İslâm Coğrafyasının Sessizliği: Basiretsizlik Mi, Korkaklık Mı?

İslâm Coğrafyasının Sessizliği: Basiretsizlik Mi, Korkaklık Mı?

Dünya tarihinin tanıklık ettiği en büyük zulümlerden biri, çağımızda gözlerimizin önünde cereyan etmektedir: İsrail’in, Filistin halkına yönelik sistematik saldırıları ve işgal siyaseti. Bu zulüm her geçen gün artarken, tepkiler ise ya sessiz kalmakta ya da “akıllıca değil” denilerek geçiştirilmektedir.

Son olarak İspanya’nın İsrail ile ticari ilişkilerini askıya alması, birçok çevrede takdirle karşılanırken, beklenmedik bir yerden, Arap Birliği Genel Sekreteri’nden gelen tepki şaşkınlık oluşturdu. Bu adımın “akıllıca bir siyaset” olmadığını söylemesi, aslında sorunun ne kadar derin ve acı verici olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Asıl Problem: Rahatından Vazgeçmeyen Yöneticiler

İsrail’in küstah saldırganlığının en büyük dayanağı, sadece ABD’nin sınırsız desteği değil; belki daha da önemlisi, İslam âlemindeki bazı yöneticilerin korkakça ve basiretsizce tavırlarıdır. Bu yöneticiler, kendi iktidar koltuklarını, mazlum bir halkın canından ve kanından daha değerli görüyorlar.

Suudi Arabistan’ın zaman zaman dile getirdiği çekingen eleştiriler bile, İsrail’in “Otur oturduğun yerde!” şeklindeki üst perdeden tehditleriyle susturulabiliyor. Hatırlanmalıdır ki, Trump döneminde yapılan ziyaretlerde 3 Arap ülkesinden toplam 3.2 trilyon dolarlık bir kazançla ABD’ye dönüldü. Ancak bu para karşılığında, en azından “İsrail’in saldırganlığına son ver!” denilebilseydi, bu paraya bir haysiyet eklenmiş olurdu.

Bediüzzaman’ın Araplara Davası: Tembellik ve Füturla Geçen Asırlar

Bediüzzaman Said Nursî, daha 20. yüzyılın başında Arap dünyasının bu hâline işaret etmişti. Arap milletine hitaben şöyle diyordu:

> “Ey bu camideki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki âlem-i İslâm mescid-i kebirindeki ihvanlarım! Zannetmeyiniz ki, ben bu ders makamına size nasihat etmek için çıktım. Belki buraya çıktım, sizden olan hakkımızı dâvâ ediyoruz. Yani, küçük taifelerin menfaati ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri, sizin gibi büyük ve muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hâkim üstadlarla bağlıdır. Sizin tembelliğiniz ve füturunuzla, biz biçare küçük kardeşleriniz olan İslâm taifeleri zarar görüyoruz. Hususan, ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek olan Araplar, en evvel bu sözlerle sizinle konuşuyorum. Çünkü, bizim ve bütün İslâm taifelerinin üstadlarımız ve imamlarımız ve İslâmiyetin mücahitleri sizlerdiniz. Sonra muazzam Türk milleti o kudsî vazifenize tam yardım ettiler.
Onun için tembellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir. Hususan kırk-elli sene sonra, Arap taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi en ulvî bir vaziyete girmeye, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi eski zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserisinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i İlâhiyeden kuvvetle bekliyoruz. Bir kıyamet çabuk kopmazsa, inşaallah nesl-i âti görecek.”

Bu söz, sadece bir sitem değil; aynı zamanda ümmetin birbirine olan bağlılığını ve ortak sorumluluğunu hatırlatan bir uyarıdır. Araplar, bir zamanlar Kur’ân’ın nâziri olan, Peygamber’in kavmi olan, sahabeleri ve müçtehitleri yetiştiren büyük bir milletti. Ancak zamanla bu heybet yerini uyuşukluğa, atalete ve menfaatperestliğe bıraktı.

Tarih Tekerrür Etmeden: Ümit Var Olmak Gerek

Yine de Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Âlem-i İslâm milletleri Arabın metanetinden ders almışlar.
İnşaallah, yine Araplar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesânüd ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerdir.”

Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi, “Kırk-elli sene sonra Araplar Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi bir vaziyete” kavuşabilirler. Lakin bu, ancak tembellikten, korkaklıktan, liderperestlikten ve makam endişesinden kurtulmakla mümkündür.

Sonuç: Vicdanın ve Tarihin Şahitliği

Arap yöneticiler bugün sessiz kalmakla sadece mazlumlara değil, kendi halklarına da ihanet ediyorlar. Bu ihanetin bedeli sadece dünya mazlumlarının değil, yarın kendi evlatlarının da gözyaşlarıyla ödenecek.

Unutulmamalıdır: Adaletin olmadığı yerde iktidar geçicidir. Sessizliğin egemen olduğu yerde ise tarih zalimleri değil, direnenleri yazar.

Makale Özeti:

Bu makale, İspanya’nın İsrail’e karşı aldığı karara Arap yetkililerin gösterdiği olumsuz tepkileri ele alarak, İslam dünyasında yöneticilerin basiretsiz tutumlarının İsrail’in saldırganlığını nasıl cesaretlendirdiğini sorgulamaktadır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Araplara yönelik uyarılarından hareketle, İslam ümmetinin birlik ve sorumluluk anlayışını yeniden inşa etmesi gerektiği anlatılmıştır. Çözüm; ümitsizliği terk etmek, adaletin yanında saf tutmak ve Arap-Türk ittifakıyla Kur’ân’ın nurunu yeryüzüne taşımaktır.

********

Bak:

https://tesbitler.com/2025/01/12/araplarin-intibahi/
https://tesbitler.com/2024/08/05/gemlenen-arap-liderler/

 

Loading

No ResponsesHaziran 1st, 2025