İ N S A N – KADIN – AİLE
İ N S A N – KADIN – AİLE
İnsan yaratılıştan sorumlu bir varlıktır.”İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder.”Yani insan,ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak üzere başıboş bırakılmış bir varlık değildir.
İnsan başıboş değil,önemli bir vazife ile vazifelendirilerek bu dünyaya gönderilmiştir.Bunlar;kendine,ailesine,topluma,Allah’a karşı sorumluluklar olarak ele alınabilir.Sorumluluk bir kişinin değil,insanlığın sorumluluğu.Başlı başına insanlık kapısından giren herkes o sorumluluğu otomatikman yüklenmiş durumdadır.
Cenab-ı Hakkın yerlere,göklere ve dağlara yükleyipte kaçındıkları,tahammül edemedikleri bir yükü yüklenen varlıktır insan.
Problemler sorumlu olmaktan değil,sorumluluğunu yapmamaktan kaynaklanır.Farklı sorumlulukta olan insanların sorumlu oldukları alandaki sorumluluklarını yerine getirmemekten kaynaklanır.
İnsanlar sorumluluklarını yüklendikleri ölçüde mükafat ve cezaya çarptırılmaktadırlar.
Ortaya çıkan tüm güzellikler sorumluluğu yerine getirmenin bir sonucudur.Tıpkı kurtlu meyve gibi,ortaya çıkan tüm virüs ve mikroplar da sorumsuzluğun ürünüdür.
Tüm hak ve hukuklar,cezalar sorumluluğun yerine getirilmesi içindir.En bedevi kavimler dahi sorumluluğun gereği olarak kurallara göre hareket ederler.
İnsanlar Allahn huzuruna bu sorumluluk içerisinde varacaklardır.
Sorumluluklar Kur’an-da sıkça dile getirilmektedir.
Tıpkı islamın beş temel esası gibi şu beş sebebin yerine getirilmesi için bu sorumluluk ve yasaklar konulmuştur:
-Günah,gıybet gibi yasaklarla Dinin,
-İçki ve uyuşturucunun yasaklanmasıyla Aklın,
-İntiharın yasaklanmasıyla Canın,
-Zinanın yasaklanmasıyla Neslin,
-Hırsızlık ve rüşvetin yasaklanmasıyla Malın korunması amaçlanmıştır.
Temel uçağa binmiş gidiyormuş.Herkesde bir telaş ve gayret.Dursun duramamış ve sormuş;
-Temel sen niye bir şeyler yapmıyorsun?diye sorduğunda Temel;
-Uçak senin midur da,ne yapacaksın?der.
Sorumluluğu yerine getirmemek dünya uçağının dahi düşmesine neden olabikir.
Hadis ve Kur’an-da aşırıya gidenlerin ateş ehli oldukları bildirilmektedir.[1]
Büreyde (ra)dan:
( Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
“Allah,Âdemi cennetten çıkardığı zaman,ona cennet meyvelerinden azık verdi.Ona her şeyin sanatını öğretti.Bu (yediğiniz) meyveleriniz cennet meyvelerindendir,ne var ki değişmiştir.O (cennet meyvesi) ise değişmez.”[2]
-Ömer (ra)dan:
“Süleymanoğullarından bir bedevi (iri) bir keler avlayıp yenine koyarak Peygamber sallallahu aleyhi ve selemle geldi ve şöyle dedi:
‘Ey Muhammed!Hiçbir kadın senden daha yalancıve kusurlu bir çocuk doğurmamıştır.Eğer Arapların benim için amma da aceleciymiş demesinden çekinmeseydim,seni öldürürdüm.Hem de hemen.’
Ömer dayanamadı ve şöyle dedi:’Ey Allah resulü!Bırak da şunun boynunu vurayım.’Bunun üzerine Allah resulü sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu:
“Yumuşak huylu insanın nerdeyse peygamber olmaya aday olduğunu bilmiyor musun?”
Sonra adama sordu:
“Ey bedevi!Meclisimde saygısızlık edip bu asılsız sözü neden söyledin?”
‘Lat ve Uzaya yemin ederim ki,şu keler sana iman etmedikçe ben de sana iman etmem.’
Bunun üzerine Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem kelere sordu:
“Ey keler!Kime tapıyorsun?”Keler fasih bir arapçayla:
‘Lebbeyk ve sa’deyk ya rasulallah!Ben,semada arşı,yerde saltanatı,denizde yolu,cennette rahmeti,cehennemde azabı bulunan Allah’a ibadet ederim.’
“Peki ben kimim?”
‘Sen alemlerin rabbi olan Allah’ın resulüsün.Peygamberlerin sonuncususun.Seni doğrulayan kurtulur;seni yalanlayan mahvolur’diye cevab verdi.
