PEYGAMBERLERE İMAN
PEYGAMBERLERE İMAN
Hadiste:”Biz peygamberler topluluğu evlatlar gibiyiz,dinimiz birdir (baba gibi)”buyurulur.
Her yönüyle temelde birleşen bu zatlar,mümtaz özelliklere sahiptirler.[1]
Onlara iman;imanın esasındandır.[2]
Nebi;Haber getiren,[3] haber veren [4] anlamınadır.
Nebi;yeni bir kitab ve şeriatla gelmeyip,kendinden evvelki rasulün getirdiği kitab ve şeriatı devam ettirendir.[5]
Böylece;Allah taâlanın kullarına dinlerini bildirmek için görevlendirdiği muhterem ve günahtan korunmuş kimselerdir.
Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerimde beşerin hidayet ve salâhına,düşmüş oldukları zulmet ve bataklıktan kurtulmalarına,hâsılı o kavmin ve ümmetin birer güneşi olan peygamberlerden ve nebilerden bahsederken şöyle buyurmaktadır:”İnsanlar bir tek ümmetti. (Kimi iman etmek,kimi küfre sapmak suretiyle ihtilafa düştüler.) Binaenaleyh Allah (rahmetinin) müjdeciler (i,azabının) haberciler (i) olmak üzere (onlara) peygamberler gönderdi. Ve beraberlerinde –insanların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için- hak (ve gerçek) kitablarda indirdi.”[6]
Kur’an-ı Kerim dört esası takib etmektedir. Bunlar;Tevhid,Haşir,Nübüvvet ve Adâlettir. Peygamberlik Kur’anın dörtte birini oluşturmaktadır.Peygamberler;”Nev’i beşerin en nurani ve en mükemmeli”[7] olup,hepsi Tevhid hakikatını dâva etmekte müttefik olarak,”Beşeri, hayvaniyet mertebesinden melekiyet derecesine çıkarmak için,onları imanı billaha davet ile ders veriyorlar.”[8]
Peygamberlerin meslek ve ibadetteki farklılıkları konusunda Bediüzzaman hazretleri şu tesbiti yapar:” İtikad ve amelde, usûl ve ahkâm-ı esasiyede peygamberlerin hepsi daimdirler, sabittirler, müttehiddirler. İhtilaf ve tefavütleri, ancak füruattadır. Zâten zamanların tebeddülüyle, füruatın da tebeddül ve tegayyürü tabiî bir şeydir. Evet mevasim-i erbaada tedavi ve telebbüs gibi çok şeyler tebeddüle uğrar. Meselâ, kışın giyilen kalın elbise yazın tebeddüle uğrar; veya kışın güzel tesiri olan bir ilâcın, yazın fena tesiri olur, kullanılmaz. Kezalik kalb ve ruhların gıdası olan ahkâm-ı diniyenin füruatı da, ömr-ü beşerin devreleri itibariyle tebeddüle uğrar.”[9]
Zamanımıza kadar gelen bir çok hadisler ve alimlerin vermiş oldukları haberlerle sabittir ki,nebiler,kendilerine nebilik gelmeden öncede bir çok noksan sıfatlardan münezzehtirler.
Şifâ adlı kitapta denilmiştir ki;Peygamberler nübüvvetten önce Allahı ve sıfatını bilmemekten ve bu gibi şeylerde de şüpheye düşürmektende masumdurlar.[10]
Kelime olarak insan;Nisyan kökünden türetilip,unutkan mânasına unutucu olmasından devamlı hata işlemeye müsait ve mübtela,böyle bir insana karşı Cenâb-ı Hak:” Karıncayı emirsiz, arıyı ya’subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye; elbette beşeri nebisiz bırakmaz.”[11]
Amma nebinin kadından veya köleden olup olmayacağına gelince;Nebi;asla,kadın ve köle olamamakta,fakat şu sayacağımız dört kadına gelince,bunda ihtilaf edilmektedir. Bunlar;Meryem,Âsiye,Sâre,Hacerdir. Allame Mutginus Sırac bin Mülgin-Umdetül Ahkâm- adlı kitabın şerhinde;Havva ve Mûsa (AS) nın annesinide eklemiştir.[12]
Peygamberlerin sayısı konusunda Peygamberimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:”Yüz yirmi dört bin” Bir rivayette de:”İki yüz yirmi dört bin” Fakat en iyisi peygamberleri sayı ile sınırlamamaktır.[13]
Kur’an-ı Kerimde ismi zikredilen peygamberlerin sayısı 25-tir. Üç kişi hakkında da peygamber veya veli olmaları hususunda ihtilaf edilmiştir. İhtilaf edilenler ise;Uzeyr,Lokman,Zülkarneyn.
