiyacı 40 milyar dolar.
Böylece iki yıl içinde Ukrayna ve İsrail’e öldürmek için 9 ülkece verilen paralarla, açların on yıllık yiyecek ihtiyacı gideriliyor.

Rusya’nın ve diğer devletlerinki de hariç.

-Diğer yandan terörün beslenmesi, ABD’nin teröre destek olması ve iç siyasetin dökülmüş pür-melali gibi ve millet olarak yabanileşmemiz bu duruma sebep olmuştur.[10]

MEHMET ÖZÇELİK

27-04-2024

[1] https://tesbitler.com/2023/12/14/kan-ayni-kan/

https://tesbitler.com/2023/12/11/eli-kanli-somurge-katil-devleti-fransa/

https://tesbitler.com/2023/10/17/kan-iciciler/

https://tesbitler.com/2023/08/31/cinde-komunizmin-kurulusunda-yapilan-vahset-ve-kan-dokmeler/

https://tesbitler.com/2023/02/09/kan-uyusmazligi-depremde-de-depresti/

https://tesbitler.com/2023/02/03/11492/

https://tesbitler.com/2022/10/09/yunan-zulmu-ve-kanli-olum/

https://tesbitler.com/2019/01/19/kanli-mi-kansiz-mi/

[2] https://www.haber7.com/guncel/haber/3418535-diyarbakir-barosu-petrol-arama-calismalarinin-iptali-icin-dava-acti

[3] https://www.haber7.com/dunya/haber/3418549-gazzede-toplu-mezar-dehseti-canli-canli-gommusler 

[4] https://www.haber7.com/guncel/haber/3418574-ak-partili-calkindan-skandal-paylasimda-bulunan-demli-kocyigite-tarihi-cevap

[5] https://www.google.com/amp/s/sorularlarisale.com/ben-bakiyorum-kim-bana-zulmediyor-dikkat-ediyordum-onlar-katiyen-turk-degillerdir-cunku-hakiki-turklerde-zulmetmek%3famp

[6] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/beyanat-ve-tenvirler/beyanat-ve-tenvirler/93

[7] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Ecnebi

https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/kalemle-nurlara-hizmet-ve-sadakatle-talebesi-olmanin-iki-muhim/168
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/on-ucuncu-mektub/51

[8] Avrupa Birliği’ni Masonlar kurdu .Aytunç Altındal.Sh.2.

[9] Age.4.

[10] https://www.instagram.com/reel/C6EZ7FZNHMr/?igsh=MWVsNWVjb3pwM3AwbQ==

https://www.haber7.com/guncel/haber/3418561-kelime-i-tevhid-bayragini-acan-kisinin-elinden-almaya-calisan-supheliye-gozalti

https://www.yenisafak.com/gundem/pkkya-petrolden-300-milyon-dolar-4614903

https://www.yenisafak.com/dunya/irandan-pkkya-50-iha-mesele-turkiye-olunca-abdyle-dostlar-4614711?utm_source=threads&utm_medium=social&utm_campaign

https://video.haber7.com/video-galeri/273955-abdnin-eski-baskani-kennedyi-mossad-oldurducarpici-iddilar-abdli-tarihciye-ait

https://www.haber7.com/yazarlar/zekeriya-say/3412683-manavgatin-suyunu-unuttun-mu-fatih

https://www.haber7.com/guncel/haber/3413216-bir-operasyon-daha-son-10-ayda-cokertilen-suc-orgutu-sayisi-aciklandi

 




Gazzede hamile sayısı, doğan çocuk sayısı, açlıktan ve bombalamadan dolayı ölen çocuk ve kadın sayısı.

Gazzede hamile sayısı, doğan çocuk sayısı, açlıktan ve bombalamadan dolayı ölen çocuk ve kadın sayısı.


Gazze’de yaşanan insani dramın acı gerçekleri yürekleri sızlatıyor. İşgal altındaki Gazze Şeridi’nde çocuklar ve kadınlar, açlık ve şiddet nedeniyle büyük bir zorlukla karşı karşıya. İşte bu trajik durumun bazı yönleri:

1. **Açlıktan Ölen Çocuk Sayısı**:
– Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü, yetersiz beslenme nedeniyle toplam **15 çocuğun açlıktan öldüğünü** açıkladı. Ayrıca, **6 çocuğun ise ölümün pençesinde olduğu** uyarısında bulundu. Bu utanç verici durum, tüm insanlığa derin bir yara açıyor¹.

2. **Bombalamadan Dolayı Ölen Çocuk Sayısı**:
– İsrail ordusu, 149 gündür sivil yerleşim yerleri, hastaneler, okullar ve yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı barınakları hedef alan saldırılarını sürdürüyor. Bu saldırılarda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı **30 bini aşmış durumda**. Enkaz altında binlerce kişi kayboldu ve yaralı sayısı 70 bini geçti¹³.

3. **Hamile Kadınlar ve Siviller**:
– Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Gazze Şeridi’ndeki çocuklar ile hamile ve emziren kadınlar arasındaki yetersiz beslenmedeki hızlı artışın, özellikle de açlık ve salgın hastalıktan ölen kişilerin sayısını artırdığını belirtiyor⁵.

Bu trajik durum, insanlık adına büyük bir utanç kaynağıdır. Umarım barış ve insan hakları için daha iyi bir gelecek mümkün olur.

Kaynak: Bing ile konuşma, 10.03.2024
(1) Gazze’de açlıktan ölen çocuk sayısı artıyor! 15 çocuk can verdi, 6’sı …. 
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/gazzede-acliktan-olen-cocuk-sayisi-artiyor-15-cocuk-can-verdi-6si-olumun-1025706.
(2) Gazze’de çocuklar hangi koşullar altında büyüyor? – BBC. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57253129.
(3) İsrail’in engeli nedeniyle Gazze’de açlıktan ölen çocuk sayısı artıyor …. https://www.haberler.com/guncel/israil-in-engeli-nedeniyle-gazze-de-acliktan-olen-cocuk-sayisi-artiyor-16907693-haberi/.
(4) Gazze’de çocuklar şimdi de açlıktan ölüyor! Kadın, çocuk ve sivillerin …. https://www.ahaber.com.tr/gundem/2024/01/25/gazzede-cocuklar-simdi-de-acliktan-oluyor-kadin-cocuk-ve-sivillerin-kacip-siginacagi-bir-yer-yok.
(5) Utancın kaydı: Gazze’de açlıktan ölen çocuk sayısı 10 oldu!. https://tr.al-ain.com/article/utancin-kaydi-gazzede-acliktan-olen-cocuk-sayisi-10-oldu.

@@@@@@@@@




Milli eğitimdeki yanlışlar ve çözüm yolları.

Milli eğitimdeki yanlışlar ve çözüm yolları.


## Milli Eğitimdeki Yanlışlar ve Çözüm Önerileri

Türkiye’de milli eğitim sistemi, birçok açıdan eleştirilere maruz kalmaktadır. Bu eleştirilerin temelinde yatan bazı yanlışlar ve çözüm önerileri şunlardır:

**Yanlışlar:**

**1. Müfredat:** Müfredatın güncel ve yeterince kapsamlı olmadığı, ezberci bir eğitim sistemine dayandığı ve öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeye katkıda bulunmadığı savunulmaktadır.

**2. Sınav Sistemi:** Sınav sisteminin öğrencileri strese soktuğu, ezberci bir yaklaşımı teşvik ettiği ve yaratıcı düşünmeyi engellediği öne sürülmektedir.

**3. Öğretmen Yetiştirme:** Öğretmenlerin yeterince donanımlı olmadığı, mesleki gelişim imkanlarının sınırlı olduğu ve güncel eğitim yaklaşımlarına hakim olmadıkları eleştirisi yapılmaktadır.

**4. Okul Altyapısı:** Birçok okulun fiziki altyapısının yetersiz olduğu, gerekli eğitim araç ve gereçlerinin eksik olduğu ve hijyen koşullarının sağlanmadığı belirtilmektedir.

**5. Eğitimde Fırsat Eşitliği:** Eğitimde fırsat eşitliği sağlanamadığı, dezavantajlı grupların eğitim sisteminden yeterince faydalanamadığı ve sosyoekonomik durumun eğitim başarısını doğrudan etkilediği savunulmaktadır.

**Çözüm Önerileri:**

**1. Müfredat Güncellemesi:** Müfredatın güncel ve kapsamlı hale getirilmesi, ezberci eğitimden uzaklaşılarak eleştirel düşünme becerilerini geliştiren bir yaklaşıma geçilmesi gerekmektedir.

**2. Sınav Sisteminin Değiştirilmesi:** Sınav sisteminin öğrencileri strese sokmadan, bilgiyi ölçmenin yanı sıra becerilerini de değerlendiren bir hale getirilmesi önerilmektedir.

**3. Öğretmen Yetiştirmenin Geliştirilmesi:** Öğretmenlerin mesleki gelişim imkanlarının artırılması, güncel eğitim yaklaşımlarıyla tanıştırılması ve donanımlarının geliştirilmesi gerekmektedir.

**4. Okul Altyapısının İyileştirilmesi:** Okulların fiziki altyapısının iyileştirilmesi, gerekli eğitim araç ve gereçlerinin sağlanması ve hijyen koşullarının iyileştirilmesi önemlidir.

**5. Eğitimde Fırsat Eşitliği:** Dezavantajlı gruplara yönelik özel eğitim programları geliştirilmesi, burs imkanları sunulması ve eğitimde fırsat eşitliği sağlanması gerekmektedir.

