BU MİLLİ EĞİTİM BİZİM Mİ ?

BU MİLLİ EĞİTİM BİZİM Mİ ?

İlk verilecek cevap; Eğer bize aid olsaydı, bizim bizi ve bize aid değerleri anlatırdı!!!

Geçmişine küfretmez, sadece geçmişinden kopuk olarak Atatürk ve onun dönemine yönelik bir eğitim olmazdı!!!

Kırk yamalı bohça olan eğitim, hala bizim eşyalarımızı taşımamaktadır.

Başkalarının değirmenine su taşımaktadır.

İşte en belirgin belgesi;

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, eğitim sistemindeki bozulmayı, ”1945’e kadar İngiltere’nin sömürgesiydik. 1945’ten sonra ABD’nin sömürgesi olduk. Milli Şef İsmet İnönü 1947 tarihinde yaptığı resmi (Fulbright) anlaşması ile Türk Milli Eğitim sistemini ABD’lilere teslim etti”

Araştırmacı-Yazar Yılmaz Dikbaş ‘Atatürkçüler Yenildi’ isimli kitabında bu anlaşmayı “ABD ile imzalanan ikili anlaşma gereği, sekiz kişiden oluşan bir Eğitim Komisyonu kuruldu. Bu komisyonun adı Fulbright Eğitim Komisyonu idi… Bu Komisyonun görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programlarını belirlemekti. Türk ulusunun geleceği olan gençlerin eğitimi, yarısı Amerikalılardan oluşan bir komisyona bırakılıyordu” şeklinde özetliyor.[1]

-Müfredatın değişmesi için sunulan teklifte Milli Eğitim Bakanlığına Müfredat için 10 günde 112 bin müracaat ve teklif olmuş. Bu alanın boşluğunu, bu müfredatın bize aid olmadığını ve bir asırlık ihtiyacı gösteriyor.

Bir eğitimci olarak bizzat ben, bir Din Dersi öğretmeni olarak bir Milli Eğitim müdürü tarafından baş örtüsünü anlattığım için sorgulandım, oradan bir şey tutturamayınca da, sen sevdiriyormuşsun diyerek baş örtüsünü sevdirmeyi suç olarak dile getirmektedir.

Bu kişi Bakandan sonraki adamı olan milli eğitim müdürüdür.

Ve daha da garibi göreve başlayacağım 24 Ocak 1986 da parmağımda gümüş yüzük olduğundan dolayı beni 2,5 saat göreve bir türlü başlatmayan o milli eğitim müdürünün müdürüdür.

Öğretmenler toplantısında sanki toplantıyı İngiltere, fransa, yunan askeri düşmanı işgal etmiş gibi, okulda bir öğrencinin baş örtüsü takmasından dolayı eğitimin en önemli meselesiymiş gibi saatlerce bunun üzerine konuşuldu.

Bu gibi kirli ve lekeli uygulamalarının fazlasını sizde bilmektesiniz.

Bu milli eğitim benim milli eğitimim olabilir mi?

İşte dünya ve ahiret zilletine sebeb olacak uygulamalardan küçük bir hatırlatma;

-Bu milletin değerlerine hakaret edenler, baş örtüsüne saldıranlar, namazı engelleyenler, dini insanların dünyasından tecrid etmeye çalışanlar; acaba şu anda nasıl yaşıyorlar?

Daha doğrusu yaşıyorlar mı? Yaşayabiliyorlar mı?

Çarşıya ve akrabalarının arasına çıkabiliyorlar mı?

Yüzleri kızarmıyor mu?

Ölünce kendilerini yaratan ve bunları emreden yaratıcının huzuruna hangi yüzle varacaklardır?

Yoksa utanmayı yitirmişler mi?

Vicdanları buna nasıl dayanabilmektedir?

Nasıl bir kalptir ki bunu nasıl kabul etmektedir?

Bu insanlar dinin sahibine, O’nun emirlerine muhalefet edenler kendilerini yaratan bu yaratıcıdan başkasına gidemeyeceklerine göre, O’na nasıl varacaklar?

Diyecekleri şeyleri hazır mı?

Hangi yüzle???

Düne kadar bu dine her türlü engellemelerle mani olanlar, bu gün ise dinin içinden bu dini bulandırmaya, sulandırmaya, vurmaya çalışmaktadırlar…

Milli eğitimi bizi temsil etmeyen bir eğitim sitemi olarak görmek istemiyoruz.

İşte bir kıssa;

Cahiliye döneminde yaşamış Muaydî isminde bir şair varmış. Yazdığı şiirlerle meşhur, ancak çok çirkin bir insanmış.
Bazıları onu merak edip görmeye gelir ama çirkinliği karşısında şok olup, keşke görmeyeydim dermiş.

Bu hadise zamanla İslam kültürüne de geçmiş:
“Muaydi‘yi duyman, onu görmenden evladır. Zira gördüğünde, duyduklarının tılsımı bozulur.” manasında bir deyim olmuş.

TESMEU BİL MUAYDİ HAYRUN MİN EN TERAHU.

Dışı kalaylı içi vayvaylı bir eğitim sistemi.

MEHMET ÖZÇELİK

08-03-2017

 

 

[1] http://www.milligazete.com.tr/eti_bizim_kemigi_amerika%E2%80%99nin/456030

 

Loading

No ResponsesMart 11th, 2017