Peygamberlerin sayısı bu kadar çok olduğu halde,insanlar tarafından pek azının bilinmesinin sebebini,İmamı Rabbani şöyle izah etmektedir:”Hindistanda çok peygamberler gelmiştir. Fakat bazılarının ya hiç ümmeti olmamış,veyahut dâveti belli birkaç kişiye münhasır kalıp fazla şöhret bulmamıştır.Yahutta bunlara nebi ismi verilmemiştir.”[14]
Peygamber gönderilmeyen bir devri veya kavmi,tarihin sayfalarını açıp baktığımızda göreceğimiz durum gayet vahimdir. Çünki;eliyle yoğurmuş olduğu hamurdan mamul bir puta Allah diyerek tapıyor ve acıktığında da yardım taleb ettiği putu yiyiyor!
Cehaletin eseri olarak kızını diri diri toprağa gömmekten [15] bir eseri tereddüt göstermiyor. İşte bundan dolayıdır ki,peygamberlik müessesesinin ne derece ehemmiyet ve lüzumu görülmektedir.
Cenâb-ı Hak bir âyette:”Biz hiçbir ümmeti,kendilerine peygamber göndermedikçe azab etmeyiz.”[16] buyurmaktadır. Bundan da anlaşılmaktadır ki;mücâzat peygamberlerin gönderilmesiyle olmaktadır.
Allahı bilme hususunda ise;Maturidi ve bazı ehli sünnet ulemasına göre;insan aklı,yalnız başına Allahı bilebilmek ve bulabilmek kabiliyetinde olduğundan,fakat Allaha imanın dışındaki dinin teferruatına aid amellerinden mesul değildir. Ahirettede ehli necattır. Cehennem azabından kurtulur.[17]
İnsanlar üstünlük derecelerine göre üç kısma ayrılır:
1-Noksan ve aşağı derecede olan Avâm tabakası.
2-Zâtında mükemmel olup,başkasını mükemmel kılmaya kâdir olmayan orta derecedeki evliya tabakası.
3-Hem kendi zâtında en mükemmel sıfatlara sahib,hemde başkasını mükemmel yapmaya kâdir en yüksek derecedeki enbiya tabakası.[18]
Peygamberlerin gönderilmesindeki bir hikmette:” İşte nev’-i beşer bi’set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde; kemmiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ı muzırra nev’inden olan küffarı ve münafıkları kaybetti.”[19]
Ehemmiyet kemiyette yani sayı çokluğunda olmayıp,belki keyfiyette,değer ve kalitede olmasından enbiyaların gönderilmesi mahzâ rahmettir.
