İYİLİĞİ EMİR KÖTÜLÜKDEN NEHYETME
İYİLİĞİ EMİR KÖTÜLÜKDEN NEHYETME
Peygamber sıfatı. Peygamber derecesindeki bir kutsal vazife. Peygamber yolu.Yüceliğe taliblerin ulvi yolu. Kur’an dili ve tarzı. Şerefli kalma ve şerefli kılma makamı.
Kurtubi-ye göre; Hilafet makamı.[1]
Hadiste:” Kim,emr-i bil-ma’ruf nehy-i ani’l-münker yaparsa o Allah-ın,Allah rasulünün ve kitabullah-ın halifesidir.”
Tebliğ bütün efradıyla en güzel bir şekilde arz ve takdimden ibarettir.
“Eğer yüz çevirirlerse,sana düşen görev,sadece hakkı tebliğdir. Allah kullarını hakkıyla görür.”[2]
Bu tebliğ görevinin iki şekilde yapılacağı da belirtilmektedir;Korku ve Müjdeleme.
“ Biz seni sırf Kur’an-la müjdelemen ve uyarman için gerçeğin ta kendisi olarak gönderdik.”[3]
Hidayet ancak ve ancak Allah-a aid olup,insanlara aid değildir. Şifa,rahmet,hayat,rızık gibi Hidayette doğrudan doğruya Allahtandır.
“ Sen dilediğin kimseyi doğru yola eriştiremezsin,lakin ancak Allah dilediğini doğruya hidayet eder. O hidayete gelecek olanları pek iyi bilir.”[4]
Rivayete göre Efendimiz son demlerinde olan amcası Ebu Talibe “ Lâ ilâhe illallah”de ki;kıyamet günü senin lehine şehadette bulunayım.
Ebu Talib ise:”Kureyş kadınları beni kınarlar,korkudan bunu söyledi derler. Eğer böyle demeyecek olsalardı,müslüman olub seni sevindirirdim.”ve bu duruma peygamberimiz çok ısrar ediyordu.
Diğer rivayete göre de;Ebu Cehil-in Ebu Talibe karşı,Mekke-nin ileri gelen bir kişisi olarak,yetim Muhammedemi iman edeceksin,ifadesiyle onu engelleme yoluna gittiği de anlatılır.
Kötülükte ısrar edenlere,tebliğde bulunanlar için bir günah ve sorumluluk da yoktur.[5]
Bu hidayetin rızık korkusuyla engellenip kaçınılmaması,rızık verenin ise Allah olduğu bilinmelidir.[6]
İnsanlığın başı olan Hz. Âdem,aynı amanda bir peygamberdir. O zamandan beri,bu tebliğ görevi de bütün ümmetlerde ,insanları hakka davet etmek üzere uygulana gelmektedir.[7]
Bu görev ifa edilirken güzellikle ve yumuşak olarak söylenilmesi,irşad metotlarındandır.
Nitekim Allah,Hz. Musa-yı Firavn-a gönderirken bunun usul ve ölçüsünü de vermiştir. “Haydi kardeşinle birlikte âyetlerimle gidiniz,sakın beni anmakta gevşeklik göstermeyiniz. Gidin,Firavuna,zira o iyice azdı. Ona tatlı,yumuşak bir tarzda hitab edin. Olur ki aklını başına alır yahut hiç değilse biraz çekinir.”[8]
Burada iki kişinin gitmesi;bir yandan kardeşi Harunun fasih bir dile ve hitabete sahib olurken,Hz. Musa-nın peltek olması,diğer yandan da birbirlerine manevi destek içerisinde bulunub maneviyatları kuvvetlenirken,Firavunun maneviyatını da kırmış,tesirini azaltmış olmaktadırlar.
