A H İ R E T E İ M A N

E  K  L  E  R
A  H  İ  R  E  T  E     İ  M  A  N
M U K A D D İ M E

Dünya aleminin son bulacağına dair Kur’an-dan ve tabiattan bir çok delil mevcuttur. Dünya her yönüyle ihtiyar bir dünya…

Atmosferin delinmesiyle insanları korkutan son dengenin bozulmasıyla havanın ısınması ve buzulların erimesiyle Nuh tufanı gibi bütün dünyayı suların kaplaması. Neticede kararsız bir dünya…

Güneş enerjisinin gittikçe azalması. Tıpkı sobanın içindeki yakıt yandıktan sonra,sobanın kızıllığıyla ısıtması gibi. Güneşinde kendi kendini yakmasıyla ışık ve ısı yayması. Aynı zamanda yüzündeki lekenin gittikçe büyümeye yüz tutması. Âyetteki:”Güneş dürüldüğünde.”[1]  hakikatını doğrular. Oda imamın başını saran amâme gibi ki,o lekede güneşi saracak ve dürecektir. Böylece güneşsiz bir dünya…

Sura üfürülmesi,kıyametin kopmasıyla,Âdemden itibaren bütün ruhlar durumlarına göre kıyametin dehşetini hissedecek.[2] Müteessir olup,günahkârlar dehşete,korkuya kapılacak.[3] Birinci sûra üflendiğinde [4],dağlar çarpışacak.[5]

Sûra üflenince [6] Allahın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölmüş olacaktır. Sonra ona bir daha üflenince,hemen ayağa kalkıp baka kalacaklardır.[7]

Birinci sûrda Allahın dilemesiyle ölmeyip kalanlar;Cebrail,Mikail,İsrafil,Azrail veya Hamele-i Arş yada Rıdvan melekleri,Huriler,cennetin hazinedarı olan Mâlikle,cehennem bekçileri olan Zebanilerdir. Bu âyete göre Nefha (sûr) ikidir. Birincisi ölüm nefhası,ikincisi de ba’s (dirilme) nefhasıdır.[8]

 

                        KUR’AN-A  VE   AKLA  GÖRE  İSBATI

1)Daimi var olan Allah geçici bir yer yapıp,daimi bir yer yaratmaması mümkün değildir. Yaratacaktır,oda ahirettir.

Kendisi ezeli ve ebedi olan Allahın değer verdiği misafiri olan insanlar için,hiçlikten ve yokluktan geçici bir dünya yaratıpta,kudretine basit gelen ebedi bir yurt olan ahireti yaratmaması mümkün değildir.

2) Allahın bir çok isimleri ahiretin varlığını gerektirmektedir. Mesela;Rahman,Rahim ve Âdil gibi…

RAHMAN : Rızık veren anlamına olup,rızıklanacak varlıklarında var olmasını gerektirir. Aksi takdirde Allahın bu ismi gizli kalıp,bilinmeyecektir. Çünki varlıklar olmasaydı kimi rızıklandıracaktı? Hazine zatında değerlidir. Bilinmesi ise ona daha farklı bir değer kazandırır. Allah hadisi kudsi de:”Ben gizli bir hazine idim. Mahlukatı yarattım tâ ki kendimi bileyim ve bildireyim.”

RAHİM : Şefkat eden anlamına olup,şefkate muhtaç varlıklara şefkat etmeyi gerektirir. Tâ ki bu isimle ve bu ismi de bilinsin ve görülsün,anlaşılsın. Zira zenginlik sahibi birisi hem kendi zenginliğini görmek ve göstermek ister. Allahın’da kendi isimlerine bu iki açıdan bakması için,varlıklarında olmasını ister. Oysa bütün annelerin şefkati birleşse, Allahın şefkatinin yanında ölçüye girmez. O halde Allah,şefkatiyle bu varlıkların olmamasına müsaade etmez. Hele hele bu varlıklar başlangıçta var edilmişse…

ÂDİL : Her şeye hakkını ve layık olduğunu veren anlamına olup,zulme müsaade etmemeyi ister. Bir hayvanın bile hakkı hayatını koruyup,ona adaletle muamele eden Allah,elbette Fir’avunlarla Musaları,Nemrudlarla İbrahimleri,Hz. Muhammedle Ebu Cehili aynı kefeye koyup bir daha dirilmemelerine göz yummayacaktır. Bir mahkeme kurup adaletiyle onlara muamele ederek,birine mükâfat verirken,diğerine de ceza verecektir.

3) Allah bir çok sebeb ve gayeler için bu kâinatı yaratsın ve onun yaratılmasının gayesi olan İman ve ibadetle karşılıkta bulunanlara mükâfat,iman ve ibadette bulunmayanlara ceza vermemesi mümkün değildir. Verecektir,oda ahirettir.

Bir baba bile evladları içerisinde en dürüst ve itaatkâr olanı sevip mükâfatlandırır, isyankâr olanı da cezalandırır. Bunun gibide mü’min ve kâfir aynı seviyede tutulup,toprağa girerek bir daha kalkmaması mümkün değildir. O halde ahiret olacaktır.

4) Çoğunlukla bu dünyada zalim cezasız,mazlum karşılıksız bırakılarak bu dünyadan göçüp gidiyorlar. O halde büyük bir mahkemeye bırakılıyor ki,oda ahirettir.

Allah imhal eder,ama ihmal etmez. Yani herkese bir müddet ve süre tanır,fakat hesaba çekmeden başıboş bırakmaz. Nitekim bir köyde münakaşa olduğu zaman,o iş köyde,köyün ileri gelenlerince ve muhtar tarafından halledilir,tatlıya bağlanır. Ancak adam öldürme gibi bir durumda,büyük mahkemelerin bulunduğu yerlere gönderilir. Köyde o kişiye cezanın verilmemesi,hiç cezanın verilmeyeceği anlamına gelmez. Çünki küçük suçlar küçük yerlerde cezalandırılırken,büyük suçlar büyük mahkemelere sevk edilir.

Bunun gibide;bir çok insanı öldüren zalim veya bütün varlıkların hukukunu çiğneyen bir kâfirin cezalandırılması,o varlıkların onlardan haklarının alınması için dünya mahkemesi ve hakimleri yeterli değildir. Zira sadece o zalimi öldürmekle bir kişinin hakkını almış oluruz. Ya diğerlerinin hakkı?

“Kim,bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”[9]

5)Allah ki insanı yaratsın,ona duygu,akıl,çeşitli rızıklar versin de,ondan sonra onu hiç dirilmemek üzere toprağa atıp diriltmeyerek,tarla farelerine yem yapması mümkün değildir. Diriltecektir,oda ahirettir.

Allah kâinat değerinde insana duygular versin de,onları kıymetsiz bir şekilde öldürüp,yokluğa atması mümkün değildir.

Oysa bir kişi bir fabrikayı kursun,ondan gerekli verimi aldığı halde,onu yok edip iptal etsin? Mümkün değildir,yok etmeyecektir.

Hem bir insan evine fakir ve muhtaç birini davet etsin,iyice onu memnun ettikten sonra onu dövmesi hatta neticede öldürmesi mantıklı bir iş olmayacaktır. Belki bu bir zulüm olacaktır.

Oysa zulümden münezzeh olan Allah,insanları tekrar diriltecek ve ahireti var ederek onu içine koyacaktır.

6) İnsanın en küçük mide ihtiyacını yerine getiren Allah,en büyük isteği kalb,ruh ve aklın arzusu olan ahireti de elbette yaratacaktır.

Mide gıda ister,kalb ise ebedi bir zattan başkasına razı olmaz ve insan kendisini ve vicdanını dinlese Ebed Ebed diye haykırdığını işitecektir. Oysa insanın bu ebedi yaşama duygusu arzu ve istek olarak midenin ihtiyacının yerine getirilmesinden daha önemlidir.

