MAHCUBİYET
MAHCUBİYET
En büyük cehennem.
Cehenneme gitmeden cehennemi yaşamak.
İşte ihanet içinde olmak.
İhanet içinde olanlarla olmak.
İhanetin başını çekmek.
Kuyruğu olmak.
Hain damgasını yemek.
Göz yaşlarına ortak olmak.
Yakıcı bir hal.
Kabir azabından daha dehşetli hal.
Bütün azapların ve acıların tetikleyici unsuru.
Sonsuzluk yolculuğunda, sonsuza dek silinmez kara bir leke.
İçten içe yakan ateş.
Acıyı azaltmak için başkalarını da yakmak ve başkalarıyla beraber yanmak.
Yaktıklarının bedelini bedeliyle ve misliyle ödemek.
Hele o utanç cehenneme denk bir acı.
Büyük bir mahcubiyet.
Perdelerin kalktığı ortamda, içlerin ve içtekilerin dışa çıktığı, dillerin susup organların konuştuğu, şahitlerin huzurunda, dayıların olmadığı ilahi huzurdaki mahcubiyet; tüm cehennemlere denk bir acı.
Cehennemin fevkinde bir cehennem.
Sonu ve sonsuzu belirleyen başlangıçtaki yanlış.
Yanlış açı ve açılışlar.
Sonu hüzünlü kapanışlar.
Keşke toprak olsaydım, feryatları.
Keşkelerin fayda vermediği ve geri dönüşün olmadığı bir gidiş.
Hüzünlü gidiş.
Karanlıklar içerisindeki bir gidiş.
Elbette tevbe kapısı son ana kadar açık.
İlahi adalet tahakkuk edecektir.
Af ve tevbenin durumuna göre cehennem olmasa bile, vicdani cehennem cehennemden daha dehşetli yakacaktır.
“Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, “Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım” diyecekleri gün kendilerine, “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın” denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır.”[1]
Yüzlerin kara olduğu o dehşetli gün.
“Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).”[2]
Herkesin birbirinden kaçtığı o gün.
“Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, 0 gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. 0 gün her kişinin işi başından aşkındır. 0 gün birtakım yüzler ışık saçar; güleçtir, müjde almıştır. Bir takım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş; kapkara kesilmiştir. İşte bunlar inkarcılardır, günahkârlardır.”[3]
*************
Şerrin def’ i, hayrın celbinden evladır.
Kime oy vereceğin değil, kime vermeyeceğin önemlidir.
Kim olduğun önemli olduğu kadar, kiminle olduğun da önemlidir.
–15 Temmuz faaliyetinin içerisindeki ihanet şebekesiyle hareket edenleri düşünüyorum.
7 okyanusun üzerinden aksa temizleyemeyeceği bir leke.
Kendisinde kalmayıp çocuklarına ve çevresine sirayet eden kiri ve lekesi, büyük bir mahcubiyet olup, dünya mahkemelerinin üstesinden gelemeyeceği ancak ilahi huzurda neticelenecek bir olay.
Her şeyin faş olduğu mahkeme.
“O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.”[4]
Çanakkale’de, Kıbrıs’ta, Bedir’de bulunmak ne derece bir gurur ve şeref madalyası ise, ihanet içerinde olmakta o derece dereke içerisinde olmaktır.
Zira nasıl diyecek ve düşünecek; evlat ben o köprüde ve helikopterde insanlara, vatandaşlarımıza silah sıktım.
Onların yanındaydım.
Onları destekledim mi diyecek?
O da gururla.
Öyle mi?
Yoksa tevbe ve istiğfarda mı bulunacak?
İşte asıl sıkıntı bundan sonra başlıyor.
Savunanlar, avunanlar, avcunun ovalayanlar, avcunu yalayanlar ve karşısında duranlar.
–Buraya ve burada takılıp kalmamalı.
Daha kısmetse önümüzde uzun bir yol var.
Herkes hesabını ona göre yapmalı.
Yolunu ona göre belirlemelidir.
Mahcubiyet mi, memnuniyet ve masumiyet mi?
MEHMET ÖZÇELİK
2-2-2023
[1] Hadid.13.
[2] Al-i İmran.106.
[3] Abese.33-42.
[4] Yasin. 65.