Misal olarak:” Meselâ: Yüz hurma çekirdeği bulunsa, toprak altına konup su verilmezse ve muamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa, yüz para kıymetinde yüz çekirdek olur. Fakat su verildiği ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldığı vakit, sû’-i mizacından sekseni bozulsa, yirmisi meyvedar yirmi hurma ağacı olsa, diyebilir misin ki “Suyu vermek şer oldu, ekserisini bozdu”? Elbette diyemezsin. Çünki o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan, zarar etmez; şer olmaz. Hem meselâ: Tavus kuşunun yüz yumurtası bulunsa, yumurta itibariyle beşyüz kuruş eder. Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa; yirmisi, yirmi tavus kuşu olsa, denilebilir mi ki: “Çok zarar oldu, bu muamele şer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, şer oldu”? Hâyır öyle değil, belki hayırdır. Çünki o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dörtyüz kuruş fiatında bulunan seksen yumurtayı kaybedip, seksen lira kıymetinde yirmi tavus kuşu kazandı.”[20]
“İşte kömür gibi olan ervah-ı safileyi, elmas gibi olan ervah-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatıyla ve sırr-ı teklif ve ba’s-i enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidadlar, beraber kalacaktı. A’lâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık’ın ruhu, esfel-i safilîndeki Ebu Cehl’in ruhuyla bir seviyede kalacaktı.”[21]
Bu cihetle peygamberler altın ile kömürü birbirinden ayırarak tasfiye vazifesinide görmektedirler.
Rasullere[22] iman,imanın rüknü,dinin emri ve farzdır.[23]
Ömer Nesefi –Metni Akâid- adlı eserinde özetle:Melekler ve cinler nurani varlık olmaları,devamlı hazır olup görülmemeleri,insani hallerden uzak olup,maddi hayatta diğer insanlar gibi,gerek alış verişlerinde,gereksede tezevvüc gibi durumların olmamasından dolayı Cenâb-ı Hak hikmeti muktezasınca,tebliği risaletten örnek olduğu gibi,yaşayışıyla ümmetine gerek dahilde (evde),gerekse hariçde (dışarda,çarşıda,pazarda) örnek olabilmesi için,beşere yine beşer olan peygamberleri müjdeleyici ve korkutucu ve insanların din ve dünya işlerinde muhtaç olacakları şeyleri beyan etmek için beşerden göndermiştir.
Rasûl-Rusul-Risalet-Mürsel gibi;gerek müfred,gerek cemi’,gerek masdar ve gereksede mef’ul olarak Kur’an-ı Kerimde 374 defa [24] zikredilmiştir.
Rasullerin 313 tane olduğu,nebilerin ise yüz yirmi dört bin-den fazla bulunduğu rivayetler arasındadır. Kur’anda ise ayrı ayrı zikredilerek birbirine atfedilmiştir. Birinin diğerine atfı ise,ayrı ayrı mefhumlar olduğunu gerektirmektedir. Fakat Kur’anda aynı mânaya geldiği yerlerde vardır. Yani farklılığı rasulün yeni bir şeriat getirmiş olması,nebinin ise,daha önce getirilen şeriatla amel edip,tebliğ etmiş olmasıdır.[25]
Mümtaz bir şahsiyete sahib olan peygamberler,şu beş sıfata hâizdirler:Sıdk-Emânet-Fetânet-İsmet-Tebliğ sıfatlarıdır.
Peygamberler vahye [26] mazhardırlar.
Şeriattaki ifadesiyle:Dilediği ahkâmı,esrar ve hakâikı peygamberâni zîşânına,rüya,ilham,kitab,irsali melek tariklerinden biriyle Cenâb-ı Hakkın i’lam ve ifham buyurmasıdır.[27]
Vahiyde ikiye ayrılır:1)İlâhi vahiy. 2)Gayrı ilâhi vahiy.
Gayrı ilâhi vahiy,Kur’an-da iki yerde geçmektedir:1)Zekeriya peygamberin kavmine yaptığı vahiy olup,îma ve işaret mânasınadır.[28]
2)İns ve cin şeytanların birbirlerine karşı yaptıkları vahiydir.[29]
İlâhi vahiy ise:1) Cansız olan arz ve semaya hitaben vâki olan vahiyler.[30]
2)Canlılardan bal arısına olan vahiy.[31]
3)Meleklere olan vahiy.[32]
4)Havârilere [33] ve Mûsanın annesine olan vahiy.[34]
5)Hakiki vahiy olup,Cebrâil tarafından peygamberlere aid olan vahiy.[35]
Hz.Peygambere (SAM) vahiy şu şekillerde gelirdi:
1)Uyanık halinde iken gördüğü sadık rüyalardır.