“İnsan ebed için yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri ancak marifetullah,muhabbetullah,ilim gibi umûru ebediyedir.”[10]

Mesela,durumu gayet iyi olan bir baba,gayet iyi sevdiği evladının küçük isteklerini yerine getirdiği halde,hiçbir zararı olmayıp,tamamen faydasına olan en büyük  istek ve arzusunu yerine getirmemesi elbet birbiriyle bağdaşmaz. Zira hem alabilecek kudrette,hem de hiç bir engel olmayıp onu sevmektedir.Elbet mümkün değildir.

Bunun gibide;her insanın hatta cehennem bile olsa kâfirin dahi ebedi yaşamak en büyük arzusudur.

7)Normal ve sıkıntılı bir hayat daimi oldukça,saadetli bir milyon sene sonu ölümle biten bir hayattan üstündür.

Mesela,insana teklif edilse ki bir milyon sene mesudane bir şekilde yaşayacak,fakat sonunda bir daha dirilmemek üzere öleceksin. Bunumu? Yoksa ebedi ancak normal ve bazen de sıkıntılı bir hayat mı istersin? İnsan vicdanının sesini dinleyecek olsa;birincisinden ââh çekerken,ikincisinden ooh diyecektir.

Çünki birincisinde beş yüz seneden sonra,idam sehbasına yakınlaşır gibi her an ölecektir. İkincisinde ise ölüm lezzetini acılaştırmadığından,tam lezzet alacak,ebedi yaşama ümidinin verdiği ışıkla yaşayacaktır. Nitekim mahpuslar dahi müebbed hapsi idama tercih ederler ve öyle edilir. Zaten idamlık,müebbedlikten daha ağır suçlarda verilir.

8) Daimi zengin ve cömert olan elbette daima iyilik yapmak ister. Yapmak içinde insanların daimi olup kendilerine teşekkür etmelerini istediğinden,onların devamlarını ister.

Bunun gibide,Zengin ve cömert olan Allah’da kendisine daimi şükredecek varlıkların varlığını ister. Oda ahirette ve ahiretle olacaktır.

Kötülükten münezzeh olan Allah elbette insanlara iyilikte bulunması için,insanların varlığının sürekliliğini gerektirmektedir. Tâ ki iyilik iyilik olsun. Yoksa geçici bir süredeki iyilik,gerçek bir iyilik değildir.

9)İnsan ipi boğazına sarılıp,istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır.[11] Belki bütün yaptığı işleri yazılır,bütün işlerinin neticeleri Allaha hesab vermek üzere kaydedilir. Mesuliyetli bir varlık olduğundan her şeyinden hesaba çekilecektir ki,oda ahirette meydana gelecektir.

10)İnsan bu dünyada bir çeşit asker olup,ölmesi onun terhis olması,hayat ise terhisten sonra başlar. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcıdır. Peygamberimizin ifadesiyle kabir;ahiret menzillerinin yani durak ve istasyonlarının ilkidir.

Böylece yeni bir yolculukla başlayan,yeni bir hayatın başlangıcı olmuş olmaktadır. Bitişin değil,başlangıcın habercisidir.

11)Ahiretle ilgili meseleler Kur’an-ı Kerimin dörtte birini meydana getirir:a-Allahın varlığı. B-Peygamberlik. C)Ahiret. D) Emir ve yasaklar.

12)Kışta ölmüş,iskelet halinde kurumuş baharı dirilten Allah,seni,beni ve bütün insanları da diriltecektir ki,oda ahirettir.

Zira kışta ölmüş ağaçlar ile,insan iskeleti arasında tam bir benzerlik görülmektedir. Onu sürekli tekrarlayan,bunu da yapacaktır.

13)Dünyanın çeşitli yerlerinden kıymetli taşlar getirtip güzel bir ev yapan birisi,daha sonra evin yıkılmasıyla yeniden yapması,ilk yapmasından daha kolaydır. Nitekim restore edilen tarihi binaların yapımında her bir taşa bir numara verilir,daha sonra aynı taş düzenlendikten sonra,daha güzel bir şekilde yerine yerleştirilir. Aynı yerde aynı taş ve daha güzel bir surette,yeni bir taş getirmeye de gerek kalmaksızın…

Aynen böylede;Yokluktan,çeşitli alemlerden getirilen,bir çok kıymetli özelliklerle bezenen insanların ikinci defa tekrar diriltilmeleri,birincisinden daha kolaydır. Çünki bütün bu aşamaları aşmış,en üstün seviyeye start almıştır. Allahın kudretine hiç bir şey zor değildir.

14)Türkiyenin çeşitli yerlerinden toplanıp,yeni bir ordu meydana getiren bir kumandan,bunu kolaylıkla yaptığı halde,istirahata dağılan askerleri bir düdük sesiyle toplaması,elbette daima kolay olacaktır.

Tıpkı farklı yerlerden bir sınıfta toplanan öğrencilerin zil ile dışarıya çıkmalarındaki kolaylıkla dağılmaları gibi,yine zil sesiyle aynı kolaylıkta bir araya geleceklerdir. O farklı yerde ve dağınık halde olmaları,toplanamamalarının bir sebebi olamaz.

Allahın’da dağılan atom ve zerreleri ve vücud binasının taşları durumunda olan dağılmış hücreleri,Hz. İsrafilin sura üfürmesiyle toplaması,elbette daha kolaydır. O halde ahiret olacaktır.

Ve bu ikinci oluşum,ilk neş’etinden kolay olacaktır. Gerçi kudreti sonsuz olan Allah için zorluk ve kolaylık,ilk ve son mevzu bahis değildir.

Başlangıçta nasılki ayrı ayrı yerlerden toplanılan insanlar aynı zamanda eğitimden de habersiz,bir çok şeye de cahil idi.

İnsanında ruhu ruhlar aleminden,aklı levhi mahfuzdan,hayali alemi misalden,vücudunun hücreleri dünyanın çeşitli yerlerinden toplanmak suretiyle bir araya getirilmiştir.

Yukarıdaki asker misali gibi,nasılki istirahat için dağılan askerlerin veya teneffüs için dağılan talebelerin bir düdük veya zil sesiyle toplanmaları,-ki onlar bu konuda eğitilmişlerdir.- elbette kolay olacaktır. Kimse kimsenin yanlış sırasına veya karargâhına,bölüğüne,alayına,taburuna gitmeyip düzenli toplandıkları gibi,birbirleriyle tanışan hücrelerde kolaylıkla bir araya gelip,insanı teşkil edeceklerdir.

15)Koskoca ağaçları küçük bir çekirdekten çıkaran Allah,elbette insanları da –Acb-uz Zeneb- yani kuyruk sokumundan yaratacaktır. Ahirete gönderecektir.[12]

Nasılki her bir çekirdekte o ağacın başlangıcından bitimine kadarki proğramı dercedilmiş,ekilmesi halinde de bu durum görüldüğü gibi,insanların kuyruk sokumu da o insanın çekirdeği mesabesinde olup,hayatının proğramı onda mevcuttur.

İnsan ölüp bütün vücudu çürüdüğü halde,acbuz zeneb denilen kuyruk sokumu yakılıp,bir çok tahrib edici ameliyeden geçirilmesine rağmen,elastiki bir özelliğe sahib olduğundan dağılmamakta ve parçalanmamaktadır. Tıpkı uçaklardaki –Kara Kutu- gibi ki,uçak parçalansa da ona bir şey olmamaktadır.

Mahluk olan bir insan bile uçak parçalandığı halde,kendisi parçalanmayan bir kara kutu yaparsa,elbette Hâlık olup,her şeye gücü yeten Allahın’da insanın acbuz zenebinde o insanı bütün özelliğiyle bilgisayar disketi gibi herşeyi onun içinde muhafaza edecek ve ondan tekrar o insanı yaratacaktır. Ve buna da Kâdirdir.