Bu işi yaparken Allah-a dua ile yardım taleb etmek.”Ya Rabbi,dedi,genişlet göğsümü,kolaylaştır işimi,çözüver şu dilimin bağını.”[9]
Allah insanları kendisini bulabilecek ve bilebilecek bir kabiliyette yaratmış olup,hepsine aynı eşitlikle sunulmuştur.[10]
Bir ücret beklemeden bu görevi yapan Peygamberler[11] ve Peygamberimiz[12]her türlü hakarete maruz kalırken sabretmişler ve sabrı tavsiye etmişlerdir.[13]
Ehli kitaba yapılacak tebliğde ortak noktaların nazara verilerek o konuda iletişimin kurulması ,koparılmaması gerekir.
“Zulmedenleri hariç,Ehl-i kitab ile en güzel olan şeklin dışında bir tarzla mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin:
“Biz,hem bize indirilen kitaba,hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim ilâhımız da sizin ilahınız da Bir ve aynı ilahtır ve biz ona gönülden teslim olduk.”[14]
Kur’an-ı Kerim-de Tebliğ ve İrşad metodlarının çeşitli konularda 540 kadar ayetin mevcudiyetini görürüz.[15]
Bu hususta;İnsanlara anlayacakları dilde konuşmak.[16]
Müjdeleyip,nefret ettirmemek.
Bıktırmamak.
İhlasla ve ibadet düşüncesiyle yapmak.
Emredileni yapmak,istikametten ayrılmamak.[17]
Müsbet hareket etmek.
Bütün problemlerin ve çözümlerinin kaynağı insan unsuru olup,onun düzeltilmesiyle olabileceğini bilmek.
İbretle düşündürmek. Yunus (A.S)un durumunu düşünmek ve düşündürmek. Zira o Musul yakınlarında,Asurluların başşehri olan Ninova-da doğmuş,Kur’an-da kendisinden –Zennun,Sahib-i Hut-diye bahsedilir.[18] 33 senelik davetinde kendisine iki kişi inanmıştı.
Bundan hareketle,kavminin dinlememesi üzerine onları terk eder,bir gemiye biner,balığın gemiye geçit vermemesi üzerine suçluyu bulmak üzere kura çekilir ve Yunus peygamber atılır,balık onu yutar. Gece,hava fırtınalı,balığın karnında,herkesten ümit kesik bir vaziyette o Allah-ı andı:” Zünnun’u da an. Hani o halkına kızmış,onlardan ayrılmış,bizim kendisini sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde şöyle yakarmıştı:”Ya Rabbi!Sensin ilah,senden başka yoktur ilah.Sübhansın,bütün noksanlardan münezzehsin,yücesin. Doğrusu kendime zulmettim,yazık ettim. affını bekliyorum Rabbim!”
“Onun da duasını kabul buyurduk ve o sıkıntıdan kurtardık. işte biz mü’minleri böyle kurtarırız.”[19]
“Azabımız gelip çattığı zaman iman edip de bu imanı kendilerine fayda vermiş bir memleket (halkı) bulunsaydı ya! (Bu asla vaki olmamıştır.) Ancak Yunus-un kavmi müstesnadır ki;bunlar iman edince kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını uzaklaştırıp giderdik. Ve onları daha bir zamana kadar yaşayıp faydalandırdık.”[20]
İlk affedilen kavim. Tavuğun civ civ alabilmesi için yumurtanın üzerinde sabırla 21 gün oturması misali, sabır lazımdı. O sabretmedi.
“Ey Muhammed! Sen rabbının hükmüne kadar sabret. Balık sahibi Yunus gibi (aceleci) olma.”,”Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı,herhalde (insanların)tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalıb gitmişti.”[21]
Bizim kendi durumumuzu da onunla mukayese etmeliyiz. Zira biz Hz. Yunus-un vaziyetinden yüz derece daha dehşetli bir vaziyetteyiz.
Gecemiz;İstikbal ve karanlıklı. Denizimiz;başıboş giden yer yüzü. her gün binlerce cenazeler üzerinde gitmekte. Hevâ-i nefsimiz;Hûtumuz yani balığımız. Ebedi hayatımızı mahvediyor.[22]
Bediüzzaman örnek tavrında;”Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükselmiş. İçinde evladım yanıyor. İmanım tutuşmuş yanıyor. Onu söndürmeye gidiyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş,ne ehemmiyeti var,dar düşünceler… Dar görüşler..”
