LORD KINROOS VE GAZİ
LORD KINROOS VE GAZİ – Sesli Dinle –
*Atatürkün dış politikası,devleti küçültmek,iç politikası ise kendisinden sonra da iktidarını sürdürmek için bir siyasal sistem idi.
*Mareşal Fevzi Çakmak dizginleri Atatürkün eline vermiş,onun tüm yaptıklarına, engelleme yetkisine rağmen sessiz kalmış,susmayı seçmişti.
*Askeriyede kendisinin inançtan uzak,içki içen,kadınlarla olan ilişkisi,ahlak dışı tavırları tepki çekiyordu.
*O milliyetçilikle solu birleştirdi.Her iki grubun kendisini savunmasının yolunu bulmuştu.
*Rusyada gelişen kominizmle,batıda gelişen milliyetçiliği beraber götürüp,sentezleme yolunu tercih etti.
-Tam da Ziya Gökalp-i yansıtıyordu.Öyle ki annesinin ölümünde bile ağlamayan Gazi,Gökalp-in ölümünde ağlamıştı.
*Tevfik Fikret ve Abdullah Cevdet-in materyalist ve ateist görüşünü benimserken, Gökalp-inde milliyetçilik yönünü topluma empoze ediyordu.
Tüm hayatındaki siyaseti ve yönetimi bu minval üzere oldu.
Belli bir hedefe ulaşmak için her seferinde dini bir alet olarak kullandı.
Bunu Mısırdaki subaya karşı da gösterdi,Trablustaki Sünusilere,Kahiredeki şeyhlere ve onları toplamaya,birinci meclisi sarıklı ve şeyhlerle ve dualarla açmaya giderken,bizde de padişahtan kendi üstlerine karşı da gösteriş yolunu seçti.Tepki çekmemek için…
Kullandığı dini eline iktidar geçince devre dışı bırakma yoluna gitti.
Bu uğurda en acımasız uygulamalara ve uyduruk ve keyfi küfri kanunlara baş vuruldu.
*Aslında iç ve dıştaki kargaşalar,Gazinin yol taşlarını döşüyordu.
O kaosun bir ürünü idi.
*İngilizler daha o subay iken şu hükümlerini vermişlerdi:”Ona dikkak edin,çok yükselecektir.”
*Bulgar General Petrov-un kızı Dimitrina ile ilk ilişkisini sürdürüp,onunla evlenmek istedi,ancak babası onu bir Türke vermek istemiyordu.
Gazi o zamandan kafasına koymuştu;Anadolu kadını da maskeli baloda beraber olup aşk yaşadığı Dimitrina gibi olmalıydı.
*Gazi ile İsmet bir çok noktada görüşleri birbirleriyle uyuşuyordu.Yalnız Gazinin içki ve kadın düşkünlüğünün yanında İsmet,sakindi.
Bu düşünce uyumluluğundan dolayı İsmet,Gazinin vaz geçilmez bir gölgesi idi.
*İngilizler Mustafa Kemale bir kez daha,büyük bir siyasi bağışta bulunmuşlardı.O da bundan yararlanmakta gecikmedi.Hemen bir bildiri yayınlayarak;”İstanbulun zorla işgaliyle Osmanlı devletinin yedi yüz yıllık hayat ve egemenliğine son verilmiş”olduğunu açıkladı.Durumu böyle görüyordu.
..Türkiye dışındaki Müslümanları hatırlayarak,onlara da buna benzer bir bildiri yolladı.
*Gazi Latife-ye önce metresi olduğunu teklif etmiş,o ise metresi olmayı değil,evlenmeyi kabul edeceğini söylemişti.
Bir müddet sonra verem olduğu bahanesiyle,baştan savma amaçlı olarak Münih-e gönderildi.Çünkü Gazi bir kişiye bu kadar uzun süre bağlı kalmamıştı.
Daha sonra ise Türkiye-ye döndüğünde –hala tartışması devam edip ,açıklığa kavuşmayan –Çankaya-nın kadınlar tuvaletinde veya çıkıp arabanın içinde,şaibeli bir şekilde intihar mı etti,öldürüldü mü tartışması devam edecektir.
*Daha sonra İzmir-de bulunan Fikriyeyle mektuplaşmış ve “Fikriye-yi de kendine göre sevmiş ve arkadaşlığından hoşlanmıştı ama,onu hiçbir zaman nikâhla almayı düşünmemişti.
Evlenme batı geleneklerine uygun olarak yapıldı.
Önce Latifeyi istediği gibi değiştirecek,daha sonrasında da esir olarak gördüğü Türk kadınını,Anadolu kadınını değiştirecekti.
Zaten kendisine de niçin evlendiği sorulduğunda:’Bu reform yüzünden.’ demişti.