16)Kış mevsiminin gidip yaz mevsiminin gelmesinde,gece gündüzün değişmesinde havada bulutların toplanıp dağılmalarında öldükten sonra dirilmeye misaller vardır. O halde öldükten sonra tekrar dirilme olan haşir haktır ve olacaktır. Ecza-i asliye ile ecza-i zâide beraber haşredilecektir. Vücudun esas hücreleri ile,atılan fazla hücreler birlikte toplanacaktır.

Bütün bu işler yani mevsimlerin götürülüp getirilmesi,güneşin doğdurulup batırılması,bir anda toplanan bulutların,ihtiyaç yerlerine sevk edilmeleri ancak büyük bir güç ve kuvvet,herşeye hakimiyetin neticesiyle ancak mümkün olabilir.

Bütün bunları yapmakda ve yapacak olan Allahın,bir odanın kapısını kapatıp,diğer odanın kapısını açmak kadar kudretine basit gelmektedir. O halde ahiret kapısını da sevdiği kullarına açacaktır.

17) Allah mü’minlere mükâfat,kâfirlere de ceza vereceğini söyleyip,daha sonra yapmamak güçsüzlükten ileri gelir. Allah ise güçsüz değil,herşeye kâdirdir. O halde ahireti yaratmaya da gücü yeter.

Her haysiyet ve şeref sahibi kişi vermiş olduğu sözü –velevki zararına da olsa- yerine getirir. Eğer bu mükâfat vermek ise,yapmamak-yapamamaktan,aciz ve fakirlikten ileri gelir. Eğer bu cezalandırmak ise,cezalandırmama,cezalandıramamadan,güçsüzlükten ve zayıflıktan ileri gelir.

Allah ise fakir ve zaif,aciz ve güçsüz değildir. O halde yapacak,ahireti yaratacaktır.

Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerimde mükerreren vaad ve vaîd yani mükâfat ve tehdid ile,itaat edene mükâfat,isyan edene de ceza vereceğini söylemektedir.

O halde sözünü yerine getirmemek,sözünden dönmek,hulful vaad ve vaîd Allaha yakışmaz ve şânı müsaade etmez.

Hem madem söz vermiştir. Madem kudretine hafiftir. Madem mükâfat ve cezayı gerektiren sebebler vardır. O halde ahiret olacaktır.

18) İnsanların en emin ve dürüst kişileri olan Peygamberler birbirlerini tekzib etmeksizin,birbirlerini tasdik edip teyid etmişlerdir. Bir meselede üç kişinin ittifakı bile onun doğruluğuna bir delil iken,binlerce peygamberler,onların varisleri olan alimler ve evliyalar bu meselenin altını imzalamışlardır. Hepsi aynı davada birleşmektedirler.

Aynı zamanda bütün bunlar bu meselede söz sahibi,yetkili ve bu meselenin otoriter kişileridirler. O halde sözde onlarındır ve ona derler.

Bu meselede yetkili olmayan,kendini ve haddini bilmezlerin sözleri de kâle alınmaz.

Kendileri başlı başına delil olan peygamberler,hem Cenâb-ı Hak’ça da doğrulanmış,kendileri de onu tasdik edip ilan etmişlerdir.

Allah ve elçileri konuşurken başkalarına susmak ve itaat etmek düşer.

Bu haber verenlerin halkası içerisinde meleklerinde büyük yeri vardır. Hesabsız olan meleklerde bu davanın en sadık şahitlerindendir.

Evet,bir meselede iki isbat edici,binlerce inkâr edenlere tercih edilir. Çünki isbat edenlerin dâvaları bir olup,aynı noktaya parmak basmaktadırlar. İnkâr edenler ise,delilleri ayrı ayrı olup ittifak etmezler.

Yani isbat eden bir delilini gösterse,inkâr edenin kâinatı ince elekten eler gibi eleyerek araştırması lazım ki,görmedim desin.

Oysa ahiretin varlığında binler isbat edicilerle beraber,milyonlarca delil o dâvanın doğruluğunu tasdik eder ki,ahiret vardır ve olacaktır.

19) İnsanları Cenâb-ı Hak bu dünyaya bir nevi suret ve fotoğraflarını almak için göndermiştir. Tâ ki itiraz kapısı kapanarak,herkes ebedi ahirette seyretsin.

Herşeyi gören ve bilen,Hâfız ismiyle hıfzedip koruyan Allah,bildiğini,gördüğünü ve hıfzettiğini insanlara göstermekle itiraza mecal bırakmıyacaktır. Âyette de ifade edildiği üzere,kendilerine defterleri verildiğinde:”Burada hiçbir şey bırakılmamış,hep yazılmış.”diyerek,yaptıkları herşeyin bir sahifede,sanki bir bilgisayar proğram ve disketinde yazılmış ve kaydedilmiş olduğunu bizzat görecek,okuyacak ve seyredeceklerdir.

20) Cenâb-ı Hak bir er mertebesinde olan insanı orgenerallik makamına çıkartıp,daha sonra hiçbir suçu olmadığı halde,onu baş aşağı atar gibi suçsuz olarak rütbesini söküp atarak ceza vermesi mümkün değildir. Madem değildir,o halde layık olduğu mevkiyi verecektir. Vermek içinde ahiretin varlığı gerekir. O halde ahiret olacaktır.

İnsan da bir er gibi rütbesiz bir asker idi. Yani bir varlığı yoktu. Allah ise ona insanlık gibi şerefli bir rütbe verdi. Bu durumda İslâmiyet ile o şerefli rütbesini koruyan insanı yokluğa atmak,o rütbeyi vermekten daha öte insan için acı olacaktır. Rütbeyi almamak acı olmayacak belki verilen rütbenin alınması daha acı olacaktır. Şöyleki,fakir insan için zaten fakir olduğundan onun için pek bir kayıp söz konusu değildir. Ancak zengin insanın kaybı gerçek kayıbtır. Çünki olmayan değil,var olan bütün varlığını kaybetmiştir.

İnsanda var olmasaydı,ikincisine yani var olduktan sonra ölüp bir daha dirilmemeye göre,pek bir kaybı olmayacaktı. Çünki var değil,yok idi.Ancak var olduktan sonra varlığını kaybedip diriltilmemesi en büyük kayıp ve yokluk olacaktır. Yoktan elem yoktur. Varın yokluğundan ise elem vardır. Bu ise bir abesiyettir. Allah ise zâtının ezeliyet ve ebediyeti kadar bundan münezzehtir. O halde ahiret olacaktır.

21) Vermek istemeseydi,istemek de vermezdi.

Yani Allah insanlara ahireti vermek istemeseydi,insanların içine ebedi yaşama duygusunu,ahiret isteğini de vermezdi.

Şöyleki;insanda tatlı isteği olsunda,tabiatta tatlı bulunmasın? İnsanda mide var,ağız var,ancak yiyecek şey olmasın ve bulunmasın? Veya yiyecek şeyler olsun,ağız ve mide olmasın? İnsanda göz olsun,görecek şeyler olmasın? Kulak olsun ancak işitecek şeyler bulunmasın? Veya tersleri;İşitecek,görülecek şeyler var,kulak ve göz yok…

Madem bunların bunsuz olması mümkün değildir. O halde insanda ebedi yaşama,hiç ölmeme,sonsuzluk duygusu olsunda,öyle bir yer bulunmasın. Mümkün mü? Madem bulunacaktır. İşte oda ahirettir.

İnsanın gerek fotoğrafla,gerek kasedler gibi yollarla herşeyini korumaya ve hıfzetmeye çalışması ebedilik duygusunun bir yansımasıdır. İnsan filimle,teyib ve video ile işlerini,herşeyini ebedileştirmek ister. Zahiren kendisi gitse de,geriye bıraktığı şeyler bâki kalsın.

Yokluğa gittiğini düşündüğümüz geçen baharların çiçek ve meyveleri vs. herşeyi bile yokluğa gitmemiş,hafızalarda ve resimlerde korunmuş olmaktadır. Hatırlamakla ona bir varlık ve vücud veririz.

