YA VARSA?
YA VARSA?
Bir ateistin Günlüğünden…
Yıllarca bir tanrıya inanmadan yaşadım!Tabi ya ona yaşamak denirse..aslında epey yaşlandım.
*Öldükten sonra dirilmeye inanmadım.Ancak hep ‘Ya Varsa’ larla yaşadım.Ya varsa hafakanları içerisinde her gün âhireti yaşadım.Öldüm dirildim.
Uyuyamadım,hep uyku hapları kullandım.
Ölen çocuğumu,anne-babamı hep düşündüm.Onlar nereye gitmişlerdi?Çukura mı?Gübremi olmuşlardı?Tarla farelerine yem mi olmuşlardı?
Yoksa bütün bunlar için mi yaratılmışlardı?
Ama olamazdı!Bunca olanların üstü bir çırpıda örtülemezdi.Örtemedim.Çok zorladım ve çok zorlandım.Dünyanın bütün kumaşlarını üzerine ve üzerime çeksem de yine bir değil bir çok tarafları hala açık kalıyordu.Aklımı örtemedim.Kalbimi susturamadım.Kâinat adeta hiç susmadı.Yalnızlık aradım..yalnız kaldım..o yalnızlıkta dahi yalnız olmadığımı düşünmeye zorlandım.
Eğer varsa inanmadığım şey bana nasıl ve neden verilsin ki.Çünkü inanmıyordum.
*Ne için çalıştığımı bilemedim.Kendimle götüremediğim ve bir daha da benim olmayacak olan çalışmaların ve kazançların ne değeri vardı ki?
Ben mutfak-tuvalet-yatak odası üçgeninde mekik dokumak için mi var olmuştum?
Benim basitçe dışarıya çıkmam,her hangi bir işi yapmam dahi tesadüfen olmazken,bunca işler nasıl tesadüfen olabilir,bir araya gelebilir ve bu uyumluluğu sağlayabilirler?
İnanmadığım için bir şey kazanmadığım gibi,inanmış olsam ne kaybederim ki?
Ya varsa?Evet ya varsa?
İnanmadığımdan dolayı ne kazanabilirim?Kazancım ne olur?
Ama ya varsa? İşte o zaman kaybım büyük olur?
Olmasını gerektiren sebebleri sıralayanlar milyonlarca.Oysa olmamasını gösteren hiçbir değil olmamakla beraber sadece indi,bana göre,ben görmüyorum bahaneleri?
Ya göremiyorsam?Görme kusuru olan ben isem?Bunca görenler kör de sadece ben ve benim gibi birkaç kişi mi kör değil?
Bütün duygularım inanmadığım tanrıyla barışmamı haykırıyor.Yoksa tanrı bildiğimde mi hata ediyorum.
Bir de onu bir ilâh ve bir Allah olarak düşünsem bulabilir miyim acaba?
O’nu yanlış yerlerde mi aryorum?Bulmama düşüncesiyle mi arıyorum.Ya bulursam üzerime yüklenecek yüklerin ağırlığından kaçmak için mi bulmaya çalışmıyorum?
Bir yerlerde mutlaka hata yapıyorum!
Sonsuzu sonlandırmaya,kendi dar boyutlarımın arasına almaya,maddeye büründürmeye çalışıyorum.
Acaba gördüklerim görmediklerimin,bildiklerim bilmediklerimin,duyduklarım duymadıklarımın,hissettiklerim ve anladıklarım hissedip de anlamadıklarımın kaç ta kaçıdır?
Neden milyarda bir bile olmayanlara sarılıp bağlanıyorum?
*Acaba şu koca alemde bize kim daha yakın?
Varlıklar mı?Peki neden hiç durmayıp gidiyorlar,değişip kayboluyor ve ölüyorlar.Onlar benim dostlarım ise,neden bu dostlar bana bir selam bile vermeden benden ayrılıp gidiyorlar?
Ama O’nu düşününce,bir anlık bile var olduğu aklıma geldikçe içim ısınıyor,içim umutla ve ümitle doluyor.
Yoksa o boşluk beni boğuyor.
Yoksa içimin sahibi O’mudur? İçimin boşluğunu dolduracak O’mudur?
Sahip olduğum paralarım,eğlencelerim,tatillerim,çevrem beni anlık rahatlatsa da sürekli mutlu etmiyor!Zaten bide bütün bunları bırakacağım düşüncesi beni daha da beter kahrediyor!
Yıllarca çalış,yığ,biriktir,ondan sonra da bir an da hepsini burada bırak git! Değer mi?
Kendimize kimi daha yakın hissediyoruz;Allah-a mı,O’nun Rasulüne mi,her ikisini mi?
Yoksa bunların dışındakilere mi?
Ya birileri bana sahip olmalı ya da ben birilerine sahip çıkmalıyım.
Allah-a ve O’nun rasulünün bizden taraf olması,yakın olması ona karşı ayrı bir yakınlık hissetmekteyiz ki,buda onun Allah yanındaki yerinin önemine işaret etmektedir.Ve onlar birbirlerinden de ayrılmazlar.
