VAHİY – AKIL İLİŞKİSİ
VAHİY – AKIL İLİŞKİSİ
Akıl bir düşünme aletidir,düşünmeye yarayan bir araçtır.Akıl her şey ve her şeyi çözen bir şey değildir.Eğer öyle olmuş olsaydı farklı akılların ve farklı yorumların çıkması söz konusu olmazdı.
Akıl bir cüzdür.Küllileri ve küll’leri çözmeye yarayan bir cüzdür.küllin yerine ikame edilemez.Bütün akıllar bile başlı başına bir küll değildir.
Vahiy ise ilahi asıllı,akıllar üstü bir küll ve küllidirki,çok küll ve külliler onun yanında cüz ve cüz-i kalır.
Vahiy tarafından desteklenip onaylanmayan hiçbir akıl ve akıl ürününün bir değer ve tutarlılığı söz konusu değildir.
İnsanlık tarihi boyunca akıllar sürekli olarak vahiy tarafından desteklenmiştir.Mücerred olarak aklına güvenenler kaybetmişlerdir.Özellikle batı felsefesinin temelini oluşturan filozoflar akla güvenip aklı esas almalarıyla dalalet vadilerinde hep kendileri sapmış ve hem de başkalarını saptırmışlardır.
Körlerin fil tarifi gibi,hakikatları ya kol ya ayak,ya hortum ya da gövdeden ibaret saymışlardır.
İnsan makinasını yaratıp kuran Allah,elbetteki o makinayı o makinanın kendisini bilmesinden daha iyi bilir.
Hiçbir zaman için akıl vahiyden üstün değildir ve olamaz da.Bu adeta aklı ilahlaştırmak demek olur.Bir çok küçük noktalardan bile çıkamayan,küçük damlalarda bile boğulabilen bir akıl ilah olamaz.
Aksi durumda bu insanın da ilahlığını iddia etmeyi gerektirir.Sürekli değişen ve değişken,şaşıran ve aşırılığa ve geri zekalığa düşen bir ilah?
Kur’an-ı Kerim’de Akıl ve Vahiy ile ilgili geçen ayetlerde şöyle buyurulur:
Evvela Kur’an,sık sık insanları düşünmeye,akletmeye havale eder.
“De ki: “Ben size “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.” demiyorum; gaybı da bilmem, size “Ben meleğim.” de demiyorum; ben ancak bana verilen vahye uyarım.” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Artık biraz düşünmez misiniz?”[1]
Akıl vahyi ancak tasdik edebilir.
“Uydurduğu yalanı Allaha isnad eden veya kendine birşey vahy edilmemişken bana vahy olunuyor diyen kimseden, bir de Allâhın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim demekte olan kimseden daha zâlim kim olabilir? Görsen o zâlimler ölüm dalgaları içinde boğulurken Melâike ellerini uzatmış çıkarın, diye: canlarınızı bu gün zillet azâbiyle cezâlanacaksınız, çünkü Allaha karşı hakk olmıyanı söylüyordunuz ve çünkü Allâhın âyetlerinde istikbar ediyordunuz.”[2]
Vahiyden kopuk düşünen akıl,hem kendisine hem de başkalarına zulmeder.
“Rabbından sana ne vahy olunuyorsa ona tâbi’ ol başka ilâh yok ancak o, müşriklere bakma.”[3]
Vahiy akla değil,akıl vahye tabidir.
“Sen onlara bir ayet getirmediğin zaman “Derleyip toplasaydın ya!” derler. De ki: “Ben ancak Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa ona uyarım! Bütünüyle bu Kur’an Rabbinizden gelen kalp gözlerinizi açacak delillerdir. İman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.”[4]
Hiç aklın derlemeleri,vahyin aslını tutar mı?Elbette körle gören bir olmaz,vekil aslın yerini tutmaz.
“Böyle iken ayetlerimiz birer açık delil olarak karşılarında okunduğu zaman Bize kavuşmayı arzu etmeyenler: “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir!” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir! Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Rabbime isyan edersem şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.”[5]
Vahyin esası şeffaf,aklın mahsulü bulanık ve karanlıktır.
“Sana ne vahyolunursa ona uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret; hakimlerin en hayırlısı O’dur!”[6]
Vahyin hükmü geçerlidir.
“Şimdi belki de sen, onların: “Ona bir hazine indirilse veya beraberinde bir melek gelse ya!” demeleri yüzünden için sıkılarak, sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise herşeye vekildir.”[7]
Vahiy,aklın dışa açılan penceresidir.Onunla görür,onunla teneffüs eder.