Konuşulan kelimelerde yokluğa gitmemekte kulaklarda,hafızalarda ve dağınık olarak tabiatta bulunmaktadır.

Hiç mümkün müdür ki,bir çiçeği,hatta ve hatta insanın bir kelime ve harfini bile yokluğa atmayan ve yok etmeyen,hayalini dahi israf etmeyen Allah,hiç o insanı yok eder mi? Haşâ ve kellâ. Herşey elinde ve emrinde olan o zât münezzehtir.

O halde Allah insanı ve onun her şeyini muhafaza edip ahirette tekrar diriltecek ve onu bâkileştirip ebedileştirecektir. Oda ahirette olacaktır.

“İâde edilmemek üzere zeval nimeti nikmete (azaba),şefkati zahmete,muhabbeti musibete ve lezzeti eleme ve rahmeti zıddına kalbeder.”[13]

Nebe suresiyle Cenâb-ı Hak ahireti isbat için der:”Size zemini güzel serilmiş bir beşik,dağları hanenize ve hayatınıza defineli direk,hazineli kazık,sizi birbirini sever,ünsiyet eder çift;geceyi hâb-ı rahatınıza (rahat uyumanıza) örtü,gündüzü meydanı maîşet,güneşi ışık verici,ısındırıcı bir lamba,bulutları âb-ı hayat çeşmesi gibi ondan suyu akıttım. Basit bir sudan bütün erzakınızı taşıyan bütün çiçekli,meyveli muhtelif eşyayı kolay ve az bir zamanda icad ederiz. Öyle ise yevmi fasıl (ahiretin diğer bir adı olup,iyi kötü,her zıddın birbirinden ayrıldığı gün) olan kıyamet sizi bekliyor. O günü getirmek bize ağır gelmez.”[14]

“Size ağaçtan meyveyi ve ateşi ve ottan erzakı ve hububu ve topraktan hububatı ve nebatatı verdiği gibi, zemini size hoş -her bir erzakınız içinde konulmuş- bir beşik ve âlemi, güzel ve bütün levazımatınız içinde bulunur bir saray yapan bir zâttan kaçıp başıboş kalıp, ademe gidip saklanılmaz. Vazifesiz olup kabre girip uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız.”[15]

Zira:”Dünya boşu boşuna dönmüyor,mahsulatını haşre boşaltıyor.”[16]

“Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terketmekle, bütün eczasıyla hikmetle yoğrulmuş hilkat şeceresini abes ve beyhude yapar mı zannedersiniz?”[17]

 

 

AHİRETE İMANIN KİŞİLERE VE TOPLUMA SAĞLADIĞI FAYDALAR

Ahirete imandan amaç,insanların nazarlarını fâniden bâkiye,ebedi hayata çevirmek için olmakla beraber,insana bu dünyada huzur sağlamayı amaçlar. Ruha rahat olacak ahiret esintisini kalbe üfler.

Ahirete imanın insan sınıflarından;

ÇOCUKLARA : Anne ve babasını kaybeden bir çocuğa en iyi teselli,onlarla tekrar ebedi ahirette beraber olma inancıdır.

GENÇLERE : Gencin taşkınlığını,sefahet ve isyanını gemleyip itaat,emniyet ve dürüstlüğe sevk eden,tekrar hesap vereceğini hatırlatarak istikamet olan doğru yolda gitmesini sağlayan ahiret inancıdır.

Gençte akıldan ziyade his hakimdir. Ahiret inancı ona hissi değil,aklî hareket etmesini sağlayacaktır.

Deli kanlı olup,kanı deli gibi akan eli kanlı genç,ahirette bir hesabın olacağını düşünerek,itidali demle hareket edecektir.

İHTİYARLARA : Taze gençliğini kaybedip yerine meşakkatli bir hayat olan ihtiyarlık içindeki insana en büyük teselli ebedi genç olma ve genç kalma inancıdır. Ancak o ihtiyar,ihtiyarlığın gidip yerine ebedi hayatta târu taze bir gençliği kazanıp,sürekli genç kalacağını hatırlamakla ihtiyarlığın meşakkatlerinden kurtulup,Allaha iman ve ibadet içinde bir hayat geçirmesini sağlayan ancak ahiret inancıdır. Bunun yerini dünyada başka hiçbir şey dolduramaz.

İhtiyarlık gencin ve gençliğin öyle bir iflasıdır ki,milyarderin iflasından daha hazin ve üzücüdür. Zira,birinde tekrar kazanmak ihtimali varken,ihtiyarlığın tekrar gençliği bu dünyada kazanma ihtimali yoktur. Ancak bu  ahirette mümkündür.

ANNE VE BABAYA : Ebedi hayatta tekrar beraber olacaklarını hatırlatıp,ölen küçük çocuklarının ise,kendileri için ahirette şefaatçı ve sevimli bir çocuk olarak tekrar verileceğini hatırlatmakla aile hayatını bir cennet gibi yapan ahiret inancıdır.

Zindanda bulunanların çocuğunu padişahın kendi has sarayına alıp bakması gibi…

Hapse düşen bir anne evladından ayrılmamak için onu da hapishaneye alması ona bir iyilik değil,kötülüktür.

Mesela,hapisteki annenin evladını padişah isteyip kendi özel hizmetçilerinin  nezaretinde,kendi sarayında bakılmasını sağlaması evlat ve anne içinde hayırdır. Hatta belki de evladın hatırı için annenin affedilmesine sebeb olabilir. Veya bir görüşme anında padişah,çocuğu hapishaneye değil,belki hapishanedeki anneyi huzuruna getirip görüşmelerini sağlar.

Hadislerde de belirtildiği gibi,-Çocuğa,haydi cennete gir-denildiğinde çocuk;anne ve babamı almadan girmem-diyecektir. Allahın izniyle imanlı olan ebeveynine şefaatta bulunacaktır.

Cennette anne için en büyük lezzet evlat ve çocuk sevgisidir.

Dünyada çocuk iken ölen,ahirette de ebedi çocuk olarak kalacak,ehli cennet olan ebeveynine sevimli bir evlad olarak verilecektir.

FERD VE TOPLUMA : İnsanlara vazifelerinin sorumluluğunu,insanların haklarını bilmeyi,vazifede dürüstlük ve çalışmayı kısaca,toplumda anarşiyi engelleyip hürmet,merhamet,emniyet,itaat,helal ve haramı bilip haramdan çekinmeyi sağlayan ahiret inancıdır.

Özetle;insana insanlığını kazandırıp,kendisine kendisini tanıttıran yani,nereden geldiğini,nereye gideceğini ve bu dünyadaki vazifesinin ne olduğunu hatırlatıp,madden ve mânen mükemmelleşmesini sağlayan ahiret inancıdır.

“Evet yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife olduğu gibi, ebed tarafına giden yolculara da hem vesika, hem o zulümatlı yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, hiçbir vazife o vazife kadar ehemmiyetli değildir.”[18]

 

                                   ÂYETLERLE   AHİRET

İnsanların kısa hayatta ebedi mükâfat ve cezası ise,adaletin bir gereğidir. Zira hakiki adalet ister ki;” Şu küçücük insan, şu küçüklüğü nisbetinde değil, belki cinayetinin büyüklüğü, mahiyetinin ehemmiyeti ve vazifesinin azameti nisbetinde mükâfat ve mücazat görsün.”[19] Çünki zulüm ve küfürde sirayet vardır. Umum hukuka tecavüz olduğundan,Cenâb-ı Hakkın bütün isimlerini ve onların sonsuz tecellilerini inkâr olduğundan,sonsuz cezada adalet olur.

“Demek burada çabalamak onlar içindir. Şurada çalıştırır, orada ücret verir. Herkesin istidadına göre orada bir saadeti var…”[20]

Ahirette verileceklerde insanların istidat ve kabiliyetlerine göredir. Kömür ruhlu Ebu Cehilin istidadı cehenneme layık iken,elmas ruhlu Ebu Bekirin istidadı da cennete ehildir. Kömürün layık olduğu yer odanın baş köşesi değil,belki soba ve kömürlüktür. Elmasında layık olduğu yer kömürlük değil belki yüce ve âli yerlerdir.