2)Uyanıkken melek görünmeksizin kalbe ilâhi vahyi ilkâ ederdi.
3)(Genç ve yakışıklı bir sahabi olan) Dıhye suretinde vahiy getirirdi.
4)Çıngırak sesine benzer sesle gelirdi.
5)Cebrâil heyeti asliyesiyle görülüp ilâhi emri duyurmasıdır.
6)Hz. Peygamberi uyanıkken Allah taâla ile konuşması şeklinde vuku bulan vahiy.
7)Cebrâlin Hz. Muhammede uyku halinde iken vahiy getirmesidir.[36]
Evet vahiy;Ruh gibi esrarı ilâhiyedendir. Vahiy Allah ile peygamber arasında kalmış bir sır olduğundan [37],şimdiki modern ilimler yolu ile açıklamaya kalkmak mümkün değildir.
Her ilim erbabı kendi sahası içerisinde yapmış olduğu araştırma ve ilimde,mütehassıs olduğu dalda ancak söz sahibi olabilir. Aksi takdirde diğer sahalarda da sözüm geçebilir,yapabilirim diyecek olsa hâli şu misale benzer;
Bir kasabın,nasıl olsa ben et kesmekte mâhirim. Neresinin kaburga ve omuz olduğunu bilirim. Binaenaleyh bir cerrahında yaptığını yapabilirim,demeye kalkması kendisini en azından gülünç duruma düşürecek ve böyle bir şeye tevessülü halinde hastanın ölümüne sebeb olacaktır.
Aynen böylede,vahiy sahası Allah ile peygamberlerin sahası olup,sözde onlarındır. Bunun hakkında,malumatın ötesinde söz söylemek abes olacaktır.
Vahiy ile ilhamın farklarına gelince:” Birincisi: İlhamdan çok yüksek olan vahyin ekseri melaike vasıtasıyla ve ilhamın ekseri vasıtasız olmasıdır.
Meselâ: Nasılki bir padişahın iki suretle konuşması ve emirleri var. Birisi: Haşmet-i saltanat ve hâkimiyet-i umumiye haysiyetiyle bir yaverini bir valiye gönderir. O hâkimiyetin ihtişamını ve emrin ehemmiyetini göstermek için bazan vasıta ile beraber bir içtima yapar. Sonra ferman tebliğ edilir. İkincisi: Sultanlık ünvanı ile ve padişah-ı umumî ismiyle değil, belki kendi şahsı ile hususî bir münasebeti ve cüz’î bir muamelesi bulunan has bir hizmetçisi ile veya bir âmi raiyetiyle ve hususî telefonu ile hususî konuşmasıdır.
Öyle de Padişah-ı Ezelî’nin umum âlemlerin Rabbi ismiyle ve kâinat hâlıkı ünvanı ile vahiy ile ve vahyin hizmetini gören şümullü ilhamlarıyla mükâlemesi olduğu gibi, her bir ferdin ve her bir zîhayatın Rabbi ve Hâlıkı olmak haysiyetiyle hususî bir surette fakat perdeler arkasında onların kabiliyetine göre bir tarz-ı mükâlemesi var.
İkinci fark: Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumîdir. Melaike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi çeşit çeşit hem pekçok enva’larıyla denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbaniyenin teksirine medar bir zemin teşkil ediyor.”[38]
M U ‘ C İ Z E
Mu’cize;Dâvayı nübüvvetin isbatı için,münkirleri ikna etmek içindir. İcbar değildir. Öyle ise dâvayı nübüvveti işitenler için ikna edecek bir derecede mu’cize göstermek lazımdır.
Mu’cize;beşerin tâkatının üzerinde hârikulade bir durum olup,ilâhi bir ikram ve peygamberliğe zâhir bir delildir.