Ahirette mühim bir cezaya maruz kalan kişi şöyle der:iyiliği emreder kendim yapmazdım,kötülüğü nehyeder kendim yapardım.
Cenâb-ı Hak Yûşa bin Nun-a:”Ben senin kavminin iyilerinden kırk binini helak edeceğim.”diye vahyettiğinde Yûşa peygamber:”Ya Rabbi!şunlar kötüler,ama iyilerin ne suçu var?”deyince Cenâb-ı hak:”Onlar benim gazab ettiğim kimselere kızmadıkları için(helak ediliyorlar)buyurdu.[23]
İsrailli kaynaklarda:”Hz. Lut-un kavmi helak olduğunda,onlar içinde gecelerini namazla,gündüzlerini oruçla geçiren binlerce abid ve zahid insan vardı,ama onlar”emr-i bil ma’ruf nehyi anil münker”vazifesini yapmıyorlardı.”[24]
Başa gelen belâ ve sıkıntılarda Tebliğ görevini yapmamanın büyük bir rolü vardır. Hadiste:”Allah başınıza şerirlerinizi musallat eder.Sonra hayırlılarınız dua eder de duaları kabul olmaz.”[25]
M. Akif bir hatırasında,Mısır-daki azınlıkların yerlileri idare etmesindeki garabeti aklı başındaki bir müslümana sebebini sorduğunda o müslüman kendisinin de “o yabancı devletin ricalinden birine sorduğu soruda:”Günün yahut senenin birinde,mesela Osmanlı hükümeti kırk-elli bin kişilik bir ordu hazırlayarak Mısıra sevk edecek olursa siz ne yaparsınız?”
-Yabancı devlet ricali;”Hiçbir şey yapmayız,muhafaza imkanı olmadığı için,mısırı kendilerine teslim eder,çıkarız. Yalnız şurasını iyi bilin ki,biz hiçbir zaman Osmanlıların Mısıra kırk bin kişilik değil,kırk kişi sevk edecek derecede yakalarını,paçalarını toplamalarına meydan bırakmayız. Memleketlerinde bitmez tükenmez meseleler çıkarırız. Onlar birbirleriyle uğraşmaktan göz açamazlar ki,bir kere olsun Mısıra dönüp bakmağa vakit bulabilsinler.”[26]
Nasıl ki isli-sisli-pisli bir havada şoförler ve insanlar giderken önlerini göremeyip,körlemesine giderler. Adeta meçhule.
Bu günkü siyaset,enflasyon,öcalan,mafya gibi tozlu-dumanlı havada insanlar sağlıklı düşünüp konuşamamakta,gerçekleri,ebedi hayatında lazım olacak meseleleri düşünmemekte ve de düşünememektedir,bi-gâne kalmaktadır.
Allah rasulü”Nasıl olacak haliniz? O gün kadınların baş kaldırdığı,sere serpe,açılıp saçılarak sokağa döküldüğü,kötülüklerin her tarafta yayıldığı ve hakkı ifadenin terk edildiği gün?”
Sahabi:”Bunlar olacak mı ki ya rasulallah?”
Ve Allah rasulü:”Nefsim kudret elinde olan Allah-a yemin ederim ki,daha şiddetlisi de olacak.”
“Bundan daha şiddetlisi nedir ya rasulallah”denilince,
“Bütün kötülükleri iyi ve bütün iyilikleri kötü gördüğünüz gün haliniz nice olacak bir bilseniz!”
“Buda olacak mı ya rasulallah?Yani iyilikler men edilip,kötülükler emredilecek mi?
“Daha şiddetlisi bile olacak!”
“Bundan daha şiddetlisi de nedir,ey Allahın resulü?”
“Münkerât karşısında susup ve bizzat onu teşvik ettiğiniz gün vay halinize!”
