BİR BABANIN FERYADI VE GÖZ YAŞLARI
BİR BABANIN FERYADI VE GÖZ YAŞLARI
“Bir baba yüz öğretmene bedeldir.”
Aslında bu anlatılacak olan,bir babayla beraber yüz binlerce babanın toplu feryadı ve yekun göz yaşlarıdır. Bu feryadlar bir çoklarını savuracak güçte ve kuvvette,bir çoklarını da göz yaşlarıyla boğacak büyüklüktedir.
Baba yılların hazinli ızdırabını şöyle anlatmaktadır:
“Her ne kadar üzerimdeki sorumlulukları başkalarının üzerine atıysam,yine de olmadı. Vicdanım beni devamlı tırpanladı ve de hırpaladı. Bu hal hala devam etmektedir. Suçu bizi idare edenlerde gördüm. Bizden öncekilerde buldum. Ama yinede düşüncemi susturamadım. O ise diyordu:Herkes suçlu,sen suçsuz musun? Evet,ben suçsuz değilim,değildim de. Çünkü başımdaki suçluları ben seçmiştim. Hırsızları oraya ben göndermiştim. Devleti kemirenlere ben oy vermiş,başkalarının da vermesi için malımla,canımla,ailemle gayret göstermiştim.
Evet,ben suçlu idim. Yarım asırdan fazla geçen süre içinde hep aynı hatayı işledim. Her seferinde onları seçtim.Onları düşmekten ben engelledim. Onlarda her seferinde yapmadıklarını bırakmadılar. Yemedikleri kalmadı. Buda yetmiyormuş gibi,dine hücum ve hakaretlerini politikalarının birinci maddelerine koymalarına göz yumdum. Duymamazlıktan geldim,tevil yollarına gittim. Hücumu savunma diye yuttum,yutturuldum ve de yutuldum.
Bir asırdık savunduk. Savunduk ancak savunduğumuz şeyleri bir karış aşamadık. Bir asırdık hep başladığımız noktada dönüyorduk.
Bizim oğlan gazel okur,döner döner yine okur. misali hep aynı gazeli okuduk. Bu düşüncemize bazı şeyleri alet etmiş,fakat alet edildiğimizin farkına varmamış ve de vardırılmamıştık. Çünkü farklı bir çevrenin içerisinde idik. Atmosferimiz farklı idi. Bizde ayrı atmosferin insanlarıydık. Dünyamız ayrı,ayrı dünyaların insanları idik.
Geçmişimizden kopuk yaşıyorduk. Dinimizi ise bilmiyorduk. Şimdi ise en azından bilmediğimizi biliyoruz.
Benim gibi olmayanlara kendimi ve benim gibileri anlatıyorum. Belki bir yararı olur diye… Yalnız kalınca için için feryad ediyorum. Bazı kulaklar duysun diye… Ancak bunlar işlediğim günahlarıma ne derece keffâret-üz zünûb olup,günah ve hatalarımı siler? Silmeyeceğini biliyor ve de inanıyorum. Çünkü cürmüm büyüktür. Buna rağmen yine de ümidimi kesmiyorum. Çünkü onun rahmeti daha büyüktür.
Onun için ağlıyorum. Devamlı ağlıyorum. Hem de durmaksızın ağlıyorum. Günahlarımı silmese de belki biraz hafifletir diye ağlıyorum. Çünkü açtığım yara derin. İşlenilen menfiliklere,bozukluklara ve tahribatlara ortak olmuştum. Ortaktım. Evet ortak. Ne gariblik değil mi? Günahı onlar işlesin,aynen bize de yazılsın? Sevaba değil,günaha ortaklık,kara değil,zarara ortaklık. Ne kötü ortaklık! Sevabı hiç denilecek kadar az,günahı ise gayet çok olan bir ortaklık. Sermayeden yemişiz.. Bir ömrü iflas ettirmişiz,haberimiz yok. Ne dünyayı kazandık,nede ahireti. O halde biz ne yapmışız? Sadece yaptığımız bazılarının dünyalık ekmeklerine yağ sürmekten ibaretmiş…
Bizde müslümanız,diyorduk. Ancak imanın şartları konusunda ne ben ne de tanıdığım bazı arkadaşlarım şüphelerden kurtulmuş değildik. İbadet konusunda namaza pek yaklaşmadığımızdan ne kılınış şeklini,ne de dua ve sureleri bilmemekteyiz. Utanç bahanesiyle bayram namazlarına giderdik. Cenaze namazlarına katıldığımız olurdu. Fakat bir türlü kendimizin de öleceğini düşünmezdik. Düşünsek,başkasına verirdik.
Her şeyimizi harcamış,harcanmıştık. Elde bir şey kalmamıştı. Çaresizlikten olsa gerek,yeni yeni düşünebilir olduk. Çünkü gerçekleri şimdi daha net olarak görmekteyim. Gerçekler daha net görünmekte. Acaba üzerimize çöken bulutlar mı dağılmıştı,yoksa kafamızdaki sisler mi dağılmıştı?
Kurt ve tilki sisli ortamı sevdikleri gibi,tilki gibi kurnaz,kurt gibi yırtıcı olanlar da isli,sisli ve de pisli ortamdan yararlanarak bizim ileriyi görmememiz sebebiyle varlıklarını devam ettiriyorlardı. Devamlı bizi o ortama çekiyorlardı. Demek öyle bir ortamın oluşmasını kendileri istiyor ve kendileri yapıyordu. İrtica,163. madde ve laiklik meseleleri gibi…
Hep karanlık ve sisli ortamlar,birinci ve ikinci dünya savaşları,inkilablar,ihtilal üzerine ihtilaller,devamlı süregelen seçim ve geçim havaları. Bizler böyle uğraşırken,atı alan çoktan Üsküdarı geçmişti.
Kimliksizliğimiz,devlet kurumlarındaki belirsizlikler,atmalar,atamalar,atanmalar ve atayamamalar… Yaz-boz tahtası gibi.. Değişmeler,değiştirmeler, değiştirememeler, değiştirilemeyenler…
Bir ömür bir sayfaya sığmaz. Bunlar anlatabildiklerim. Herkese tavsiyem şudur: İleride utanmıyacağınız,hesabını kolay verebileceğiniz,sorgulamadan temiz çıkacağınızı bildiğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Ancak benim bu durumuma düşeceğiniz hiçbir şeyi yapmayınız. Yoksa hem dünyanız ağlar,hem de ahiretiniz. Çünkü her şey ya lehinize veya aleyhinizedir. Ne kadar lehimize olmaktadır,düşünmemiz gerekmez mi?
Allah için ne yaptık?
Düşünmeden on şey yapacağınıza,on düşünün,bir yapın. Önemli olan yapmak değil,netice ve sondur. Sonucu belirleyecek olan ilklerdir. İlkler sonun sonucunu belirler.
Yaptığınız hareketleriniz Allah için olmaz,çalışmalarınızda o düşünce bulunmazsa,benim gibi çok ağlarsınız. Her şey halk için değil,Halık olan Hak için olmalıdır. Bir yazarın dediği gibi:
Ey alemi İslâm! Gelin ağlaşalım..Hayır,hayır. Ağlamakla devası mümkün değil bu derdin. Allah için uğraşalım…”
20-2-1994
MEHMET ÖZÇELİK