Nitekim toprağın altına atılan ve dağılan tohuma yok oldu,bir daha dirilmeyecek,denilmez. Belki onun çürümesi baharda daha güzel bir şekilde çıkacağının bir ifadesidir.

Âyetlerde diriltilme,kıyamet ve ahiret hususunda ise: diriltilme kâfirler tarafından büyü olarak nitelendirilecek,[21] Allah ise diriltmenin hak olduğu ve o yalancıları da sözlerinde tekzib edecektir.[22]

Bir kemik yığını halinde iken diriltilmelerini akıllarına sığdıramıyanları [23] yakın zamanda diriltip,bekletmeyeceğini ve elbet cezasız bırakmıyacağını,en azından herşeyi yarattığını düşünmeleri gerektiğini söyler.[24]

Diriltileceğinde şekki olan insanın hiç olduğunu düşünmesine karşı,zulmünün karşılıksız kalmayıp,herşeyin karşılığının verileceği,[25] ilkin yaratanın sonrada yaratacağını,[26] bunun ise ancak kendisine ilim ve iman verilenler tarafından bilineceğini ,[27]Kur’an haber vermektedir.

Haşri gerektiren sebebler vardır. Allah vadetmiştir.[28]

Ahiretin olması için dünya yıkılacak ve kıyamet kopacaktır.[29] Yer başka bir yere değişecek,[30] gök sallanacak,dağlar yürüyecek,[31] yer sarsılacak,dağlar parçalanacak,toz duman olacak,insanlarda sınıflara ayrılacak.[32] Gökler yarılır,[33] çocuklar bile ak saçlı ihtiyarlara çevrilir.[34] Yıldızların ışığı sönecek,[35] güneş dürülür,vahşi hayvanlar toplanır,denizler kaynatılır.[36] Denizler birbirine katılır,[37] yer uzatılıp düzlenir,içinde bulunanlar atılıp boşaltılır.[38] Ve insanların ateş etrafında yayılmış pervaneler gibi olduğu [39] o gün,işte kıyamet günüdür.

Kıyametin ilmi yani ne zaman kopacağı ise Allaha aittir.[40] Ancak kopmasının bazı alâmet ve delilleri vardır ki;Zülkarneynin Ye’cüc- Me’cüc (anarşistler) için yaptığı seddin yerle bir oluşu,[41] Dabbetül Arz (yerden bir hayvanın çıkışı veya mikroskobik mikrob ve canlılar,Aids gibi),[42] kemikleri yeyip kemirişi,[43]Peygamberimizin gönderilmesi,ayın ikiye ayrılması,kıtlıkla birlikte her yeri dumanın kaplayışı,[44] göz kamaştığı,ay tutulduğu ve güneşle ayın bir araya getirilişi.[45]

Kıyametin dehşetinden herkes kendi derdine düşecek,[46] kulakları patlatan bir gürültü kopacak,o günde kişi kardeşinden,annesinden,babasından,eşinden ve çocuklarından kaçacak. Çünki işi başından aşmıştır. İki durumla karşı karşıya bir hal içindedir. Ya müjdeli güleç bir yüz veya üzüntülü,karanlıklı bir yüz içerisindedir.[47]

Kıyametin vukuû sırasında insanlar korkuya kapılır. O anda her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer,her gebe kadın çocuğunu düşürür,insanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir. Fakat Allahın azabı çok dehşetlidir.[48]

Kıyametin vaktinde günahkârlar ise,dünyada pek az kaldıklarını zanneder. Ve kendilerine fayda vermeyecek olan pişmanlık ve tevbede bulunurlar.[49]

Haddi aşıp Allahın âyetlerini inkâr edenler kör olarak haşredilirler.[50]

Artık ahiret günü gamlı bir gün olup,zalimlerin  yardımcısı da yoktur.[51]

Ancak son pişmanlık fayda vermediği gibi,müddette verilmez.[52] Artık bugün bütün sırlar açığa çıkar ve insanın uzuvları onun aleyhine şahitlikte bulunur.[53] Kimseye zulmedilmeksizin,[54] herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir.[55] Çünki adalet terazileri kurulur.[56] Zalimlerinde mazeretleri artık geçersizdir.[57] İnsanların bir kısmının amel defteri sağından verilirken,[58] kimisinin amel defteri solundan verilir,[59] kiminin de arkasından verilir.[60]

Artık o gün herkesin işi Allaha kalmıştır.[61] Böylece insanların bir kısmı cennete bir kısmıda cehennemdedir.[62] Allah ise dünyayı isteyene dünyayı,ahireti isteyene de ahireti verir.[63]

Dünyada iken iyiliği emredenler mesud,[64] diğer bir kısım insanlarda talihsizdir.[65] Böylece insanların ölümsüz olduğu ahiretin [66]varlığında ve vukuûnda şüphe yoktur.[67] Kişiye ise ahirette sağlayacağı fayda;Namaz,[68] Zekât ve yaptığı iyi amel,[69] işlenilen hayır,[70] geride bıraktıkları sadaka-i cariye gibi eserlerdir.[71]

Allah mü’minlerin,iman etmiş olmanın vasıflarını belirtirken,onların ahirete iman etmiş olduklarını belirtir.[72] Ve o gün onun yerine başka bir fidyede kabul edilmez.[73] Kişinin iyiliği ancak ona (ahirete) inanmaktadır.[74]

Ve ancak ahirete inanandırki,Allah yolunda infak eder.[75]

Kaçınılmaz bir son olan,[76] ahirette ancak iyiliği emreden,iyilik üzere olan insanlar kurtuluşa ereceklerdir.[77] Kurtuluşa ermeyen o kimselerdir ki,kötülüğü yapar,[78] kibirlidir.[79] Bundandır ki yaptığı amelleri de boştur.[80] Ve bunu herkes görecek ve yaptıklarını okuyacaktır.[81]

Allaha ve rasulüne itaat ederek,Allah yolunda malları ve canlarıyla savaşan,Allahın mescidlerini imar edip,bunları ahirete imanından dolayı yapan mü’minlerle müşriklerin yaptıkları bir tutulamaz.[82]

Çünki münkir ahiretin varlığını inkâr edip sorumluluğunu bilmezken,ehli iman kendisinin elbette elbette hesaba çekileceğini,mükâfat veya cezaya çarptırılacağını bilmekte,şuuruna varmaktadır.[83] Zira kaçamakta yoktur.[84]

Cenâb-ı Hak kendisine iman eden ehli iman için hazırlamış olduğu nimetler ise,dünya kıstaslarıyla ölçülemez. Allah bunları Kur’an-da belirtmiş olmaktadır.[85]

Bu uhrevi mükâfatlar ahirete imanın bir neticesidir.

Bu ecir ve mükâfatlar sayılırken,orada herkesi öldüren ölümün ölüp,ondan başka öldürücü bir ölümün olmayarak,oranın ebedi oluşu,[86] altlarından ırmaklar akan nehirler ve meskenler[87]-in olduğu sıralanır.