**Bunlara ek olarak:**

* **Eğitimde özerklik ve katılımın artırılması**
* **Teknolojinin eğitimde daha etkin kullanılması**
* **Eğitimde özel sektörün katkısının artırılması**
* **Yabancı dil eğitimine önem verilmesi**
* **Sanat ve spor eğitimine gereken önemin verilmesi**

gibi çözüm önerileri de sunulabilir.

Milli eğitim sistemini geliştirmek, ancak tüm paydaşların (Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenler, veliler, öğrenciler, sivil toplum kuruluşları) birlikte çalışmasıyla mümkündür.

*xxxxxxxxxx

Milli eğitimin müfredatında yanlış olan hususlar ve bunların doğruları nelerdir?

Milli eğitimin müfredatında birçok yanlış ve eksiklik olduğu savunulmaktadır. Bu yanlışlardan ve eksikliklerden bazıları şunlardır:

**Yanlışlar ve Eksiklikler:**

**1. Güncellik Eksikliği:** Müfredatın güncel olmadığı ve günümüzün ihtiyaçlarını karşılamadığı savunulmaktadır.

**2. Kapsam Eksikliği:** Müfredatın yeterince kapsamlı olmadığı ve bazı önemli konuların işlenmediği belirtilmektedir.

**3. Ezberci Yaklaşım:** Müfredatın ezberci bir yaklaşıma dayandığı ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmeye katkıda bulunmadığı öne sürülmektedir.

**4. Yetersiz Beceri Odaklı Eğitim:** Müfredatın bilgi aktarımına odaklandığı ve beceri odaklı eğitime yeterince yer vermediği savunulmaktadır.

**5. Yetersiz Hayat Bilgisi:** Müfredatta günlük hayatta gerekli olan hayat bilgisi ve becerilere yeterince yer verilmediği belirtilmektedir.

**6. Yetersiz Sanat ve Spor Eğitimi:** Sanat ve spor eğitimine yeterince yer verilmediği ve bu alanlarda öğrencilerin yeterince gelişmediği savunulmaktadır.

**7. Yetersiz Yabancı Dil Eğitimi:** Yabancı dil eğitiminin yeterince iyi olmadığı ve öğrencilerin yabancı dil becerilerinin yeterince gelişmediği belirtilmektedir.

**8. Tarih ve Felsefe Eğitiminde Eksiklikler:** Tarih ve felsefe eğitiminin yeterince derinlikli olmadığı ve öğrencilere eleştirel düşünme becerilerini kazandırmadığı savunulmaktadır.

**9. Farklı Öğrenme Stilleri Göz Önünde Bulundurulmaması:** Müfredatın farklı öğrenme stillerini göz önünde bulundurmadığı ve tüm öğrencilere aynı şekilde hitap ettiği belirtilmektedir.

**10. Sınav Odaklı Eğitim:** Müfredatın sınav odaklı olduğu ve öğrencilerin ezberci bir yaklaşımı benimsemesine neden olduğu savunulmaktadır.

**Doğru Olması Gerekenler:**

**1. Güncel ve Kapsamlı Müfredat:** Müfredatın güncel ve kapsamlı olması, günümüzün ihtiyaçlarını karşılaması ve önemli konuları işlemesi gerekmektedir.

**2. Eleştirel Düşünme Becerilerine Odaklanma:** Müfredatın ezberci bir yaklaşımdan uzaklaşarak eleştirel düşünme becerilerini geliştiren bir yaklaşıma geçmesi gerekmektedir.

**3. Beceri Odaklı Eğitim:** Müfredatın bilgi aktarımının yanı sıra beceri odaklı eğitime de yer vermesi ve öğrencilerin farklı becerilerini geliştirmesine katkıda bulunması gerekmektedir.

**4. Hayat Bilgisi ve Becerileri:** Müfredatta günlük hayatta gerekli olan hayat bilgisi ve becerilere de yer verilmesi gerekmektedir.

**5. Sanat ve Spor Eğitimi:** Sanat ve spor eğitimine daha fazla yer verilmesi ve öğrencilerin bu alanlarda da gelişmesi sağlanmalıdır.

**6. Yeterli Yabancı Dil Eğitimi:** Yabancı dil eğitiminin daha iyi hale getirilmesi ve öğrencilerin yabancı dil becerilerini geliştirmeleri sağlanmalıdır.

**7. Tarih ve Felsefe Eğitiminde Derinlik:** Tarih ve felsefe eğitiminin daha derinlikli olması ve öğrencilere eleştirel düşünme becerilerini kazandırması gerekmektedir.

**8. Farklı Öğrenme Stillerine Uygunluk:** Müfredatın farklı öğrenme stillerini göz önünde bulundurması ve tüm öğrencilere hitap etmesi gerekmektedir.

**9. Beceri ve Yetenek Odaklı Eğitim:** Müfredatın sınav odaklı olmaktan çıkarak beceri ve yetenek odaklı hale gelmesi gerekmektedir.

**10. Sürekli Gelişim ve Yeniden Gözden Geçirme:** Müfredatın sürekli olarak geliştirilmesi ve güncel ihtiyaçlara göre yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

*************₺

Dünyada müfredat konusunda en güzel uygulamada bulunan devletler hangileri ve bunun özellikleri nelerdir?

Dünyada müfredat konusunda en güzel uygulamada bulunan devletler tek bir listeye indirgenemeyecek kadar çeşitlidir. Farklı ülkeler farklı alanlarda öne çıkmaktadır.

**Bazı örnekler ve öne çıkan özellikleri şunlardır:**

**1. Finlandiya:**

* Eğitimde eşitliğe ve her öğrenciye özel ilgiye odaklanma
* Yaratıcı ve eleştirel düşünmeyi teşvik eden bir müfredat
* Öğretmenlere yüksek saygı ve özerklik
* Sınavlara az önem verme ve öğrenmeyi merkeze alma

**2. Singapur:**

* Becerilere dayalı bir müfredat ve güçlü bir değerlendirme sistemi
* Matematik ve fen bilimleri gibi alanlarda dünya çapında başarı
* Yoğun ve disiplinli bir eğitim sistemi

**3. Kanada:**

* Çeşitli ve kapsayıcı bir müfredat
* Öğrenci merkezli bir eğitim anlayışı
* Farklı öğrenme stillerine ve ihtiyaçlara duyarlılık
* Yerli halkların kültürüne ve dillerine saygı

**4. Estonya:**

* Dijitalleşmeye ve yenilikçiliğe önem veren bir eğitim sistemi
* Teknolojiyi etkin kullanma becerisi
* Problem çözme ve girişimcilik ruhu

**5. Japonya:**

* Sorumluluk duygusu ve disiplinli çalışma
* Saygı ve geleneklere önem verme
* Akademik başarıya yüksek önem verme

**Bunlara ek olarak:**

* **Almanya:** Mesleki eğitime ve becerilere dayalı eğitime önem verme
* **İsveç:** Yaratıcı ve eleştirel düşünmeyi teşvik eden bir eğitim sistemi
* **Yeni Zelanda:** Yerli halkların kültürüne ve dillerine saygı

gibi ülkeler de müfredat uygulamalarıyla öne çıkmaktadır.

**Her ülkenin kendine özgü bir eğitim sistemi ve kültürü vardır. Bu nedenle, “en güzel” uygulama tek bir modele indirgenemez. ** Önemli olan, farklı ülkelerin deneyimlerinden faydalanarak ve kendi ihtiyaçlarımıza göre uyarlayarak en iyi eğitim sistemini oluşturmaktır.

**Not:** Milli eğitim müfredatı ile ilgili uygulamalar ve bilgiler zamanla değişebilir. Bu bilgiler genel bir çerçeve sunmaktadır.

 




ENE VE ENANİYETİN HAKİKATİ

ENE VE ENANİYETİN HAKİKATİ

 

Bak: https://www.youtube.com/watch?v=hEif1YsGlpU&t=88s

 

Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk. Onu yüklenmeye yanaşmadılar. Ondan korktular. Onu insan yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir.

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Ahzab 72

İnsana sınırlıda olsa Allah’a ait sıfatlar verilmiştir.

Varlıklar içerisinde her şeyi anlayan, kendisini anlayan ve en önemlisi de Rabbisini anlayan ve de sürekli sonsuza kadar anlayabilecek başka bir varlık yoktur.

İşte insana verilmiş olan aynı zamanda büyük riskleri barındıran enenin mahiyeti önce Rabbisini bilmek, ondan sonra kendisini bilmek, ondan sonra da bütün varlıkları ebediyen bilip, anlamak ile donatılmıştır.

Allah’ın varlığının zıttı yoktur. İnsanın farkı ise; Allah’ın sahip olduğu sıfatlara, bir kısım sıfatlara sınırlı olarak sahip olmakla beraber, zati olsun subuti olsun ancak insanın bu sahip olduğu sıfatları kendisinde barındırmış olma farkı vardır.

@@@@@@@

Ene ve enâniyetin mahiyeti nedir?
“Ene” ve “enâniyet” kavramları İslam tasavvufunda önemli bir yere sahiptir. Bu kavramlar, insanın kendini ve benliğini anlamasını sağlayan temel kavramlardır.

“Ene”, Arapça “ben” anlamına gelen bir kelimedir. Tasavvuftaki anlamı ise, insanın kendi varlığını ve kimliğini idrak etmesidir. Bu idrak, sadece kişinin fiziksel varlığını değil, aynı zamanda ruhsal ve manevi varlığını da kapsar.

“Enâniyet” ise, “ene”nin aşırı bir şekilde öne çıkması ve kişinin kendini başkalarından üstün görmesidir. Tasavvufta, enâniyetin kötü bir huy olarak kabul edildiği ve kişinin bu huydan kurtulması gerektiği ifade edilir.