Bunun üzerine bedevi büyük bir aşk ve heyecanla:”Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur.SenAllah’ın hak peygamberisin.Vallahi sana geldiğimde yeryüzünde en nefret ettiğim kimse sen idin.Ama şimdi seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum.Kıllarımla,derimle,içimle,dışımla,gizlim ve açığımla sana inandım.’Hadis devam ediyor.
Onda ayrıca şöyle geçmektedir:”O,bunu kendi kavminden bin kişiye anlattı,hepsi de gelip Müslüman oldular.”[3]
ÂİLE
-Nadre b.Eksem radıyallahu anhdan:Dedi ki:
“Kızlar(bâkire) diye bir kadınla evlendim,zifafa girdiğimde hamile olduğunu anladım.Peygamber sallallahu aleyhi ve selem buyurdu:
“Fercinden faydalandığın için mehir vereceksin.Çocuk(doğduğunda)senin kölen olur.”
Sonra bizi ayırdı ve şöyle dedi:
“Doğumdan sonra ona şer’i cezayı uygulayın.”[4]
-Ümmü Atiye (ra.ha)dan:
“Bir kadın,Medine’deki kızları sünnet ederdi.Peygamber sallallahu aleyhi ve selem şöyle dedi:”Derin kesme,çünkü bu,kadın için daha zevk verici,koca için daha makbuldür.”[5]
-Rezin’in lafzı:
“Kızları sünnet ederken üstten kes,derin kesme.Zira bu,yüz için daha aydınlık,koca için de daha haz vericidir.”[6]
-Ali (ra)dan:
( Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
“Âdem’den beri annem babam beni doğuruncaya kadar hep nikahtan (meşru ilişkiden) geldim,sifahtan (zinadan)değil.”[7]
[8]-İbni Abbas (ra)dan:
( Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
“Ben cahiliye hayasızlığından değil,İslam nikahı gibi bir nikah (meşru evlilik) ile dünyaya geldim.”
İbni Ömer (ra)dan:
“O halde tarlanıza nasıl isterseniz öyle gelin.”(Bakara.223)(Yani meşru yoldan olmak kaydıyla) kişi hanımı ile arka taraftan da cinsi ilişkide bulunabilir.
El-Humeydi dübür ile fercin kasdedildiğini söylemiştir.[9]
-İmam Malik:
Bana ulaştığına göre Hz.Ali Allah’ın:”Karıkocanın aralarının açılmasından korkarsanız,erkeğin ailesinden bir hakem,kadının ailesinden de bir hakem gönderin.Eğer bunlar ıslah etmek isterlerse,Allah da onların aralarını buldurur.Çünki Allah,alimdir,Habirdir.”buyruğunda(Nisa.35) geçen iki hakem hakkında şöyle dedi:”Allah,bu iki hakeme hem ayırma ve hem de birleştirme yetkisi vermiştir.”[10]
-Öncekilerin yolunun takib edileceği,öyle ki onlar annelerine yaklaşmış iseler,bunlarda yaklaşacaklar…[11]
-Ayette:”Kocası hakkında seninle tartışanın sözünü Allah duymuştur.”[12]
-Âişe (r.anha)dan: ( Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
“Bu ümmetin sonunda,yere batış,maymun ve domuza çevriliş ve taşlanma vukua gelecektir.”
Dedim ki:”Ey Allah Resulü!İçimizde Salih insanlar bulunurken helak mı olacağız?”
“Evet.Zina çoğalınca”buyurdu.[13]
Hukuken hayvanlar annelerine,insanlar babalarına tabidirler.
Aile;farklılıkların ortaklıklarından ibarettir.Mıknatısın çekme ve itmedeki dengesi,eşyayıda dengede tutacaktır.Ailedeki ortaklıklar farklılıklardan daha farklı ve çoktur.
Gençlik;his ile değil,danışma ve soruşturarak aklı esas almalıdır.Hiisine mağlub olan bir genç,hayatada mağlub düşer.
Çocuk;İlgi,sevgi ve alakaya muhtaç,çiçek gibi bakım isteyen hassas bir varlıktır.Ona verilemyen ondan istenilmez ve alınmaz.
Evlilik;geçici dünya hayatı itibariyle düşünülmemelidir.Ebedi ahiret hayatında da beraber olunulacağı düşünülerek aile hayatı değerlendirilmelidir.
Boşanma;tek çare değil,en son çaredir.Çaresizliklerin bittiği noktadan itibaren başlar.
Aile kavgaları müzminleştirilmemelidir.Taşların oturuması için sürtünme ve aşınmanın olması kaçınılmaz bir gerçektir.Anlayış çerçevesinde sürdürülmelidir.
Cennetten çıkartan fuhuş,haram meyveden yemeleriyle fıtri libasları çıkmış,çıplak kalmışlardır.Fuhuş,hayasızlık,sefahet cennete girmeye mani,cennettende ihraca sebebtir.
Kur’anda aile ve kadın ile alakalı olarak buyurulmaktadır:
“Ve ey Adem, zevcenler birlikte cennete yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin şu ağaca yaklaşıp da zalimlerden olmayın!” dedi.
“Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: “Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.” dedi.
Ve: “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.” diye ikisine de yemin etti.
Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.
Onlar: “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik; eğer Sen bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz.” dediler.
Allah: “Kiminiz kiminize düşman olarak ininiz! Size bir süreye kadar yeryüzünde yerleşmek ve bir nasip almak var kaderinizde.” buyurdu.
Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek ve süs olacak giysi indirdik; fakat takva elbisesi hepsinden hayırlıdır. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Gerek ki, düşünüp ibret alırlar.
Ey Adem oğulları, şeytan nasıl ki, anne-babanızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için cennetten çıkardıysa sakın sizi de belaya uğratmasın! Çünkü o ve yandaşları sizleri, sizin kendilerini göremeyeceğiniz yönden görürler. Biz, o şeytanları imana gelmeyenlerin dostları kılmışızdır.
Onlar bir edepsizlik yaptıkları zaman da: “Atalarımızı böyle bulduk ve bize bunu Allah emretti.” derler. De ki: “Allah, edepsizliği emretmez. Bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescitte yüzleriniz doğru tutun ve O’na dininizde samimi olarak ibadet edin! Sizi ilkin O yarattığı gibi yine O’na döneceksiniz.
O, bir kısmını doğru yola iletti, bir kısmına da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler. Bir de kendilerini doğru yolda sanırlar.
Ey Adem oğulları, her mescide gittiğinizde süzünüzü tutunun, yiyin, için; ancak israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.
De ki: “Allah’ın kulları için yarattığı zineti ve temiz hoş rızıkları kim haram etmiş?” De ki: “Onlar, kıyamet gününde sadece kendilerinin olmak üzere, dünya hayatında iman edenler içindir.” İşte bu şekilde ayetleri, ilim sahibi olanlar için ayrıntılarıyla açıklıyoruz.
De ki: “Rabbim, ancak açık, gizli bütün hayasızlıkları, her türlü günahı, haksız yere isyanı ve Allah’a, hiçbir zaman bir delil indirmediği herhangi birşeyi ortak koşmanızı ve Allah’a bilmediğiniz şeyler yakıştırmanızı yasakladı.”[14]
“Hanım gerçekten ona niyetini kurmuştu, eğer Rabbinin açık delilini görmeseydi o da ona kurmuş gitmişti. Biz ondan kötülüğü ve fuhuşu uzaklaştıralım diye, böyle oldu. Gerçekten o, Bizim ihlasa mazhar edilmiş has kullarımızdandır.”[15]
“Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek yolculuğunuzda ve gerekse konaklama zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız hafif evler (çadırlar v.s.) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (giyinecek, kuşanacak, serilecek ve döşenecek) bir eşya ve ticaret malı yaptı.
Allah, yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı; size dağlardan siperler yaptı; sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve sizi savaşta koruyacak giysiler yaptı. Böylece O, samimi müslüman olasınız diye, üzerinizde olan nimetin! tamamlayacaktır.”[16]
“İşte onlara Adn cennetleri vardır; altlarından ırmaklar akar; orada altın bileziklerle süslenecekler; ince ve kalın ipeklerden yeşil elbiseler giyecekler; tahtlar üzerine dayanıp kurulacaklar. O ne güzel mükafat, ne güzel kurultay!”[17]
“Şüphesiz Allah iman edip yararlı iş işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve inciler takınacaklar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.”[18]
“Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir.”[19]
“İnce ve kalın ipekten elbiseler giyerek karşı karşıya (otururlar).”[20]
“Üstlerinde ince ipekten ve kalın atlastan yem yeşil elbiseler vardır; gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir içki sunmaktadır.”[21]
“Nikah ümidi kalmayan oturmuş kadınların, bir zinet ile gösterişe çıkmamaları şartıyla çarşaflarını bırakmalarında kendilerine bir günah yoktur; ancak iffet adabınca sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, herşeyi bitendir.”[22]
“Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış elbiselerinden (cilbablarından) üzerlerini sıkıca örtsünler! Bu, onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah, çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.”[23]
“Ve o dişiyi (Meryem’ i) de ki, o namusunu korudu da kendisine ruhumuzdan üfledik ve kendisiyle oğlunu alemlere bir mucize yaptık.”[24]
“Bir de iffetini pek sağlam korumuş olan Imran kızı Meryem’i (misal verdi). Biz ona ruhumuzdan üfledik; o, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti ve içtenlikle itaat edenlerdendi.”[25]
“Onlar ki, ırzlarını korurlar.”[26]
“Ve onlar ki, apışlarını (ırzlarını) korurlar.”[27]
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını (apışlarını) korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Muhakkak Allah, bütün yaptıklarından haberdardır.
Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar: görünmesi zaruri olanların dışında zinetlerini açmasınlar ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar; zinetlerini, kocalarından veya babalarından yahut kayın babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut kardeşlerinden yahut kardeş oğullarından yahut kız kardeş oğullarından yahut kendi kadınlarından yahut sahibi bulundukları cariyelerden veya uyuntu (şehvetten yoksun) erkek hizmetçilerden veya henüz kadınların şehvet uyarıcı taraflarından habersiz çocuklardan başkasına göstermesinler; gizledikleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey mü’minler, hepiniz Allah’a tevbe edin ki, mutluluğu bulabilesiniz.”[28]
“Bütün müslüman erkekler, müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, doğruluk yapan erkekler, doğruluk yapan kadınlar, sabreden erkekler sabreden kadınlar, mütevazi erkekler, mütevazi kadınlar, zekat veren erkekler, zekat veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı Çok anan erkekler ve kadınlar yok mu, işte bunlara Allah bir bağışlama ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.”[29]
“Eğer karı, koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem onun tarafından, bir hakem de bunun tarafından gönderin, bunlar gerçekten barıştırmak isterlerse Allah aralarındaki dargınlık yerine geçim verir, şüphesiz ki Allah bir alîm, habîr bulunuyor.”[30]
“Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki şehvetlerine uyanlar ise, sizin doğru yoldan büyük bir meyl ile sapmanızı istiyorlar.”[31]
“Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki “Gayya” vadisini boylayacaklardır.)”[32]
“Haberiniz olsun ki Allah, size adaleti, iyi davranmayı ve yakınlara yardımda bulunmayı emrediyor; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklıyor; dinleyip anlayıp futasınız diye size öğüt veriyor.”[33]
“Müminler arasında edepsizce sözlerin yayılmasını arzu edenler için dünyada ve ahirette acı bir azap vardır. Allah, onları bilir, siz bilemezsiniz.”[34]
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.”[35]
“Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.”[36]
AŞK VE VUSLAT:Sevgiliye,maşuka,okyanusa,fasl’dan asl’a,bütün koşturmacalar vüsul içindir.Usulsüzlükler vüsulü engellemektedir.Aşıkla maşukun birleşmesinden taaşşuk hasıl olur.
Vuslatta aşk biter.Ondandırki bazı aşıklar maşukuna ulaşmak istememişlerdir.Tıpkı Veysel Karaninin iki adım öteye mescide gitse rasulullaha kavuşabileceği halde,bir hal,bir aşam,bir alem olan onun aşkıyla ömür boyu yanmayı kabul etmiştir.Kavuşmuş olsa o aşk ateşi sönecek,yanmayacak.
Cemil Tokpınar-ın Ömür Boyu Aşk-ı,Halit Ertuğrul-un Kendini arayan adam- kitabının baskısının yüzü geçmiş olması,Gerçeğin ve Gerçek itirafın hayata gerçek olarak yansıtılmasından kaynaklanır.Şimdiye kadar mecazi aşk ve kullanılan kadın portreleri sergilendi,gerçekler yansıtılmadı,kendini kaybeden adam,kadını kaybettiren roller oynandı ve gerçekleştirilmesi için de her yol denendi.Bu da ruha ruh hali olmadı,insanlık kalmadı,kalb dolmadı ve doymadı.Aşk kirletildi
Yazarlarımız da ya yaşadıkları veya kalblerine yansıyan gerçekleri gerçek hayattan bir kesit olarak yansıttılar.
Ayrıca Dr.R.Carlson’un”Huzurlu olmak istiyorsanız ufak şeyleri dert edinmeyin.”kitabı da Amerika’da 5.7 milyon satmıştır.
Mecazi aşk,hakiki aşk.
” Kesretin mebdei vahdettir, müntehası da vahdettir. Bu bir düstur-u fıtrattır.
” Hayat-ı hakikiye ancak âlem-i âhiretin hayatıdır. Hem o âlem ayn-ı hayattır. Hiçbir zerresi mevat değildir. Demek dünyamız da bir hayvandır.”[37]
” Hayra olduğu gibi, şerre dahi insanın kabiliyeti nâmütenahî gibidir.”[38]
“Herşeyin bir nokta-i kemali ve o noktaya bir meyli var. Muzaaf meyil, ihtiyaç; muzaaf ihtiyaç, aşk; muzaaf aşk, incizabdır. Mahiyat-ı mümkinatın mutlaka kemali, mutlak vücuddur. Hususî kemali, istidadatını bilfiile çıkaran has vücuddur.”[39]
Hakiki ve gerçek aşk,kalbin kendisiyle tatmin olup doyum bulduğu aşk,ilahi aşktır.Saf ve berraktır.Ancak mecazi aşkın olduğu gibi,hakiki aşkında bir bedeli vardır.
Ailede kadın;kendi ailesine yani anne babasına,özellikle annesine bağlı olmalı ancak bağımlı olmamalıdır.Onsuz bir şey yapamama gibi durum içerisine girmemeli ve kendi çocuklarını da o yönde yetiştirmemelidir.Zira bu durum ailede belirsizlik ve kararsızlıklara neden olacaktır.