İçecekler ise;[88] ne baş ağrıtır,nede akıl giderir.[89]

İçilen ve akıtılan Kâfurdan ırmaklar,[90]gümüş kapların,gümüş kâseler,gümüşi beyazlıkta şeffaf kupalar ve içlerinde zencefil karışımı içecekler vardır.[91]

Bahçeler,üzüm bağları,[92] Miskü anberli içecekler, Allaha yakın olanların içeceği Tesnim (kaynak),[93]tahtlar,koltuklar,serilmiş halılar [94] ve cennetin kısımlarından Adn cenneti,[95] istenilen her şey,[96] ipekten giyecek,altın bilezikler,rahatsız edici sıcak ve soğuğun olmayışı…[97]

Firdevs cennetleri,[98] Me’va cenneti,[99] Naîm cenneti,[100] bütün bunlar ehli iman için sevindirici ve gözleri parlatıcı karşılık ve mükâfatlardır.[101]Onlar için orada lüzumsuz ve boş sözler yoktur.[102]

Cennet gibi cehennemde kendine layık ve münasib maddelerle dolacak,insanlar ve cinler onun yakıtı olacaktır.[103] Buna rağmen cehennem;-Daha var mı?-diyecektir.[104]

Cehennemin her zümre için ayrılan yedi kapısı vardır.[105]

Cennet gibi cehennemde ebedi ve ölümsüzdür.[106]

Kâfirlerin durumu ise;değil yaşaması,düşünmesi dahi ızdırap vericidir. Bunlar,pınar halindeki kaynar suyla beraber,yiyecekleri dikendir. Açlıklarını gidermede bir faydada sağlamaz.[107]

Aynı zamanda zehirlendirerek,kıvrandırıcı zakkum sunulur. İçecekleri de kaynar su ve irindir.[108] Bunu içmek içinde develerin suya saldırışı gibi saldırırlar.[109]

Cehennemin alevi,[110] insan derisini kavururda,[111] insan bir serinlik bulamaz.

Artık zebaniler ve yardımcılarından da kurtuluş yoktur.[112]

            Beş bilinmeyen gaybi şeylerden biride kıyametin ne zaman kopacağıdır.[113]Bilinmemesindeki hikmet ise,” Din bir imtihandır. Teklif-i İlahî bir tecrübedir. Tâ, ervah-ı âliye ile ervah-ı safile, müsabaka meydanında birbirinden ayrılsın. Nasılki bir madene ateş veriliyor; tâ elmasla kömür, altunla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlahiye bir ibtilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki; istidad-ı beşer madeninde olan cevahir-i âliye ile mevadd-ı süfliye, birbirinden tefrik edilsin… Madem Kur’an, bu dâr-ı imtihanda bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında beşerin tekemmülü için nâzil olmuştur. Elbette şu dünyevî ve herkese görünecek umûr-u gaybiye-i istikbaliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini isbat edecek derecede akla kapı açacak. Eğer sarahaten zikretse, sırr-ı teklif bozulur. Âdeta gökyüzündeki yıldızlarla vazıhan “Lâ ilahe illallah” yazmak misillü bir bedahete girecek. O zaman herkes ister istemez tasdik edecek. Müsabaka olmaz, imtihan fevt olur. Kömür gibi bir ruh ile elmas gibi bir ruh (Ebu Cehil-i Laîn ile Ebu Bekir-i Sıddık müsavi görünecek. Sırr-ı teklif zayi’ olacak.)beraber kalacaklar…”[114]

            Kıyametin dehşeti neticesinde:” İşte bu şiddetli ölüm ile hilkat bayılır, kâinat yayılır, hilkatın yağı ayranı birbirinden ayrılır. Cehennem maddesiyle, aşiretiyle bir tarafa çekilir; Cennet de letafetiyle, lezaiziyle ve bütün güzel unsurlarıyla tecelli ve incilâ eder.”[115]

            Cehennemin varlığı ilmende isbat edilir. Dünyanın yarı çapı  altıbin kilometredir. Her 33 m. Kazıda bir derece sıcaklık artar. Merkeze kadar bu 200 bin derece sıcaklık eder. İşte küçük cehennem.[116]

            Dünyamızda boşu boşuna dönmemektedir. Belki içindeki mahsulatını haşre,yani mahşer yerine boşaltmaktadır. Dünya dönüşüyle mahşer yerinin dairesini çizmektedir.[117]

            Peygamberimizde orada ümmetiyle Nuraniyet sırrıyla görüşecek ve onlara şefaat edecektir. Mesela,Ankara televizyonundaki bir spiker herbir televizyonda ayrı ayrı görüldüğü gibi,eğer birde mümkün olsa her ekranın başında bulunanla konuşabilseydi,isteklerini de dinleyebilmiş olacaktı. İşte haşirde bu en mükemmel şekliyle gerçekleşecektir.

            Peygamberimiz:”Herkes haşirde çıplak olarak haşredilir.”buyuruyor.

            Bunun üzerine Hz. Âişe,ya Rasulallah,o zaman insanların durumu nasıl olur?Birbirlerine bakmazlar mı? Peygamberimiz ise,insanlar kendi dertleriyle uğraşmaktan,başlarını bile kaldıramıyacaklar,yaklaştırılan güneş ile terler ağızlarına kadar gelecektir,buyurur.

            Yinede Cenâb-ı Hakkın:”Fıtri bir libas giydirmesi,ismi hakim muktezasıdır.”[118] Ona uygun bir elbisede giydirilebilir. Diğer varlıklara giydirdiği gibi…

 

                                               CENNET   VE   CEHENNEM

         Allahın Cemal ve Celâl,lutuf ve kahr isimlerinin tecelli ettiği yer.

            İmtihanın neticelenmesinden sonra,alınacak mükâfat ve cezanın diğer bir adı.

            İyi kötü,hayır şer,nur zulmet,bütün zıdlıkların ayrı ayrı boşaldığı iki mahzen.

            Biri özlerin,diğeri kışır ve kabukların bulunduğu yer.

            İnsanlık silsilesiyle silsile halinde gelen iki kafilenin son durak ve varacağı son durak.

            İki oluk,iki kanal. Birinden nur akar,diğerinden kir.

            Yaratılış ağacının ebede uzanıp giden iki dalının iki meyvesidir. Biri tam,diğeri ham. Kurtlu ve vıcık vıcık…

            Maddi-manevi bütün lezzet ve elemlere sebeb iki yer.”İnsan bütün duygularıyla ibadet etmiş ise,cennetin lezzetlerine istihkak kesbetmiş ise,herbir duygusunu memnun edecek,tam bir lezzette alacaktır.”[119]Ve:”Kişi dünyevi maceralarını ve manzaraları cennette bulacak ve seyredecektir.”[120]

            Dolanın ve doldurulanın memnun edildiği yerin adı. Her ikisinin de birbirleriyle kıymetlendiği ve şereflendiği âli ve âdi iki makam.

            Ne ucuz,nede lüzumsuz…

            İman ve iyi şeyler cennete,küfür ve kötü şeylerde cehenneme akar.

            O cennet ki,gözlerin görmediği,kulakların işitmediği,insan kalbine doymayan şeylerin olduğu yer. Cehennemde öyle![121] O onlara sunulacak bir ziyafet.[122]

            Cennet sayısız nimetlerin bulunduğu yer. Ya cehennem? Mahdud ve ma’dud…keşke oda olmasa..denilecek yer.

            Cennet insanların kazancı olmayıp,doğrudan doğruya Allahın bir lutfudur. Cehennem ise kazancın bir neticesidir. Yani küfür ve günahlar. Ne kötü kazanç!

            Cennet her şeyiyle hayatlı ve canlı. Her şey insan gibi emri anlar ve yapar.

            Cennette insanların makamı farklı farklıdır. İstidat ve kabiliyetlerdeki farklılık gibi. 8 tabaka cennet,8 farklı kabiliyetler için. 8 tabakanın hepsi 8. tabakada toplansa alacakları lezzet ayrı ayrıdır. Çünki vüs’atler ve duygular farklıdır.

            Cennetin en büyük nimetiyeti ebediliğidir. Allahın Cemalini görmek ise,herşeyin fevkinde bir nimettir.

            Orada insan cisminin zerreleri sabit kalıp terkib ve tahlile maruz değildir. Giderle gelir muvazenede olup denge vardır. Yenilen şeyler öz olmakla beraber,vücuddan misk kokusu olarak çıkar.

            Cennette ihtiyarlık yoktur. Ölüm yoktur. Uyku yoktur. Meşakkat,yorgunluk yoktur. Bütün noksan ve kusurlar orada yoktur.