Ene ve enâniyetin mahiyeti, Bediüzzaman Said Nursi tarafından Risale-i Nur eserlerinde ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Nursi’ye göre, ene, insanın yaratılış gayesinin bir parçasıdır. İnsan, kendini ve benliğini idrak ederek, Allah’ı ve kainatı daha iyi anlama imkanına kavuşur.

Ancak ene, aşırı bir şekilde öne çıkarsa, kişinin nefsine hizmet etmesine ve Allah’tan uzaklaşmasına neden olabilir. Bu nedenle, enâniyetin kontrol altına alınması ve kişinin nefsine hakim olması gerekir.

Nursi’ye göre, ene ve enâniyetin mahiyeti şu şekilde açıklanabilir:

* **Ene, insanın varlığının bir hakikatidir.** İnsan, bir beden, bir ruh ve bir akıldan oluşan bir varlıktır. Bu varlık, ene kavramıyla ifade edilir.
* **Enâniyet, enenin aşırı bir şekilde öne çıkmasıdır.** İnsan, kendi varlığını ve benliğini diğer varlıklardan üstün görmeye başlarsa, enâniyet ortaya çıkar.
* **Ene ve enâniyetin mahiyeti, insanın yaratılış gayesiyle yakından ilgilidir.** İnsan, kendini ve benliğini idrak ederek, Allah’ı ve kainatı daha iyi anlamaya çalışır. Ancak ene, aşırı bir şekilde öne çıkarsa, kişinin nefsine hizmet etmesine ve Allah’tan uzaklaşmasına neden olabilir.

Nursi, ene ve enâniyetin mahiyetini kavramak için şu tavsiyelerde bulunur:

* **Kendimizi ve benliğimizi iyi tanımalıyız.** Kendimizin güçlü ve zayıf yönlerini bilmeliyiz.
* **Kendini beğenme ve kibir gibi duygulardan uzak durmalıyız.**
* **Allah’ı ve kainatı her zaman tefekkür etmeliyiz.**

Bu tavsiyelere uymak, ene ve enâniyetin mahiyetini kavramamıza ve bu kavramların kontrol altına alınmasına yardımcı olacaktır.

@@@@@@@@@

“Vahidi kıyasi” kavramı İslam düşüncesinde önemli bir yere sahiptir. Kısaca açıklamak gerekirse, vahidi kıyasi, insanın kendine verilen sınırlı yetenekleri kıyaslama yoluyla Allah’ın sonsuz büyüklüğünü ve sıfatlarını kavraması anlamına gelir. Bu kavram Bediuzzaman Said Nursi tarafından Risale-i Nur eserlerinde sıkça kullanılır.

Vahidi kıyasinin temel düşüncesi şudur: İnsan, kâinatın yaratıcısı olan Allah’ı doğrudan idrak edemez.
Çünkü sınırlı sınırsız nasıl ihata ve idrak edebilir ki.
Ancak kendisine verilen akıl, irade ve kudret gibi sınırlı yeteneklerini ölçü olarak kullanarak Allah’ın sonsuzluğunu anlamaya çalışabilir.

Örneğin, insan elindeki bir taşı kaldırıp hareket ettirebilir. Bu basit fiil bile bize Kudret sıfatını hatırlatır. İnsan, kendi cüzi kudretiyle bu taşı kaldırabiliyorsa, Allah’ın sonsuz ve her şeye gücü yeten Kudret sıfatını kıyas yoluyla kavrayabilir.

Vahidi kıyasinin bazı önemli özellikleri şunlardır:

* **Farazi benlik: ** İnsan, bir benlik ve irade hissine sahiptir. Vahidi kıyasi, bu benliğin sahiplenmeye meyilli olma özelliğini Allah’ı tanımada kullanır.
* **Kıyaslama: ** İnsan, kendi yeteneklerini kıyaslama yoluyla Allah’ın sonsuzluğunu anlamaya çalışır. Ancak bu kıyaslamanın gerçek bir benzetme olmadığı, sadece bir fikir verme amacı taşıdığı unutulmamalıdır.
* **Hikmet: ** Vahidi kıyasinin amacı Allah’ı kavramaktan ziyade Allah’ın büyüklüğünü hayretle tefekkür etmektir. İnsan, kendi acizliğini ve Allah’ın yüceliğini gördükçe daha fazla ibadet etme ve şükretme hissi duyar.

Vahidi kıyasi kavramı bazı tartışmalara da konu olmuştur. Bazıları bu kavramın Allah’ı insanileştirdiğine dair eleştiriler yöneltmektedir. Ancak Bediüzzaman Said Nursi, vahidi kıyasinin Allah’ı insan gibi görmek değil, sadece insanın anlayabileceği bir dille onun büyüklüğünü anlatmak amacı taşıdığını ifade eder.

*****************  

 

Sadece insanın değil aynı zamanda Kâinatın çıkış ve varoluş noktası, insana verilen ene ve enâniyette gizlidir.


@@@@@@@@

Bu mesele İslami eserler içerisinde en çok RİSALE-İ NURDA ele alınır.
30.Söz özellikle.

-Risale-i nur Külliyatindan ene ve enâniyet konusu.

Enenin iki cihetidir var, hakka ve halka bakan cihetler.

Risale-i Nur Külliyatı’nda ene ve enâniyet konusu, insanın varoluşundaki en önemli meselelerden biri olarak ele alınır. Bediüzzaman Said Nursi’ye göre ene, insanın maddi ve manevi bütün varlığını ifade eden bir kavramdır. Enâniyet ise bu varlığa duyulan sevgi ve bağlılıktır.

Risale-i Nur’da ene ve enâniyet, hem olumlu hem de olumsuz bir anlamla kullanılır. Olumlu anlamda ene, insanın sahip olduğu yetenekler ve kabiliyetleri ifade eder. Bu anlamda enâniyet, insanın kendini tanıması ve geliştirmesi için gerekli bir motivasyon kaynağıdır.

Olumsuz anlamda ene, insanın kendisini Allah’tan üstün görmesi ve kendi istek ve arzularını her şeyin üzerinde tutmasıdır. Bu anlamda enâniyet, insanın fıtratını bozan ve onu cehenneme sürükleyen bir hastalıktır.

Risale-i Nur’da ene ve enâniyet konusu, insanın kurtuluşu için gerekli olan önemli bir mesele olarak ele alınır. Bediüzzaman Said Nursi’ye göre, insan ancak enâniyetten kurtulup kendini Allah’a teslim ederek gerçek kurtuluşa kavuşabilir.

Risale-i Nur’da ene ve enâniyet konusunu ele alan bazı eserler şunlardır:

* **Lem’alar**
* **Mektubat**
* **Sözler**
* **Nurun İlk Kapısı**
* **Yirminci Söz**

Bu eserlerde ene ve enâniyet konusu, farklı yönleriyle ele alınır ve insanlığın kurtuluşuna dair önemli mesajlar verilir.

**Ene ve enâniyet konusunun Risale-i Nur’da ele alınmasının bazı temel sebepleri şunlardır:**

* **İnsanlığın en önemli problemlerinden biri olan enâniyet, Risale-i Nur’un temel konularından biridir.**
* **Risale-i Nur, insanı Allah’a kul olmaya davet eden bir eserdir. Bu davetin gerçekleşmesi için insanın enâniyetten kurtulması gerekir. **
* **Ene ve enâniyet konusu, insanın varoluşunun temelini oluşturan bir meseledir. Bu nedenle, Risale-i Nur’da bu konuya geniş yer verilmiştir. **

Risale-i Nur’da ene ve enâniyet konusunun ele alınması, insanın kendini tanıması ve bu konuda bir yol haritası çizmesi açısından önemli bir katkı sağlamaktadır.

 

MEHMET ÖZÇELİK

3-2-2024




İstanbul’da Evliya Var Mı?

HİSSE-42

İstanbul’da Evliya Var Mı?

 