Taraflar birbirlerini her noktada ve zihninde tasarlaması veya başkalarının söylemesiyle her şeyi bilen kişi olarak görmemeli.Bu durum hayal kırıklığına neden olabileceği gibi,kendisini tamamlamaya da engel teşkil edecektir.
Ailedeki en büyük kopukluk tarafların birbirlerini anlamamaları,anlamak istememeleri,anlıyamamalarından veya birbirlerine altta kalmamak amacıyla söz yetiştirmeye çalışmalarından kaynaklanmaktadır.Böyle bir hal de ailede çocuklarda bile özellikle annelerinin susmasını,olayı şişirmemesini isteyerek çözüme katkıda bulunurlar.
Ailedeki taşlar yerli yerine oturtulmalıdır.Taşların uyumlu olmaması veya yerine oturmaması sürtüşmeyi daha da arttırmakta,kaynaşma olmadığından uzlaşmayı da engellemektedir.Sürtüşme ve tartışmalardan aşınmalar oluşmakta,bu da aile binasının suvalarının dökülmesine,çatlaklıkların oluşmasına neden olmaktadır.
Oturmamış aile de,oturmamış bir bina gibidir.Oturmaya başladıkça belirli yerlerde veya zayıf olan yerlerde tabiatı gereği çatlak ve yarıklar oluşmaya başlamaktadır.Bu kaçınılmazdır.Ancak önemli olan bunu asgari düzeyde bırakmalıdır.
Aynı özellikte olmayan taşların bile birbirleriyle kaynaşıp boşluklar bırakmaması ya güç,bazen de imkansız bir hal alıyor.
Kaynaşmayı engelleyen en büyük âmil ise;maddi ve arizi sebebler olmayıp,köklü ve ruhi,manevi sebeblerdir.Bunlar kalıcı bir etki bırakıp,kopukluklara ve kopmalara kadar götürür.Sonradan olan arizi sebebler ise,telafisiyle beraber kapanmakta ve unutulmaktadır.
Kadının Cuma,bayram namazı,hayız halinde iken oruçtan kaza ile,namazdan ise tam muaf tutulması Allah’ın onlara olan bir ikram ve afiyetidir.Tıpkı hazırlığı okumadan bir üst sınıfa geçen bir öğrencinin bir yıl atlayıp hazırlıktan muaf tutulması gibidir.Zira hayız bir eziyettir.Bu halde iken namaz ve oruçtan muaf tutulmamış olması halinde bu da ikinci bir eziyet olacaktı.Böylece bu muafiyet o eziyeti kaldırmış olmaktadır.
Kadınların dinin bazı emir ve yasaklarından muaf tutulmaları bir eksiklik ve düşüklük değil belki onlar için bir farklılık ve yüceliktir.Kadına erkeğin yaptığı her şeyi yaptırmak onları korumamak ve onlara büyük bir eziyet vermektir.
Eşitlik,eşit olma uğruna erkeğin taşıdığı 60 kiloluk bir torbayı kadına da taşıtmak bu onun için bir eziyettir.
Kadının makamı kadınlık ve anneliktir.Bu da küçük bir makam değildir.Makamları doğuran bir makam.
AŞK
SEVGİ, insan tabiatının zevk aldığı bir şeye meyletmesidir. Bunun kuvvetli
şekline AŞK denir. Aşık sevdiğine karşı aşırı derecede şefkatli olur ve
malını-mülkünü onun yolunda harcar.
Hz.Yusuf’a olan aşkı ile dillere destan Zülayha buna açık bir misaldir.
Gerçekten Züleyha, aşkı yüzünden malını-mülkünü, hatta güzelliğini bile
kaybetti. Kendisi, yetmiş deve yükü inci ve cevhere sahipti. O paha biçilmez
gerdanlıkları Hz.Yusuf’a olan aşkı yolunda sarfetti. Her kim ‘Ben bugün
Yusuf’u gördüm’ dese, ona değerli gerdanlıklardan bir tanesini verirdi.
Böylece vere vere hiçbirşeyi kalmadı. Herşeyi ‘Yusuf’ diye çağırırdı. O’na
olan ifrat derecesindeki aşkı yüzünden ‘Yusuf’ kelimesinden başka herşeyi
unutmuştu. Başını göğe kaldırdığı zaman yıldızlarda, ‘Yusuf’ ismini yazılı
görürdü. Gene anlatıldığına göre Züleyha imana gelip Hz.Yusuf ile
evlendikten sonra artık O’ndan uzak durmaya ve ibadet için tenhalara
çekilmeye başladı. Artık bu aşkı o aşkın gerçek sahibi Allah’a dönmüştü.
