LOZAN ZAFER Mİ HEZİMET Mİ

LOZAN ZAFER Mİ HEZİMET Mİ

Lozan zahiren galib bir devletin mağlub bir devletle masa başına oturmasıdır.

İngiltere/İsviçrenin bir kenti olan lozanda dünya entrikalarını çevirmekte usta olan İngiltere ile bazı hakların görüşülmesi amacıyla yapılmış bir toplantıdır.

Mehmet Âkif Ersoy Safahat’ında “Köse İmam”a şöyle söyletir: “İngiliz yok mu, o hain, ya doyup patlamalı/yahut aç kalmalıdır… Yoksa bizim fal kapalı.”

Lozana galib devlet pozisyonuyla gitmiş olmamıza rağmen aşağıdaki tarihi gerçeklere halimiz ne kadar da benziyor değil mi?

”Avrupa’ya eski sadrazam Tevfik Paşanın riyaseti altında gönderilecek murahhas heyetinin azası meyanında ben de vardım.İtilaf devletlerinin murahhasları,gene Versay’ın tarihi salonunda bizi kabul ettiler.Bakınız kısa bir vakfeden sonra,elinde bir tomar kağıt olduğu halde kalkan Klamenson ne diyordu:”Efendiler!Siz de harbe sebebsiz girdiniz.Çanakkalayı yıllarca kapattınız.Muharebenin dört sene uzamasına,milyonlarca insanın ölmesine sebebiyet verdiniz.Bundan dolayı,bugün size teklif etmekte olduğumuz muahede şartları çok ağırdır.İçindeki maddeleri asla müzakere ve katiyen müzakere etmeyeceğiz.Onların bir kelimesini bile değiştirmeyeceğiz.Kül halinde ve aynen –birkaç gün içinde tetkik ettikten sonra- kabul eylemenizi istiyoruz.”[1]

Genelde toplantının dört aktörü bulunmaktadır;Mustafa Kemal,İsmet İnönü,Lord Gürzon,Haim Naumdur.

Daha önceki araştırma yazımızda olayı detayıyla ele almış,burada ise özetleyecek olursak;

-İsmet İnönüyle beraber olan Dr.Rıza Nur aynı zamanda yasak olan Hatıratım adlı dört ciltlik kitabında sürekli İsmet İnönüden bahsederek,beceriksizlik ve ilgisizliğini nazara vermektedir.

Onun bir diplomat olmadığını,zaten başta da gitmek istemediğini,M.kemalin zorlamasıyla bir asker edasıyla orada bulunup,kendi başına karar veremeyerek sürekli M.Kemali arayarak ortak noktalarda beraber karar verebildiğini,dil bilmeyip,kulağının ağır duymasından olayı sağlıklı kavramadığını,Musul ve Kerkük gibi önemli yerlerin bu şekilde verilmesiyle kalmayıp,almamız gereken adaların bile söz konusu edilmeyerek İngilizlere bırakıldığını dile getirir.

Olay yani –Lozanın İçyüzü- Büyük Doğu mecmuasının 29. sayısında tüm çıplaklığıyla işin geri planı ve hileleri ortaya konulmuştur.Şöyleki:

“Büyük Doğu’nun yirmidokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İç yüzü” diye yazılan makaleden:

İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi. Dedi ki:

“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”

Lozan’da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıdları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:

“Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden (yani an’ane-i İslâmiyet’ten) kurtulmak hususunda besledikleri (yani İsmet’in beslediği) azmin, inkâr edilmez delilidir.”

Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının yani İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’î azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksad altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.

Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzât karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve başbaşa seyahat… Sonra Ankara gizli meclis toplantıları… Fakat esas mes’elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir.”

Lozan Konferansı’nın ikinci sahifesi: …Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle bu millette, İslâmiyet’i katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudud dışı değil de, hudud içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şübheden vârestedir.

Nihaî Vesika

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda “Türkler’in istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevab:

“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.

Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?..