“Bizim gözetimimizde ve vahyimiz dairesinde gemi yap ve Bana o zulmedenler hakkında birşey söyleme; çünkü onlar, boğulacaklardır!”[8]
Akıl önünü görmezken,vahiy geleceği aydınlatır ve gösterir.
“İşte bunlar, sana vahyile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, iyi sonuç Allah’tan korkanlarındır.”[9]
Vahiy,gaybın dilidir.
“Biz sana bu Kuran’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Doğrusu, senin bundan önce hiç haberin yoktu.”[10]
Doğru haber vahiydedir.
“İşte bu gayb haberlerindendir ki sana onu vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip hile yaparlarken sen yanlarında değildin.”[11]
Akıl çözümlerine hile karıştırır.
“Senden önce de peygamberler olarak yalnızca kendilerine vahy vermekte olduğumuz erkekler gönderdik. Bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”[12]
Peygamberler sürekli vahiyle desteklenmişlerdir.
“Rabbin bal arısına da şöyle vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan göz göz evler edin!”[13]
Vahye mahzar olan hayvan dahi olsa harikalar göstermektedir.O durumda da akıl onu yapmak değil,anlamaktan dahi aciz kalmaktadır.
“İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah ile beraber başka bir ilah uydurma ki, sonra kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılırsın.”[14]
Akıl vahye ortak olamaz ve ortaklık iddiasında bulunamaz.
“Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.”[15]
Vahye sırt çeviren akıl,ya onu reddedecek veya iftirada bulunacaktır.
“Rabbinden sana vahyolunanı oku! O’nun sözlerini değiştirecek yoktur. O’ndan başka bir sığınacak da bulamazsın!”[16]
Kâinattaki kanunları değiştiremiyen akıl,vahyin hakikatlarınıda değiştiremez.
“De ki: “Ben ancak sizin gibi bir insanım, bana ancak ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor, onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, güzel bir amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiçbir şirk karıştırmasın!”[17]
O’na giden akıl,O’nu nasıl inkâr edebilir?
“Ve Ben, seni seçtim; şimdi vahyedileni dinle!”[18]
Akıl kendisin değil,kendisini besleyen vahyi tercih eder.Akıl barajı vahiy okyanusuyla beslenmelidir ki,ışık saçsın.
“Senden önce de Biz, sadece kendilerine vahiy gönderdiğimiz birtakım erkekler gönderdik; bilmiyorsanız, haydi bilgisi olanlara sorun!”[19]
Akıl bilgi kırpıntılarıyla,vahyin kaynağına ulaşır.
“De ki: “Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum; ama sağırlar ne kadar uyarılsalar çağrıyı işitmezler.”[20]
Vahiy gerçek uyarıcı,gerçekleri söyleyicidir.
“Ve hepsini, emrimizle yol gösteren rehberler yaptık ve kendilerine hayırlı işler işlemeyi, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Hepsi Bize kulluk eden kimselerdi.”[21]
Vahiy şaşırmaz bir rehberdir.
“Rabbinden sana ne vahyolunuyorsa onun ardınca git, muhakkak ki, Allah ne yapıyorsanız haberdardır.”[22]
Akıl metbu değil,tabi olandır.
“De ki: “Eğer ben yanılırsam, yalnız kendime kalarak yanılırım ve eğer doğru yolu bulmuşsam bilmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Çünkü O, yakındır, işitir, işittirir.”[23]
Akıl yanılır,vahiy yanılmaz.
“Kitaplar içinde o sana vahyettiğimiz kitap da önündekileri (kendisinden öncekileri) doğrulayıcı olmak üzere gerçeğin ta kendisidir. Muhakkak ki, Allah kullarından haberdardır, herşeyi görüp gözetendir.”[24]
Tasdik makamı,vahiy makamıdır.
“Ey Muhammed! De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Vay O’na ortak koşanların haline!”[25]
Vahiy birden gelmekte ve bire gitmektedir.Akıl ise çoklardan gelip,çoklara gitmekte ve yönelenebilmektedir.
“Bununla beraber hiçbir insan için Allah’ın şu üç suret dışında doğrudan doğruya ona söz söylemesi mümkün değildir; ancak, ya vahiy ile, ya perde arkasından ya da bir elçi gönderir, izniyle ona dilediğini vahyeder. Çünkü O, çok yüksek ve çok hikmet sahibidir.”[26]
Vahyin gelişi,makamın ve mekanın muktezası üzerinedir.
“Sen hemen o sana vahyedilene tutun! Muhakkak ki sen doğru bir yol üzerindesin.”[27]
Vahiy ve vahyin esasları asla ana yoldan sapmaz.