Öyle ki Hz.Yusuf O’nu gece davet etse, o gündüze atar, gündüz davet etse
geceye atar ve şöyle derdi:
-Ey Yusuf, ben seni Allah’ı tanımadan önce sevmiştim. Fakat O’nu tanıdıktan
sonra gerçekte O’na ait olan sevgiden, BAŞKASINA KALMADI. Allah’a olan bu
sevgime başkasını ortak edemem!!!
Gene Leyla ile Mecnun hikayesi meşhurdur. Mecnuna sorarlar:
-İsmin nedir_
-Leyla!
Birgün derler ki:
Leyla ölmedi mi?
-Hayır Leyla benim kalbimdedir, ölmedi. Ben Leylayım.
Mecnun birgün Leylasının evinin önüne gider ve semaya doğru bakar. Kendisine
derler ki:
-Ey Mecnun! Semaya bakma, Leylanın penceresine bak belki onu görürsün.
-Gölgesi Leyla’nın evine düşen Yıldız bana kafidir!
Hz.Hallac-ı Mansur’u 18 gün hapsederler. Bir ara İmam-ı Şibli yanına gelir,
sorar:
-Ey Mansur, sevgi-muhabbet nedir?
-Bugün sorma yarın sor!
Ertesi gün olur, Hallac’ı katletmek üzere zindandan çıkarırlar ve bir
meydana götürürler. Mansur tam bu sırada yetişen Şibli’ye şöyle seslenir:
-Ey Şibli, SEVGİ-MUHABBET EVVELİ YANMAK, SONRASI KATLOLUNMAKTIR!!!
Mansur’a sormuşlar:
-Sen kimsin?
Cevap vermiş:
-Ben HAKK’ım ! (bizim gibi manen aşk sarhoşu olmayan bahtsızlar için sümme
haşa)
İşte bu sözün üzerine katledilmişti. Meselenin açıklanması şudur:
Hallac, öyle bir mertebeye yükselmişti ki, O’nun nazarında Allah’tan başka
her varlık yok olmaya mahkum ve batıl idi. Gerçek varlık yalnız ALLAH=HAKK
idi. İşte bu kadar yüksek bir mertebeye çıkmış olan Hallac, yalnız Allah’ın
bir ismi olan HAKK=Mevcut kelimesini biliyor, kendi ismini dahi
hatırlamıyordu. Onun için kendisine tevcih edilen soruya böyle cevap
verebildi.
Denir ki; Hakiki sevgi-muhabet üç şeyle belli olur:
1-Seven, sevdiğinin sözünü başkalarının sözüne tercih eder,
2-Seven sevdiğinin sohbetini başkalarının sohbetine tercih eder,
3-Seven sevdiğini memnun etmeyi, başkalarını memnu etmeye tercih eder.
Bir alime sorulur:
-Aşık kimdir ve hali nedir?
Cevap verir:
-İnsanlarla az haşır-neşir olur. Rabbi ile daha çok başbaşa kalır. Görünüşü
sessizdir, fakat devamlı tefekkür halindedir. Baktığı zaman görmez,
çağrıldığı zaman işitmez, konuşulduğu zaman anlamaz. Başına bir felaket
gelse üzülmez. Aç kalsa açlık hissetmez. Görünüşü pejmurdedir. Allah’dan
başkasından korkmaz. Tenhalarda Allah’a münacaat eder. Dünyalık yüzünden
ehli dünya ile çekişmez.
Bir gün Hz.İsa (aleyhisselam), bahçe sulamakta olan bir delikanlıya rast
gelir. Delikanlı, Hz.İsa’ya ‘Sevgisinden kendisine zerre miktarı vermesi
için, Rabbinden istekte bulunmasını’ söyler. Hz.İsa zerre miktarı Allah
sevgisine dayanamayacağını söyleyince ‘o halde zerrenin yarısını versin!’
der. Bunun üzerine Hz.İsa ‘Ya Rabbi bu delikanlıya zerrenin yarısı kadar
sevginder ver!’ der ve geçer gider.Bir müddet sonra gene aynı yere gelince o
delikanlıyı sora. Halk:
-O delirdi, dağa çıktı. Der.
Hz.İsa o genci kendine göstermesi için Allah’a dua eder ve dağda bir kayanın
üstünde semaya yönelmiş olarak bulur. Selam verir fakat genç selamı almaz..
Bunun üzerine:
-Ben İsa’yım diye seslenir.
Fakat Allah Hz.İsa’ay vahiy yoluyla buyurur ki:
-Ey İsa, kalbinde zerrenin yarısı kadar BENİM sevgim bulunan kimse
insanların sözünü nasıl işitir? İzzetim ve celalim hakkı için söylerim, eğer
o delikanlıyı testere ile kessen bunun farkına varmaz.
