LOZAN HEZİMETİ
LOZAN HEZİMETİ
Bizim nesil Lozan meselesini ilk olarak Kadir Mısıroğlu’nun, ‘Lozan zafer mi hezimet mi’ adlı eserinden, içindeki belgeler, tesbit, teşhis ve beyanlarla bir hezimet olduğunu öğrendik.
En dehşetlisini ise bir ihanet olarak, Bediüzzaman’ın eserlerinden okuduk.[1]
Bunu daha önceki makalemizde de ele almıştık.[2]
“Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zafer Lozan’da heba edilmiştir.” (Trabzon Mebusu. Ali Şükrü Bey)
“«Venizelos, Türk murahhas heyetinin taleplerini öğrendiği zaman benliğini saran korkuyu yendi.
Bütün delegasyonların Türklerden daha çok ağır şartlar beklediği muhakkaktı. Türkler bir çok mevzulara dokunmamışlardı. Venizelos bunlara temas edilmemesini maharetle devam ettirdi ve bilhassa birinci inkıtadan sonra artık nefsine tam emniyet gelerek, Türklerden tavizler almaya devam etti, Hindular, tazminat, İstanbul hariç, Rum halkının mecburi hicreti ve Yunanistandaki Türklerle mübadelesi, patrikhane gibi esas mevzularda konferansın başlangıcında tasavvur dahi etmediği neticelere vasıl oldu. Öyle ki, son celselerde talep eden daha çok oydu.»Lord Gürzon.
Lozanda bulunan Dr. Rıza Nur ‘Lozan Hatıraları’ adlı eserinde;” Bizde ne hazırlık var, ne dosya var, hiçbir şey yok. Lord Curzon gibi birtakım resmi diplomatlar burada. Hem
bunların mükemmel dosyaları vardır. Ne yapacağız!..” der. Bir yandan acizliğimizi belki de sonucun şimdiden kabul edilme vahametini göstermektedir.
“Bizi karıştırmadılar. İtilâf Devletleri her şeyi yapmışlar. Reisleri kendilerinden tayin etmişler. Bize tebliğ ettiler. Karşımızda İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya, Japonya, Romanya, Sırbistan (Sırp-Hırvat-Sloven) ve Yunanistan olmak üzere sekiz devlet var. Dünyanın en büyük milletleri bunların arasında. Biz bir kişiyiz. Bunlar bize her şeyi empoze etmek istiyorlar; fakat aşikâr görülüyor ki, bunlara da İngiltere empoze ediyor. Hemen her şeyi Lord Curzon yapıp, diğerlerine kabul ettiriyor. Yani konferansda sade İngiltere hâkimdi. Diğerleri dekor ve figüran nev’inden. Hepsi İngiltere’nin direktifi mucibince hareket ediyorlar.”[3]
“İsmet sâde muhabere ile meşgul. Olan şeyleri Ankara’ya yazıyor ve oradan yazılan şeylere cevap veriyor. Bana gösterdiği yok. Gizli tutuyor. Ne yazıyor, bilmem?.. Benim
de buna zaten vaktim yok. Muahede işlerine ancak yetişiyorum. Hem bu muahede işi değil, ehemmiyet vermiyorum.
Fakat görmek hakkım idi. Sade mühim ve pürüzlü bir muhabere olduğu vakit bana gösteriyor. Hem de fena bir adeti var. Yalnız Hariciye Vekâleti’ne yazacakken Mustafa Kemal’e de yazıyor.”
Aslında bu da her şeyin önceden hesaplandığını gösteriyordu.
İşin ruhu demin bahsettiğim Büyük Doğu mecmuasının 29. Sayısındaki gibidir.[4]
Türkiye’deki yüz yıllık kavga, toprak kaybı, geçmişle ilgili köprülerin yıkılması hep Lozan’ın ürünüdür.
-Lozan’ı bir zafer olarak değerlendirenler ise; Osmanlıdan bağımsız hatta kopuk olarak, kendilerini cumhuriyetten itibaren bir devlet olarak değerlendirmeleri sebebiyledir.
Lozan Osmanlının sonunun getirilmesidir.
Hezimet kabul edilmemesini ise, bunun Cumhuriyetle ve de Atatürk’le bir hesaplaşma olması düşüncesiyle reddetmektedirler.
Yani bir kuruntu hatta geçmişe adeta bir nefret üzerine bina edilmektedir.
Bu ise çoğunluğu değil, azınlıkları memnun edecek bir durumdur.
****************
Ali Ulvi Kurucu’dan Bir Hatıra
1970 yıllarında Endonezya’nın eski başbakanlarından Muhammed Nasır, Medine-i Münevvere’ye geldi. Ziyaretine gittim. Halimi hatırımı sorduktan sonra ilk sorusu şu olmuştu:
“Bu sene de Türkiye’den hacı var mı?”
“Var Elhamdülillah” dedim. Tekrar sordu:
“Kaç kişiler?”
“Yüz elli bin” dedim.
“Yüz elli bin mi?” diye ağlamaya başladı ve secdeye kapandı. Hayretler içinde kaldım, büyük bir devlet adamı secdede ağlıyordu. Secdeden kalkınca oturdu. Kendisine:
“Verdiğim bu haber zat-ı âlinizi çok duygulandırdı. Acaba hikmeti ne olabilir?” diye sordum. Şu cevabı verdi:
“Aziz dostum, ben Lozan Muahedesini çok iyi bilen bir diplomatım. O muahedenin hedefi, aslında Müslüman Türkiye’nin başını yemekti. İngiliz heyetinin baş murahhası olan Lord Gurzon’un teklifi Türkiye’nin bir Hıristiyan devleti olmasıydı. Türk heyetini bu ağır teklifi kabule zorluyorlardı. Eğer Türk milleti Hıristiyan olma fikrine şiddetle karşı çıksa -ki çıkacaktır- o zaman hiç olmazsa Türkiye’de Avrupa kültürünün tam hâkim olmasını ve sefahate azamî hürriyet tanınmasını sağlayacaklardı. Laiklik, batı dünyasında olduğu gibi din ve vicdan hürriyeti manasına değil, din aleyhtarlığı şeklinde uygulanacaktı. Gelecek nesilleri bu manevi güçten, faziletten, mahrum etmekle menhus gayelerine kavuşacaklardı.” dedi.
O sırada Bekir (Berk) Bey dayanamayarak, “Haçlı seferleriyle yapamadıklarını bu muahede ile yaptılar.” dedi.”(Mehmed Kırkıncı, Hatıralarım)
MEHMET ÖZÇELİK
7-5-2022
[1] Emirdağ Lâhikası Nihai Vesika.sh.277. Büyük Doğu’nun (5.cilt) yirmi dokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İçyüzü”
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/nihai-vesika/277
[2] http://www.tesbitler.com/2015/01/03/lozan-zafer-mi-hezimet-mi/
[3] Age.32-33.
[4] Age.56,Emirdağ Lâhikası Nihai Vesika.sh.277. Büyük Doğu’nun yirmi dokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İçyüzü”
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/nihai-vesika/277