BABA OLMAK

BABA OLMAK
İnsan, Rabbimiz tarafından Ruhlar aleminde yaratılır, sonra o Ruh anne karnında cenine verilir, doğum, çocukluk, gençlik, olgun yaş arkasından artık geri dönüş başlar, irade kısılır, güç azalır, kan ve can yavaş -yavaş her ay ve yıl bir öncesine göre geriler çekilir. Babalar ve analar çocukları üzerine titrer soğuktan yelden sıcaktan haşerattan hastalıktan korumak için gece gündüz demez çalışır, didinir. Nihayet okul çağı gelir en iyi okulda okutayım en iyi yedireyim, en iyisini giydireyim diye analar babalar çırpınır didinir durur. Okul biter, iyi bir işe sokayım diye çabalanır-çırpınılır.İyi iş bulunur bu sefer de iyi bir eş arayışı başlar, Peşinden torunlar olur, onların peşine koşulur. Hele günümüz şartlarında hele kadın ve erkek çalışıyorsa torunların büyümesi okuması her türlü hayat zorluklarıyla boğuşmak ana babanın üzerinde ağır bir yük olarak devam eder.
Nihayetinde görülür ki bu dünya rahatça yaşamak için gelinilen bir yer değil.Müslümanca bir hayat sürülüyorsa anlaşılır ki;” Allah Resulü şöyle buyururlar: “Dünyada rahat yoktur.”
Bu genel bir kaidedir. Dünya rahat yeri değil, çalışma ve yorulma yeridir. “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadis-i şerifi de aynı manayı ders verir: Tarlada rahat yoktur.
Daima huzur içinde ve sıhhatli yaşayan, ne kendisi ne sevdikleri hiçbir dert çekmeyen, yorulmayan, ihtiyarlamayan bir insan düşünülemez. O halde dünyanın yapısında rahat yoktur. Bu bütün insanlar için böyledir; mümin kâfir farkı yoktur. Bununla birlikte, dünya nimetlerinden istifade ederek bir derece refah içinde yaşayan bir kâfirin bu hali, ahirette çekeceği ebedî azapla mukayese edildiğinde bir cennet gibi görünür.
Müminin bu dünyada çektiği sıkıntılar ise, cennetteki ebedî saadetine nispetle cehennem gibi olur.“Bunun için dünya kâfire cennet (yani âhirete nisbeten), mü’mine cehennemdir (yani saadet-i ebediyesine nisbeten).”
“Bediüzzaman Hazretleri iki dünyada da mesut olmanın yolunu şöyle gösteriyor:“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.”
Bu süreçte her ne kadar ana baba beraber koştursa beraber mücadele etse de, Babalar çoğu zaman yükü esas omuzlayandır. Ailede; bayat ekmekleri tüketmek meyvelerin zayi olacaklarını seçip yemek, eski yemekleri önce tüketmek, çocuklardan kalan giysiler zayi olmasın diye yeni elbise ayakkabı giyememek yine sessiz kahraman olan babanın görevidir. Ben babamın 7 çocuğu yetiştirirken sessiz çırpınmalarını içime kadar hisseden biriyim. Ailenin her birine elbise, ayakkabı, harçlık, okul masrafları, evlilik yaşına gelince everme telaş ve yükü babamın belini büken yüklerdi. Hiç unutmuyorum Bize okul harçlığı yetiştirebilmek için gece yarılarına kadar tarla sular, güzden kışa soba yapar, biz rahatça uyurken o birkaç saat uyku ile soba yapar siparişini aldığı müşterisine yetiştirir bize harçlık ev ihtiyaçlarına para çıkarırdı. Eğer ellerini yumruk yapıp başını o ellere koymuşsa bil ki babamın bir sıkıntısı var ama söyleyemez. Bazen de sebepsiz öfkesinden anlaşılırdı bizimle ilgili bir sıkıntısı var o yükün altında bocalıyor.
Rabbimizin kanunu bir gün gelir o babalar da artık ihtiyarlar güçten düşer, her ay bir önceki ayı aratır. O, 300 kg çuvalı taşıyan kahraman artık zamanla 5 kiloyu hatta 2 ekmeği taşıyamaz hale gelir. Artık o evlatlara muhtaç hale gelmiş, görev evlatlara geçmiştir. Eğer O baba evlatları Rabbimizin rızası dairesinde yetiştirmiş, evlat dünyevi ve gayrı ahlakı cereyanlara, çevrelere kapılmamış dini terbiyesini iyi almışsa görevin artık kendisinde olduğunu bilir. Kurân ve sünnetten aldığı telkinatla o devin yıkılışına göz yumamaz görevin kendisinde olduğunu bilir. Rabbimizin bu konuda emirleri; Kur’anı kerimde anne ve babanın haklarına çok önem verilmiştir. Dolayısıyla Kur’anı kerimin birkaç ayetinde Allaha şirk koşma anlayışı nehiy edildikten hemen sonra anne ve babaya iyilik ve güzellik yapılmasına dikkat çekilmiş ve bu yönde emir verilmiştir. Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!
Efendimizin(s.a.v) sünnetine göre; Anne babasına bakmıyanın hali çok kötü, mesela; bir defasında öfkeli bir şekilde üç defa: “Yazıklar olsun o kimseye.” dediler. Ashab-ı Kirâm: “Kimdir o? Ey Allah’ın Resûlü” diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdular: “Ana-babası veya bunlardan biri yanında ihtiyarladığı hâlde, Cennet’e giremeyip Cehennem’e giden kimseye.”

Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şöyle buyurur: “Evet dünyada en yüksek hakikat, peder ve vâlidelerin evlâdlarına karşı şefkatleridir. Ve en âlî hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır. Çünki onlar, hayatlarını kemal-i lezzetle evlâdlarının hayatı için feda edip sarfediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılab etmemiş herbir veled; o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisane hürmet ve samimane hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnud etmektir. “İşte o mübarek ihtiyarların vücutlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek, ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır bil, ayıl! Evet hayatını senin hayatına feda edenin zeval-i hayatını arzu etmek, ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!”
Nihayetinde evlatlar bu anlayış ve kültürde yetişmişlerse Baba ve anaların yatakta o çaresiz bakışlarına kayıtsız kalamaz, Rabbinden aldığı emirle, Peygamberinin sünnetine uygun, Velilerden gördüğü örneklerle artık görevin kendisinde olduğunu bilir fedakarane sadıkane vefadarane babasının imdadına koşar vefa borcunu öder evlatlık görevini yapar inşallah Rızayı ilahiye ulaşır.
Ya bir evlat İslam ahlakıyla yetişmemişse günümüzde çok örneklerde görüldüğü gibi çok yazık o düşkün ana-babaların haline Allah yardım etsin.
Tabi burada konumuz Baba olduğu için genelde babadan, baba hakkından bahsettik ama ana hakkı daha önce geliyor, o başka bir çalışma ve makale konusu olabilir.
Rabbimiz çocuklarımızı İslam ahlakıyla yetiştirmeyi, Hayrul halef olmalarına vesile olmayı, birlikte rızasını ve cennetini kazanmayı nasip etsin. Üstad Bediüzzamanın duasıyla; “Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et, Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Âmin” demeli ve Ona yalvarmayı ve duamızın kabulünü nasip etsin. 31/08/2023
Mustafa Güneş

 

Loading

No ResponsesAğustos 31st, 2023