Kim üç şeyi iddia eder, üç şeyden kendini temizlemazse, o aldanmıştır:
1-Allah’ın koyduğu ahlak esaslarına uymanın zevkliliğini söyler, fakat
dünya sevgisini bırakmazsa,
2-Amelleri sırf Allah için yapmayı sevdiğini söyler, fakat insanların da
kendisine tazim etmesinden hoşlanırsa,
3-Allah’ı sevdiğini söyler, fakat nefsini terbiye etmezse,
O kimse aldanmıştır.
Hz.Peygamberimiz (sallallahütealaaleyhivessellem) buyurur ki:
Ümmetimin üzerine öyle bir zaman gelir ki beş şeyi severler, beş şeyi
unuturlar:
1-Dünyayı severler, ahireti unuturlar.
2-Malı-mülkü severler, sonunda hesap vereceklerini unuturlar.
3-Halkı severler, Hakk’I (Allah’I) unuturlar.
4-Günahı işlerler, kötü huylarını iyi huya çevirmeyi ve tevbeyi unuturlar.
5-Saraylarda, köşklerde yaşamayı severler, kabri unuturlar.
Hz.Mansur İbni Ammar, bir gence verdiği öğütte şunları söyler:
-Delikanlı gençliğin seni aldatmasın! Nice gençler vardır ki, tevbeyi
geciktirir; kötü huylarını iyi huya çevirmez, uzun emellere dalar; ölümü
unutur ve şöyle der ‘Yarın-öbürgün tevbe eder, kötü huylarımdan vazgeçerim!’
. Fakat o böylece gaflet içinde oyalanırken aniden ölüm meleği geliverir,
kendini mezar çukurunda bulur. Artık orada ne mal, ne evlat, ne hizmetçi ve
ne de ana-baba oan fayda vermez. Nitekim Allah buyurur:
-O günde ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar.
-Meğer ki Allah’a tamamen salim bir kalb ile gelenler ola!”[40]
Allahım! Bize ölmeden önce tevbe etmek ve kötü huylarımızı terketmek nasip
eyle! Bizi gafletten uyandır! Resullerin en hayırlısı Peygamberimiz Hz.
Muhammed (sallallahü teala aleyhi ve ssellem) ‘in şefaatine nail eyle!
Müminin bariz vasfı odur ki, her an her saat ve her gün kötü huylardan
sıyrılmaya çalışır. Geçmişte işlediği günahlardan dolayı nedamet duyar.
Dünyalık için ihtirasa kapılmaz, faydasız ve füzuli şeylerle asla meşgul
olmaz, Allah’a olan vazifelerini ihlasla yapar, riya ve gösterişten sakınır.
Rivayete göre, Hz.Musa (aleyhisselam) zamanındaki firavunun karısı Asiye
imanını saklıyordu. Firavun duruma muttali olunca, karısına işkence
yapılmasını emretti ve her türlü işkenceyi yaptılar. Firavun karısına
‘dininden dön!’ dedi, fakat o dönmedi. Bu sefer sopalar getirterek vücudunun
muhtelif yerlerine değnekle vurdurdu ve ‘dininden dön!’ dedi. Asiye şu
cevabı verdi:
-Sen benim nefsime hükmedebilirsin, kalbim ise Allah’ın muhafazasındadır.
Beni kessen, Bu Allah’a olan sevgimi artttırmaktan başka bir şeye yaramaz.
O sırada oradan Hz.Musa (aleyhisselam) geçmekteydi. Asiye dedi ki:
-Ey Musa, Rabbim benden razı mı, değil mi, haber ver!
Hz.Musa da şu cevabı verdi:
-Ey Asiye, göklerde melekler seni iştiyakla bekliyorlar. Allah da seninle
övünüyor. Ne dilersen dile kabul edilecektir!
Asiye dedi ki:
-Allah, iman edenlere de firavunun karısını bir misal olarak irad etti. O
vakit (bu kadın) : ‘Ey Rabbim, bana yanında, cennetin içinde bir ev yap.
Beni firavundan ve onun fena amel ve hareketlerinden kurtar. Beni o zalimler
topluluğundan selamete çıkar!’ demişti. (Tahrim suresi, ayet:11)
Asiyenin böyle dua etmesi bize; mihnet-meşakkat ve musibet anında Allah’a
sığınmak ve kurtuluşu O’ndan istemek gerektiğini gösteriyor.
Aşk deyince Mevlana akla gelir.Onun engin ve zengin aşkı adeta bir okyanusu,okyanusda yüzmeyi hatırlatır.Ona göre aşk sevgiyle,sevgiliyle yanmak ve onun dışındakileri de yakmaktır.
Aşk bir gönül hastalığıdır.
Meczubun birisi Beyazid-i Bestami Hazretlerine hastalıkların ilacını şöyle tarif eder:
-“Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır…Kalb havanından tevhid tokmağı ile döv,insan eleğinden geçir,göz yaşıyla yoğur,aşk fırınında pişir..Akşam-sabah bol miktarda ye…O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz.”dedi.