Bir gün Padişah, vezire sorar;
– Vezir İstanbul’da evliya var mı?
– Aman padişahım, İstanbul evliya yatağı olarak bilinir, evliya olmaz mı hiç!
– Öyleyse bir kaç tanesini ziyaret edelim.
– Sultanım, arzu ederseniz tebdil- i kıyafet ile şehri dolaşalım.
Vezir ve padişah köylü kıyafetine girip, yola çıkarlar. Önce Mısır çarşısına girerler. Orada bir kumaşçı dükkanına girip selam verirler. Dükkan sahibi büyük bir edeple selamı alır ve müşterilerine iltifatta bulunarak;
– Hoş geldiniz, safa geldiniz, maşallah Allah’ın ne güzel kulları var, buyurun efendim der. Vezir, biraz kumaş lazım
olduğunu ve kumaş almaya geldiklerini söyler. Kumaşçı, hangisinden alacaklarını sorar.
Vezir;
– Şu topu, şu topu, şu topu indir. Diyerek topların yarısından fazlasını indirir.
Sonra da:
– Şundan yarım metre, şundan bir metre, şundan iki metre kes. Diyerek indirttiği bütün toplardan kestirir.
Kumaşçı:
– Allah’ın ne güzel kulları var, ya Rabbi! Sana şükür diyerek kestiği kumaşları paket yapar, ücretlerini hesap edip miktarı yazılı olan kağıdı vezire uzatır. Bu sefer vezir;
– Kusura bakmayın biz bunları almaktan vazgeçtik, çünkü kumaşları beğenmedik der.
Kumaşçı büyük bir teslimiyetle;
– Hay hay olur efendim, Allah’ın ne güzel kulları var, fark etmez efendim, güle güle! diyerek müşterilerini uğurlar.
Paketlenmiş kumaşlarını bir tarafa koyar. Padişah ve vezir bu sefer Beyazıt meydanına çıkarlar.
Orada elinde sopasıyla; – Karpuz, karpuz! Diye bağırarak karpuz satan celalli birisini görürler.
Vezir; Padişahım, şimdi bu zattan karpuz alacağız ama hemen almayın. Karpuzları bastırın, birini alıp diğerini koyun, kolay, kolay karpuz beğenemeyen bir kimse gibi uzun zaman onu meşgul edin. Der. Padişah denildiği gibi; Birini alır birini bırakır, öbürünü sıkar, diğerinin kabuğuna el vurarak olup olmadığını kontrol eder ama bir türlü karpuz alamaz. Karpuzcu ise göz ucuyla müşterisini takip etmektedir. Bakar ki ellemediği ve sıkmadığı karpuz kalmadı, müşteriye elindeki sopasını göstererek:
– Bana bak alacaksan bir tane al, git. Karpuzları yaralayıp durma! Beni de kumaşçı gibi zannetme! Padişah olduğuna da güvenme. Şu sopa ile kafanı kırarım! der.
Padişah:
– Sus sus, bizi deşifre etme! Alelacele bir karpuz alıp parasını ödeyerek hızlıca oradan ayrılır.
Vezir;
– Şimdi de Süleymaniye’ye gidelim, orada daha size nice Allah dostlarını göstereceğim der.
Padişah; – Vezir bu kadar yeter! Karpuzcusu, kumaşçısı evliya olan yerde daha neler vardır kim bilir, yeter! Şimdi gidip kumaşçının paralarını verelim, adamcağız zarar etmesin der. Tekrar kumaşçıya gidip selam verirler. Kumaşçı yine aynı teslimiyet ve vakar içinde selamlarını alır;
– Buyurunuz efendim, Allah’ın ne güzel kulları var, buyrun efendim! der.
Vezir;
– Biz yeniden karar verdik kestirdiğimiz kumaşları alacağız deyip parasını verip kumaşçı ile vedalaşırlar. Dükkandan
çıkarken kumaşçı ellerini kaldırıp;
– Ya Rabbi! Sana hamdolsun. Bugün iki defa dükkanıma padişahı gönderdin. diye Allah’a şükreder. Padişah bu hal
karşısında şaşırır, vezire;
– Vezir, anladım bu iki zatın ikisi de evliyadır ama acaba hangisi üstün? diye sorar. Akıllı vezir şöyle cevap verir;
– Padişahım, ben hangisinin üstün olduğunu bilemem; amma herhalde laftan anlayanlara kumaşçı gibisi, laftan anlamayanlara da karpuzcu gibi birisi lazım.

 

 

*********************

 

Hevâya ne kadar etsem de yemin,

Olmadım, yine de kendimden emin.

Ey! Yüce Sahibim, Rabbül Âlemin,

Nefsimle baş başa, bırakma beni!

****

Son buldu, kibirle büyük savaşım,

Önünde eğildi, o mağrur başım.

Gördün.. Beytullah’ta seldi gözyaşım,

Rahmetinden mahrum, bırakma beni!

****

Kişi gâfil ise, kelâm nâfile,

Kalpler mutmaindir, zikrullah ile.

Şu fâni dünyada, bir nefes bile,

Kur’ân’dan nasipsiz, bırakma beni!

****

İbâdet tahtımdır, hidâyet tâcım,

Başka hiçbir tâca, yok ihtiyacım,

Her an, her mekânda Sana muhtâcım,

Kapında secdesiz, bırakma beni!

****

Artık avutmuyor, ne söz ne beste,

Emrini bekliyor, ruhum kafeste.

Vuslat kapısında, o son nefeste,

Şehâdetten gâfil, bırakma beni!

****

Affın azâbından, bilirim yüce,

Doksan dokuz ismin, dilimde hece.

Sorgu sual, başlayınca o gece;

Kabirde cevapsız, bırakma beni!

****

Yaklaşan bir gün var, şartları yaman;

Kur’ân der ki; O gün, verilmez aman.

Ey! Sıfatı Rahmân ve Rahîm olan;

Mahşerde gölgesiz, bırakma beni!

****

Gerçi söyleyecek, sözüm çoksa da,

Geçtim her birinden, geldim maksada,

Son bir dileğim var, yüzüm yoksa da;

Cemâl’ine hasret, bırakma beni!

 

************* 

DİNLE:  https://www.youtube.com/watch?v=td_TJ0I7kWs




FİLLERİN SAVAŞI

FİLLERİN SAVAŞI

 

Amerika’nın üssünde yapılan saldırıda 3 Amerikalıların ölüp 30’dan fazla Amerikalıların yaralanması üzerine; Amerika Başkanının ilk tepkisi İran’ı tehdit oldu. İki Senatör de bizzat Tahran’ın vurulmasını, İran’a saldırılmasını söyledi.

Bu ABD üssüne saldırı üzerine tüm manşetlerde, ABD İran’a saldıracak mı?

Şu anda saldırının olgunlaşması için alt yapısı kurgulanıyor.Tıpkı Biden ’in saldırının hemen akabinde İran’ı suçlaması gibi.Ortadoğu’yu karıştırmak isteyen aynı gizli ve kirli el, Türkiye’yi de karıştırmak istiyor.

Şu anda İran’la ABD arasında meydana gelmiş olan kavga aslında orta Doğu’yu yakmaya yönelik olan bir kavgadır. Rabbim muhafaza eylesin.

-Aslında 1993 yılında genel Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş kendisi bir Tv programında NATO’ya gittiğinde, masanın üzerinde dünyanın 8 kısma bölündüğünü ve Amerika’ya verilen özellikle; Suriye, Irak ve İran’ın olduğunu söylemişti.

O zamandan beri ABD adeta bir bahaneyle gerek vekalet savaşlarıyla ve zaten birbirleriyle örtülü bir savaş, bu sefer açıktan açığa vurmak için bir bahane arıyor. Aslında İran’ı vurmakla olay kalmayacak, otomatikman çevreye hatta Türkiye, Suriye ve Ürdün gibi çevre devletlere de ister istemez bir etki yapacak.

Göçler artacak. Tıpkı Suriye’de olduğu gibi.

Kısaca Ortadoğu’yu büyük bir yangına çekmek için Baydın giderayak, gitmeden özellikle Pentagon’un da teşvikiyle ve İsraillin zemini hazır etmesiyle aşırı ısrarcı bu durum ve İsrail’in İran’a saldırmasını temin etmek amacıyla bir yangın içerisine Ortadoğu çekilmeye çalışılıyor.

Bu alev gittikçe büyüyecek, büyütülecektir. Amaç İran’a saldırmak olsa da İran’ın şahsında Ortadoğu’yu şekillendirmek, Ortadoğu’yu tamamen yakıp yıkmak olacaktır.

Suriye, Irak ve Gazze’de olduğu gibi.

Bugün sadece Filistin ve Gazze yanmakla kalmamış, Netanyahu’nun dediği gibi, meseleyi çevreye de yaymayı düşündüğünü açıkça söylemektedir.

Ürdün’ün sınırına ordularını getirdiği gibi, Mısırı ve biz dahil birçok yeri tehdit ederek alevin İsrail’in üflemesiyle, Amerika’nın ve Avrupa’nın desteklemesi ile Ortadoğu bir yangın ortamı içerisinde çevriliyor.

Cenabı Hak muhafaza eylesin. Onların bir hilesi var ama Allah’ın da bir hilesi vardır. Cenabı Hak onların hilesini boşa çıkartma da elbette ki en hayırlı olanıdırÖyle zannediyorum ki ABD, Ortadoğu’yu yakmaya çalışırken, içindeki iç isyanlarla da içten yıkımıyla akamete uğrayacaktır.

– “Eski ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin son yaşanan gelişmelerle yeniden Orta Doğu’ya girdiğini belirterek, ‘9 trilyon dolar harcadık, bizim tarafımız da dahil olmak üzere milyonlarca insanı öldürdük.’ itirafında bulundu.

Terörün ülkemize girmesini engellemek istiyorduk ama bunu yapmak istemediğim için bu konuda konuşamıyordum. Ve ertesi gün bir şey oldu. Böylece 4 yıl boyunca ağzımı bu konuda kapalı tuttum. Ama şimdi her zaman bu konu hakkında konuşuyorum. Hiç saldırıya uğramadık. Dünya ticaret merkezimiz yoktu. Gördüğünüz gibi saldırılar olmadı ve kesinlikle diğer ülkelerdeki gibi saldırılara sahip olmadık.

“Orta Doğu’ya yeniden dahil oluyoruz”

Ve bu arada şimdi Orta Doğu’ya tekrar dahil oluyoruz. Bakın neler oluyor. Siz de dahil oluyorsunuz. İşte yine Orta Doğu’ya gidiyoruz. 9 trilyon dolar harcadık, bizim tarafımız da dahil olmak üzere milyonlarca insanı öldürdük. Onların tarafı milyonlarda insan, 9 trilyon… Hiçbir şey. Ölümümüz var, kanımız var, hiçbir şeyimiz yok. Ve dedikleri gibi kanımızı ve hazinemizi harcadık. Kanımızı ve hazinemizi harcadık. Ve Kanımız hazinemizden daha önemli. O zaman bu bir utanç. DEAŞ’ı yenmem utanç verici. Haklısın. Bunu söylediğin için teşekkür ederim. Haklısın. ben de ona geliyordum. Ama o çok iyi. Çok zekidir. Bu taraftan. Teşekkür ederim. Başardık. DEAŞ’ın canına okuduk. Dört ila beş yıl sürmesi gerekiyordu fakat biz dört ayda hallettik.”

