ÖLÜM HAKİKATI
ÖLÜM HAKİKATI
“Ölüm öldürülemez.”
Ölüm;yokluk değil,hiçlik değil,sönmek değil,idam değil,belki bütün sevdiklerimize,başta rabbimize,Peygamberimize ve yüzde doksan dokuz ahbabımızın bulunduğu memlekete bir sevkiyattır.
Hz. Yusuf Peygamber gibi ölümün gerçek güzel çehresini gören zatlar ölümü sevmişler ve istemişler. Baki ve ebedi olanı fani olana tercih etmişlerdir. Nitekim ayette:”Ey Rabbim! Mülkden bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin.Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat.”[1]
Öleceğiz,müjdeler olsun,müjdeler olsun.
Ölümü de öldüren Rabbe,secdeler olsun.
-Anne karnı ile bağlantısı kesilip bu dünyaya gelerek doğan insan,doğmak üzere tekrar ölür. Tohum sümbül vermek üzere ölür. Allah var ise,ölüm yoktur.
Bir gayesi olduğunu ve nereden gelip,nereye gideceğini ve bu dünyadaki vazifesinin ne olduğunu bilen bir insan ölmekle de başıboş ve gayesiz kalmayacağını da bilecektir. En küçük mahlukun hukukunu gözeten Allah,insanı ve insanın amelini ihmal etmeyecektir.
Batılı bir yazar (Thomas Carlyle) şöyle der:”Rabbim,bu muammaya ne hislerimiz nede aklımız cevap verebiliyor. Bu görüşün altında ne var? Ebedi varlık nedir? Evet ben inanıyorum ki,ebediyete namzet olan insan asıl yurduna çağrılınca,topraktan olan bedeni dökülür ve böylece insan karanlık içinde,aydınlık sabaha doğru ilerler.”Yunus Emre’de:
İş bu söze Hak tanıktır.
Bu can gövdeye konuktur.
Bir gün ola çıka gide
Kafesten kuş uçmaz gibi…
Behlül Dânâ Hazretlerine,ağır hastalandığı sırada biri sorar:Ya Behlül! Hakkın emri yerine gelecek olursa seni nereye gömelim?
Behlül şu cevabı verir:”Nereye isterseniz oraya gömün,çünkü,âhiret her yerden aynı uzaklıktadır.”
Ölümün bizi nerede beklediği belli olmadığına göre,iyisi mi biz onu bekleyelim. Ancak elbetteki hazır vaziyette… Şair der:
Deryada sonsuzluğu fikretmeye ne zahmet
Al sana,derya gibi sonsuz Karacaahmet
Göbeğinde yalancı şehrin,sahici belde
Ona sor,gidenlerden kalan şey neymiş elde?
Zaman deli gömleği,onu yırtanda ölüm
Ölümde yek pare an,ne kesiklik,ne bölüm.
Hep olmadan hiç olmaz,hiçin ötesinde hep
Bu mu dersin,taşlarda donmuş,sükûta sebeb?
Kavuklu,başörtülü,fesli,baş açık taşlar
Taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar
Kim dolu gözleriyle süzüyor insanları
Süzüyor,sahi diye toprağa basanları.
-Her şeyi öldüren ölümün,elbette hayattan ziyade bir istediği vardır?
-Beyazidi Bestami Hazretleri hangi şehre gitse ilk önce o şehrin kabristanlarını ziyaret ederdi. O halde ölümü çok düşündüren,en iyi vaiz ve nasihatçı olan ölümü çok düşünmek ve kabirleri ziyaret etmek gerektir.
-İbni Abbas’a,nerelerin dolaşılması gerektiği sorulduğunda:”Gündüz ibret alarak kabristanları,gece ise tefekkür edecek gök yüzünü…”demiştir.
Dünya âhiret arası bir nefes
Ve her biri diğerinden mukaddes.
-O halde ona her yerde ve her yaşta hazır olmak en iyisi.. Ve bu hazırlık ölümden duyulan korkunun tek çaresidir.
Bediüzzaman derki:”sen burada misafirsin ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi,bu şehirden de çıkacaksın,öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiat alacaksın.”
Ol dem ki perdeler kalkar, perdeler iner
Azrail-e “Hoş geldin”diyebilmekte hüner.
Varmak o iklime ki,uğramaz ihtiyarlık
Ebedi gençliğin taht kurduğu yer,mezarlık.
Ve:
Nehirler aktı geçdi
Kurudu vakti geçdi
Nice han,nice sultan
Tahtı bıraktı geçdi.
Şu dünya penceredir,
Her gelen bakdı geçdi.
-Evet vaktin kıymetini –gün bu gün,dem bu dem,an bu an”veciz ifadesiyle hatırlamalı ve ne yapacak ve neyi değiştireceksek,şimdiden başlamamız gerekmiyor mu? Yarına senet mi var? Geçenler geçtiğine göre,geriye kala kala biricik sermayemiz olan “yaşadığımız an” kalmıyor mu?
Ne bu hayat bizim, nede bu gün?Hepsi emanet. Hem de geriye alınacak ve hesabı sorulacak bir emanet. O halde günü nü gün eden değil, gününü bu hayatı kim vermişse, onun yolunda sarf eden kazanacaktır.
Bırakalım artık yarınların hayalinle oyalanmayı. Bu gün için elde olan ne. Yolculuğa hazır mıyız? Yanımızda götüre bileceğimiz ne var? Asıl önemli olan bu …
Dünyaya bir daha gelip de eksik ve hatalarımızı telafi etme şahsımız olmadığına göre, yaşadığımız günün her anını değerlendirmeli ve “ gün bu gündür “ diyerek ebedi saadeti kazanmaya çalışmalıyız.”
-İçimi titreten bir sestir her gün
Saat her çalışında tekrar eder.
Ne yaptın tarlanı,nerede hasadın?
Elin boş mu gireceksin geceye
Bir düşünsen yarıyı buldu ömrün.
Gençlik böyledir işte gelir,gider
Ve kırılır sonra kolun kanadın…
-“Bütün gelecek şeyler yakındır,fakat ölüm bunlardan da yakındır.”
-Görmez misin iki yeni (gece-gündüz) bizi nasıl eskitiyor.
Biz ise oynuyoruz,gizli ve açıkta
Temayül etme dünya ve nimetine
Zira onun vatanları vatan değildir.
Ölümden evvel kendin için çalış,işle
Arkadaş ve kardeşlerin çoğu mağrur etmesin seni…
-O halde hadiste de buyurulduğu gibi;beş şey gelip çatmadan önce beş şeyi ganimet bil:
1)İhtiyarlıktan önce gençliğinin.
2)Hastalığa düçâr olmadan önce sıhhatinin,
3)Fakirliğe giriftar olmadan önce zenginliğinin,
4)Ölümden önce hayatının,
5)Meşguliyete düşmeden önce boş vakitlerinin kıymetini iyi bil…
-Gel nazar kıl mezarımın taşına
Akil isen aklını al başına
Bir dem bende sefa sürdüm cihanda
Akibet bak taş diktiler başıma…
5-10-1992
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Yusuf.101.