Peygamberler için mu’cizeler haktır.[39]
Cenâb-ı Hak peygamberleri;âdetleri yırtan ve bazen mu’cizelerle onları te’yid edip kuvvetlendirmiştir.[40]
Yani beşerin devamlı ünsiyet ettiği durumların dışında,mesela;peygamberimizin (SAM) avucunda küçük taş ve toprak düşmana top ve gülle hükmünde,onları inhizama (karışıklığa) sevketmesi,[41] aynı avucunun parmağıyla kameri iki parça etmesi,[42] “ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi;(oysa âdet üzere parmaklarda kan cereyan etmektedir. Akacak olsa kanın akması gerekirken,âdetin zıddına berrak suyun akması) ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması, elbette o mübarek el, ne kadar hârika bir mu’cize-i kudret-i İlahiye olduğunu gösterir. Güya ahbab içinde o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhanîdir ki, küçücük taşlar dahi içine girse, zikir ve tesbih ederler. Ve a’daya karşı küçücük bir cephane-i Rabbanîdir ki; içine taş ve toprak girse, gülle ve bomba olur. Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir eczahane-i Rahmanîdir ki, hangi derde temas etse derman olur. Ve celal ile kalktığı vakit, Kamer’i parçalayıp Kab-ı Kavseyn şeklini verir; ve cemal ile döndüğü vakit, âb-ı kevser akıtan on musluklu bir çeşme-i rahmet hükmüne girer. Acaba böyle bir zâtın bir tek eli, böyle acib mu’cizata mazhar ve medar olsa; o zâtın Hâlık-ı Kâinat yanında ne kadar makbul olduğu ve davasında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ile biat edenler, ne kadar bahtiyar olacakları, bedahet derecesinde anlaşılmaz mı?..”[43]
Elbette her akıl sahibi tarafından anlaşılacaktır…
Bilhassa Kur’an,umum peygamberlerin göstermiş olduğu mu’cizeleri zikredip,hikmetlerinide şöyle gösterir ki:Hz. Süleyman (AS) ın iki aylık bir yolu bir günde,kısa zamanda katetmesi,insanları teşviken;-Ey insanlar. Çalışın..sizde iki aylık bir yolu bir günde kesebilecek bir duruma gelebilirsiniz.
Çünki peygamberler ahiretin rehberleri oldukları gibi,maddi hayatın,medeniyetinde üstadlarıdırlar.
Hz. Mûsa (AS) nın Âsasıyla taşa vurarak 12 yerinde çeşmenin fışkırması (12 kabile olup,her bir kabile bir çeşmeden birbirleriyle kavga etmesizin,istifade etmesi),bugünkü artezyenlere işaret etmektedir.Sondaj makinalarıyla yerin derinliklerinde bulunan petrol gibi sıvı şeylerden de istifadeye teşvik etmekte,yol açmaktadır.
Hz. İsa(AS)nın en müzmin dertlere devâ bulması,ölüleri diriltmesi,insanların nisbîde olsa;kanser ve diğer ağır hastalara çare bulmaları,ölüme kısa bir müddette olsa hayat rengi vermelerine bir işarettir.
Hz. Davud (AS) un demiri hamur gibi yoğurması,demirin eritilerek her şekle sokulacağına işaret etmektedir Ve hâkeza. Nitekim zamanımızda sanayinin temelini demir teşkil etmektedir.
Bugünkü fen ve tekniğin ilerlemesiyle yapılan şeyler mu’cize olmayıp,bir tekâmüldür. Çünki mu’cizeyi canlı bir şey olarak tasavvur edecek olursak,medeniyetin harikaları ona mukabil bir gölge ve ona ulaşmak kudreti beşerin fevkindedir. Onlar mu’cizeleriyle son hududunu çizmiş olmaktadırlar. Küçük bir örneğini yakalamış olmaktadırlar.