Not: Fillerin Savaşı, tarih boyunca birçok kez yaşanmış bir savaş türüdür. Savaş filleri, genellikle büyük ve güçlü hayvanlar oldukları için savaşlarda etkili bir silah olarak kullanılmıştır. Savaş filleri, düşman askerlerini korkutmak, onların moralini bozmak ve hatta onları ezmek için kullanılırdı.

Savaş filleri, tarih boyunca birçok kez belirleyici bir rol oynamıştır. Savaş filleri, düşman askerlerini korkutarak ve onların moralini bozarak savaşların kaderini değiştirmiştir. Filler savaşırken maalesef çimenler altta ezilmektedir.

Ortada zehirleyici bir güç denemesi yapılmaktadır.

MEHMET ÖZÇELİK

29-01-2024




ŞERDE İTTİFAK ŞERLİ İTTİFAK 

ŞERDE İTTİFAK ŞERLİ İTTİFAK 

İngiliz’i ABD’si, İsrail’i Avrupalısı hepsi birden başta Türkiye ve İslam ülkeleri olmak üzere algı, tehdit ve korku ile yönetiyor.

Şimdiye kadar Afganistan ve Talibanı kadın kesen, Türkiye’yi şeriat geldiğinde baş kesen ve kadınların zorla başını kapatan, Filistin’i Gazze’yi ve Hamas’ı zorba ve terörist ilan eden tavırlarıyla, tüm İslam ülkelerini mimleyerek öcü olarak göstermiş, Müslümanları ve İslamiyet’i adeta terörle eşleştirmiş ve eleştirmiştir.Bugün bir bir ve tek tek oyunları açığa çıkıyor, maske düşüyor.Her şeylerini muhaliflerinin ve İslam’ın korkusu üzerine bina ettiler.Kendilerini yıkılmaz ve her şeyden haberdar bir heyula gösterirken, kartondan ve şişirilen balondan ibaret olup fos çıktığını göstermiştir.Kendisi için hazırladığı bu güya meşru zeminler zulmünü arttırmış, bu zulmüyle sonunu hazırlamıştır.Akıttığı kanda boğulacaktır.Zulüm kaleleri bir bir çöküyor.Çökmeye de devam edecektir.Kurtlanmış gövde çürümüş, içten yıkılışını da hızlandırmaktadır.Bir yüz yıl daha Ortadoğu’yu şekillendirmeye çalışan Batı dünyası, yıkılışıyla kendi içinde şekillenecektir.Batı ve Haçlı güruhu iki çürük temel üzerine oturmuştur; madde ve maddi menfaatler ile beraber, Sefahat ve fuhuş.Çürük ve çürüyen temelin çatırtı sesleri duyulmaktadır.

-Rusya’yı nasıl ki Kominizim ve inançsızlık bitirdiyse, batıyı da fuhuş ve Sefahat bitirecek ve çökertecektir.

Araştırmacılardan yazar Martin Wazlawik, bu rakamların buzdağının sadece görünen yüzü olabileceğine dikkat çekti.[1]

Almanya’daki Protestan Kilisesi’nde 1946’dan bu yana 9 bin 355 çocuğun ve gencin cinsel istismara uğramış olabileceği iddia edildi.

-Trump’tan Kan Donduran Ortadoğu İtirafı! Batının gerçek yüzünü göstermektedir.[2]

”ABD’nin son yaşanan gelişmelerle yeniden Orta Doğu’ya girdiğini ifade eden Trump daha önce “9 trilyon dolar harcadık, bizim tarafımız da dahil olmak üzere milyonlarca insanı öldürdük.” dedi.

İşte Trump’ın o sözleri;

Terörün ülkemize girmesini engellemek istiyorduk ama bunu yapmak istemediğim için bu konuda konuşamıyordum. Ve ertesi gün bir şey oldu. Böylece 4 yıl boyunca ağzımı bu konuda kapalı tuttum. Ama şimdi her zaman bu konu hakkında konuşuyorum. Hiç saldırıya uğramadık. Dünya ticaret merkezimiz yoktu. Gördüğünüz gibi saldırılar olmadı ve kesinlikle diğer ülkelerdeki gibi saldırılara sahip olmadık. 

“ORTA DOĞU’YA YENİDEN DAHİL OLUYORUZ”

Ve bu arada şimdi Orta Doğu’ya tekrar dahil oluyoruz. Bakın neler oluyor. Siz de dahil oluyorsunuz. İşte yine Orta Doğu’ya gidiyoruz. 9 trilyon dolar harcadık, bizim tarafımız da dahil olmak üzere milyonlarca insanı öldürdük. Onların tarafı milyonlarda insan, 9 trilyon… Hiçbir şey. Ölümümüz var, kanımız var, hiçbir şeyimiz yok. Ve dedikleri gibi kanımızı ve hazinemizi harcadık. Kanımızı ve hazinemizi harcadık. Ve Kanımız hazinemizden daha önemli. O zaman bu bir utanç. DEAŞ’ı yenmem utanç verici. Haklısın. Bunu söylediğin için teşekkür ederim. Haklısın. ben de ona geliyordum. Ama o çok iyi. Çok zekidir. Bu taraftan. Teşekkür ederim. Başardık. DEAŞ’ın canına okuduk. Dört ila beş yıl sürmesi gerekiyordu fakat biz dört ayda hallettik. [3]

******************  

Hariçte Batı yani Hristiyan ve Yahudiler kanla besleniyor. Haçlı Savaşlarından birinci, ikinci ve eşiğinde olduğumuz üçüncü dünya savaşları gibi.

Dahilde de İran Kerbela’dan başlatılan göz yaşlarını kullanarak, Şeyh iken Şah olan, Şah İsmail’in Safevi istilâsından, günümüzün yayılmacılığına giden Şia yayılmacılığı, hariçteki kanla, dahildeki göz yaşını aynı noktada birleştirdi.
Topa beraber girdiler, açıktan paslaşmaya başladılar.
Bizdeki 15 Temmuza varan işgal hareketi, bu kan ve göz yaşının ortak hareketidir.
İran sürekli Hz. Ömer ve Yavuz Sultan Selim düşmanlığını canlı tutmuş ve bunu işletmiştir.
Çünkü önlerindeki en büyük engel bu olmuştur.
Hatta keşke Müslüman olmasaydık, Sasani olarak kalsaydık sözüne kadar.
İran sürekli vitrine başta büyük şeytan olarak ABD ve İsrail’i koyarken, art arda ve arka planda başka şeyleri saklar ve gizli tutar.
İsrail ve ABD ortaklığıyla ve ABD tarafından öldürülen ve Kahraman olan Kasım Süleymani ABD ve İsraillilerin değil, milyonlarca Müslümanın akıtılan kanını taşımaktadır.
Ortadoğu’da akıtılan kanlar da İran’ın da parmağı vardır.
Dünden beri süre gelen Şia yayılmacılığı, bugünde hala canlı tutulmaktadır.
İran büyük şeytan saydığı ABD düşmanlığı ile iyi pirim yapıyor.
Bizde bile, 1970’ lerde ve özellikle 1979 Humeyni’nin Fransa’dan Fransız özel uçağıyla İran’ın başına geçirilmesiyle hayranları ve taraftarları arttı.
O zamandan beri o muhabbet devam etti.

-İran hem fikir bazında temsil edilirken hem de siyasete 1970’ den deri İslamcı görünümlü bir partinin fikir ve düşüncesi doğrultusunda varlığını sürdürmektedir.[4] 

 

Siyasi bir partinin destek olma ve İran’dan yana tavır koyma iddiası düşünülmelidir.[5] 

-Uğur Mumcu Suikastının Sır Perdesi 30 Yıl Sonra Aralandı! Karakuş Paşa İlk Kez Anlattı!

Ve bunun İsrail’den gelen 4 kişilik bir ekibin yaptığını ve bunların Mersin’e geldiği ve vurduktan sonrada Esenboğa havaalanında pasaport kontrolünden geçmeden gittiklerini ifşa etti.[6]

Oysa bunu İran’ın yaptığı söylenerek böylece İran üzerinden her zaman olduğu gibi fitili ateşlemekti.[7]

********************

Sözüm İran ve onun uzun kollu silahlı gücü olan Hizbullah değil belki içimizdeki Hizbullah muhibbi olanlara bir sorgulama ve fikir eksersizi amaçlı olarak sorarım;,

Gerçekten Hizbullah İslami mücadele mi veriyor?
Başta İsrail ve ABD olmak üzere onlarla söz düellosunun dışında nasıl mücadele ediyor?
İsrail yüz günü aşkın süredir Gazze’de 30 binden fazla çocuk, kadın, yaşlı demeden öldürüp, 60 binden fazla insanı yaralayıp, her türlü ihtiyacını engellerken ne gibi yardımda bulundu?
Hamas’ın safında mücadele etti mi?
Yoksa İsrail kendi Hizbullah’ın içinde barınan Hamasın iki numaralı adamını vururken koruyamadığı gibi, ciddi bir tepkide bulundu mu?
Orta doğuda kirli bir oyunun ve ateşin içerisine çekilmekteyiz.
Şeytan sadece soldan değil, sağdan da gelmekte ve saldırmaktadır.
İran o kadar İsrail’e bağırır ve onu düşman ilan ederken, İsrail’e değil, Pakistan’a saldırıyor, Ermenistan’a destek oluyor, PKK’nın İran kolu Pejak’a destekte bulunuyor.
Büyük şeytan olarak nitelendirdiği ABD’ye bile, eski ABD başkanı Trump’ın ifadesiyle, İran Cumhurbaşkanının kendisini aradığını ve kendisine yapılan saldırılara karşı halkına moral vermek için bazı ABD üstlerine bomba atıp ancak korkmayın zarar vermeyeceğiz dediğini ifşa etti.