Gizli anlaşmanın entrikası:

Türkler’e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk’ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani masonluk hasebiyle Kur’anın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müdhiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet’i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.” Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani’ kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak plânın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu tesir, mahud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türk’ü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadîs-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediye’ye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmibeş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.”[2]

-Lozanda tatmin olunulmamıştır.Belkide öyle istendiği için.Koca Osmanlıdan kalan geniş alan küçültülmüş,Misak-ı Milli ile değil,Sevr ile ölçülüp muhakeme ve mukayese yapıldığından hataya düşülmüş,müebbed hapis idama tercih edilmiştir.Ölümü gösteren İngiliz sıtmayı kabul ettirmiştir.

-Lozan bir asır sürecek olan direncimizi kırmıştır.Elimizi kolumuzu bağlamıştır.

-Lozan bir asır sürecek olan sağcı-solcu,laik anti-laik gibi kavgaları başlatmıştır.

-Lozanın bununla beraber en önemli ikinci belki de birinci kaybettirdiği ise,Osmanlı ile çizilen sınırların daha da küçültülmesi,Türk devletinin küçültülme politikasıdır.

-Sürekli önde tutulmaya çalışılan bir görüşte de;İslamiyetin değil,Türk rıkının hedef alınmasıdır.

Oysa bilinmelidir ki;Bin küsur yıldır bu Türk devleti neyi temsil etmektedir?Türk deyince ilk akla gelen İslamiyet ve Müslümanlıktır.

O halde ayrılınan ana nokta şuradadır;Dünyada Laiklik Fransada çıktığı için bir onların kanunlarında ve idare sistemlerinde mevcuttur,birde bizde.

Laiklik tanımındaki gibi bizde uygulanmayışı,lozanda alınan kararların uygulanmasına zemin hazırlamış olmaktadır.

-Niyazi Berks’in ifadesiyle:”Türk laikliği İslâmcı selefliğe karşıt olarak doğmuştur.”[3]

Yanlış uygulamayla içimize sokulan kazık,bir türlü çıkarılamamış,milletle devlet sürekli kavgalı halde tutulmuştur.Millet suçlu olarak ve tehdit unsuru olarak kabul edilmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşunda kanuna konulan bir madde de;Hilafet reisi cumhurun şahsında mündemiçtir,denilerek tepkiler çekilmemiş,dolaylı olarak kaldırılmıştır.Lozanda alınan kararlarla bu başarılmıştır.

Acaba Lozan yeni kurulan devlette bir ideal miydi?Düşünülmesi gerektir.

Acaba Lozan ile bir imparatorluğun devamı mı söz konusu yapılmış,yoksa ulus devletin devamı mı göz önünde bulundurulmuştur?Tartışmanın odaklandığı önemli noktayı oluşturmaktadır.

Birde olaylara farklı zaviyelerden bakıştır ki,ana nokta da birleşilememektedir.Oysa düşünülecek olunsa,bir çok noktada birleşilecektir.

Kadir Mısıroğlu ve yazdığı eser olan –Lozan zafer mi hezimet mi-kitabında gösterdiği hassasiyet ve telaş işin bu arka planına ve perdenin gerisine bakmış olmasındandır.

Zafer larak değerlendirenler ise olaya,maddi,zahiri ve sevr ile yapılan mukayese doğrultusunda mücerred değerlendirmedendir.

Olay gündeme geldiğinde sürekli olarak Atatürkçülükle ve laiklikle odaklandırılıp,elden gidiyor,savunması ile değerlendirilir.Sağlı bir perspektiften olaya bakılmaz.

Özetle Lozan;hakimin tüm olayları dinleyerek kalemini kırıp verdiği hüküm kabilinden değerlendirecek olursak;Lozan bir hezimettir.

Mevzii birkaç nokta açısından bakılacak olunursa;verilen bazı tavizlerle beraber bir zaferdir.

Mehmet ÖZÇELİK

28-07-2003

[1] Operatör Cemil Paşa.Canlı Tarihler.II,İstanbul.sh.133-134.

[2] Emirdağ Lahikası.II/31-33.

[3] Geçmişi Bilmek.M.Kafkas.110.

Loading

No ResponsesOcak 3rd, 2015