Teknoloji hem peygamberleri tasdik etmekte,hemde onların işaret ettikleri noktalara maddende ulaşmakla maddi saadeti yakalayabileceğini göstermektedir Onların mânevi yönlerine de uyan beşeriyet hem maddi hemde mânevi,dünya ve ahiret saadetlerini yakalamış olacaktır.
İ S T İ D R A C
Hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde kabiliyetsizliğine rağmen,bir kimsenin bir çok nimete mazhar olması ve bu sebeble küfür ve isyana devam ile azab ve gadabı ilâhiyyeye yaklaşmasıdır.
Yani,derece derece düşüşü netice vermektedir.
“Keramet ile müşerref olanın nefsi emmaresi bâki ise,kendine güvenmek,nefsine itimad etmek,gurura düşmektir.”[44]
Kur’an-ı Kerimde:”Âyetlerimizi yalan sayanları biz bilmeyecekleri noktalardan derece derece (yavaş yavaş) helâke yaklaştırırız.” [45]Birbiri ardınca kendilerine nimetler gelir,onları, haklarında Allahın dâimi lutfu sanırlarda şımarırlar. İşte o zaman üzerlerine Allahın azabı hak olur.(Beyzavi)
Dahhak diyor:Bunun mânası,onlar mâsiyeti tazeledikçe bizde nimetlerimizi yenileriz,demektir.
Rivayete göre Hz. Ömer-ül Fâruk (RA),Kisrânın hazineleri kendisine gelince;Ya rab,bir istidraca uğramış olmaktan sana sığınırım. Çünki senin ‘senestedricühüm’ buyurduğunu işittim.,demiştir.[46]
Başka bir âyette:”Artık bu sözü (Kur’anı) yalan sayanları bana bırak. Biz onları,kendilerinin bilmeyecekleri bir cihetten,derece derece azaba yaklaştırıyoruz.”[47]
Buna –istidrac- derler ki bu,bir kul günahını tazeledikçe Cenâb-ı Hakkın onun sıhhatini,ikbalini,devlet ve nimetini artırması,onun şükrünü,tevbesini,istiğfarını unutturması,bu suretle onu gazab ve azabına derece derece yaklaştırması ve nihayet ansızın onu yakalaması demektir.[48]
Hadiste:”Kulun mâsiyetlerinde devam ve ısrar etmesine rağmen,Allahın onu dünyadan ne arzu ederse verdiğini görürsen bu,ancak ondan (Cenâb-ı Haktan) bir istidracdır.”[49]
İsyanda olanların,bu nimetlerin kendilerine gelmesiyle azgınlıklarını artırarak,bunların Allahın bir eseri nimeti ve kendisine yaklaştırmasıdır,zannederler.
Oysa bu Allahın kendisinden uzaklaştırmasıdır. Yani istidracdır.[50]
Binaenaleyh;hadislerde haber verildiği üzere,Fir’avn,iblis,deccal gibi Allah düşmanlarında görülen harikaları,mu’cize adı verilmeyip ihtiyaçlarının giderilmesidir. Mesela;firavunun nil nehrine emrederek istediği tarafa akıtması ve deccalın bir adamı öldürüp geri diriltmeside birer istidracdır.[51]
MEHMET ÖZÇELİK
[1] Bak.Konularına Göre Kur’an-ı Kerim Fihristi.Nevzat Yüksel.sh.72-76,392-394.
[2] Age.44-45.
[3] Peygamberlik ve Peygamberler.Muhittin Bahçeci.sh.72.1977.İstanbul.
[4] Ehli sünnet akâidi.İmam Ebu Yüsr Muhammed Pezdevi.(421-493 / 1027-1099) Terc.Doç.Şerafettin Gölcük.sh.320.1980.İst.
[5] Yeni Lugat.Abdullah Yeğin.sh.534.1983.İst.
[6] Kur’an-ı Hakim ve Meâli Kerim Hasan Basri Çantay.Bakara.213. 1 / 57.1980.İst.