-Artık tilkiler, çakallar, kurtlar, yabani hayvanlar içerisinde büyüyen Arslan yavruları büyüdü, kendini gördü ve kendi farkına vardı.

Koyunlar içerisinde olan aslan yavruları da kuzu olduğu telkin edilirken kuzu olmadığının kükremesiyle farkına vardı, çakalların kaçmasıyla gücünü gördü.

MEHMET ÖZÇELİK

27-01-2024

[1] http://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Sefahet 

https://www.yenisafak.com/dunya/kilisede-9-bin-355-taciz-vakasi-4597777

[2] https://www.youtube.com/watch?v=-gcRdmv7CHY

[3] https://video.haber7.com/video-galeri/261675-trumptan-milyonlarca-insani-oldurduk-itirafi-9-trilyon-dolar-harcadik-simdi-yine-orta-doguya-gidiyoruz

[4] Bak. https://www.yenisafak.com/video-galeri/gundem/ismail-kilicarslan-iranci-yonelimin-partisi-saadet-4597627 

https://www.yenisafak.com/video-galeri/gundem/taha-kilinc-sii-ve-siyonist-dusunce-arasinda-benzerlikler-var-4597555

[5] https://www.yenisafak.com/yazarlar/ismail-kilicarslan/nasil-amerikanci-oldum-4597974

[6] https://www.youtube.com/watch?v=6Xe8u45aDLY&t=21s

[7] İran hakkında geniş bilgi için bakınız.   https://tesbitler.com/index.php?s=%C4%B0ran+

 




ATEŞLENEN BÜYÜK YANGIN

ATEŞLENEN BÜYÜK YANGIN

Dünyayı ateşi salan ülke; ABD ve İsrail.

Destekçisi ülkeler; Almanya-Fransa-İngiltere-İtalya- kısaca eskinin haçlısı, yenisi ise hınçlı batı ülkeleri.

Ateşe odun taşıyan ülke; İran.

Ateşi söndürme gayreti içinde olan itfaiyeci ülke; Türkiye.

Seyirci; Arap ülkeleri ve bir kısım batı ülkeleri dünya.

Çaresizler; İnsanlık.

-Kısaca; Ortadoğu bir daha şiddetli olarak karıştırılıyor.

ABD’nin birinci hedefi; PKK’yı destekleyip semizlendirip Türkiye’yi durdurmak ve Türkiye’ye saldırtarak; bir yandan ikinci bir İsrail’in kurulmasına hizmet ederken, diğer yandan da Türkiye’nin gücünü kırıp güçsüzleştirmek.

Ortadoğu’yu ayrıştırmak ve şekillendirmek için.

-ABD PKK’ya böyle haber veriyor: Harekât olacak saklanın.

PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki üs bölgelerimize yaptığı saldırılarda ABD’nin rolü tartışılırken, gri listedeyken teslim olan “Agit Cudi” kod adlı B.T. iş birliğiyle ilgili önemli bilgiler verdi. B.T. ABD’nin hava harekatlarından önce PKK’ya haber ulaştırdığını, teröristlerin de gelen istihbaratla mağara ve tünellere gizlendiğini söyledi.[1]

-Asker PKK ile savaşıyor, ne gariptir ki; PKK’nın temsil ettiği partiye Anayasa Mahkemesi Hazine yardımı yapıyor.

“Siyasi partilerin alacağı Hazine yardımları belli oldu: DEM Parti’ye verilecek pay tepki çekti

Siyasi partilere Hazine’den yapılan yerel seçim yardımları, normal tutarın iki katı olarak hesaplanıyor. Terör örgütü PKK’nın sözcülüğünü yapan DEM Parti’nin de bu kapsamda 658 milyon lira yardım alacak olması tepki çekti.”[2]

-ABD’nin ikinci ve en önemli hedefi ise; İsrail’in Arz-ı Mev’ud yayılmacılığına ve istilacılığına hizmet etmektir.

O İsrail ki;

-Âl-i İmrân Suresi 21. ayette, “Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.”


Peygamberleri öldürenler ise;

Peygamberleri öldürenler, genellikle onlara inanmayan, onlara düşmanlık eden, onların getirdiği mesajı kabul etmeyen veya onların tebliğini engellemeye çalışan kimselerdir. Kur’an’da, peygamberleri öldürmekle suçlanan bir toplum olarak Yahudiler öne çıkmaktadır. Yahudiler, kendilerine en çok peygamber gönderilen ve en çok peygamber ve abit öldüren bir kavim olarak tanımlanmaktadır¹. Yahudilerin, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Ashab-ı Ress’in peygamberlerini öldürdükleri veya öldürmeye teşebbüs ettikleri bildirilmektedir. Yahudilerin, bir günde üç yüz peygamber öldürdükleri yönünde bir rivayet de vardır. Peygamberleri öldüren Yahudiler, Allah’ın gazabına uğramış ve ahirette de şiddetli bir azapla karşılaşacaklardır.

MEHMET ÖZÇELİK

17-01-2024

[1] https://www.yenisafak.com/gundem/abd-pkkya-boyle-haber-veriyor-harekat-olacak-saklanin-4594945

[2] https://www.yenisafak.com/gundem/siyasi-partilerin-alacagi-hazine-yardimlari-belli-oldu-dem-partiye-verilecek-pay-tepki-cekti-4595003

 




ŞEYTANIN YOLU ŞEYTANİ YOL

ŞEYTANIN YOLU ŞEYTANİ YOL

1980 sonrası Türkiye’de yükselen durum, maddi refahın artması ve dışa açılmayla beraber fuhşun önü ve yolu da açılmıştır. 

Toplumun refahıyla beraber fuhuşta da yükseliş görülmüştür. 

Şeytanın Hz. Âdem ve Havva’ya yaptırmaya çalıştığı ilk şey fuhşa teşviktir. Bunun yolu ve kapısı ise harama yaklaşmaktır. Hz. Âdem ve Havva’nın yasak ağaca yaklaşmasıyla meydana gelen olay; avret yerlerinin açılması olmuştur. Onların da ilk tepki ve tedbirleri avret yerlerini örtmek olmuştur.[1]

 

-Hz. Âdem ve Havva’nın yasak ağaca yaklaşmasıyla avret yerlerinin açılması hakkındaki ilgili ayetlerde;

Kur’an-ı Kerim’de şu ayetler bulunmaktadır:

– “Derken şeytan, onlardan gizli bırakılmış o ayıp yerlerini kendilerine göstermek için ikisine de vesvese verdi ve şöyle dedi: ‘Rabbiniz size bu ağacı başka bir şey için değil, ancak iki melek olacağınız yahut ebedilerden olacağınız için, yasak etti.’ Bir de onlara, ‘Şüphesiz ki ben sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.’ diye yemin etti. İşte bu suretle ikisini de aldatarak, (o ağaca) tenezzül ettirdi. Ağacı tattıkları anda ise o çirkin yerleri kendilerine açılıverdi ve üzerlerine cennet yapraklarından üst üste örtmeye başladılar. Rableri de ‘Ben size bu ağacı yasak etmedim mi? \”Şeytan size muhakkak apaçık bir düşmandır.\” demedim mı?’ diye nida etti.”[2]
– “Şeytan, oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı…”[3]
– “Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yediler. Derken ayıp yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarıyla üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: ‘Ben sizi o ağaçtan menetmedim mi? Şeytan size apaçık bir düşman değil miydi?'”[4]

Bu ayetler, Hz. Âdem ve Havva’nın yasak ağaca yaklaşmalarının sonucu olarak avret yerlerinin açılmasını ve bunun da onlara bir utanç ve pişmanlık vermesini anlatmaktadır. Bu olayın bize bakan yönü ise, şeytanın hile ve tuzaklarına karşı dikkatli olma, Allah’ın yasaklarına riayet etme ve günah işlediğimizde tevbe etme gibi önemli dersler içermektedir.

@@@@@@@@

1970 yıllarında Komünizmin tehlikesi sürerken, 1980 yıllarından sonra fuhuş ve Sefahat artış göstermiştir.[5]
1970 yıllarının maddi ve manevi sıkıntılarından kurtulan insanlar, 1980 yıllarının rehavetiyle iyice gevşediler.
Öyle ki, mücahit olanlar müteahhit, fakirlik edebiyatı yapan solcu sosyalistler bir anda trilyoner, para babaları haline geldiler.[6]

                                                 @@@@@@@@

 

-ABD’de de patlak veren ve tüm dünyayı pis kokusuyla kokutan fuhuş olayları bu asrın iki büyük tehlike ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir;

İnançsızlık ve sefahat ve de bunun sonucu, neticesi ve ürünü olan terör ve anarşidir.[7]

ABD’deki bu fuhuş bazı yöneticileri bir yandan kontrol ederken, diğer yandan da dünya liderlerine yapılacak şantajların alt yapısı oluşturulmuş oldu.

Tıpkı Türkiye’de de Deniz Baykal’a yapılan şantaj gibi. Bunlar bilinen, ya bilinmeyip de şantaj olarak hala kullanılanlar?

Bizde 15 Temmuz’la başlayan arınma ve hesaplaşma ABD’de de sürdürülmektedir.

Kirli çamaşırlar ortaya dökülmektedir.

Bazılarının susması ve bazılarının anormal konuşması bunun bir göstergesi olabilir mi? 