“De ki: “Ben peygamberlerin ilki değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyuyorum. Ben, sadece açık bir uyarıcıyım.”[28]
Peygamberlerin filozoflardan farkı ve üstünlüğü,vahye tabi olmalarındandır.
“O (Kur’an) sadece vahyolunan bir vahiydir.”[29]
Mukaddes kitaplar gibi,son kitap Kur’an-da beşer kelamı değil,tamamen vahiy asıllıdır.
İbni Mes’ud(ra)dan:
( Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
“Allah ilk önce aklı yarattı ve ona dedi ki:”Öne dön!”,döndü.”Arkaya dön!”buyurdu.döndü.Sonra şöyle buyurdu:”Senden daha çok sevdiğim bir varlık yaratmadım.Seni yarattıklarım arasında en çok sevdiğime vereceğim.”[30]
”İmam ed-Debûsî-el-Emedu’l-Aksâ’da –anlam olarak–şöyle der: Beden, bir raiyyedir ve iki farklı yönetici tarafından sevk-ü idare olunur: Nefis ve Ruh. Nefis dünya kaynaklıdır; ruhu bilmez, inkâra meyillidir ve ölümle birlikte fena bulur. Ruh ise Allah Teala canibindendir; nefsi bilip tanır ve Yüce Allah’tan geldiği için ölümle fena bulmaz.
Baş (beyin) ve kalp de bu iki zıt idarecinin vezirleridir. Baş (beyin) nefsin, kalp ise ruhun veziridir. Baş (beyin) ancak duyu organlarıyla iş görür. Bunlarla da ancak dünya menfaatlerine ulaşılır. Kalp ise akıl nuru ile nazar eder. Onun nazarı, mugayyebat hakkında teemmül etmektir. Bedene, mezkûr iki zıt yöneticiden hangisi hakim olursa, bu vezirler onun etkisi altına girer…”[31]
Akıl hakkı ve doğruyu bulmak için yaratılmıştır.Aklın tenkidi ise,altını bakır ve demirinden ayırmak,öz ile kışırı tesbit ve tefrik içindir.
”S- Tenkidi nasıl görüyorsun? Hususan umûr-u diniyede.
C- Tenkidin saiki, ya nefretin teşeffisidir veya şefkatın tatminidir. Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi…
Sıhhat ve fesada muhtemel bir şeyde, kabule temayül ve tercih şefkatten; redde temayül ve tercih -vesvese olmazsa- nefretten geldiğine ayardır.
Saik-i tenkid, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat olmalı. Selef-i sâlihînin tenkidleri gibi.”[32]
Hedefe varmak,başlangıçdaki yoldan yola çıkmak iledir.Tıpkı ahlakın aslı olan hulk yani yaratılış yani insanın aslına rücuudur ki,bu da kişinin iç dünyasını keşfetmesi iledir.İçini bilmeyen dışına açılamaz.İçinden çıkamayan,içinde boğulan,dışında ve dışına kulaç atamaz.İçe hapsolmak ayrıdır,içi keşfetmek daha da farklıdır.Hep açılımlar merkezden muhite doğru yani içten dışa zorların ve zorlukların yırtılması,aşamaların aşılarak,merhalelerin alınmasıdır.Kendini aşamayan,kime ve nereye ulaşacaktır?
Akıl da önce kendini anlamalı,yaratılış gayesini düşünmelidir.Bu durumda yolunu belirlemiş,kendisini hedefe vardıracak yola girmiş olur.
Akıl kendisini aşan bir şeyi ihata edemez,ona varamadığı gibi onu da idrak edemez.Ancak karinelerden hareket ile hakkında bazı tesbitlerde bulunabilir.
Nitekim Cenab-ı Hak kendisinden daha büyük bir mahluk yaratabilir mi?diye soranlara Kırkıncı hoca şöyle der:”Sonsuzdan daha büyük bir sayı yazılabilirse,evet…”
Akılla vahiy arasındaki farkda böyledir.
Bediüzzaman kainatı nefyetmez,sürekli işleyip nazara verir ve bunu bir iman vesilesi olarak işler.Sürekli akılla bunların üzerinde düşünmeye sevkeder.Kur’anın tarzıda budur.Zira aklın gereği olan düşünmeyi yerine getirme durumundadır.Aksi ise onu dumura uğratacaktır.
Kâinat aklın testi,ring alanı,pisti mesabesindedir.Koşmak ve koşturmak ister.
Akla düşen her şeyde hayrı aramak,inkar değil,imanını ve marifetini arttırmaya çalışmaktır.
İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “Tefvizname”sinde sıraladığı gibi:
Hak şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif anı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Sen Hakk’a tevekkül kıl
Tefvîz et ve rahat bul
Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Kalbin ana berk ey!e
Tedbîrim terk eyle
Takdîrini derk eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hallâk-ı Rahîm oldur
Rezzak-ı Kerîm oldur
Fa’al-i Hakîm oldur
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Bil kaadî-i hacatı
Kıl ana münacatı
Terk eyle muradatı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Bir işi murad etme
Olduysa inad etme
Hak’dandır o reddetme
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hakk’ın olıcak işler
Boşdur gam u teşvişler
Ol hikmetini işler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hep işleri fayıkdır
Birbirine lâyıkdır
Neylerse muvafıkdır
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Dilden gamı dür eyle
Rabbinle huzur eyle
Tefvîz-ı umûr eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabret sakın usanma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Deme şu niçin şöyle
Yerincedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hiç kimseye hor bakma
İncitme gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Mü’min işi reng olmaz
Akıl huyu ceng olmaz
Arif dili teng olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Hoş sabr-ı cemîlimdir
Takdîri kefilimdir
Allah ki vekîlimdir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her dilde anın adı
Her canda anın yadı
Her kuladır İmdadı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Naçar kalacak yerde
Nagah açar ol perde
Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her kuluna her anda
Geh kahr u geh ihsanda
Her anda o bir şanda
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geh Mu’tî vü geh Mâni’
Geh Darr u geh Nâfi’
Geh Hafıd u geh Râfi’
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Geh abdin eder ârif
Geh eymen ü geh hâif
Her kalbi odur Sârif
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Az ye az uyu az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her dem anı zikreyle
Zîr kilini koy şöyle
Hayran-ı Hak ol söyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her sözde nasîhat var
Her nesnede ziynet var
Her işde ganîmet var
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Her söyleyeni dinle
0l söyledeni anla
Hoş eyle kabul canla
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
Vallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Vahyin gücü aklın gücüyle mukayese edilemez.
-Umeys kızı Esma (r.anha)dan:
“Allah resülü sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazını Sehbâ’da kıldırıp Ali’yi bir işe gönderdi.Dönünce peygamber sallallahu aleyhi ve selemin ikindi namazını kıldığını gördü.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başını Ali’nin kucağına koyup uyudu.Güneş batıncaya dek O’nu kımıldatmadı.Ondan(uyandıktan)sonra Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua etti:”Allahım!Kulun Ali kendini Peygamberi için hapsetti.Ne olur güneşi onun için geri çevir!”Esma dedi ki:”Dağların ve yerin üzerinde görününceye kadar güneş onun için tekrar doğdu.Bunun üzerine Ali,kalktı,abdest alıp ikindi namazını kıldı.Ondan sonra güneş tekrar battı.Bu olay Sehbâ’da cereyan etmiştir.”
-8534-Diğer rivayet:
Dedi ki:” Allah resulü sallallahu aleyhi ve selemle vahiy indiği zaman,bayılacak gibi olurdu.Bir gün başı Ali’nin kucağındayken kendisine vahiy indi.Daha sonra Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona:
“İkindiyi kıldın mı?”diye sordu.”Hayır”dedi.Bunun üzerine Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem Allah’a dua etti de güneşi geri çevirdi ve Ali namazını kıldı.
(Esma)dedi ki:”Güneşin battıktan sonra tekrar doğduğunu ve Ali ikindiyi kılıncaya dek(gökyüzünde) durduğunu gördüm.”[33]
Müstakim akıl ile vahiy asla birbiriyle çatışmaz,birbirini tamamlayıp teyid eder.Yaratıcının yaratmasıyla,yaratılanın zıdlaşması düşünülemez.Sanatın sanatkara itirazı ve reddi,kendini reddetmektir.
Mehmet ÖZÇELİK
18-03-2004
[1] En’am.50.
[2] En’am.93.
[3] En’am.106.
[4] A’raf.03.
[5] Yunus.15.
[6] Yunus.109.
[7] Hud.12.
[8] Hud.37.
[9] Hud.49.
[10] Yusuf.3.
[11] Yusuf.102.
[12] Nahl.43.
[13] Nahl.68.
[14] İsra.39.
[15] İsra.73.
[16] Kehf.27.
[17] Kehf.110.
[18] Taha.13.
[19] Enbiya.7.
[20] Enbiya.45.
[21] Enbiya.73.
[22] Ahzab.2.
[23] Sebe’.50.
[24] Fatır.31.
[25] Fussilet.6.
[26] Şura.51.
[27] Zuhruf.43.
[28] Ahkaf.9.
[29] Necim.4.
[30] Rüdani.5/226, -9176.
[31] Milli Gaz.13-11-2003.E.Sifil.
[32] Tuluat.90-91.
[33] C.5.Rudani, -8533.