AVRUPA VE AMERİKA İSLÂMİYETLE HÂMİLEDİR
AVRUPA VE AMERİKA İSLÂMİYETLE HÂMİLEDİR
“Nev-i beşer, bu son Harb-i Umuminin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdâdı ile ve merhametsiz tahribâtı ile; ve birtek düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle; ve mağlûpların dehşetli me’yusiyetleriyle; ve gâliplerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribâtlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla; ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olması ve medeniyet fantâziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle; ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidâdâtın ve mahiyet-i insaniyesinin umumi bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur’ân’ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyâset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakiki sûreti görünmesiyle; elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki, Şimâlde, Garbda, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev-i beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakiki sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak; ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üç yüz altmış senede, her asırda üç yüz elli milyon şâkirdi bulunan; ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan; ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisânlarıyla beşere ders veren; ve hiçbir kitapta emsâli bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren; ve bütün beşerin yaralarını tedâvi eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarîhan ve işareten, on binler defa dâvâ edip haber veren; ve sarsılmaz katî delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetleriyle, hayat-ı bâkiyeyi katiyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyâmet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın Din-i Hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rûy-i zeminin geniş kıtaları ve büyük hükümetleri, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü, bu hakikat noktasında, katiyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz; ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.”
“Mesmuata göre, bugünkü Amerika, aktar-ı aleme tetkikat için gönderdiği dört heyetten birisini, bugünkü beşeriyetin saadetini temin edecek salim bir din taharrisine memur etmiştir. Bu ise, müceddidliğini mahkeme lisanıyla her tarafa ilan eden Risale-i Nur, bu muztarip, perişan beşeriyetin en büyük bir saadeti olacağına imanımız pek kuvvetlidir.”
“”Elbette, nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyamet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rû-yi zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh-u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında kat’iyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz. Ve hiçbir şey bu mucize-i ekberin yerini tutamaz.”
“İşte Amerika ve Avrupa tarlaları böyle dâhi muhakkikleri (Mister Carlyle ve Bismarck gibi) mahsûlât vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle derim: Avrupa ve Amerika İslâmiyetle hâmiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak.”
“Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına (inkisafına) ve beşeri tenvir etmesine mümânaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümânaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emaresi göründü. ’71’de fecr-i sadıkı başladı veya başlayacak.”
“Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak, İmân ve İslâmiyetle olabilir.”
“Mısır Camiü’l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahîd Efendi İstanbul’a bir seyahat için geldiğinde, Kürdistan’ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek İstanbul’da bulunan Bediüzzaman Said Nursî’yi ilzam edemeyen İstanbul uleması, Şeyh Bahîd’den bu genç hocanın ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahîd de bu teklifi kabul ederek, bir münazara zemini arar. Ve bir namaz vakti, Ayasofya Camiinden çıkıp çayhaneye oturulduğunda, bunu fırsat telakki eden Şeyh Bahîd Efendi, yanında ulema hazır bulunduğu halde Bediüzzaman’a hitaben, yani “Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?” der.
Şeyh Bahîd Efendinin bu sualden maksadı, Bediüzzaman’ın şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpare-i zekasını tecrübe etmek değil, belki zaman-ı istikbale ait şiddet-i ihatasını ve idare-i alemdeki siyasetini anlamak idi.
Buna karşı Bediüzzamanın verdiği cevap şu oldu:
Yani, “Avrupa, bir İslam devletine hamiledir, günün birinde onu doğuracak; Osmanlılar da Avrupa ile hamiledir, o da onu doğuracak. “
Bu cevaba karşı Şeyh Bahîd Hazretleri, “Bu gençle münazara edilmez; ben de aynı kanaatteyim. Fakat, bu kadar vecîz ve beliğane bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır” Haşiye demiştir.
Haşiye: Nitekim Bediüzzaman’ın dediği gibi, ihbaratın iki kutbu da tahakkuk etmiş; bir iki sene sonra Meşrutiyet Devrinde şeair-i İslamiyeye muhalif çok adat-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye’de yerleştirmek; ve şimdi Avrupa’da Kur’an’a ve İslamiyete karşı gösterilen hüsn-ü alaka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslamiyeti kabul etmek gibi hadiseler, o ihbarı tamamıyla tasdik etmişlerdir.”
Bir anda göğü bulutlarda doldurup dağıtan Allah,alemide bir anda değiştirmeye kadirdir ve hikmeti de onu göstermektedir.
Nitekim bir asır öncesine kadar Amerikada adam yerine konulmayan,aynı okul,aynı arabada yer almayan zenciler bu gün Obama Hüseyin barak ile devlet başkanlığını üstlenmiş ve devleti yönetir hale gelmişlerdir.
Yılların birikimi bir andaki bir patlayışı beklemektedir.
Ve bu günlerde Hz.isa-nın 12 havarisinden birisi olan Barnabas incilinin de gün yüzüne çıkma durumu tüm hristiyanlığı kökten sarsıp değiştirecek bir hadisedir.
Zira barnabas incilinde Allahın üç değil bir olduğu,kendisinde sonra gelecek olan peygamberin haber verilişi gibi bir çok ifadeler hristiyanlığın şimdiye kadar papazların tasallut ve baskısı altında sürdürülüp,Hz.isanın dinini temsil etmediği ortaya çıkacaktır.
Kur’an-ı Kerimin bir çok ayetinin sonunda:”Âkibet müttakilerindir.” buyurulur.Sonuç Allahtan korkan,günahlardan kaçınan insanların lehinedir.
Allah dünya sahnesini elbetteki kendi lehine kapatacaktır.
“Ümmetim mübarek bir ümmettir, evveli mi yoksa sonu mu daha iyidir bilinmez.”
İslamiyet ahirzamanda bütün haşmetiyle tahakkuk ve tecelli edecektir.İnşaallah…
MEHMET ÖZÇELİK
23-01-2009