Sevgi,muhabbet ve aşk.Sevgi,insan fıtratında mevcut bir duygudur.Aşk ise bunun keskin halidir.Bugün ise aşk içi boşaltılmış ve kendisi de kirletilmiştir.Mecrasından çıkartılan aşk sadece mecazi olup gerçek aşkı ifade etmediğinden uzun sürmemektedir.gerçek aşk daimi olan aşktır.sadece maşukunu görüp,onun dışındaki yerlerde aramamak ve aranmamaktır.Aşıkıyla aynı noktaya bakmaktır,aynı şeyleri görmektir tıpkı iki göz,tek görme.
Aşk bir kor ateş olup onu ele almak bir marifet olduğu gibi,ondan daha büyük olan marifet ise onu elde taşımak ve sürdürmektir.Bir şeyi yüklenmek ayrıdır,onu taşımak daha da ayrıdır.
Aşkta maşuk ateşlemektedir.Onun hakikatı ateşleyip onda fiziki yapısının ötesinde kendisini ateşleyen hakikatı görmektir.
Sevgi ve aşk böyle olur;yani kadının kocasına olan bu derece bağlılığı gibi ki,beni yıllardır kendime getirmek üzere sarsmaktadır.Aman Allahım!O ne büyük bir fedakarlık ve bağlılıktı.
Seçimlerin yakın olduğu bir gündü.Bir dostumun dükkanında oturmuş sohbet etmekteydik.İçeriye kısa boylu bir kadın ve kocası girdiler.Yıllardır Almanyaya çalışmak için gitmiş,orda kalmışlar.Tatil için ilçeye gelmişlerdi.Dükkan sahibi dostum biraz tanışmışlıktan,biraz da nazından dolayı,kocasından ümidi olmadığı için hanımına dönerek sol bir partiye oy vermemesini söylemişti.Bu seferlik de olsa diğerine vermesini kendisinden istemişti.
Kadın kocasına olan sadakatini yanlışta olsa şöyle göstermişti:”Kocam cehenneme de gitse,ben de onunla beraber oraya giderim.”
Sevgi ve bağlılık cehennemin yakıcı halini bile cennete çevirmişti.
Aşk yanmaktır.Yanmayan yakamaz.Yakmayan aydınlatamaz.
Taptuk mu büyük,Yunus mu?Neden Taptuk Yunus olmuyor?Yoksa Yunus yetiştirenlerden mi olarak kalmak istiyor?
Aşık maşukunda,maşukuyla olan ve maşukunda kaybolandır.İki cesedli bir ruh gibi.Onsuz olmayan ve onunla var olandır.
Allah habibini sevmiş,Süleyman Çelebinin ifadesiyle;Ben sana aşık olmuşam…
Aşk bir bedel ister,çok bedelleri almadan vermez.Allah habibini sevmenin uğruna tabiri caizse mahlukatın bunca sıkıntısına katlanmıştır.Tıpkı Azer gibi birine sulbünden gelecek olan Hz.İbrahim,İsmail,Hz.Muhamed hatırına göz yummuştur.Bu gibi hakikatlar uğruna Allah Azerlere de Fir’avunlara da müsaade ediyor.
Sokrat talebelerine mutlaka evlenmelerini tavsiye der.Eğer anlaşırlarsa mutlu olacaklarını,anlaşmazlarsa feylesof olacaklarnı söyler.
Kur’an ve Hadislerde de sürekli evlilik tavsiye edilmektedir.
En kötü ihtimalle bir filozofun dediği gibi;evlenmek ahmaklık,evlenmemek ise en büyük ahmaklıktır der.
Mehmet ÖZÇELİK
27-01-2004
[1] C-4-7199-.Bak.Mü’min.43,Zümer.53) Büyük Hadis Külliyati (Cem’ul Fevaid-Rudani)den:
[2] C/5-8315-
[3] -8469.
[4] C/2–4246.Büyük Hadis Külliyati (Cem’ul Fevaid)den:
[5] C/3—5917.
[6] -5918.
[7] -6353.
[8] -6354.
[9] C/4–6812-6818 (arası).
[10] -6889.
[11] -6965-6.
[12] -7262.Mücadele.1.
[13] C/5—9909.
[14] A’raf.19.
[15] Yusuf.24.
[16] Nahl.80-81.
[17] Kehf.31.
[18] Hac.23.
[19] Fatır.33.
[20] Duhan.53.
[21] Tahrim.21.
[22] Nur.60.
[23] Ahzab.59.
[24] Enbiya.91.
[25] Tahrim.12.
[26] Mü’minun.5.
[27] Mearic.29.
[28] Nur.30-31.
[29] Ahzab.35.
[30] Nisa.35.
[31] Nisa.27.
[32] Meryem.59.
[33] Nahl.90.
[34] Nur.19.
[35] Nur.21.
[36] Ankebut.45.
[37] Sünuhat.Bediüzzaman.8.
[38] Age.11.
[39] Age.19.
[40] Şuara:88,89.