Aslında evlenmesi sırf bunun içindi.Yoksa istediği metres hayatıyla da bunu sürdürebilirdi,sürdürdü de…
*Gazinin yaptığı en önemli şey,gücü elinde tuttuktan sonra,muhaliflerini susturmak oldu.
Susmayanları ise üç Ali-ler ve kurduğu istiklal mahkemeleri ile despot bir şekilde uygulamaya koydu.
Kendisi için en büyük engelin dindar olanlardan geleceğini bildiği için,en büyük saldırısı da dindar kesime olmuştur.
Yaptıklarına daha doğrusu kaldırdıklarına bakıldığında,tamamen dine aid her şeyin devre dışı bırakılmasına yönelik idi.
İlk göz dağını da dindar bir memleket olan Balıkesir-de,bir Cuma günü hutbede veriyordu.
İşte,Halk Partisinin işi burada başlıyordu.
*Gazi 1920 yılında kafasında bir sır gibi sakladığı planlarını üç sene sonra devreye koyuyordu.
*Gazi ancak 58 kişinin oy birliğiyle cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.Yüz kişi çekimser kalmıştır.Çoğunluğun seçimiyle seçilmemiştir.
Kendinde üç başkanlığı birden toplamıştı:Devlet başkanlığı,Hükümetin ve Meclisin gerçek başkanlığı,tek parti başkanlığı.
Selanikten beri kendisine hayran olan arkadaşı Tevfik Rüştü onu bir gün hristiyanların üçlemesiyle kıyaslamıştı;’Baba-Oğul ve Kutsal Ruh’ Gazi gözlerinde bir pırıltıyla onayladı:’Öyledir ama kimse duymasın.’
*Artık bize aid olan bin yıllık birikimler bir çırpıda bitirilmiş ve kaldırılmış ve de yerine bize aid olmayan değersizlikler değer olarak sunulmuştur.
*”Bir gün Diyarbakır-da,o zaman kurmay başkanı olan İsmet Beyle at üzerinde giderlerken, ’Bana yeni bir din bul’diye bağırmıştı.
İsmet Paşa’Öyle bir din olmalı ki’diye cevap verdi,’Tapınma şekli ağaç dikmek olsun.
*Getirilen her bir inkilap ile,toplumun bir kesimi devre dışı bırakılıyordu.
Onun dışında bir asırdır kavgalı bir toplum oluşturulmuş oldu.
Dünyada gelmiş geçmiş liderler içerisinde,Gazi kadar tartışılan bir kimse olmamıştır.
Ziya Hurşit-in ifadesiyle;”Millet önce mabutlarını yaratır,sonra onlara tapar.”
Gazi de bu duruma oturtuldu.
**************
Atatürk’ün ölümünden sonra yazmaması için hapse atılan Cemal Granda, gizli bir şekilde kaleme aldığı hatıratları 1971 yılında ilk olarak FER Yayınları tarafından basıldı. 2 yıl sonra Hürriyet Yayınlarından çıktı.
.. Atatürk’e on iki yıl gece gündüz, günün yirmi dört saatinde hizmet etmiş Cemal Granda….
Hatıralarında;
– Atatürk’ün sofrası günlük olayların dışında harf devrimi , din devrimi gibi yeni ve heyecanlı konular da ortaya attığı olurdu. Bazen herkesi şaşırtan bu konulardan alacağı olumlu cevaplar da, olumsuz cevaplar da çok hoşuna giderdi. Sofra konuşmalarını hep kendi açar, başkasının konu açmasına meydan vermezdi.
– Her gece içtiği halde Atatürk’ün bir kere bile içki yüzünden kendinden geçtiğini, taşkınlıklar yaptığını görmedim, duymadım.
– Doğumundan ölümüne dek çeşitli adlar kullanan Atatürk’ün son kartvizitinde (Kamal Atatürk) yazılıdır. Bir vesile ile alıp sakladığım bu tarihi kartvizit, hala misafir odamdaki büfenin çekmecesinde özel bir muhafaza içinde durur. Atatürk hakkında çıkan birçok kitapta “Kemal Atatürk” yazdığı halde O’nun son adı “Kamal Atatürk” olarak tarihe geçmiştir. Hatta Ankara’daki Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin dış duvarındaki bir vecizesinin altında da “Kamal” adı okunmaktadır.
– Türk dilinin sadeleşmesine, özleşmesine, yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. “Kemal”in Arapça olduğu ve Türkçede “Kamal” diye bir söz bulunduğu ileri sürülmüş. Atatürk de bu görüşü uygun bularak Kemal yerine Kamal diye yazmaya başlamış. Bir akşam sofrasında üç kadeh içkiden sonra Atatürk bize dönerek şaka şeklinde:
– “Dünyada ne kadar Kemal varsa hepsi eşektir…” dedi.