            İman manevi bir cennet çekirdeğini,küfürde manevi bir cehennem zakkumunun çekirdeğini taşımaktadır. Zakkum çekirdeğinden tuba ağacı,tuba çekirdeğinden de zakkum beklenilmez. Karga yumurtasından bülbül,bülbül yumurtasından da karga çıkmaz.

            Zaman göstermiştir ki,cennet ucuz değil,cehennem dahi bir çok kefere ve fecere için lüzumsuz değildir.

            Elbette bir serkeş padişaha;-beni hapse atamazsın,ceza veremezsin- dese,orada hapishane olmasa da sırf o başıboş için yapar,onu da içine atar.

            “Ehli cennetin cisimleri ruh kuvvetinde ve hiffetinde (hafifliğinde) ve hayal süratindedir. Ve umum rahmet hazinelerini tartacak ve ölçecek âletler cismaniyettedir. Ve Cenâb-ı Hakkın isimlerinin tecellisinin büyük yeri yine cismaniyettedir.”[123]

            “Alemden toplanan,meniden yaratılan insan,tekrar yaratılacak,haşredilecektir.”[124]

 

                                                           ÖZETLE

         “Hevam, balık gibi küçük hayvanların yumurtalarını, haşerat ve nebatatın tohumlarını, pek büyük bir rahmetle, bir lütuf ile, bir hikmetle hıfzeden Sâni’-i Hakîm’in hâfiziyetine lâyık mıdır ki, âhirette semere veren ağaçlara çekirdek olacak a’malinizi hıfzetmesin, ihmal etsin? Halbuki sen hâmil-i emanet, halife-i arzsın.”[125]

            “Evet her bir zîhayatta bulunan hıfz-ul hayat hissi, vücudun ebedî bir bekaya İsm-i Hayy, Hafîz, Bâki’nin tecellisiyle incirar edeceğine delalet eder.”[126]

            “Bir incir tohumunu tavırdan tavıra hıfzeden, devirden devire himaye eden, inhilalden vikaye eden ve o tohumda incir ağacının teşkilâtına lâzım olan esasları kemal-i ihtimam ile muhafaza eden, elbette ve elbette, halife-i arz ünvanını alan nev’-i beşerin a’malini ihmal etmez, hıfzeder.”[127]

            “Lafızların tebeddülüyle mana tebeddül etmez, bâki kalır. Kabuk parçalanır, lüb bâki ve sağlam kalır. Libası yırtılır, cesedi sağlam, bâki kalır. Cesed ölüp dağılırsa da ruh bâki kalır. Cisim ihtiyarlanırsa, enaniyet genç kalır. Çokluk, cemaat dağılır amma, vâhid-i ferd bâki kalır. Kesret bozulur, vahdet bâkidir. Madde kırılır, nur bâkidir. Binaenaleyh ömrün bidayetinden sonuna kadar devam eden mana, çok cesedleri tebeddül ve tavırdan tavıra intikal ve devirden devire yuvarlandığı halde vahdetini, bekasını muhafaza ettiği gibi, ölüm hendeğini de atlayarak sâlimen ebed yoluna devam edecektir.

Maahaza her vakit “Fenaya hazır ol” emrini intizar eden zâil ve bekasız maddiyatta, şu hıfz ve muhafaza düsturu beka ile çok münasebetdar olan ruh ve manada da câridir.”[128]

           

            HAŞİR – ÖLDÜKTEN SONRA TEKRAR DİRİLME KONUSU

         Âyette rabbimiz:”İnsan görmüyor mu ki,biz onu nutfeden (bir damla sudan) yarattık. Birde bakıyorsun ki,açıkça isyan ediyor.

            Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal iradına kalkışıyor. Ve’Şu çürümüş,un haline gelmiş kemikleri kim diriltecek?’diyor.

            Deki,onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü o,her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.”[129]                                               

            Rivayete göre Âs bin Vâil yahut Übey bin Halef,eline çürümüş bir kemiği alarak ufalar ve Peygamber Efendimize hitaben:”Bu kemiği çürüdükten sonra Allah diriltecek mi sanıyorsun?”deyinde,Rasulü Ekrem ona cevaben:”Evet,O,seni de diriltecek,hem seni ateşe de sokacaktır.”buyurmuşlardır.

            Bunun nümuneleri ise,gayet çoktur. Mesela;

            -Kışta ölmüş baharı dirilten,kemik gibi kuru direklere,ağaçlara,birkaç gün zarfında bahar haşrini gerçekleştiren Allah;elbette biz insanları da diriltecek,ahireti var edecektir.

            -Dünya yaratılalı beri her sene dünyayı bir kitab gibi yazıb,kışta bozan,diğer bir baharda tekrar yazıp,bunu sürekli tekrar eden Allah,elbetteki bir kitab gibi yazmış olduğu şu insan kitabını bozduktan sonra tekrara yaratması,bir anda meydana getirmesi,aklen ve naklen kabul edilebilir bir hakikattır.

            -Koca kâinatı,güneş ve yıldızları,dünyaları ve dağları rahatlıkla evirip çeviren bir kudrete,huzuruna davet ettiği insan ile kendisi arasında bir taş mesabesinde olan engelleri kaldıramaması mümkün değildir,denilebilir mi?

            -Öyle bir komutan düşününüz ki,dünyanın muhtelif yerlerinden topladığı,askerlerden meydana getirdiği bir orduyu eğittikten sonra,istirahat için birkaç saatliğine serbest bıraktığı bir orduyu,ikinci bir sefer tekrar toplaması nasılki birincisinden daha kolay,rahat ve mümkin ise;öylede,

            Kudreti sonsuz olan Cenâb-ı Hakkında yoktan var edip yarattığı bu insanı ve tüm varlıkları ikinci bir sefer İsrafilin borusuyla tekrar diriltmesi ve onları yaratması elbetteki birincisinden daha kolay olacaktır. Zira onun kudretine hiçbir şey zor değildir.

            O halde ahiret olacaktır.

            Bu misaller gibi;en büyük bir ağacın ruh proğramını bir nokta gibi küçük çekirdeğinde muhafaza eden Allah,elbette insanlarında ruhlarını muhafaza edecek ve onların çekirdekleri olan “Acbuz Zeneb” yani kuyruk sokumlarında yaratacaktır.

            Haşre mani hiçbir şey yoktur. Onun olmasını gerektiren ise,herşeydir.

            Güneşi dünyamıza bir lamba,gezegenleri meleklerine tayyare yapan zât,elbette beşeride ihya edecek,tekrar diriltecektir.

            -Kendisine iman,ibadet ve itaatta bulunana mükâfat,bulunmayana da ceza vereceğini söyleyen Allah,elbette sözünden dönmeyecek,vadini yerine getirecektir.

            -Cenâb-ı Hakkın her bir ismi,öldükten sonra tekrara dirilmeyi gerektirmektedir. Âdil isminin,mazlumun hakkını zalimden almayı gerektirmesi gibi…Zira şirk,büyük bir zulüm olup,bütün kâinatın hukukuna tecavüz olarak,cezayı gerektirmektedir.

            -Kıymetli bir varlık olan insanın diriltilmemesi büyük bir eksikliktir. Allah ise bütün bunlardan münezzeh olup,ahireti yaratacaktır.

            -Herhangi bir yolda tehlike olduğunu söyleyen bir kimseye itimat ettiğimiz halde,her konuda insanlığın en doğru kimseleri olan yüzyirmidört bin peygamberin ittifakla ahiretin varlığını ikrarları,elbetteki sözlerin en doğrusu olacaktır.

            -Cesed ölse bile,ruh ölmez. Nitekim,atın ölmesi,binicisinde bir değişiklik yapmayıp,sadece uyuması halinde onun uyanmasına bir vesile teşkil eder.

            -Hz. Alinin bir müneccime verdiği cevapta:”Eğer senin dediğin gibi ahiret yoksa,benim burada kaybedecek bir şeyim yoktur.