“Buda mı olacak ya rasulallah?”sorusu tekrar edildiğinde Rasulullah kasemden sonra:
“Celalime yemin olsun ki,bu duruma gelmiş bir cemiyetin içine çağlayanlar gibi fitneleri salıvereceğim.”[27]
Geçmiş ümmetleri yaptıkları hatalardan dolayı helak ettiğini söyleyen Allah,bu ümmeti peygamberimizin hürmetine helak etmeyeceğini ancak bilinmeyen çeşitli hastalık ve musibetlerle cezalandıracağını bildirmektedir. Aynen cari olmaktadır.
Hadiste”İslâm ğarib başladı (Ahirzamanda) ğarib olarak dönecektir”Ğarib;harika,görülmemiş ve duyulmamış olarak başladı,insanlar tebliğ görevini yapmasalar da aynı haşmetiyle tekrar doğacaktır.
Abdulmuttalibin Ebrehe-ye dediği gibi:”Kâbenin sahibi olan Allah,bu dinin de sahibidir. O,sahibi olduğu şeyi mutlaka koruyacaktır.”
13-03-2000- MEHMET ÖZÇELİK
[1] Ma’ruf ve Münker. S. C. el-Amra. Terc.M. İslamoğlu. 37,63.
[2] Al-i İmran.20. ayriyeten 25 ayet daha bu manadadır. Bkn. Kur’an-ı Kerim Fihristi. N. Yüksel. 173,Al-i İmran.128,Nisa.84,Maide.67,92,99,En’am.34-35,107,Tevbe.129,Yunus.42-43,99,100,Ra’d.40,Hıcr.94,Nahl.127-128,Nur.54,Şura.6,15,48,Teğabun.12,Ğaşiye.21-22,Duha.11.
[3] Bakara.119, yedi ayette daha bu manada geçmektedir.En’am.51,Yunus.2,Enbiya.45,Şuara.214,Fatır.18,Müddessir.1-2.
[4] Kasas.56,bkn. Bakara.272, Al-i İmran.184,En’am.35,yunus.42-43,99-100,Nahl.37,Şuara.3-4,Neml.80-81,Lokman.23,Fatır.8,Zümer.41,Zuhruf.5,40,Abese.7.
[5] En’am.69-70,Kaf.45,Zariyat.55,Tur.29,A’la.9-11.
[6] Ta-ha.132.
[7] Hac.67,Kasas.87,Fussilet.33,Şura.15.
[8] Ta-Ha.42-44,bkn.Nahl.125,Bakara.83,263,İsra.53,Al-i İmran.159, Şuara.29.
[9] Ta-Ha.25-27.
[10] Enbiya.108-109,En’am.52,Şura.15,Abese.1-12.
[11] En’am.90,Yunus.72,Hud.29,51,Yusuf.103-104,Mü’minun.72,Furkan.57,Şuara.106-109,124-127,145,164,180,Sebe.47,Sad.86,Şura.23,Tur.40.
[12] En’am.90,A’raf.203,Yusuf.104,Ra’d.36,Furkan.57,Sebe’.47,Sad.86,Şura.15,23,Tur.40.
[13] Al-i İmran.186,195,En’am.10,34,A’raf.127-128,Yunus.109,Hıcr.97-98,Nahl.96,Lokman.17,Sad.17,Casiye.14,Ahkaf.35,Kaf.39,Müzzemmil.10,Müddessir.7.
[14] Ankebut.46,bakn.Nahl.125,Ta-Ha.44,Hadid.25.
[15] K.K. Fihristi.age. 175-177.
[16] Bkn.Kütüb-ü Sitte.Prof.İ.Canan. 11 / 507.
[17] Hud.112.
[18] Enbiya.87,En’am.86.
[19] Enbiya.87-88.bkn.Nisa.163,Saffat.139-148,Kalem.48-50,
[20] Yunus.98.
[21] Saffat.143-144,Bkn.Peygamberler Tarihi.M.Dikmen,B.Ateş.527-535.
[22] Bkn.Mektubat. B. S. Nursi.1.Mektub.
[23] Tefsir-i Kebir. tec.Heyet. 16 / 27.
[24] İrşad Ekseni.M.F.Gülen.19.
[25] Bkn.age.77.
[26] K.Sitte.age. 7 / 317.
[27] İrşad Ekseni.age.10-12.