-Ve Yahudilerin ABD’nin merkezinde New York’ta bulunan gizli tünellerde birçok kirli olayın, çocuk fuhşu ve kan içiciliğin sinyalini de vermektedir.[8]

-İnsanlık tarihi Kabilin kan akıtmasıyla başlayıp, kana susamışların kan akıtılmasıyla devam etmektedir.

İsrail’de kan akıtan Yahudilerin dünyada da kana susamışlığın bir göstergesi midir?[9]

-Bu durum bizde olan bazı olaylardan dolayı şu soruları da akla getirmektedir?

Oktar Babuna’nın Lösemiler için topladığı kanların Koronaya yakalanan insanların ölümleriyle bir ilgisi var mıdır?

Türkiye’nin kan gen haritası mı çıkarıldı?[10]

 

@@@@@@@@

 

– ABD başkanı Biden belli ki dünyayı yakmadan gitmeyecek.

Gelişinde bunu göstermiş, gidişine yakında dünyayı ateşe atarak öyle gidecek.

-İsrailli yazar ve siyasetçi Avi Lipkin, bir televizyon röportajında ​​İsrail’in sınırlarının “Lübnan’dan Suudi Arabistan’a” ve “Akdeniz’den Fırat’a kadar” uzanacağını öngördüğünü söyledi.[11]

-Bugün dünyaya terörü, kan ve göz yaşından başka bir şey vermeyen ABD ve batı bu zirveye ulaşan zulmünün bedelini ödeyecektir.

-ABD ve İsrail’i yıkacak en güçlü etken kendi içindeki iç isyan, tepki ve baş kaldırılar olacaktır.

Avrupa ile özellikle ABD ve İsrail’in iç çürümeden dolayı çöküşü içten gelen yozlaşma, çatışma ve ayaklanmalarla olacaktır.
Tek millet olup birbirini destekleyen Haçlı ve küfür ordusu iç patlamayla ya sonunu getirecek ya da pisliklerinden arınarak İslam’ın hakikatiyle tanışacaktır.

 

MEHMET ÖZÇELİK

13-01-2024

[1] https://www.youtube.com/watch?v=69a38uGdZUU

[2] Araf, 20-22.

[3] Bakara, 36.

[4] Taha, 121-122.

[5] https://tesbitler.com/index.php?s=Fuhu%C5%9F

[6] https://tesbitler.com/2023/12/01/ibret-ve-ders/

[7] https://tesbitler.com/2024/01/12/igneli-fici/

https://tesbitler.com/2024/01/12/hasidik-yahudileri-2/

[8] https://tesbitler.com/2024/01/12/igneli-fici/

https://tesbitler.com/2024/01/12/hasidik-yahudileri-2/

https://www.yenisafak.com/foto-galeri/dunya/sinagogun-altindaki-gizli-tunel-igneli-ficiya-mi-cikiyor-iste-yahudilerin-avrupaya-kabus-olan-kan-donduran-gelenegi-4594184

[9] https://tesbitler.com/index.php?s=yahudi

[10] https://tesbitler.com/2022/05/22/ya-asi-sonrasi/

https://tesbitler.com/2020/03/01/masonlar-mi/

https://tesbitler.com/2020/03/19/temizlik-mi-kirlilik-mi/

https://tesbitler.com/2018/08/05/dini-akimlar/

https://tesbitler.com/2017/05/16/sunnette-hacamat/

[11] https://www.yenisafak.com/video-galeri/dunya/israilli-politikacidan-kustahlikta-sinir-tanimayan-mekke-ve-medine-aciklamasi-akdenizden-firata-kadar-4594096

 




VÜCUTTAKİ ÖDEMLER

VÜCUTTAKİ ÖDEMLER

Evvela Ödem, vücudunuzdaki küçük kan damarlarının (kılcal damarlar) sıvı sızdırması nedeniyle oluşur. Sızan sıvı, damar çevresindeki dokularda birikir ve şişmeye neden olur. Kalp, karaciğer ve böbrek hastalıklarında ortaya çıkan ödem, vücuttaki fazla sıvıyı tutan tuzun atılamamasından kaynaklanır.

-Vücuttan atılan ödem bile bazı işlemleri gerektiriyor.

Hele bu bir ur ve kanser hücresiyse ölüme kadar götürür.

İnsan vücudu gibi toplumu oluşturan hatta aile, mahalle, köy ve kasaba dahi bir vücuttur.

Orada da ödem, virüs, ur ve kanser hücreleri gibi toplumu rahatsız edici faktörlerdir.

Tedaviye durumuna göre ciddi ihtiyaç vardır.

Bu durumda bünyenin sağlığına uygun yerler seçilmelidir.

Çünkü bulaşıcıdır.

Genel hastalıkların kaynağı maddi olmaktan ziyade, manevidir.

Stres bunların başında gelir.

İman, moral, ümit ise tedavinin en müessir ilaçlarıdır.

-Çocuklarımızı ve toplumu zehirli hava zehirliyor.

Yapılan onca işler her ne kadar boşuna gitmese de bünye sağlam da olsa, zehirli hava bünyeyi yıpratıp zayıflatıyor, insanları zehirlendirip DNA’sını ve RNA’sını bozarak, karakter düşüklüğü yapıyor.

                                                          ****************

Anne çocuğuna baksın, deniliyor.
Elbette bakacak. Bu onun asli görevidir.
Zaten annelik başlı başına kutsi bir hizmettir.
Burada dikkat çekilmesi gereken husus, bakma ve terbiye görevinin annelerden alınıp, İnternet ve medya ortamına, arkadaş ve okul ortamına aktarıldığını görmekteyiz.

Havanda su mu dövüyoruz?
Vaziyet kurtarılmaya mı çalışılıyor?
Yoksa zaman mı öldürülüyor?
Hatta kendi haline bırakılan bu kadar zarar verir mi, diye de düşünülmeden edinmiyor.
Zira su yolunu bulur.
Kendini bulmaya çalışan arar.
Eğitimin birinci sorunu, zorunlu olmasıdır.
Elma armutların, çürük ve sağlamların aynı kasaya konulmasıdır.
Çok değerli çocuklar var ancak sağlıklı ortam ve yönlendirme yapılmadığından zayi oluyorlar.
-Bir TV programında konuşmacı olan hukukçu, hukuk fakültesinde emekli olan hocalarının ayrılış konuşmasını yaptığında şunu söylediğini anlattı,
Çocuklar biz size hukuk adına aslında uygulanmayıp yaşanmayan, pratikliğe yansımayan şeyleri hep anlamışız.
İnsan hakları deniliyor fakat güçlülere uygulanmıyor.

-Bizde yıllarca okullarda eğitim veriyoruz ancak yansıması olan toplum ortada.
Elbette iyilik adına yapılan hiç bir şey boşa gitmez ancak verilenler ne kadar ruha ruh, akla akıl, huya huy güzelliği katıyor?
Hapishaneler dolu. Okumamış insan değil, okumuş insan suç işliyor.
Elbette bu okumanın yanlışlığından ziyade neyi nasıl okuttuğumuzla ilgili bir durum.
En kötü ihtimal, selin önüne kapılıp giden kurtarılırsa ve ne verilirse o kardır diye düşünülmelidir.

******************  

Türkiye’de terör estirilen, kavgaya sebep ve bahane olan zeminlerin ve kaygan yapıların ortadan kaldırılması gerekir.

Bu herkesin kendi nüfusuna kendi kimliğinin yazılmasından, eğitimde herkesin kimliğine göre kendisini, başkasına zarar vermeden saygı içerisinde ifade etmesi gerekir.
Provokatörlere zemin imkanı tanınmamalı, cezası ağır olmalıdır.
Bir yaptırımı ve caydırıcılığı olmalıdır.
Yanına kar kalmamalı, toplumun hassasiyetleri rencide edilmemelidir.
Hele hele seçim zamanı birilerinin eline koz verip, meydanlarda söyleyecek sözü olmayan kısır ve kısırlaştırılmış kişilere meydan açılmamalıdır.
Türkiye’nin zemini çok kaygan ve kaypak.

******************

Neden haklıyı bilemiyoruz?

Hakkı bilmediğimizden mi?
Önce Hakkı ve Hakkın sahibini öğreneceğiz.
Sonra haklıyı hatta haksızı öğreniriz.
Haklıyı öğrenmenin yolu, Hakkı öğrenmekten geçer.
Hakkı ve onun tezahürü olan hukuku bilmeyen, haklıyı ve haksızı ne bilsin!
Çünkü ya ölçecek terazisi yok ya da terazisinin ayarı bozuk.
Hukuktaki aksaklıklar, Hakkı öğretmeden, hukuku öğretmeye çalışmaktır.
Robota hukuk kurallarını yüklemek ve Google’ın arama motorunu kullanmak ve ondan Hakkı ve haklıyı bulmasını beklemek gibidir.
Ruhsuz bir yapı oluşturmak.
Kalp, vicdan, marifet ve basiret yüklemeden netice beklemek gibidir.
Hukukun yolu, Haktan geçer.

-Türkiye’de suç oranları ile ilgili rapor:[1]

– Adalet Bakanlığı’nın 2021 yılına ilişkin adli istatistikleri, Türkiye’de suç oranlarında artış yaşandığını gösteriyor. Özellikle hırsızlık, dolandırıcılık, uyuşturucu ve cinsel suçlar gibi malvarlığına karşı işlenen suçlar, Türkiye’de en fazla işlenen suç grubu oldu. Geçen yıl bu suçlardan 2 milyon 461 bin dosya açıldı.

-Türkiye’nin problemi hukuk problemidir. 