            -Bir çok belgelerle sabit olduğu üzere- Ahiret meydana gelip,tahakkuk ettiğinde ise,vay senin haline!..”

            Evet. Kudret muktedirdir.

            -Sözlerin en doğrusu olan sözlerde Rabbimiz şöyle buyuruyor:”Ayrılın bir tarafa bu gün ey günahkârlar!”[130]

            -Allah ki ondan başka hiçbir ilâh yoktur,elbette sizi kıyamet günü toplayacaktır;bunda asla şüphe yoktur. Söz bakımından Allah’tan daha doğru kim vardır?”[131]

            -“İlkin mahlukunu yaratıp (ölümden sonra) bunu (yaratmayı) tekrarlayan O’dur ki,bu,O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde bulunan en yüce sıfatlar O’nundur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.”[132]

            -“Allah kullarına zulmetmez.”[133]

            -“Yer küre kendine has sarsıntısıyla sallandığı,toprak ağırlığını dışarı çıkardığı,insan;”Ne oluyor buna!”dediği vakit (durum nice olur bir bilsen!) İşte o gün yer,bütün haberlerini anlatır,çünki Rabbin ona vahiy ile her şeyi bildirmiştir.

            O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için geri dönüp gelirler. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kimde zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”[134]

            Yahudilerin bir kesiminde olan Tenasuh, Reenkarnasyon yani öldükten sonra tekrar dünyaya velev başka bir surette tekrar geri gelme olayını,İslamiyet reddetmektedir,aslı yoktur.[135] Ahiret inancına bir alternatif olarak konulmaya çalışılan batıl bir inanıştır.

 

MEHMET    ÖZÇELİK

 

[1] Tekvir.1.

[2] Mektubat.55.

[3] Taha.102,Neml.87.

[4] Müddessir.8.

[5] Hakka.13-15.

[6] Gaf.20.

[7] Zümer.68.

[8] Bak.Kur’an-ı Kerim ve Türkçe açıklamalı tercümesi.Heyet.

[9] Mâide.32.

[10] İşaratül İ’caz.151.

[11] Kıyame.56.

[12] Bak.Sözler.574.

[13] Mesnevi-i Nuriye.40,Sözler.65,İşarat-ül İ’caz.180.

[14] Sözler.347.

[15] Age.372.

[16] Mektubat.34.

[17] Sözler.395.

[18] Lem’alar.173.

[19] Sözler.67,63.

[20] Sözler.53,74.

[21] Hud.7.

[22] Nahl.38-39.

[23] Yasin.78.

[24] İsra.49-52,97-99.

[25] Meryem.66-72.

[26] Ankebut.19-20,En’am.94,134,Yasin.79.

[27] Rum.56.

[28] icr.85,Nahl,84,89,Kehf.48,Taha.15,Enbiya.104,Hac.7,Ankebut.5,Rum.43,Sebe.3,Mü’min.59,Zümer.69,Tur.1-8,Hakka.1-3,Mürselat.1-7,Nebe.39.

[29] Kehf.21,Hac.7.

[30] İbrahim.48.

[31] Tur.9-10,Nebe.18-20.

[32] Vakıâ.1-7,Taha.105.

[33] Hakka.13-16.

[34] Müzzemmil.14,17-18.

[35] Mürselat.8-14.

[36] Tekvir.1-6,11-13.

[37] İnfitar.1-4.

[38] Zilzal.1-5.

[39] Kâriâ.1-5.

[40] A’raf.187,Ahzab.63,Fussilet.47.

[41] Kehf.98,Enbiya.96-97.

[42] Neml.82.

[43] Sebe.14,bak.Hak Dini Kur’an Dili.E.H.yazır. 5 / 3704.

[44] Muhammed.18.

[45] Kıyame.6-10.

[46] Lokman.33.

[47] Abese.33-42.

[48] Hac.1-2.

[49] Rum.55-57.

[50] Taha.124-128.

[51] Mü’min.18,Nisa.109.

[52] İbrahim.44,Mü’minun.99-100,secde.12,nebe.40.

[53] Fussilet.20-22,Yasin.65.

[54] Casiye.22,Mü’min.17.

[55] Zümer.70,Zilzal.7-8.

[56] Enbiya.47.

[57] Mü’min.52.

[58] Hakka.19-24,İsra.71,İnşikak.7-9.

[59] Hakka.25-37.

[60] İnşikak.10-15.

[61] İnfitar.19.

[62] Şura.7.

[63] Şura.20.

[64] Âl-i İmran.104.

[65] Ğaşiye.1,16,Yunus.45.

[66] Duhan.56.

[67] Casiye.32,Âl-i İmran.9,25.

[68] Nisa.162.

[69] Bakara.110.

[70] Hac.77.

[71] Yasin.12,Haşir.18,Kıyame.13.

[72] Bakara.4,46,62,Nisa.162,Neml.2-3,Lokman.4,Meâric.26.

[73] Bakara.123,Yunus.54,Nahl.111,maide.36,Meâric.11-14.

[74] Bakara.177.

[75] Nisa.38-39.

[76] Meâric.2.

[77] Âl-i İmran.104,Kehf.110,Nisa.114.

[78] En’am.113.

[79] Nahl.22.

[80] A’raf.147.

[81] Âl-i İmran.30,İbrahim.51,İsra.13-14,47-79.

[82] Tevbe.18-19,44,Nisa.59.

[83] Bakara.284,Ahzab.8,Tekâsür.8.

[84] Ankebut.4-13.

[85] Ra’d.35.

[86] Furkan.75-76.

[87] Sad.50,Mü’min.8,Saff.12,Beyyine.8,Meryem.61.

[88] Saffat.41-49,Sad.49-54,Duhan.1-57,Zuhruf.68-73,Rahman.46-78,Tur.17-28.

[89] Vâkıâ.18-19.

[90] İnsan.5-6.

[91] İnsan.15-18.

[92] Nebe.31-34.

[93] Mutaffififn.25-28.

[94] Ğaşiye.12-16.

[95] Kehf.30-31,108,Ra’d.23,Taha.76,Fatır.33.

[96] Nahl.31.

[97] Hac.23,İnsan.12-13.

[98] Kehf.107,Mü’minun.11

[99] Secde.19,Necm.13-15.

[100] Saffat.40-44,vakıâ.12,İnfitar.13.

[101] Secde.17.

[102] Meryem.62,Ğaşiye.11.

[103] Hud.119,Secde.13.

[104] Kaf.30.

[105] Hicr.44.

[106] Taha.74,A’la.12-13.

[107] Ğaşiye.5-7.

[108] İbrahim.16-17,Vakıâ.48-54,Saffat.62-73,Kehf.29,Secde.20,Sad.55-64,Duhan.43-49,Meâric.15-18.

[109] Vakıâ.55.

[110] Mülk.6-11)

[111] Müddessir.26-31.

[112] Alak.18.

[113] Lokman.34,âyetlerin hazırlanmasında Dr.A.Özek başkanlığında heyetin hazırladığı mealden istifade edilmiştir.

[114] Sözler.248.

[115] İşaratül İ’caz.148.

[116] Bak.Mektubat.16.

[117] Mektubat.34.

[118] Mektubat.359.

[119] Mektubat.359.

[120] Age.272.

[121] Duhan.49.

[122] Vakıâ.56.

[123] Sözler.498,497,502.

[124] Tefsiri Kebir. F.Razi.Terc.heyet. 2 / 156.

[125] Mesnevi-i Nuriye.193.

[126] Age.193.

[127] Age.193.

[128] Age.193.

[129] Yasin.77-79.

[130] Yasin.59.

[131] Nisa.87.

[132] Rum.27,11,Neml.64.

[133] Âl-i İmran.182,Enfal.51,Hac.10,Fussilet.46,Gâf.29.

[134] Zilzal.1-8.

[135]Bak. İlmihal. –İSAM_ II / 157-160.

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015