TÜRKİYE İSLÂM DÜNYASININ OKÇULAR TEPESİ
TÜRKİYE İSLÂM DÜNYASININ OKÇULAR TEPESİ
Okçular tepesi dağılırsa, islam dünyası dağılır.
Onu ancak deccal ve süfyan ordusu dağıtır.. Sarsar.
Deccal konusunda Ebu’l-Abbas şöyle demiştir:
“İnsanlara olayları karışık göstermesinden, batılı örtüp onu süslü göstermesinden bu şekilde isimlendirilmiştir. Yine Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hadislerinde onu çok yalancı diye tarif etmiştir.”
Zamanımızda her şey bulandırılmakta, hakikatlar gizlenmektedir.
*Alûsî tefsirinde anlatıldığına göre, bir gün Yahudîler, Resûlullaha (a.s.m.) gelmiş, “Âhirzaman Deccalı bizden olacak, şöyle yapacak, böyle yapacak” demişlerdi. Cenab-ı Hak da bunun üzerine Mü’min Sûresinin 56. âyetini göndermişti.
Ebu’s-Suud tefsirinde belirtildiğine göre de, Yahudîlerin, Resûlullaha şöyle dedikleri bildirilir:
“Bizim Tevrat’ta zikredilen sahibimiz sen değilsin. Davud’un oğlu Mesih’tir. Yani sizin Deccal dediğiniz. O, âhirzamanda çıkacak, bütün dünyaya hâkim olacak, artık mülk ve saltanat da bize geçecek.”
Gönderilen—yukarıda bahsi geçen—âyette Allah, onlara şu cevabı vermişti:
“Kendilerine gelen hiçbir delil olmadığı halde Allah’ın âyetleriyle mücadele edenler, hak dini söndürmek gibi, aslâ erişemeyecekleri büyük bir hevesi gönüllerinde taşıyorlar. Sen Allah’a sığın. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir, her şeyi hakkıyla görür.”
Muhammed Abduh, Deccalı hurafelerin, yalancılık ve kötülüklerin sembolü olarak görür. Muhammed el-Behî ise Deccalın çıkışını, toplumda fesat ve anarşinin yaygınlaşması ve materyalizmin hâkimiyet kurması olarak değerlendirir ve “Deccal zirveye çıkacak olan materyalizmin sembolüdür” der. Muhammed Esed’e göre ise bu özellik sadece maddeyi gören, mâneviyata kapalı, bir kısım olağanüstülükleri olan Batı medeniyetine tıpa tıp uymaktadır. Esed’in bu yorumu, Bediüzzaman’ın gerçek İsevîlikten uzaklaşan Batı için kullandığı, “Deccal gibi bir tek gözü taşıyan kör dehâ”[1] ifadesiyle uyum arz etmektedir.[2]
-Bediüzzaman: “Ekser icraatları tahribat ve müştehiyyat (nefsin hoşuna giden şeyler) olduğundan fevkalâde bir iktidar görünür, çünkü tahrip kolaydır. Bir kiprit bir köyü yakar. Müştehiyyat ise, nefisler taraftar olduğundan çabuk sirayet eder.”[3]
“Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve tamaı uyandırarak insanların o zaif damarlarını tutup kendine musahhar eder… İsraf eden ona esir olur, onun dâmına düşer.”[4]
-Tahran geçici Cuma İmamı Ayetullah Muhammed Ali Muvahhid Kermani, Rusya’nın Suriye’ye düzenlediği hava saldırılarında başarılı olması için dua etti.[5]
-Erdoğan çökmüş gururumuzu ayağa kaldırdı.
Bu milletin gururunu korudu. Millet benliğine kavuştu.
Kendisinin farkına vardı bu millet.
Millet top yekün bu kişiliğini bulmasıyla kendisine ve her türlü değerlerine sahiplenmeye başladı.
-Peygamber Efendimiz: “Savaşı kesin olarak kazandığımızı görseniz de, savaşı hepten kaybettiğimizi görseniz de, bu tepeyi terk etmeyin.” Bir diğer ifadeyle, “Sonuca kesin olarak ulaşsak da, sonuca asla ulaşamayacak olsak da, görevinizin başında olun.”
Abdullah b. Cübeyr komutasında elli okçu görevlendirmiş ve onlara şöyle tâlîmât vermişti: “Ne şart ve durum olursa olsun aslâ burayı terk etmeyeceksiniz. Bizlerin cesetlerinin yaban kuşlar (akbabalar) tarafından parçalandığını görseniz bile yerinizi bırakmayacaksınız.”[6]
Bu tepeler okçular tepesidir.
ALLAHIM! BİZLERİ OKÇULAR TEPESİNİ TERKEDENLERDEN EYLEME…
“Allah’ım Sensin Selâm, Sensin kurtuluş. Sendendir selâm, Sendendir kurtuluş.”
“Bizden ölenler Cennet’de, sizinkiler ise Cehennem’de.”
–“Ey îmân edenler! Eğer Allah’tan hakkı ile korkarsanız; O, size iyi ile kötüyü birbirinden tamâmen ayırt edecek ince bir anlayış verir, kusurlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.”[7]
MEHMET ÖZÇELİK
7-8-2016
[1] Nursî, Lem’alar,17.lema. bk. Buhârî, Enbiyâ 48, Libâs 68, Ta’bîr 11,13, Fiten 26; Müslim, Îmân 273-276.
[2] Sarıtoprak, A.g.e., s. 117.
[3] Nursî, Şuâlar, s. 492.
[4] Nursi., Şuâlar. s. 491.
[5] http://www.haberturk.com/dunya/haber/1159541-tahranda-cuma-hutbesinde-rus-saldirilari-icin-dua-skandali
[6] İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 47; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. 4, s. 293.
[7] Enfâl Sûresi, 8/29.