Sofracı Kemal şaşaladı. Ne diyeceğini bilemedi. Toparlandı. Dili tutulmuş gibiydi. Gözlerini Atatürk’ün yüzünden ayıramıyordu. Hepimiz bunun altından ne çıkacak diye beklerken, Atatürk, sözlerini şöyle bitirdi:
– “Haa anladım. Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemal’sin demek istiyorsun. Ben artık Kamal oldum. Kemal’ler başının çaresine baksın …” dedi.
– – “Benim için de bazı kimseler Selanik’te doğduğumdan Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Şunu unutmamak lâzımdır ki, Napolyon da Korsikalı bir İtalyan’dı. Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. İnsanların içinde bulundukları cemiyete çalışmaları lâzımdır.
– – “Bu bahsi kapatın. Peygamber’leri küçültmek isterseniz kendiniz küçülürsünüz” dedi
Atatürk Harbiye’de okurken, abdestsiz olarak toptan namaza giderlermiş. Ordu’ya katıldıktan sonra da cepheden cepheye koşmaktan namaz kılmağa vakit bulamamış.
– Benim, yanında bulunduğum süre içinde hiç namaz kılmadı. Oruç ta tutmadı. Ramazanlarda içki içer, fakat Kadir gecesi ağzına katresini koymazdı. Kadir geceleri sofra bile kurdurmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen Mevlût dinlediği de olurdu. Miraç bölümünde “Göklere çıktı Mustafa” denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allah’a inanıyordu.
– – “Bir zamanlar ben de mason olmuştum. Bir gün bir arkadaşım beni alıp Beyoğlu’ndaki Mason Cemiyetine götürdü. Daha ne olduğunu bile anlayamadan kendimi cemiyetin içinde buldum. Mermer bir merdivenlerden büyük bir salona indik. Orada yüzlerini göremediğim bir takım kişiler vardı. Bizi buyur edip oturttular, kahveler sundular, hal hatır sordular. Orada uzun kalmadık, tekrar merdivenlerle daha da aşağı indik. Bir öncekinden daha geniş bir salonda bulduk kendimizi. Salonda büyük bir kalabalık toplanmış kılıçlı bir tören yapılıyordu. Bu işleri daha önceden bildiğini anladığım arkadaşım kolundan tutmuş, durmadan ne yapmam gerektiğini anlatıyordu. Kılıçların arasından geçip kutsal bir kitaba el bastık. Bütün bunlar olup bittikten sonra ne o binaya gittim ne de oradakilerle karşılaştım. Şimdi gitsem arasam, o binayı belki de bulamam. İşte benim masonluğum bundan ibaret.”
* M. Kemal’in özel hekimi ve yakın arkadaşı olan Büyük Üstad Mim Kemal Öke’nin Mason Derneği’nin 1949 yılındaki büyük kongresinde yaptığı ve Türk Mason Dergisi’nin birinci sayısının 12-14′üncü sayfalarında yayınlanan konuşmasında bu konuyla ilgili olarak söyledikleri aydınlatıcıdır:
“Memleketin siyasi akışları bir an için bizim mesaimizi men etmişti. Bu yalnız bizim değil, Türk Ocakları, Kadınlar Birliği vesaire gibi teşekküllere de teşmil edilmişti. Bu tatili mesai bir kapanış değil, bir ima üzerine olmuştur. Atatürk mason teşekkülü için çok büyük iltifatta bulunmuş, Ankara’daki binaya her yıl 3 bin lira yardım etmişlerdir. Bugün başımızdakiler de aynı yardımda bulunmuşlardır. Atatürk memleketimizi ziyarete gelen tanınmış şahsiyetleri bu lokalde kabul ve ziyaret etmiştir. Mason teşekkülünü Atatürk kapattırmamıştır. Siyasi ahval o zaman böyle bir imayı mecburi kılmıştır. O zaman başkanlıktan Mareşal Fevzi Çakmak’ın emri üzerine ayrılmıştım. Mareşal askerlerin bu kabil teşekküllerde bulunmamalarını emretmiştir. Ortalığı karıştırmak, şahsi taassuplarını kullanmak isteyen baykuşlara bu kürsüden tekrar ediyorum: `Bu teşekkül Atatürk’ün ruhunu tazib (ruhuna azab) etmemiş, taziz etmiştir (sevgi ile anmıştır).”KAYNAK;Tamer Ayan, Atatürk ve Masonluk, Yurt Kitap Yayın, Istanbul, 2008, sayfa 229, 230. http://www.yalanyazantarihutansin.org/mason-localarini-m-kamal-kapattirmadi-ankaradaki-binaya-her-yil-3-bin-lira-yardim-etti/
MEHMET ÖZÇELİK
08-07-2015