[7] Âsa-yı Mûsa.B.Said Nursi.sh.111.Envar Neşr.1996.İst.Aynıeser.1978.İst.sh.100,Bak.Tefsiri Kebir.Fahreddini Râzi.Terc.Heyet. 15 / 8.
[8] Âsa-yı Mûsa.age.sh.112.
[9] İşarat-ül İ’caz.B.Said Nursish.27.1978.İst.
[10] Envârul Muhammediye minel Mevâhibül Ledünniye.sh.401.Hicri.121.Beyrut.
[11] Mektubât.B.Said Nursi.sh.454.Yeni Asya neşr.1994.İst.
[12] Şerhul Emâli.Aliyyül Kâri.sh.21.Fazilet Neşr.İst.
[13] Fıkhı Ekber.İmamı Âzam.Aliyyül Kâri Şerhi.sh.151.1979.İst.Bak.Akâidi Şerhi Kesteli.Taftazani.sh.169.İst.
[14] Peygamberler Tarihi.B.Ateş,M.Dikmen.sh.35.1981.İst.Bak.Mektubat.age.sh.361.
[15] Tekvir.8.
[16] İsra.15.
[17] Bak Peygamberler tarihi.age.sh.41.
[18] Usûliddin.Fahreddin Muhammed bin Umerel Hatib-ur Râzi.sh.93.Ezher.-Veşussanadıkıyye-
[19] Mektubat.sh.41.
[20] Mektubat.age.sh.41.
[21] Age.41.
[22] Bak Yeni lugat.age.sh.581.
[23] Ehli Sünnet akâidi.age.sh.320.
[24] Mu’cemül Müfehres li elfazil Kur’an-il Kerim. Muhammed Fuâd Abdulbâki.sh.314.Beyrut/Lübnan.
[25] Peygamberler tarihi.age.sh.75.
[26] Tefsir Usûlü.Prof.İsmail Cerrahoğlu.sh.37.1983.Ankara.
[27] Yeni Lugat.age.sh.753.
[28] Meryem.11.
[29] En’am.112.
[30] Fussilet.11-12.
[31] Nahl.68-69.
[32] Enfal.12.
[33] Mâide.111.
[34] Kasas.7.
[35] Nisa.163,Şûra.51,Bak.Tefsire Giriş.Mehmet Sofuoğlu.sh.9.1981.İst.
[36] Tefsir Usûlü.age.48.
[37] Age.44.
[38] Şualar.B.Said Nursi.sh.105,1960.İst,Yeni lugat.age.sh.754.
[39] Fıkhı Ekber.age.sh191.
[40] Mecmuâtül Mütûn.Metni AkâidÖmer Nesefi.sh.8.Fazilet neşr.
[41] Enfal.17,Muhtasar Tefsiri İbni Kesir.(Arapça) 2 / 93, H. 1400. Beyrut, Müsned. Ahmed İbni Hanbel. 1 / 456.1982.İst.
[42] Kamer.1,Tefsiru Kur’anil Azim. 4 / 261.Beyrut.Hadis Ravileri.Enes bin Mâlik,Cübeyr bin Mut’im,Abdullah bin Abbas,Abdullah bin Ömer,Abdullah bin Mes’ud.
[43] Mektubat.age.sh.124.1979.İst.Aynı eser.Yeni Asya neşr.sh.141.h1994.İst.
[44] Yeni lugat.istidrac bahsi.
[45] A’raf.182.
[46] Hâzin.Kur’an-ı Hakim ve Meâli Kerim.age. 1 / 248.
[47] Kalem.44.
[48] Beyzavi-Râzi-Medarik-Ebussuud-Kâmusı Arabi.
[49] İmam Ahmed-Taberani-Beyhaki-Ukbe bin Âmir,Kur’an-ı Hakim ve Meâli Kerim.age. 3 / 1078.
[50] Keşşaf.Zemahşeri.(Arapça) 4 / 133.Beyrut.Bak.Müsned.age. / 145.1982.İst.
[51] Fıkhı Ekber.age.sh.194.