Birçok örnekten biri olması amacıyla;

– “Hayvanları Koruma Derneği Başkanı horoz dövüştürürken yakalandı.”[2]

Ne kadar tezat ve garip değil mi?

Şunu duyuyoruz ve mutlaka sizlerde duyuyorsunuzdur, emniyet mensupları tarafından, biz yakalıyoruz, mahkemede bırakılıyor. 

Yani kırk elli dosyası olan bir insan bile içeride değil de hala dışarıda ise, o hukuk bohçasının kaç yama olup hatta yama tutmadığını takdir edersiniz.[3] 

MEHMET ÖZÇELİK

09-01-2024

 

 

 

[1] https://turkiyeraporu.com/arastirma/suc-ve-ceza-turkiyede-suc-oranlari-10489/

[2] https://www.yenisafak.com/gundem/hayvanlari-koruma-dernegi-baskani-horoz-dovustururken-yakalandi-4537781

[3] https://www.yenisafak.com/gundem/iste-aymnin-tartismali-kararlari-teror-sevici-demirtas-icin-de-hak-ihlali-denilmisti-4573532

 




Sevr ve Mondros neden imzalandı? Gizli bir plan mı vardı?

Sevr ve Mondros neden imzalandı? Gizli bir plan mı vardı?


Sevr ve Mondros Antlaşmaları, I. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle imzalanan iki antlaşmadır. Bu antlaşmalar, Osmanlı Devleti’nin fiilen sona ermesine ve Orta Doğu’nun yeniden şekillenmesine yol açmıştır.

Mondros Mütarekesi, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri’nin işgalini kabul etmiştir. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nin silahlarını bırakması, müttefiklerin istediği her yeri işgal edebilmesi ve barış görüşmelerine katılabilmesi için hükümetin değişmesi şart koşulmuştur.

Mondros Mütarekesi’nin ardından, Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiştir. Bu işgal, Osmanlı halkında büyük bir tepkiye yol açmıştır.


Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, fiilen ortadan kaldırılmıştır. Antlaşmanın maddelerine göre, Osmanlı Devleti’nin sınırları Anadolu’nun ortalarına kadar daraltılmıştır. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığı kısıtlanmış, bazı bölgeleri İtilaf Devletleri’ne bırakılmış ve bazı bölgeleri özerk hale getirilmiştir.

Sevr Antlaşması’nın imzalanması, Türk halkında büyük bir tepkiye yol açmıştır. Bu tepkinin bir sonucu olarak, Millî Mücadele’nin başarısı hızlanmıştır.


Sevr ve Mondros Antlaşmaları’nın imzalanmasındaki temel nedenler şunlardır:

* Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi
* İtilaf Devletleri’nin Orta Doğu’da yeni bir düzen kurmak istemesi
* İtilaf Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ni kontrol altına almak istemesi

Bu antlaşmaların imzalanmasında gizli bir plan olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Bazı tarihçiler, bu antlaşmaların İtilaf Devletleri tarafından önceden hazırlanmış ve Osmanlı Devleti’ne dayatılmış olduğunu savunmaktadır. Diğer tarihçiler ise, bu antlaşmaların Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ve İtilaf Devletleri’nin baskısı sonucunda imzalanan zorunlu antlaşmalar olduğunu savunmaktadır.

Sevr ve Mondros Antlaşmaları, Türk tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu antlaşmalar, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açmıştır.

@@@@@@@@@

Sevr ve Mondros anlaşmasını kim ve kimler, niçin imzalamışlardır? Tepkiler ne olmuştur?

**Mondros Mütarekesi**, I. Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle imzalanan bir mütarekedir. 30 Ekim 1918 tarihinde Limni adasının Mondros Limanı’nda imzalanan mütareke, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmıştır.

Mondros Mütarekesi’ni Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey, İtilaf Devletleri adına ise Amiral Calthorpe imzalamıştır. Mütareke, Osmanlı Devleti’nin silahlarını bırakmasını, İtilaf Devletleri’nin istediği her yeri işgal edebilmesini ve barış görüşmelerine katılabilmesi için hükümetin değişmesi şart koşulmuştur.

**Sevr Antlaşması**, I. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle imzalanan bir antlaşmadır. 10 Ağustos 1920 tarihinde Paris’te imzalanan antlaşma, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmıştır.

Sevr Antlaşması’nı Osmanlı Devleti adına Sadrazam Damat Ferit Paşa, İtilaf Devletleri adına ise Lord Curzon imzalamıştır. Antlaşmanın maddelerine göre, Osmanlı Devleti’nin sınırları Anadolu’nun ortalarına kadar daraltılmıştır. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığı kısıtlanmış, bazı bölgeleri İtilaf Devletleri’ne bırakılmış ve bazı bölgeleri özerk hale getirilmiştir.

**Mondros ve Sevr Antlaşmalarının tepkileri**

Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması, Türk halkında büyük bir tepkiye yol açmıştır. Bu tepkinin temel nedenleri şunlardır:

* Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığının kısıtlanması
* Osmanlı topraklarının parçalanması
* Türk halkının haklarına saygı gösterilmemesi

Mondros Mütarekesi’nin imzalanması üzerine, İstanbul’da ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde protesto gösterileri düzenlenmiştir.

 

@@@@@@@

İstanbul İngilizlere verilen gizli bir teminat neticesinde mi terkedildi?

İstanbul’un İngilizler tarafından terkedilmesi, gizli bir teminat neticesinde değildir. İstanbul’un terkedilmesi, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından, İtilaf Devletleri’nin Türkiye Cumhuriyeti’ni resmen tanıması ve işgallerini sonlandırma kararı alması sonucunda gerçekleşmiştir.

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde Türkiye Cumhuriyeti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan bir antlaşmadır. Antlaşma, I. Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye’nin sınırları ile egemenliğini belirleyen antlaşmadır.

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından, İtilaf Devletleri, Türkiye Cumhuriyeti’ni resmen tanımıştır. Bu tanımanın ardından, İtilaf Devletleri, Türkiye’deki işgallerini sonlandırma kararı almıştır.

İstanbul’un İngilizler tarafından terkedilmesi, 4 Ekim 1923 tarihinde gerçekleşmiştir. İngiliz birlikleri, İstanbul’u tek kurşun atmadan terk etmiştir.

Bazı tarihçiler, İstanbul’un İngilizler tarafından terkedilmesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin İtilaf Devletleri ile olan ilişkilerini iyileştirmek için yapılan bir taktik olduğunu savunmaktadır. Bu tarihçilere göre, Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul’un terkedilmesini, İtilaf Devletleri ile olan ilişkilerini normalleştirmek ve uluslararası alandaki itibarını artırmak için bir fırsat olarak görmüştür.

Diğer tarihçiler ise, İstanbul’un İngilizler tarafından terkedilmesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri ve siyasi gücünün artmasının bir sonucu olduğunu savunmaktadır. Bu tarihçilere göre, Türkiye Cumhuriyeti, Milli Mücadele’nin ardından elde ettiği askeri ve siyasi gücü kullanarak, İtilaf Devletleri’ni İstanbul’u terk etmeye zorlamıştır.

Sonuç olarak, İstanbul’un İngilizler tarafından terkedilmesi, gizli bir teminat neticesinde değil, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından, İtilaf Devletleri’nin Türkiye Cumhuriyeti’ni resmen tanıması ve işgallerini sonlandırma kararı alması sonucunda gerçekleşmiştir.

@@@@@@@@

Atatürk gizli bir İngiliz valisi mi idi?

Bir iddiaya göre, Atatürk’ün 1918’de İngiliz gazeteci Ward Price ile yaptığı görüşmede İngiliz valisi olmayı teklif ettiğini öne sürmektedir.

 

 @@@@@@@@

 

–Lozanın İçyüzü- Büyük Doğu mecmuasının 29. sayısında tüm çıplaklığıyla işin geri planı ve hileleri ortaya konulmuştur.Şöyleki:

“Büyük Doğu’nun yirmidokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İç yüzü” diye yazılan makaleden:

İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi. Dedi ki:

“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”

Lozan’da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıdları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:

“Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden (yani an’ane-i İslâmiyet’ten) kurtulmak hususunda besledikleri (yani İsmet’in beslediği) azmin, inkâr edilmez delilidir.”

Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının yani İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’î azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksad altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.

Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzât karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve başbaşa seyahat… Sonra Ankara gizli meclis toplantıları… Fakat esas mes’elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir.”

Lozan Konferansı’nın ikinci sahifesi: …Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle bu millette, İslâmiyet’i katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudud dışı değil de, hudud içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şübheden vârestedir.

Nihaî Vesika

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda “Türkler’in istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevab:

“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.

Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?..

Gizli anlaşmanın entrikası:

Türkler’e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk’ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani masonluk hasebiyle Kur’anın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müdhiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet’i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.” Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani’ kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak plânın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu tesir, mahud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türk’ü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadîs-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediye’ye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmibeş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.”

https://tesbitler.com/2015/01/03/lozan-zafer-mi-hezimet-mi/

https://tesbitler.com/2022/05/08/lozan-hezimeti/

https://tesbitler.com/2023/08/31/lozan-heyetinde-osmanli-hahambasi-haim-nahum-ne-ariyordu/

https://www.instagram.com/reel/C1pn6M1Nuhx/?igsh=MWxsd3N4b3d3eDJ4Yw==

 

@@@@@@@@

 

Lozan’da gizli belgeler. 

Lozan’ın görünmeyen yüzünü göremiyoruz, hala kapalı. 

Demek ki Lozan zafer değil hezimettir. 

Verilen tavizler ve atananlarla…

Bizi yüz yıldır o hala o atananlar ve onların kirli elleri yönetiyor.