Ben O’nları kendimden ayırdıkça,O’nlar benden bir türlü ayrılmıyorlar. Rüyalarıma bile giriyorlar.Yoksa rüyalarım gerçek mi olacak?
*Çok-lar içerisinde çok-ça boğuldum.Çokluktan kurtulamıyorum.Bir bir-i arıyorum.
Gelin bir-e gidelim..bir olalım..birlik olalım..birde kalalım..birlikte kalalım..ilk babamızı ve ilk anamızı bulalım..birliğin kaynağına varalım…
Adeta ruhum bunları haykırıyor.Susturamıyorum.
*Ene nahnu-da eriyip Hüve-de yok olmadıkça,yokluğa, ve yok olmaya ve de silinmeye mahkum demektir.
Sözünde ifade edilen Bir- e mi gidiyoruz?O halde neden ben o Bir-den kaçıyorum.
Hiçbir şey bile değilken var oldumsa yine yok olacağım.O’ndan gelip yine O’na mı gideceğiz?
Gerçekten ben kimim?Beni gönderen kimdir?Benden ne istemektedir?Bunca gelenler neden kısa bir süre kalıp gidiyorlar?Bütün bunlar durmadan nereye gidiyorlar?
Ben niye geri kalmaya çalışıyorum?Geri kalmak hata değil midir?
Her gece sessizce kendi kendime şöyle dua ediyor ve yalvarıyorum;
-Ey bu alemleri yaratan yaratıcı!Kendini bana bildir,kendini bana tanıttır ve göster!
Yalnızlıktan bunaldım.Yalnızlığın verdiği vahşet bana dehşet veriyor.Senden kopamıyorum.Beni Kendinden koparma.Beni Sana bağla.
Ya varsa,sözleri bana nefes oluyor.
Ya yoksa sözleri nefesimi kesiyor.Öyle ki olsun da isterse cehennem olsun,ona da razıyım,diyorum.
Ama ya varsa?Niye cehennem olsun!Niye cehennemde kalınsın ki!Bunda hem cennetin kaybı,hem Seni görmekten mahrumiyet ve bir de üstüne üstlük cehennem gibi sonsuz bir hapis hayatı…
Bu kayıpları taşıyacak kadar güçlü müyüm ki?
Üzerime yüklenen yükümlülükleri yüklenmekten kaçarken ya bunca kayıpları nasıl yükleneceğim?
Tanrı dediğim o bilinen meçhulle barışmak istiyorum.O’nunla tanışmak istiyorum.
İçime sızan O’nun sızıntısına kadar duygu perdelerimi açmak istiyorum.Şimdiye kadar hep perdeli yaşamışım.Pencerenin önündeki,perdenin arkasındaki o nurdan habersiz yaşamışım.
Gözüme perdeyi çekerek O’nu bulmaya ve anlamaya çalışmışım.
Meğer alemde her şey O’na bir perde imiş.Öyle ki ben bile bana perde olmuşum.O’nu göstermemişiz.
Olmak için meğer ölmek gerekmiş!Tohum gibi çürüyüp sünbül vermek,yumurta gibi istihale geçirip göklerde uçmak,çekirdek olup çürüyerek ağaç olmakmış bütün mesele…
Meğer bunca yıl ölmeyi tercih etmişim olmaya karşı.
O yola girmek,O’nun yoluna gitmekle oluyormuş bu işler.Bir girdin mi,tren gibi gidiyormuş rayında.
Önceleri hiçbir yerde göremediğimi O’nu,şimdi her yerde görmeye çalışıyor,benimle beraber olduğunu hissetmenin ötesinde inanıyorum.
Oooh bee.Meğer dünya varmış..ben varmışım..her şey varmış..en önemlisi de O varmış…
Önceleri O’nunla beraber olmak beni korkuturken,şimdi O’nsuz olmak beni öldürüyor.
Bir seyyah gibi kâinattan O’nu soruyorum.O’nu her şeyde ve her yerde müşahede etmeye çalışıyorum.
Meğer tüm kâinat O’nun huzurunda saf tutmuşken,ben yıllarca safın dışında kalmışım.
İhata edemediğim,ifadeden aciz kaldığım bir saf içerisinde kendimi buldum.
Bunca kalabalık içerisinde hiç korku olur mu?Yokluk bulunur mu?
Pirenin midesinin seslerini işiten,hiç bu kadar insanların isteklerini duymamazlıktan gelir mi?Onlara ve onların isteklerine karşı sessiz ve ilgisiz kalır mı?
Madem O var,her şey var.Madem O yok o zaman hiçbir şeyde yoktur.
O’nu bulan neyi kaybeder ve O’nu kaybeden neyi bulur.
O’nu bulan her şeyi bulur.O’nu bulmayan hiçbir şeyi bulmaz.Bulsa da başına bela bulur.
O’nu bulan zindanda da olsa mutludur,talihlidir.O’nu bulmayan saraylarda da olsa mutsuzdur ve zindandadır.
Ey Nefsim…”Yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor.Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. Biri talep et; başkaları lâyık değiller. Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar…”
25-05-2011
MEHMET ÖZÇELİK